Belgesel: Gezi'nin ardındakiler
Taksim Gezi olaylarına katılan, haber, açıklama ve attıkları twitlerle destek
veren sanatçı, bankacı, işadamları ve medya ile yurtdışı destekçilerini
delilleriyle birlikte sergilemeye başlıyoruz. Unutulmaması gerekenleri unutmamak
için bu sayfayı oluşturuyor, tarihe not düşüyoruz.
24.06.2013 11:20 Abdullah Harun / kontrgerilla.com - Taksim Gezi olaylarına katılanlar..
Haber, açıklama ve attıkları twitlerle destek verenler.. 'Çapulcu' olduklarını
açıkça belirtenler.. 'Mesele Gezi değil sen hala anlamadın mı?' diyerek hükümeti
bir ayaklanma ile devirmeye destek verenler..
Sanatçı, bankacı, işadamı ve medya gibi yurtiçi ve dışı destekçileriyle birlikte
Taksim olaylarının ardından yer alan kesimlerin tümü belgeleriyle birlikte bu
sayfada yer alacaktır. Seçimlerden fayda ummayan bu güçlerin yalan haberleri,
açıklama ve tweet'leri tarihe birer ibret vesikası olarak geçecek.
Taksim Gezi olayları ile Türkiye'de çok net bir kırılma yaşandı. Herkesin
yüzündeki maske düştü. Kimin kim olduğu daha önce hiç olmadığı kadar açığa
çıktı. Unutulmaması gerekenleri unutmamak için bu sayfayı oluşturuyor, tarihe
not düşüyoruz. 'Gezi Belgeseli' olarak sürekli güncellenecek olan bu sayfaya
ziyaretçilerimizin bilgi desteği ile katkı sunmasını bekliyoruz. Video,
fotoğraf, haber, tweet ve açıklamalar gibi belgesel niteliği olan ve bu sayfaya
konulabilecek her tür yazılı ve görsel bilgiyi aharun@gmx.net adresine
göndermenizi rica ediyoruz.
OLAYLAR 27 MAYIS'TA BAŞLADI
Taksim Gezi Parkı protestoları, 27 Mayıs 2013 tarihinde İstanbul'da başlayan ve
diğer illere de yayılan AK Parti iktidarı karşıtı protestolardır. Taksim Gezi
Parkı'nın Taksim Yayalaştırma Projesi kapsamında 28 Mayıs 2013 günü bir
duvarının yıkılmaya başlanması ve bazı ağaçların kesilmesi, bu haberin sosyal
medya üzerinden Topçu Kışlası inşaatına başlandığı şeklinde yayılması sonucu
bazı aktivistlerin oturma eylemi yapmaya başlaması ve polisin eyleme orantısız
müdahalesi sonucu geniş bir protestoya dönüşmüştür. Taksim civarında protesto ve
oturma eylemi ile başlayan olaylar hızla hükümet karşıtı gösterilere dönüşmüş ve
başta Ankara, İzmir gibi büyük şehirler olmak üzere Türkiye'nin diğer illerine
de yayılmıştır.
Olaylara daha çok sosyal medya üzerinden organize olan protestocular yerel
medyanın bu olaylara karşı kayıtsız kaldığını savunmuşlardır. 1 Haziran günü
Taksim'de bazı canlı yayın araçları ateşe verilmiş ve araçların üzerine
sloganlar yazılmıştır.
Türk Tabipleri Birliği'nin 7 Haziran'da yaptığı açıklamaya göre olaylar
esnasında tazyikli su, kısa mesafeli biber gazı atışları ve plastik kurşunlardan
dolayı 43'ü ağır 4177 kişi yaralanmıştır. 3 Haziran günü, Mehmet Ayvalıtaş
göstericilerin otoyol kapatma eylemi yaptığı sırada bir aracın ezmesi sonucu,
Abdullah Cömert protestolar sırasında ağır darbeler sonucu hayatını
kaybetmiştir. 6 Haziran 2013'te göstericilere müdahale sırasında bir köprüden
(kimi kaynaklara göre bir kişinin itmesi sonucu) düşerek ağır yaralanan komiser
Mustafa Sarı hayatını kaybetti. 1 Haziran günü Ankara'daki eylemde polisin ateş
açması sonrası ağır yaralanan Ethem Sarısülük 14 gün sonra hayatını kaybetti.
Otopsisi sırasında kafatasında mermi çekirdeği bulundu.
Gezi Parkı olaylarının ilerleyen günlerinde protestoların yanısıra, polisle
çatışma, kamu malına zarar, yol kapatma, kundaklama gibi eylemler de olması
piyasalarda tedirginliğe sebep oldu. Olayların siyaset, turizm, ekonomi ve bölge
esnafına etkileri oldu.
İçişleri Bakanlığı'nın 23 Haziran'da yaptığı açıklamaya göre Bayburt ve Bingöl
hariç 79 ilde düzenlenen eylemlere toplam 2.5 milyon kişi katıldı.
GEZİ HAREKETLİLİĞİ 2012 HAZİRAN AYINDA BAŞLADI
Taksim Gezi Parkı'nda bazı ağaçların kesilerek Taksim Yayalaştırma Projesine
karşı harekete geçilmesi aslında yeni değil. İlk protestolardan birisi 6 Haziran
2012 tarihinde gerçekleşti. O gün Gezi Parkı’nda toplanan Taksim Dayanışması
grubu üyeleri bir basın açıklaması yaparak dağıldılar.
4 Ekim 2012 tarihinde Gezi Parkı’nın yıkılması için ilk çalışmalar başladı.
Kışla inşaatı projesi kapsamında parkın meydana ve Cumhuriyet Caddesi’ne bakan
kısımlarında yer alan dükkan sahiplerine sözleşmelerinin yenilenmeyeceği, bundan
böyle kiralarını işgaliye olarak vereceklerine dair tebligat yapıldı. Proje
kapsamında parktaki ağaçların proje müellifi mimar Halil Onur’un şirketi
tarafından işaretlenmesi de bu dönemde başladı.
2012 yılının Kasım ayında, başta Taksim Dayanışması grubu üyeleri olmak üzere
birçok kişi ve kuruluş Gezi Parkı’nın betonlaşmasına karşı Taksim’de nöbet
tutacaklarını açıkladı.
2 Mart 2013 tarihinde Taksim Dayanışması grubu üyeleri parkın yıkımına karşı
Taksim metro istasyonu çıkışında imza kampanyası düzenlemeye başladı.
14 Nisan 2013 tarihinde bu alanın kışlaya dönüştürülmesini protesto amaçlı
Taksim Gezi Parkı Koruma ve Güzelleştirme Derneği tarafından 1. Taksim Gezi
Parkı Festivali düzenlendi.
SEÇİMLERDEN FAYDA UMMAYAN GÜÇLER OLAYLARA MÜDAHİL OLDU
27 Mayıs 2013, Gezi olaylarının başladığı tarih oldu. İlginçtir, o gün başlayan
birkaç haftalık süreçte 27 Mayıs 1960 darbesi öncesini hatırlatan gelişmeler
yaşandı. Halkın oylarıyla işbaşına gelmiş olan bir hükümet tıpkı 27 Mayıs
darbesi öncesinde olduğu gibi sokak hareketleriyle baskı altına alınmak ve
devrilmek istendi. Göstericiler ordunun müdahale etmesi beklentisine girdi.
Örneğin Rize’deki olaylara katılan Türk Gençlik Birliği (TGB), Rize Jandarma İl
Alay Komutanlığının telefonlarını twitter’dan duyurdu. Göstericilerin telefon
ederek jandarmayı yardıma çağırmaları istendi.
Olayların başlama nedeni Taksim Gezi Parkı’nın yıkılmasına çalışılması idi. Yani
bir çevre duyarlılığı söz konusuydu. Ancak ilk polis müdahalesinin ardından
olayların inanılmaz bir hızla dakikalar içinde çok sayıda şehre yayılması,
olayların çevre duyarlılığını aştığını gösterdi. Güvenlik güçlerinin tespit
ettiği haberleşme trafiği düşündürücüydü. Zello sistemi adı verilen internet
tabanlı cep telefonu görüşmeleri, aynı anda çok sayıda ilde patlak veren
olayların anlık gelişmediğini, planlı şekilde bir güç tarafından
yönlendirildiğini gösterdi. O konuşmalardan bir bölümü şu şekildeydi:
“Çayyolu çok sakin ne oluyoruz?.. Son durum nedir Kızılay'da?.. Görüşmeleri
saklı tutun, araya girenleri kanal liderine bildirin o kişiyi çıkarsın..
Frekansa girenler var, deşifre oldu, Zello'dan başka frekansa geçin.. Telefonla
konuşmayın.. Zello şifresini yüzyüze grup liderlerine ulaştırın o sizi
bilgilendirir..”
Olayların hızla yayılmasında sadece yurtiçinde tespit edilen bu görüşme trafiği
değil, sosyal medya ve bazı yerel medya gibi bazı yabancı medyanın da etkisi
oldu. Yüzbinlerce twit atılarak kitleler olaylara katılmaya davet edildi. Yalan
haberler sadece sosyal medya tarafından değil, merkez medya olarak bilinen yerel
ve yabancı tv-gazeteler tarafından dahi flaş haber olarak sunuldu. Muhabirlerin
olayları büyütme ve kışkırtma, hatta polise aktif direnme gayreti canlı
yayınlarda şaşkınlıkla izlendi.
Olayların başlama nedeni bir çevre duyarlılığı gibi görünse de asıl etkenin
hükümetin devrilmesi olduğu çarpıcı delillerle ortaya çıktı. Olaylara aktif
destek veren katılımcılar bu niyetlerini açıkça dile getirmekten çekinmediler.
Sanatçı Memet Alabora’nın kitleleri olaylara katılmaya çağırdığı “Mesele Gezi
Parkı değil arkadaş, sen hala anlamadın mı” twiti olayların çevre duyarlılığı
olmadığını ispatlayan bir simge haline geldi. Garanti Bankası'nın en üst
yetkilisi açıkça protestoculardan yana tavır aldı. 'Ben de çapulcuyum' diyerek
onlara destek verdi. Banka çalışanlarının mesai bitiminde Taksim'deki
gösterilere katıldığını açıkladı. Garanti Bankası gibi bir çok kurum, kuruluş ve
sanatçı da açıkça protestoculardan yana tavır aldı. Taksim'deki olaylara aktif
katıldı.
Olayların asıl nedenin AK Parti’nin izlediği politikalar olduğu anlaşıldı. 2011
yılından itibaren, çeşitli yerli ve yabancı kurum, kuruluş, basın-yayın organı
ve siyasetçiler tarafından Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki iktidar partisi
Adalet ve Kalkınma Partisinin; ifade, basın ve internet kullanımı, alkol
tüketimi, kürtaj, televizyon ve toplanma özgürlükleri üzerindeki baskılarının
arttığı konusunda endişeler dile getirildi. Hükümetin Suriye'deki iç savaşa
karşı tutumu dahi protestocular tarafından bahane olarak gösterildi.
Gezi’den aylar önce Hatay’da hükümet karşıtı bazı protesto gösterileri
düzenlenmişti. Hükümetin Suriye politikasını şiddetle eleştiren göstericiler,
Hatay halkına Suriye’deki savaştan kaçarak Türkiye’ye sığınan mültecilere
evlerini kiralamama çağrısı yapacak kadar ileri gidebilmişlerdi. Bu faaliyetlere
öncülük eden bir mezhebe mensup kitleler, Taksim gezi olaylarında ön saflarda
rol aldı. Polisle şiddetle çatışan kesimler bu gruplardan meydana geliyordu.
AK Parti’nin dış politikasından rahatsızlık duyan Suriye ve İran gibi ülkelerin
yanında ABD ve Avrupa ülkeleri de Gezi olaylarında açık tutum aldı. Claudia Roth
gibi Avrupalı parlamenterler Gezi olaylarına Taksim’de bizzat katılacak kadar
ileri gittiler. Kendi ülke medyasında dahi bunu eleştiren oldu. Aynı durumda
Avrupa ülkelerinde yapılacak gösterilere bir Türk parlamenterin katılmasının
skandal olacağı hatırlatıldı. Ancak durum değişmedi. Avrupa Parlamentosu
Türkiye’yi kınayan bir karar aldı. Gezi’ye yapılan polis müdahalesinden birkaç
gün sonra İngiltere’de benzer bir polis müdahalesi yaşandı. Ancak Gezi
olaylarını çarpıtan yerli ve yabancı bazı medya organlarının bu haberlere hiç
yer vermemesi dikkati çekti.
Protestocular, olayları tüm halk kesimine yaymak için tencere-tava çalma
eylemini de aynı günlerde başlattılar. 28 Şubat sürecini anımsatan eylem, kaosun
sokak sokak neredeyse tüm evlere kadar yayılmasına, tencere tava çalanlarla
gürültüden rahatsız olan vatandaşların birbiri ile kavga etme durumuna gelmesine
neden oldu. O günlerde ilginç bir gelişme daha oldu. 28 Şubat iddianamesi
mahkemece kabul edildi. Ve bu olay Gezi olaylarının ardındaki güçlerin kamuoyu
tarafından daha iyi anlaşılmasına yol açtı. Gezi olaylarını aktarırken abartıya
ve yalan habere kaçmaktan kaçınmayan medya gruplarının, 28 Şubat davasının
açılmasına ise neredeyse hiç yer vermediği görüldü. ABD televizyon kanalı CNN,
Gezi olaylarına tepki gösteren AK Parti mitinglerini hükümet karşıtı gösterecek
kadar çılgınlaştı. CNN internet sitesi de 28 Şubat iddianamesinin kabulünü
'mecburen kabul' diyerek verdi. Mahkemenin iddianameyi sanki zorla kabul ettiği
mesajını vermeye kalktı. CNN'nin yalan haberciliği Gezi'nin simgelerinden biri
haline geldi.
Bunlar unutulacak olaylar değil.. Ama yine de unutulabilir. ‘İnsan’ kelimesi
‘nesiye’ fiilinden türeyen arapça bir kelimedir. ‘İnsan’, ‘çok unutan’ demektir.
İşte bu nedenle olaylar ve ardındakiler unutulmasın diye bu sayfada tarihe not
düşmek istedik. Olayların ardında yer alanlardan tespit edilebilenler bu sayfada
sergilenmeye çalışılacaktır.
İşte Gezi olaylarına destek verenler:
24.06.2013 11:20 Gezi olaylarına destek veren isimlerden bazıları şu şekilde:
-Duman adlı müzik grubu protestolara destek için "Eyvallah" adında bir şarkı
besteledi.
-Demir Sert, 31 Mayıs sabah 5 te Gezi Parkı'nda yaşadıklarını anlattığı "Bu Gaz
Bi Harika Dostum" isimli -şarkıyla Gezi Parkı Direnişi'ne müzisyen olarak ta
destek verdi.
-Boğaziçi Caz Korosu Recep Tayyip Erdoğan'ın 'çapulcu' söylemini "Çapulcu Musun
Vay Vay" adındaki şarkı ile eleştirdi.
-Kardeş Türküler, Başbakanın sözlerinden ilhamla "Tencere tava hep aynı hava"
şarkısını besteledi.
-Oğuzhan Uğur, "Bu halka ayıp edildiğini" vurgulayarak, Çapulcu ve Ayyaş
söylemini eleştiren Birinci Vazife adında bir şarkı yaptı.
-Marsis, Gezi Parkı olaylarında başbakanın tutumunu "Oy Oy Recebum" adlı
şarkıyla eleştirdi.
-Müzisyen Fazıl Say, olaylara sahne aldığı konserde tencere çalarak destek
verdi.
-Boyner Grubu adına Ümit Boyner, Herry markasının sahibi Selami Sarı, Silk &
Cashmere markasının kurucusu ve CEO’su Ayşen Zamanpur gibi perakende grupları
Taksim Meydanı’nda bir AVM inşa edilmesi durumunda burada yer almayacaklarını
açıkladılar.
Protestoları destekleyen diğer isimler:
Can Bonomo, Demet Evgar, Ayşegül Aldinç, Gonca Vuslateri, Zülal Kalkandelen,
Gürsel Tekin, Memet Ali Alabora, Okan Bayülgen ve Şebnem Sönmez, Devrim Evin,
Halit Ergenç ve eşi Bergüzar Korel, Cem Yılmaz ve Gülse Birsel protestolara
destek verdiğini dile getirdi. Şebnem Ferah, Tarkan ve Sezen Aksu açıklamalar
yaptı.
Futbolculardan Didier Drogba, Manuel Fernandes, Gökhan Gönül, Selçuk İnan, Salih
Uçan, Burak Yılmaz, Juan Pablo Pino, Wesley Sneijder, Colin Kazım Richards,
Yekta Kurtuluş, Dany Nounkeu, Sercan Yıldırım, Recep Niyaz, Felipe Melo, Ersan
Gülüm, TomasUjfalusi ve Pascal Nouma eylemi desteklediklerini sosyal medya
aracılığıyla belirttiler.
Mehmet Okur, Işıl Alben, Carlos Arroyo, Deron Williams, Jaka Lakovic, Josh
Shipp, İbrahim Kutluay, İlkan Karaman, Jamon Gordon, Angel McCoughtry, Doğuş
Balbay, Ufuk Sarıca, Cappie Pondexter, Eda Erdem ve Sinan Güler gibi
basketbolcular da sosyal medyada konuyla ilgili görüşlerini paylaşmıştır.
Mehmet Ali Alabora, Ahmet Şık, Nasuh Mahruki, Okan Bayülgen, Erdal Beşikçioğlu,
Halit Ergen, Bergüzar Korel, Can Bonomo, Cem Adrian, Fazıl Say, Sezen Aksu,
Levent Üzümcü, Nejat İşler, Duman, Hayko Cepkin gibi ünlü kişilerde sosyal medya
üzerinden veya protestoların bazılarına katılarak desteklerini vermişlerdir.
Diplomatik tepkiler
31 Mayıs 2013'te ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Jen Psaki de, Taksim Gezi
Parkı’ndaki olaylarla ilgili kaygılı olduklarını açıkladı. 1 Haziran 2013'te ise
Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi sözcüsü Laura Lucas tarafından yapılan
açıklamada barışçıl halk gösterilerinin demokratik ifadenin bir parçası olduğu
belirtilip "kamu otoritelerinin sorumlu ve itidalli davranmalarını bekliyoruz"
dendi.
Avrupa Komisyonu orantısız güç kullanılmasını kınayan iki açıklama yaptı. Avrupa
Parlamentosu, 13 Haziran 2013 tarihinde, İstanbul Gezi Parkı protestolarında
polisin aşırı güç kullanmasını kınayan bir karar tasarını onayladı. Kararda,
barışçıl protestoculara karşı sert yöntemlere başvurulmaması istendi ve Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan'a birleştirici ve uzlaşmacı bir tavır sergileme çağrısı
yapıldı. Parlamentonun kararında şiddetten sorumlu polis memurlarının yargı
önüne çıkarılması, gözaltındaki barışçıl protestocuların salıverilmesi ve
kurbanlara tazminat ödenmesi istendi. Kararda, mevcut hükümetin demokratik
yollarla seçilmiş bir hükümet olduğu da vurgulandı.
Almanya Başbakanı Angela Merkel protestoları değerlendirirken, hukuk devleti
anlayışının, güvenlik makamlarının her zaman orantılı ve uygun hareket etmesini
gerektirdiğini belirterek, tarafları itidale çağırdı. Aynı saatlerde Almanya
Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada da vatandaşlara, "Türkiye'de
gösterilerin yapıldığı yerlerden ve kalabalık gruplardan uzak durun" uyarısı
yapıldı.
Hollanda Dışişleri Bakanı Frans Timmermans, polisin göstericilere karşı
kullandığı orantısız gücü üzüntüyle karşıladığını belirterek eylemcilerin ifade
özgürlüğü ve medya hakkındaki kaygılarının dile getirmesini desteklediğini
açıkladı.
Vladimir Putin'in sözcüsü Dmitriy Peskov, "Rusya Devlet Başkanı orada meydana
gelen olayları biliyor, ama Türkiye'deki hadiselerle ilgili açıklama yapmayacak"
dedi.
Bulgaristan Dışişleri Bakanı Kristiyan Vigenin, "Komşu dost Türkiye'de şiddetten
dolayı endişeliyiz" dedi.
Yunanistan Dışişleri Bakanı Dimitris Avramopulos, çok iyi tanıdığı Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan’ı lider olarak elde ettiği gücü bugün sevk ve idareye davet
ettiğini belirtti.
Suriye Enformasyon Bakanı Umran El Zubi, olayların sorumlusu olarak Recep Tayyip
Erdoğan'ı ilan ederek, diktatör rejimi sebebiyle istifa çağrısında bulundu.
Uluslararası Af Örgütü 31 Mayıs 2013 günü yayınladığı basın bildirisinde
olayları protesto etti. Bu açıklamada polislerin aşırı ve gereksiz güç
kullanmasının soruşturulması ve sorumlu emniyet görevlilerinin yargılanması
çağrısı yapıldı.
Resmi olmayan diplomatik tepkiler
Sloven sosyolog Slavoj Zizek, DSİP üyesi Bülent Somay aracılığıyla bir mesaj
yollayarak, Taksim'de Gezi Parkı'nın yıkımına karşı çıkan ve polis terörüne
direnenlere destek verdiğini bildirdi.
ABD'li dilbilimci ve siyasi eleştirmen Noam Chomsky yaşanan olaylar için
"Türkiye tarihi için en utanç verici anlar" yorumunu yaptı.
ABD'li müzisyen Madonna, Instagram hesabından olaylar için "Türkiye'de Şiddeti
Durdurun! Bir SEVGİ Devrimi Başlatın! Hoşgörü-İnsan Onuru ve Saygı!" notunu
düştü. Ayrıca İngiliz oyuncu Tilda Swinton, ABD'li müzisyen Moby ve Avustralyalı
model Miranda Kerr de protestolara olan desteklerini iletti.
İngiliz rock grubu Pink Floyd'un eski üyesi müzisyen Roger Waters, facebook
hesabı üzerinden protestolara olan desteğini bildirdi.
ABD’li folk şarkıcısı Joan Baez, Virginia’da verdiği bir konser esnasında
Türkiye’de yaşanan protestolara olan desteğini bildirdi.
Kredi derecelendirme kuruluşu Fitch Group, hükümete halkın tepkisine kulak
vermezseniz notunuzu düşürürüz uyarısında bulundu.
1 Haziran 2013 günü Şikago, San Diego ve New York’ta Türkiye’deki gösterileri
destek amacıyla protesto gösterileri düzenlendi.
Ukranyalı feminist grup FEMEN yayınladığı bir videoda Türk kadınlarını haklarını
savunması için protesto eylemine çağırdı.
Bulgaristan’ın başkenti Sofya’da 1 Haziran günü birçok Türk ve Bulgar öğrenci
protesto eylemleri düzenledi.
Hollanda’nın başkenti Amsterdam’da binin üzerindeki Türk protestocu ve
sempatizanları Beursplein’de iki gün arka arkaya protesto eylemleri düzenledi.
Belçika’nın başkenti Brüksel’de 1 Haziran 2013 tarihinde yüzün üzerinde Türk
protesto eylemleri düzenledi.
Almanya’nın Berlin şehrinde yaklaşık 3000, Hamburg, Münih ve Stuttgart
şehirlerinde 1500’er kişi Türkiye’deki protestolara destek yürüyüşü yaptı.
Fransa'nın başkenti Paris'te 31 Mayıs akşamı Türk büyükelçiliği ve Eiffel Kulesi
önündeki Champs de Mars meydanında eylemler düzenlenirken, 1 Haziran 2013 günü
yüzlerce kişi Gezi eylemini destek için Esplanade du Trocadéro'da bir araya
geldi.
İsrail’in Tel Aviv şehrinde 2 Haziran 2013 günü Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçilik
Binası önünde protesto gösterisi düzenledi.
Japonya’nın başkenti Tokyo'da 2 Haziran 2013 günü Yoyogi Parki'nda toplanan
100'den fazla kişi Türkiye'deki eylemlere destek verdi.
Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de Türk vatandaşları, ellerinde Atatürk
posterleriyle Türkiye'deki olayları protesto etti. (Kaynak)
TGB: Gücümüz az, asker gelsin!
İddianamelerde Ergenekon Gençlik Birliği
olarak nitelenen Türk Gençlik Birliği TGB, Rize Jandarma İl Alay komutanının
telefonunu yayınladı ve göstericilerin telefon ederek askerleri göreve
çağırmasını istedi.
06.06.2013 12:31 Türkiye Gençlik Birliği alay komutanının
telefonunu yayınlayıp askeri göreve çağırdı. Taksim Gezi Parkı eylemlerini
provoke eden yüzlerce kişi attıkları tweetleri silmeye başladı. Ancak İşçi
Partisi ve gençlik oluşumu TGB'liler hala provokatif tweetlerle halkı tahrik
etmeye devam ediyor. TGB dün akşam Rize'de meydana gelen olaylar üzerine attığı
tweette Rize İl Alay Komutanlığı'nın telefonunu vererek "Herkes arasın göreve
çağırsın" dedi. (Kaynak)
Gülen'den
Gezi değerlendirmesi
Fetullah Gülen, Gezi Parkı olayları ile
ilgili her kesimi eleştirerek sağduyu çağrısı yaptı. Gülen, yabancı basının
Türkiye'yi eleştirmesine de dikkat çekerek 'Basın kıyamet kopmuş gibi Türkiye'yi
yansıtıyor, Suriye'de kıyamet kopuyor umurlarında değil, canlı bombalar patlıyor
umurlarında değil' dedi.
06.06.2013 14:03 Fetullah Gülen Gezi Parkı olayları ile
ilgili olarak her kesimi eleştirerek sağduyu çağrısı yaptı. Gülen, yabancı
basının Türkiye'yi eleştirmesine de dikkat çekerek "Basın kıyamet kopmuş gibi
Türkiye'yi yansıtıyor, Suriye'de kıyamet kopuyor umurlarında değil, canlı
bombalar patlıyor umurlarında değil" dedi.
Fetullah Gülen salı günkü sohbetinde Taksim Gezi Parkı protestoları ve
sonrasında gelişen hadiseler ile ilgili değerlendirmelerde bulundu.Herkul.org'da
yayınlanan sohbetten bir kısım şöyle...
"(...) Beri tarafta da birileri… Niye vuruyorlar? Niye öldürüyorlar? Niye
zayiata sebebiyet veriyorlar? Ne günahı var o masum insanların ki camlarını
kırıyorlar; molotof kokteyli atıyorlar yurtlara, pansiyonlara, evlere, okullara,
üniversitelere, hatta banka şubelerine!.. Öyle bir mantıksızlık, gayr-i
insanîlik alıp gidiyor.
MASUM İNSANLARIN İSTEKLERİ GÖRMEZDEN GELİNİYOR
Şimdi “Bütün bütün böyle.. bir hak arama meselesi hiç yoktur!” derseniz, oradaki
bazı masum insanları, masum istekleri de görmezlikten gelirsiniz. Bir kere
başta, biz onları ihmal etmişiz. Onlar bizim ihmalimizin meydana getirdiği
nesillerdir. Saniyen; bazı makul istekleri vardır onların.
AĞAÇ DERKEN KENDİLERİ YEŞİLİ ÖLDÜRDÜLER
Hakikaten “Bir park.. ağaçları sökülmemeli; insanların gezisine müsait hal, o
durum, o tablo korunmalı!” diyebilirler, öyle değerlendirebilirler. “Ekosistem”
diyebilirler, “Yeşili öldürüyorsunuz!” diyebilirler. Fakat sonra bunu yaparken,
orada denge korunamayabilir. Bu defa kendileri yeşili öldürürler. Kendileri
genel ahengi bozarlar, ekosistem diye bir şey ortada bırakmazlar. Böyle bir
başka mevzudaki duyarsızlık, az meseleyi anlayamama, başka tarafta farklı bir
tefrite sebebiyet verir veya farklı bir ifrata sebebiyet verir, hafizanallah.
İSTİSMAR ETMEK İSTEYENLER VAR
Fakat, bir yönüyle bizim bir zayıf yanımızı, bazı masum insanların belki zayıf
yanları sanılan masum isteklerini istismar etmek isteyen dışta ve içte bir sürü,
böyle kulaklarıyla genel havayı almaya çalışanlar da var.
Hani bazı mahluklar, kulaklarıyla havayı almaya çalışırlar, kıpırdatırlar
kulaklarını, sesleri duymaya çalışırlar. Onlar, böyle bir şeyi duyunca (istismar
ederler.)
SURİYE'DE KIYAMET KOPUYOR UMURLARINDA DEĞİL
Şimdi dünyada bütün medya Türkiye’nin aleyhinde; burada da öyle, başka yerde de
öyle, Avrupa’da da öyle. Sanki kıyamet kopmuş gibi bir halleri var. Suriye’de
kıyamet kopuyor umurlarında değil.
Irak’ta kıyamet kopuyor umurlarında değil. Daha dünyanın değişik yerlerinde
canlı bombalar umurlarında değil. Fakat Türkiye bölgede muvazene unsuru olma
durumunda bir devlet.. belli kazanımları olan bir devlet.. belli yere gelmiş bir
devlet. İşte bir taraftan o masum istekler.. o masum isteklerin içte bazı
kimseler tarafından istismar edilmesi, belli ideolojilere kurban edilmesi o
masum isteklerin.. başkalarının da bu meseleyi kendi hesaplarına derinlemesine
değerlendirmeleri.. bizim gafletimiz, bizim cehaletimiz, bizim görmezliğimiz;
başkalarının uyûn-u sahire şeklinde, hiç uyumayan gözler şeklinde bizi bir kere
daha kündeye getirme adına zemin oluşturma gayretleri. Olan, o oldu.
Bu tablo.. bunu Sahib-i Şeriat haber vermiş. İnsanlar kendi ruh ve mana
köklerinden koparılınca böyle olacak, haber vermiş onu. Meseleye bu zaviyeden
yaklaşınca zannediyorum, biz de bakış zaviyemizi bir kere daha gözden geçirmemiz
lazım. Acaba kabahat bu meselelere karşı umursamazlık içinde bakan, her şeyi
hafife alan, “şuydu, buydu” deyip geçiştirende mi?
KABAHAT KİMDE
Yoksa sokakları bir yönüyle harp meydanlarına çeviren insanlarda mı? Ya da bütün
bunların kabahati, sistemde mi? Bizim iyi nesiller yetiştiremeyişimizde mi?
Onlara yürekten sahip çıkamayışımızda mı? O zaman sistemin gözden geçirilmesi
lazım. Bizim, düşüncelerimizi bir daha gözden geçirmemiz lazım.
Hidayette olup olmadığımızı, doğru yolda olup olmadığımızı kontrol etmedik.
Başıboş nesiller yetişti; ne doğru ne yanlış onu bilmeyen nesiller yetişti. Biz
umursamazlık içinde baktık. Çok defa onları hafife aldık. “Bir avuç” dedik
onlara.. ve onlar da azgın, esirmiş insanlar gibi sağa sola saldırdılar." (Kaynak)
Cemaat de Gezi'de mi?
Taksim Gezi olayları üzerinden Başbakan
Erdoğan'ı devirme hareketinin arkasında Fetullah Gülen cemaati de var mı?..
Fetullah Gülen, 5 gün önceki bir vaazında olaylarla ilgili net ve makul
açıklamalar yapıyordu. O açıklamalara bakıldığında cemaatin olayların arkasında
olduğunu söylemek zor. Cemaat yetkilileri de bu görüşte. Ancak cemaate bağlı medyanın yayın
politikası farklı konuşuyor. Kafa karıştıran bulgular var. Gazeteci-yazar
Abdurrahman Dilipak, Zaman yazarı Şahin Alpay'ın bir yazısından yola çıkarak bu
iddiayı ve Gezi olaylarının arka planını analiz ediyor.
09.06.2013 11:36 Abdurrahman Dilipak (Yeni Akit): Şahin
Alpay’dan evirip çevirmeden.. Şahin Alpay sözünü evirip çevirmiyor, buna
sosyolojik kılıflar falan bulmaya çalışmıyor bazı “abi”lerin yaptığı gibi.
Söyleyeceğini açıkça söylüyor: “Başbakan değişmeli”. Bundan benim anladığım şu,
“Ya Başbakan kendini değiştirmeli ya da Başbakan değiştirilmeli”..
Aynı netlikle söyleyen bir kişi daha var: Zaman Kahire temsilcisi Cumali Önal,
Mısır’da muhalif El-Vatan gazetesine verdiği mülakatta, Başbakan Erdoğan’ı
mutlak itaat isteyen “diktatör” olarak tanımladı.. Ona göre, “Taksim olayları,
diktatör “Erdoğan’a karşı bir intifadadır.”
Kimilerine göre Erdoğan’ın hastahaneye yatırılması ve herhalde sonra da orada
icabına bakılması gerekir..
Birtakım kardeşler bu tarlayı epey sürdüler. Bu sözler birilerinin ağzında sakız
oldu günlerdir..
Evet, Erdoğan’ı değiştirmek istiyorsanız, buyrun değiştirin.. Bunun yolu,
sandıktan geçiyor.. Ya da AK Parti delegelerine söyleyin, kurucu genel
başkanlarını partiden uzaklaştırsınlar.. O da olmuyorsa, AK Parti grubuna diyin
ki, “Bu adama güvenoyu vermeyin”
Kim dinlerse sizi.. Peki sonra, sonra ne olacak, ne yapacaksınız?. Korkuları şu,
eğer rollerini iyi oynayamazlarsa, Baykal’ın başına gelen, onların da başına
gelir. Ama rollerini bu şekilde oynamaya devam ederlerse, bindikleri dalı kesmiş
olurlar. Erdoğan sonrası onların hali nice olur, onu kimse bilemez.
Size siyasi bir dedikodudan söz edeyim. Önce MHP Gezi Parkına niye destek
vermedi. Verse TKP-İP ile aynı mekanda bir araya gelecekti. Bu hem kendi
aralarında bir çatışmaya sebeb olabilirdi ve hem de MHP bu işten zararlı
çıkabilirdi. Dışarıda kalarak devlete sahip çıkmış oldular.. Erdoğan’ı
karşılamaya gelenler arasında bazı MHP’liler de vardı.. Erdoğan’a yapılan
hakaretleri Türkiye Cumhuriyeti Başbakanına yapılan hakaret olarak görüyorlar.
Polise saldırı, hatta Başbakanlığa saldırı, cami olayı, Müslümanlara yönelik
galiz ifadeler de söz ediyorlar..
Peki şimdi ne oluyor? Birileri CHP ile MHP'yi bir araya getirmeye çalışıyor.
Tabii Parlamento aritmetiği içinden kolay kolay bir hükümet çıkmıyor.. CHP, MHP,
BDP ve bağımsızların toplamı 220 bile etmiyor.. Bir seçim de çare değil. Aceba
AK Parti'den ılımlı İslamcılar ayrılırsa sonuç ne olur? AK Parti'den 100
milletvekili gider mi mesela! Birileri oturmuş bu hesapları yapıyor..
CHP+MHP+Yeni oluşumla AK Parti'yi iktidardan indirebilirler mi? İndirseler bile
ilk seçimde sonucun ne olacağından emin değiller. O zamana kadar da ne
yapacakları belli değil..
BBP'liler de vardı meydanda. “Türkiye Suriye de olmayacaktır” diyen, “Yiğido”lar..
İslam'a, Müslümanlara, camiye saldırıya isyan ediyorlar. Kızıl bayraklara,
Taksim'deki açık hava barına, Başbakana küfretmek, polise saldırmak,
Başbakanlık'a saldırmak ne demek! Erdoğan'ın dik duruşunu da beğeniyorlar..
Ne yapacaklar, efkar da basıyor, içki de pahalı! Çözümsüzlük bunaltıyor bunları!
Sormak gerek, “Erdoğan çok hırçın“ değil mi? Ya siz! Sizinkiler.. “Bağırma”
derken bile sesiniz daha yüksek çıkıyor sanki!
Önce “Tayyib” diye aşağılamaya çalıştılar, sonra “Kasımpaşalı” diye burun
kıvırdılar.. Sonra yürüyüşünü, duruşunu, konuşmasını konu edindiler, ama halk
onu bu haliyle sevdi..
“Muhtar bile olamaz” diyorlardı, Başbakan oldu. Şimdi onun Cumhurbaşkanı ya da
“Başkan” olmasını engellemeye çalışıyorlar.. Bu kez “diktatör” olmak istemekle
suçluyorlar.. “Tek adam” olmakla itham ediyorlar.. Bunu söyleyenler dünki tek
adamın partisi..
“Başkanlık” sistemini tek adam rejimi olarak görüyorlar. Bu durum ona
bugünkinden daha fazla bir yetki vermeyecek aslında. Bugün yasama ve yürütmenin
başı durumunda değil mi? İstediğini milletvekili yapıyor ya da bakan olarak
atayabiliyor.. O zaman başkan olmak ona artı olarak ne sağlayacak ki!
Sahi, Şahin Alpay şu ifadeleri ile ne demek istiyor şimdi: “Eğer Başbakan
değişmeye ikna edilemezse, o zaman ben şahsen yaklaşık on bir yıldır sürdürdüğü
yoğun çalışmalar sonunda ziyadesiyle yorulmuş olduğu ya da sağlık durumunun
göreve devam etmesine izin vermediği sonucuna varacağım. O zaman çare bulma
sorumluluğu halka düşecek.”
Madem bütün Türkiye destekliyor, Gezi Parkı cemaati parti kursun.. Sağcısı,
solcusu, dincisi, hepsi var. Bakalım kaç oy alacaklar.. Hükümetten taleplerini
de parti programına yazsınlar bakalım..
Her şey sandıktan ibaret değil kuşkusuz ama, sandıksız bir demokrasi nasıl bir
şey olur, onu da hesaba katmak gerek.
Bakın! Bir talebiniz varsa bunu ilgilisine iletirsiniz. Talebiniz yasanın emri
ise ve yasa uygulanmamışsa, bundan dolayı bir hak kaybı sözkonusu ise yargıya
gidersiniz. Konu yasal çerçevede ve otoritenin takdir yetkisi içinde ise,
talebinizi iletirsiniz, yapılmazsa sandıkta hesabını sorarsınız.. Yoksa ben AKM
yerine cami istiyorum, siz “yıkılmasın” diyorsunuz, bir başkası başka bir şey
isteyebilir, buna kim karar verecek? Ya da Topçu Kışlası'nın yapılıp
yapılmamasında yetki kimde.. Sandığı beklersiniz, o zamana kadar da halkı ikna
etmeye çalışırsınız. Düşünce ve ifade hürriyeti, basın ve örgütlenme, toplantı
ve gösteri hürriyeti bunun için var.. Buyurun yakıp yıkmadan, fiziki engelleme
yapmadan yüzünüzü halka dönün, sözünüzü onlara söyleyin.. Bu işin hukukla,
demokrasi ile alakası yok.
Alabora ne diyordu, “Anlamadınız mı hâlâ” işin aslını.. O atılan sloganlar,
duvarlara yazılanlar, devrim ve isyan çağrıları, Başbakanlık'ı işgal girişimleri
neyin nesi idi? Selâm ve dua ile.. (Abdurrahman Dilipak / Yeni Akit)
MİT KRİZİNİN ARDINDA DA CEMAAT Mİ VARDI?
Taksim Gezi olayları üzerinden Başbakan Erdoğan'ı devirme hareketinin arkasında
Fetullah Gülen cemaatinin olduğu iddiası günlerdir dile getirilmekte. Cemaat
yetkilileri bu iddiayı yalanlasa da gruba bağlı medyanın yayın politikası farklı
konuşuyor. Son dönemde hükümetle bu cemaat arasında yaşanan gerilim ile
darbelere karşı yıllardır izlenen yayın politikasının son günlerde terkedildiği,
yerine Başbakan'ı sürekli hedef gösteren yayın ve haberlerin yayınlanmakta
olduğu dikkati çekiyor.
Gezi olaylarına cemaat desteği şüphesi akıllara 2012 Şubat ayında yaşanan MİT
krizi olayını getiriyor. Terörü durdurmak amacıyla PKK yetkilileri ile Oslo'daki
görüşmelere Başbakan Erdoğan'ın talimatıyla katılan başta Müsteşar Hakan Fidan
olmak üzere 5 MİT görevlisi ilerleyen aylarda İstanbul özel yetkili cumhuriyet
savcısı Sadrettin Sarıkaya tarafından 'şüpheli' sıfatıyla ifadeye çağrılmıştı.
Polisin hazırladığı bir fezlekeyi kullanan savcının 5 kişiyi 'şüpheli' sıfatıyla
çağırmasının anlamı çok büyüktü. Türkiye sarsıldı.
Müsteşar dahil 5 MİT yetkilisine yöneltilen suçlama, KCK terör örgütü içerisine
sızdırılmış çok sayıdaki MİT ajanının terör olaylarına katılması idi. Hükümet
risk aldığını, oy kaybetmek pahasına terörü bitirmek istediğini açık açık
söylüyordu son bir kaç yıldır. Turgut Özal dışında hiç bir siyasetçi bu riski
almadı. O da ekibindeki yetkililerle birlikte bir suikast fırtınasında bedelini
ödedi. Kamuoyundaki kanaat bu. Özal dışında bu riski alan diğer lider Başbakan
Erdoğan oldu. Dolayısıyla terörü bitirmek isteyen Başbakan Erdoğan, terörü
kışırtmak suçlamasıyla karşı karşıya bırakılmış oldu. Erdoğan'a en büyük leke
sürülmek istenmiş oldu.
İlerleyen günlerde asıl gerekçenin ise bu değil Oslo görüşmeleri olduğu ortaya
çıktı. Başbakan da bunu açıkça vurguladı.
CHP dahil olmak hemen her kesim bu hareketin arkasında cemaatin olduğu iddiasını
dile getirdi. CHP Erdoğan'a destek verdi.
Yine bu krizin hemen ardından polis teşkilatında iki üst düzey yöneticinin yeri
değiştirildi. Bu da iddiaları desteklemiş oldu. Cemaatin polis teşkilatında çok
güçlü olduğu uzun yıllardır her kesim tarafından dile getirilen bir iddiaydı.
Bir diğer ayrıntı, cemaatin yayın organlarının MİT Krizinde savcıdan yana açıkça
tavır alan bir yayın politikası oldu.
Hakan Fidan'ın Ergenekon ve İsrail'in nefret ettiği bir kişi olması ve onu
savcının hedefine koyan ses kaydının, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Mısır gezisinde
İsrail'e karşı yürütülmesi planlanan yaptırımları açıkladığı, tüm dünyaya
yönelik konuşmasını yaptığı saatlerde bir internet sitesi hacklenerek servis
edilmesi de ilginç bir başka ayrıntı idi.
Gezi olaylarına dönecek olursak cemaatin olayların ardındaki güçlerin arasında
yer aldığı iddiası, o kesimin basılı, televizyon ve internet medya organlarının
yürüttüğü yayın politikası ile güçleniyor. Son dönemde hükümetle bu cemaat
arasında yaşanan gerilim bir tarafa, darbelere karşı yıllardır izlenen yayın
politikasının son günlerde terkedilerek yerine Başbakan'ı sürekli hedef gösteren
yayın ve haberlerin yayınlanmakta olduğu görülüyor. Kafaları karıştıran bu
ayrıntılar tesadüf olabilir mi? Cemaat yetkililerin iddiaları yalanlama yerine
bu ayrıntılara cevap vermesi bekleniyor. (Abdullah Harun / kontrgerilla.com).. (Kaynak)
Sofuoğlu destek, Memet alabora
MotoGP'de dünya şampiyonu olan motosiklet
yarışçımız Kenan Sofuoğlu, Gezi eylemcilerine tepki gösterdi. Sofuoğlu,
Portekiz'in Portimao Pisti'nde çıktığı yarış öncesi start çizgisinde beklerken
motosikletinin önüne 'Başbakanım Seninleyiz' yazan Erdoğan fotoğrafı koydu.
Diğer taraftan Gezi olaylarının hızla büyümesinde rol alan ve attığı tweetle
simge haline gelen sanatçı Memet Ali Alabora tepki ve tehditler aldığını, yanlış
anlaşıldığını iddia etti.
10.06.2013 16:29 Taksim Gezi olaylarına ve eylemcilerine bir
tepki de şampiyon motorsikletçiden geldi. Dünya motor rallisi MotoGP'de dünya
şampiyonu olan motorsiklet yarışçımız Kenan Sofuoğlu, Gezi eylemcilerine
tepkisini, Portekiz'in Portimao Pisti'nde çıktığı yarış öncesi start çizgisinde
beklerken motosikletinin önüne 'Başbakanım Seninleyiz' yazan Erdoğan fotoğrafı
ile gösterdi.
1984 yılında Sakarya doğumlu Türk motosiklet yarışçısı Kenan Sofuoğlu, üç kez
dünya şampiyonu olmuştur. 2007 yılında Supersport Dünya Şampiyonluğu'nda sezonun
bitimine 3 yarış kala şampiyon oldu. 2010 Yılı Dünya Supersport Şampiyonası'nda
sezonun 13. ayağı olan ve Fransa'da Paris'in kuzeyinde bulunan Magny Cors
Pisti'nde koşulan yarışta Kenan Sofuoğlu 2. sırada yer almasına rağmen Dünya
Şampiyonu olmayı başardı. Sofuoğlu, yarışın ardından boynunda Türk bayrağı ile
zafer turu atmasının ardından Osmanlı kavuğu giydi. 2012 yılında da Supersport
Dünya Şampiyonluğu'nda sezonun bitimine 1 yarış kala şampiyon oldu.
-Alabora günler sonra konuştu: Yanlış anlaşıldım!-
Diğer taraftan Gezi olaylarının hızla büyümesinde rol alan ve attığı tweetle
simge haline gelen sanatçı Memet Ali Alabora tepki ve tehditler aldığını, yanlış
anlaşıldığını iddia etti. Günler sonra bir basın toplantısı düzenleyen Alabora
"Mesele sadece Gezi Parkı değil arkadaş, sen hala anlamadın mı? Hadi gel.
#direngeziparkı" tweeti hakkında konuştu. İşte Mehmet Ali Alabora'nın
açıklamaları:
"Olayların en başına dönmek ve Gezi Parkı’ndaki ağaç nöbetine nasıl katıldığımı
anlatmak isterim. 27 Mayıs Pazartesi gecesi Twitter’da Gezi Parkı’nda ani ve
habersiz bir yıkım yapıldığı haberini alınca ben de elimden geldiğince haberi
Twitter’dan yaymaya çalıştım. 28 Mayıs öğleninde, ağaç nöbeti tutanlara yapılan
biber gazlı sert müdahalenin ardından, gece Gezi Parkı’na gittim ve oradan tweet
atarak Park’tan haberler vermeye, fotoğraflar paylaşmaya başladım. O gece
Park’ta 500 kişi civarında bir kalabalık vardı. Park’ta kalmadım ve eve döndüm.
Ertesi akşam yani, 29 Mayıs Çarşamba akşamı tekrar Park’a gittim. Park’taki
kalabalık 1000 kişinin üzerine çıkmıştı, halaylar çekiliyor, şarkılar
söyleniyordu. Bir festival havası vardı. O gece de orada kalmadım ve gece
yarısından sonra ayrıldım. 30 Mayıs Perşembe sabahı çadırlara yapılan müdahale
haberini aldım ve sabah 07:30’da tekrar Park’a gittim. Kısa bir süre sonra geri
döndüm. 30 Mayıs Perşembe akşamı tekrar Park’a gittim. Yaklaşık 10.000 kişi
olduğunu tahmin ettiğim bir kalabalık vardı, bir gece önceki festival havası
daha da büyüyerek devam ediyordu. Gezi Parkı’nda ağaçları korumak için
başlatılmış olan nöbet, sabah yapılan ağır polis müdahalesinin de etkisiyle,
katılanların farklı fikirlerini de dile getirdikleri bir hale dönüşmüştü. O gece
saat 21:45’te, daha sonra beni hedef haline getirmek için kullanılan şu tweeti
attım: “Mesele sadece Gezi Parkı değil arkadaş, sen hala anlamadın mı? Hadi gel.
#direngeziparkı”
Bu tweet’im kullanılarak sürekli hedef haline getirildim, getirilmeye de devam
ediyorum. Hedef gösterilmemden itibaren bu tweet’e bağlı olarak tehdit mesajları
alıyorum. Bu tweet’te ne demek istediğimi sizlerle paylaşmak isterim. Ben Gezi
Parkı’na 28 Mayıs’ta ağaçları ve İstanbul Kültürü’nü korumak için gittim. Üst
üste uygulanan şiddet sonucunda mesele, ifade özgürlüğüne karşı uygulanan
şiddeti protesto etmek haline dönüştü. Devamında da oraya gelenler, kendilerini
ifade edemediklerini düşündükleri diğer meselelerde kendilerini ifade etmeye
başladılar. Bu benim için de geçerliydi. Benim için mesele Gezi Parkı kadar Emek
Sineması’nın yok edilişi, Şehir Tiyatroları’ndaki yönetmelik değişikliği, Devlet
Tiyatroları’nın kapanmak üzere oluşu, Kadıköy’deki Kuşdili Çayırı, Haydarpaşa
Garı gibi birçok meselenin ifade edilmesi haline geldi. Mesele “sadece” Gezi
Parkı değil derken, bunu kast ediyordum. O gece yaşanan ve tamamıyla barışçıl
demokratik bir atmosferde geçen protestonun sabahında polis sabah saat 05:00’te
öncekilerden çok daha ağır bir müdahale gerçekleştirdi. Ondan sonra olayların
nasıl geliştiğini hepiniz çok iyi biliyorsunuz." (Kaynak)
Çapulculara
boykot yayılıyor
Taksim Gezi Parkı olaylarına destek verip
'Çapulcuyum' diyen şirketlere ve bankalara vatandaştan yoğun tepki var. Sosyal
medyada örgütlenen vatandaşlar banka kartlarını iade edip bir çok şirketi boykot
ediyor. Protesto edilen şirketlerden öne çıkanlar Yapıkredi, Garanti ve İş
bankaları ile Boyner grubu şirketleri.. 24 TV Genel Yayın Yönetmeni ve Star
Gazetesi yazarı Yiğit Bulut ise 'Koç, Sabancı, Doğan, Doğuş, Boyner ve
Eczacıbaşı şirketlerinden alışverişi kesme kararı aldım' ifadelerini kullandı.
11.06.2013 17:10 Garanti Bankası Genel Müdür Ergün Özen'in
Taksim eylemcilerini destekleyen "Ben de çapulcuyum" sözleri vatandaşları ayağa
kaldırdı. Türkiye’nin dört bir yayından Garanti Bankası’nı boykot haberleri
geliyor. Sosyal medya aracılığıyla örgütlenen gruplarda boykot çağrısı yapıyor.
Boykot Garanti ile sınırlı kalmadı ve Gezi olaylarına destek verdiği ileri
sürülen diğer şirketlere de sıçradı.
GARANTİ BANKASI: ÇAPULCUYUZ!
Garanti Bankası Genel Müdürü Ergun Özen, "Bu süreçte bazı müşteriler kartlarını
kapattı, bazıları mevduatlarını çekti. Ancak bunlar sınırlı ölçüde kaldı.
Yaklaşık 95 milyar liralık mevduat içinde toplam 35-40 milyon lira mevduat
çıkışı, yaklaşık 8.5 milyon kart içinde de 1,500 adet kart iptali oldu. Bunları
anlayışla karşılıyoruz" demişti. Özen, eylemcilerin banka çalışanlarını değil
bankayı protesto ettiğini belirterek, "Ben de onlara 'Bu bankayı çalışanlar
yaratıyor. Çalışanlar da akşam iş çıkışında Gezi Parkı'na gidiyor ve protesto
ediyor. Ben Gezi eyleminin yanındayım." demişti. Ardından da medyaya 'Ben de
çapulcuyum' şeklindeki sözleri yansımıştı. Garanti Bankası'na tepki olarak
başlayan protestolarda onbinlerce kişi banka kartlarını iptal ettirirken bazı
şirketlerin borsa değeri hisse kaybetmeye başladı.
PROTESTO EDİLEN ŞİRKETLERDEN ÖNE ÇIKANLAR
YAPIKREDİ BANKASI: Başbakan Erdoğan olayların çıktığı ilk günlerde yaptığı
açıklamada Koç gurubunu hedef almıştı. Daha önce Koç Bank adı altında faaliyet
gösteren Koç grubu, daha sonra Yapı Kredi Bankası'nı satın almış ve Koç Bank ile
birleştirmişti. Koç Grubu halen Yapı Kredi Bankası adı altında faaliyetlerini
sürdürüyor.
GARANTİ BANKASI: Doğuş Grubu'na ait Garanti Bankası'nın Genel Müdürü Ergun Özen,
Gezi eylemlerinin başladığı günlerde 'Gezi direnişine' karşı olmadıklarını
belirtmiş ve Başbakan Erdoğan'ın eylemcilerle ilgili sözlerine atıfta bulunarak,
"Ben Gezi eyleminin yanındayım. Ben de çapulcuyum" diyerek gezi eylemcilerine
destek vermişti. Garanti Bankası, bu sözler sonrasında eylemcilerin desteğini
alırken, AK Parti ve eyleme destek vermeyen diğer kesimlerin tepkisini çekmişti.
Bu nedenle Garanti Bankası'nın da Erdoğan'ın dünkü sözleriyle hedefe koyduğu
bankalar arasında yer aldığı belirtiliyor.
İŞ BANKASI: İş Bankası da bilindiği gibi CHP'nin parti ortak olduğu banka. CHP
en başından beri Gezi eylemlerine destek vermi ve hatta olayların büyümesinde
kilit rol oynamıştı. İş Bankası'nın adı da çeşitli açıklamalarda faiz lobisinin
lokomotif bankası olarak geçmişti.
BOYNER GRUBU: Boyner Holding Yönetim Kurulu Başkanı Cem Boyner, bir haftasını
dolduran Gezi Parkı direnişine destek vererek, "Ne sağcıyım ne solcu, çapulcuyum
çapulcu" yazılı bir pankart açtı. Boyner'in, elinde taşıdığı pankartta, "Ne
sağcıyım ne solcu, çapulcuyum çapulcu" yazıyordu. Boyner Holding bünyesinde
Altınyıldız (kuruluş: 1952), prestij mağazacılığı Beymen (kuruluş: 1971),
Türkiye'nin lider konumdaki çok katlı mağazacılık kuruluşu Boyner (kuruluş:
1981), Benetton, Divarese, Limon markalarının üretimi ve dağıtımını Türkiye ve
bölge ülkelerde gerçekleştiren , aynı zamanda 2003 yılında T-Box ile Türkiye ve
Dünya'yı tanıştıran Boğaziçi (kuruluş: 1986) bulunmaktadır. (Kaynak)
İşte
Gezi Parkı'nın sponsorları
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a sunulan
rapora göre, sosyal medyadan yemeğe, ulaşımdan içeceğe kadar Gezi eylemlerinin
organizasyonunda reklam ajansları, yabancı vakıflar, bir süpermarket zinciri ve
bira firması rol aldı.
16.06.2013 09:55 Hükümet'e karşı direnişe dönüştürülen Gezi
Parkı eyleminin arkasından yerli-yabancı büyük bir koalisyon çıktı. Eylemi
fişekleyen para baronları küresel ittifak kurdu; reklam ajansları harekat
başlattı. Sosyal medya kışkırttı, Türk medyasına reklam sopası gösterildi.
'Eylemler devam etsin' diye büyük firmalar kamyonlarla yiyecek-içecek taşıdı...
Dış mihrakların eli Gezi Parkı eylemlerine uzandı. Protestoların, para
baronlarının tezgahı olduğu ortaya çıktı. Yapılan uluslararası koalisyonla Gezi
Parkı kullanılarak Türkiye'yi istikrarsızlaştırma çalışmaları sürdürüldü.
Meydanlarda gençlerle polisi karşı karşıya getiren psikolojik savaşta,
firmaların yaptırım kararlarına ilk tepkiyi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan verdi.
Erdoğan, 3 Haziran'da K.Afrika gezisi öncesinde "Reklamları iptal edenler
bedelini ağır öder" diye uyardı.
Yüzde 90'ı yabancı olan bu firmalar, 4 büyük reklam ajansıyla çalışıyor. New
York merkezli Omnicom Group ve İnterpublic Group, Londra merkezli WPP ile Paris
merkezli Publicis Groupe. Bu 4 kuruluşun yıllık gelirleri 16 milyar dolara
ulaşıyor. Gösterilerin kitlesel eyleme dönüşmesi için kamuoyu oluşturma çabasına
girişen reklam ajansları, sosyal medyadan gençlere seslenerek dikkatlerini
çekmeye çalıştı.
CREATiF ŞiRKETLER
Fırsatçı bazı reklam ajansı, sosyal medya ajansı, yayınevi, twitter ve blog
yazarları, organize bir şekilde #direngeziparkı hastag'i ile toplumu kışkırtmaya
başladı.
Yüzbinden fazla takipçisi olan Alemşah Öztürk, Mehmet Ali Alabora, Cem Batu, Ari
Levi, Uğur Şeker, Yüce Zerey gibi sosyal medyada popüler isimler kışkırtıcı
paylaşımlar yaptı. ElmaAltShift, MediaCat, Netfrog gibi yayın ve oluşumlar, bazı
global ölçekli şirketlerin sosyal medya yöneticileri de bu faaliyetlere destek
verdi. Bu şirketler çarpıcı sloganlar ve afişler üretip, gençleri Taksim'e
çağırdı. Alametifarika'nın kurucusu Serdar Erener'in çalışanlarını bizzat
yönlendirdiği iddia edildi.
McCann Ericson ajansının ise http://www.dunyaduysun.org/ adlı bir site yaparak
Türkiye'nin yurt dışındaki imajına olumsuz etki edecek gelişmeleri abartarak
aktardığı iddia edildi. Öykü ajans Necati Özkan, Vietnam gibi bazı ajanslar ve
yöneticilerinin de benzer içerikte paylaşımları yaydıkları gözlendi. Sosyal
Medya ajansları da Erdoğan'ı " diktatör" gibi göstermek için 18 bin twit
attırdı. 4129, Promoqube, Projecthouse, Plasenta, C Section, Rabarba, NetForg
gibi bazı ajansların yöneticileri ve çalışanları aktif olarak sokak eylemlerini
kışkırttı.
KAMYON DOLUSU
Hükümet'e karşı direnişe çevrilen eylemlerdeki koalisyon, bir rapor ile Başbakan
Erdoğan'a sunuldu. Ayrıntıları AK Parti Merkez Karar Yönetim Kurulu'nda da
konuşuldu. Rapora göre; 8 Alman vakfı protestoların bitmemesi için eylemcilere
kol kanat gerdi. Daha önce terör örgütlerine yardım yaptığı ifade edilen bu
vakıflar eylemcilerin gıda sorunu yaşamaması için Taksim Meydanı'na sürekli
yemek servisi yaptı. Migros'un kamyonları kişisel ihtiyaç maddelerini Taksim'e
boşalttı. Alkollü içecekleri ise Anadolu Grubu (Efes Bira) karşıladı. Bu grup da
kamyonlarla sevkıyat yaptı. (Kaynak)
Taksin Tahrir mi?..
Alman vakıfları Tahrir'de rol aldı mı?..
ABD'deki
ilginç Gezi toplantısı
Gezi Parkı eylemlerinin, olaylar başlamadan
aylar önce ABD'deki bir düşünce kuruluşunda tartışıldığı iddia ediliyor. Yahudi
lobisi AIPAC'in desteğiyle faaliyetlerini sürdüren Amerikan Girişimcilik
Enstitüsü'nde (AEI) geçtiğimiz Şubat ayında yapılan bir toplantıda 'apolitik
Türk gençliğini sokağa indirerek canlı tutmak' için 'İstanbul İsyanı' senaryosu
masaya yatırıldı. 6 Türk'ün de yer aldığı simülasyonda Taksim Meydanı'nı
Tahrirleştirme senaryoları tartışıldı.
16.06.2013 21:10 Taksim Gezi olaylarının dış bağlantıları
tartışılırken, Washington'daki en etkin İsrail kuruluşu American Enterprise
Institute'nin, ABD'li 'NeoCon'larla Şubat ayında olası bir 'İstanbul İsyanı'nı
masaya yatırdığı ortaya çıktı. 6 Türk'ün de yer aldığı simülasyonda Taksim
Meydanı'nı Tahrirleştirme senaryoları tartışıldı.
Yeni Şafak'ın haberine göre, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın '3 ay önceden
bilgimiz vardı' dediği Gezi Parkı eylemlerinin, olaylar başlamadan aylar önce
ABD'deki bir düşünce kuruluşunda tartışıldığı ortaya çıktı. Yahudi lobisi
AIPAC'in desteğiyle faaliyetlerini sürdüren Amerikan Girişimcilik Enstitüsü'nde
(American Enterprise Institute, AEI) geçtiğimiz şubat ayında yapılan toplantıda
'apolitik Türk gençliğini sokağa indirerek canlı tutmak' için 'İstanbul İsyanı'
senaryosu masaya yatırıldı. AK Parti Hükümeti'nin faaliyetleri ve Türkiye'nin
son 10 yılının ele alındığı toplantının katılımcıları ise 'Ortadoğu'
denildiğinde dünya çapında tanıdık isimler olan NeoCon'lar: Donald Rumsfeld,
Paul Wolfowitz, Bernard Lewis, Elliot Abrams, Richard Perle, John Bolton,
William Kristol ve Douglas Feith.
TAKSİM'İ TAHRİR YAPALIM
2007 yılında dönemin Anayasa Mahkemesi Başkanı Tülay Tuğcu'nun öldürülüp
Taksim'de büyük bir bombanın patlatılması gibi senaryoların tartışıldığı Hudson
Enstitüsü'ne de (Hudson Institute) danışmanlık yapan Amerikan yeni-muhafazakar
lobisinin simge isimleri, şubat ayındaki oturumda Ortadoğu bölgesi
politikalarını Türkiye ile Mısır ekseninde ele aldı. Amerikan Girişimcilik
Entstitüsü'nün ev sahipliğindeki toplantıya Türkiye'den de 6 isim katılırken,
oturumda adeta bugünlerde İstanbul'da meydana gelen olayların simülasyonu
yapıldı. Masanın etrafındaki isimlerden biri, Taksim Meydanı'nı Tahrir'e
çevirerek dünya kamuoyuna 'Türk Baharı' izleniminin verilebileceğini şu
ifadelerle anlattı: 'Dünyadaki her meydanın bir kimliği var. Taksim, 1 Mayıs
olayları ile anılıyor. Halkın büyük gösteriler yapması Taksim'e bir kimlik
kazandırır. O zaman Taksim de tıpkı bir Tahrir gibi kimlik kazanır...'
SOKAKLAR CANLI TUTULSUN
Amerika'daki İsrail lobisinin ev sahipliğinde yapılan toplantıda 'İstanbul
İsyanı'nın nasıl çıkarılabileceği tartışılırken, karanlık masadan yükselen
sesler şu cümleler etrafında şekillendi: 'Türk gençliği apolitik bir gençliktir.
Hayatta hiçbir protestoya katılmamış olan gençler meydanlara inerse zaman içinde
mecburen politikleşir. Sokaklar canlı tutulmalı. Arap ülkelerinde özgürlükler,
demokrasi beklentisi ve sivil anayasa gibi konular toplumu sokağa dökerken
Türkiye'de tam tersi siyasi gruplar, ulusal sol hareketler ilerici hedefler
ortaya koyamayacakları için meydanı bir halk hareketine dönüştürmek çok zor
olacaktır. Örgütler arasında birliği sağlamak şart. Bu olmazsa, 'Arap Baharı'nın
tersine, Türkiye'deki halk hareketi kendi içerisinde bir çatışmaya dönüşebilir.
Özgürlük için meydana çıkan gençlerin örgütlü olmaması, meydanın başkalarına
terk edilmesi sonucunu doğurur. Diğer yandan Türkiye'deki bir halk hareketinin
hükümeti yıkabileceği düşünülmüyor. Arap ülkelerinin aksine, devlet AKP'nin
elinde olsa bile sandık var, halk son sözü sandıkta söyleyebiliyor.'
Destek İsrail lobisinden
Washington'daki en güçlü lobi olarak gösterilen Amerika-İsrail Halkla İlişkiler
Komitesi (AIPAC) İsrail'e yapılan ABD yardımlarında en büyük dilimi alan kurum.
Türkiye İsrail ilişkilerinin sekteye uğramasıyla birlikte, AIPAC'in finanse
ettiği Amerikan Girişimcilik Enstitüsü (American Enterprise Institute, AEI),
Hudson Enstitüsü (Hudson Institute), Ortadoğu politikası için Washington
Enstitüsü (Washington Institute for Near East Policy, WINEP) gibi
yeni-muhafazakar Neo-Con politikaların geliştirildiği düşünce kuruluşları da
yaptığı analizlerle Türkiye karşıtlığı oluşturmaya çalışıyor. İsrail lobisinin
'entellektüel' kuruluşları, özellikle Mavi Marmara baskınının ardından sözkonusu
kırkırtıcı senaryolara hız verdi. Bu kuruluşlar, Amerikan derin devletinin temel
unsurlarının içinde yer alan NSA, CIA, DIA, Pentagon ve FBI gibi kurumları,
başta Suriye konusu olmak üzere, İsrail lehine yönlendirmeye çalışıyor. Muhtemel
bir 'İstanbul İsyanı'nın ele alındığı toplantıya katılan NeoCon'ların her biri,
İsrail güdümündeki düşünce kuruluşlarına danışmanlık yaparak, katıldıkları her
oturum için 40 ila 80 bin dolar arasında ücret alıyor. Geçtiğimiz günlerde
yaşanan olayda, CNN televizyonunun canlı yayınında Başbakan Erdoğan'ın danışmanı
İbrahim Kalın'a sansür uygulayan 'savaş muhabiri' Christiane Amanpour'un,
AIPAC'te söz sahibi isimlerden Yahudi asıllı ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşar
Yardımcısı Eric J. Rubin'in eşi olması da dikkat çekiyor.
Gazete ilanına ilaç gibi yardım
Gezi Parkı eylemlerine destek olmak için Amerikan New York Times gazetesine
verilen ilanın parasını büyük ölçüde Yahudi sermayeli Rafagen adlı ilaç firması
karşıladı. Oltaç Ünsal, Murat Aktihanoglu ve Duygu Atacan tarafından
'indiegogo.com' isimli internet sitesi üzerinden başlatılan bağış kampanyasına
24 saat içinde 55 bin dolar bağış yapılırken, bugüne kadar 2 bin 653 kişinin
yardım yaptığı organizasyonda toplamda 108 bin 371 dolarlık para birikti. Bu
paranın 40 bin doları Rafagen firmasından geldi. New York Times'a Gezi Parkı
ilanı için 55 bin dolar verilirken, geriye kalan 53 bin 371 doları üç kafadarın
ne yaptığı, nereye harcadığı merak konusunu oldu.
100. yıl öncesi lobi ittifakı
Los Angeles ve San Francisco gibi, Ermeni nüfusun yoğun olduğu California
eyaletinde lobi çalışmalarına dönük hareketlilik dikkat çekiyor. Zira Ermeni
lobisi, büyük bir trajedinin başlangıç vuruşu olan tehcir kararının 100.
yıldönümü yaklaşırken hummalı bir çalışma içinde. 1915'teki sürgün kararının
100. yıldönümü için son iki yıla giriliyor. Ermeni lobisi Yahudi lobileri ile
son bir yıl içinde 51 toplantı gerçekleştirdi. Ermeni lobisi 2015 yılı için
şimdiden fonlar üzerinden para toplamaya başladı.
Amerikan medyası gündemini unuttu
Taksim'e adeta kamp kurup Gezi Parkı eylemini ara vermeksizin saatlerce
ekranlarına taşıyan CNN'in bu çabasının altından başka gerçekler çıktı. Sürekli
tekrarlanan görüntüleri sanki Türkiye'de savaş çıkmış ya da kimyasal silah
kullanılmış gibi izleyicilerine aktaran CNN, Gezi Parkı ile aynı döneme denk
gelen bazı skandalları örtmeyi tercih etti. Reyhanlı'da 52 kişinin hayatını
kaybettiği saldırıyı yalnızca altyazı geçerek duyuran CNN, Taksim Meydanı'nı ise
saatlerce canlı yayında verip, Amerikan Dış İşleri Bakanlığı'nda görevli bir
diplomatın fahişelerle para karşılığı birlikte olduğu ve bunun bakanlık
tarafından örtülmeye çalışıldığı haberlerini izleyicilerden gizlemeye çalıştı.
Gezi olaylarından bir gün önce ortaya çıkan skandalın üzerini Taksim'le kapatan
CNN, Ulusal Güvenlik Dairesi NSA'nın bütün ABD'lileri izlediğini ortaya çıkaran
Yahudi asıllı gence de haberlerinde hiç yer vermemesi dikkat çekti.
ABD KONSOLOSLUĞU'NDAN ŞAŞIRTAN TWİT
Gezi olaylarında ABD bağlantısı konusunda gün içerisinde bir başka haber daha
gündem oldu. ABD Konsolosluğu'nun resmi Twitter hesabından paylaştığı bir Twit
ortalığı karıştırdı.
Konsolosluk üzerinden #DİRENGEZİPARKI hesabının attığı "Divan Otel 5 Yıldızlı
değil artık Ay Yıldızlı. Helal sana Ali Koç" twitinin Retweet edilmesi tepkilere
neden oldu. Böyle bir mesajın ABD Konsolosluğu'nun resmi hesabından retweet
olarak iletilmesi "neler oluyor?" sorusunu da akıllara getirdi.
İşte o Twit ve gelen tepkilerden bazıları:
Hüseyin Tarık Aydın - huseyintarik
ABD İstanbul Konsolosluğu'nun twitter hesabı diplomatik kriz çıkardı, bakalım ne
kadar süre sonra o RT'yi geri alacaklar @ABDIstanbul
Rasih Yılmaz - rasihyilmaz
ABD İstanbul Konsolosluğu'nun resmi tweet hesabından Gezi eylemine destek
vermesini yorumlayacak var mı?
Zeki Ademoğlu - zeki_ademoglu
ABD konsolosluğu, protestoya desteğini böyle belli etti. Hala hesaplarında
duruyor: @ABDistanbul pic.twitter.com/kKu10Efark
Erol Erdogan - OrtakSoz
ABD İstanbul Konsolosluğu olarak neden böyle bir twiti RT ettiniz? @ABDIstanbul
pic.twitter.com/Pa9E7YjVcx
Hilal Kaplan - hilal_kaplan
ABD Konsolosluğu resmi adresi biraz önce RT etti:Divan Otel 5 Yıldızlı değil,
artık Ay Yıldızlı bir oteldir!Helal sana Ali Koç" @ABDIstanbul
Mahmut Uluer - MahmutUluer
ABD İstanbul Konsolosluğu resmi hesabından KOÇ lehine provokasyon yapıyorlar
görün bunları! pic.twitter.com/by5HSq9Pai
ABD ELÇİLİĞİ: TWİTTER HESABIMIZ HACKLENDİ
17.06.2013 14:34 ABD İstanbul Başkonsolosluğu, resmi Twitter hesabında polisin
Taksim’e yaptığı müdahale sırasında eylemcilerin sığınağı haline gelen Divan
Oteli’ni öven ifadeler hakkında açıklama yaptı.
Konsolosluğun Twitter hesabından yapılan açıklamada “Kısa süre önce hesabımıza
bilinmeyen kaynaklarca müdahalede bulunulmuştur. Şu andan itibaren
tedbirlerimizi almış bulunmaktayız.” denildi. Önceki gece saat 01.00’de
konsolosluğa ait ‘Abdistanbul’ hesabından DirenGeziParkı hesabına ait ‘Divan
Otel artık 5 yıldızlı değil, ay yıldızlı. Helal sana Ali Koç’ ifadeleri
‘retweet’lenmişti. Tepkiler üzerine konsolosluk yetkilileri 04.00 sularında
tweeti silerek açıklama yaptı. ABD Kahire Konsolosluğu da nisanda Mısır Devlet
Başkanı Muhammed Mursi hakkında resmi hesabından attığı bir tweet sebebiyle zor
durumda kalmış, sorumlu diplomatlar hakkında soruşturma başlatılmıştı.
ABD'Lİ CNN'DEN YUH DEDİRTEN SAPTIRMA!
17.06.2013 15:17 Gezi olaylarında ABD bağlantısı konusunda gün içerisinde üçüncü
bir gelişme de ABD'li TV kanalı CNN'nin İstanbul Kazlıçeşme'deki AK Parti
mitingine dair yaptığı haber oldu. CNN, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın dün
Kazlıçeşmede yaptığı mitingde çekilen fotoğrafı 'Hükümete karşı gösteri'
başlığıyla kullandı.
Gezi olayları sırasında Türkiye'den yaptığı 9 saat kesintisiz yayın sebebiyle
eleştirilerin göbeğinde yer alan CNN International, bir tartışmalı habere daha
imza attı. Türkiye'deki eylem görüntülerinden oluşan fotoğraf galerisi
hazırlayan televizyon, internet sitesindeki galerinin kapak fotoğrafına çok
tartışılacak bir resim koydu. Dün Başbakan Erdoğan'ın Kazlıçeşmede düzenlediği
ve 1 milyonu aşkın kişinin katıldığı miting fotoğrafı 'karşı gösteri' olarak
servis edildi. Resmin altında ise Erdoğan'a destek verenlerin mitinge katıldığı
ifadesine yer verildi. Böylece en dikkat çeken yer olan başlıkta yalan ifadeyi
veren CNN dikkat gerçek haberi ise dikkat çekmeyen ufak puntolu içerikte vermiş
oldu.
İşte o haber:
ERDOĞAN'DAN TEPKİ: BBC, CNN HADİ BUNU DA GİZLE
Taksim'den saatlerce yaptığı yanlı yayınlarla büyük tepki toplayan CNN, Başbakan
Erdoğan tarafından da sert bir şekilde eleştirilmişti. Bir milyonu geçtiği
söylenen kalabalığa iki saate yakın konuşan Başbakan Erdoğan, konuşmasında
"Türkiye fotoğrafı budur" diyerek ulusal ve uluslararası medyaya dürüst olma
çağrısı yapmıştı:
"Uluslararası medya bunu da gizleyin. BBC, CNN, Reuters hadi bunu da gizle.
Günlerdir yalan haberler ürettiniz. Türkiye'yi dünyaya farklı gösterdiniz.
Yalanlarınızla başbaşa kaldınız."
ERDOĞAN'DAN CNN'NİN HABERİNE TEPKİ
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Yurt Dışı Danışma Kurulu Toplantısı'nda yaptığı
konuşmada CNN İnternational'ın haberine : ''Dün Kazlıçeşme'de 1 milyon insan
vardı mitingimizde, ama CNN İnternational hükümete karşı protesto diyor. Herkes
biliyor ki bu ülke anti-demokratik uygulamalar için orada toplandı. O mitinge
gelenler vatanına, milletine, bayrağına sahip çıktı'' sözleriyle tepki gösterdi.
KOD ADI: İSTANBUL.. MODERATÖR: RUBİN.. TARİH: 12 ŞUBAT 2013
19.06.2013 10:38 Yeni Şafak'ın 16 Haziran'da manşetten verdiği 'Kod Adı:
İstanbul İsyanı' haberinin yeni ayrıntıları ortaya çıktı. Gezi Olayları'nın
simülasyonunun yapıldığı söz konusu toplantı 12 Şubat'ta gerçekleşti,
modaratörlüğünü de Türkiye aleyhtarı görüşleriyle tanınan Michael Rubin
yaptı.Yeni Şafak'ın haberi dolayısıyla hareketli saatler yaşanan ABD
Dışişleri'nde 1 saat 40 dakika süren bir toplantı yapıldı. Dışişleri Sözcü Jean
Psaki yaptığı açıklamada toplantıyı es geçerek, 'Türkiye'deki olaylardan
sorumlu' değiliz ifadeleriyle yetindi.
Yeni Şafak'ın 16 Haziran'da manşetten verdiği 'Kod Adı: İstanbul İsyanı'
haberinin yeni ayrıntıları ortaya çıktı. Gezi Olayları'nın simülasyonunun
yapıldığı söz konusu toplantı 12 Şubat'ta gerçekleşti, modaratörlüğünü de
Türkiye aleyhtarı görüşleriyle tanınan Michael Rubin yaptı.
YAHUDİ LOBİSİNİN DESTEĞİYLE GERÇEKLEŞTİ
Yeni Şafak'ın pazar günü manşetten verdiği ve Gezi olaylarının ABD'de bir
düşünce kuruluşu tarafından aylar önce 'İstanbul İsyanı' şeklinde simülasyonla
gündeme geldiği haberi büyük yankı uyandırdı. Haber ABD Dışişleri'nde hareketli
saatler yaşanmasına neden olurken, Yeni Şafak yeni bir ayrıntıya ulaştı. Buna
göre, Yahudi lobisi AIPAC'in desteğiyle faaliyetlerini sürdüren Amerikan
Girişimcilik Enstitüsü'nde (American Enterprise Institute, AEI) düzenlenen
toplantıda 'apolitik Türk gençliğini sokağa indirerek canlı tutmak' için masaya
yatırılan 'İstanbul İsyanı' senaryosu 12 Şubat'ta gerçekleştirildi. NeoCon'lar
olarak bilinen ve Türk kamuoyunun da yakından tanıdığı Donald Rumsfeld, Paul
Wolfowitz, Bernard Lewis, Elliot Abrams, Richard Perle, John Bolton, William
Kristol ve Douglas Feith gibi isimlerin katıldığı toplantının moderatörlüğü'nü
ise Türkiye aleyhtarı görüşleriyle bilinen Ortadoğu Uzmanı Michael Rubin yaptı.
ABD DIŞİŞLERİ SÖZCÜSÜ GEÇİŞTİRDİ
Yeni Şafak'ın haberi ABD Dışişleri'nde de yankı buldu. Alınan bilgiye göre
Dışişleri Enformasyon bürosu haberle ilgili 1 saat 40 dakika süren bir toplantı
yaptı. Haftalık bilgilendirme toplantısında da Dışişleri Sözcüsü Jean Psaki'ye
haber soruldu. Soruyu Türkiye'de iç savaş varmış gibi yayın yapan, Başbakan
Erdoğan'ın Kazlıçeşme mitingi görüntülerini 'Erdoğan protestosu' şeklinde yalan
haber yayınlayan CNN'in muhabirinin yöneltmesi dikkat çekti. Psaki ise haberi
gördüğünü belirterek, 'ABD'deki gruplar ya da bireylerin Türkiye'deki
protestolardan sorumlu olduğu ya da tırmandırdığı şeklindeki suçlamaları
reddediyoruz' sözleriyle soruyu geçiştirdi.Psaki'nin toplantıya ilişkin bilgi
vermemesi de dikkat çekti.
STAJERLER YAPMIŞTIR KILIFI
Toplantıya ev sahipliği yapan Amerikan Girişimcilik Enstitüsü Halklar İlişkiler
Direktörü Veronique Rodman ise 'Stajyerlerimiz ve gençlerimizin katılımıyla
düzenlenen oyun (strateji oyunu) serilerimiz vardır ancak resmi hiçbir şeyle bir
bağlantısı yoktur.' dedi ve bu toplantılarda Türkiye'nin konuşulup
konuşulmadığından emin olmadığını söyledi. Haberde herşey birbirine
karıştırıldığını iddia eden Rodman, 'Sadece yılda bir, yöneticilerin düzenlediği
özel toplantılar olur, onları onurlandırmak için' dedi.
Gezi'ye destek vermeyen Obama'yı suçladı
Kod Adı: İstanbul İsyanı başlıklı toplantıda moderatörlük yapan Michael Rubin,
Türkiye aleyhtarı ilanı yayınlayan New York Times'ın tartışma odasında 6
Haziran'da yapılan Türkiye simülasyonunda da ABD hükümetini Gezi Parkı
olaylarına katılanlara yeterli desteği vermemekle suçladı. Rubin'in simülasyonda
'ABD Türk hükümetinin eylemcilere yönelik tutumuna nasıl yaklaşmalı' sorusuna
verdiği cevapta; göz yaşartıcı bombaların Türkiye'nin birçok şehrinin yanında
İstanbul'daki cami ve AVM'lerin üzerini kapladığını ileri sürdü, ayrıca eylemin
otoriterleşmeye karşı ülke çapında bir devrim hareketine dönüştünü iddia etti.
Rubin, 'Türk Baharı' olarak adlandırdığı Gezi Eylemlerinin, Türkiye'ye ve
Başbakan Erdoğan'a özel bir önem veren, Türk Başbakanı'nı 'güven bağı'
kurabildiği birkaç lider arasında sayan ABD Başkanı Barack Obama'yı ise zor
duruma düşürdüğünü savundu. Ağaçlar kesilecek iddiasıyla başlayan Gezi
eylemlerinin şiddete dönüştüğünü görmeyen Rubin, Obama'nın Erdoğan'ın değil bu
grupların yanında yer alması gerektiğini söyledi. (Kaynak)
Erdoğan:
AP'yi tanımıyorum!
Başbakan Erdoğan, Gezi Parkı olayları ile
ilgili skandal bir karar alan Avrupa Parlamentosu'nu (AP) tanımadığını açıkladı.
Erdoğan, 'Başkalarının özgürlük alanlarına saldıranlara siz destek çıkıyorsunuz.
Bu kararı alanların oturduğu yer burası. Benim özgürlük alanıma saldırana sahip
çıkana ben de karşıyım. Böyle bir AP'yi ben tanımıyorum. Sadece orada bir
tabelan olur. Dürüst olacaksınız. Hakkı savunacaksınız.' dedi.
17.06.2013 18:00 Başbakan Erdoğan, Yurtdışı Türkler ve Akraba
Topluluklar Başkanlığı tarafından düzenlenen Yurtdışı Vatandaşlar Danışma Kurulu
Toplantısı'na katıldı. Burada konuşma yapan Erdoğan, Taksim Gezi Parkı olayları
ile ilgili Avrupa'nın tutumunu eleştirdi. Erdoğan, şunları söyledi: "Avrupa
Birliği için de, işte şu anda son Avrupa Parlamentosu'nda alınan kararı
biliyorsunuz. Bunlar şaşırmış ya. Bunlarda dürüstlük, ahde vefa diye bir şey
yok. Sizin bizimle ilgili böyle bir karar alma yetkiniz var mı? Yunanistan'da
neler oluyor, İngiltere, Fransa'da neler oluyor, Almanya'da neler oluyor?
Bunlara karşı sessiz kalacaksın. Türkiye'de antidemokratik bir eylem yapılacak.
İşgal var, kamu dairelerine, kamu binlarına, kamu araçlarına ve sivil araçlara
karşı eylem yapılacak. Bununla ilgili kalkacaksın, koruma kollama görevini yapan
güvenlik güçlerine karşı karar alma yönüne gideceksiniz. O zaman siz de
antidemokratsınız. Sizin demokrasiye saygınız yok. Sizin bir defa özgürlük
tanımınız farklı. Başkalarının özgürlük alanlarına saldıranlara siz destek
çıkıyorsunuz. Bu kararı alanların oturduğu yer burası. Benim özgürlük alanıma
saldırana sahip çıkana ben de karşıyım. Böyle bir AP'yi ben tanımıyorum. Sadece
orada bir tabelan olur. Dürüst olacaksınız. Hakkı savunacaksınız."
-Yurtdışındaki Türklere çağrı: Meydanı onlara bırakmayın-
Yurt dışındaki Türklere de seslenen Erdoğan, "Omurgalı olmaya mecburuz. Omurgalı
olmayandan bir şey olmaz. Uysal koyun olmayacaksınız, zulmü alkışlamayacaksınız,
zalimin yanında olmayacaksınız, mazlumun yanında olacaksınız; ama hakkı tutup
kaldıracaksınız. Dışarıda bu yapılan çalışmalara karşı bu süreçte bir olacağız,
iri olacağız, diri olacağız. Afedersiniz bütün bu olayları yapanların yanında
yer alan yurt dışındakilere karşı sizin tavrınız onlardan çok daha baskın
olmalı. Ellerinde TC pasaportu, Türkiye vatandaşı olabilir, ama siz onlardan çok
daha güçlü olarak o meydanlara çıkmalısınız. Kapalı spor salonlarıysa oralarda,
statlarsa statlarda. Terör örgütü de bunları yapmadı mı? Yaptı. Meydanları
onlara bırakacak olursanız oradaki yönetimlerin de onlara destek verdiğini
görürsünüz. Buralardaki duruşunuz da çok önemli." çağrısı yaptı.
-Türkiye'ye örgütlü saldırı yapılıyor-
Erdoğan, Türkiye'ye yönelik dezanformasyonun, karalama kampanyalarının, sanal
saldırıların ne kadar örgütlü olduğunu gördüklerini dile getirerek, "Dün
Kazlıçeşme'de bir miting yaptık. O miting alanında 1 milyonu aşkın insan vardı.
CNN bakın ne geçiyor: Türkiye hükümetine karşı protesto mitingi diyor.
Düşünebiliyor musunuz? CNN, ondan sonra utanmadan sıkılmadan karşı ataklar
gelince bunu siliyor, ama orada miting alanı gösteriliyor. Hey Allah'ım ne
büyüksün, şecaat arz ederken sirkatin söylüyor. Çünkü herkes biliyor ki
gelenlerin hepsi bu ülkedeki antidemokratik uygulamalara karşı toplandılar.
Bunlara karşı ayakta durabilmek için biz daha örgütlü olacağız, daha fazla
dayanışma içinde olacağız." sözlerini kaydetti. (Kaynak)
Bunu
yapan bir Türk olamaz!
Avusturya'da inanılmaz bir olay meydana
geldi. Avusturya Eyaletler Meclisi Yeşiller Partisi Milletvekili Sivaslı Efgani
Dönmez, Gezi olayları nedeniyle Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a destek amacıyla
önümüzdeki hafta yapılacak mitinge katılması beklenen Türk vatandaşları için
Avusturya Meclisi'ne çağrı yaptı: 'Bu 5 bin kişiye tek gidiş bileti verip,
Avusturya'dan gönderelim. Arkalarından kimse ağlamaz.'
17.06.2013 18:15 Avusturya'da inanılmaz bir olay meydana
geldi. Avusturya Eyaletler Meclisi Yeşiller Partisi Milletvekili Sivaslı bir
Türk milletvekili Avusturya Meclisi'ne çağrı yaparak Avusturya'da gelecek hafta
Başbakan Erdoğan'a destek için yapılacak mitinge katılacak Avusturya'daki Türk
vatandaşlarının sınırdışı edilmesini istedi..
Taksim Gezi olaylarına ilişkin yurtdışında Başbakan Erdoğan'a ve hükümetine
destek amacıyla yapılan gösteriler Avusturya'da yeni bir tartışma başlattı.
Avusturya Eyaletler Meclisi Yeşiller Partisi Milletvekili Efgani Dönmez
önümüzdeki hafta yapılacak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a destek mitingine
katılması beklenenler için, "Bu 5 bin kişiye tek gidiş bileti verip,
Avusturya'dan gönderelim. Arkalarından kimse ağlamaz." ifadelerini kullandı.
-Diğer Avusturyalı politikacılara da çağrı yaptı-
Heute gazetesindeki haberin sosyal medya sayfasında yayınlanmasının ardından
habere yorum yapan Efgani Dönmez'in ifadeleri Avusturya kamuoyunda tepki ile
karşılandı. Konuya ilişkin aynı gazeteye konuşan Dönmez, "Bu konuda net bir
sınır belirlemek istiyorum. Bu tavrı diğer Avusturyalı politikacılardan da
bekliyorum. Uyum ve tolerans örtüsü altında Avusturya'nın demokrasi değerleri
ile örtüşmeyen bir durumu kabul edemem." dedi.
Sivaslı göçmen bir ailenin çocuğu olan Dönmez daha önce de Avusturya'da görev
yapan din görevlileri için "İmamların bir eğitime sahip olması lazım.
Anadolu'nun çobanları olamazlar." ifadelerini kullanarak büyük tepki toplamıştı.
Avusturya'da yaşayan Türkler sosyal medyada açıklamalara büyük tepki gösterirken
Yeşiller Partisi'nden henüz bir açıklama gelmedi. (Kaynak)
İşte
çapulculara destek verenler
Taksim Gezi olaylarına açıklama ve attıkları
twitlerle destek veren, 'çapulcu' olduklarını açıkça belirten, 'Mesele Gezi
değil sen hala anlamadın mı?' diyerek hükümeti bir ayaklanma ile devirmeye
destek veren sanatçı, bankacı ve işadamları ile yurtdışı destekçilerin listesi
delilleriyle birlikte medyada yayınlanmaya başladı. Seçimlerden fayda ummayan bu
güçlerin açıklama ve tweet'leri tarihe birer ibret vesikası olarak geçecek.
18.06.2013 11:52 Taksim Gezi olayları toplumda keskin bir
ayrışmanın yaşanmasına neden oluyor. Olayların bir kaç ağacı koruma endişesini
aştığı, amacın hükümeti devirme amacı taşıdığı konusunda hemen herkes aynı
fikirde.
Gezi olayları aslında ilk de değil. Yakın aylarda peşpeşe benzer gelişmeler
yaşanmıştı. 29 Ekim 2012 Cumhuriyet Bayramı törenleri, alternatif kutlama adı
altında kitlesel olaylara dönüştürülmeye çalışıldı. Ardından 1 Mayıs 2013 Taksim
İşçi Bayramı kutlamalarının, alandaki inşaat çalışmaları nedeniyle yasaklanması
üzerine kitlesel olaylar çıkarıldı. Son örnek Silivri'deki Ergenekon
duruşmasının basılması girişimi oldu. Hepsinde benzer özellikler bulunan bulunan
bu kitlesel kışkırtmaların peşpeşe gelmesi, hazırlıkların önceden yapıldığını
gösteriyor. Bu kışkırtmalara katılan kesimlerin tartışmasız ortak bir özelliği,
'seçimlerden fayda ummayan güçler' olması..
Oynadıkları TV ya da sinema filmlerinde istedikleri senaryoyu yazıp oynamaya,
sanal dünyalarında devlet kurup yıkmaya alışmış olan bu kişiler gerçek dünyayı
bir türlü algılayamıyor. Algı bozukluğu hırçın şekilde yakıp yıkmaya dönüşüyor.
Seçtikleri lideri yetersiz deyip yatak sahnesiyle deviriyor, yerine başkasını
umut diye getiriyorlar. O da çare olmayınca hırçınlaşıyorlar. Dağdaki çobanın
oyunun onlarınkiyle eşit olmasını kabul edemiyor, Atatürk'ün 'köylü milletin
efendisidir' sözünü görmemezlikten geliyorlar. Lenin'le Atatürk'ün fotoğrafını
yanyana taşıyabiliyor, DHKP-C ile Özel Harpçilerini ortak operasyona
sokabiliyorlar. Danıştay'ı basıp kemalist hakimleri öldürtüyor, kanlı bıçakları
müslümanların kapısı önüne, başörtüsünü de tel örgülere bırakabiliyorlar.
'Halk hücum etti vatandaş denize giremedi' gibi tuhaf bir bakış açısına
sahipler. Çırpındıkça daha da batıyorlar. Çırpındıkça, Halk sandığa hücum
ediyor, vatandaş sandıktan çıkamıyor!..
Sandıktan çıkma umudu kalmayan bu güçler, hükümeti devirme çabalarına destek
çağrıları yapan, iktidarı seçen halk kesimlerini çoban, bidon kafalı, göbeğini
kaşıyan diyerek aşağılayan Taksim Gezi destekçileri giderek netleşiyor. Açıklama
ve attıkları twitlerde 'çapulcu' olduklarını açıkça belirten, ortalığı yakıp
yıkan ve hükümeti bir ayaklanma ile devirmeye çalışan gruplara destek veren
bankacı, işadamı ve sanatçıların listesi medyada yayınlanmaya başladı. Bu
kişilerin açıklama ve tweet’leri tarihe birer ibret vesikası olarak geçecek.
Sessiz yığınları insan yerine koymayanlar.. Kendi halkına tepeden bakarak
sanatçı geçinenler.. Doğaya hiç saygılı olmadıkları daha önce yapmış oldukları
çevre katliamlarıyla kanıtlanan ancak Gezide bir kaç ağaç için çevreci
kesilenler.. Ürünlerini satarken ya da mevduatlarını değerlendirmeleri için
çağrı yaparken hiçbir ayrım yapmayan ancak onların seçtiği hükümete açıkça cephe
alırken bankacı ve işadamı geçinenler.. 'Mesele Gezi değil sen hala anlamadın
mı?' diyerek asıl amaçlarını belli eden halktan kopuk kişi ve kuruluşlar.. İşte
bu kesimleri delilleriyle birlikte deşifre eden çalışmalar bir bir ortaya
çıkmaya başladı.
ERDOĞAN: KARŞILARINDA BİZİ BULACAKLAR
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Gezi Parkı protestolarında bazı sanatçı, gazeteci
ve siyasetçilerin bu olaylar sırasında sorumsuzca davrandıklarını söylemiş ve
“Bir bankanın genel müdürü çıkıp da bu vandalizmi organize edenlerin yanında
olduğunu söylüyorsa onlar karşısında bizi bulacaklardır” ifadelerini
kullanmıştı.
Yeni Akit gazetesi, Başbakan Erdoğan’ın da konuşmalarında sık sık işaret ettiği
bu kesimi, Gezi olaylarına açık destek veren bankacı, işadamı ve sanatçıları
araştırdı. Söz konusu kişilerin açıklamalarını ve tweet’lerini derledi.
Bir başka ayrıntı da, önümüzdeki günlerde çok sayıda tanınmış siyasetçi, sanatçı
ve işadamının ifadesinin alınacak olması. Sosyal paylaşım sitelerinden bazı
asılsız haberler ve fotoğraflar yayınlayan kişilerin IP numarasından tespit
edilip, söz konusu kişilerin çağrılarak ifadelerinin alınacağı belirtiliyor.
İŞTE ÇAPULCULARA DESTEK VERENLER
İŞADAMLARI VE BANKACILAR!..
Boyner Holding Yönetim Kurulu Başkanı Cem Boyner: Taksim Gezi Parkı’ndaki
eylemlere katıldı ve “Ne Sağcıyım, Ne solcuyum, Çapulcuyum çapulcu…” dövizini
taşıdı.
Garanti Bankası Genel Müdürü Ergun Özen: Gezi Parkı provokatörlerinin bankasını
hedef alması üzerine, “Ben Gezi eyleminin yanındayım. Ben de çapulcuyum”
açıklamasında bulundu.
Garanti Bankası Genel Müdür Yardımcısı Nafiz Karadere: Gezi Parkı olaylarını
gazetecilere değerlendirdi ve Garanti Bankası çalışanları arasında da mesai
sonrası eyleme katılım olduğunu söyledi ‘yatırım yapılabilir ülke’ olarak dikkat
çeken Türkiye’nin olaylarla birlikte ‘sosyal ve siyasi istikrarından endişe
duyulan bir ülke’ olarak izlemeye alındığını iddia etti.
İŞTE O SİYASİLER...
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Umut Oran: Sosyal paylaşım
sitesi Twitter’daki hesabından; “Halkına aralıksız 20 saattir kimyasal silah
kullanan siyasetin tek bir adı vardır: FAŞİZM” mesajını paylaştı!
CHP Genel Başkan Yardımcısı Adnan Keskin: İftira ve yalanda haddi aştı,
Ankara’da polis panzeri altında kalan genç bir kızın yaşamını yitirdiğini
söyledi. Bu açıklaması, Cumhuriyet Gazetesi’nin resmi internet sitesinde
yayınlandı.
İŞTE O SANATÇILAR...
Mehmet Ali Alabora: (EYLEMLERE KATILIYOR): Sosyal paylaşım sitesi twitter’da,
“Mesele sadece Gezi Parkı değil arkadaş, sen hala anlamadın mı? Hadi gel.
#direngeziparkı” iletisini paylaştı ve eylemlerinin gerçek amacını açıkladı.
Sezen Aksu: CHP’nin televizyonu Halk Tv’nin canlı yayınına katıldı ve ‘Gezi
Parkı’ protestolarını değerlendirdi. Aksu; “Dünyadaki ilk gençlik devrimi bu…
Olağanüstü bir söz söylediler ve olağanüstü bir dille söylediler oradaki
insanlar ve sokağa çıkan insanlar...” iddiasında bulundu.
Gülben Ergen: Sosyal paylaşım sitesi twitter’da, “Mesele ağaçlar değil.. Ülke
birikmiş tüm isyanlarını dışa vuruyor!” yazılı mesajı paylaştı.
Okan Bayülgen: (EYLEME KATILDI): Twitter’da, Bahçeşehir Üniversitesi’ndeki radyo
programı iptal ettiğini duyurdu ve “Ne Medya adamıyım bugün, ne sanatçı! 17
yaşımda yediğim dayağı bir daha yerim gerekiyorsa polisten! Bahçeşehir Ünv.’den
radyo programı iptal bu gece Taksim!” ifadelerini kullandı.
Beyazıt Öztürk: (EYLEME KATILDI)- Cuma akşamı ekranlara gelmesi gereken Beyaz
Show, Taksim’deki olaylar nedeniyle yayınlanmadı. Stüdyoya gelen öğrenciler Gezi
Parkı eylemlerine destek vermek için Kanal D binasından Taksim’e yürüdüler.
Program sunucusu Beyazıt Öztürk de yürüyüşe katıldı.
Tarık Akan: Gezi Parkı eylemlerini tahrik eden Oda TV adlı internet sitesine
açıklamada bulundu ve “Emniyetin böyle demokratik bir harekete karşı göstermiş
olduğu tavır beni çok yıpratıyor, ciğerimi söküyor neredeyse. Ama öbür taraftan
hiç tahmin etmediğim o gencecik Atatürkçü çocuklar, bundan sonra da sürekli o
aydınlıkçı tavırlarını koyacaklar, işte Türkiye o zaman aydınlanacak ve
ayaklarının üzerine daha sağlam basacak buna inanıyorum, buradan da umudum çok
fazla…” dedi.
Zülfü Livaneli: (EYLEMLERE KATILIYOR): Gezi Parkı’nda provokatörlere destek
verdi ve burada yaptığı açıklamada; “Buraya çapulculuk yapmak için geldik” dedi.
Kıvanç Tatlıtuğ: Twitter’dan; “Aklımız Taksim’de… Diren Gezi Parkı… Susmayın,
kimse susmasın… Orantısız kullanılan güç, tek bir evladı bile yıldıramayacaktır”
mesajını paylaştı.
Şevval Sam: (EYLEMLERE KATILIYOR): Gezi Parkı’ndaki eylemde konuştu ve “İnsan
olmanın ne anlama geldiğini sorguluyorlardır. Türkiye halkı din, dil, ırk,
cinsiyet, sınıf farkı gözetmeksizin kenetlendi. Bu süreç adına bu halktan gurur
duyuyorum açıkçası, özellikle gençlerle gurur duyuyorum” dedi.
Pelin Batu: (EYLEMLERE KATILIYOR): Gezi Parkı’ndaki yapılan eylemde, “Biz biriz,
onlar size siz on bin kişisiniz deseler de biz bir milyon kişiyiz deseler de biz
biriz, direnmeye devam edeceğiz” açıklamasında bulundu.
Olgun Şimşek: (EYLEMLERE KATILDI): Mart ayında Kaş’ta, yolda yürürken düşüp
ayağını kırdı buna rağmen Taksim’deydi. Koltuk değnekleriyle geldiği alandan
uzun süre ayrılmadı.
Ali Poyrazoğlu: Twitter’dan Gezi Parkı’ndaki gençlere davette bulundu ve “300
çapulcu misafirimdir. Onlara oyun bedava” dedi.
Erdal Beşikçioğlu: (EYLEMLERE KATILDI) Ankara’daki eyleme içki şişesiyle katıldı
ve “Gençleri sokağa döken olayları, sanatçılar olarak yakından gözlemlemek
istedik ve biz de gençlerin arasında bulunduk” dedi.
Ali Atay: (EYLEMLERE KATILIYOR)- TRT 1’in dizisi Leyla ile Mecnun dizisinin
oyuncusu…
Nihat Doğan: Gezi Parkı eylemine katıldı ve twitter’dan, “Ağaçların onuru
faşizmi yenmeye yetmeyebilir ama en azından safımız belli olsun. Bu gece ben de
Gezi Parkı’nda olacağım” mesajını paylaştı.
Serkan Keskin: (EYLEMLERE KATILIYOR)- TRT 1’in sevilen dizisi Leyla ile Mecnun
dizisinin oyuncusu…
Can Bonomo: Twitter’dan; “Tanımadığınız kişilerden medikal yardım talep etmeyin.
Polisin göz altına bayıltarak aldığı konuşuluyor” mesajını paylaştı.
Haluk Bilginer: (EYLEMLERE KATILDI): Gezi Parkı’ndaki eyleme katıldı ve “Arada
böyle gelip çapulculuk yapıyoruz. Düzelecek inşallah, bundan daha kötüsü olamaz”
dedi.
Eyleme katılan diğer sanatçılar:
Yavuz Bingöl, Edip Akbayram, Volkan Konak, Kenan İmirzalıoğlu, Kıvanç Tatlıtuğ,
Mehmet Aslantuğ, Bergüzel Korel, Halit Ergenç, Sertap Erener, Meltem Cumbul,
Demet Akalın, Tuba Büyüküstün ve Onur Saylak...
İŞTE O GAZETECİLER
Hürriyet Gazetesi yazarı Ayşe Arman: Gezi Parkı’ndaki eylemleri destekledi ve
Twitter’dan, “Bana dokunmayan yılan 1000 yıl yaşasın devri bitti… Yılan herkese
dokunuyor. (…) Budur! Bıçak kemiğe dayandı. (…) Yaşananlar, Türkiye’de
kesinlikle bi şeylerin başlangıcı” mesajlarını paylaştı.
Birgün Gazetesi yazarı Ece Temelkuran: Twitter’dan paylaştığı iletide yaşanan
olayları dünya kamuoyuna duyurulması açısından takipçilerine iletilerini
İngilizce yazmalarını önerdi ve “Arkadaşlar, lütfen elinizden geldiğince
İngilizce yazın. Yabancı gazeteciler de olayları buradan takip ediyor.
Anlamaları lazım detayları” ifadelerini kullandı.
Gazeteci Can Ataklı: Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, “Bunların hedefi İstanbul
Belediyesini almak” sözünü doğrularcasına, Twitter’dan “Öncelikle İstanbul
Belediyesi AKP’den alınırsa gerisi çorap söküğü gibi gelir. Çünkü İstanbul’u
kaybeden bir iktidarın kimyası bozulur” ifadelerini kullandı.
Sabah Gazetesi Yazarı Ayşe Özyılmazel: Gezi Parkı provokatörlerine destek verdi
ve Twitter’dan, “Yeter artık! Yeter! Bize Allah’tan bahsetmeyin, Allahsızlar,
vicdansızlar” mesajını yayınladı.
Milliyet Gazetesi yazarı Mehmet Tezkan: Köşe yazısında, Gezi Parkı eylemini,
“Beyaz gencin başkaldırısı” olarak değerlendirdi.
Gazeteci Metin Uca: Twitter’dan, “‘Taksim baharı’ mı desem, ‘Gezi tahriri’ mi
ama bu akşam Gezi Parkı’nı görmeden gelecek için umutsuzluk cümleleri
söylenmemeli” iletisini paylaştı.
Habertürk Televizyonu sunucusu Balçiçek İlter: Twitter’dan, “Benim vekilim, oy
verdiğim adam (Sırrı Süreyya Önder) #geziparkiicintaksime gitti mücadele ediyor.
Peki sizin vekiliniz nerede ey İstanbullular” mesajını paylaştı ve BDP İstanbul
Milletvekili Sırrı Süreyya Önder için oy verdiğini duyurdu.
Televizyoncu Ayşenur Yazıcı: Türk Silahlı Kuvvetleri’ni göreve çağırdı ve
“TSK_Bilgi_Notu Sesimiz geliyor mu? Ben sizinle her zaman gurur duydum. Siz
neden benimle değilsiniz?” mesajını paylaştı.
“DİVAN OTEL 5 YILDIZLI DEĞİL, ARTIK AY YILDIZLI BİR OTELDİR!”
ABD’nin İstanbul Konsolosluğu’nun resmi Twitter hesabından, “Divan Otel 5
yıldızlı değil, artık Ay Yıldızlı bir oteldir! Helal sana Ali Koç” tweet’i
retweet’lendi. Konsolosluk resmi Twitter hesabının saldırıya uğradığı iddia
edilerek, “Kısa süre önce hesabımıza bilinmeyen kaynaklarca müdahalede
bulunulmuştur. Şu andan itibaren tedbirlerimizi almış bulunmaktayız” denildi.
Gezi Parkı provokatörlerine kapılarını açan Divan Oteli’nin resmi Twitter
hesabından da eylemcilere destek geldi ve #direngeziparkı adlı hosting açıldı.
AK PARTİ MİTİNGİ’NE KATILANLARA AĞIR HAKARET
İstanbul Barosu Eski Başkanı avukat Turgut Kazan’ın kızı Aslı Kazan Gilmore,
önceki gün Kazlıçeşme’de yapılan ve bir milyonu aşkın kişinin katıldığı AK Parti
mitingine katılanlara ağır hakaretlerde bulundu. Gilmore, miting öncesi Twitter
hesabından “#1MilyonVicdansızYarınKazlıçeşmeye” başlıklı hostingi paylaştı.
Gilmore, hakkında dava açılacağına yönelik mesajların ardından attığı tweeti
sildi.
28 ŞUBAT'I ARATMAYAN DEVRİMCİ MEDYASI
Gezi olaylarına destek verenlere dair kısa bir liste de Yenişafak gazetesinde
yer aldı. "Gezi'nin 28 Şubat'ı aratmayan devrimci medyası" başlıklı bugünü
haberde, Türk medyasının 28 Şubat vebalini üstünde taşıyan kurum ve kalemleri,
Gezi Parkı eylemlerinin bir anda seçilmiş hükümet karşıtlığı ve sivil darbe
söylemlerine dönüşmesinde de ön plandaydı deniliyordu.
İki haftalık süreçte Türk halkına ve dünya kamuoyuna sunulan kaos havası,
gazete, tv, internet siteleri ve sosyal medyanın büyük gücüyle büyük bir
provokasyona dönüştü. Tıpkı 28 Şubat sürecinde olduğu gibi, kendini ekonomik
sarsıntıya, kitleleri sokaklara dökmeye ve siyaseti yıpratmaya adayan kalemler
vandallığı övüp, uluslararası medyanın yayınlarını 'iç savaş çıkacak' mesajına
dönüştürdü.
Yakılan canlı yayın araçlarını, belediye otobüslerini fotoğraflayıp 'ne varsa
gençlerde var' mesajları yayınlayan gazeteciler, kendilerine destek vermeyen
meslektaşlarını ise dışlama seferberliğine koyuldu. Eylemlere destek veren
sanatçı ve oyuncular göklere çıkarılıp, Gezi Parkı'ndan geri duranları ise
yadırgandı.
Hürriyet Gazetesi yazarı Ayşe Arman, göstericiler tarafından yakılan NTV'nin
canlı yayın aracını fotoğraflayıp 'ne varsa gençlerde var' diyerek adeta sevinç
çığlıkları atıyordu.
Gösterileri Artı 1 TV'de Banu Güven'in programında değerlendiren gazeteciler ise
yaşanılanların bir devrim olduğu kanısına vardı. Banu Güven, 'Bu bir devrim'
dedi... Ece Temelkuran, 'Evet, devrim' diye tekrarladı. Banu Güven, "Devrime
gidecek bir halk hareketi.' Ece Temekuran coştukça coşuyordu: 'Devrim diyebilir
miyiz Banu? İçimde devrim demek geçiyor...' Banu Güven, 'Benim de içimden devrim
demek geçiyor' diyerek bu coşkuya coşku katıyordu. Özgür Mumcu, 'Böyle giderse,
birkaç belediye otobüsü daha yanar...' dedi.
ERDOĞAN'A CNN TEHDİDİ
Birgün Gazetesi yazarı Ece Temelkuran Gezi eylemleri sürecinin en etkin gazeteci
olarak dikkat çekti. Sokak olaylarının arka planını ve planlayıcılarını ortaya
çıkaran gazete ve gazetecileri hedef gösteren Temelkuran CNN INT'in Taksim'den
10 saat boyunca yayın yapmasını Başbakan Erdoğan'a 'iç savaş' tehdidi olarak
sundu. 'Herkes CNN yayının ne demek olduğunu bilir. Başbakan şiddeti durdurmazsa
ya da durduramadığını itiraf etmezse bu gidişin sonu iyi değildir.' (Ece
Temelkuran / Twitter / 12 / 06 / 2013)
MİLLİ İRADE KAZLIÇEŞME'DE, DİĞER İRADE ZAMAN'DA MI?
Zaman Gazetesi yazarı Şahin Alpay'ın eylemler sürecinde yaptığı bir yorum ise
çok tartışıldı. Alpay, Erdoğan'ın değişmeye ikna olması gerektiğini yoksa sağlık
durumunun Başbakanlık yapmaya uygun olmadığını yazdı. Alpay'ın yazısındaki
ilgili bölüm şöyleydi: 'Eğer Başbakan değişmeye ikna edilemezse, o zaman ben
şahsen yaklaşık on bir yıldır sürdürdüğü yoğun çalışmalar sonunda ziyadesiyle
yorulmuş olduğu ya da sağlık durumunun göreve devam etmesine izin vermediği
sonucuna varacağım. O zaman çare bulma sorumluluğu halka düşecek.' (Zaman / 06 /
06 / 2013)
'Cemaat de Gezi'de mi?' şüpheleri olaylar başladığından beri dile
getirilmekteydi. Çünü cemaate bağlı yayın organlarının olaylarla ilgili haber
politikası bu şüpheye yol açıyordu. Bu şüpheyi son olarak gazeteci yazar
Abdurrahman Dilipak dile getirdi. Dilipak, Zaman yazarı Şahin Alpay'ın bir
yazısından yola çıkıyordu. Alpay'ı bugünkü yazısının başlığı ise 'Milli İrade
Yüzde 50'den ibaret değil' şeklinde. Alpay yazısında, Ankara Sincan ve İstabul
Kazlıçeşme'de gerçekleşen ve 'Milli İrade' adı verilen AK Parti mitinglerine
tepkisini yansıtıyor. Alpay'ın bu yazısı, cemaatin Gezi olaylarının ardında
olduğu şeklindeki Dilipak'ın şüphesi ile o yazıda Alpay'la ilgili tespitlerini
adeta tam oarak doğruluyor. 9 Haziran'da Yeni Akit'teki köşesinde bir yazı
kaleme alan Dilipak, "Şahin Alpay’dan evirip çevirmeden" başlıklı yazısında Gezi
olaylarının arka planını analiz ediyordu. Dilipak'ın yazısından bir bölümü şu
şekildeydi:
"Şahin Alpay sözünü evirip çevirmiyor, buna sosyolojik kılıflar falan bulmaya
çalışmıyor bazı “abi”lerin yaptığı gibi. Söyleyeceğini açıkça söylüyor:
“Başbakan değişmeli”. Bundan benim anladığım şu, “Ya Başbakan kendini
değiştirmeli ya da Başbakan değiştirilmeli”.. Aynı netlikle söyleyen bir kişi
daha var: Zaman Kahire temsilcisi Cumali Önal, Mısır’da muhalif El-Vatan
gazetesine verdiği mülakatta, Başbakan Erdoğan’ı mutlak itaat isteyen “diktatör”
olarak tanımladı.. Ona göre, “Taksim olayları, diktatör “Erdoğan’a karşı bir
intifadadır.” Kimilerine göre Erdoğan’ın hastahaneye yatırılması ve herhalde
sonra da orada icabına bakılması gerekir.. Birtakım kardeşler bu tarlayı epey
sürdüler. Bu sözler birilerinin ağzında sakız oldu günlerdir.. Evet, Erdoğan’ı
değiştirmek istiyorsanız, buyrun değiştirin.. Bunun yolu, sandıktan geçiyor.. Ya
da AK Parti delegelerine söyleyin, kurucu genel başkanlarını partiden
uzaklaştırsınlar.. O da olmuyorsa, AK Parti grubuna diyin ki, “Bu adama güvenoyu
vermeyin” Kim dinlerse sizi.. Peki sonra, sonra ne olacak, ne yapacaksınız?.
Korkuları şu, eğer rollerini iyi oynayamazlarsa, Baykal’ın başına gelen, onların
da başına gelir. Ama rollerini bu şekilde oynamaya devam ederlerse, bindikleri
dalı kesmiş olurlar. Erdoğan sonrası onların hali nice olur, onu kimse bilemez."
(Kaynak)
Küresel
güçler intikam alıyor
Hesap sorulan ülke sadece Türkiye değil.
Toplumsal çalkantı sadece Türkiye'de olmayacak. Orta ölçekli ve hızla yükselen
bütün ekonomik çevrelerde benzer kalkışmaları, isyanları göreceğiz. Türkiye'de
Brezilya'da Meksika'da Endonezya'da Hindistan'da.. Belki BRIC ülkelerinde..
İzleyin, takip edin ekonomik kriz döneminde hızla öne çıkan, büyüyen, güç
kazanan, özgüvene ulaşan ve merkez güçlere karşı meydan okumaya girişen bütün
ülkelerde benzer senaryolar denenecek.. Yenişafak yazarı İbrahim Karagül ile
Star yazarı Yiğit Bulut, Gezi olaylarının arka planını analiz ediyor.
19.06.2013 10:53 İbrahim Karagül (Yenişafak): Gözlerinizi
açın, bu bir intikam savaşı.. Ağaç isyanı değil, park isyanı değil, iç politik
isyan da değil. Demokrasi, özgürlük ayaklanması, hak-hukuk meselesi de değil.
Bir başka harita var önümüzde. Küresel ekonomik krizi hala anlamamış olanların,
krizin ne tür güç kaymalarına yol açtığını göremeyenlerin, dünyanın efendileri
çökerken zinde güçlerin öne çıkmasını algılayamayanların Türkiye'de olup
bitenleri anlaması da mümkün değil.
Eski Dünya intikam alıyor. Yakın coğrafyayı parçalara ayıran imparatorluk
güçleri intikam alıyor. Türkiye'yi yüz yıl Anadolu'ya hapsedenler intikam
alıyor.
21. yüzyılı kaybedenler, kazananlardan intikam alıyor. Küresel ekonomiyi
yönetirken bu gücü kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalanlar intikam alıyor.
Meydan okuyan ülkelerden intikam alınıyor. Küresel ekonomiyi, kaynakları ve
pazarları yönetenler merkezi kaybetmekle yüz yüze. Güç ellerinden kayıp gidiyor
çünkü.
Ekonomik merkezi kaybedenler siyasi gücü de, küresel iktidarı da kaybedecekler,
biliyorlar. Bu yüzden merkezin yeni taliplilerine savaş açtılar.
Yükselen, bağımsızlaşan, yönetilemez hale gelen ülkeleri sarsıyorlar, bütün zaaf
alanlarını kaşıyorlar. Krizin faturasını onlara ödetmeye çalışıyorlar. Toplumsal
ayrışmalarla o ülkeleri tekrar hizaya sokmaya, yönetilebilir hale getirmeye
çalışıyorlar.
1750'den beri dünyayı yöneten bu güçler, 21. yüzyılın en büyük kaybedenleri
oldu. Eriyorlar, içlerine çekiliyorlar. O tarihten bu yana esen rüzgar tersine
döndü. Tarihin akışı değişti. Suyun yönü değişti. Atlantik ekseni çöktü. Çöküş
devam edecek.
Bu güç kaymasının kazananlarını durdurmaya çalışıyorlar. Onları hırpalamaya, en
azından kendi gerilemelerini yavaşlatmaya çalışıyorlar. Tarihin akışını
zorlayarak yeniden kendi lehlerine çevirmeye çalışıyorlar.
Bunlar size saçma gelebilir. Türkiye'de, bu kavga-gürültü içinde, bu sığ
atışmaların ortasında bunları düşünebilmek, anlamak mümkün görünmüyor.
Hesap sorulan ülke sadece Türkiye değil. Toplumsal çalkantı sadece Türkiye'de
olmayacak. Orta ölçekli ve hızla yükselen bütün ekonomik çevrelerde benzer
kalkışmaları, isyanları göreceğiz.
Türkiye'de göreceğiz, görüyoruz. Brezilya'da göreceğiz, görüyoruz. Meksika'da,
Endonezya'da, Hindistan'da göreceğiz. Belki BRIC ülkelerinde göreceğiz.
İzleyin, takip edin ekonomik kriz döneminde hızla öne çıkan, büyüyen, güç
kazanan, özgüvene ulaşan ve merkez güçlere karşı meydan okumaya girişen bütün
ülkelerde benzer senaryolar denenecek.
Kitleler sokaklara akıtılacak, kaos davet edilecek, iktidarlar sarsılacak, güven
zedelenecek, siyasi kaos ekonomik krizleri getirecek ve bu ülkeleri yüzyıllar
sonraki meydan okumalarının önüne geçilecek.
Ekonomik ve siyasi bağımsızlaşmalarının önüne geçilecek. Küresel iktidardan pay
almalarının, yeryüzünün güç merkezlerini değiştirmelerinin önüne geçilecek.
Bunları hayali şeyler mi sanıyorsunuz? Öyle düşünmeye devam edin. Kısır
tartışmalarla, park-ağaç kavgalarıyla devam edin. Resmi görmeyin. Bunun aslında
bir ekonomik savaş olduğunu anlamayın. Bunun bir Türkiye meselesi olduğuna
inanmayın. Küresel finans çevreleriyle Türkiye'deki bağlantıları da size bir şey
söylemesin. Süslü kelimelerle, çuvallar dolusu boş laflarla idare edin,
ekranlarda atıp tutun.
Ama bekleyin… Meselenin sadece Türkiye ile sınırlı olmadığını, yükselen
ekonomilere, özgürleşen ülkelere karşı büyük bir savaş olduğunu çok yakında
göreceksiniz..
Benzer ifadeleri hala fantastik hayaller zannedin. Batı'nın gerilemesini,
tarihin dönüşmesini, rüzgarın yönünü değiştirmesini, yeni ülkelerin ve
toplumların sahneye çıkışını, gücüne erişilemez sanılan merkezlerin kendini
toparlayamaz hale gelmesini hala görmeyin.
Çin'in 2030'da ABD'yi geçeceğine, Çin, Hindistan ve Brezilya gibi ülkelerin
birinci lige çıkacağına, ABD ve Avrupa'nın Japonya ile birlikte gerileyeceğine
inanmayın.
Türkiye, Meksika, İran, Güney Afrika, Endonezya, Mısır gibi ülkelerin dünya
ekonomisini hareketlendireceği, bu ülkelerin siyasi ağırlığının ciddi oranda
artacağı öngörülerini hiçe sayın.
On yıllık, yirmi yıllık, elli yıllık bütün öngörülerin hepsinde aynı tespitlerin
olması bir rastlantı olabilir mi?
2006'dan beri yaşananların, yaşanacakların bize sunulduğu gibi finans krizi,
emlak krizi olmadığını tartışıyoruz. Varolan düzen doğal sınırına dayandı,
ömrünü tamamladı, bir adım öteye gidecek durumda değil. İnsanoğlu ya bu düzeni
ortaklaşa değiştirecek ya da hırslarına yenilip her şeyi batıracak. İkinci
ihtimalde trajediler var, kaos var.
ABD başkenti, Avrupa başkentleri, merkez şehirler, bankalar, finans baronları
korku içinde. Kitlesel, yaygın ve nerede duracağı asla kestirilemeyen bir dip
dalga geliyor ve hiçbir silah, askeri güç, siyasi ikna yöntemleri bu dalganın
büyümesini, yayılmasını, varolan sistemi tepetaklak götürmesini önleyebilecek
gibi değil.
Türkiye, Avrupa'dan uzaklaşıp kendi coğrafyasına odaklandı, Avrupa'dan daha
etkili bir güç haline geldi. Avrupa Birliği Afrika'yı Çin'e kaptırdı. Yine Çin,
bu güçleri Latin Amerika'da da etkisizleştirdi.
İşte bu dip dalga, söz dinlemeyen, meydan okuyan ve artık yönetilmek istemeyen
ülkelerde harekete geçiriliyor. Daha özgür bir ülke için değil, daha adil ya da
daha zengin bir ülke olmaları için değil.
Boyun eğdirmek, uslandırmak, hizaya sokulmak için yapılıyor bunlar. Gücü
kaybetmek istemeyenlerin belki de son kartı bu ve şimdi uyguluyorlar.
Krizin bedeli bize ihraç ediliyor. Merkez, çevrenin büyük yürüyüşünü durdurmak
istiyor…
Gözlerinizi açın, uyanın…
AMAÇ ERDOĞAN'I DEVRE DIŞI BIRAKMAK
Aynı konuda bir başka yazı da Star gazetesi yazarı Yiğit Bulut'a ait. Küresel
güçlerin Türkiye'yi rahat bırakmayacağını belirten Yiğit Bulut, önümüzdeki 2
seneye dikkat çekti.
Star Gazetesi yazarı Yiğit Bulut, Habertürk TV Akşam Raporu'nda Ece Üner'in
sorularını yanıtladı. Bulut, Gezi Parkı olaylarının ardından tartışılan 'faiz
lobisi' ve sürecin küresel aktörleriyle ilgili çarpıcı değerlendirmelerde
bulundu. Önümüzdeki 24 ayın çok kritik olacağını öne süren Bulut, Türkiye'nin bu
süreçten güçlenerek çıkacağını ve demokrasi kalitesinin daha da artacağını
söyledi. Bulut ayrıca, bir süredir köşesinde yayınladığı raporun bilinmeyen
yönüyle ilgili ilk kez açıklamada bulundu.
Bulut'un konuşmasından ana başlıklar şöyle:
FAİZ 4.61'DEN 6.80'LERE GELMİŞ DURUMDA
Faiz lobisi kimdir sorusu uzun süredir Türkiye'de uzun süredir soruluyor? Çok
güncel bir örnek vereyim. Bugün Merkez Bankası bir açıklama yaptı. Normal
şartlarda faiz 4.61'di. Olaylar başladığı günden faiz 7.09'a çıktı. Bugün
normalde 0.50'lik yapmasını bekliyorduk Merkez Bankası'nın. Faiz şu anda
6.80'lere gelmiş durumda.
10 YILDA 642 MİLYAR FAİZ KARIMIZ OLDU
Bu faiz 4.61'den 3.50'lere geri çekilseydi Türkiye önümüzdeki 12 ay içerisinde
25 milyar TL daha az faiz ödeyecektik. Sayın Başbakanın açıkladığı gibi son 10
yılda 642 milyar TL faiz karımız oldu. Faiz lobisi bu. Bu olayların arkasında
sadece faiz lobisi derken bu nominal hesabı anlamamak gerekiyor. Sayın Başbakan
'içerideki hainler, dışarıdaki işbirlikçiler' olarak yeni bir tanımlama yaptı.
İKİ ÜLKENİN UZANTASI OLAN ÜNİVERSİTE
Sayın Başbakanın elinde bizden çok fazla belge var. İstihbarat birimlerinin
kendisine vermiş olduğu belgi var. Biz kendi imkanlarımızla bir belge
yayınladık. Hangi ülkeler olduğunu bugüne kadar hiç söylemedim. İlk defa
söylüyorum, İngiltere, Almanya ve onlara bağlı bir üniversite tarafından bu
belge hazırlanmış. Belge 2009 yılında imzalanmış. Raporda şu ifadeler yer
alıyor: "Türkiye'nin coğrafi üstünlüğü, son yıllardaki ekonomik bağımsızlık
fikrine olan yakınlaşması, IMF'den uzaklaşma gibi ekonomik politikaların
güçlenmesi emperyal politikalarımızla örtüşmemektedir. Son 300 yıldır varlığını
kontrol ettiğimiz denge ve denklem değişebilir" diyor.
TÜRKİYE'NİN IMF'DEN KOPMASI PROBLEM
300 sayfalık çok uzun bir rapor. Türkiye'nin IMF'den kopmasının sorun olacağını,
Türkiye'nin Arap ülkelerine, Ortadoğu'daki coğrafyaya bağımsızlık anlamında
örnek olacağını söylüyor. Bütün bunların engellenmesi açısından varolan
hükümetin ve Başbakanın ikinci 10 yılına girmemesi ve bu yolda alınması gereken
tedbirleri anlatıyor. Türkiye'de model yaratabilecek sokak hareketlerinin
desteklenmesine kadar bir çok konu çok net bir şekilde belirtiyor. (Kaynak)
Batı
basınından Erdoğan'a hakaretler
Gezi olayları sırasında hükümetin tavrını
eleştiren ve polisle çatışan eylemcileri yansıtan dünya medyası özellikle de
Avrupa basını, doğrudan Başbakan Erdoğan'ı hedef alan karalama kampanyasına
soyundu. Alman gazetesi Bild Başbakan için 'Beton kafalı Erdoğan' ifadesini
kullanırken, İngiliz The Telegraph ise Erdoğan’a 'Aklını başına topla' dedi.
19.06.2013 14:16 Gezi olayları sırasında hükümetin tavrını eleştiren ve polisle
çatışan eylemleri yansıtan dünya medyası özellikle de Avrupa basını, doğrudan
Başbakan Erdoğan'ı hedef alan karalama kampanyasına soyundu.
Taksim Gezi Parkı’ndaki eylemleri yansıtan dünya basın ve yayın kuruluşlarının
yaşanan bu süreçte Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik hakarete varan
ithamları da dikkat çekti. Almanya’da yayınlanan bulvar gazetesi Bild Başbakan
için “Beton kafalı Erdoğan” ifadesini kullanırken, İngiliz The Telegraph
Erdoğan’a “Aklını başına topla”, İtalyan La Repubblica “Erdoğan kaslarını
gösterdi” ve Vatikan gazetesi İl Sole 24 Ore internet sayfasında “İmparatorluk
rüyası gören Sultan” dedi.
Yabancı basının sınır tanımayan yorumları şöyle şekillendi:
ALMAN BILD: Alman Bild Gazetesi Başbakan için ‘Beton kafalı’ ifadesini kullandı.
Gazete, Ertuğrul Özkök’ün Gezi olaylarıyla ilgili yorumlarına yer verdi. Bild
gazetesi, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyeliği ile ilgili de anket başlattı.
FOCUS ESAD’A BENZETTİ: Alman Focus dergisinde, Türkiye uzmanı Udo Steinbach
Başbakan Erdoğan’ı “beton kafalı” olmakla suçlayarak Esad’a benzer bir tavır
gösterdiğini söyledi. “Erdoğan yeni Hitler mi?” sorusunu ortaya attı.
YENİ OSMANLI: Alman TAZ gazetesi Gezi olaylarıyla ilgili haberinde “yeni osmanlı
kliseleri. Despotun estetik merağı: Gezi Parkı’nın yerine neden kışla yapmak
istiyor. Başbakanın paranoyaları” diye yazdı.
ERDOĞAN KASLARINI GÖSTERDİ: İtalyan La Repubblica gazetesi “Erdoğan, kaslarını
gösterdi” yorumuna yer verdi.
ÇILDIRMIŞ DESPOTU ANDIRIYOR: Alman Der Spiegel dergisi, Erdoğan’ın “dünyanın en
büyük ekonomilerinden birinin demokratik seçilmiş başbakanını değil, çıldırmış
bir despotu andırdığını” yazdı. Dergi, Erdoğan’ın konuşmasını genel olarak
“korkutucu, öfke dolu ve kutuplaştırıcı” olarak betimledi.
LA STAMPA ‘SULTAN’A BENZETTİ: İtalyan La Stampa internet sitesinde, “Sultan
Recep Tayyip Erdoğan’dan yüz binlerce gencin protesto hareketine demir yumruk”
ifadesine yer verildi.
VATİKAN ‘SULTAN’ DEDİ: Vatikan’ın günlük ekonomi gazetesi İl Sole 24 Ore ise
internet sayfasında “İmparatorluk rüyası gören Sultan”, “Bu kez Erdoğan aldattı”
diye yazdı.
TELEGRAPH’DAN "AKLINI BAŞINA TOPLA": İngiliz The Telegraph “Akıllı olma zamanı”
başlıklı yazıda Erdoğan’a “Aklını başına topla” çağrısı yaptı. (Kaynak)
Gülen:
Çapulcu tabirini kullanmayın
Fetullah Gülen, kendi adını taşıyan internet
sitesinde yayınlanan 'Darılma Yok, Dayanma Var!..' başlıklı videosunda Başbakan
Erdoğan'ın Gezi Parkı eylemcileri için 'çapulcu' demesini eleştirdi.
24.06.2013 17:36 Fetullah Gülen, kendi adını taşıyan internet sitesinde
yayınlanan 'Darılma Yok, Dayanma Var!..' başlıklı videosunda Başbakan Erdoğan'ın
Gezi Parkı eylemcileri için kullandığı 'çapulcu' tabiriyle ilgili ''O sözü
kullanmayın'' dedi. Gülen, sohbetinde ''Hani sizin belki de çapulcu diyeceğiniz
birkaç tane. O tabiri de kullanmayın. Kim bilir sizin öyle diyeceğiniz insanlar
bir gün o levsiyattan sıyrılacak, nice yerlerde ne türlü kahramanlıklara imza
atacaklardır'' dedi.
Fetullah Gülen Hocaefendi'nin açıklaması, Gezi eylemlerine açık destek veren
Doğan Medya grubu yayın organlarında ilgiyle karşılandı. Okur yorumları kısmında
ise hem tepki hem övgü yer aldı. İşte o yorumlardan hurriyet.com.tr sitesinde
yer alanlar:
mustafa birol
24.06.2013 17:22:33
buyuk adam vesselammm...herkes kendi buyuklugunce olgun bakar olaylara...
Cem Sütçü
24.06.2013 17:27:58
Müslümanlar kardeş ne demek ya? Müslüman olmayınca kardeş olunmuyor mu?
ÜMİT SEZAİ ATTİLA
24.06.2013 17:24:31
Teşekkür ederiz Hocam her zaman iyi şeyler önerdiniz
Hatice Fahrünnisa Ensari
24.06.2013 17:24:00
Sn.F.H.nın hoşgörülü dini bakış açısııyla getirdiği yorum,insani ölçüye davet
ediyor.Sn.Başb.tüm direnişçilere çapulcu dedi,onlar öğrenci,sanatçı,sade
vatandaş vb.çapulcumuydular?İçlerinde gerçek çapulcu olsa dahi,1000yıllık
mabetten birsöz"Herkesi dinleyin,herkesin anlatacak bir hikayesi vardır"der
sagduyulu osman
24.06.2013 17:21:12
Fetullah hoca kasıt sizce tüm eylemcileri mi ortalığı yakıp yıkanlar mı. siz
başbakanımızı iyi dinlememişsiniz
erkan c.
24.06.2013 17:16:15
Hoca, her kesimden her insana böyle mavi boncuk dağıtmayı pek sever...
Yorum cu
24.06.2013 17:16:58
Çapulcular bu ülkeye yarar değil zarar getirir.
Musa Tok
24.06.2013 17:16:03
agop yine bir mesaj yazmis ama seviyesi ne oldugunu acikca gostermis
futbol yıldızı
24.06.2013 16:43:56
demek ki bu gezi eylemleri 47 saniye de olsa bazılarını iyi bir şeyler
izlemesine vesile oluyormuş..
emk ost
24.06.2013 16:46:14
Hacı ilk defa doğru bir kelam etmiş !
Cumali Zatoglu
24.06.2013 16:36:15
"Çapulcu" demeyin, bir gün "levsiyyat"tan kurtulurlar.. (Levsiyyat: Pislik,
kir.. "Mülevves" kelimesi ile aynı kökten..) Sağol Hocam, biz "çapulcu"
kalalım!..
emine güleç
24.06.2013 16:35:16
Clark Kant hoca efendinizin ne demek istediğini anladık da. Bunu hangi sıfatla
söylediğini anlayamadık.
eren uluşan
24.06.2013 16:23:12
Bu adam herşeye barışçıl yaklaşmak zorundamı? Bizim ülkemize gitmez böyle
adamlar barışmış, anlaşmaymış, birbirine hoşgörüymüş.. Bunu anlamak için
yorumlara bakın, çoğu biz bu adamı anlamıyoruz der:)
canan gönlühoş
24.06.2013 16:22:24
yahu adam ne dese inanmıyorsunuz, bu nasıl kindarlıktır, bu nasıl bir düşünce
yandaşlığıdır, el insaf ! sevmiyorsanız bile saygı duyun saygı!
clark kant
24.06.2013 16:22:04
HOCAEFENDİYE BU ADAM TABİRİYLE YORUM YAPAN ARKADAŞIMIZ MALESEF KENDİ SEVİYESİNİ
GÖSTERMEKTEN ÖTEYE BİR ŞEY YAPMAMIŞTIR..
erdem erdem
24.06.2013 16:21:59
ANLAYANA SİVRİ SİNEK SAZ ANLAMAYA DAVUL ZURNA AZ HOCAM NE GÜZEL SÖZLER
SÖYLÜYORSUNUZ BİRİLERİ ANLAMAMIŞ ANLAYIŞLARI KIT..
mürsel isaoğlu
24.06.2013 17:14:15
Hocam iyi niyetinize saygı duyuyorum ama bunların düzeleceği yok..
Don Chapuller
24.06.2013 17:13:44
Ne demek öyle demesin böyle demesin sizin bu ağız kapatma kültürünüz yüzünden
Türkiye tartışmayı unuttu.Tartışılmayacaksa doğrular nasıl bulunacak, çapulcu
desin bize ama gençliğinde diyeceğini dinlesin...
sadrettin demirkol
24.06.2013 16:59:44
Çok büyük organizesyon. 16 gün süren etkinlik. gözlerim yaşardı. Eğitimn
kalitesi çok yüksek...
zıkkım içeyim inşallah
24.06.2013 16:54:26
Hoca içkiye filan karşı olmasa gidip Gülenci olacağım yemin ederim.. Nedir bu
Hükümetten çektiğimiz ya!..
t c haydar ahi
24.06.2013 16:50:40
Bak su Allahin isiner! yarin hoca da duran hoca olmasin basiniza!
Erdem Erten
24.06.2013 16:44:56
HOCA, ON DAKKA DiKiLiP DiRENiS YAPSAN NASIL OLUR ?. BENCE COK FAYDALI OLUR,
DURAN HOCA DA LAZIM.
deep ımpact
24.06.2013 16:33:27
Adam diyor ki: herşeye rağmen sabırlı ol, dövene elsiz, sövene dilsiz ol, bir
gün gelir "çapulcu" dediklerin, ülke zora girdiğinde kahraman kesilir ve mahçup
olursun!!!. Ama, ülkeyi zora sokanların bizatihi kendisi "çapulcular ise", bu
kahramanlık nasıl olacak bilemem :)
ays 1905
24.06.2013 16:33:12
Hocam öyle uzaktan uzağa zor olmuyor yaa gelin böyle. sahi niye gelemiyorsunuz.
Tırmık '''
24.06.2013 16:29:34
Artık cemaat de desteği çekti....
Ali İhsan ASLAN
24.06.2013 16:26:18
Zatı muhterem hala Pensilvanya'da değil mi ? Sevmiş olsa gerek, hiç çıkmıyor
ABD'den. Ben 2 hafta yurt dışında kaldığımda memleketimi özlüyorum Nazım Hikmet
gibi burnumda tütüyor.
kunta kinte
24.06.2013 16:25:28
Şimdi demeyin derken, hangi tarafa söylüyorsun hoca :)
BÜYÜK CİMBOM
24.06.2013 16:22:55
SENİ ÇOK SEVİYORUM.... HERKES SENİ BİRGÜN ANLAYACAK....
Tsubasa Tsubasa
24.06.2013 16:22:08
Belli bir anlayışın dışında konuşmayan dinlemeyen ve sürekli yaftalayan birinin
hocaefendiyi anlaması zor tabii.
sami hadi
24.06.2013 17:03:17
hoşgörü iyi de bi yere kadar...
Erden Erkam
24.06.2013 17:02:52
Nafile - başbakan ne dedi: "Erdoğan değişmez" dedi. Artık ve ne yazıkki
kendinden başkasını dinlemiyor! Saygılar -
Mert Özromano
24.06.2013 16:49:29
O Capulcular zaten bu ulkedeki polis siddetine karsi buyuk kahramanlik yaptilar.
Utanicak bir seyleride yok. Utanmasi gereken kisiler hala inkardadir!
nazan sekban
24.06.2013 16:49:28
yeter ki onlar iyi birşey yapsında bizi utandırsınlar.
Rasit Gül
24.06.2013 16:48:39
HOCAM, SİZ DE İZMİRLİ SAYILIRSINIZ, KESTANEPAZARI CAMİİ'NDE YILLARCA ÇALIŞTINIZ.
GÜNDOĞDU MEYDANI'NDA EYLEM YAPAN İZMİRLİ'LERE BİR DESTEK VERSENİZ?
lawyer agop terzioğlu
24.06.2013 16:47:52
SAYIN HOCAM ; KILIÇDAROĞLU YENİ EVLENEN ÇİFTE ÇAPULCU DEDİ , ONA MESAJINIZ YOKMU
???
Yorumlu yorum
24.06.2013 16:19:50
verdiği örneğe dikkat : halid bin velid... seviyormuş gibi yapıp tokat mı atıyor
şimdi.!
Mustafa Eraslan
24.06.2013 16:15:12
En azından Türkçe özetini geçmiş burası. Uzun açıklamadan hiç birşey anlamadık.
Osmanlıca mı, Arapça mı, Farsça mı?
ali aktaş
24.06.2013 16:14:41
çok doğru söylemişsiniz hocam tebrikler.başbakana duyurulur.
çapulcu pınar
24.06.2013 16:13:01
Cemaatini hiç haz etmiyorum ama bu adam gerçekten güzel konuşuyor...
yolcu 1
24.06.2013 16:12:03
Hoca efendi dönüş bileti aldı da hazırlık mı yapılıyor hayırdır? (Kaynak)
Hakkı
söylemeli, ya da susmalı
Fetullah Gülen Hocaefendinin dünkü vaazında
Başbakan Erdoğan'ı Gezi eylemcilerine çapulcu dedi diye eleştirmesi kamuoyunda
rahatsızlığa neden oldu. Yeni Akit yazarı Ali İhsan Karahasanoğlu, yazısında
Gülen'in tek taraflı eleştirilerde bulunmasını eleştiriyor. Gülen'in 'İçlerinden
belki geleceğin Halid Bin Velid'leri çıkabilir' gibi tuhaf bir mantıkla
gezi eylemcilerine çapulcu denilmemesini tavsiye etmesine tepki gösteren
Karahasanoğlu, hocaefendinin 28 Şubat sürecinde de benzer şekilde tek taraflı
davrandığına dair çok sayıda örnek veriyor.
25.06.2013 16:12
MİT Müsteşarı Hakan Fidan
üzerinden 2011 başında yaşanan
cemaat-hükümet krizi Gezi olayları nedeniyle bugünlerde bir kez daha gündemde.
Cemaat lideri Fetullah Gülen'in son vaazlarında dolaylı yolla Başbakan'ı
eleştirmeye başlaması dikkatleri çekti. Cemaat yetkilileri iddiaları yalanlıyor.
Başbakan Erdoğan ise iddiayı imaen de olsa hiç dile getirmiyor. Ancak
hem cemaate mensup medyanın Gezi olaylarında izlediği yayın politikası, hem
Gülen'in vaazlarında verdiği kritik mesajlar ve hem de bu olguların Gezi
eylemcileri ile diğer kamuoyu kesimlerinde oluşturduğu algı, cemaat-hükümet
krizinin bir kez daha yaşanmasına neden oluyor.
Gezi olaylarına Fetullah Gülen cemaatinin destek verdiği iddiası genişleyen
şekilde tartışılmaya devam ediyor. Cemaate bağlı yayın organlarının Gezi
olaylarını meşru görür tarzda haberleştirme politikası ile bu basın organlarında
çalışan bazı yazar ve muhabirlerin açık tavır alması, iddianın ilk kez dile
getirilmesine neden olmuştu. Ardından cemaat lideri Fetullah Gülen'in son iki
vaazında Başbakan Erdoğan'a dolaylı cümlelerle eleştirmesi geldi.
Cemaat yetkilileri iddiayı yalanlıyor.
Başbakan Erdoğan ise iddiayı imaen de olsa hiç dile getirmiyor. Ancak ortaya
çıkan bulgular kafaları karıştırıyor. Gülen bir önceki vaazında diktatörlükten
kaçınılmasını istemişti. Gezi eylemcilerinin Başbakan Erdoğan Erdoğan'a yönelik
'diktatör' tepkilerinden hemen sonraya gelen bu vaaz, kamuoyunda
Erdoğan'a yönelik bir tepki olarak algılandı. Gülen'in diktatörlükten
kaçınılması uyarısı, Gezi eylemcileri ve onları destekleyen çevrelerde takdirle
karşılandı.
Fetullah Gülen, dün yayınlanan son vaazında ise, Başbakan Erdoğan'ın adını
belirtmeden Gezi Parkı eylemcileri için 'çapulcu' demesini eleştirdi. Gezi
eylemcilerine yönelik 'çapulcu' nitelemesi ilk kez Başbakan Erdoğan tarafından
kullanıldı. Ardından eylemciler bu nitelemeyi benimseyerek kendilerini çapulcu
olarak ifade etmeye başladılar.
Gülen'in son vaazında Başbakan Erdoğan'a yönelik çapulcu eleştirisi kamuoyunda
tepkilere neden oldu. Yeni Akit yazarı Ali İhsan Karahasanoğlu yazısında
Gülen'in tek taraflı eleştirilerine tepki gösteriyor. Gülen'in 'İçlerinden belki
geleceğin Halid Bin Velid'leri çıkabilir' gibi tuhaf bir mantıkla gezi
eylemcilerine çapulcu denilmemesini istemesine tepki gösteren Karahasanoğlu,
hocaefendinin 28 Şubat sürecinde de benzer şekilde tek taraflı davrandığına dair
çok sayıda örnek veriyor.
Karahasanoğlu'nun yazısından bir bölümü şu şekilde:
"Şu sözü duydun mu hocam: “Ya hakkı söyle, ya da sus”!.. Doğru hocam, “çapulcu
ifadesi”ni kullanmayalım.. Ama bunu söylerken, “çapulcu” denilenlere de bazı
uyarıların olmalı değil miydi hocam?
Madem konuya girdin.. 28 Şubat sürecinde de sergilediğin, o malum alışkanlığı
sürdürmek.. Hep bize nasihat edip, çok daha ağır hataları, küfürleri,
münafıklıkları görmezden gelmek, ne derece doğrudur, hocam? “Çapulcu”
demeyelim.. Peki, demeyelim..
“Haydi arkadaşlar, polis kıyafeti giyip, halkın içine karışalım. Ortalığı
karıştıralım” diyenler hakkında bir fikriniz var mı, hocam? Bir açıklamanız
olmadığına göre, itirazınız yok gibi algılasak, onaylamışsınız gibi yorumlasak,
yanlış yapar mıyız hocam? Mesela, polise taş atalım mı hocam? Arkadaşlar, “Taş
yetmez, molotof” diyorlar, o serbest midir, hocam? “Müftü karısıyım” diye ortaya
çıkana ne diyelim hocam? “Geleceğin cennetlik anası” diye, elini öpelim mi
hocam? Taksim’de bikinisi ile dans edene ne diyelim? Onun da, ayağının altını
öpelim, gelecekte ne olacak, bilinmez.. Değil mi hocam!..
Camiye ayakkabıları ile girmiş gençler vardı.. Elverdiğince, o gençlere
eleştirileri, bir sınırda tuttuk.. Hassas bir konu idi.. “Onlar elebaşı değil,
onlar birer kukla” dedik.... Bu ifadeyi de kullanmayalım, değil mi hocam.. ..
Sırf camide yaşadığımız o çirkin görüntüye, Allah için kızdığımdan.. oksa
cehennemlik mi oldum ben hocam? Dahası var.. Başbakan’a küfürler.. Ailesine
küfürler.. Onlarla da ilgili bir çift sözünüz olacak mı hocam? Yoksa, “Onlar
yarının Halid bin Velid’leri olabilir” diye, küfürleri de hoşgörü ile mi
karşılamalıyız hocam?.. “Ya hakkı söyle, ya da sus” diye bir söz, hiç duydunuz
mu hocam?" (Kaynak)
Cemaat de Gezi'de mi?
Levent
Kırca'dan Menderes tehdidi
Sanatçı Levent Kırca, Ulusal TV yayınına
bağlanarak 'Erdoğan'ın sonu Menderes gibi olacak' şeklinde şok bir açıklama
yaptı. Savcıların bu açıklama üzerine soruşturma başlatması bekleniyor.
16.06.2013 23:25 Gezi Parkı'nda başlayan ve Taksim Meydanı'nda devam eden
eylemin 19. gününde polis müdahalesi gerçekleşti. Bunun üzerine bir canlı
yayında konuşan Levent Kırca skandal bir açıklamada bulundu. Kırca,
açıklamasında "Tayyip Erdoğan'ın finali Adnan Menderes'in finali gibi olacaktır"
dedi. Ulusal Kanal’ın canlı yayınına bağlanan Levent Kırca, "Kendini hükümetiyle
birlikte Adnan Menderes’e benzeten Tayyip Erdoğan’ın neredeyse artık finali de,
Adnan Menderes’e benzeyecektir. Bu açıkça görülüyor...Tayyip Erdoğan akibetine
koşuyor" diye konuştu. (Kaynak)(Video)
KIRCA 10 GÜN SONRA ÇARKETTİ
26.06.2013 12.46 Erdoğan için "Sonu Menderes gibi olacak" diyen Levent Kırca,
açıklamalarının internette ortaya çıkmasının üzerine çark etti. Levent Kırca,
idama karşı olduğunu, Başbakan Erdoğan’ın sonunun Adnan Menderes gibi olacak
derken, idam edilmesini kastetmediğini öne sürdü. Kırca, “Erdoğan’ın sonunun
Menderes gibi olması demek illa asılacak anlamına gelmez. Kaldı ki, bu ülkede
tesadüfen görsem ki Tayyip Erdoğan’ı asıyorlar ipini çözer ben aşağıya
indiririm.” dedi. (Kaynak)
BU AÇIKLAMALAR ÖYLE BÖYLE DEĞİL TAM PROVOKATÖR AĞZI
25.06.2013 23.46 Sanatçı Levent Kırca'nın daha önce de 'halkı kin ve düşmanlığa
tahrik eden' açıklamalar yaptığı ortaya çıktı. Gezi eylemlerinin ikinci
gününde sahneye çıkan sanatçı Levent Kırca, polisin Taksim meydanını
göstericilere bırakmasını adeta kendinden geçercesine duyuruyordu. Haberi
oradaki kalabalığa duyurduktan sonra bir sonraki çılgın hamleyi açıklıyordu.
Kırca, göstericilerin Ergenekon sanıklarını ve tutuklu generallerin bulunduğu
cezaevlerini basıp sanıkları dışarı çıkaracaklarını söylüyordu.
Cep telefonuyla çekilen görüntülerde megafonu eline alan Kırca, Londra'da açık
alanda etrafındaki kalabalığa böyle sesleniyor:
İSTANBUL TÜRK HALKI TARAFINDAN ELE GEÇİRİLMİŞ DURUMDA
"Ben Londra'ya İşçi Partisi'nin düzenlediği organizasyonla yarın akşam oyun
oynamaya geldim. Geldiğimde dün gece duydum ki Türkiye'de Türk halkı ayaklanmış.
Cumhuriyet için Atatürk için Türk halkı ayaklanmış durumda. Şu anda az önce
yönettiğim Ulusal Kanal'dan edindiğim bilgilere göre İstanbul Türk halkı
tarafından ele geçirilmiş durumda. İstanbul'da sadece Atatürkçüler ve
cumhuriyetçiler var.
TÜRK HALKI YENİDEN TÜRKİYE'Yİ ELE GEÇİRECEK
Şu anda Taksim meydanı tamamiyle cumhuriyetçilere açılmış. Polis barikatları
kaldırmış ve geri çekilmiş durumda. Ancak herşeyi başaran Kurtuluş Savaşı'nı
başarıp düşmanı denize döken Mustafa Kemal'in askeri olan Türk halkı bu kadarla
elbetteki yetinmeyecek. Türk halkı Türkiye'yi tekrar ele geçirecek ve cumhuriyet
ilelebet payidar olacaktır.
YURTSEVERLER İKİ GÜN İÇİNDE SİLİVRİ, HASDAL VE SİNCAN'I BOŞALTACAK
Şu ana kadar bu hiç konuşulmadı ama bir iki gün içinde Silivri'de, Hasdal'da,
Sincan'da yurtseverler hapishaneleri boşaltacaklar, Atatürk'ün askerleri dışarı
çıkacak.
"BEN BU İŞLERE ÖLÜMÜNE GİRDİM ARKADAŞLAR"
Ne mutlu bana ki bu eylemlerin içinde birebir yer aldım. Cumhuriyetçi olarak bir
sanatçı olarak görev aldım. Çok az sayıda olan sanatçılardan bir tanesiyim. Ben
bu işlere ölümüne girdim arkadaşlar. Ölmek var dönmek yok. Ne mutlu Türküm
diyene. (Kaynak)(Video)
Memet,
alabora oldu
Gezi olaylarına katılım çağrısı amacıyla
attığı twit ile simge haline gelen sanatçı Memet Ali Alabora, hakkında ortaya
atılan iddialarla ilgili yazılı bir açıklama yayınladı. Alabora, yanlış
anlaşıldığını iddia etti.
26.06.2013 13:03 Oyuncu Memet Ali Alabora, hakkında ortaya atılan iddialarla
ilgili yazılı bir açıklama yayınladı. 10 Haziran'da yaptığı açıklamanın ardından
bir açıklama daha yapan Alabora yanlış anlaşıldığını savundu. Alabora'nın
açıklaması şu şekilde:
"Adım Memet Ali Alabora, ben bir sanatçıyım. Hakkımda son zamanlarda ortaya
atılan asılsız iddialarla ilgili aşağıdaki açıklamaları yapma gereği duydum.
•Gezi Parkı'nda 30 Mayıs'ta sabah çadırların yakılmasının ardından, haksızlığa
uğramışlığın verdiği his ve yaşanan olayın yoğun duygusal etkisiyle bir tweet
attım. Söz konusu tweette mesele “sadece” Gezi Parkı değil derken, benim için
meselenin Gezi Parkı kadar Emek Sineması’nın yok edilişi, Şehir
Tiyatroları’ndaki yönetmelik değişikliği, Devlet Tiyatroları’nın kapanmak üzere
oluşu, Kadıköy’deki Kuşdili Çayırı, Haydarpaşa Garı gibi meseleler olduğunu 10
Haziran 2013 tarihinde yapmış olduğum basın toplantısında da ifade etmiştim.
Tweetimin, o sıradaki duygularımı yansıtmak dışında bir amaçla, siyasi bir hedef
için atılmadığını bir kez daha belirtmek isterim.
•Ben savaş karşıtı, doğa savunucusu, ifade özgürlüğünü ve demokrasiyi savunan ve
her fırsatta her türlü darbeye karşı olduğunu dile getiren bir sanatçıyım.
Siyasetçi olmayı hiç düşünmedim, düşünmüyorum.
•Uluslararası Aktörler Federasyonu (FIA) hariç uluslararası hiçbir örgüte,
yurtiçinde meslek örgütü hariç hiçbir örgüt ve siyasi partiye üyeliğim
bulunmamaktadır.
•Otpor diye bir örgütü hayatımda ilk kez 14 Haziran'da A Haber'de duydum. Adı
geçen bu örgütle hiçbir bağlantım yoktur.
•Gene Sharp'ın adını ilk kez yaklaşık iki hafta önce televizyonda duydum,
dolayısıyla kitabından da haberdar değildim.
•2 Haziran'da CNN tarafından röportaj teklifi aldım ve 3 Haziran'da Christian
Amanpour'un programında sadece kendi gözlerimle tanık olduklarımı ve
yaşadıklarımı anlattım.
•Mesleki kazancım ve kira gelirlerim dışında hiçbir kazancım yoktur. Tüm
kazançlarım ve harcamalarım belgelidir.
•Mi Minör oyunu gerek yurtdışından, gerek yurtiçinden hiçbir maddi destek
almadan gerçekleştirilmiştir.
Söylediklerim ve yaptıklarımın sürekli farklı noktalara çekilmesi ile ilgili
duyduğum üzüntüyü belirtir, kamuoyunun bilgisine sunarım." (Kaynak)
CHP'li
Aygün'den şok tweet
CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün'ün 06
Haziran 2013 tarihinde 19.09'da resmi twitter hesabından 'Abdullah rahat uyu
kardeşim, intikamın alındı' şeklinde bir mesaj attığı iddia edilerek suç
duyurusunda bulunuldu. Hatay'da yaşanan Gezi olaylarında Abdullah Cömert adında
bir gösterici olaylar esnasında yaralanmış ve kaldırıldığı hastanede vefat
etmişti. Daha sonra Adana'da yaşanan olaylar sonrasında da göstericilere
müdahale ederken inşaat halindeki bir köprüden aşağı düşen Mustafa Sarı isimli
emniyet görevlisi şehit olmuştu.
26.06.2013 13:13 Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Tunceli Milletvekili Hüseyin
Aygün'ün 06 Haziran 2013 tarihinde 19.09'da resmi twitter hesabından 'Abdullah
rahat uyu kardeşim, intikamın alındı' şeklinde atıldığı iddia edilen mesaja suç
duyurusunda bulunuldu.
Amasya'nın
Göynücek ilçesi AK Parti Meclis Üyesi ve Göynücek Esnaf Kredi Kooperatifi
Başkanı Enver Kılıç, suç duyurusunda şu ifadelere yer verdi:
"Geçtiğimiz
günlerde Gezi Parkı protestolarından dolayı Hatay'da yaşanan olaylarda Abdullah
Cömert adında bir gösterici olaylar esnasında yaralanmış ve kaldırıldığı
hastanede vefat etmişti.
Daha sonra Adana'da yaşanan olaylar sonrasında da göstericilere müdahale ederken
inşaat halindeki bir köprüden aşağı düşerek Mustafa Sarı isimli bir emniyet
görevlimiz (komiser) şehit olmuştu. Bu gelişen olaylara şu anda Tunceli
Milletvekili olan Hüseyin Aygün 06.06.2013 tarihinde ve 19.09'da resmi Twitter
hesabında 'Abdullah rahat uyu kardeşim, intikamın alındı' şeklinde mesaj atarak
sosyal paylaşım sitesi üzerinden halkı kin ve nefrete sürükleme eylemi içerisine
girmiş olup, Türkiye Cumhuriyeti emniyet mensubu hakkında da intikam deyimi
kullanarak Anayasal suç işlemiştir. Dolayısıyla bu gelişen olaylar ışığında
Türkiye Cumhuriyeti'nin bir ferdi olarak ve bir sivil toplum kuruluşu başkanı
olarak hali hazırda CHP Tunceli Milletvekili olan Hüseyin Aygün hakkında suç
duyurusunda bulunuyor ve kendinden şikayetçi olduğumu beyan ediyorum. Şahsın
atmış olduğu twitin çıktısı ektedir. Gereğini bilgilerinize arz ederim." (Kaynak)
Gönültaş
programı terketti
Ülke TV'de yayınlanan Bıçak Sırtı programında
Fetullah Gülen tartışması çıktı. Gülen cemaatinin yayın organı Bugün'de yazılar
yazan Nuh Gönültaş AK Parti'ye bir daha oy vermeyeceğini belirtti. Bir diğer
gazeteci Fatih Tezcan ise Gönültaş'a tepki gösterdi. 'AK Parti'yi mi
konuşacağız, Gezi Parkı'nı mı konuşacağız? Gezi'de bir sürü olay oldu, CNN'nin
yaptıkları varken AK Parti'yi mi konuşacağız' diyen Tezcan, Fetullah Gülen'in
ismini vermeden 'emekli vaiz' tanımlamasını kullanınca programda ipler koptu.
Nuh Gönültaş bunun hakaret olduğunu savunarak 'Benim olduğum yerde
eleştiremezsiniz' diyerek programı terk etti.
26.06.2013 15:27 Ülke TV'de yayınlanan Ersoy Dede'nin sunduğu Bıçak Sırtı
programına Gezi Parkı olaylarının konuşulduğu anda Fetullah Gülen'e 'emekli
vaiz' benzetmesi Nuh Gönültaş'ı çileden çıkardı. Gazeteci Nuh Gönültaş ve
gazeteci Fatih Tezcan o andan sonra Fetullah Gülen tartışmasına girişti.
Gönültaş'ın Erdoğan'ı eleştiren sözleri ve bir daha oy vermeyeceğini açıklaması
üzerine Fatih Tezcan tartışma konusunun saptırıldığını söyledi. Tezcan'ın
Fetullah Gülen için isim vermeden 'emekli vaiz' benzetmesi yapmasına sinirlenen
Gönültaş "Benim olduğum yerde eleştiremezsiniz" diyerek programı terk etti.
Gönültaş "AK Parti sanki direniyormuş gibi durarak bu sürece destek veriyor
gibi. 'Erdoğan'a biçilen gömlekler üzerine oturuyor' derken Erdoğan kendisi alıp
giyiyor bunu." dedi.
Sunucu Ersoy Dede'nin 'Erdoğan diktatör gibi mi görünmeye çalışıyor' sorusuna
'Başbakan'ın tabiatı bu' cevabını veren Gönültaş Erdoğan'ın sert tabiatlı
olduğunu söyledi.
Gönültaş sözlerini "Türkiye'de 11 yıla gelmiş ve üç seçimdir oylarını arttıran
kişi aynı konuma gelebilir, otoriterleşebilir" diyerek sürdürerek AK Parti
politikalarını eleştirdi.
BİR DAHA AK PARTİ'YE OY VERMEYECEĞİM
Gönültaş AK Parti'nin sözlerini tutmadığını söyleyerek artık oy vermeyeceğini şu
sözlerle açıkladı: "Başbakan'ın artık kendisini yüzde 50'nin başbakanlığına
mahkum ettiğini düşünüyorum. Başbakan'ın karizmasını çizmeye çalışanlar
başardılar. Ben bu partiye 3 dönemdir oy vermiş adamım, artık oy vermeyi
düşünmüyorum.
BENİM OLDUĞUM YERDE Fetullah GÜLEN'İ ELEŞTİREMEZSİNİZ
Fatih Tezcan, Nuh Gönültaş'ın konuşmalarına tepki göstererek "AK Parti'yi mi
konuşacağız, Gezi Parkı'nı mı konuşacağız? Gezi'de bir sürü olay oldu, CNN'in
yaptıkları varken AK Parti'yi mi konuşacağız" dedi
Fatih Tezcan, Nuh Gönültaş'ın sözlerini eleştirirken Fetullah Gülen'in ismini
vermeden 'emekli vaiz' tanımlamasını kullanınca programda ipler koptu. Nuh
Gönültaş bunun hakaret olduğunu savunarak "Benim olduğum yerde eleştiremezsiniz"
diyerek programı terk etti. (Kaynak)
Fezlekede
10 örgüt var
Gezi Parkı olaylarına ilişkin Ankara'da 23
kişinin tutuklandığı operasyonda savcılık dosyası 10 terör örgütüne işaret
ederken TGB ve Ulusal TV'ye de yer veriyor.
27.06.2013 12:39 Gezi Parkı olaylarına ilişkin Ankara'da 23 kişinin tutuklandığı
operasyonda savcılık tarafından hazırlanan soruşturma dosyasında çarpıcı
tespitler yapıldı.
Fezlekede "Eylem sürecini fırsat bilen terör örgütlerinin, DHKP/C, MLKP,
THKP/C-, DEV-YOL, MKP, TKP/ML, DSİH, TKİP, TİKB, TKEP-L adı altında eylemlere
katıldıkları ve her biri farklı yapıya sahip olduğu halde terör örgütlerinin
kitlesel hareketleri fırsat bilerek hareket ettikleri görülmektedir" ifadesi
dikkat çekti.
Fezlekede ayrıca İşçi Partisi/TGB ile Ulusal Kanal'ın olaylara öncülük ettiği ve kara
propaganda yaptığı belirtiliyor.
DIŞ BASIN ETKİSİ
Dosyada eylemci profillerinin 18-25 yaş grubunun çoğunlukla üniversite
öğrencilerinden oluştuğu da yazılırken "CNN, BBC, The Economist, El Cezire,
Reuters gibi uluslararası basın kuruluşlarının eylemleri abartarak/ çarpıtarak
dünyaya servis ettikleri açıktır" denildi. (Kaynak)
11 ÖRGÜT
29.06.2013 22:37 Taksim Gezi Parkı olaylarının Ankara ayağını incelemeye alan
TMK'nın 10. maddesiyle Görevli Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekilliği'nce yürütülen
çalışmada, soruşturma evrakı tamamlandı. Savcılık dosyasında, Ankara'da 31
Mayıs-16 Haziran tarihleri arasında yaşanan 17 günlük Gezi olaylarının bilançosu
ortaya konuldu. Olayları tahrik eden 11 terör örgütünün ismine de yer verilen
fezlekede, 291 kişi müşteki, 26 örgüt mensubu ise şüpheli olarak yer aldı.
Savcılık, olayların 'anayasal düzeni değiştirme' amacı taşıdığını belirterek
'Kaos ortamı oluşturarak halk ayaklanması çıkartmak suretiyle Anayasal düzeni
değiştirmeye yönelik eylemler olduğu anlaşılmıştır' ifadelerini kullandı.
YENİDEN İŞGAL PLANI
Ankara'da Başbakanlık binasını işgal etmeyi amaçlayan terör gruplarının, ilk
günlerde bunu başaramayınca 7 Haziran Cuma günü Alevi vatandaşların yoğun olarak
yaşadığı İncirli, Dikmen, Batıkent, Tuzluçayır'dan kendilerine yakın kişileri
Kızılay'a getirerek Başbakanlık'a baskın yapmayı planladıkları ortaya çıktı. 1
Haziran'ı 2 Haziran'a bağlayan gece hem Başbakanlık binasını hem AK Parti Genel
Merkezi'ni hem de Başbakan Erdoğan'ın konutunu hedef alan saldırganlar, aynı
eylemi 3 bin kişiyle yine yapmak istedi. Bunun için 6 Haziran akşamı Kızılay
Meydanı'nda çadırlar kuruldu. Geceyi burada geçirip cuma sabahı başta
Başbakanlık olmak üzere kamu kurumlarını 'işgal' etmeyi amaçlayan eylemcilerin
bu planını deşifre eden istihbarat birimleri, Kızılay'da toplanan grupların
dağıtılmasını sağladı; kurulan çadırları da kaldırdı. Tüm bunlar yapılarak hem
Alevi vatandaşları büyük bir tehlikenin içine sürükleyecek hem de bir işgal
görüntüsü verebilecek '7 Haziran Planı' boşa çıkarılmış oldu.
HA GAYRET BİRAZDAN POSTAL GELECEK
Ankara'daki Gezi eylemlerine ilişkin hazırlanan savcılık fezlekesinde
Başbakanlık, bakanlıklar ve Meclis binasının yer aldığı bölgede şiddet
eylemlerinin sürdürülmesi için marjinal grupların sürekli olarak 'kara
propaganda' yöntemine başvurduğu belirtildi. Eylemlerin devamının sağlanması
için 'Ha gayret! Hükümet istifa edecek, asker yönetime el koyacak' şeklinde
yürütülen propaganda faaliyeti fezlekeye şöyle yansıdı: 'Sosyal paylaşım
sitelerindeki ve kullandıkları telsiz programlarındaki bilgi
kirliliği/kışkırtmalarının etkisi ile eylemci grupların bir kısmının eylemlerin
artarak devam etmesi durumunda hükümetin istifa etmek zorunda kalacağına ve
askerin yönetime müdahale edeceğine dair inanca sahip oldukları ve bu yönde
propaganda yaptıkları müşahade edilmiştir.'
İşte terör örgütleri ve işlenen suçlar
Ankara'daki Gezi Parkı eylemlerinde yer alan terör örgütleri şu şekilde
sıralandı. DHKP/C, MLKP, TİKB, TKİP, THKP/C, DEVRİMCİ YOL-DEVRİMCİ GENÇLİK,
DSİH, TKEP/L, THKP/C, DİRENİŞ ve TKKKÖ. Savcılık, eylemcilerin ise başlıca şu
suçları işlediğine hükmetti.
Halkı kamu düzenine karşı suç işlemek amacıyla tahrik etmek, ? Halkı isyana
teşvik etmek, ? Yangın bombalarını güvenlik güçlerine atarak adam öldürmeye tam
teşebbüs etmek ve yaralamak, ? Suç işlemeye teşvik etmek, suçu övmek, ? Devlet
büyüklerine küfür, hakaret ve tehdit...
Eylemciler serbest kalınca daha fazlası için cesaret buldu
Ankara'daki Gezi eylemlerine ilişkin tamamlanan soruşturma evrakında önemli bir
detay yer aldı. 31 Mayıs'ta başlayan olayların tırmanarak sürmesinde ilk etapta
gözaltına alınan eylemcilerin serbest bırakılmasının etkili olduğu belirtildi.
Gözaltına alınan şahısların serbest kalmalarının eylemcileri cesaretlendirdiği
dile getirildi. Fezlekede bu konu şöyle yer aldı: 'Süreç içerisinde yakalanan ve
gözaltına alınan şahısların serbest kalmaları eylemcilere cesaret vermiş ve
katılımcı sayısında artışa sebep olmuştur.'
Kışkırtmada başrol gazeteci, STK'lar ve sanatçıların
Fezlekede, Gezi olaylarında yer alan sanatçı ve gazetecilerin, eyleme katılan
vatandaşların çoğunun herhangi bir örgüt mensubu olmamasından ötürü devreye
girerek bunları yönlendirmeye, kışkırtmaya çalıştığı belirtildi. Soruşturma
evrakında şu ifadeler yer buldu: 'Örgütsel bir yapı içinde olmayan vatandaşlar;
hükümet karşıtı basın-yayın kuruluşları, gazeteciler, sivil toplum örgütleri,
taraftar grupları ile sanat camiası mensupları ve marjinal gruplar tarafından
kışkırtılmış ve yönlendirilmiştir. Özellikle gerek yazılı gerekse görsel medyada
yer alan taraflı haberler; eylemci grupların kamuoyu desteği aldıklarını ve
yaptıkları her türlü illegal eylemin demokratik bir hak olarak algılandığını
düşünmelerine sebep olmuştur.'
İkinci baskın planı da boşa çıktı
Başbakan'ın Keçiören'deki evine yaklaşık 3 bin kişilik grup, işgal maksadıyla 1
Haziran gecesi yürüyüş düzenlemişti. 40 kadar Yunus polisinin engellediği
göstericiler olay yerine az sayıda da olsa takviye ekiplerin gelmesiyle birlikte
püskürtülmüştü. Aradan bir gün geçmeden 2 Haziran akşamı saat 21.40 sıralarında
bu kez 250 kişilik grubun yine Başbakan'ın evine yürüdüğü ortaya çıktı. Grubun
az sayıda olması ve öncesinde yoğun güvenlik önlemleri alınmasından ötürü,
göstericilerin Aydınlıkevler'de durdurulduğu ifade edildi. Başbakan'ın evine
yürüyemeyeceklerini anlayan grubun burada protesto eylemi yaptıktan sonra
dağıldıkları kaydedildi.
Öğrenciler yurdu boşalttı, ODTÜ'den gece boyu ses yok
Soruşturma evrakında yer alan bilgilere göre, Orta Doğu Teknik Üniversitesi de
(ODTÜ) eylemler sırasında bir skandala imza attı. Okul yerleşkesindeki
yurtlarından geceyarısı firar eden 1500 öğrenciye üniversite yönetimi ve özel
güvenlik birimleri duyarsız kaldı. Gezi olaylarının tırmandığı 1 Haziran
Cumartesi gecesi, ODTÜ yerleşkesindeki yurtlarda kalan yaklaşık 1500 öğrenci,
örgütlenerek kampüsten çıktı. Ancak öğrencilerin kalabalık bir şekilde okulu
terk ederek yürüyüşe geçmesi ne ODTÜ yönetimi ne de kapıdaki özel güvenlik
birimleri tarafından polise bildirilmedi. 1500 kişilik grubun üniversitenin
hemen karşısında yer alan AK Parti Genel Merkezi'ni işgal etmek için yürüyüşe
geçtiğinin öğrenilmesi üzerine güvenlik güçleri kalabalığın önünü keserek parti
genel merkezine ilerleyişini engelledi. Bunun üzerine marjinal örgütlerin
yönlendirdiği 1500 kişilik öğrenci grubu, Kızılay'daki Başbakanlık Yeni Bina'ya
hareket etti. Sosyal medya üzerinden örgütlenen grupların, saat 01.10'da ODTÜ'yü
terk ederek 04.30'da Başbakanlık önünde polisle çatışmasına okul yönetimi
seyirci kaldı.
İP körükledi CHP'yi de peşine taktı
Soruşturma fezlekesinde yer alan bilgilere göre, Ankara'da özellikle Meclis,
Başbakanlık ve bakanlıkların yeraldığı Kızılay bölgesinde olayların başlamasında
ve devam etmesinde çeşitli sol gruplar ile İşçi Partisi ve onun gençlik kolları
TGB etkili oldu. Başbakanlığa yürümek isteyerek polisle çatışan örgüt
mensupları, muhalif kitlelerin de sokaklara dökülmesi için İşçi Partisi'nin
yayın organı Ulusal Kanal üzerinden kara propagandaya başladı. Olayların
büyümesiyle birlikte CHP'li Ankara milletvekilleri Levent Gök ve Emine Ülker
Tarhan da devreye girerek eylemlere öncülük etti. Fezlekede ayrıca legal
dernekleri kendilerine kalkan yapan 11 ayrı terör örgütünün, 'hükümete karşı
kitlesel bir kalkışma' için biraraya gelmesinin dikkat çekici olduğu belirtildi.
(Kaynak)
SORUŞTURMADAN ÇARPICI DETAYLAR
30.06.2013 15:17 Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekilliği'nce yürütülen Gezi Parkı
eylemlerinin Ankara ayağı ile ilgili soruşturma evrakında ilginç detaylara yer
verildi. Emniyet'in, savcılığa gönderdiği dosyada, eylemlere aktif olarak
katılmayan kişilerin, kapı kapı dolaşarak halkı, protesto eylemlerine
zorladıkları ve eyleme destek vermeleri için mahalle baskısı kurdukları yer
aldı.
'HÜKÜMET İSTİFA'
Dosyada, eylemcilerin sosyal paylaşım sitelerinde ve telsiz konuşmalarında;
eylemlerin artarak devam etmesi durumunda hükümetin istifa etmek zorunda
kalacağı ve askerin yönetime müdahale edeceği yönünde propaganda yaptıkları da
yer aldı. Sosyal medyada yer alan paylaşımlar için Halkı devlete ve hükümete
karşı kin ve düşmanlığa tahrik etmek amacı ile yayınlandığı anlaşılmaktadır
ifadelerine yer verildi.
SANATÇILARA BASKI
Sosyal paylaşım sitelerinde eyleme destek vermeyen sanatçılara baskı yapıldığı
da yer aldı. Dosyada şöyle denildi: Sosyal paylaşım sitelerinde eylemlere destek
veren sanatçıların görüntülerinin ve mesajlarının yayımlandığı, buna karşın
destek vermeyen sanatçılar için 'destek vermiyorlar' mesajı yayımlayarak
sanatçılar üzerinde baskı kurdukları gözlemlenmiştir.
'MİLLET EVE YÜRÜYOR'
Dosyada, Başbakan Erdoğan'ın Keçiören'deki evine saldırı düzenleneceği ve bu
konunun sosyal medyada yer aldığı belirtililirken, F.C.B. isimli bir twitter
kullanıcısının Millet RTE'nin Keçiören'deki evine doğru yürüyor. Asıl bomba
orada patlayacak sözlerinden alıntı yapıldı. (Habertürk)
POLİSİN 190 SAYFALIK FEZLEKESİ HAZIR
03.07.2013 11:03 Emniyet tarafından hazırlanan ve Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığı'na gönderilen fezlekeye göre 104 işyeri, 28 resmi kurum, 48 banka
olaylar sırasında tahrip edilirken 21 para çekme makinesi ile 74 otomobil
kullanılamaz hale getirildi. İstanbul'da 20, Ankara'da 260 esnaf şikâyetçi oldu.
Fezlekede, olayların demokratik hak talebiyle başladığı ancak, süreç içinde;
'terör örgütlerinin ve örgütlere ait açık alan yapılanmalarının eylemlere
katıldıkları ve eylemleri bir kalkışma haline getirdikleri' tespit edildi. Terör
örgütlerinin provoke ettiği eylemci grupların Ankara'da Başbakanlık Merkez
Binası, TBMM, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık Resmi Konutu, Başbakan Erdoğan'ın
Keçiören'deki evi, AK Parti Genel Merkezi ile teşkilat binalarına saldırılarda
bulunmaya teşebbüs ettiği aktarıldı. Fezlekede, Sosyal medyanın, siyasi
aktörlerin, iç ve dış basının da kullanılması ile birlikte eylemleri kontrol
altına alarak kendi amaç ve ideolojisini kanalize eden terör örgütlerinin şiddet
eylemleri tehdit unsuru haline gelmiştir ifadelerine yer verildi. (Sabah)
Gezi Parkı eylemlerine destek amaçlı Ankara'da düzenlenen gösterilerle ilgili
Emniyet, 190 sayfalık fezleke hazırlayarak Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na
gönderdi. Fezlekede çıkan olaylarda CNN, BBC, The Economist gibi uluslararası
haber kanallarının da sorumluluğunun bulunduğuna dikkat çekildi. Fezlekede, 104
işyeri, 28 resmi kurum, 48 bankanın olaylar sırasında tahrip edildiği 21 ATM ile
74 otomobilin kullanılamaz hale getirildiği belirtildi. Gösterilerin ardından
“terör” operasyonlarında gözaltına alınan 36 kişi ile ilgili gönderilen 86
sayfalık fezlekede ise eylemlerin amacının, kaos ortamı oluşturarak halk
ayaklanması çıkarmak suretiyle anayasal düzeni değiştirmeye yönelik olduğu ileri
sürüldü.
Ankara'da 260 esnafın şikâyetçi olduğu belirtilen fezlekede, olayların
demokratik hak talebiyle başladığı ilerleyen günlerde ise “terör örgütlerinin ve
örgütlere ait açık alan yapılanmalarının eylemlere katıldıkları ve eylemleri bir
kalkışma haline getirdikleri” öne sürüldü.
Terör örgütlerinin provoke ettiği eylemci grupların Ankara'da Başbakanlık Merkez
Binası, TBMM, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık Resmi Konutu, Başbakan Erdoğan'ın
Keçiören'deki evi, Ak Parti Genel Merkezi ile teşkilat binalarına saldırılarda
bulunmaya teşebbüs ettiği aktarıldı. Bazı örgütlerin halkı da provoke ederek
özellikle Başbakanlık Merkez binasını işgale yönelik çalışma yürüttüğü ancak
vatandaşların buna gerekli desteği vermediği aktarıldı.
Gezi Parkı eylemlerinin ardından düzenlenen “terör” operasyonlarında gözaltına
alınan ve ardından çıkarıldıkları mahkemece tutuklanan 36 kişi hakkında da
Ankara Emniyet Müdürlüğü'nün düzenlediği 86 sayfalık fezleke savcılığa iletildi.
Fezlekede muhalefet partileri, sivil toplum örgütleri, sanatçılar ve CNN, BBC,
The Economist gibi uluslararası haber kanallarının da sorumluluğunun bulunduğuna
dikkat çekildi.
Fezlekede, demokratik hak talebiyle alanlara çıkan kişilerin, “Hükümet karşıtı
basın yayın kuruluşları, gazeteciler, sivil toplum örgütleri, taraftar grupları
ile sanat camiası mensupları ve marjinal gruplar tarafından kışkırtıldığı ve
yönlendirildiği” kaydedildi. Muhalif partilerin de alanlara çıkarak
göstericileri kışkırtıp, yönlendirdiği, destek sağladığı da ileri sürüldü.
Sivil toplum örgütleri TMMOB, ÇHD, TTB, Ankara Barosu, İHD, ATO gibi hükümet
muhalifi sivil toplum örgütleri; eylemci gruplara kamuoyu desteği sağlamaya,
yargı ve Emniyet teşkilatı üzerinde psikolojik baskı oluşturmaya çalıştıkları da
iddia edildi. Bu örgütlerin, eylemcileri polisin orantısız güç kullanımı ile
ilgili savcılığa bireysel olarak suç duyurusu yapılması yönünde teşvik
ettikleri, gözaltına alınan protestoculara destek vermek amacıyla CHP Ankara
Milletvekili Aylin Nazlıaka ve CHP Ankara Milletvekili İzzet Çetin'in de Emniyet
üzerinde baskı oluşturduğu ileri sürüldü. (Kaynak)
ETHEM SÜLÜK'ÜN ŞOK FOTOĞRAFI!
Olaylarda ölen Ethem Sarısülük'ün DHKP-C kampında eğitim aldığı iddia edildi.
Sarısülük'ün kampta çekilmiş fotoğrafı basında yayınlandı. (Kaynak)
BURASI NERESİ?
Gezi Parkı eylemleri sırasında hayatını kaybeden Ethem Sarısülük'ün fotoğrafı
sosyal medyayı karıştırdı. Gezi Parkı eylemlerine destek vermek amacıyla
Ankara'da düzenlenen eylemde polis kurşunuyla başından vurulan Ethem
Sarısülük'ün DHKP-C militanı olduğunu iddia edenler bile var.
Yeni ortaya çıkan fotoğrafta Sarısülük elinde silahla poz vermiş. Üzerindeki
yelek dikkat çekiyor. Arka kısmında ise kum torbaları var ve poz verdiği yer bir
sığınak gibi görünüyor. Haliyle de bu karenin nerede çekildiği büyük merak
konusu oldu. (Kaynak)
AİLESİ: ORASI JANDARMA KARAKOLU
28.06.2013 10:22 Gezi olayları sırasında Ankara Kızılay’da polis kurşunu ile
yaşamını yitiren Ethem Sarsülük’ün örgüt üyesi olduğu ve örgüt kampında fotoğraf
çektidiğine ilişkin iddiasına ailesi sert tepki gösterdi. Aile, Radikal’e
yaptığı açıklamada söz konusu görüntülerin kurgu olduğunu anlatarak “Taşeron
firma aracılığıyla 2012 yılında Hakkari’de yapılan jandarma karakolunun
inşaatında çalışırken çekilen fotoğraflardır” açıklaması yaptı.
‘Karalama operasyonu’
Polis kurşunuyla hayatını kaybeden Ethem Sarısülük’e yönelik, gün boyu ‘örgüt
üyesi’ olduğu ve örgüt kampında fotoğraf çektirdiği yönünde iddialar çeşitli
internet sitelerinde haber olarak yer aldı. Radikal’e konuşan Ethem Sarısülük’ün
yengesi Çiğdem Sarısülük, fotoğrafların gerçeği yansıtmadığını ifade etti. Ethem
Sarısülük’ün ağabeyi Mustafa Sarısülük de fotoğrafların Hakkari Tekeli Tabur
Komutanlığı’nda çekildiğini belirterek şöyle konuştu: “O fotoğraflar Ethem’in
bilgisayarında bulunan fotoğraflardır. Ethem, işçi olarak çalıştığı taşeron
firma tarafından Hakkari’ye gönderilmişti. Hakkari’de iki ay kaldı. Örgüt üyesi
olarak yayımlanan o fotoğraflar ise askeri karakolun inşaatı sırasında çekilen
fotoğraflar ve hatıra olsun diye çekilmiş. Askerlerle video görüntüleri de var.
Tamamen bir karalama ve itibarsızlaştırma operasyonudur. ” (Kaynak)
Sarısülük
bayrak yakanların içinde
Ankara'da Gezi Parkı olaylarında
göstericilerin polis memurlarını öldüresiye darp ettiği görüntüler ortaya çıktı.
Ayrıca, eylemler sırasında hayatını kaybeden Ethem Sarısülük'ün Türk bayrağını
yakanların arasında olduğu da görüntülere yansıdı. Bayrağı yakan kişinin kimliği
de tespit edildi. E.T. savcılıkça tutuklandı.
27.06.2013 12:51 Ankara'da Gezi Parkı olaylarında göstericilerin polis
memurlarını öldüresiye darp ettiği görüntüler ortaya çıktı. Ayrıca, Ethem
Sarısülük'ün Türk bayrağını yakanların arasında olduğu da görüntülere yansıdı.
Gezi Parkı eylemleri provokatörlerin de devreye girmesiyle ülke çapında
olayların yaşanmasına sebep olmuştu. Ankara'daki eylemlerde binlerce
göstericinin polis memurlarına saldırması, bir polis memurunun öldüresiye darp
edilmesinin kamera kayıtları ortaya çıktı. Eylemler sırasında hayatını kaybeden
Ethem Sarısülük ile ilgili de yeni görüntüler paylaşıldı.
Ethem Sarısülük'ün eylemler sırasında Türk bayrağı yakan grubun arasında olduğu
görüldü. Sarısülük'ün cadde ortasında Türk bayrağı yakan grupla beraber hareket
ettiği kameraya yansıdı.
Ethem Sarısülük'ün başından vurulma anı da kamera kayıtlarında yerini aldı.
Kalabalık bir grup kaskı elinden alınmış bir çevik kuvvet polisine saldırıyor.
Bu sırada grubun elinden kurtulmak isteyen çevik kuvvet polisi silahını çıkarıp
havaya ateş etmek zorunda kalıyor. Silahın namlusu havaya doğru iken
göstericiler arasındaki Sarısülük yere yığılıyor. (Kaynak)(Video)
BAYRAĞI YAKAN KİŞİ TUTUKLANDI
Bu arada, Ankara'daki gösterilerde şiddet eylemlerine katıldığı ve Türk bayrağı
yaktığı iddiasıyla aranan kişi de tutuklandı. Ankara Emniyet Müdürlüğü Terörle
Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, kentteki gösterilerde şiddet eylemlerine
katıldığı ve Türk bayrağını yaktığı iddia edilen E.T'yi, güvenlik kamerası
görüntülerinden tespit etti. Başka bir kişiye ait kimlikle yakalanan E.T,
emniyetteki işlemlerinin ardından çıkarıldığı mahkemece tutuklandı. (Kaynak)(Video)
AİLESİ: SARISÜLÜK BAYRAK YAKMAYA ENGEL OLMAYA ÇALIŞTI
28.06.2013 10:27 Gezi olayları sırasında Ankara Kızılay’da polis kurşunu ile
yaşamını yitiren Ethem Sarısülük’ün Türk bayrağının yakılması olayına katıldığı
iddialarına ailesinden tepki geldi. Bayrak yakma görüntüleriyle ilgili olarak da
ağabey Sarısülük, “O gün orada olanlar eve taziyeye de geldi. Ethem bayrak
yakılırken ‘Yapmayın’ demiş, engellemeye çalışmış. Bayrak yakma görüntülerinde
olan kişiler basının önüne çıkıp ‘Nasıl davrandığını söyleriz gerekirse’
diyorlar” dedi. (Kaynak)
O
bayan provokatör deşifre oldu
Ankara'daki Gezi olaylarında illegal
grupların polise karşı şiddet eylemlerine girişmesi için direktif veren kadın
göstericinin kimliği deşifre oldu: Ceren Arzu O.. Bu bayanın birlikte yaşadığı
Eren isimli gencin DHKP-C üyesi olduğu ve önceki Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet
Sezer tarafından sağlık sorunları nedeniyle affedildiği de ortaya çıktı.
27.06.2013 13:19 Türkiye günlerdir Ankara'da yaşanan Gezi Parkı eylemlerini
provoke eden o kadını konuşuyordu. Provokatör kadının kim olduğunu belli oldu.
İstanbul'daki eylemlere destek amacıyla Ankara'da düzenlenen eylemlerde illegal
grupların polise karşı şiddet eylemlerine girişmesi için direktif veren o kadın
günlerce tartışılmıştı.
Cadde üzerinde farklı kümelenmeler oluşturan grup üyelerinin; uzun boylu, beyaz
askılı bir tişört ve kot pantolon giymiş bir kadın tarafından örgütlendiği anın
videosu elden ele dolaştı, polis her yerde o kadını aramaya başladı.
Kümeler arasında koşarak hareket eden kadının Rus olduğu iddia edilmişti.
Kadının grup üyelerinin yanından ayrılmasının hemen arıdından gruptakiler
harekete geçerek, kaldırım taşlarını sökmeye başlıyor ve polislerle çatışmaya
başlıyordu.
Polisin günlerdir arıdığı kadının bilgileri nihayet ortaya çıktı. Türkiye'nin
kimliğini merak ettiği o kadının ismi Ceren Arzu O.
İnternethaber'in haberine göre; Ankara'da Film Yapım Tanıtım Animasyon
Organizasyon işleri yapan bir ajansın sahibi olan Ceren Arzu O.'nun bir süre
öncesine kadar Türkiye Millet Meclisi, Maliye Bakanlığı ve Türk Telekom A.Ş ile
çeşitli proje çalışmaları yaptığı, başında bulunduğu ajansın kurumsal internet
sitesinde yer alıyor.
AHMET NECDET SEZER O TERÖRİSTİ AFFETMİŞTİ
Ceren Arzu O.'nun birlikte yaşadığı Eren isimli gencin ise DHKP-C'nin
tercümanlığını yaptığı belirlendi. Bir dönem cezaevinde de bulunan Eren'in, bu
dönemde ölüm orucuna yattığı ve dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer
tarafından sağlık sorunları nedeniyle affedildiği ortaya çıktı. Ayrıca
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, görev süresi dolmadan önce TKP/ML ve DHKP-C
örgütlerine mensup 260 teröristi de affetmişti.
Eren isimli kişinin de Ankara'daki eylemlerde kışkırtıcı yönlendirmelerde
bulunduğu ve polis tarafından her yerde arandığı belirlendi. (Kaynak)(Video)
Alabora
oldular
Takvim yazarı Emin Pazarcı, yazısında, Gezi
olaylarına katılım çağrısı amacıyla attığı twit ile simge haline gelen sanatçı
Memet Ali Alabora'nın peşpeşe iki basın açıklaması yaparak yanlış anlaşıldığını
açıklamasını eleştiriyor.
27.06.2013 15:17 Emin Pazarcı (Takvim): Alabora oldular.. Hava nasıl da değişti!
Her şey nasıl da tersine döndü! Bugün 31 Mayıs'ta estirilen rüzgardan eser yok.
Üstelik, artık o rüzgar tersten esiyor. O günlerde yazmıştık, belliydi ve
beklenen oldu. Dün "çapulcuyum" diye göğsünü gere gere gezenler, bugün saklanma
ihtiyacı duyuyor. Dün yaptıkları ile övünenler, bugün mazeret arıyor. O günlerde
marifet gösterdiklerini sananlar, artık kabahatlerini saklamaya çalışıyor.
Basındakiler pıstı... "Sanatçılar" geri çekildi... Mangalda kül bırakmayan
"sivil toplum örgütleri" de artık arkalarından gelecek adam bulamıyor... Birkaç
marjinalin dışında ortada kimse kalmadı. Çünkü, her şey gün yüzüne çıktı.
Vatandaş ne yapılmak istendiğini gördü. Büyük halk kitlelerinin karşı tepkisi
daha büyük bir dalga oluşturdu! Çok ilginç, ama dünün "twitter kahramanlarını"
bugün başkaları korumaya çalışıyor. Şimdi, basındaki bazı kalemler yazılar
yazıp, onlara paratoner olmak için çırpınıyor. Deşifre edilmelerine tepki
gösteriyor.
Dün, en önlerdekilerden biri de "sanatçı" kimliği ile Mehmet Ali Alabora idi.
Tweetler atıyor, gaz maskesi ile kalabalıkların önünde fotoğraflar veriyor,
CNN'e konuşurken de mangalda kül bırakmıyordu. Bakıyorum da bir süredir açıklama
üzerine açıklama yapıyor. Kendisini içine soktuğu sıkıntıdan kurtarmak için
çırpınıp duruyor.
Bakın ne diyor: -30 Mayıs'ta sabah çadırların yakılmasının ardından, yoğun
duygusal etkiyle bir tweet attım.
Herhalde "pardon" demek istiyor! Yaptığı işin sonucunun nereye varacağını
düşünemediğini anlatmaya çalışıyor! Sürekli olarak "siyasi bir amacının
bulunmadığını" tekrarlıyor. Kendisini "Savaş karşıtı, doğa ve demokrasi
savunucusu" olarak takdim etmeye çalışıp duruyor...
Niye bu açıklamaları yapıyor acaba? Çünkü, kendisi de biliyor ki, o günlerde
meydanlarda "savaş" çığlıkları atılıyordu. "Çevrecilik" adına bir çevre katliamı
yapılıyordu. Vandallığın her türünden örnekler veriliyordu. En önemlisi de
sokaklardaki bu eylemlerin sandıktan çıkan sonucu yok edeceği düşünülüyordu...
Ama olmadı, plan tutmadı! Kendileri de durumun farkındalar. Amiyane tabiri ile
şimdi o yüzden kıvırıp duruyorlar. Haziran başında kameralar karşısında
kahramanlık pozları verenler kayboldu; onların yerini süt dökmüş kediler aldı.
Olmazdı, ama ya olsaydı? Atılan o tweetlerdeki ve sloganlardaki hedeflere
ulaşılsaydı? Böyle davranırlar mıydı acaba? Hiç sanmam!
-Elçilerden ortak açıklama-
İçerdekiler sustular, ama olaylara başından beri destek veren ve kışkırtan AB
ülkeleri direnmeye devam ediyor... Emniyet Genel Müdürlüğü, Ankara'da AB üyesi
ülkelerin büyükelçilerine önceki gün bazı görüntüler izletti. Olayların perde
arkasını ortaya koymaya çalıştı. Onlara "Bunları da görün" mesajını verdi.
Baktılar, gördüler, ama hiç fark etmedi. İlginçtir, bir ilk gerçekleşti. Bütün
teamülleri ayaklar altına aldılar. Bugüne kadar görülmeyen bir işin altına imza
attılar. Kendilerine verilen yemeğin ardından ortak bir açıklama yaptılar.
Polise kurşun yağdıran, taş, misket ve Molotof kokteyli atanları hiç görmemiş
gibi davrandılar: "Polisin barışçıl göstericilere yaklaşımı ve basın özgürlüğü
konularında endişelerimizi dile getirdik."
Çok iyi oldu; iyi ki bu açıklamayı yaptılar. Böylece herkes Türkiye'nin ne kadar
büyük bir badire atlattığını daha iyi gördü. Bilmiyorlar, ama bu millet feraset
sahibidir! (Kaynak)
Başbakana
küfreden senarist kovuldu
Gezi protestolarına katılan ve 'Cellat
Tayyip' yazılı bir pankartın önünde poz veren senarist Alev Toprakoğlu, Huzur
Sokağı dizisinin yapımcı şirketini kızdırdı. Toprakoğlu jet hızıyla kovuldu.
Toprakoğlu facebook'ta Başbakan'a bela okumuş, cevaben gelen destek mesajlarında
da Başbakan ve ailesine küfürler edilmişti.
27.06.2013 15:38 ATV'de yayınlanan ve muhafazakar dizi olarak nitelenen Huzur
Sokağı'nın senaristi Alev Toprakoğlu yazdığı bir cümle yüzünden işinden oldu.
Gezi protestolarına da katılan ve 'Cellat Tayyip' yazılı bir pankartın önünde
poz veren Toprakoğlu, Huzur Sokağı dizisinin yapımcı şirketini kızdırdı.
Dizinin senaristi olan Toprakoğlu Facebook hesabından da Başbakan Erdoğan için
bela okumuştu. İşte o bela dolu mesajı başına dert oldu. Huzur sokağı dizisinin
yapımcı firması Set Film, Toprakoğlu'nun işine son verdiğini duyurdu.
BU BİR CİNNET HALİ
Huzur Sokağı dizisinin yapımcı firmasından gelen açıklamada Alev Toprakoğlu'nun
kovulduğu belirtilerek şu ifadelere ver verildi;
"Alev Toprakoğlu'nun, facebook hesabında paylaşmış olduğu, sadece hakaretten
ibaret olan yazısı, tasvip edilecek bir yazı değildir. Küfür ve hakaret bir
görüş değil, bir cinnet halidir. Bu hale gelmiş bir insanında bizimle birlikte,
Huzur Sokağı dizisinde olması düşünülemez. Hayatını yazıyla ifade edip, kazanan
insanların hakaret etmesini değil, varsa fikirlerini söylemesini tercih ederiz.
Alev Toprakoğlu'nun yazmış olduğu küfür ve hakaret dolu kelimelerinden dolayı da
bu kişinin, yapım şirketimiz Set film ve Huzur Sokağı dizisiyle de, bundan böyle
bir ilişiğinin kalmadığını önemle duyururuz." (Kaynak)
HUZUR SOKAĞINA YAKIŞMAYAN ŞOK KÜFÜRLER
Alev Toprakoğlu Uzma'nın facebook'ta yazdığı beddua ve cevaben gelen küfürlü
destek mesajları gündemi sarsmıştı. Toprakoğlu, facebook hesabında Başbakan
Erdoğan için “Allah belanı versin RTE, hala yalan söylüyorsun” diye yazdı. Bu
mesajın altına gelen yorumlar da küfür yüklü oldu. (Kaynak)
Çocukları
da alet ettiler
Gezi Parkı eylemleri 'forum' adıyla çeşitli
illerde parklara taşındı. Aydın'ın Didim ilçesinde ise bir rezalet yaşandı. CHP,
ÖDP, EMEP, Eğitim Sen, SES, Didim Alevi Bektaşi Kültür Merkezi ve Cem Evi
Derneği'nden oluşan Didim Halk İnsiyatifi üyeleri hükümeti protesto eylemlerine
çocukları da alet etti. Miniklere gece yarısı sol elleri havada slogan attırıldı.
28.06.2013 11:48 İstanbul'da başlayan eylemler, yurt genelinde küçük gruplar
halinde devam ediyor. Ankara Kuğulu Park'la birlikte birçok ilde forum adı
altında toplanan göstericiler, bir sonrası için eylem planı yapıyor. Ankara'daki
foruma katılanlara 1 Temmuz'da bankalardaki paralarının bir günlüğüne çekilmesi
önerisi yapıldı.
GEÇ SAATTE SOKAKTALAR
Didim Halk İnsiyatifi adı altında toplanan siyasi partiler, sendikalar ve sivil
toplum örgütleri ise 5 dakikalık süre içerisinde Gezi olaylarına ilişkin
değerlendirmelerde bulundu. Foruma katılan CHP, ÖDP, EMEP, Eğitim Sen, SES,
Didim Alevi Bektaşi Kültür Merkezi ve Cem Evi Derneği'nden oluşan Didim Halk
İnsiyatifi üyeleri İstanbul'daki Gezi olaylarıyla ilgili olarak duygu ve
düşüncelerini dile getirdi.
SLOGAN ATTILAR
Gecenin ilerleyen saatlerinde düzenlenen bu forumda, en ön sıralarda 13-15
yaşları arasındaki çocukların olması dikkat çekti. Uyku saatlerinde sokakta
ideolojik harekete alet edilen çocuklara, sık sık sol kollarını havaya
kaldırarak slogan attırılması dikkat çekti. Forumdaki ortak düşünce ise
insanların farklı düşüncelerden ve ideolojilerde olmasına rağmen toplumsal
olaylarda bir arada hareket etmesinin önemi dile getirildi; iktidarın
uygulamaları eleştirildi. Forum etkinliği çerçevesinde Didim İlçe Emniyet
Müdürlüğü ekipleri de çevrede güvenlik önlemi aldı.
KUĞULAR'IN SESİ!
Bu arada her akşam olduğu gibi, önceki akşam da Ankara Kuğulu Park'ta toplanan
yüzlerce kişi, forum adı altıda yapılan konuşmaları dinledi. Konuşmacılar, etkin
muhalefet olmadığı için kendilerinin sahneye çıktığını söyledi. Ardından 1
Temmuz'da bankalardaki paralarının bir günlüğüne çekilmesini istediler. (Kaynak)
Nazi
avukatları Çanakkale'de
Çanakkale Barosuna kayıtlı ve Gezi
eylemlerine destek veren Av. Gül Özerden ile Av. Güneş Pehlivan protestolara
destek vermeyen dört avukatın ofis kapılarına bazı işaretler koyup sloganlar
yazdı. Çanakkale Barosu, suçlarını itiraf eden avukatları tespit ederek,
haklarında disiplin soruşturması başlattı.
28.06.2013 14:21 Çanakkale'de Nazi Almanyası'nda Yahudileri belirlemek için
uygulanan bir yöntem Gezi Eylemleri için kullanıldı. Çanakkale Barosu'na kayıtlı
ve gösterilere destek veren iki avukat, protestolara katılmayan ve Ak Parti
Çanakkale il yönetimindeki 4 meslektaşının bürolarının kapısına işaretler koydu.
Tebeşirle eylemleri destekleyen ifadelerde yazan avukatlar, daha sonrada olay
yerinden uzaklaştı. Sabah iş yerlerine geldiğinde işaretlerle karşılaşan dört
avukat, tedirginlik ve şaşkınlıkla durumu baroya bildirdi. Hemen harekete geçen
Çanakkale Barosu, kapıları işaretleyen ve suçlarını itiraf eden avukatları
tespit ederek, haklarında disiplin soruşturması başlattı. Olayla ilgili bir
basın açıklaması yapan Çanakkale Barosu İnsan Hakları Komisyonu da, yaşananları
kınayıp, geçmişteki kirli olayları hatırlattı. Mağdur avukatlar sessizliğini
korurken, olayı gerçekleştirenler ise provokasyon yapmak istemediklerini
söyledi. Avukatların nasıl bir ceza alacağı, önümüzdeki günlerde sonuçlanacak
soruşturmayla belli olacak.
Çanakkale Barosuna kayıtlı ve Gezi eylemlerine destek veren Av. Gül Özerden ile
Av. Güneş Pehlivan protestolara destek vermeyen Avukatlar G.Y., E.C., E.Ç. ve
E.S.'e ait iş yerlerine gece yarısı giderek, kapılarına bazı işaretler koyup
sloganlar yazdı.
Avukat kapılarına işaretleri yazan avukatlardan Gül Özerden, konu hakkında çok
fazla konuşmak istemediğini belirterek, yanlış anlaşıldıkları öne sürdü.
Olayın araştırılması üzerine iki avukat suçunu itiraf ederken, Çanakkale Barosu
ise yaşananlar üzerine disiplin soruşturması başlattı. Gezi parkı eylemlerine
destek veren avukatlar, vermeyen meslektaşlarının bürolarının kapısına bir takım
işaretler koyup, sloganlar yazması kentte tepkilere de neden oldu.
Çanakkale Barosu’na kayıtlı ve gösterilere destek veren iki avukat, protestolara
katılmayan ve Ak Parti Çanakkale il yönetimindeki 4 meslektaşının bürolarının
kapısına işaretler koydu. Tebeşirle eylemleri destekleyen ifadelerde yazan
avukatlar, daha sonrada olay yerinden uzaklaştı. Sabah iş yerlerine geldiğinde
işaretlerle karşılaşan dört avukat, tedirginlik ve şaşkınlıkla durumu baroya
bildirdi.
Hemen harekete geçen Çanakkale Barosu, kapıları işaretleyen ve suçlarını itiraf
eden avukatları tespit ederek, haklarında disiplin soruşturması başlattı. Olayla
ilgili bir basın açıklaması yapan Çanakkale Barosu İnsan Hakları Komisyonu da,
yaşananları kınayıp, geçmişteki kirli olayları hatırlattı. Mağdur avukatlar
sessizliğini korurken, olayı gerçekleştirenler ise provakasyon yapmak
istemediklerini söyledi. Avukatların nasıl bir ceza alacağı, önümüzdeki günlerde
sonuçlanacak soruşturmayla belli olacak. (Kaynak)
Cem
Yılmaz'ı eleştirdi, kendi yaptı
Muğla'da konuşan sanatçı Levent Kırca, Gezi
Parkı protestoları sırasında attığı 'tweet'leri silen Cem Yılmaz'ın geri adım
atmasına tepki gösterdi. Kırca sözlerinin devamında ise daha önce yaptığı bir
konuşmasında 'Başbakan Erdoğan'ın sonu Menderes gibi olacak' şeklindeki
sözlerinin yanlış anlaşıldığını iddia etti. Cem Yılmaz ve başka sanatçıları
kamuoyu baskısından korkarak geri adım atmakla itham eden Kırca'nın, ortaya
çıkan görüntülerde üstüne basarak, uzun uzun ve heyecanla söylediği çok net
cümlelerin hukuken başına iş açacağını anladığından dolayı geri adım attığı
ileri sürülüyor.
28.06.2013 14:36 Muğla'nın Fethiye İlçesi'nde, kendisinin yazıp yönettiği ve rol
aldığı politik güldürü tarzındaki 'İçerdekiler' adlı tiyatro oyununun
sahnelenmesinin ardından konuşan Levent Kırca, Gezi Parkı protestoları sırasında
attığı 'tweet'leri silen ünlü komedyen Cem Yılmaz'a tepki gösterdi.
Fethiye Belediyesi Kültür Merkezi'nde sahnelenen 'İçerdekiler' adlı oyunu 384
biletli seyirci izledi. Semih Çetin'in 'Hasdal'da bir Amiral', Tuncay Özkan'ın
'Hapiste yatacak olana öğütler', Güldal Mumcu'nun 'İçimden geçen zaman', Nilgül
Doğan'ın 'Adını siz koyun' kitapları ile Gülşah Balbay ve Yarbay Mustafa
Dönmez'in röportajlarından esinlenerek oluşturulan oyunda, 'Ergenekon' ve
'Balyoz' davası tutukluluklarının yargılama ve hapishane hayatı sırasında
yaşadıkları esprili bir dille anlatıldı. Oyunda Levent Kırca'ya, Hülya Aydın,
Murat Gören, Bülent Demir, Zafer Sabuncu, Cengiz Güleryüz ve Yelda Alp eşlik
etti. İzleyenlerin zaman zaman duygulandığı gösteri beğeni topladı.
OYUN ÇIKIŞI KALABALIĞA SESLENDİ
Oyun sonrasında tiyatrocu Levent Kırca, Fethiye Belediyesi Kültür Merkezi önünde
kendisini bekleyen kalabalığa seslenerek gündemi değerlendirdi. Sık sık
sloganlarla kesilen konuşmasında Taksim Gezi Parkı protestolarına değinen Kırca,
"Türkiye'de, 'Acaba bilgisayar başında yitirdik mi?' diye düşündüğümüz gençlik
bir anda ayağa kalktı ve herkesi de ayağa kaldırdı. T.C.'yi indirmeye
çalıştılar, Cumhuriyet'i yıkmaya çalıştılar, bayrağımızla oynadılar, Türkiye'yi
bölmeye dahi kalktılar. Ancak genç kardeşlerimiz bu oyunu bozdu. Tayyip
Erdoğan'ın da ayarı şaştı, AKP hükümetinin de eli ayağına dolaştı. Dünya ayağa
kalktı ve hükümeti eleştirdi. Hükümetin yıkılması yakındır. Ona fazla şans
vermiyorum. Yakın bir tarihte bu hükümet demokratik yollardan yıkılacaktır"
dedi.
"TAYYİP ERDOĞAN KEŞKE KOMEDYEN OLSAYDI"
Valide Sultan Camii'nde içki içildiği yönündeki iddialara da tepki gösteren
Kırca, "Tayyip Erdoğan, 'Camimize girdiler, fuhuş yaptılar, alkol aldılar' deyip
duruyor. Bu yalandır. Türkiye'de hiçbir genç camisine saygısızlık etmez. Tayyip
Erdoğan, başbakan değil de, keşke komedyen olsaydı. Ancak onu da yüzüne gözüne
bulaştırırdı. Yalanlarını sürdürüp gidiyor" dedi.
"TAYYİP'İ ASARLARSA ONUN İÇİN DE YÜRÜRÜM"
Bir konuşmasında Adnan Menderes ile Tayyip Erdoğan'ı kıyasladığını hatırlatan
Kırca, şunları söyledi: "Adnan Menderes iktidarı Türkiye'yi Amerika'ya ilk satan
hükümettir. 'Sakın sonun Adnan Menderes'e benzemesin' dedim. Ancak şunu da
ekledim, ben sadece hükümetin yıkılmasını kastettim. Ölüm cezasına karşıyız.
Bugün eğer Tayyip Erdoğan'ı asmaya kalkarlarsa, Deniz Gezmiş için yürüdüğüm
gibi, onun için de yürürüm. Çünkü asılması onu kahraman yapar. Yargılanmalı ve
yaptıklarının zulmünü çekmeli."
CEM YILMAZ'A TEPKİ
Sanatçıları Türkiye'de yaşananlara sessiz kalmakla suçlayan Kırca, sözlerini
şöyle tamamladı: "Bir tweet yüzünden tiyatrocu kardeşimiz Mehmet Ali Alabora'nın
peşine düştüler. Genç kardeşimizi öldürmeye çalışıyorlar. Bunlar utanılacak
şeylerdir. Ne yazık ki sanatçı kardeşlerimiz Türkiye'den yediği ekmeği hak
etmiyor. Paralarının, dizilerinin peşindeler. Lütfedip 2 tweet atan Cem Yılmaz,
endişesinden, korkusundan öteki gün tweetleri sildi. Duydum ki 'Bizim artık
çocuğumuz var' diyormuş. Ulan bizim yok mu? Burada ölenler çocuk değil mi? Biz
çocuklarımızın çağdaş şekilde yaşaması için cumhuriyete sahip çıkıyoruz. Ne
yapacaksak demokratik yollardan yapacağız." (Kaynak)
BAŞKALARINI GERİ ADIM ATMAKLA SUÇLADI, KENDİSİ DE ATTI!
Kırca'nın Başbakan Erdoğan'a yönelik Menderes tehdidini içeren videonun
internette yer almasına ve ne dediğinin çok açık olmasına karşın sözlerinin
yanlış anlaşıldığını iddia ederek düzeltmeye çabalaması şaşırttı. Cem Yılmaz ve
başka sanatçıları kamuoyu baskısından korkarak geri adım atmakla itham eden
Kırca, üstüne basa basa ve heyecanla söylediği çok net cümlelerin hukuken başına
iş açacağını anladığından dolayı geri adım attığı anlaşılıyor.
Gezi Parkı'nda başlayan ve Taksim Meydanı'nda devam eden eylemin 19. gününde
polis müdahalesi gerçekleşmişti. Bunun üzerine Ulusal Kanal’ın canlı yayınına
bağlanan Levent Kırca, "Kendini hükümetiyle birlikte Adnan Menderes’e benzeten
Tayyip Erdoğan’ın neredeyse artık finali de, Adnan Menderes’e benzeyecektir. Bu
açıkça görülüyor...Tayyip Erdoğan akibetine koşuyor" diye konuşmuştu. (Kaynak)(Video)
Levent
Kırca için suç duyurusu
Nevşehir Barosu'na kayıtlı Avukat Taşan
Tekeli, İngiltere'nin başkenti Londra'da 'mevcut demokratik düzene ve halkın
seçtiği meşru hükümete karşı halkı kinlendirmek, ayaklandırmak amacıyla tamamen
provokatif konuşma' yaptığı iddiasıyla sanatçı Levent Kırca hakkında Nevşehir
Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulundu.
28.06.2013 17:00 Nevşehir Barosu'na kayıtlı Avukat Taşan Tekeli, İngiltere'nin
başkenti Londra'da 'mevcut demokratik düzene ve halkın seçtiği meşru hükümete
karşı halkı kinlendirmek, ayaklandırmak amacıyla tamamen provokatif konuşma'
yaptığı iddiasıyla sanatçı Levent Kırca hakkında, Nevşehir Cumhuriyet
Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulundu.
Avukat Taşan Tekeli, Nevşehir Adliye Sarayı'na gelerek dilekçesini savcılığa
vermeden önce basın mensuplarına yaptığı açıklamada, Ulusal TV Yayın Yönetmeni
ve devlet sanatçısı da olan Levent Kırca'nın Londra'da yaptığı ve videosunun
internet sitelerine de düştüğü, haberlerde yayınlanan konuşmasında, direk
hükümeti hedef göstererek halkı ayaklanmaya teşvik ettiğini düşündüğünü, bu
nedenle de suç duyurusunda bulunmaya karar verdiğini söyledi.
Sanatçı Levent Kırca'nın Londra'da yaptığı bir konuşmayı içeren video kaydını
internetten izlediğinde videoda suç niteliği taşıyan sözlerin olduğunu fark
ettiğini söyleyen Taşan " Vatandaşlık görevimi yerine getirmek için adliyeye suç
duyurusunda bulunmaya geldim. Aslında bu görevin savcılara ait olduğunu
düşünüyorum. Savcıların internette görüntüleri seyrederek resen kovuşturma
işlemlerine başlaması gerekirdi. Ben, vatandaş olarak bu hususu ciddiye aldım,
seyrettiğim video kayıtlarından dehşete kapıldım. Bu nedenle Nevşehir Cumhuriyet
Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunmak üzere geldim." dedi. (Kaynak)
Saygılı değil, kaygılılar
Taksim Gezi olaylarına açıklama ve yazılarıyla
destek veren, hatta bazıları aktif şekilde eylemlere katılan, aralarında
yazarların, sinemacıların ve oyuncuların da bulunduğu onlarca sanatçı, deşifre
olmaları sonrasında kamuoyunda kendilerine yönelik tepkilerin artması üzerine
'Kaygılıyız' başlıklı bir ilan verdiler. Nefretin yayılmasından Başbakan
Erdoğan'ı sorumlu tutmaktan çekinmeyen sanatçı grubunun ilanına kamuoyundan
büyük tepki gördü. Aralarında Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile gazetecilerin de
bulunduğu çok sayıdaki kişi twitter üzerinden ilana tepki gösterdi. Söz konusu
sanatçıların Gezi olaylarındaki kutuplaşmada etkin rol oynadığını hatırlatan
kişiler, kaygı duymak yerine halkın seçtiklerine saygı duymak gerektiğini
vurguladılar.
29.06.2013 21:31 Taksim Gezi olaylarına açıklama ve yazılarıyla destek veren,
bazıları aktif şekilde eylemlere de katılan, aralarında yazarların,
sinemacıların ve oyuncuların bulunduğu 60 sanatçı, halkın seçtiği hükümeti halka
rağmen devirmeye çalışmalarının medyada deşifre olması üzerine gelen tepkilerden
kaygılanmaya başladı. Bu grubun gazetelere verdiği 'Kaygılıyız' başlıklı ilanda,
Başbakan Erdoğan'ın kullandığı 'Ayaklar baş oldu' sözü için 'bunu sakınmadan
söyleyen dil, topluma nefret tohumları ekiyor. 'Siz ve biz' söylemi toplumsal
kutuplaşmayı keskinleştiriyor.' denildi.
Ancak bu grubun açıklamasında, halkı hiçe sayan ve esnafın dükkanlarını tahrip
eden göstericilere hiç değinmemesi, halkın seçtiği Başbakan'a diktatör, cellat
ve diğer nitelemelerle hakaret, küfür ve tehditler savurduklarını unutması 'bu
nasıl bir kaygı böyle?' tepkisine yol açtı. 'Kaygılıyız' ilanına
twitter üzerinden tepki yağdı. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile bir çok
gazetecinin de aralarında olduğu çok sayıda kişi, söz konusu sanatçıların Gezi olaylarındaki
kutuplaşmada etkin rol oynadığını savundu ve ilana tepki
gösterdi.
Aralarında çok sayıda edebiyatçı, oyuncu ve şarkıcının bulunduğu sanatçıların
gazetelere verdiği 'Kaygılıyız' ilanında şu ifadelere yer verildi:
“Sanat, hayatımızı diri tutan, bizi acılarımızdan arındıran, soluk almamızı
sağlayan nefes borumuzdur. Bu ülkenin toplumsal değerlerine, acılarına her zaman
yakın durmuş, sorunlarını gözlemlemiş, bu uğurda acılar çekmiş sanatçılar olarak
diyoruz ki;
Ortada yine bir öfke ve nefret kokusu var. Sanatçı ve sanatçıyı
değersizleştirme, hedef gösterme, itibarsızlaştırma, suçlama, baskı altına alma
girişimleri olanca hızıyla sürüp gidiyor. 'Ayaklar baş oldu' sözünü sakınmadan
söylenen dil, topluma nefret tohumları ekiyor. 'Siz ve biz' söylemi toplumsal
kutuplaşmayı keskinleştiriyor.
Aşağıda imzası bulunan sanatçılar olarak, toplumda yeni mağduriyetler
yaşanmaması için nefret dilinin sona ermesini, sanatçıların ve sanat eserlerinin
hedef gösterilmemesini ve toplum üzerindeki baskıların kaldırılmasını
istiyoruz.”
İlanda imzası bulunan sanatçılar şöyle:
Yaşar Kemal, Zülfü Livaneli, Ara Güler, Orhan Pamuk, Nuri Bilge Ceylan, Fazıl
Say, Ferzan Özpetek, Murathan Mungan, Ayşe Kulin, Sırrı Süreyya Önder, Halit
Kıvanç, Tarık Akan, Elif Şafak, Emrah Serbes, Haldun Dormen, Filiz-Fikret Otyam,
Ahmet Ümit, Halit Ergenç, Rutkay Aziz, Çetin Tekindor, Okan Bayülgen, Serra
Yılmaz, Volkan Konak, Ayfer Tunç, Nebil Özgentürk, Yavuz Bingöl, Sunay Akın,
Haluk Bilginer, Can Dündar, Erdal Beşikçioğlu, Ataol Behramoğlu, Cahit Berkay,
Levent Üzümcü, Devrim Erbil, Selçuk Yöntem, Vedat Sakman, Erol Demiröz, Mustafa
Alabora, Zeynep Oral, Gürer Aykal, Latife Tekin, Halil Ergün, Ece Temelkuran,
Derya Köroğlu, Müge İplikçi, Edip Akbayram, Cihan Ünal, Müjde Ar, Ferhan Şensoy,
Leyla Erbil, Onur Akın, Ahmet Telli, Bejan Matur, Metin Üstündağ, Yılmaz
Odabaşı, Zeki Alasya, Mehmet Aksoy, Ahmet Say, Müjdat Gezen, Demet Akbağ, Yüksel
Aksu, Ferhan-Ferzan Önder, Gülsin Onay, Leman Sam, Musa Kart, Kürşat Başar,
Ahmet Güneştekin, Menderes Samancılar, Sermiyan Midyat, Ercan Kesal, Bulutsuzluk
Özlemi, Ömer Faruk Sorak, Musa Eroğlu, Osman Şahin, Harun Tekin, Kardeş Türküler
(BGST), Kudsi Ergüner, Duman, Bedri Koraman, Nejat İşler, İdil Biret. (Kaynak)
BU DA KAYGILANANLARDAN KAYGILANANLARIN TEPKİSİ
60 sanatçı ve edebiyatçı tarafından gazetelere verilen 'Kaygılıyız' ilanına
Twitter üzerinden tepki yağdı. Söz konusu sanatçıların Gezi olaylarındaki
kutuplaşmada etkin rol oynadığını savunan kişiler, 'Kaygılıyız' ilanına tepki
gösterdiler. Söz konusu sanatçıların Gezi olaylarındaki kutuplaşmada etkin rol
oynadıktan sonra şimdi pişkin tavırlar sergilemelerinin inandırıcı olmadığını
belirten kişiler, kaygı duymak yerine halkın seçtiklerine saygı duymak
gerektiğini vurguladılar.
İşte atılan tweetlerden bazıları;
Haşmet Babaoğlu
'kaygiliyiz' diyen ünlüler icinde bir kısım var ki, basbayagi fobik!
İslamofobik, ulusalci, ayrimci. Kaygi baska sey degil miydi arkadaslar?
Melih Altınok
Demek 'asker yapacaksa şimdi darbe yapsın' diyen ferhan şensoy'la falan beraber
kaygılandınız ha
Erkan Akkuş
Sanatçıların kaygılı ve hassas olması güzel tabi ama 28 Şubat öncesi ve sonrası
sanatçı kaygısı yasakmıydı diye düşünüyor insan..
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek
#kaygılıyız hem de çok... '@melihaltinok: Demek "asker yapacaksa şimdi darbe
yapsın" diyen ferhan şensoy'la falan beraber kaygılandınız ha'
? @multeci_
abi sen kaygılanma, kaygılanınca sapıtıyorsun.
Kızçe @HavvaHavvaaa
Hıristiyanlar Rönesans icin İslamdan faydalanıp orta çağı geride bırakırken,
Müslüman sanatcılar hala İslamdan kaygılılar #kaygılıyız
arzusenkan @arzusenkan
yaklaşık 1 aydır bizde #kaygılıyız dedik duymadınız,üzmeye devam ettiniz,ne
geçti elinize,değermiydi,kime güvenmişseniz ortada bıraktı sizi
Hüseyin Sağlık @_HuseyinSaglik_
Devrim olmayınca napcan,
Mağdur edebiyatı yapcan!
#kaygılıyız
Mustafa Azak @Mustafa_Azak
Sanatı değersizleştiren sanatçılardan #kaygılıyız.
melis @melis_aboz
#kaygılı isimlere baktım da 1 aydır memleketin uykusunu kaçıran,huzurumuzun
bozulmasına ön ayak olanlar:)yediğiniz hurmalar için #kaygılıyız
necati budak @necatibudak
#kaygılıyız kaygalansanız iyi olur yok öyle üç kuruşa beş köfte bundan
sonra..Ayrıca bizde #kaygılıyız diyenlerde kaygılyız
Murat Türkyılmaz @adukate
Sanat sanat içindir eyvallah, toplum içindir eyvallah.Darbe için sanattan
#kaygılıyız
Ömeriko @OmericoVespucci
Kaygı değil yargıdır o, kaygı olsa duramazdınız. #kaygılıyız
IV.Murad @boldpilot47
Kahrolsun kapitalizm diyip sürekli AKBANK reklamlarında oynayan Ferhan Şensoy'da
kaygılıymış. Yav He He #kaygılıyız
'Kaygılıyız' ilanı
Gezi protestolarının ardından Türkiye'de yaşanan gerginliğin 'toplumu
kutuplaşmaya itmekte olduğu'nu savunan 60 sanatçı ve edebiyatçı bugün gazetelere
'Kaygılıyız' başlıklı bir ilan verdi. (Kaynak)
AYRIMCILAR BURADA SEN NEREDESİN?
01.07.2013 10:48 “Kaygılıyız” diyerek gazetelere ilan veren sanatçıların
endişeleri eleştiri konusu oldu. Bunda imzacılar arasında nefret dilini kullanan
ve ayrımcı açıklamalarıyla dikkat çeken isimlerin yer almasının da büyük etkisi
var. Geçtiğimiz günlerde bir grup sanatçının gazetelere verdiği ‘Kaygılıyız’
başlıklı bildiri, imzacılar arasında yer alan kimi isimlerin sözü edilen ‘nefret
dili’ kullanımı konusunda hayli profesyonel oluşundan dolayı samimi bulunmadı.
“Sanat, hayatımızı diri tutan, bizi acılarımızdan arındıran, soluk almamızı
sağlayan nefes borumuzdur. Bu ülkenin toplumsal değerlerine, acılarına her zaman
yakın durmuş, sorunlarını gözlemlemiş, bu çabaları sayesinde toplumca
ödüllendirilmiş veya bu uğurda acılar çekmiş sanatçılar olarak diyoruz ki:
Ortada yine bir öfke ve nefret kokusu var. Sanatı ve sanatçıyı değersizleştirme,
hedef gösterme, itibarsızlaştırma, suçlama, baskı altına alma girişimleri olanca
hızıyla sürüp gidiyor. ‘Siz ve biz’ söylemi, toplumsal kutuplaşmayı
keskinleştiriyor. Biz aşağıda imzası olanlar toplumda yeni mağduriyetler
yaşanmaması için nefret dilinin sona ermesini, sanatçıların ve sanat eserlerinin
hedef gösterilmemesini ve toplum üzerindeki baskıların kaldırılmasını istiyoruz”
denilen bildirinin altında Fazıl Say, Tarık Akan, Emrah Serbes, Serra Yılmaz,
Levent Üzümcü, Ferhan Şensoy, Müjdat Gezen gibi isimlerin yer alması bildirinin
inandırıcılığına gölge düşürdü.
Hem kaygılı hem ayrımcı
Sabah gazetesindeki köşesinde Haşmet Babaoğlu, “Kaygılıymışlar... İlan ettiler.
Hak veriyorum. Ben de kaygılıyım. Ama ilan metninde adı geçenlerin bazılarını
tanıyorum. Fobikler! İslamofobik, ayrımcı, ulusalcı.. Bir çoğu toplumun belli
kesimine karşı yarı açık, yarı örtülü nefret besliyor. Hani sormak istiyorum;
‘Kaygı’ bambaşka bir şey değil mi arkadaşlar?” derken yazar Bahadır
Yenişehirlioğlu, twitter’da “Sanata ihanet eden ideoloji ve oyun kurucuların
besleme kölelerinin sanata verdikleri zarardan esas milletçe kaygılıyız”
şeklinde bir eleştiride bulundu. Yönetmen Kutluğ Ataman ise “Bildiriye imza
atmış sanatçıların arasında saygınlığını isbat etmiş Yaşar Kemal, Orhan Pamuk
gibi değerli isimler olmasına rağmen aralarında daha düne kadar nefret
söylemleri ve ırkçılığın bu ülkede neferliğini yapmış sözde sanatçılar da var.
Bu yüzden ben bu kaygıyı pek samimi bulmadım” şeklinde konuştu. Güldürü
sanatçısı Recep Demirkaynak ise twitter hesabından “On binlerce vatandaş terör
yüzünden canından oldu, köyünden oldu işinden aşından oldu, onuru gururu ile
oynandı kaygılanmadınız. Son on yılda, darbeciler yargılandı, IMF kovuldu,
ekonomin ilk üçe girdi, terör bitti, mafya temizlendi, sen kaygılanmaya
başladın” diyerek sanatçıların taraflı tutumunu eleştirdi.
Şair-yazar Murat Soyak: Millet nezdinde karşılığı yok
28 Şubat döneminde yapılan haksızlıklara, zulümlere ses çıkarmayan sözde
sanatçılar, sözde köşe yazarları şimdi özgürlükten, insan haklarından
bahsediyorlar. Lakin inandırıcı olamıyorlar. Bu memleketin bir meselesi de
“Aydınlar İhaneti”. Milletin, değerlerin, mazlumun yanında olmak hususunda duruş
sahibi olmayanlar şimdi sızlanıp duruyorlar. Bu sızlanmanın millet nezdinde bir
karşılığı yok. Milletimiz olup bitenleri hakkıyla değerlendiriyor. “Kaygılıyız”
diyenler aslında bir kargaşa, kaos ortamını sürdürmek isteyenlerdir. Bu ülkeyi
sadece Taksim-Nişantaşı hattı üzerinden değerlendirenler yanlış yapıyor. Beyaz
Türklerin, semirmiş elitlerin kaygıları sınırlı bir alanda, kapalı havza
özelliği taşır. Seçkinci-jakoben bir anlayışı dayatmaya çalışıyorlar. (Kaynak)
ONLAR KAYGILIYDI BUNLAR DA ŞAŞKIN
01.07.2013 10:50 Gezi Parkı eylemlerine destek veren ve aralarında olaylarda da
yer alan 100'e yakın sanatçının gazetelere tam sayfa verdiği 'Kaygılıyız'
ilanına halktan bu oyunu boşa çıkarırcasına bir cevap geldi. Gezi Parkı
olaylarına destek vererek adeta dış güçlere, sermaye ve faiz lobisine piyonluk
yapan sanatçılara halkın cevabı olarak hazırlanan ilanda şu çağrı yer aldı:
"Türkiye hükümetini demokrasi dışı müdahalelerle devirmeye çalışanları
anlamayacak kadar basiretsizleşmiş, ülkesine bu kadar yabancılaşmış
sanatçılardan kaygılıyız."
Mesajın tam metni şu şekilde:
"ŞAŞKINIZ Son Seneryo Son Beste ! Taksim ve Gezi olaylarında dış destekli
karanlık mihraklarla, sermaye kokan, faiz lobisiyle pişirilen ve içerdeki
piyonlarla yedirilmeye çalışılan Türkiye hükümetini demokrasi dışı müdahalelerle
devirmeye çalışanları anlamayacak kadar basiretsizlermiş. Pikesine bu kadar
yabancılaşmış sanatçılardan kaygılıyız. Aşağıda ismi bulunan sıradan vatandaşlar
olarak henüz tam olarak olgunlaşmamış sanat yetenekleriniz için daha fazla
çalışarak milleti eğlendirmenizi ve aslı astarını araştırmadan RT yaptığınız
"tivıtlerinizi" yeniden gözden geçirmenizi istiyoruz.
Bizler kim miyiz?
Marangoz Halil Usta, Muslukçu Serkan, Tornacı Cahit Usta, Kalfa İbrahim, Köfteci
Ekrem, Şişman Usta, Baklavan Hayri, Camcı Ahmet, Teknisyen Sedat, Mobilyacı
Kamil, Egsozcu Cemal, Helvacı Rasim, Mahallenin Sünnetçisi Selman Tahir, Amatör
Topçular, Cahit, Rıfat, Kemal. Ender, Samet ve Tolga, Sanayi Çırakları, Yılmaz,
Hakan, Arif, Vedat, Ozan, Çetin, Bayram, Halis, Yasin, Tostçu Yaşar Usta,
Mahallenin Ev Hanımları, Safiye, Melehat, Cemile, Ayşe, Şerife, Ayça, Esma ve
Bahar, Mahallenin Lise Öğretmenleri, Yağmur, Sedat, Engin, Orhan, Bekir, Sezai,
Elmas, Kardelen, Murat, Cengiz ve Zehra öğretmen, Diş Teknisyeni Mümtaz ve Bilal
Beyler, Turşucu Seher Hala, Tulumba Tatlıcısı Berkay Usta, Bayan Terzi Seher,
Bayan kuaförler, Selda, Narin ve Fatma, Kuaför Cem, Market çalışanları, Edibe,
Gülşah, Mehmet. Zekeriya, Şef Ahmet ve Müdüre Canan." (Kaynak)
SANATÇI GÖĞEBAKAN: BEN DE SİZDEN KAYGILIYIM
01.07.2013 12:51 Ünlü sanatçı Murat Göğebakan, 100 sanatçı, yazar, akademisyen
ve müzisyenin "Kaygılıyız" adı altında ilan vermesini eleştirdi.
Türkiye'de ‘Gezi’ protestoları sonrasında ortamın gerginleştiği ve toplumun
kutuplaştırıldığını ileri sürerek bu nedenle endişelerini dile getirmek isteyen,
sanatçı, yazar, akademisyen ve müzisyen yaklaşık 100 kişi, gazeteye "Kaygılıyız"
başlığıyla ilan verdi.
Anadolu Rock müziğin ünlü ismi Murat Göğebakan da bu ilanı verenleri
eleştirerek, "Dünyada herkesin yaşam hakkı var. Herkesin kendine göre bir
düşüncesi, bir fikri, bir zikri var. O zaman ben de onlardan kaygılıyım. Ben
kimin ne halt yediğini çok iyi biliyorum. Ben buradan biliyorsam yukarıdaki
ağabeyler neler biliyor. Kimin nerelerde ne içtiğini herkes biliyor. Ne zevkler
yapıldığını, ne keyifler yapıldığını iyi biliyor." dedi.
Göğebakan, sanatçıların yapıcı olması gerektiğine dikkat çekerek, şunları
kaydetti:
"Sanatçıları siyasetten ayrı düşünmek yanlış bence. Sanatçı siyasetin içinde
olmalı. Çünkü sanatçı insanlar daha naif insanlardır. Senin düşünemediğini
düşünürler, daha güzel hesap yaparlar. Bardağın boş tarafından bakmayacağız. Biz
dolu tarafından bakacağız sanatçılar olarak, doğrusu bu." dedi.
"FAZLA GAZLARI VARMIŞ DEMEK Kİ!"
Göğebakan, ‘Gezi’ olaylarına da değinerek, bazılarının gazı olduğunu, bu gazın
çıkartıldığını ifade ederek, “Fazla gazları varmış demek ki, gazları da alınınca
rahat rahat oturuyor şimdi herkes. Bu ülke bizim ülkemiz, bizim vatanımız, bizim
milletimiz, bu bizim halkımız. Beraberinde biz halkımıza sahip çıkmak
zorundayız. Yeter artık bundan sonra cılkı çıktı. Yapacağını yaptı kardeşlerim,
herkes yaptı. Her iki taraf da bir şeyler yaptı. Artık işimize gücümüze bakalım.
Hafta sonu tatili bitti, pazartesi günü işbaşı yapacağız bitti. Artık bu Gezi,
park mark bitti, tatil bitti artık işe bakacağız, önümüze bakacağız. Açıkta
kalan rakamsal zararın en kısa zamanda telafisini nasıl yapacağız ona bakmamız
lazım” diye konuştu. (Kaynak)
Kırca'ya
bir suç duyurusu daha
İnsan Hakları Savunucuları Derneği Genel
Başkanı Ali Akbaş, Londra'da yaptığı konuşmayla 'halkı tahrik' ve 'isyana
teşvik' ettiği iddiasıyla tiyatro sanatçısı Levent Kırca hakkında, Kocaeli
Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulundu. Daha önce de Necşehir'den bir
avukat Kırca hakkında suç duyurusu yapmıştı.
30.06.2013 12:57 İnsan Hakları Savunucuları Derneği Genel Başkanı Ali Akbaş,
Londra'da yaptığı konuşmayla "halkı tahrik" ve "isyana teşvik ettiği" iddiasıyla
tiyatro sanatçısı Levent Kırca hakkında, Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığına suç
duyurusunda bulundu. Akbaş, Kocaeli Adliyesi önünde gazetecilere yaptığı
açıklamada, Kırca'nın, Londra'da yaptığı konuşmanın yer aldığı videoyu
internetten izlediğini, CD'ye kaydederek savcılığa delil olarak sunduklarını,
kayıtlarda suç niteliği taşıyan sözler bulunduğunu öne sürdü. Akbaş, şunları
söyledi:
"Levent Kırca'nın, 'Taksim'i polisler, güvenlik güçlerinden temizledik, ele
geçirdik. Bütün cezaevlerini basacağız, serbest bırakacağız' şeklindeki
konuşmasının videosunu izledik. Bu, insanları kin, nefret ve isyana teşvik eden,
ayırımcılığa tabi tutan bir konuşmadır. Biz dernek olarak bunun yanlış olduğunu
düşünüyoruz. Levent Kırca'nın insanlar arasında ayrımcılık yaparak suç
işlediğini düşündük ve Kocaeli Adliyesine giderek kendisi hakkında suç duyurunda
bulunduk."
"Kırca, güldürdüğünü sanıyor ama kendisinin insanları suça teşvik eden bir
yapısı var" diyen Akbaş, "İnsanlar gülerken, 'eyvah, nedir bu adamdan
çektiğimiz' diye veryansın ediyor. Kırca'nın, konuşmasında hükümeti hedef
göstererek halkı ayaklanmaya teşvik ettiğini düşünüyoruz. Bütün kötülüklerin
topluma yaygınlaştırılmasında ön ayak olduğunu düşündüğümüz bu kişinin muhakkak
durdurulması gerekir" ifadelerini kullandı. Gizli güçlerin bazı insanları
kullanarak ülkeyi karıştırmak istediğini dile getiren Akbaş, bir örneğinin yakın
zamanda Taksim olaylarında yaşandığını ileri sürdü.
Akbaş ve Başkan Yardımcısı Orhangazi Ergin, açıklamanın ardından, Kırca hakkında
"hükümeti, emniyet güçlerini alenen aşağılamak, halkı sınıf, din, dil ve mezhep
ayırımı gözeterek, düşmanlığa sevk ve tahrik etmek" iddiasıyla Kocaeli
Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulundu. (Kaynak)
KIRCA'YA 3. SUÇ DUYURUSU
03.07.2013 16:48 Levent Kırca'nın Başbakan Erdoğan’a
“diktatör” nitelendirmesine ve hakaretlerine, kapalı bayanları aşağılamasına ,
Kocaeli "İnsan Hakları Savunucuları Derneği" tarafından suç duyurusu yapıldı. 3
Temmuz 2013 Çarşamba günü Saat: 11.30’da Kocaeli adliyesi önünde yapılan basın
açıklamasını, İnsan hakları savunucuları derneği genel başkan yardımcısı Behlül
Metin okudu. Daha sonra Cumhuriyet Savcılığına geçilerek levent Kırca hakkında
eldeki kanıtlarla suç duyurusunda bulunuldu.
Ergenekon savcısından soruşturma
Taksim Gezi olaylarıyla ilgili önemli
gelişme.. Ergenekon savcısı Muammer Akkaş, Gezi eylemlerine katılmayan ancak
organize ettiği iddia edilen kişi ve kurumlar hakkında soruşturma başlattı.
Savcının elinde bir şüpheli listesi olduğu da öğrenildi.
30.06.2013 13:45 Ergenekon savcısı, Gezi eylemlerine katılmayan ancak organize
ettiği iddia edilen kişi ve kurumlar hakkında soruşturma başlattı. Savcının
elinde bir şüpheli listesi olduğu da öğrenildi.
Vatan gazetesinden Damla Güler'in haberine göre, Gezi Parkı eylemlerinin
ardından başlatılan soruşturmalarda Beşiktaş’ın ünlü taraftar grubu Çarşı, ESP
ve MLKP gruplarından pek çok isim gözaltına alındı ve bazıları tutuklandı.
Kamuoyunun yakından takip ettiği bu soruşturmanın dışında, büyük bir gizlilikle
yürütülen başka bir soruşturma daha başlatıldı. Terörle Mücadele
soruşturmalarına bakmakla görevli Ergenekon ve Dink soruşturmalarını yürüten
savcı Muammer Akkaş tarafından yürütülen soruşturmaya konu olanlar ise, “Gezi
eylemlerine katılmayan ancak organize ettiği iddia edilen kişi ve kurumlar”
oldu.
Borsa hareketleri takipte
Savcılığın elinde bu yönde bir şüpheli listesi olduğu da öğrenildi. Şüpheli
listesinde olduğu öğrenilen bu kişi, şirket ve kurumların Gezi olaylarının
öncesi ve sonrasındaki telefon trafiklerinin, yurt içinde ve yurtdışında bazı
kişilerle yaptıkları görüşmelerin soruşturma kapsamında incelendiği belirtildi.
Gezi olaylarının başladığı günden beri tartışma konusu olan ‘Faiz lobisi’ de bu
kapsamda inceleme altına alındı. Şüpheli durumundaki kişi, şirket ve kurumların
para hareketlerinin ve borsadaki işlemlerinin de inceleme kapsamına girdiği
öğrenilirken şüphelilere ilişkin teknik ve fiziki takiplerin de devam ettiği
belirtildi. Hesap hareketleri incelemeye alınan şüphelilerin yurtdışından
internet aracılığıyla para aktardıkları ve bu paraların eylemlerin finansmanında
kullanıldığı belirlendi. Soruşturmanın gizliliğine önem veren savcılığın, bu
soruşturmaya terör savcılığında bulunan diğer gezi parkı olaylarına ilişkin
soruşturmalardan (Çarşı grubu, ESP-MLKP) farklı bir dosya numarası vererek,
kayıt altına aldığı öğrenildi. (Kaynak)
SORUŞTURMA 3 AŞAMALI
01.07.2013 13:49 Gezi Parkı provokasyonları ile ilgili yürütülen gizli
soruşturmada, TAKVİM önemli bilgilere ulaştı. TAKVİM'in aldığı bilgilere göre,
gizli sürdürülen soruşturma 3 aşamalı olarak yürütülüyor.
-Önce yönetenler-
Birinci aşamasında, Gezi Parkı provokasyonlarını organize eden, yöneten, provoke
edenler ve olayları çıkaranlar TCK 313. maddesi gereğince "Türkiye
Cumhuriyeti'ne karşı silahlı isyan" suçundan, 'müebbet hapis istemi' ile
yargılanacaklar. Eylemcilere para gönderen, yapılacak eylemlerin şeklini ve
zamanını belirleyerek gösterileri organize eden patronların bu kapsamda
yargılanacağı iddia ediliyor.
-Sonra kışkırtanlar-
İkinci aşamada ise, Gezi Parkı provokasyonlarını, sosyal medya, yerli ve yabancı
görsel ile yazılı medya üzerinden yalan, yanlış ve kışkırtıcı yayın yaparak
olayların büyümesine neden olanlar var. CNN, BBC, Bild gibi yalan haber yapan
dış basının yanı sıra yerli medyadan da provoke edici yayın yapanlar, yazılar
yazanlar ve sosyal medyada yalan fotoğraflarla insanları kışkırtanlar ikinci
aşamaya takılacak.
-Ve yardımcılar-
Soruşturmanın üçüncü aşamasında ise Gezi Parkı provokasyonuna yardım ve yataklık
yapanlar bulunuyor. Bu son aşamadaki soruşturmayı da savcılar TCK 314'e göre,
yani terör örgütüne yardım ve yataklık yapmak suçundan işlem yapacakları
öğrenildi. Olaylar sırasında hazırlıklı olarak eylemcilerine kapılarını açan
oteller, koli koli yiyecek, içecek ve ilaç gönderen şirketler de üçüncü kapsamda
yardım ve yataklıktan yargı önüne çıkacak.
Gezi Parkı eylemlerinin başladığı günden sonra İstanbul Valisi, İl Emniyet
Müdürü, savcılar ile Emniyet'in 6 kritik polis şefi beraber toplantı yaptı.
Toplantıda gösterilerde şiddet uygulayanlarla ilgili kanıtların titizlikle
toplanması konusunda görüş birliğine varıldı.
-CNN'e dava fransız basınında-
Gezi olayları başladığından beri Türkiye ve olaylar hakkında yalan haber yapan
CNN'e tepkiler büyürken Takvim gazetesinin Haber Müdürü Mevlüt Yüksel'in CNN'e
açtığı dava da dünyada yankı buldu. Fransa'nın önde gelen gazetelerinden Le
Monde dün yaptığı haberde Yüksel'in açtığı davaya yer verirken haberde
"Christiane Amanpour ve CNN'in yalan haberler yaparak halkı isyana teşvik
ettiği" yazılırken bu davanın halk tarafından da desteklendiği belirtildi.
(Takvim)
PATRONLAR KAÇAMAYACAK
01.07.2013 14:16 Gezi Parkı üzerinden Türkiye ekonomisini yıpratmaya çalışan
Türk CEO'ların derin bağlantıları deşifre oluyor. Güvenlik birimlerine göre Gezi
Olayları başladığında sosyal medya üzerinden açıklama yapan, TV'lerde Türkiye
ekonomisini kötüleyen ve yabancı gazetelere verdikleri demeçler ile hükümeti
yerden yere vuran CEO'ların derin bağlantılarına ulaşıldığı bildirildi.
Bakanlığa yakın kaynaklar, bu çalışmayı doğrularken, 28 Şubat sürecinde
Refah-Yol Hükümeti'nin devrilmesine zemin hazırlayan İstanbul sermayesinin Gezi
Olayları'nda bir kez daha ortaya çıktığına işaret ediyor. (Takvim)
NTV,
çapulcu reklamcıyı kovdu
Gezi olayları sırasında NTV önünde yapılan
protestolara katılan NTV'nin reklamcısı Serdar Erener'in kovulduğu ileri
sürüldü..
30.06.2013 14:16 Takvim Gazetesi, manşetten verdiği haberde Gezi olayları
sırasında NTV önünde yapılan protestolarda reklamcı Serdar Erener'in de
katıldığı ve bunun üzerine kanal yönetiminin Erener'le ilişkisini kestiğini
iddia etti.
SERTAB VE NİL DE ETKİLENDİ
NTV'nin Serdar Erener'le ilişkiyi kesmesiyle birlikte Nil Karaibrahimgil ve
Sertab Erener de bu durumdan etkilendi. Serdar Erener, hemen her reklam filminde
karısı Nil Karaibrahimgil'in ya da ablası Sertab Erener'in yüzünü veya sesini
kullanıyordu.
NTV ÖNÜNDE EYLEME KATILDI
Doğuş Holding'in bütün reklam, pazarlama ve marka işlerini üstlenen Serdar
Erener'in, Gezi Parkı gösterileri yapanlar ile NTV'nin önüne gelerek eylem
yaptı.
ŞAHENK FOTOĞRAFLARI GÖRDÜ
Erener'in Doğuş Holding'in bütün reklam, marka ve pazarlama işlerini yaptığı
halde, Gezi Parkı göstericileri ile NTV önünde protesto yapmasının fotoğraf ve
görüntüler ile belgelendiği ve Ferit Şahenk'in önüne konulduğu öğrenildi.
TEBDİLİ KIYAFET EYLEMCİ
Serdar Erener'in göstericilerin arasında şapka ve gözlük takıp tebdili kıyafetli
olarak protestolara katılması, Ferit Şahenk'i çok kızdırdı. Şahenk'in, bu
fotoğrafları görünce sinirlendiği ve "Hem bizden para kazanıyor, hem bize karşı
gösteri yapıyor" diyerek tepki gösterdiği ifade edildi.
SÖZLEŞMELER İPTAL
Daha sonra Şahenk'in yöneticilerine talimat vererek, Doğuş Holding'in reklam
işlerini yapan Erener'in sahibi olduğu Alametifarika adlı reklam ajansı ile
ilişkilerinin kesilmesini istediği belirtildi. Bunun üzerine ajansın bütün
sözleşmeleri iptal edildi.
RANDEVU İSTEDİ, ALAMADI
Öte yandan Gezi Parkı gösterilericileri ile birlikte hareket ettiği ve yiyecek,
içecek başta olmak üzere çeşitli şekillerde yardımda bulunduğu öne sürülen
Serdar Erener'in, işadamı Şahenk'ten randevu istediği, ancak kendisine randevu
verilmediği de öğrenildi.
İLK TEPKİ THY'DEN
Gezi Parkı gösterilerine katılan ve destekleyen Serdar Erener'in sahibi olduğu
Alametifarika adlı reklam ajansı ile ilk ilişkisini kesen kurum Türk Hava
Yolları olmuştu. THY Yönetim Kurulu, aldığı karar ile reklam ajansı olan
Alametifarika ile ilişiklerini kestiklerini açıklamıştı. (Kaynak)
Aydın
Üniversitesi'nde çapulculuk
İstanbul Aydın Üniversitesi'nin Sinan Erdem
Spor Salonu’nda düzenlenen mezuniyet töreninde pankart gerginliği yaşandı. Mezun
olan bayan öğrencilerden ikisinin, 'çapulcular ayıldı, imam bayıldı' yazılı bir
pankartı salonda dolaştırmasına katılımcılar tepki gösterdi. Pankarta tepki
gösteren bir şahıs, yaka paça platformdan aşağı indirildi. Şahsı darp eden salon
görevlileri, olayı görüntülemeye çalışan basın mensuplarını da engellemeye
çalıştı.
30.06.2013 14:28 İstanbul Aydın Üniversitesi'nin Sinan Erdem Spor Salonu’nda
düzenlenen mezuniyet töreninde pankart gerginliği yaşandı. Ataköy Sinan Erdem
Spor Salonu’nda düzenlenen mezuniyet töreni öncesi mezun olan bayan
öğrencilerden ikisi, ‘çapulcular ayıldı, imam bayıldı’ yazılı pankartı salonda
dolaştırdı. Pankart salondakilerin tepkisine neden oldu. Yüksel Aşıkkutlu isimli
bir şahıs da, platforma çıkarak pankarta tepki göstermek istedi. Bunun üzerine
salon görevlileri ile bazı şahıslar, Aşıkkutlu’yu yaka paça platformdan aşağı
indirdi. Kapı bölümüne karga tulumba götürülen Aşıkkutlu, burada darp edildi.
Görevliler, görüntü almaya çalışan basın mensubunu engellemeye çalıştı.
"SÖVDÜLER VE DÖVDÜLER"
Yüksel Aşıkkutlu, “ ‘Çapulcular ayıldı, imam bayıldı’ yazılı pankart
taşıyorlardı. Tepkimi koymak için karşı söylev yapmak için aşağı inip mikrofonu
rica ettim. Bunun üzerine tüm güvenlikçiler üzerime çullanıp beni aşağı atmak
istediler ama ben onların üzerine düştüm. Sövdüler ve dövdüler.” diyerek
yaşadıklarını anlattı.
"ÜNİVERSİTE İZİN VERMEMELİYDİ"
Görgü tanıklarından Harun Oğuzhan ise, “Afiş salonda döndürüldü. Biz de buna
tepki gösterdik. Bir üniversitenin böyle bir pankarta izin vermemesi gerekirdi.
Böyle hassas konuda hassas bir vatandaş aşırı bir tepki gösterdi. Güvenlik
görevlileri darp ettiler. Vurdular dövdüler. Hepimiz aynı tepkiyi gösterdik.”
diye konuştu. (Kaynak)(Video)
Trafik
cezaları aynı hesaptan
Taksim Gezi eylemlerine yönelik mali
incelemelerde ilginç bilgilere ulaşılıyor. Ankara, İzmir ve İstanbul'da Gezi
eylemlerine aracıyla trafik kurallarını ihlal ederek destek veren 100 kadar araç
sürücüsüne kesilen trafik cezalarının aynı olan birkaç hesaptan ödendiği
saptandı. Gösterilerin yoğun olarak yaşandığı bazı kentlerde eylemcilerin
marketlerden yapılan küçük alışverişlerde dolar kullandığı da mağdur ve tanık
ifadeleriyle belirlendi.
01.07.2013 11:47 Gezi Parkı olaylarında özel araçlarıyla eylemlere katılan,
alkollü olarak eylem yerlerine gelen, polise müdahale ettiği ileri sürülen ve bu
nedenle araçları çekilip trafik cezası yiyen yaklaşık 100 kişinin trafik
cezasının birkaç ortak hesaptan ödendiği ortaya çıktı. Mali polis, gösterilerin
yoğun olarak yaşandığı bazı kentlerde eylemcilerin marketlerden yapılan küçük
alışverişlerde dolar kullanıldığını da mağdur ve tanık ifadeleriyle belirledi.
Bu durum soruşturmacı birimlerde eylemlerin finans kaynağı hakkında soru
işretlerine neden oldu. Polis şüphelilerin hesaplarını incelemeye aldı.
Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK), yurtdışından para transferlerinin
yapıldığı şüpheli isimlerin para hareketlerini masaya yatırdı. MASAK ve Mali
Polis, ilk incelemelerde eylemlerde organizatörlerin para kaynağının yurtdışı,
eylemlerin masraflarının ise ismi açıklanmayan yerli hesaplarca karşılandığına
dair önemli tespitlere ulaştı.
100 ARACIN CEZASI AYNI HESAPTAN ÖDENDİ
Eylemcilerin para hareketlerini izlemeyi sürdüren iki kurum, yeni bilgilere
ulaştı. Özellikle İstanbul, Ankara, İzmir gibi illerde 100'e yakın eylemcinin
alkollü araç kullanma, hatalı park yapma, polise araçla müdahale etme gibi
nedenlerle trafik cezası yediği belirlendi. Ayrıca eylemlere sürekli araçlarıyla
gelerek korna çalan, gösterici taşıyan, bagajlarından poşetlerle taş, demir
bilye, sapan çıkaran isimler de tek tek belirlendi. Trafik cezası yediği
anlaşılan bu kişilerin ceza ödemelerini hazırlıklıymış gibi hemen ödediği
soruşturma birimlerince tespit edildi ve şüpheli bulundu. Polis trafik cezaları
internet üzerinden ödenen şüpheli kişilerin ödemelerini şüphe üzerine tek tek
mercek altına aldı. Ancak oldukça ilginç bir durumla karşılaşıldı. Eylemlere
karıştığı öne sürülen 100 kişinin trafik cezalarının birkaç ortak hesaptan
ödendiği bilgisine ulaşıldı. Polisin bu hesapları savcılık kararıyla incelemeye
aldığı ve kişileri tespit etmek izin harekete geçtiği öğrenildi. Tespitlerin
ardından hesap sahiplerinin ifadelerine başvurulabileceği belirtildi. MASAK ve
polisin para hareketliliğinde organize bir yapının varlığı üzerinde durduğu
bilgisine ulaşıldı.
DOLARLA SU
Ayrıca bazı eylemcilerin gösteri yapılan yerlerin çevresindeki alışveriş
merkezlerinde suyu bile dolar ile satın alındığı polisin aldığı ifadelere
yansıdı. (Kaynak)
Taksim
Dayatması Platformu
Taksim Dayanışması Platformu'nun çağrısı
üzerine toplanan yaklaşık 200 kişilik grup 'Gezi parkı eylemlerinin tüm
sorumluluğunu üstleniyoruz…' yazılı dilekçelerini savcılığa sundu. Grup, 'Ya
bizim hakkımızda da işlem yapsınlar ya da bütün tutukluları serbest bıraksınlar.
Gözaltına alınan ve hakkında soruşturma başlatılan herkes hakkındaki işlemleri
durdursunlar. Bizim talebimiz budur.' dedi. 'Hukukta herkes işlediği suçtan
mesuldür. Başkasının suçu üstlenilmez. Suç işlediğini iddia edenlerin iddiaları,
eğer delil yoksa dikkate alınmaz' diyen hukukçular ise bu talebin kabul
edilemeyeceğini savundular. Platform daha önce de '3. köprü yapılmasın, 3.
havaalanı yapılmasın' gibi tuhaf isteklerde bulunmuştu.
01.07.2013 15:16 Taksim Dayanışması, "Gezi Parkı eylemlerinin tüm sorumluluğunu
üstleniyoruz…" diyerek "kendimi ihbar ediyorum" başlıklı dilekçelerini savcılığa
sunmak için adliye önünde toplandı. Yaklaşık 200 kişilik grup, Çağlayan’daki
İstanbul Adalet Sarayı’nın önündeki alana geldi. Alanın içinde ve önündeki
merdivende bulunan gruba, polis yolu kapatmaması için uyarıda bulundu. Polis,
yolun kapatılması halinde müdahale etmek zorunda kalacaklarını belirtti. Yolu
kapatmayan grup ellerindeki dilekçeleri havaya kaldırarak ‘Her yer Taksim, her
şer direniş’ şeklinde bir süre slogan attı. Çevik kuvvetin ve TOMA’nın hazır
bekletildiği eyleme avukatlar da destek verdi.
BASIN AÇIKLAMASI YAPILDI
Daha sonra basın açıklaması yapıldı. Avukat Gülbin Aydın’ın okuduğu basın
açıklamasında eylemlerin demokratik bir şekilde gerçekleştiğini ancak sert
müdahalelere maruz kaldıklarını belirtti. Açıklamada, “Biz kendimizi ihbar
ediyoruz. Bizim hakkımızda da işlem yapsınlar. Ya bizim hakkımızda da işlem
yapsınlar ya da bütün tutukluları serbest bıraksınlar. Gözaltına alınan ve
hakkında soruşturma başlatılan herkes hakkındaki işlemleri durdursunlar. Bizim
talebimiz budur" denildi.
MİMARLAR ODASI'NDAN MÜCELLA YAPICI
Basın açıklamasının ardından Taksim Dayanışması bileşenlerinden TMMOB Mimarlar
Odası'ndan Mücella Yapıcı da söz aldı. Yapıcı, “Şiddet durmuyor. Diyarbakır’da
Ankara ‘da devam ediyor. Lice’de bir yurttaşımız öldü. Bizim dilekçelerimiz
onları da kapsamaktadır. Her yer Taksim, her Lice, her yer Diyarbakır.
Mücadelemiz devam edecek" dedi.
“SORUMLULUĞU ÜSTLENİYORUM" DİLEKÇESİ
Açıklamanın ardından eylemciler ellerindeki dilekçeleri doldurdu. Eylemciler
tarafından imzalanan ve ‘İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına’ başlıklı dilekçede,
“Taksim Meydanı ve Taksim Gezi Parkı ile ilgili eylemlerin ve nöbetlerin tüm
ahlaki, siyasal, tarihsel ve hukuki sorumluluğunu üstlendiğimi savcılığınızın
bilgisine sunarım" denildi. Dilekçenin imzalanmasının ardından grup slogan
atarak, dilekçelerini vermek için adliyeye girdi. (Kaynak)
HUKUKÇULAR: HERKESİN SUÇU KENDİNİ BAĞLAR
Taksim Dayanışması Platformu'nun talebi hukukçular arasında tepkiyle karşılandı.
'Hukukta herkes işlediği suçtan mesuldür. Başkasının suçu üstlenilmez. Suç
işlediğini iddia edenlerin iddiaları, eğer delil yoksa dikkate alınmaz' diyen
hukukçular, talebin kabul edilemeyeceğini savundular. Platform daha önce de '3.
köprü yapılmasın, 3. havaalanı yapılmasın' gibi tuhaf isteklerde bulunmuştu.
Alabora
için orantısız tepki mi?
Oyuncu Levent Kazak, Türkmax ekranlarında
yayınlanan 'Heberler' programında birlikte çalıştığı ve Gezi Parkı eylemlerinde
attığı twitte kalabalıkları gösterilere katılmaya çağırdığı için tepki gören
sanatçı Memet Ali Alabora'ya destek amacıyla bir imza kampanyası başlattı. Ancak
bu kampanya içerdiği mesajlar nedeniyle tepki görecek gibi görünüyor.
02.07.2013 11:24 Oyuncu Levent Kazak, Türkmax ekranlarında yayınlanan 'Heberler'
programında birlikte çalıştığı ve Gezi Parkı eylemlerinde attığı twitte
kalabalıkları gösterilere katılmaya çağırdığı için tepki gören sanatçı Memet Ali
Alabora'ya destek amacıyla bir imza kampanyası başlattı. Kazak, imza kampanyası
metninde şu açıklamayı yaptı:
"Geçtiğimiz hafta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bir sanatçıyı, bir sendika
başkanını, bir vatandaşını milyonlarca seçmenine defalarca yuhalatıp, açık bir
hedef olarak işaret ederken, bugün de Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek
katıldığı bir televizyon programında, yine Memet Ali Alabora için, "Allah'ın
izniyle devlet bunu yakalayacak ve ben Alabora'yı içeride göreceğim" demiştir.
Bir sanatçının böylesi bir şekilde hedef gösterildiği tarihte görülmemiştir.
Demokrasi ülküsüne sahip çıkan hiçbir ülkenin tanık olmadığı bu orantısız
düşmanlığı reddediyoruz.
Tüm insanların kendini ifade etme, istediği gibi yaratma, oynama, yazma,
görüşünü yaratısına yansıtma hakkı vardır. Buradan bir suç çıkarma gayreti,
hepimizin hayatına dolaysız bir saldırıdır. Bir ‘tweet' ile insanları
ayaklandırmak, bir tiyatro oyunu ile darbe provası yapmak, faiz lobisi ile
Mısır'da buluşmak gibi temalar ancak komedinin alanında kendine yer bulur; ne
siyasetin ne de hukukun.
Gezi Parkı'nda ne olduğunu bir türlü anlamak istemeyen bu anlayışın, -ki gerçeği
görmemek adına harcanan trajikomik bir çabadır bu -, Memet Ali Alabora'ya
yönelik saçtığı bu nefret yüklü söylem son derece tehlikeli boyutlara gelmiş,
onu ‘sivil ölüme' mahkum etme çabaları hızlandırılmıştır.
Bu linç projesini, bu sindirme çabasını sürdüren sorumlulara sesleniyoruz: Yeter
artık, saçmalamayı kesin.. Suç işliyorsunuz. Hukukçulara, medyaya, köşe
yazarlarına sesleniyoruz: Bu suça, bu lince lütfen sessiz kalmayın. Mehmet
Ali'nin kimliğinde hepimizi hedef alan bu ‘Nefret' diline karşı bir araya
gelelim ve karşısında duralım; Mehmet Ali neyse, biz de oyuz" (Kaynak)
İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ HERKES İÇİN GEÇERLİ DEĞİL Mİ?
Kazak'ın sözleri bu şekilde.. Ancak imza kampanyası içerdiği mesajlar nedeniyle
tepki görecek gibi görünüyor. Alabora'ya en ufak bir eleştirinin yer almadığı
imza metninin çelişkilerle dolu olduğu görülüyor. Örneğin, 'Herkesin ifade
özgürlüğü var' diyor Kazak. Peki sormak gerek. Başbakan ve Gökçek'in ifade
özgürlüğü yok mudur?.. Üstelik onlar birer siyasetçi. Konuşmak onların işi.
Kazak'ın bir diğer çelişkisi, bir taraftan 'suç çıkarmaya çalışmayın' derken
diğer taraftan 'suç işliyorsunuz' diye Erdoğan'la Gökçek'i suçlaması.
"Bir ‘tweet' ile insanları ayaklandırmak, bir tiyatro oyunu ile darbe provası
yapmak, faiz lobisi ile Mısır'da buluşmak gibi temalar ancak komedinin alanında
kendine yer bulur; ne siyasetin ne de hukukun" derken Levent Kazak siyasetin
alasını yapıyor. Alabora ve benzerlerinin twitleri ile bir çok kişi Gezi'ye
katılıp polisle çatışmadı mı, esnafın dükkanlarını yağmalamadı mı? Bu sanat
olarak mı görülmeli?.. Sanatçı sanatçılığını yapsa kimse ona böyle eleştiri
yöneltmez. Sanatçı muamelesi görür. Ama sanatçılığını bir yana bırakıp şiddet
olaylarına katılırsa, siyasi mesajlar verirse, bununla yetinmeyip başkalarını da
"Mesele Gezi parkı değil sen hala anlamadın mı" diye şiddet olaylarına
çağırırsa, herhalde hedeflediği insanların da kendini savunma hakkı olmalı.
"Gezi Parkı'nda ne olduğunu bir türlü anlamak istemeyen bu anlayışın, -ki
gerçeği görmemek adına harcanan trajikomik bir çabadır bu.." derken Levent Kazak
gerçeği sadece kendilerinin gördüğünü, görmeyenlerin ise trajikomik olduklarını
iddia edebilmektedir. Kazak, bu sözleriyle "Mesele sadece
Alabora'yı savunmak değil sen hala anlamadın mı" demekte, lince tepki
gösteriyorum derken Gezi olaylarının
haklılığını savunmaya geçmiş olmaktadır.
Kazak, orantısız düşmanlıktan bahsediyor. Neymiş acaba orantısız olan?.. Sonuçta
Alabora'nın ve diğerlerinin yaptığı ortada. Kimse onlara iftira atmıyor. Hedef
de göstermiyor. Sadece yaptıkları ortaya konuluyor. Uydurma ve yalan haberler
söz konusu değil. Olan sadece sessiz çoğunluğun sesini çıkarması. Olay sadece
bu. Başka bir şey değil. Yoksa gık bile denilmemeli mi?
Hükümete destek verenler yasal şekilde miting alanlarında seslerini
duyurdularsa, Gezi'dekiler gibi yasadışı gösteriler yapmadılarsa, esnafın
dükkanlarını tahrip etmedilerse, hukuk içinde kaldılarsa bu mu orantısız
tepki?.. Aslında doğru.. Gayet orantısız bir tepki; azgın azınlığın taşkınlığına
karşı sessiz çoğunluğun sadece ses vermesi.. Halkın çoğunluğu efendice hareket
edip taşkınlık yapmıyorsa, seçim sandıklarında Erdoğan'ı tercih ediyorsa, şimdi
de yaptığının arkasında durup ona sahip çıkıyorsa ve sizler de azınlıkta
kalıyorsanız bunun nedeni sizlerin bu orantısız ve kibirli yaklaşımı değil mi?
Sizler değil misiniz halkı beğenmeyen, göbeğini kaşıyan bidon kafalı makarna
ekmeğe oy satan diye onları aşağılayan. Onların oyu ile bizimki nasıl bir
olabilir diyen?
Sanal dünyalarınızda istediğiniz senaryoyu yazıp oynamaya alışkınsınız.
Filmlerde dizilerde istediğinizi asar istediğinizi devirirsiniz. Ama burası
gerçek dünya. Burada o senaryolar geçmez. Sanatçılığı bırakıp siyasetçiliğe
soyunuyorsanız, o zaman "mesele sanat değil sen hala anlamadın mı" durumları
ortaya çıkar. Bu tür sözleri söyleme hakkı sadece sizlere mi ait olmalı?
Bir hareket yapıyorsanız arkasında durmayı bilmelisiniz. Siyaset yapmak
istiyorsanız da kurun bir parti ya da var olanlardan birine katılın. Sanat
yapacaksanız da yapın size karışan yok. Film ve dizi senaryolarının gerçek
hayatta işe yaramadığını öğrenin. İki dünyayı birbirine karıştırmayın.
Senaryolarınızı sahne dışına taşırmayın. (Abdullah Harun / kontrgerilla.com)
Çapul
turizm
Gezi olayları başladığında 'çapulcuyuz'
diyerek Taksim'e çıktılar. İnsanları eyleme çağırdılar. Sosyetik ünlüler,
protestodan sıkılınca soluğu ise Ege'nin eşsiz koylarında aldılar.
03.07.2013 10:21 Taksim olayları başladığında iş ve sanat dünyasından bir çok
sosyetik isim de Gezi Parkı'na çıktı. Olaylar esnasında Taksim ve civarından
sosyal medyada fotoğraf paylaşmak sosyetenin son modası oldu. Yüzlerce milyon
lira servetleri bulunan isimler bununla da yetinmedi. Sosyal medyada sert
mesajlar verip gençleri gösteriye çağırdı. Eylemcilere arka çıktı. Ancak bu yeni
trend sosyetik ünlüleri bir müddet oyalayabildi.
Sosyete, eylem yapmaktan çabuk sıkıldı ya da yeni eylemler için güç depolamak
gerekti. 'Biz de çapulcuyuz' diyerek sokaklara dökülen isimler havaların iyice
ısınması ve olaylarla ilgili soruşturmaların hazırlanması sonucunda ortadan
kayboldu.
MODA ÇABUK BİTTİ
Milyon dolarlık teknelerine koşan ünlüler çapulculuğu bıraktı, Gezi'yi uzaktan
takip etmek için Batı kıyılarına kaçtı. "Ben de çapulcuyum" pankartıyla fotoğraf
çektiren Cem Boyner, Ayvalık-Bodrum hattında turladı. Derin Mermerci, Ayşegül
Dinçkök, Osman Çarmıklı, Türkbükü'ne demir attı. Hacı Sabancı ise St. Tropez'e
uçtu. Özellikle Türkbükü'ndeki sohbetler 'Ne eylem yaptık ama' şeklinde olmaya
başladı.
KİMLER YOK Kİ
Önce Gezi'de görünüp ardından soluğu mavi yolculuklarda alan diğer ünlüler
arasında Ayşe Boyner, Şebnem ve Ceren Çapa, Feryal Gülman, Deniz Berdan, Merve
Hasman, Siren Çarmıklı, Aslı Şen, Pelin Akat, Begüm Şen, Pınar Sabancı ve
Yasemin Taciroğlu da yer aldı.
TAKSİM Meydanı'nda Gezi olaylarına destek için babası Cem Boyner ile beraber
pankart açan Ayşe Boyner, şimdi ise yeni sevgilisi Ömer Donat ile beraber milyon
dolarlık yatlarında tatilin keyfini çıkarıyor.
250 MİLYON LİRALIK GEZİ
Gezi Parkı olaylarında boy gösterip soluğu Ege'nin eşsiz koylarında alan
sosyetik ünlüler tatillerini de beraber geçiriyor. Onlarca ultra lüks yatın
demir attığı Türkbükü'nde ortaya çıkan resim ise yaklaşık 250 milyon lira
değerinde... (Kaynak)
Gezi'de
12 tutuklama talebi
Gezi Parkı olaylarında gözaltına alınan ve
aralarında Taksim Dayanışması üyelerinin de bulunduğu 50 kişiden 12'si
tutuklanma talebiyle mahkemeye sevkedildi. Emniyet'in bu kişilerle ilgili 35
sayfalık fezlekesi de ortaya çıktı. Gezi Parkı olayları hakkında, 'Başta Taksim
Dayanışma platformu, bölücü ve sol yapılar olmak üzere bazı STK'lar ve siyasi
partiler tarafından yapılan eylemler' denilen fezlekede, Taksim Dayanışması'nın
Twitter, Facebook ve internet adresinden 'kamu düzenini tehdit eden çağrılar'
yaptığı, olayların büyümesinde aktif rol oynadığı belirtildi.
11.07.2013 15:42 Gezi Parkı olaylarında gözaltına alınan ve aralarında Taksim
Dayanışması üyelerinin de bulunduğu 50 kişiden 12'si tutuklanma talebiyle
mahkemeye sevkedildi.
Gezi Parkı olayları kapsamında savcılığa sevk edilen 50 kişiden TMMOB İstanbul
şubesi genel sekreteri Mücella Yapıcı'nın da aralarında bulunduğu 12'si nöbetçi
mahkemeye sevk edildi. Soruşturmada görevli üç savcı, diğer 38 şüpheliyi ise suç
konusu fiilleri ortaya koyacak mahiyette delil bulunmadığını gerekçe göstererek
serbest bıraktı.
Polis, 49 şüpheliyi 'Suç örgütü kurmak', '2911 sayılı toplu gösteri ve yürüyüş
kanunu'na muhalefet etmek' ve 'Görevli memura mukavemet etmek' suçlamasıyla
savcılığa çıkardı. Ayrıca dün polis tarafından serbest bırakılan Mücella Yapıcı
da kendisine yapılan bilgilendirme ile diğer 49 kişiyle birlikte adliyeye
gelmişti.
İşte tutuklanmaları talep edilen isimler:
Mücella Yapıcı, Ali Çerkezoğlu, Ahmet Kamil Tekerek, Beyza Metin, Ender İmrek,
Mehmet Sabri Borcan, Süleyman Solmaz, Haluk Ağabeyoğlu, Arda Mustafa Aytaç,
Erdem Ateş, Burak Atlar, Aral Demircan
35 SAYFALIK GEZİ PARKI FEZLEKESİ
Öte yandan Emniyet'in bu kişilerle ilgili 35 sayalık fezleke hazırladığı ortaya
çıktı. Fezlekede sosyal medya üzerinden yapılan çağrılara yer verildi.
Hazırlanan fezlekede, Gezi Parkı olayları hakkında, Gezi Parkı'ndaki bazı
ağaçların sökülmesi üzerine söz konusu yerde AVM inşa edileceği düşüncesiyle
başta Taksim Dayanışma platformu, bölücü ve sol yapılar olmak üzere bazı STK'lar
ve siyasi partiler tarafından yapılan eylemler" denildi. Taksim Dayanışması'nın
yazılı, görsel ve sosyal medya üzerinden halkı Gezi Parkı'na çağırarak olayların
büyümesinde aktif rol oynadığının belirtildiği fezlekede, Taksim Dayanışması'nın
Twitter, Facebook ve internet adresinden yaptığı duyurular için "kamu düzenini
tehdit eden çağrılar" yaptığı ifade edildi.
"POLİS DÜŞMAN GİBİ LANSE EDİLDİ"
Bu çağrılar sonucu toplanan grupların kamu düzenine ve güvenliğine ciddi
zararlar verildiğinin vurgulandığı fezlekede, Taksim Dayanışma tarafından
yapılan açıklamalar ve twitlerle devletin polisini düşman gibi lanse edip,
vatandaşların yönlendirildiğine dikkat çekildi.
"GEZİ PARKI İŞGAL EDİLDİ"
Gezi Parkı ve çevresinin işgal edilerek kamusal alan olarak kullanılmasının
önüne geçildiğinin vurgulandığı fezlekede, bölge esnafının büyük ekonomik zarar
gördüğü belirtildi. Fezlekede, Taksim Platformu adına açıklama yapan, kişi ve
grupları yönlendirenler olarak şu isimler gösterildi: TMMOB Başkanı Eyüp Muhcu,
Semt Dernekleri Sözcüsü Cem Tüzün, Taksim Dayanışması'ndan Derya Karadağ,
Elektrik Mühendisleri Odası'ndan Beyza Metin, KESK Kadın Sekreteri Canan
Çalağan, DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu, İstanbul Tabip Odası Genel
Sekreteri Ali Çerkezoğlu ve Şehir Plancıları Odası Şube Başkanı Tayfun Kahraman.
"OLAYLARI ORGANİZE ETTİLER" SUÇLAMASI
Fezlekede, 8 Temmuz'da Taksim Dayanışması üyelerinin gözaltına alınmasıyla
sonuçlanan olayda Ali Çerkezoğlu, Mücella Yapıcı, Beyza Metin, Ender İmrek ve
Haluk Ağabeyoğlu için 'olayları organize ettiği ve yönlendirdiği değerlendirilen
kişiler' ifadesi kullanıldı. TKP MYK üyesi Erkan Baş ve 9 kişi ise "sosyal medya
üzerinden valilik ve emniyet birimlerince Gezi Parkı ile ilgili alınan
tedbirleri zorlayıcı ve halkı buraya gitmeleri yönünde kışkırtır nitelikte
provokatif yazışmalar yapmak"la suçlandı. (Kaynak)
Gezi fezlekesinde 10 örgüt |
Gezi operasyonları: 75 gözaltı
12 KİŞİ SERBEST BIRAKILDI
12.07.2013 03:26 İstanbul Taksim Gezi Parkı olaylarında mahkeme sevk edilen 12
kişi serbest bırakıldı. Serbest bırakılanlar arasında Mücella Yapıcı da
bulunuyor. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nca ifadelerinin alınmasının
ardından tutuklanmaları talebiyle mahkemeye sevk edilen 12 kişinin, nöbetçi
İstanbul 38. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından ifadeleri alındı. Yaklaşık 7 saat
süren ifade alma işlemlerinin ardından Hakim Salih Erşenel, şüphelilere isnat
edilen "polise mukavemet" ve "2911 sayılı Gösteri ve Yürüyüş Kanunu'na muhalefet
etmek" suçlarına ilişkin, suçun vasıf ve mahiyeti, kanundaki ceza miktarı, kaçma
şüphesinin olmaması ve tutuklanmalarına yeterli somut olguların bulunmaması
nedeniyle tüm şüphelilerin serbest bırakılmasına karar verdi. Hakim Erşenel,
şüpheliler Ali Çerkezoğlu, Ayşe Mücella Yapıcı, Ender İmrek, Haluk Ağabeyoğlu ve
Beyza Metin'e ayrıca isnat olunan "suç işlemek amacıyla örgüt kurmak" suçuna
ilişkin, suç şüphesinin varlığını gösteren somut olguların bulunmamasını dikkate
alarak, her bir şüpheli hakkında isnat edilen suçlardan tutuklanma taleplerinin
ayrı ayrı reddine hükmetti. Bu kişilere destek olmak amacıyla adliye önünde
bekleyen bir grup, kararın ardından slogan atarak serbest bırakılanları
karşıladı.
Hürriyet
başörtülüyü göremiyor
İstanbul'da Gezi eylemcilerine palayla
saldıran Sabri Çelebi'yi 1 haftadır manşetinden indirmeyen Hürriyet gazetesinin
internet sitesi, Antalya'da başörtülü öğretmene küfür eden ve yumruklayan
saldırganın yakalanmasını görmedi. Üstelik ajanslara kendi haber ajansı olan DHA
tarafından servis edilen haber olmasına rağmen.
13.07.2013 13:23 'Palalı'yla yatıp kalkan Hürriyet, başörtülüyü görmedi!..
İstanbul'da Gezi eylemcilerine palayla saldıran Sabri Çelebi'yi 1 haftadır
manşetinden indirmeyen Hürriyet gazetesinin internet sitesi, Antalya'da
başörtülü öğretmene küfür eden ve yumruklayan saldırganın yakalanmasını görmedi.
Son olarak yurtdışına kaçtığı belirlenen 'palalı saldırgan' Sabri Çelebi
haberlerini günlerdir sürdüren Hürriyet gazetesi, Antalya'da dün yakalanan
hamile ve başörtülü öğretmeni darp eden saldırganla ilgili tek bir satır bile
haber yayınlamadı. Üstelik ajanslara kendi haber ajansı olan DHA tarafından
servis edilen haber olmasına rağmen. Gazetenin internet sitesi bugün de Sabri
Çelebi'nin Fas'a kaçtığı haberini yine manşetine taşıdı. (Kaynak)
Sanat
yağmasına sanatçı duyarsızlığı
Gezi Parkı eylemcileri Maksem Taksim
Cumhuriyet Sanat Galerisi’ni hedef aldı ve farklı ülkelerden 41 sanatçının
eserini yağmaladı. Galeri sorumlusu Halil İbrahim Şan, sanatçıların saldırıya
sessiz kalmasını eleştirdi: 'Her eser en az bir ağaç kadar değerlidir.
Saldırılar sırasında birkaç sanatçıyı aradım, yardım talebinde bulundum fakat
hiçbiri olumlu tepki vermedi. Asıl sahip çıkması ve olayları kınaması gereken
sanatçılardı, onlar da sahip çıkmadı.'
15.07.2013 10:56 Gezi Parkı eylemleri süresince Taksim Meydanı ve çevresini
savaş alanına çeviren eylemcilerin, Maksem Taksim Cumhuriyet Sanat Galerisi'ne
de saldırması güvenlik kameralarına yansıdı. Görüntülere göre, sanat galerisini
basan 50 kişilik grup, önce kapının girişinde bulunan güvenlik kameralarını
kırmaya çalışıyor. Daha sonra masada bulunan bilgisayarları parçalayan ESP
yelekli grup, içerideki cam kapıyı da kırıyor. Ardından göstericiler, aralarında
Amerikalı, Alman, Mısırlı ve Çinli isimlerin de bulunduğu 41 sanatçının
eserlerinin sergilendiği bölüme giriyor. Buradaki eserleri duvarlardan indirerek
tekmeliyorlar. Rana El Şami'nin barışı simgeleyen ‘Beyaz Kuşlar'ını asılı
bulundukları yerden koparan eylemciler, bunu da yere atıyor. 7 Vadi 60 Kanat
Gölgesi konseptiyle hazırlanan ve 2. Uluslararası İstanbul Trienali'nde
sergilenen sanat eserlerini yağmalayan gruptakiler, molotof bombası atarak
galeriyi ateşe vermeye çalışıyor. Grubun galeriye yaklaşık 50 bin TL değerinde
zarar verdiği belirtiliyor.
Olaylarla ilgili bilgi veren Sanat Galerisi sorumlusu Halil İbrahim Şan,
eylemcileri 'sanat düşmanları' olarak nitelendiriyor. Galeriyi ateşe verme
girişiminin başarıya ulaşamadığını kaydeden Şan, "Duvarlara çarpan molotof
bombasının izleri hala duruyor” diyor. Türkiye'de sanatçıların bu duruma sessiz
kalmasını eleştiren Şan, şöyle konuşuyor: "Bu sergi, şehre sahip çıkma adına
gerçekleştirilmiş bir sergiydi. İstanbul'un en merkezi yerinde bir sanat
galerisi illegal örgütlerce saldırıya uğradı ve sanatçılar buna tepki vermedi.
Bugün sanatçı sanata sahip çıkmıyorsa görevini yerine getirmiyor demektir.
Sanatçıların bu saldırılara sessiz kalması kabul edilebilir bir şey değil. Her
eser en az bir ağaç kadar değerlidir. Saldırılar sırasında birkaç sanatçıyı
aradım, yardım talebinde bulundum fakat hiçbiri olumlu tepki vermedi. Okan
Bayülgen'e sosyal medya üzerinden ulaştım ama o da görmezden geldi ve yardımcı
olmadı. Dolayısıyla asıl sahip çıkması ve olayları kınaması gereken
sanatçılardı, onlar da sahip çıkmadı."
GÜVENLİK GÖREVLİSİ ÖLÜMDEN DÖNDÜ
Göstericilerin linç ettiği galerinin güvenlik görevlisi de ağır yaralanıyor.
Vücuduna çok yakın mesafeden sapanla bilye de atılan güvenlik görevlisi E.D.,
orada bulunan çiçekçilerin araya girmesiyle ölümden döndüğünü söylüyor. E.D.,
yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Elbisemdeki İstanbul Büyükşehir Belediyesi
logosunu görünce ‘işbirlikçi' diye bağıra bağıra vurmaya başladılar. Daha sonra
çekiçle kapıyı kırıp içeri girdiler. 'Burası sanat galerisi, buraya zarar
vermeyin.' dedim, bu sefer de vücuduma sapanla bilye attılar.” (Kaynak)
Ulusal
Kanal'a darbe soruşturması
Hatay Cumhuriyet Savcılığı, Halk Haber TV ve
Ulusal Kanal'a 'halkı galeyana getirmek' suçundan soruşturma açtı. Bir
vatandaşın suç duyurusu üzerine harekete geçen savcılık, bu kanalların Gezi
eylemlerini kışkırtıcı bir üslupla yayınlamasını 'halkı galeyana getiren, toplum
huzurunu bozan, asıl amacı hükümeti devirmek olan eylemler' olarak
değerlendirdi. Ulusal Kanal'ın yapılması planlanan eylemlerin yer ve saatini
yayınlaması suçlama konusu yapıldı.
16.07.2013 13:35 Halk Haber TV ve Ulusal Kanal'a Hatay Cumhuriyet Savcılığı
tarafından “halkı galeyana getirmek” suçundan soruşturma açıldı. Savcılık,
eylemleri “toplum huzurunu bozan, asıl amacı hükümeti devirmek olan eylemler”
olarak değerlendirdi. Kenan Beyazıt isimli bir vatandaşın şikayetini
değerlendiren Hatay savcılığı, Halk Haber TV ve Ulusal Kanal'ın eylemleri
yayınlamasını “halkı galeyana getirmek” olarak değerlendirdi. Ulusal Kanal'ın
yapılması planlanan eylemlerin yer ve saatini yayınlaması suçlama konusu
yapıldı. Soruşturma kapsamında, Ulusal Kanal Sorumlu Müdürü Naci Eriş ifadeye
çağrıldı.
Savcılık, Hatay'daki Gezi eylemlerini “toplum huzurunu bozan, asıl amacı
hükümeti devirmek olan eylemler” olarak değerlendirdi. Soruşturma kapsamında
Halk Haber Tv ve Ulusal Kanal'a, “halkı koordine edip, kin ve galeyana teşvik
ettiği” suçlaması yöneltildi. Ulusal Kanal ile birlikte Halk Haber TV de aynı
suçlamalarla soruşturmaya dahil edildi.
Savcılığın talebi üzerine her iki kanalın, 30 Mayıs ile 17 Haziran tarihleri
arasındaki yayınlarını hazırlayanlar, sunanlar ve sorumlu müdürlerinin isimleri
talep edildi.
ULUSAL KANAL BAŞKA SORUŞTURMALARDA DA ZANLI KONUMUNDA
Gezi Parkı olaylarına ilişkin diğer illerde de soruşturmalar yürütülüyor. Bu
soruşturmalarda mahkemeye sevkedilen ve bir kısmı tutuklanan bir kısmı da
tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan sanıklara hükümeti devirmeye
çalışma, darbe girişimi suçlamaları yöneltiliyor. Bu soruşturmalarda Ulusal
Kanal'ın adı da geçiyor. Örneğin Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın soruşturma
dosyasında yer alan fezlekede çarpıcı tespitler yer alıyor. Fezlekede olaylara
katılan yasadışı terör örgütleri sayıldıktan sonra, her biri farklı yapıya sahip
olduğu halde bu terör örgütlerinin kitlesel hareketleri fırsat bilerek hareket
ettiklerinin görüldüğü vurgulanıyor. Fezlekede ayrıca İşçi Partisi/TGB ile
Ulusal Kanal'ın olaylara öncülük ettiği ve kara propaganda yaptığı da
belirtiliyor.
YÖNETİCİLERİ ERGENEKON DAVASINDA YARGILANIYOR
Diğer yandan Ulusal kanal'ın adı Ergenekon davasında da geçiyor. Genel Yayın
Yönetmeni Turhan Özlü ile Haber Müdürü Ufuk Akkaya gibi Ulusal Kanal'ın üst
düzey yöneticileri halen Ergenekon davası kapsamında darbe suçlamasıyla
yargılanıyor. Davada savcılık tarafından mahkemeye sunulan esas hakkındaki
mütalaanın örneğin 1094. sayfasında, diğer bazı yayın organlarıyla birlikte
Ulusal Kanal'ın da Ergenekon Terör Örgütü yöneticisi tutuklu sanık Doğu Perinçek
tarafından darbe çalışmalarında istihdam edildiği belirtiliyor. Ergenekon
davasında karar 5 Ağustos'ta açıklanacak. (Kaynak)
Gazeteci
Talipoğlu'na soruşturma
Gazeteci Tayfun Talipoğlu hakkında, Gezi
Parkı olayları sırasında attığı bir tweet nedeni ile soruşturma açıldı.
19.07.2013 10:22 Gazeteci Tayfun Talipoğlu hakkında, Gezi Parkı olayları
sırasında attığı bir tweet nedeni ile soruşturma açıldı. Soruşturmayı, Twitter
hesabından “Gezi Direnişi ile ilgili attığım tweetler yüzünden hakkımda
soruşturma açıldı. Pazartesi Gayrettepe’de ifade vereceğim” diye duyuran
Talipoğlu, “Bilişim Şube’den ifade vermem gerektiğini söylediler. Ankara’da
olduğumu söyledim. Polis, cafelere gaz atıyordu. Çocuklar etkilendi. Ben de,
‘birisi bu o.. çocukluğunu durdursun’ yazdım. Kastın polis olmadığını ifade
ettim” dedi.
"BU BİR GÖZDAĞIDIR"
Yazdığım bu tweetten ötürü soruşturma açılması çok komik" diyen Talipoğlu
sözlerini şöyle sürdürdü; "Gazı yemişsin böğrüyorsun. Çoluk çocuk yerlerde
sürünüyor kusuyor. Gaz atanın suçu yok. İnsanların üstüne su sıkmak, işkence
yapmak suç değil, polis yapınca bütün polise mal etmeyelim diyeceksin. Sen
dayağı yiyorsun ama bir şey deme diyorlarlar. Twitter'da bir sürü insan bir
şeyler yazdı. Bana soruşturma açılması bir gözdağıdır. Bakın twitleri takip
ediyoruz diyorlar." (Kaynak)
TAYFUN TALİPOĞLU İFADE VERDİ
22.07.2013 12:49 Gazeteci Tayfun Talipoğlu, twitter hesabından Gezi Parkı
olayları sırasında attığı bir tweet nedeniyle hakkında başlatılan soruşturma
kapsamında ifade vermek üzere emniyete geldi.
Tayfun Talipoğlu, sabah saat 11.00’da ifade vermek üzere Gayrettepe’deki Siber
Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’nün bürosuna geldi. Polis tarafından ifadeye
çağırıldığını belirten Talipoğlu, “İfadeye geldim. Twitter hesapları yüzünden
kendileri davet ettiler. Bu işten bir şey çıkacağı yok. Çünkü zaten tweet'te de
bir şey yok. Benim polislerle ne derdim olabilir. Ben Valisini davet ediyorum
gelin bu işi durdurun diye. O tweet için tüm hayat kadınlarından özür diliyorum.
Tüm annelerden, polis annelerinden özür diliyorum. Çünkü bana, cinsiyeti ve
cinsel içerikli küfür yakışmaz. Ama yine de birileri insanların kafasına, gözüne
nişan atarak gaz bombası atsa insan bir küfür eder, şimdi bireysel bir küfür
ararsın orada. Ama anneleri falan hedef almak yakışmadı. Benim tarzım değildi.
Ama işte, can havliyle insan onları söyleyebiliyor. Bence bu küfürlerin
değişmesi lazım. Küfürlerde ailenin katılmaması lazım. Aynı şeylere maruz kalsam
yine aynı şeyleri yaparım. Başka küfür bulurum. Orada dikkat edilirse, O…
çocukluğuna diyorum. O. Çocukları demiyorum. Bunu hangi işgüzar O. Çocukları
olarak yaptı. Bu çocuklara ben ne diyebilirim. Hepsi benim canlarım ciğerlerim.
Birisi bunlara saldır diyor saldırıyor. Vur diyorlar vuruyor” dedi.
BAM TWEET
Talipoğlu, “Bu çocukların Yozgat Polis okulunda 3 ay önce derslerine gitmiş
adamdım. 3 ay sonra buraya geldiler. Ben o kafedeydim. Halep Pasajı, Atlas
Pasajı’nın bombalandığı gündü. İçeride İngiliz çocuklar filan da vardı
turistler. Çocuklar kusmaya başladılar. İşin içine çocuk girdiği zaman ben
deliriyorum arkadaşlar, mesele budur. Küçücük çocukların olduğu yere bunu
yaparsanız olmaz. Bu yanlış bir iş. Üzücüdür ama kimseyi şahsi hedef almadım.
Sadece “durdurun bu o çocukluğunu” yazdım. Ama tekrar tekrar söylüyorum,
“Sözümün arkasındayım. Birileri yine birilerinin kafasına nişan alarak bir şey
atıyorsa bunu söylerim. Nasıl polis, kendisine taş gelince küfredebiliyorsa,
insanlar küfreder ama küfrün niteliği yanlıştı” dedi. (Kaynak)
Gezi Parkı'ndan teorisiz komplolar
Batı medyasının Gezi Parkı sürecindeki
yayınları çok tartışıldı. Yeni Şafak yazarı Hilal Kaplan, işte o haberleri
derleyip köşesine taşıdı.
19.07.2013 11:47 Gezi Parkı olaylarıyla birlikte Batı medyası bir anda iktidara
karşı cephe aldı. Hükümet çevrelerinin bu duruma dikkat çekmesini kimi çevreler
komplo teorisine kapılmakla eleştirdi.
Yeni Şafak yazarı Hilal Kaplan, bugünkü köşesinde 'Gezi'den teorisiz komplolar'
başlığıyla komplo iddialarını küçümseyenlere Batı medyasında çıkan Gezi
haberlerini tek tek ayrıntılarıyla sunarak cevap veriyor. İşte o yazının ilgili
bölümünü sunuyoruz:
İKİ YIL ÖNCE HÜSNÜ MÜBAREK DE BÖYLE KONUŞUYORDU
CNN International'ın, Taksim Meydanı'ndan yaptığı, sekiz saatlik aralıksız canlı
yayını… Başbakan Erdoğan'ın o hafta mecliste yaptığı grup konuşmasından kısa bir
VTR izlettiriliyor. Ardından stüdyoya dönüldüğünde, spiker Piers Morgan'ın
yaptığı yorum: 'İki yıl önce Hüsnü Mübarek de böyle konuşuyordu…
SURİYE BENZETMESİ
Yine Taksim Meydanı'na bağlanılmış, CNN'in gönderdiği savaş muhabiri, başında
gaz maskesiyle olayları anlatıyor. Molotof kokteyllerini sivil polisin attığı
gibi yalanlar söyleyen eylemcilerle röportaj yapıyor. Stüdyoya dönüldüğünde,
spikerin yaptığı yorum: 'Arkadaşımız Arwa'nın canı tehlikede, kendisi Suriye'de
de böyle zor anlar geçirmişti…'
GEZİ HABERLERİ İÇİN ABONELİK ŞARTI KALDIRILDI
Wall Street Journal, dünyanın en prestijli yayın organlarından birisi. İnternet
sitesini okumak için abone olmanız yani ücret ödemeniz gerekiyor. Bir
bakıyorsunuz, Gezi olaylarıyla ilgili tüm haberlerden abonelik ücreti
kaldırılmış…
BOYUN EĞME YAYINLARI
Der Spiegel. Almanya'nın en çok okunan dergilerinden birisi. Bugüne kadar
Türkiye'de, yaptığı Türk ve İslam düşmanı yayınlarla bilinen, klasik sağcı,
neokolonyalist ve Amerikalı neoconlara çok benzer reflekslere sahip bu dergi,
nasıl olduysa Gezi'deki sol eylemlilikten dolayı çok heyecan yapıyor. Tarihinde
ilk defa iki dilli bir kapakla, Almanca ve Türkçe 'Boyun eğme' diyerek
yayınlanıyor. Derginin sahibi Axel Springer, aynı zamanda Aydın Doğan'ın ortağı
oluyor.
BBC ASILSIZ HABERE DÜZELTME YAPMIYOR
BBC, Türkiye'de 'sosyal medyanın yasaklanacağı' üzerine bir 'haber' yapıyor.
Sosyal medya, üstelik BBC referanslı bu söylentiyle çalkalanıyor. Haberin
asılsız olduğu anlaşılıyor ama düzeltme yapılmıyor.
SKYNews'İN BEYAZ GÖMLEKLİ EYLEMCİ HABERİ
SKYNews, doktor önlüğüyle tutuklananların görüntülerini vererek 'Eylemcileri
tedavi eden doktor ve hemşireler tutuklanıyor' şeklinde haberleştiriyor.
Görüntülerdeki beyaz önlüklülerden hiçbirinin doktor, hemşire ve tıp öğrencisi
bile olmadığı ortaya çıkıyor. Haberin asılsız olduğu anlaşılıyor ama düzeltme
yapılmıyor.
GUARDİAN'DA YER ALAN HAMİLE KADIN HABERİ
Guardian, Türkiye'den geçtiği bir haberinde, polis müdahalesi sebebiyle hamile
bir kadının çocuğunu düşürdüğü iddiasını sosyal medyadan aynen kopyalayıp
yapıştırıyor. Haberin asılsız olduğu anlaşılıyor ama düzeltme yapılmıyor.
"ERDOĞAN GİTTİKÇE OTORİTERLEŞİYOR" HABERLERİ
Türkiye'nin gittikçe 'İslamlaştığı' vurgusuyla bağlantılı olarak Başbakan
Erdoğan'ın otoriter olduğu iddiasıyla bezeli haber-yorumlar da eksik edilmiyor
elbette: 'Protestoculara göre, on yıldır iktidarda olan Erdoğan, gittikçe
otoriterleşiyor. Çoğunluk onu, İslamî bir gündeme sahip olmakla ve Türkiye'nin
seküler siyasi geleneğini tehdit etmekle suçluyor.' (Kaynak:
http://www.bbc.co.uk/news/world-europe-23017083)
TURİZMCİ ARKADAŞINA DAYANILARAK YAZILAN TÜRKİYE ANALİZİ
Ve yine bir diğeri… Yazar, Türkiye'de gittikçe daha çok başörtülü kadın görmeye
başlandığından hareketle analizini turizmci bir arkadaşının izlenimlerine
dayandırarak şunu iddia ediyor: 'Arkadaşımın gördüğü gibi, yavaş yavaş ama
amansızca, Erdoğan yönetimindeki Türkiye, adım adım daha da İslamîleşiyordu. Bu,
Atatürk, Osmanlı Sultanlarını laik bir devletle alaşağı ettiğinden beri, ismen
bile gerçekleşmemiş bir şeydi. (Kaynak:
http://www.huffingtonpost.com/2013/06/11/turkey-thrive_n_3424221.html) (Kaynak)
Gezi'deki
600 pizza Meksika'dan
Gezi Parkı olayları ve dış bağlantıları
konusunda tartışmalar sürerken, ünlü işadamı Zeynel Abidin Erdem ilginç bir
bilgi paylaştı. Erdem, olaylar esnasında geç saatte Taksim'e giden bir
arkadaşının kendisine aktardığı dikkat çekici bir ayrıntıyı anlattı. Erdem,
arkadaşının kendisine, 'Geç saatte 600 tane pizza geldi. Sordum, 600 pizzayı kim
ödedi. Adam dedi ki; efendim Meksika'dan bir kredi kartıyla ödendi.' dediğini
aktardı.
19.07.2013 16:57 İstanbul Sanayici ve İş Adamları Derneği (İSİAD), İstanbul
Grand Cevahir Hotel'de 7 Tepe'den 7 Kıta'ya Başarı Ödülleri töreni düzenledi.
Politikadan sanata birçok alanda ödüllerin verildiği geleneksel törene
katılanlar arasında Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan, Erdem
Holding Yönetim Kurulu Başkanı Zeynel Abidin Erdem, Avea Genel Müdürü Erkan
Özdemir de vardı. Törene işadamı Zeynel Abidin Erdem'in yaptığı konuşma damga
vurdu. Konuşmasında Türkiye'nin son 10 yıldaki kazanımlarına dikkat çektikten
sonra Gezi Parkı olayları ve sonrasında yaşananlara değinen Erdem, şunları
söyledi:
"Bizler ülkesini seven insanlarız. Her şart altında hükümetimize destek olmaya
koşuyoruz. Güneydoğu'da terör bitti diye bütün dünya birlik oldu ve Türkiye'yi
karıştırma adına büyük çaba göstermektedir. Şize bir şey anlatayım; beni
geçmişte hedef aldılar, belki şimdi yine alırlar, alsınlar önemli değil. Benim
için yurdum önemli. Bir arkadaşım dedi ki, Taksim'e gece gittim. Geç saatte 600
tane pizza geldi. Sordum, 600 pizzayı kim ödedi. Adam dedi ki; efendim
Meksika'dan bir kredi kartıyla ödendi. Ne demek istediğimi anlayın. Türkiye'yi
seven, demokrasiye sahip çıkan, vatanımızı her şart altında korumaya çalışan ve
şu anda 10 senede bu hükümetin bize neler kazandırdığını bilen insanlarız.
Lütfen önce bayrağımızı, toprağımızı, vatanımızı, milletimizi ve bizi
yönetenleri yalnız bırakmayın, birlikte olun, birlik olun. Birlikten rahmet,
ayrılıktan zahmet doğar." (Kaynak)
Şafak
Sezer Başbakan'dan özür diledi
Gezi Parkı olaylarının önder sanatçılarından
Şafak Sezer, dün akşam AK Parti İstanbul İl Başkanlığı'nın iftarına katıldı.
Sezer, masasına gittiği Başbakan Erdoğan'dan özür dileyip elini öpmek istedi.
22.07.2013 16:13 Şafak Sezer, iftar yemeğinde Erdoğan'dan özür dileyerek elini
öpmek istedi.
Gezi Parkı olaylarının önder sanatçılarından Şafak Sezer, dün akşam AK Parti
İstanbul İl Başkanlığı'nın iftarına katıldı. Sezer, masasına gittiği Başbakan
Erdoğan'dan özür dileyip elini öpmek istedi. 5 dakika süren sohbete Sezer'in
oyuncu arkadaşları ile Emine Erdoğan da dahil oldu.
Gezi Parkı olaylarının ön saflarındaki sanatçılardan Şafak Sezer'in, dünkü AK
Parti iftarında Başbakan Erdoğan ile koyu sohbeti dikkat çekti.
Gezi
Parkı olayları esnasında provoke eden twitler atıp yolları trafiğe kapatan
grupları yönlendirmesiyle ön plana çıkan Sezer'in, dün katıldığı iftarda
yaptıklarından pişman olduğunu belirterek Başbakan Erdoğan'dan özür dilediği
öğrenildi. Sezer twitter üzerinden de özrünü beyan etti.
Kolpaçino film serisindeki oyuncu arkadaşlarıyla iftar masasına gelen Şafak
Sezer'in, tokalaşma esnasında Erdoğan'ın elini öpmeye kalkışması dikkatlerden
kaçmazken, Emine Erdoğan'ın da dahil olduğu koyu sohbet yaklaşık 5 dakika sürdü.
Barbaros'u trafiğe kapatmıştı
Gezi parkı eylemleri sürecinde aktif rol alan ve Şafak Sezer, 21 Temmuz gecesi
meydana gelen olaylarda Barbaros Bulvarı'nda yönlendirdiği grupla yolu trafiğe
kapatmış ve sosyal medyada kahraman ilan edilmişti. (Kaynak)
SEZER, TWITTER'DAN PATLADI: DELİRTTİNİZ LAN BENİ!
23.07.2013 11:56 Önceki gün katıldığı bir iftarda Başbakan Erdoğan'dan özür
dileyerek elini öpmek isteyen Şafak Sezer, bu doğrultuda kendisine yöneltilen
eleştirilere Twitter hesabından tepki gösterdi.
Önceki gün katıldığı bir iftar davetinde Gezi olayları sebebiyle Başbakan
Erdoğan'dan özür dileyerek elini öpmek isteyen Şafak Sezer'e özellikle sosyal
medya üzerinden yoğun bir eleştiri yağmuru yöneltilmişti. Sanat ve siyaset
camiasından birçok kişinin katıldığı 'özür' polemiğine bu sefer de Twitter
üzerinden yanıt veren Sezer, yaptığı bir paylaşımda: "Bir insanı sevmek
döneklikse, ben başbakanımı seviyorum. Ne ak partiden anlarım, ne de
siyasetten... Kişileri sevmek emek ister" demişti. Şafak Sezer'in bu çıkışı
tepkilerin daha da artmasına sebep oldu anlaşılan ki, ünlü komedyen bu sefer de
yine Twitter hesabından "Delirttiniz lannnnnn beniiiiii" diyerek bir paylaşımda
bulundu.
ANNE-BABAYA KÜFÜR ETMEK DEMOKRASİ Mİ?
Kendisi ve anne babası hakkında edilen hakaretlere de sitem eden Sezer,
"İnsanların ölmüş ana babalarına küfür etmeyi ne zamandan beri demokrasi
saydınız." diyerek duruma tepkisini gösterdi. Kolpaçino film serisindeki oyuncu
arkadaşlarıyla da mizansen olarak el öpme fotoğrafları paylaşan Sezer, "el
öptüm" diyerek hakkında yapılan yorumlara da esprili bir gönderme yapma yoluna
gitti.
Gezi Parkı protestolarının ilk günlerinde eylemcilere verdiği destekle dikkat
çeken sinema ve dizi oyuncusu Şafak Sezer, önceki akşam AK Parti İstanbul İl
Başkanlığı'nın iftarına katıldı ve adeta günah çıkardı. Sezer, masasına gittiği
Başbakan Erdoğan'dan özür dileyip elini öpmek istemişti.
Dün Twitter üzerinden Sezer'e yöneltilen eleştiriler ise şu şekildeydi:
deniz atam ® @denizatam
SEVİYORSAN GİT KONUŞ BENCE @SafakSezer
Atilla Taş @AtillaTasNet
O da Jölelendi Veba gibi bulaşıcı bir hastalık ülkeyi ele aldı ! adı Jölemani !.
http://t.co/B73z1OnNeZ
Güven Erkin Erkal @rokerr Şafak Sezer'in komik jübilesi. Aç kalmamak için
önünde eğildiği adamın çanağında ne bulursa artık!
http://instagram.com/p/cDKA6pHsdA/
Tamer Karadağlı @_Tamerkaradagli
Şafak Sezer asıl bu milletten özür dilemeliydi. Ne demiş ?
#özürdiliyorumbaşbakanım
Behzat Ç. @behzatc_
Şafak Sezer, Erdoğan'dan özür dilemedi. Paradan ve Güçten özür diledi.
serdar akinan @serdarakinan
Saray soytarısı ile halk sanatçısı arasındaki farkı bize gösterdiği için kime
şükran sunalım? http://t.co/pEWOnNVbe3 (Kaynak)
ŞAFAK SEZER'DEN TELEVİZYONDA BOMBA AÇIKLAMALAR
25.07.2013 10:29 Başbakan Erdoğan'ın davetlisi olarak katıldığı iftarda
Erdoğan'dan özür dileyerek elini öpmek istediği iddia edilen oyuncu Şafak Sezer
Beyaz Tv'de önemli açıklamalarda bulundu.
Pazartesi günü AK Parti İstanbul İl Başkanlığı'nın iftarına katılan oyuncu Şafak
Sezer, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yanına gidip Gezi Parkı eylemlerine
katıldığı için özür dilediği ve Erdoğan'ın elini öpmek istediği söylenmişti.
Sosyal medyada büyük tepki çeken bu iddiaya oyuncu Şafak Sezer açıklama getirdi.
Beyaz TV'de Ferda Yıldırım'ın sorularını yanıtlayan ünlü oyuncu Gezi Parkı'na
gitmediğini söyledi.
İşte Şafak Sezer'in açıklamalarından satır başları:
"GEZİ PARKI'NA GİTMEDİM"
"Ben açıkçası Gezi Parkı'na hiç gitmedim. Yürüyüşlerin ilk günü bir yemekten
dolayı oraya katıldım. Meraktan dolayı gidip baktım ne oluyor diye. Barbaros'tan
Ortaköy'e kadar Gezi Parkı'nda yürümeye gittik. Ayağımdan ameliyat olmuştum.
Açılır diye yürümüştüm. İnönü Stadı'nın oraya gittik. Biber gazını orada tattım.
Oranın mizahı da var, acısı da var. İnsanlar öldü orada.
Ortada durma şansın yok. Devleti var... Halkı var...İsteyeni var, istemeyeni
var... Önümüz Ramazan Bayramı. Tatlılık ve güzellikle biteceğini düşünüyorum.
Duran adamlar, palalı adamlar... Bunların hepsi bitiyor galiba.
"ORADA GİZLİ GÜÇLER VARDI"
Mevzu burada bir ağaçsa herkes yürüdü. Herkes yürümese bile kornaya bastı,
tencereye vurdu. Oradaki üniversiteli gençleri, sanatçıları gördüler... Ve 'bir
dakika durun' böyle bir şeye izin vermiyoruz dediler. Devletin hizmeti orayla
bağdaşmadı. Biz ya da oradakiler nereden bilsin devlet projesinin ne olduğunu,
ne yapılmak istendiğini. Oralarda zaten gizli güçler vardı. Tabi biz de daha
sonradan öğreniyoruz 'varmış.'
Üstümüzde bir lider var. Sayın Başbakanımız hakikaten değerli bir lider. Ben bir
Türk milliyetçisiyim. Kendi topraklarımda yaşayıp ölmek istiyorum. Benim ülkeme
yabancının karışmasını istemiyorum. Bunlarla Atatürk de Osmanlı da savaşmış.
Başbakanımızın da milliyetçi olduğunu düşünüyorum. İhaleler de hep Türk
firmalarına gidiyor. Belki de bu yüzden...
Çocukluğumuzda böyle abiler gördük. Baktığınız zaman çekiyor sizi. Kusura
bakmasınlar ama hakikaten iyi bir lider olduğunu düşünüyorum. Biz zaten o gün
yemek yerken Ali Şen'le beraberdik. O da Türkiye'nin dış borcunu anlatıyordu.
Biz de anlamadığımız için dinliyorduk. Entresan bir gündü açıkçası.
"BENİ BİR TEK HİZMET İLGİLENDİRİYOR"
Sİncan'da körüklü otobüse binip 1.5 saatte Ankara'ya gidiyorduk. Ben şimdi evime
15 dakikada gidip geliyorum. Beni hiç ilgilendirmiyor ki ne olduğu ne yaptığı.
Beni bir tek hizmet ilgilendiriyor.
"15 YIL BİR LİDER GELMEZ"
Yarın değil bir 15 yıl daha bir lider gelmez. Bana Başbakanımız abi olarak
geliyor. Benim abim gibi geliyor. Gittiğim zaman beni önemsiyor mu...
Başbakanımız sizi gördüğü zaman 'nasılsın evlat' dediği zaman sen
önemseniyorsun. Beni onun ticari ilişkileri, devlet ilişkileri, dışardaki
muhalefeti hiçbir şeyi ilgilendirmiyor.
"TWITTER'IN YASAKLANMASINI İSTİYORUM"
Bana birisi mesaj attığı zaman duygulanıyorum. Bu programdan sonra da illaki
atacaklardır. Bana 'bunun yasaklanmasını istiyor musunuz?' dediğinizde ben
burada faşizan bir baskı yapmıyorum ki. Kesinlikle istiyorum. Sen iki tane işçi
ailesinin, kendini çocuklarına adamış bir ananın ve kendini 6 tane çocuğa adamış
bir babanın anasına babasına küfür edersen, sen insan değilsin kardeşim.
Edemezsin. Şahsına karşı ne yaparsın, izlemezsin. İnsanların şahsi değerlerine
hakaret edemezsin.
SEZER'DEN %50 YORUMU
Tehlikeli kalabalıktan nefret eden grupları devlet durdurdu. Bu taraf makara
yaptı '%50'yi evde tutuyoruz' diye. Halbuki doğru olan yapıldı. 'Dur gitme'
hakkaten başka bir şey olacak diye. Beni ilgilendiren durum şuydu: Ak Parti
hükümetinden telefon gelip de 'Korkuyor musun' falan filan gibi bir şeyler var
ya... Ben ihale almıyorum, televizyon kanallarında torpille oynayan birisi
değilim. Tiyatrocu, sinemacıyım ben.
"BAŞBAKANIMIZ HER ŞEYİ BİLİYOR"
Devlet hizmetçidir. Yapıyor mu hizmetini. Başbakanımızın her şeyden haberi var.
Her şeyi biliyor. Her ne olursa olsun bir hastayı da takip ediyor, yurtdışını da
sanatçıyı da futbolu da... Abi gibi görülüyor. Başka taraf onu diktatör olarak
sert biri olarak algılıyor. Oysa ki duygusal bir insan.
'ORADAKİLER ÇOLUK ÇOCUKTU'
Çocuk çocuktu oradakiler. Tribünden... Ben hayatta 2 kez kalabalığa girdim. Biri
tribünde maç izlemek diğeri de buraya gitmem. İlk defa ben insanları izledim.
Polislerimiz şehit oldu, genç çocuklarımız öldü. İnanılmaz mizahları yapıldı bu
işin. Bunlar gelip geçici şeyler... Duran adamlar falan... Hükümet istifa diye
bağırmadım. Gezi Parkı'na da çıkmadım. Hükümet istifa ile ağacın ne alakası var.
Oradaki eylemin de ne olduğu anlaşılmadı. Polis bekliyor, sen bekliyorsun gaz
atılıyor... 3 çocuk yapmama karışma, alkolüme karışma, onu yapma bunu yapma...
Sokakta magazin var açıkçası. Çoluk çocuk ya... Oradaki çocuklar polisi gördüğü
zaman oyun zannediyor. Sapanla gidiyor...
"PARA FALAN ALMIYORUM"
Ben sevdiğim bir abi olarak görüyorum Başbakanı. Benim ortak bir şeyim yok. Para
almıyorum, devlet sanatçılığım yok... Hiçbir şey yapmıyorum. İstediğin herkese
ulaşabiliyorsun bu devletle ilgili. Gürsel Tekin'i de çok severim. MHP'den de
sevdiklerim var. Her partiden var. 'Biz Ak Parti'nin bayrağını aldık. 3-5
televizyon programı verecek' öyle bir durum yok. Biz sadece başarımızla,
yeteneğimizle geliyoruz. Gizli kasalar gelip bize para vermiyor. Bize baskı
uyguladıkları da yok.
ALKOL DÜZENLEMESİ HAKKINDA
Biz sette alkol kullanmayız. Oyuncu ezber yapamaz. Elma suyu, vişne suyu ya da
süt kullanırız. En büyük 'yönetmen' de yasak koyuyor. Günahtır diyor. Devletin
belirlediği yasak da o. İyi niyetli. Yasak da yok düzenleme o. Alkol yasası
çıktı onaylandı. 'Artık alkol içilemecek' diye bir haber düşüyor. Daha
Meclis'ten çıkmadan. Bunu duyan insanlar da 'bizim alkolümüzü yasaklıyorlar'
diye başlıyor. Bütün mesele bu. Olağanüstü toplantı deniyor, 5 dakika sonra
internete düşüyor.
MEHMET ALİ ALABORA'NIN CNN INTERNATIONAL'A KONUŞMASI
Benim bildiğim Alabora Amerikan emperyalizmine karşı çıkan ama CNN'de 1.5 saat
yayın yapan bir adam oldu. Mehmet Ali'nin 1.5 saat çıkıp da başka bir ülkenin
kanallarına böyle bir şey yapması... 'Arkamızdan vurulduk...' falan filan... Hoş
bir şey olmadı açıkçası.
"SANATÇI SANATÇILIĞINI YAPACAK"
Mesleğin harici her şeyi bırakmak lazım. Ufak da olsa politika muhabbeti
yapıyoruz ama ondan bile rahatsız oluyorum. İş adamları iş adamlığını yapacak,
sanatçılar da sanatçılığını yapacak. Şimdi ben Başbakanımızı diş reklamında
oynatabilir miyim ya da Melih Başkanımız'ı... Politikacı politika yapıyor.
Sanatçının da böyle siyasetin içinde bilmem ne... Yani değerleri vardır. Mesela
Emek Sineması... Çıkıp konuşabiliriz. Bununla ilgili her şey konuşulabilir.
"ALABORA DÜNYANIN EN KORKAK ADAMIDIR"
Devlet de bir namustur. Sen neden namusunu yurt dışına anlatıyorsun. Mehmet Ali
Alabora dünyanın en korkak adamı ya. Ne yapabilir yani. Cesaret hapı mı içti ne
yaptı.
"AK PARTİ'YE OY VERDİM"
Ailemde bir tek ben oy verdim. Referandum'da 'evet' dedim bir de Hakan Şükür'e
oy verdim. Ben karşıma geçip de Ak Parti'ye oy verdim diye eleştirecek bir adam
göremiyorum. Ben bozarım o adamları.
ÇÖZÜM SÜRECİ
İnşallah güzel bir sonuç verir. Bu davalar biter. Gelip geçici şeyler ama büyük
bir hadise. Binlerce şehit var. Önümüz Ramazan Bayramı. İnşallah herkes güzel
dostluklar yaşar." (Kaynak)
Çapulcuların
emperyalistliği sırıtıyor
Fazıl Say ve Fuad Kavur gibi 2 Türk ile 28
yabancı sanatçı, İngiliz gazetesi The Times'a tam sayfa ilan vererek Gezi
olaylarında hükümetin takındığı tavrı ve polis müdahalesini ağır cümlelerle
eleştirdi. Gezi olaylarıyla aynı günlerde İngiltere'de gerçekleşen polis
şiddetine hiç değinilmeyen ilanda inanılmaz cümleler kullanıldı. Her satırı
hakaret dolu ilanda, Taksim'i terörize eden grupların saldırıları barışçıl
gösteriler olarak lanse edilirken, bu saldırılara yönelik tepkiler zalimlik
olarak değerlendirildi. Ülkenin seçimle işbaşına gelmiş, icraatları ile
demokrasinin standartlarını yükselmiş meşru iktidarı da 'diktatöryal yönetim'
olarak suçlandı. AK Parti'nin Milli İradeye Saygı Mitinglerinin, Almanya'daki
Nazi Partisi'nin Nürnberg'deki yıllık toplantılarına benzetildiği ilanda
mitinglere katılan yüzbinlere hakaret edildi. Taksim'i savaş alanına çevirenler
için 'Türkiye'nin kurucusu Kemal Atatürk'ün öngördüğü şekilde laik bir
cumhuriyet olarak kalmasını isteyen gençlerdi' denilen ilanda, Erdoğan'ın
Strasburg'da yargılanacağı da iddia edildi.
25.07.2013 10:52 İngiliz gazetesi The Times’a dün tam sayfa ilan veren ‘çapulcu
lobisi’, Gezi Parkı olaylarını bahane ederek Türkiye’ye yönelik saldırı
başlattı. Milletin değerlerini aşağılamayı alışkanlık haline getiren lobi, AK
Parti’nin mitinglerini Nazi toplantısına benzetti.
Gündeme milletin değerlerine yönelik hakaretleri ile gelen Piyanist Fazıl Say’ın
da içinde bulunduğu 30 kadar isim yeni bir karalama kampanyasına imza attı. Gezi
olaylarını bahane eden grup İngiliz gazetesi The Times’a dün verdiği ilanda,
Türkiye’deki demokratik yönetime hakaretler savurdu.
Her satırı hakaret dolu
İlanda Taksim’i terörize eden grupların saldırıları barışçıl gösteriler olarak
lanse edilirken, bu saldırılara yönelik tepkiler zalimlik olarak
değerlendirildi. Ülkenin seçimle işbaşına gelmiş, icraatları ile demokrasinin
standartlarını yükselmiş meşru iktidarı da ‘diktatöryal yönetim’ olarak
suçlandı.
Vandalizme övgü yağdırıldı
Bununla da yetinilmeyen ilanda, AK Parti’nin Milli İradeye Saygı Mitinleri,
Almanya’daki Nazi Partisi’nin Nürnberg’deki yıllık toplantılarına benzetildi ve
bu mitinglere katılan yüzbinlere de hakaret edildi. Taksim’i savaş alanına
çevirenler için ise “Türkiye’nin kurucusu Kemal Atatürk’ün öngördüğü şekilde
laik bir cumhuriyet olarak kalmasını isteyen gençlerdi” denildi. İlanda, Türkiye
hapishanelerinde Çin ve İran’daki cezaevlerindeki sayının toplamından fazla
gazetecinin tutuklu olduğu yalanı da yer aldı. Erdogan’ın Strasburgda
yargılanacağı da iddia edildi.
İŞTE İLANIN TAM METNİ
Bay Recep Tayyip Erdoğan Türkiye Başbakanı
Ankara , Türkiye. Temmuz 2013
Sayın Bay Erdoğan,
Aşağıda imzası olanlar, bu mektubu sizin polis güçlerinizin İstanbul’da Taksim
Meydanı ve Gezi Parkı ile Türkiye’nin diğer büyük şehirlerindeki barışçı
gösterileri, Türk Tabipler Birliği’nin verilerine göre beş kişinin ölmesi 11
kişinin ayrım göstermeksizin biber gazı kullanımı nedeniyle gözünü kaybetmesi ve
8 binden fazla kişinin yaralanmasına neden olacak biçimde, zalimce bastırmasını
en güçlü şekilde kınamak amacıyla yazıyoruz. Ancak, Taksim Meydanı ve Gezi
Parkı’nın benzersiz bir şiddet kullanımıyla boşaltılmasından sadece günler
sonra, tek suçları sizin diktatoryal yönetimine çıkmak olan bu beş ölüye
aldırmadan, İstanbul’da Nuremberg Toplanması'nı hatırlatan bir miting
düzenlediniz. Sizin hapishanelerinizde Çin ve İran hapishanelerindeki sayının
toplamından daha fazla gazeteci var. Buna ek olarak, göstericileri çapulcu,
yağmacı, holigan olarak nitelendirdiniz, hatta bu göstericilerin yabancıların
yönlendirdiği teröristler olduğunu söylediniz. Oysa gerçekte, bu göstericiler
sadece Türkiye’nin kurucusu Kemal Atatürk’ün öngördüğü şekilde laik bir
cumhuriyet olarak kalmasını isteyen gençlerdi. Sonuç olarak, bir yandan ülkenizi
AB üyesi yapmaya çalışırken, bir yandan Türkiye’nin bir Egemen Devlet olduğunu
söyleyerek, AB liderleri tarafından size yönelik tüm eleştirileri
reddediyorsunuz. Size 9 Ağustos 1949’da imzalanmış Konvansiyon uyarınca
Türkiye’nin Avrupa Konseyi’nin bir üyesi olduğunu, 18 Mayıs 1954’te Avrupa İnsan
Hakları Konvansiyonu'nu imzaladığını ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin
yetkisini tanıdığını saygıyla hatırlatıyoruz. Bunların sonucunda, beş masum
gencin ölümüne neden olan emirleriniz, Strasbourg'da bir davaya dayanak teşkil
edebilir.
Saygılarımızla...
İMZACI ÜNLÜLER
Türkiye’den Fazıl Say’ın da yer aldığı, “Başbakan Erdoğan’a açık mektup”un
imzacıları şöyle:
ANDREW MANGO, Atatürk'ün biyografisinin yazarı
HUGO PAGE, Avukat
RONALD THWAITES, Avukat
DAVID LYNCH, Yönetmen “Mulholland Drive” filmiyle Altın Palmiye ödülü sahibi
SEAN PENN, Aktör/Yönetmen, “Milk” ve “Mystic River” filmleriyle Oscar sahibi
VANESSA REDGRAVE, Aktris, “Julia” filmiyle Oscar ödülü sahibi
SUSAN SARANDON Aktris, “Dead Man Walking” filmiyle Oscar ödülü sahibi
SIR BEN KINGSLEY, Aktör, “Gandhi” filmiyle Oscar ödülü sahibi
JAMES FOX, Aktör
FREDERIC RAPHAEL, Yazar, “Darling” ile Oscar ödülü sahibi
SIR TOM STOPPARD, Senaryo yazarı, “Shakespeare in Love” filmiyle Oscar ödülü
sahibi
CHRISTOPHER HAMPTON, Senaryo yazarı, “Dangerous Liaisons” filmiyle Oscar ödülü
sahibi
LORD JULIAN FELLOWES, Senaryo yazarı “Gosford Park” ile Oscar ödülü sahibi
VILMOS ZSIGMOND, Sinematograf, “Close Encounters of the Third Kind” ile Oscar
sahibi
BRANKO LUSTIG, Yapımcı, “Schindler's List” ve “Gladiator” ile Oscar ödülü sahibi
RACHEL JOHNSON, Yazar
EDNA O'BRIEN, Yazar
CHRISTOPHER SHINN, Senaryo yazarı
DAVID STARKEY, Anayasa tarihçisi
FAZIL SAY, Besteci-piyanist
LADY CHOLMONDELY, Chopin Society Başkanı
LORD MONSON, Yazar
LORD STRACHCARRON, Belgesel yapımcısı
DOWNSHIRE MARKİSİ, Toprak sahibi
JEREMY CORBYN MP, İşçi Partisi Milletvekili
EDMUND KINGSLEY, Aktör
IGOR USTINOV, Heykeltraş
MAURICE FARHI MBE, Yazar
JACK FOX, Aktör
CLAIRE BERLINSKI, Yazar
OONA CHAPLIN, Aktrist
FUAD KAVUR, Film yapımcısı (Kaynak)
KENDİ ÜLKELERİNE KÖR-SAĞIR EMPERYALİSTLER
Gezi olaylarıyla aynı günlerde İngiltere'de gerçekleşen polis şiddetine hiç
değinilmeyen ilanda inanılmaz cümleler kullanılıyor. Kendi ülkelerinde;
ırkçılık, sorgusuz infaz, katliam, ve benzer bir çok insanlık suçu oluşturan
eyleme imza atan ülkelerin sanatçı ve aydınlarının Türk hükümetine terbiye
vermeye kalkışır tarzda ilan vermesi, hükümeti seçen halk kesimlerine hakaret
etmesi, Gezi eylemcilerinin Türk halkından ne kadar kopuk olduklarının çarpıcı
bir ispatı olacak gibi görünüyor.
Hatırlanacağı gibi bir kaç hafta süren Gezi olayları sürecinde bir çok yabancı
medya kuruluşu ve ülkeler yalan haber ve skandal açıklamalar yapmış, Başbakan
Erdoğan'a açık hakaretlerin edildiği haberlerde hükümet polis şiddeti
uygulamakla ve barışcıl gösterileri provoke etmekle itham edilmişti. Bu güçler,
AK Parti'nin 1 milyon katılımlı hükümete destek mitingini dahi hükümeti protesto
gösterisi olarak gösterebilmişlerdi.
GEZİ'NİN DIŞ BAĞLANTILARI
Gezi olaylarına çok sayıda yabancı uyruklu şahısların katıldığı da ortaya
çıkmıştı. Yine, olaylara katılan göstericilere yabancı vakıfların maddi destek
verdiği iddia edilmiş, buna dair bir raporun Başbakan Erdoğan'a sunulduğu basına
yansımıştı. Bunlarla ilgili ilerleyen günlerde iki çarpıcı gelişme yaşandı.
İlki, Gezi olaylarına dair İstanbul'da düzenlenen ilk iddianame idi. 19
Temmuz'da İstanbul Cumhuriyet Savcısı Nazmi Okumuş tarafından tamamlanan dar
kapsamlı iddianamede yer alan 20 şüpheliden biri İtalyan uyruklu fotoğrafçı
Mattia Cacciatori oldu. ‘Toplantı ve gösteri kanununa muhalefet' ve ‘Görev
yaptırmamak için direnme' suçlarından, yani Gezi olaylarına aktif şekilde
katılmak ve polise direnmek suçlamasıyla 7 yıla kadar hapsi istendi. 5 Temmuz
2013'te basına bir başka gelişme yansıdı. Buna göre, Hatay'da Gezi Parkı
eylemcilerine para dağıtılarak provokasyon yapıldığı ihbarı üzerine 'casus
evlerine' ikiz baskın düzenlendi. Eski Bakan Zekeriya Temizel'in kızı Selin
Temizel'in de aralarında bulunduğu Alman Arche Nova ve İngiliz MapAction üyesi 8
kişi gözaltına alındı. 6 yabancı ajanlık suçlamasıyla sınır dışı edildi.
Olaylarda yabancıların yer aldığı iddiaları, halen devam eden çeşitli illerdeki
Gezi olayları soruşturmalarında mercek altına alınan iddialardan biri durumunda.
(Kaynak)
Çapulcu=İşgalci=Emperyalist
Geçtiğimiz günlerde 2 Türk ve 28
yabancı sanatçının, İngiliz gazetesi The Times'a tam sayfa ilan vererek Gezi
olaylarında hükümetin takındığı tavrı ve polis müdahalesini ağır cümlelerle
eleştirmesi kamuoyundan büyük tepki aldı. Türkiye'deki olaylara bu kadar hassas
olan yabancı dış güçlerin Mısır'daki katliamlara sessizliği ise dikkati çekiyor.
Özellikle Gezi olaylarında çarpıcı şekilde ortaya çıktığı gibi, yabancı
emperyalist güçlerin Türkiye'de fiilen olaylara katılması, sol ve ulusal
kesimlerle ortak hareket etmesi, Gezi eylemcilerinin Türk halkından ne kadar
kopuk olduklarının çarpıcı bir ispatı olacak gibi görünüyor. Yabancılarla
işbirliği içindeki bu kesimlerin cami kapısını tekmelemeleri, içeriye
ayakkabılarla girmeleri, orada içki içip öpüşmeleri, sırtında haç işaretli bir
kızılhaç doktorunun camide ortalıkta dolanması, Anadolu'nun işgal yıllarında
yaşanan manzaraları hatırlatıyor.
29.07.2013 15:44 Geçtiğimiz günlerde Fazıl Say ve Fuad Kavur gibi 2 Türk ile 28
yabancı sanatçının, İngiliz gazetesi The Times'a tam sayfa ilan vererek Gezi
olaylarında hükümetin takındığı tavrı ve polis müdahalesini ağır cümlelerle
eleştirmesi, kamuoyundan tepki görmeye devam ediyor. Bu tepkiyi arttıran yeni
gelişme ise, Türkiye'deki olaylara bu kadar hassas olan yabancı dış güçlerin
Mısır'daki katliamlara karşı sessiz kalışı oldu. Önceki gün Mısır'da ordunun,
darbe karşıtı siviller üzerine ateş açarak 200 kişiyi öldürüp 5000'e yakın
kişiyi yaralaması olayı Batı medyası ile Türkiye'deki ulusal-sol medyada adeta
sessizlikle ya da normal bir olay gibi geçiştirildi.
Gündeme milletin değerlerine yönelik hakaretleri ile sık sık gelen ve hakkında
açılmış davalar bulunan Piyanist Fazıl Say’ın da içinde bulunduğu 2'si Türk 28'i
İngiliz, ABD ve diğer yabancı ülke vatandaşı sanatçılar, geçtiğimiz günlerde
İngiliz gazetesi The Times’a tam sayfa ilan vermiş, Türkiye’deki demokratik
yönetime hakaretler savurmuştu. Taksim’i terörize eden grupların saldırılarının
barışçıl gösteriler olarak lanse edildiği ilanda, bu saldırılara yönelik
tepkiler ise zalimlik olarak değerlendiriliyordu.
Bununla da yetinilmeyen ilanda, AK Parti’nin Milli İradeye Saygı Mitinleri,
Almanya’daki Nazi Partisi’nin Nürnberg’deki yıllık toplantılarına benzetiliyor
bu mitinglere katılan yüzbinlere, Nazi taraftarı olarak hakaret ediliyordu.
Taksim’i savaş alanına çevirenler için ise “Türkiye’nin kurucusu Kemal
Atatürk’ün öngördüğü şekilde laik bir cumhuriyet olarak kalmasını isteyen
gençlerdi” denilen ilanda, olaylarda ölen 5 kişinin ölüm emrini verdiği
iddiasıyla Başbakan Erdoğan’ın Strasburgda yargılanacağı da iddia ediliyordu.
Gezi olaylarıyla aynı günlerde İngiltere'de gerçekleşen polis şiddeti ile daha
önce ABD'de 17 kişinin polis tarafından öldürüldüğü Wall Street olaylarına hiç
değinilmeyen ilanda inanılmaz cümleler kullanılıyordu. Kendi ülkelerinde;
ırkçılık, sorgusuz infaz, katliam, ve benzer bir çok insanlık suçu oluşturan
eyleme imza atan ülkelerin sanatçı ve aydınlarının Türk hükümetine terbiye
vermeye kalkışır tarzda ilan vermesi, hükümeti seçen halk kesimlerine hakaret
etmesi, Gezi eylemcilerinin Türk halkından ne kadar kopuk olduklarının çarpıcı
bir ispatı olacak gibi görünüyor.
Hatırlanacağı gibi bir kaç hafta süren Gezi olayları sürecinde bir çok yabancı
medya kuruluşu ve ülkeler yalan haber ve skandal açıklamalar yapmış, Başbakan
Erdoğan'a açık hakaretlerin edildiği haberlerde hükümet polis şiddeti
uygulamakla ve barışcıl gösterileri provoke etmekle itham edilmişti. Bu güçler,
AK Parti'nin 1 milyon katılımlı hükümete destek mitingini dahi hükümeti protesto
gösterisi olarak gösterebilmişlerdi.
Gezi olaylarına çok sayıda yabancı uyruklu şahısların katıldığı da ortaya
çıkmıştı. Yine, olaylara katılan göstericilere yabancı vakıfların maddi destek
verdiği iddia edilmiş, buna dair bir raporun Başbakan Erdoğan'a sunulduğu basına
yansımıştı. Bunlarla ilgili ilerleyen günlerde iki çarpıcı gelişme yaşandı.
İlki, Gezi olaylarına dair İstanbul'da düzenlenen ilk iddianame idi. 19
Temmuz'da İstanbul Cumhuriyet Savcısı Nazmi Okumuş tarafından tamamlanan dar
kapsamlı iddianamede yer alan 20 şüpheliden biri İtalyan uyruklu fotoğrafçı
Mattia Cacciatori oldu. ‘Toplantı ve gösteri kanununa muhalefet' ve ‘Görev
yaptırmamak için direnme' suçlarından, yani Gezi olaylarına aktif şekilde
katılmak ve polise direnmek suçlamasıyla 7 yıla kadar hapsi istendi. 5 Temmuz
2013'te basına bir başka gelişme yansıdı. Buna göre, Hatay'da Gezi Parkı
eylemcilerine para dağıtılarak provokasyon yapıldığı ihbarı üzerine 'casus
evlerine' ikiz baskın düzenlendi. Eski Bakan Zekeriya Temizel'in kızı Selin
Temizel'in de aralarında bulunduğu Alman Arche Nova ve İngiliz MapAction üyesi 8
kişi gözaltına alındı. 6 yabancı ajanlık suçlamasıyla sınır dışı edildi.
Olaylarda yabancıların yer aldığı iddiaları, halen devam eden çeşitli illerdeki
Gezi olayları soruşturmalarında mercek altına alınan iddialardan biri durumunda.
Bu bulgular, yani özellikle Gezi olaylarında çarpıcı şekilde ortaya çıktığı
gibi, yabancı emperyalist güçlerin Türkiye'de fiilen olaylara katılması, sol ve
ulusal kesimlerle ortak hareket etmesi, Gezi eylemcilerinin Türk halkından ne
kadar kopuk olduklarının çarpıcı bir ispatı olacak gibi görünüyor. Yabancılarla
işbirliği içindeki bu kesimlerin cami kapısını tekmelemeleri, içeriye
ayakkabılarla girmeleri, orada içki içip öpüşmeleri, sırtında haç işaretli bir
kızılhaç doktorunun camide ortalıkta dolanması, Anadolu'nun işgal yıllarında
yaşanan manzaraları hatırlatıyor. Bu manzara ise geriye bir tek söz bırakıyor:
Kahrolsun emperyalizm ve onların çapulcu işbirlikçileri!... (Kaynak)
Gezi'ye
2. dava Adana'dan
Adana'da Gezi Parkı eylemine destek vermek
amacıyla düzenlenen gösterilerde 22 polis memurunu yaralayıp, valilik konutuna
taşlı ve sopalı saldırıda bulundukları iddia edilen 11 kişi hakkında 6 ila 28'er
yıl hapis cezası istendi. Gezi olaylarıyla ilk iddianame İstanbul'da
hazırlanmıştı.
02.08.2013 11:20 Adana'da Gezi Parkı eylemine destek vermek amacıyla düzenlenen
gösterilerde 22 polis memurunu yaralayıp, valilik konutuna taşlı ve sopalı
saldırıda bulundukları iddia edilen 11 kişi hakkında 6 yıldan 28 yıla kadar
olmak üzere toplam 174 yıl hapis cezası istendi.
Taksim Gezi Parkı'ndaki eyleme müdahale edilmesini protesto etmek için 1 Haziran
2013 tarihinde izinsiz olarak Atatürk Parkı'nda toplanan bin 800 kişi, Atatürk
Caddesi ile Gazipaşa Bulvarı'ndan AK Parti Adana İl Başkanlığı'na yürüyüşe
geçti. Yürüyüşe izin vermeyen polislere taş, sopa, şişe, bilye, kiremit gibi
malzemeler atıldı. Yüzleri bezlerle kapalı halde başka bir grup da valilik
konutuna taşla ve sopalarla saldırarak zarar vermek istedi. Polisin müdahalesi
sonucu göstericiler dağılırken, atılan taş ve bilyelerden 2'si ağır 22 polis
memuru yaralandı. Valilik konutuna zarar vermek istediği iddia edilen M.B.,
Ö.Ö., C.G., E.E., V.B., B.Ö., M.D. ile H.K., ME.K., E.E.D. ve O.Ş. yakalandı.
Sevk edildikleri adliyede adli kontrolle tutuksuz yargılanmak üzere serbest
bırakılan 11 gösterici hakkında Adana 8. Asliye Ceza Mahkemesi'nde '2911 Sayılı
yasaya muhalefet, görevi yaptırmamak için direnme, kamu malına zarar vermeye
teşebbüs' suçlarından dava açıldı. Önümüzdeki günlerde yargılanmaya başlanacak
olan 11 göstericiden H.K., M.E.K. ve E.E.D.'nin 28'er yıl, M.B., Ö.Ö., C.G.,
E.E., V.B., B.Ö. ve M.D.'un 12'şer yıl, O.Ş.'nin de 6 yıl hapis cezası ile
cezalandırılması istendi. Toplam 174 yıl hapisleri istenen 11 kişi tutuksuz
yargılanacak. (İHA)
İLK İDDİANAME İSTANBUL'DA HAZIRLANDI
Gezi olayları hakkında ilk iddianame İstanbul'dan gelmişti. İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından 20 şüpheli hakkında hazırlanan iddianame 19 Temmuz'da
İstanbul Asliye Ceza Mahkemesi'ne gönderilmişti. 15 günlük inceleme süresi yarın
dolacak olan bu iddianame hakkında kabul ya da ret kararının bugün içinde
çıkması bekleniyor.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Taksim Gezi Parkı olaylarına ilişkin,
aralarında bayrak satıcısı Ali Sarıçiçek'in de bulunduğu 20 şüpheli hakkında
iddianame hazırlamıştı. Sarıçiçek hakkında 7 yıla kadar hapis cezası istenen
iddianamede, 19 şüpheli hakkında ise "görevi yaptırmamak için direnme", "2911
sayılı kanuna muhalefet", "kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma" ve "ulaşım
aracının hareket etmesini engellemek" suçlarından hapis cezası isteniyor.
İstanbul Cumhuriyet Savcısı Nazmi Okumuş tarafından hazırlanan 7 sayfalık
iddianamede, şüpheli bayrak satıcısı Ali Sarıçiçek ile İtalyan uyruklu
fotoğrafçı Mattia Cacciatori hakkında "görevi yaptırmamak için direnme" ve "2911
sayılı kanuna muhalefet" suçlarından 1 yıl 2 aydan 7 yıla kadar hapisle
cezalandırılmaları da talep ediliyor. (Kaynak)
Gezici
CHP'lilere soruşturma
Ankara'daki Gezi Parkı eylemleri sırasında
TOMA'ların önünde oturma eylemi yaparak polis müdahalesine engel olan 5 CHP'li
vekil hakkında soruşturma açıldı.
11.08.2013 11:20 Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün
hazırladığı fezleke doğrultusunda, Gezi Parkı eylemleri sırasında TOMA'ların
önünde oturma eylemi yaparak polis müdahalesine engel olan CHP’li
milletvekilleri Emine Ülker Tarhan, Nur Serter, Aylin Nazlıaka, İdris Yıldız ve
İzzet Çetin ile Yargı-Sen Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu hakkında soruşturma
açtı.
NTV'nin haberine göre, Fezlekede CHP'li vekiller ve Eminağaoğlu’nun sayıları
600’ü bulan göstericiler arasında yer aldığı ve caddeyi araç trafiğine kapattığı
belirtildi.
Tahrik edici konuşmalar yapılması, eylemcilerin engellenmeyerek desteklenmesi ve
gösteri sırasında atılan sloganlar da suç olarak sıralandı.
Başsavcılık önümüzdeki günlerde vekillerin dokunulmazlığının kaldırılması
istemiyle fezleke hazırlayacak. Hakim, Eminağaoğlu'nu ise ifade vermesi için
adliyeye çağırdı. (Kaynak)
Cemaat,
Gezi iddialarını yalanladı
Fetullah Gülen cemaati, son dönemde
haklarında sık sık gündeme gelen iddialara Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı
aracılığıyla cevap verdi. 11 iddiaya 11 cevabın verildiği açıklamada iddialar
yalanlandı. İddialardan biri, cemaatin Gezi parkı eylemlerine çeşitli şekillerde
destek verdiği idi. Açıklamada; Gezi parkı eylemlerinin arkasında Hizmet
Hareketinin olduğu, Gezi Eylemcilerini Hizmet’e yakın savcı ve hakimlerin
tutuklamayıp salıverdiği, Hizmetle bağlantılı polislerin, eylemcilerin
çadırlarını yakarak ve sert müdahale ederek eylemlerin büyümesini sağladığı gibi
iddialar cevaplandı.
14.08.2013 10:45 Fetullah Gülen cemaati, son dönemde haklarında sık sık gündeme
gelen iddialara Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı aracılığıyla cevap verdi.
Fetullah Gülen'in onursal başkanlığını yaptığı Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı,
başta sosyal medyada olmak üzere, cemaate yönelik iddialara cevap verdi. 11
iddiaya 11 cevabın verildiği açıklamada iddialar yalanlandı. İddialardan biri,
cemaatin Gezi parkı eylemlerine çeşitli şekillerde destek verdiği idi.
Her bir iddianın başlık yapılarak cevabının dile getirildiği açıklamada özetle
şu bilgilere yer verildi:
1. “Gezi parkı eylemlerinin arkasında Hizmet Hareketi vardı”
Gerek Fetullah Gülen Hocaefendi’nin açıklamaları, gerekse Hizmet Hareketi’nin
tavrı dikkate alındığında bu iddianın asılsız olduğu görülecek. Hizmet Hareketi,
insanların şiddete başvurmayan protesto hakkına demokrasiye saygının gereği
karşı değildir. Ancak, kendisine gönül vermiş olanların bu tür protestolara
katılmalarını istismara açık olması sebebiyle teşvik etmez. Protestoların
çevreci duyarlılıkla ve barışçıl olduğu ilk günlerde, Hükümete yakın çevrelerden
insanların da katıldığı bu protestoya, Hizmet’e sempati duyan bazı kimselerin
olumlu bakmış olmaları, Hizmet Hareketi’nin komplo içinde olduğu anlamına
gelmez. Nitekim eylemcilere çapulcu denmemesi gerektiğini belirttiği
konuşmasında Onursal Başkanımız Sayın Fetullah Gülen, masum taleplerle başlayan
eylemin art niyetli çevreler tarafından istismar edildiğinin ve bazı
uluslararası medyanın da olumsuz algılanacak tavır içine girdiğinin altını
çizdi.
Gezi eylemlerinin en başındaki çevre duyarlılığına hak veren açıklamalar
olmuştur. Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün “sandık her şey değildir”,
Başbakan Vekili Bülent Arınç’ın “özür dileriz”, Kültür Bakanı Ömer Çelik‘in
“mesaj alındı”, Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın “bütün muhalefeti
birleştirdik”, AB Bakanı Egemen Bağış’ın “Gezi Parkı eylemleri çoğulculuğun ve
demokrasinin bir yansıması” ve son olarak AK Parti Milletvekili İdris Bal’ın
raporundaki ‘Hükümetin Gezi olayında stratejik hata yaptığı’ tespiti Hizmet’in
yaklaşımından farklı değil. Başbakan Erdoğan da, olaylar hala devam ediyorken
tepki olarak düzenlediği Kazlıçeşme mitinginin hemen arkasından Türkçe
Olimpiyatları’nın kapanış törenine gelmiş ve Hizmet Hareketi’ni övmüştür.
Pozisyonu itibarı ile her türlü istihbarata sahip olan Sayın Başbakan, ‘Gezi
komplosu’nun arkasında Hizmet Hareketi’nin olduğunu düşünseydi bu övgüleri hiç
şüphesiz yapmazdı.
2. “Gezi Eylemcilerini Hizmet’e yakın savcı ve hakimler tutuklamayıp
salıvermiştir”
Bütün savcı ve hakimler kamu görevlisi olup HSYK’nın yetkilendirme ve denetimine
tabidir. Şayet yapılan görevin ifası konusunda yanlışlıklar varsa sorumluluk
Adalet Bakanlığı ve HSYK’ya aittir. Son dönemde medyada yer alan bazı haber ve
yazılar sayesinde Hizmet’e yakın olduğu iddia edilen yargı mensuplarının zaten
tasfiye edildiği de kamuoyunun bilgisi dahilindedir. Üstelik uzun zamandır
tutuklu yargılamaları problem olarak gören çevrelerin, şimdi “yargı neden
tutuklamıyor” diye şikayetçi olmaları büyük bir tutarsızlıktır. Ergenekon
davalarını gayrimeşru hale getirmek için vesayetçi çevrelerin dillerine doladığı
“Cemaatçi yargı” ithamının şimdi başka çevreler tarafından gündeme getirilmesi
ve bunların tepki görmemesi düşündürücüdür.
3. “Hizmetle bağlantılı polisler, eylemcilerin çadırlarını yakarak ve sert
müdahale ederek eylemlerin büyümesini sağladı”
Kolluk güçleri kamu görevlisi olup İçişleri Bakanlığı’nın yetkilendirme ve
denetimine tabidir. Hükümetin emrindeki kolluk kuvvetlerinin yaptıklarının
sorumluluğunu bir sivil toplum hareketine mal etmek mantık dışıdır. Nitekim
olayların ilk başladığı andan itibaren bütün müdahale talimatlarının Hükümetten
geldiği ve çadırları belediye zabıtasının yaktığı daha sonra ortaya çıkmıştır.
Sayın Başbakan da, emniyet güçlerine talimatları kendisinin verdiğini ifade
etmiş, emniyet güçlerine destek çıkan açıklamalar yapmış ve nihayet onları
olaylardaki performanslarından dolayı ödüllendirmiştir.
Açıklamada, “Darbe tehdidi konusunu gündemde tuttuğu için eleştirilen Hizmet
Hareketi’nin darbelere sıcak bakması asla mümkün değildir.” denildi. (Kaynak)
Gezi'ye
3. dava İzmir'den
Taksim Gezi Parkı eylemlerine destek verip,
İzmir'de gösterilere katıldıkları iddiasıyla ilk operasyonda tutuklanan 8 kişi
hakkında 17'şer yıl hapis cezası istemiyle İzmir 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nde
dava açıldı. Gezi olaylarıyla daha önce İstanbul ve Adana'da iki dava açılmıştı.
29.08.2013 11:07 Taksim Gezi Parkı eylemlerine destek verip, İzmir'de
gösterilere katıldıkları iddiasıyla ilk operasyonda tutuklanan 8 kişi hakkında,
'2911 Sayılı Yasaya Muhallefet. Görevi Yaptırmamak İçin Direnme ve Terör Örgütü
Üyesi Olmamakla Birlikte Terör Örgütü Adına Suç İşlemek' iddiasıyla 17'şer yıl
hapis cezası istemiyle, 12'nci Ağır Ceza Mahkemesi'nde dün dava açıldı. Bu Gezi
eylemleri hakkında açılan 3. dava oldu.
Olayı soruşturan Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Zafer Kılınç, 40 sayfadan
oluşan iddianamesinde, tutuklu sanıklar Vedat Y., İbrahim K., Elif K., Kubilay
İ., Ozan A., Erhan İ., Orhan Ö. ve İzzet U'nun, örgüt adına eylemlerde neler
yaptıklarını anlattı. Savcı Kılınç, iddianamede şunları belirtti:
-Olayları marjinal sol gruplar başlattı-
"Olayların başlangıcında ve gelişiminde marjinal sol grupların öncülük yaptığı,
marjinal sol gruplarca sürdürülen protesto eylemlerine polis ile çatışma
ortamının oluşması üzerine, eylem yapmak için fırsat kollayan terör örgütlerinin
de katıldıkları ve grupları yönlendirmeye çalıştıkları gözlenmiştir.
Süreç içerisinde katılımcı sayısında artış meydana gelmiştir. Eylemlere katılan
şahısların çoğunluğunun örgütsel bir yapı içerisinde olmamasından dolayı,
Hükümet karşıtı basın-yayın kuruluşları (Partizan-Kaldıraç-DHF gibi),
gazeteciler, sivil toplum örgütleri, taraftar grupları ile sanat camiası
mensupları ve marjinal gruplar tarafından eyleme katılan şahıslar kışkırtılmış
ve yönlendirilmiştir.
-CNN, BBC ve diğer basın kuruluşları olayları çarpıttı-
CNN, BBC, The Economist, El Cezire, Reuters gibi uluslararası basın
kuruluşlarının, eylemleri abartarak ve çarpıtarak dünyaya servis ettikleri,
Türkiye'de halk ayaklanması çıktığına dair oldukça taraflı ve yanlış haberlere
yer verdikleri ve dezenformasyonda bulundukları izlenmiştir.
31.05.2013 tarihinde başlayarak kesintisiz olarak ilerleyen tarihlerde de
artarak olaylar devam etmiştir. Dağıtılan grupların kısa zamanda organize olarak
tekrar toplanması, grupların saldırı ve şiddet eylemlerini artırarak devam
etmesi ve eylemlerinde ısrarcı tutum izlemesi, kamu kurum ve kuruluşlarına,
bankalara, dershanelere, araçlara ve kişilere ait işyerlerine zarar verilmesi ve
yağmalanması, güvenlik güçlerine yönelik taş, sopa, sapan ve sert cisimler
kullanılarak yapılan saldırı eylemlerinin artması, ana cadde ve sokaklarda
barikat kurma, ateş yakma ve yol kapama eylemleri artarak devam etmiştir.
Gerçekleştirilen eylem ve saldırılar neticesinde halk üzerinde korku, panik ve
endişe oluşmuştur. Sosyal medyada olaylarla ilgili yalan bilgi verilmesi ve
olayların abartılarak sunulması suretiyle halkın tahrik edilmesi, eylem yapmaya
müzahir grupların yoğun şekilde ajite edilmiştir. Terör örgütlerinin
propagandasına dönüştürülen toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde, kimliklerin
gizlenmesi amacıyla yüzün tamamen veya kısmen kapatmıştır."
İddianamede eylemler bütün olarak değerlendirildiğinde protestoların masum bir
demokratik hak kullanımı eylemi olarak kalmadığı, yasadışı gösterilerde şiddet
kullanılarak kamu düzeninin bozulduğu, eylemlerin ifade özgürlüğü ile yasal
protesto ve gösteri sınırlarının dışına çıktığı, kamu düzeninin sağlanması, suç
işlenmesinin önlenmesi ve toplum huzurunun temini için güvenlik güçlerinin
müdahalesinin kaçınılmaz olduğu, amacını çoktan aşan bu eylemlerin başka türlü
önlenmesinin de mümkün olmadığı açıkça ortaya çıktığı belirtildi.
İddianamede terör örgütlerinin, legal zırha bürünmüş açık alan faaliyetlerini
bir vitrin olarak kullandığı belirtilirken şu ifadeler yeraldı: "Söz konusu
eylemlerde başta TKP/ML-KONFERANS, MKP ve DSİH terör örgütleri olmak üzere
birçok terör örgütünün açık alan yapılanmalarında faaliyet gösteren şahısların
ön saflarda yer alarak şiddeti körükledikleri belirlenmiştir. Şehirlerimizde
protestocuların Güvenlik Güçlerine karşı cebir ve şiddet kullanmak suretiyle
direndikleri, molotof kokteyli, taş, sopa, demir bilye vb. kullanarak
yaralanmalarına sebep oldukları, 1'i ağır olmak üzere 64 polisin yaralanmıştır."
İzmir'de bugüne kadar yapılan operasyonlarda 50 kişi tutuklanmış, 13 kişi
geçtiğimiz gün yapılan tutukluluk incelemesi sonucu tahliye edilmişti. Olaylarla
ilgili halen 37 tutuklu bulunuyor. (Kaynak)
Yalancı
ve gururlu: TTB
Taksim Gezi Parkı olayları sırasında 12
kişinin gözünü kaybettiği yönünde rapor hazırlayarak kamuoyuna duyuran Türk
Tabipler Birliği’ne (TTB) bir yazı yazan Emniyet, soruşturma için isimleri
istedi ancak ilginç bir cevap aldı. TTB, 'Bilgiler anonim. Elimizde olsaydı bile
vermezdik' dedi.
16.09.2013 10:23 Gezi Parkı olayları sırasında 12 kişinin gözünü kaybettiği
yönünde rapor hazırlayan ve kamuoyuna duyuran Türk Tabipler Birliği’ne (TTB) bir
yazı yazan Emniyet Genel Müdürlüğü ilginç bir cevap aldı. Konuyla ilgili
soruşturma başlatmak için isim listesini isteyen Emniyet’e TTB tarafından
gönderilen cevabi yazıda, “Bilgiler anonim. Elimizde olsaydı bile vermezdik”
denildi.
9 kişinin ismine ulaşılamadı
Emniyet (EGM) basında çıkan “Gezi olaylarında polis müdahalesi sonucu12 kişi
gözünü kaybetti” şeklindeki haberler üzerine konuyu incelemeye aldı. TTB
yetkilileri ile irtibata geçen EGM, gözünü kaybettiği ileri sürülen şahıslara
ilişkin bilgi talep etti. EGM söz konusu talep öncesi yaptığı araştırmalarda
çıkan olaylarda 3 kişinin gözünü kaybettiği saptadı, 9 kişinin ismine ise
ulaşılamadı.
Arındırılmış anonim bilgiler
Emniyetin talebi üzerine TTB’nin yazdığı cevapta, “Birliğimize iletilen
bilgilere göre 6 kişi İstanbul’da, 4 kişi Ankara’da 1 kişi de Antalya’da gözünü
kaybetmiştir. Birliğimize iletilen bilgiler büyük oranda kişisel bilgilerden
arındırılmış anonim bilgilerdir. Hastaların kişisel bilgilerine ilişkin bilgiler
birliğimiz kayıtlarında olsaydı bile, özel hayatın gizliliğine ilişkin
uluslararası düzenlemeler uyarınca paylaşılması mümkün olmazdı”
denidi.Soruşturma bu nedenle 3 kişiyle sınırlı kaldı. (Kaynak)
İşleri yalana kaldı
Yalan bilgilerle kamuoyunu kışkırtmaya çabalayan, yalanı ortaya çıktıktan sonra
da özür dilemek yerine gururlu davranmaya çalışan Türk Tabipler Birliği
kamuoyundan büyük tepki çekti. Benzer yalanlar Gezi olayları sürecinde sık sık
yaşandı. Bu açık yalanların bir çok örneğini deşifre eden haberleri bu
sayfamızda (1) bulabilirsiniz.
TTB gibi yalan ve kaostan medet uman bir başka kuruluş Mimarlar Odası olmuştu.
Oda'nın, Topçu Kışlası için açtığı davada verilen iptal kararını kamuoyundan 1
ay sakladığı, kararı gizleyerek olayların yaşanmasına zemin hazırladığı, olaylar
çıktıktan sonra da sessizliğini sürdürdüğü ortaya çıkmıştı. '3. köprü
yapılmasın', '3. havaalanı yapılmasın' gibi yapıcı değil hep yıkıcı davranan,
topluma söyleyecekleri olumlu hiç bir görüşleri olmayan bu marjinal grupların,
yalan haberlerden medet umarak kamuoyunu kendi yanlarına çekme çabasından
vazgeçmediği görülüyor.
Yalanların son örneği Hatay'da yaşanmıştı. Gezi ile bağlantılı ODTÜ eylemleri
sırasında Hatay'da Ahmet Atakan isimli bir genç hayatını kaybetti. Atakan'ı
polislerin vurduğu iddia edildi ve olaylar tırmandırılmaya çalışıldı. Ancak
Atakan'ın yüksekten düşerek hayatını kaybettiğini net şekilde gösteren
görüntüler ortaya çıktı. Buna rağmen bu çevrelerin hala Atakan'ı polislerin
öldürdüğü yalanını sürdürmekten vazgeçmediği görülüyor. (Abdullah Harun /
kontrgerilla.com)
(1) Kontrgerilla.com/yazilar/gezi_belgeseli.asp
Çapulcu
öğretmenlere soruşturma
Adana İl Milli Eğitim Müdürlüğü, kentte
değişik tarihlerde yapılan Gezi Parkı eylemlerine katılan 13 öğretmen hakkında
idari soruşturma başlattı. Müfettişler soruşturma başlatılan öğretmenlere,
eylemlerde çekilen fotoğraflarını göstererek, 'Adana’da düzenlenen eylemlere
katıldınız mı?' ve 'Kitleyi yönlendirdiniz mi?' sorularını yöneltti. Eylemlere
katılıp kitleleri yönlendirmekle suçlanan öğretmenler, 'gözdağı amacı
taşıdığını' söyledikleri soruşturmaya tepki gösterdi.
16.09.2013 15:36 Adana İl Milli Eğitim Müdürlüğü, kentte değişik tarihlerde
yapılan Gezi Parkı eylemlerine katılan 13 öğretmen hakkında idari soruşturma
başlattı. Açılan soruşturma kapsamında Adana Milli Eğitim Müdürlüğü’nün
görevlendirdiği müfettişler, kentte 4-19 Haziran 2013 tarihleri arasında yapılan
Gezi Parkı eylemlerine katıldıkları gerekçesiyle Eğitim ve Bilim Emekçileri
Sendikası (Eğitim-Sen) Adana Şubesi Başkanı Kamuran Karaca, yönetim kurulu
üyeleri Orhan Alıcı, Ahmet Karagöz, Esra Aslan Kösele, Yalçın Alçiçek, Abdullah
Yalçın ve Halil Kara ile üyeler Mehmet Akarsubaşı, Kenan Kalkan, Mehmet Rüştü
Şatır, Münir Korkmaz, Ayhan Topal ve Birol Satar’dan savunmalarını istedi.
Müfettişler soruşturma başlatılan öğretmenlere, eylemlerde çekilen
fotoğraflarını göstererek, 'Adana’da düzenlenen eylemlere katıldınız mı?' ve
'Kitleyi yönlendirdiniz mi?' sorularını yöneltti.
Açılan soruşturma kapsamında savunmasını yapan 58 yaşındaki 36 yıllık sınıf
öğretmeni Orhan Alıcı, demokratik haklarını kullanıp Gezi Parkı eylemlerine
katıldığını anlattı. Açılan soruşturmanın gözdağı amacını taşıdığını kaydeden
Alıcı, "Bu yöntemlerle bizleri yıldırmaya çalışıyorlar. Anayasal hakkımızı
kullandığımız için bizleri cezalandırmak istiyorlar. Bu durum bile Türkiye’de
demokratik düzenin nasıl olduğunu ortaya koyuyor" dedi.
Demokratik ve barışçıl eylemlerin içinde bulunduklarını belirten 46 yaşındaki 25
yıllık sınıf öğretmeni Mehmet Akarsubaşı da, eylemler nedeniyle gözaltına
alınmadıklarını ve haklarında herhangi bir dava açılmadığını vurguladı. Buna
karşın idari soruşturma başlatılmasının kendilerine 'gözdağı verme' amacı
taşıdığını iddia eden Akarsubaşı, "İçişleri Bakanlığı Türkiye’nin her yerinde 2
milyon 500 bin, Adana Emniyet Müdürlüğü de kentte 100 bin kişinin sokağa
çıktığını açıkladı. Keyfi olarak hakkımızda soruşturma başlatıldı. Bu
yöntemlerle geri adım attırmak istiyorlar ama başarılı olamayacaklar" diye
konuştu. (Kaynak)
Koç:
Gezi'dekiler sizin benim gibi
Taksim Gezi olaylarına destek vermekle itham
edilen Koç Holding Başkanı Mustafa Koç, Gezi Parkı eylemlerine katılanları
savunarak, 'Sizin benim gibi insanlar. Kusura bakmayın. 70 yaşında teyze de
gördüm ben, 18 yaşında çocuk da. Bunlar mı ülkeye zarar verecek' dedi.
18.09.2013 13:11 Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç, Gezi Parkı
olaylarında Koç Grubu’na yöneltilen eleştirilere ilişkin ilk kez konuştu.
Mustafa Koç'un açıklamaları ile kendisine yöneltilen bazı sorular ve cevapları
şu şekildeydi:
“Maalesef Koç Holding olarak hiç istemediğimiz bir şekilde kendimizi olayların
ortasında bulduk. Divan Otelimiz, gayet insani bir yaklaşım sergilerken hadise
başka mecralar tarafından çok çarpıtıldı. Korkunç bir bilgi kirliliği, bir
dezenformasyon ve teröristlere yardım ediyormuşuz gibi bir hava estirildi. Biz
de bundan fevkalade üzüntü duyduk.”
Gezi sürecinde Başbakan ile görüşme imkanınız oldu mu? Randevu bekliyormuşsunuz
gibi iddialar ortaya atıldı? - Yok olmadı. Zaten kendisi çok yoğundu o dönemde.
Kuzey Afrika’ya gitti. Çok sayıda iddia ortaya atıldı.
-3 ay sonra açıklama yapılması-
Olaylar çok insaniydi ama açıklama çok sonra geldi. Neden sizin ağzınızdan
olmadı? - Olaylar çok tazeydi ve bence bizim o aralar sessizliğimizi korumamız
çok yerinde oldu. Sosyal medyanın hem çok iyi tarafları var ama diğer taraftan
hadise başka yerlere saptırılabiliyor. Ben kendi ağzımdan fabrikaları
kapatacağımızı iddia eden bir haber okudum. Büyük oyunlar oynandığı, bizim de
sanki bu oyunların bir parçası olduğumuz vb. iddialar ortaya atılıyor. İç
huzurun, ekonomik ve sosyal istikrarın ülkemiz için ne kadar önemli olduğunu,
her fırsatta vurguluyoruz. Hal böyleyken Türkiye’de istikrarı bozacak herhangi
bir hareketin içinde topluluğumuzun yakıştırılmasına müsaade etmeyiz.
-Ekim'de sokak gösterileri: Demokrasilerde gösteri hakkı var-
Ekimde sokak gösterileri bekleniyor. Sizin olaylara bakış açınız nedir? - İleri
demokrasilerdeki gösteri hakkı nasıl mevcutsa Türkiyede dünyanın parçası
olacaksa ki ona oynadığımızı biliyorum. Doğal olması lazım. Şiddet
kullanılmadığı müddetçe.
-Taksim'de 300 aracın yakılması: 70 yaşındaki teyze mi ülkeye zarar verecek?-
Sizce Taksim’de yaşanan olaylar 300 aracın yakılması şiddet içermeyen olaylar
mıydı? - Siz oraya gelen insanları gördünüz mü? Sizin benim gibi insanlar.
Ellerinde molotofkokteyli olanlardan bahsetmiyorum. Ama hepsinin aynı kefeye
konmasını ben kabul etmiyorum. Kusura bakmayın. 70 yaşındaki teyze de gördüm
ben, 18 yaşında çocuk da. Bunlar mı ülkeye zarar verecek. Bundan vazife çıkartan
insanlar tabii ki olmuştur. Biz şeylerde aynı yere varamayacağız.
Ardından Tüpraş’ta denetimler yapıldı. Bir gelişme var mı? - Vergi incelemesini
yürütecek ekip daha yeni belirlendi. Bu sebeple vergi denetimi daha tam başlamış
değil. EPDK her zaman marker incelemesi yapıyor. Karayolundan sonra RMK’nın da
Milgem ihalesinin iptal durumu oldu. Sanıyorum bir tersane sürece dahil olmak
istediğini belirterek itiraz etmiş. Ona istinaden böyle bir konu oluştu. Gezi
süreci ile ilgisi yok. Her değişiklik ya da iptal durumunda ortaya çıkan
spekülasyonlara elbette üzülüyoruz. Ama kaçınılmaz bir şey.
-'Ne paylaşılamıyor anlayabilmiş değilim'-
İstikrar çok önemli dediniz, istikrarın sağlanması için ne yapılmalı? - İç
çekişmeleri bırakıp herkesin işine bakması lazım. Sonunda ne paylaşılamıyor
anlayabilmiş değilim. Beni en çok kutuplaşma endişelendiriyor. Bertaraf edilmesi
lazım.
-28 Şubat suç duyurusu-
28 Şubat süreci soruşturma konusu yapıldı. Sizin hakkınızda da suç duyurusu var.
Ne düşünüyorsunuz? - Suç duyurusunda bulunmak herkesin anayasal hakkı. (Kaynak)
Yalancı
ve gururlu TTB'ye dava
Emniyet, Taksim Gezi Parkı olayları sırasında
12 kişinin gözünü kaybettiği yönünde bir rapor hazırlayarak kamuoyuna duyuran,
ancak verdiği bilgiler doğru çıkmayan Türk Tabipler Birliği’ne dava açmaya
hazırlanıyor. Gezi olaylarının kışkırtılmasında önemli rol oynayan rapor üzerine
Emniyet soruşturma açmak için TTB'den gözünü kaybedenlerin ismini istemiş, ancak
TTB, 'Bilgiler anonim. Elimizde olsa bile vermezdik.' şeklinde cevap vermişti.
19.09.2013 09:45 Emniyet Genel Müdürlüğü, Gezi Parkı eylemlerinde 12 kişinin
gözünü kaybettiği yönündeki Türk Tabipler Birliği açıklamasının peşini
bırakmıyor. Emniyet önce TTB’ye yazı yazıp isimleri istedi ancak “İsimler
anonim. Bizde yok, hastanelerde var” cevabını aldı.
Star'dan Mustafa Türk'ün haberine göre, Emniyet şimdi de Sağlık Bakanlığı’na
yazı yazarak gözünü kaybetme vakalarının listesini istedi. Emniyetin resmi
yazısına Bakanlığın araştırma yaparak cevap vereceği öğrenilirken iddiaların
doğru olmaması halinde 12 kişinin gözünün kör olduğu açıklaması yapan TTB’ye
dava açılacağı kaydedildi.
Anonim bilgilerden oluşuyor
Emniyet Genel Müdürlüğü (EGM), Gezi Parkı eylemleri sırasında gaz kapsülü
nedeniyle gözünü kaybeden kişiler için inceleme başlattı. Sorumluların ortaya
çıkarılması için gözünü kaybettiği iddia edilenlere ulaşmaya çalışan polis 3
kişiyi tespit etti. Ardından bu sayıyı 12 olarak açıklayan Türk Tabipler
Birliği’ne (TBB) kalan 9 kişinin kim olduğunu sordu. TTB’ye gönderilen yazıda
“Yapmış olduğumuz çalışmalar sonucunda maalesef 3 kişinin gözünü kaybettiği
belirlenmiştir.
Tazminat davası açılabilir
Polisin müdahalesi sırasında gözünü kaybettiğini iddia ettiğiniz 9 kişiye ise
gerek teşkilatımız gerek ilgili kurumlar nezdinde yaptığımız araştırmalarda
ulaşamadık” denildi. Emniyetin bu talebine TTB, Gezi olaylarında İstanbul’da 6,
Ankara’da 4 ve Antalya’da da 1 kişinin gözünden yaralandığını belirtti. TTB
yazısında “Birliğimize hekimler ve Tabip Odaları tarafından iletilen sağlık
bilgileri, büyük oranda kişisel bilgilerden arındırılmış olan anonim
bilgilerdir” ifadeleri kullanıldı. (Kaynak)
Yabancı
vakıflara dava açılacak mı?
İstanbul Cumhuriyet Savcılığı, 3 Ağustos
2013'te Galatasaray Lisesi önünde başlayan ve gün boyu süren olaylarla ilgili
3'ü yabancı 35 kişi hakkında iddianame hazırladı. Yabancılardan ikisi Alman,
diğeri ABD vatandaşı. Yine İstanbul'da açılan ilk davada da bir İtalyan
fotoğrafçı sanık olarak yer alıyor. Gezi'deki yabancı bağlantısı somut başka
olaylarla da ortaya çıkmıştı. Hatay'da eylemcilere para dağıttığı ihbarı üzerine
iki yabancı vakfa baskın yapılmış, üyeleri gözaltına alınmıştı. Yabancı
vakıfların yasak olmasına rağmen Türkiye'deki siyasete etki etmeye çalıştığı
şüphesi, Prof. Dr. Necip Hablemitoğlu suikasti ile Ergenekon davası sürecinde de
somut bulgularla ortaya çıkmıştı. Mısır'da da benzer şüpheler ortaya çıkmış,
2011'de açılan ve geçtiğimiz aylarda sonuçlanan davada ABD ve Alman vakıflarında
yönetici ve üye 43 kişi suçlu bulunarak hapis cezaları almışlardı.
24.09.2013 14:10 İstanbul Cumhuriyet Savcılığı, 3 Ağustos 2013’te Galatasaray
Lisesi önünde başlayan ve gün boyu süren olaylarla ilgili 3’ü yabancı 35 kişi
hakkında iddianame hazırladı. Gezi Parkı eylemleri kapsamındaki iddianamede “Her
yer Taksim her yer direniş” ve “Bu daha başlangıç mücadeleye devam” şeklinde
slogan atan yaklaşık 120 kişilik grubun, dağılın uyarısı yapan emniyet güçlerine
taş ve şişe attığı belirtildi. Polisin tazyikli su ve biber gazı kullanarak
dağıttığı grubun bir süre sonra tekrar toplandığının kaydedildiği iddianamede,
aralarında Alman vatandaşları Marc Klaus Jörg Sander ve Denis Schmick ile ABD
vatandaşı Jeff Allen Crane’ın da bulunduğu 35 kişinin gözaltına alındığı
vurgulandı.
Sanıklardan Sander’in üzerinden iki adet baret ve bir gaz maskesi, Schmick’in
üzerinden ise gazlı bez çıktığı ifade edildi. Diğer sanıkların da eyleme
hazırlıklı geldikleri, üzerlerinde baret, puşi ve maket bıçaklarının çıktığı
ifade edildi. Savcılık, sanıkların yasa dışı toplantı kapsamında dağılmaları
konusunda uyarıda bulunulmasına rağmen dağılmayarak cebir ve şiddet ile
mukavemet suçunu işledikleri sonucuna ulaşıldığını belirtti.
DAHA ÖNCE 3 DAVA AÇILDI
İSTANBUL: Gezi olayları hakkında ilk dava İstanbul'da açıldı. İstanbul
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 20 şüpheli hakkında hazırlanan iddianame 19
Temmuz'da İstanbul Asliye Ceza Mahkemesi'ne gönderildi. Kabul edilen iddianame
ile dava açıldı. "Görevi yaptırmamak için direnme", "2911 sayılı kanuna
muhalefet", "kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma" ve "ulaşım aracının hareket
etmesini engellemek" suçlarından 20 şüpheli hakkında 1 ila 7 yıl arasında hapis
cezası talep ediliyor.
-İtalyan fotoğrafçı da sanık-
Yine İstanbul'da açılan bu ilk davanın sanıkları arasında İtalyan uyruklu
fotoğrafçı Mattia Cacciatori de yer alıyor. Cacciatori, "görevi yaptırmamak için
direnme" ve "2911 sayılı kanuna muhalefet" ile suçlanıyor.
ADANA: Gezi hakkındaki 2. dava Adana'da açıldı. Gezi Parkı eylemine destek
vermek amacıyla düzenlenen gösterilerde 22 polis memurunu yaralayıp, valilik
konutuna taşlı ve sopalı saldırıda bulundukları iddia edilen 11 kişi hakkında
Adana 8. Asliye Ceza Mahkemesi'nde açılan davada şüpheliler hakkında 6 ila 28'er
yıl hapis cezası istendi. Şüpheliler '2911 Sayılı yasaya muhalefet, görevi
yaptırmamak için direnme, kamu malına zarar vermeye teşebbüs' ile suçlanıyor.
İZMİR: Gezi hakkındaki 3. dava İzmir'de açıldı. Taksim Gezi Parkı eylemlerine
destek için İzmir'de gösterilere katıldıkları iddiasıyla ilk operasyonda
tutuklanan 8 kişi hakkında, '2911 Sayılı Yasaya Muhalefet, Görevi Yaptırmamak
İçin Direnme ve Terör Örgütü Üyesi Olmamakla Birlikte Terör Örgütü Adına Suç
İşlemek' iddiasıyla 17'şer yıl hapis cezası istemiyle, İzmir 12. Ağır Ceza
Mahkemesi'nde dava açıldı.
GEZİ'NİN DIŞ BAĞLANTILARI
Gezi olaylarına aktif olarak katılan, polise direnen yabancılar bunlarla sınırlı
değil. Alman milletvekili Claudia Roth ve yabancı ülke diplomatları ile diğer
yabancı uyruklu kişilerin de olaylara katıldıkları basında yer aldı.
Gezi olaylarına katılan göstericilere yabancı vakıfların maddi destek verdiği de
o günlerde iddia edilmiş, buna dair bir raporun Başbakan Erdoğan'a sunulduğu
basına yansımıştı.
Bunlarla ilgili ilerleyen günlerde iki çarpıcı gelişme yaşandı. İlki, Gezi'ye
dair İstanbul'da düzenlenen ilk iddianamede İtalyan uyruklu fotoğrafçı Mattia
Cacciatori'nin sanık olarak yer alması oldu. Gezi olaylarına aktif şekilde
katılan ve polise direnen Cacciatori'nin 7 yıla kadar hapsi isteniyor.
Ancak 5 Temmuz 2013'te basına çok çarpıcı bir başka gelişme yansıdı. Buna göre,
Hatay'da Gezi Parkı eylemcilerine para dağıtılarak provokasyon yapıldığı ihbarı
üzerine 'casus evlerine' ikiz baskın düzenlendi. Eski Bakan Zekeriya Temizel'in
kızı Selin Temizel'in de aralarında bulunduğu Alman Arche Nova ve İngiliz
MapAction üyesi 8 kişi gözaltına alındı. 6 yabancı ajanlık suçlamasıyla sınır
dışı edildi.
Batılıların Gezi olaylarına ilgisi skandal gelişmelerle ortaya çıkmıştı. Batı
medyasında Gezi olayları şaşırtıcı büyüklükte yalan haberlerle yansıtıldı. Ana
sayfa başlıklarında Başbakan Erdoğan'a ağır hakaretlere yer verildi. ABD ve
Avrupa'lı sözde aydınlar, o günlerde Londra ve Washington'da yaşanmış benzer
kitlesel olaylarda polisin uyguladığı ve çok sayıda kişinin öldüğü şiddetten hiç
bahsetmeyerek Başbakan Erdoğan'ı ve partisini eleştirdiler. Diktatör olarak
niteleyerek hakaret ettiler. Hatta insanlığa karşı suç işlediği gerekçesiyle
Erdoğan'ın Strasbourg'ta yargılanabileceği tehdidini ileri sürecek kadar ileri
gittiler.
Yabancılarla işbirliği içine giren Gezi eylemcilerinin Dolmabahçe cami kapısını
tekmelemeleri, içeriye ayakkabılarla girmeleri, orada içki içip öpüşmeleri,
sırtında haç işaretli bir kızılhaç doktorunun camide ortalıkta dolanması
kamuoyunda şok etkisi yaptı.
Gezi olaylarına dair çeşitli illerde halen yürütülen soruşturmalarda olayların
dış bağlantılarının da inceleme kapsamına alınıp alınmadığı bilinmiyor. Belki
Hatay'daki yabancı vakıf baskını ardından başlatılan soruşturma bu şüphenin
izini sürüyor olabilir. Öyle bile olsa soruşturmanın Hatay'la sınırlı ve dar
kapsamlı olacağı söylenebilir.
Hatay'da yabancı vakıfların Gezi olaylarına aktif destek verdiğinin ortaya
çıkması çok önemli. Çünkü yabancı vakıfların yasak olduğu halde Türkiye'deki
siyasete müdahale ettiği iddiaları Ergenekon davası sürecinde de gündeme gelmiş
ancak üzerine gidilmemişti. Bu şüpheler, Gezi olaylarıyla birlikte bir kez daha
gündemde. Alman vakıflarından Ergenekon sanıklarına gönderilen parasal destek
belgelerle ortaya çıkmış ancak bu konuda ayrı bir soruşturma açılmamıştı. Yine
konuyla doğrudan bağlantılı olarak gündeme gelen Prof. Dr. Necip
Hablemitoğlu'nun suikastle öldürülmesinde de, Hablemitoğlu'nun yabancı
vakıfların Türkiye'deki bu siyasi etkilerini araştırması nedeniyle öldürüldüğü
ileri sürülmüş, bu konuyla ilgili somut bulgular ortaya çıkmıştı. Ancak
dediğimiz gibi, yabancı vakıfların siyasi nüfuz çabaları hakkında ayrı bir
soruşturma başlatılmış değil.
Bu konuyu yakından ilgilendiren ilginç bir gelişme Mısır'da yaşandı. Mısır’da
Mübarek’in 2011’de devrilmesinden sonraki yeni süreçte yabancı vakıflara
baskınlar yapıldı. ABD, Alman ve İngiliz vakıflarının 43 yöneticisi gözaltına
alındı. Bu vakıfların yasak olmasına rağmen Mısır’da siyasi faaliyetlerde
bulunduğu kanıtlandı. Dava sonuçlandığında ABD ve Avrupalı 43 sanığın tümü hapis
cezası aldı. ABD Ulaştırma Bakanının oğlu da bu sanıklardan biri idi. Davanın bu
şekilde sonuçlanması ABD ve Mısır arasında diplomatik kriz çıkardı. Dava Avrupa
ülkelerinde de tepkilere yol açtı. Ve davanın sonuçlanmasından sadece 1 ay sonra
Mursi askeri darbe ile devrildi.
Yasak olmasına karşın yabancı vakıfların Türkiye'de siyasete nüfuz çabalarında
bulunduklarına dair somut bulgular Ergenekon davasından sonra Gezi olayları
sürecinde de çoğaldı. Kendi ülkelerindeki katliam ve polis şiddetine ses
çıkarmayan ve o ülkelerin istihbarat ofisi gibi Türkiye'de faaliyet
gösterdiklerini gösteren somut şüphelerden sonra bu vakıflara karşı bir an önce
ayrı bir soruşturma başlatılması gerekiyor. (Abdullah Harun / kontrgerilla.com)
Almanlardan
Koç'lu Gezi mesajı
Gezi Parkı eylemleri sırasında göstericilere
kapılarını açan Divan Otel sahibi Ali Koç ve Semahat Arsel, bir Alman kuruluşu
tarafından ödüllendirildi. Ödülün gerekçesinde Divan'ın Gezi Parkı
protestolarında 'sivil dayanışma ve cesaretin önemli bir örneğini' ve
'misafirperverliğin kriz anlarında da ne kadar gerekli olduğunu' gösterdiği
vurgulandı. Ödül, Batı ve özellikle Alman vakıf ve siyasilerinin Gezi olaylarına
yakın ilgisine yeni bir delil teşkil ediyor. Hatay'da Gezi eylemcilerine para
dağıttığı ihbarı üzerine biri Alman iki yabancı vakfa baskın yapılmış, üyeleri
gözaltına alınmıştı.
08.10.2013 13:00 Gezi Parkı eylemleri sırasında göstericilere kapılarını açan
Divan Otel ödüllendirildi.'Hospitality Innovation Award'a bu yıl Divan
Otelleri'nin sahipleri Ali Koç ile Semahat Arsel layık görüldü. Ödülün
gerekçesinde Divan'ın Gezi Parkı protestolarında "sivil dayanışma ve cesaretin
önemli bir örneğini" ve "misafirperverliğin kriz anlarında da ne kadar gerekli
olduğunu" gösterdiği vurgulandı. Merkezi Münih'te bulunan PKF hotelexperts
isimli kuruluş tarafından verilen ödülün çarşamba akşamı Münih'te yapılacak bir
törenle sahiplerine takdim edileceği duyuruldu.
Batı ve özellikle Alman vakıf ve siyasilerinin Gezi olaylarına yakın ilgisi çok
sayıda somut delille ortaya çıkmıştı. Gezi olayları sürecinde Alman medyasında
Türk hükümeti ve başbakanına ağır hakaretler edilmiş, Alman Başbakanı Merkel
Gezi olaylarına yönelik polis müdahalesinin G-8 toplantısında gündeme
getirilebileceğini dile getirdiği ileri sürülmüş, Alman milletvekili Caludia
Roth da Gezi olaylarına bizzat katılarak destek vermişti. Alman vakıf ve
kuruluşlarının yasak olmasına rağmen Türkiye'de siyasi faaliyetlerde bulunduğu
çok sayıda somut delille ortaya çıkmış bulunuyor. Hatay'da Gezi eylemcilerine
para dağıttığı ihbarı üzerine biri Alman iki yabancı vakfa baskın yapılmış,
üyeleri gözaltına alınmıştı. Alman vakıflarının Türkiye'de siyasi faaliyetlerde
bulunduğu iddiaları giderek çoğalırken buna yönelik henüz bir soruşturma
başlatılmış değil.
Hatay'da yabancı vakıfların Gezi olaylarına aktif destek verdiğinin ortaya
çıkması çok önemli. Çünkü yabancı vakıfların yasak olduğu halde Türkiye'deki
siyasete müdahale ettiği iddiaları Ergenekon davası sürecinde de gündeme gelmiş
ancak üzerine gidilmemişti. Bu şüpheler, Gezi olaylarıyla birlikte bir kez daha
gündemde. Alman vakıflarından Ergenekon sanıklarına gönderilen parasal destek
belgelerle ortaya çıkmış ancak bu konuda ayrı bir soruşturma açılmamıştı. Yine
konuyla doğrudan bağlantılı olarak gündeme gelen Prof. Dr. Necip
Hablemitoğlu'nun suikastle öldürülmesine de, yabancı vakıfların Türkiye'deki
siyasi etkilerini araştırmasının neden olduğu ileri sürülmüş, bu konuyla ilgili
somut bulgular ortaya çıkmıştı.
Bu konuyu çok yakından ilgilendiren ilginç bir gelişme Mısır'da yaşandı.
Mübarek'in 2011'de devrilmesinden sonraki yeni süreçte Mısır'da yabancı
vakıflara baskınlar yapıldı. ABD, Alman ve İngiliz vakıflarının 43 yöneticisi
gözaltına alındı. Bu vakıfların yasak olmasına rağmen Mısır'da siyasi
faaliyetlerde bulunduğu kanıtlandı. Dava sonuçlandığında ABD ve Avrupalı 43
sanığın tümü hapis cezası aldı. ABD Ulaştırma Bakanının oğlu da bu sanıklardan
biri idi. Davanın bu şekilde sonuçlanması ABD ve Mısır arasında diplomatik kriz
çıkardı. Dava Avrupa ülkelerinde de tepkilere yol açtı. Ve davanın
sonuçlanmasından sadece 1 ay sonra Mursi askeri darbe ile devrildi.
İkiyüzlülük ödülü verilmeli
Batı ülkelerinin vakıf ve kuruluşları aracılığıyla başka ülkelerin iç siyasetine
nasıl etki etmeye çalıştığı Mısır'da net şekilde görüldü. Ve halen görülmeye de
devam ediyor. ABD Berkeley Ünivesitesi öğrencileri bilgi edinme yasası
kapsamında ABD'nin çeşitli dernek ve kuruluşlar aracılığıyla Mısır'da
Cumhurbaşkanı Mursi karşıtı göstericilere parasal yardım yaptığını kanıtladılar.
Benzer bir durum şüphesiz Türkiye'deki Gezi olaylarında da mevcut. Hatay'da
bunun somut bir örneği tespit edildi. Askeri darbelere hep karşı olduklarını
açıklamalarına rağmen Batılıların ve Almanların Mısır'da farklı davranmalarının
bir izahı yok. Ama aslında var. Darbeye darbe dememeleri, geçen bir kaç ayda
darbeciler tarafından bir çok katliamlar yapılmasına ve demokrasi isteyen
kitlelerin öldürülmesine karşın buna tepkisiz kalmaları, insanlık suçu
işlenmesine karşın darbecilere yardıma devam etmeleri insanlık suçuna yardım
teşkil ediyor. Ülkelerinin iştirak ettiği bu suçu eleştirmek ve bu konuda
ödüller vermek yerine, başka ülkelerin iç siyasetine ödül maskesi altında
müdahale etmek, çağdaş Batı demokrasisinin, 'ikiyüzlülük ödülü'nü hakettiği
anlamına geliyor.
Bir ödül de soruşturma başlatmayanlara
İşin tuhaf bir yönü de Türkiye ile ilgili.. Yasak olmasına karşın yabancı
vakıfların Türkiye'de siyasete nüfuz çabalarında bulunduğunu gösteren somut
bulgular Ergenekon davasından sonra Gezi olayları sürecinde de çoğaldı. Ancak bu
konuda henüz bir soruşturma başlatılmış değil. Kendi ülkelerindeki katliam ve
polis şiddetine ses çıkarmayan ve o ülkelerin istihbarat ofisi gibi Türkiye'de
faaliyet gösteren bu vakıflara, Türkiye'nin iç siyasetiyle ilgili bir konuda
ödül veren Alman 'PKF hotelexperts' kuruluşu da katılmış oldu. Ancak bundan daha
somut bulgular da var. Bir örneği Hatay'da ortaya çıktı. Savcılıkların ne zaman
harekete geçeceği ve Türk siyasetine vakıf ve kuruluşları yollarıyla dış
müdahale çabalarının ne zaman soruşturma konusu olacağı merak ediliyor.
(Abdullah Harun / kontrgerilla.com)
Gezi'de
yeni iddianame
Taksim Gezi Parkı eylemlerine destek vermek
amacıyla Kadıköy'de düzenlenen gösterilere katıldıkları gerekçesiyle biri ABD
vatandaşı 16 kişi hakkında 7 yıla kadar hapis cezası istemiyle iddianame
hazırlandı. Bu, Gezi olaylarıyla ilgili hazırlanan beş ya da altıncı iddianame
oldu. Bu iddianamelerdeki sanık yabancı eylemci sayısı da 5'e yükselmiş oldu.
14.10.2013 13:16 Taksim Gezi Parkı eylemlerine destek vermek amacıyla Kadıköy'de
düzenlenen gösterilere katıldıkları gerekçesiyle biri ABD vatandaşı 16 kişi
hakkında 7 yıla kadar hapis cezası istemiyle iddianame hazırlandı. Anadolu
Cumhuriyet savcılığınca hazırlanan iddianamede, Taksim Gezi Parkı olayları
kapsamında düzenlenen eylemlere destek vermek amacıyla sosyal medya üzerinden
Kadıköy Altıyol Boğa heykeli önü ve Söğütlüçeşme metrobüs durağında
toplanılacağı, tüm yapıların buna davet edildiği anlatıldı.
İddianamede, toplanan grupların AK Parti Kadıköy İlçe Başkanlığı'nın binası
önüne yürüyeceği ve ilerleyen günlerde Kadıköy İskele Polis Merkezi'nin yanında
bulunan bir parkta çadır kurulacağının planlandığı duyumunun alınması üzerine
ilçe emniyet birimlerinin tedbir aldığı kaydedildi.
İddianamede, 400 kişilik bir grubun 12 Eylül günü Kadıköy Boğa heykeli civarında
toplandığı ve "her yer Taksim, her yer direniş", "Ahmet Atakan ölümsüzdür",
"katil devlet hesap verecek", "direne direne kazanacağız, "bu daha başlangıç",
"mücadeleye devam", "katil polis Kadıköy"den defol" şeklinde slogan attıkları
belirtildi.
Grupların Kuş Dili ve Söğütlüçeşme caddeleri üzerinde oturma eylemi yaparak,
caddeyi trafiğe kapattıkları kaydedilen iddianamede, aynı grubun bir süre sonra
başka grupların da katılmasıyla 1500 kişi kadar oldukları, tedbir alan güvenlik
güçlerine karşı taş ve havai fişekle karşılık verdikleri, grup üyelerinin
emniyet görevlilerinin eylemin kanunsuz olduğu ve dağılmaları gerektiği
yönündeki anonslarına rağmen eylemlerine devam ederek dağılmadıkları anlatıldı.
İddianamede, çevik kuvvet ekiplerinin direnci kıracak şekilde kademeli olarak
zor kullandığı ve grubun ihtar ve zor kullanmaya rağmen kolluk görevlilerine
karşı direndikleri ve cebir kullandıkları, ayrıca yüzlerini örtmek suretiyle de
kendilerini tanınmayacak bir hale koyarak, güvenlik güçlerine karşı görevlerini
yaptırmamak için direndikleri kaydedildi.
İddianamede, biri ABD vatandaşı 16 kişi hakkında Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri
Kanunu'na muhalefet" ve "görevi yaptırmamak için direnme" suçlarından 7 yıla
kadar hapis cezası istendi.
DAHA ÖNCE 3 DAVA AÇILDI
İSTANBUL: Gezi olayları hakkında ilk dava İstanbul'da açıldı. İstanbul
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 20 şüpheli hakkında hazırlanan iddianame 19
Temmuz'da İstanbul Asliye Ceza Mahkemesi'ne gönderildi. Kabul edilen iddianame
ile dava açıldı. Görevi yaptırmamak için direnme, 2911 sayılı kanuna muhalefet,
kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma ve ulaşım aracının hareket etmesini
engellemek suçlarından 20 şüpheli hakkında 1 ila 7 yıl arasında hapis cezası
talep ediliyor.
-İtalyan fotoğrafçı da sanık-
Yine İstanbul'da açılan bu ilk davanın sanıkları arasında İtalyan uyruklu
fotoğrafçı Mattia Cacciatori de yer alıyor. Cacciatori, görevi yaptırmamak için
direnme ve 2911 sayılı kanuna muhalefet ile suçlanıyor.
ADANA: Gezi hakkındaki 2. dava Adana'da açıldı. Gezi Parkı eylemine destek
vermek amacıyla düzenlenen gösterilerde 22 polis memurunu yaralayıp, valilik
konutuna taşlı ve sopalı saldırıda bulundukları iddia edilen 11 kişi hakkında
Adana 8. Asliye Ceza Mahkemesi'nde açılan davada şüpheliler hakkında 6 ila 28'er
yıl hapis cezası istendi. Şüpheliler '2911 Sayılı yasaya muhalefet, görevi
yaptırmamak için direnme, kamu malına zarar vermeye teşebbüs' ile suçlanıyor.
İZMİR: Gezi hakkındaki 3. dava İzmir'de açıldı. Taksim Gezi Parkı eylemlerine
destek için İzmir'de gösterilere katıldıkları iddiasıyla ilk operasyonda
tutuklanan 8 kişi hakkında, '2911 Sayılı Yasaya Muhalefet, Görevi Yaptırmamak
İçin Direnme ve Terör Örgütü Üyesi Olmamakla Birlikte Terör Örgütü Adına Suç
İşlemek' iddiasıyla 17'şer yıl hapis cezası istemiyle, İzmir 12. Ağır Ceza
Mahkemesi'nde dava açıldı.
BİR İDDİANAME DAHA HAZIRLANDI
Gezi olaylarına dair hazırlanan 4'üncü bir iddianameden bahsedilebilir. Bir de
savcılığa iade edilen iddianame olayı var. Hemen hemen aynı günlerde basında yer
alan bu iki haber eğer aynı iddianameden bahsediyorsa 4. iddianamenin savcılığa
geri iade edildiği anlaşılıyor. Yok eğer aynı iddianame söz konusu değilse şu
halde 5'inci bir iddianamenin daha hazırlandığı, dolayısıyla bu habere konu olan
iddianamenin de 6'ıncı iddianame olduğu söylenebilir. Ayrıntılara gelince;
-2 Alman 1 ABD vatandaşı sanık-
İstanbul Cumhuriyet Savcılığı, 3 Ağustos 2013'te Galatasaray Lisesi önünde
başlayan ve gün boyu süren olaylarla ilgili 3'ü yabancı 35 kişi hakkında
iddianame hazırladı. 24 Eylül'de basına yansıyan haberlere göre, Gezi Parkı
eylemleri kapsamındaki iddianamede “Her yer Taksim her yer direniş” ve “Bu daha
başlangıç mücadeleye devam” şeklinde slogan atan yaklaşık 120 kişilik grubun,
dağılın uyarısı yapan emniyet güçlerine taş ve şişe attığı belirtildi. Polisin
tazyikli su ve biber gazı kullanarak dağıttığı grubun bir süre sonra tekrar
toplandığının kaydedildiği iddianamede, aralarında Alman vatandaşları Marc Klaus
Jörg Sander ve Denis Schmick ile ABD vatandaşı Jeff Allen Crane'ın da bulunduğu
35 kişinin gözaltına alındığı vurgulandı. İddianamede sanıklardan Sander'in
üzerinden iki adet baret ve bir gaz maskesi, Schmick'in üzerinden ise gazlı bez
çıktığı ifade edildi. Diğer sanıkların da eyleme hazırlıklı geldikleri,
üzerlerinde baret, puşi ve maket bıçaklarının çıktığı ifade edildi. Savcılık,
sanıkların yasa dışı toplantı kapsamında dağılmaları konusunda uyarıda
bulunulmasına rağmen dağılmayarak cebir ve şiddet ile mukavemet suçunu
işledikleri sonucuna ulaşıldığını belirtti.
BİR İDDİANAME İADE EDİLDİ
Bu olaydan üç gün sonra basına yansıyan bir başka haberde ise 23 sanıklı bir
iddianamenin savcılığa iade edildiği belirtiliyor. Sanık sayıları farklı olan bu
iki iddianamenin aynı iddianame olma olasılığı bulunuyor. Gezi parkı
eylemlerinde gözaltına alınan 23 kişi hakkında İstanbul'da hazırlanan bu son
iddianame, suç delili olarak gösterilen maske, baret, deniz gözlüğü, motorcu
kaskı, flama, sirke, solüsyon ve sargı bezinin, yasada belirtilen silahlardan
olmadığı gerekçesiyle 27 Eylül 2013 tarihinde savcılığa iade edildi. Gezi parkı
eylemlerinde gözaltına alınan 23 kişi hakkında 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşleri Kanunu’na Muhalefet etmek ve görevi yaptırmamak için direnme
suçlarından hazırlanan iddianame, İstanbul 50’inci Asliye Ceza Mahkemesi’ne
gönderildi. İddianameyi inceleyen İstanbul 50’inci Asliye Ceza Mahkemesi, hangi
şüphelinin, hangi suçu ne şekilde, nasıl işlediğinin, atılı suçların
unsurlarının nasıl oluştuğunun somut olarak belirtilmediği gerekçesi ile
iddianameyi iade etti.
YABANCI VAKIFLAR HATAY'DA GEZİ EYLEMCİLERİNE PARA DAĞITTI
5 Temmuz 2013'te ilginç bir gelişme yaşandı. Buna göre, Hatay'da Gezi Parkı
eylemcilerine para dağıtılarak provokasyon yapıldığı ihbarı üzerine 'casus
evlerine' ikiz baskın düzenlendi. Eski Bakan Zekeriya Temizel'in kızı Selin
Temizel'in de aralarında bulunduğu Alman Arche Nova ve İngiliz MapAction üyesi 8
kişi gözaltına alındı. 6 yabancı ajanlık suçlamasıyla sınır dışı edildi. Bu
konuyla ilgili soruşturma halen devam ediyor. (Abdullah Harun /
kontrgerilla.com)
Kuzu:
7-8 devlet Gezi'de
Anayasa Komisyonu Başkanı ve Ak Parti
Milletvekili Prof. Dr. Burhan Kuzu, Gezi olaylarının milletlerarası bir
organizasyon olduğunu belirtti: 'Bilgiler devlette var. Adım gibi biliyorum ki
7-8 devlet bu işin içinde. Aylar önce otelde yer ayırtıyorlar. Ajansları gelip
yerleştirmişler. Devlette bunların listesi var. Hala burada olanları var,
içeride yatanlar var. Bu organizasyon milletler arası.'
10.11.2013 09:42 Anayasa Komisyonu Başkanı ve Ak Parti Milletvekili Prof. Dr.
Burhan Kuzu, İstanbul Aydın Üniversitesi Siyaset Akademisi İzmir '2014
seçimlerine Doğru Türkiye Siyaseti' konulu konferansa katıldı. Kuzu,
konuşmasının sonunda Gezi olaylarıyla ilgili gelen bir soruya çarpıcı cevap
verdi. Kuzu, Gezi olaylarının milletlerarası bir organizasyon olduğunu
belirterek, "Gezi olaylarının başındaki tabloda Başbakan, çocukların çıkışı ve
çevre duyarlılığına katıldığını söyledi. Sizde olmayan bilgiler devlette var.
Adım gibi biliyorum ki 7-8 devlet bu işin içinde. Aylar önce otelde yer
ayırtıyorlar. Ajansları gelip yerleştirmişler. Devlette bunların listesi var.
Hala burada olanları var, içeride yatanlar var. Bu organizasyon milletler arası.
Sonra olay çığırından çıktı. Hepimizin kabullendiği masumiyet orada kalmadı"
diye konuştu. (Kaynak)
Ulusal
Kanal'a Gezi davası
Ulusal Kanal Sorumlu Müdürü Naci Eriş
hakkında, Gezi Parkı odaklı olaylar sırasında yapılan yayınlar nedeniyle, 'suç
işlemeye alenen tahrik' suçundan 1 yıldan 13 yıla kadar hapis cezası istemiyle
dava açıldı. 4 aylık soruşturma sonucu hazırlanan iddianame mahkemece kabul
edildi. Ulusal Kanal'ın Ergenekon Terör Örgütü bağlantısı mahkemece tespit ve
tescil edilmiş, kanal yöneticileri Ergenekon örgütü adına kışkırtıcı yayın
faaliyetlerinde bulunmak suçlamasıyla yargılanıp hapis cezası almışlardı.
14.11.2013 14:12 Ulusal Kanal Sorumlu Müdürü Naci Eriş hakkında, Gezi Parkı
odaklı olaylar sırasında yapılan yayınlar nedeniyle, "suç işlemeye alenen
tahrik" suçundan 1 yıldan 13 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı.
4 aylık bir soruşturma sonucunda İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nca hazırlanan
ve İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilen iddianamede,
şikayetçi Kenan Beyazıt'ın Hatay Cumhuriyet Başsavcılığı aracılığıyla Temmuz
ayında gönderdiği dilekçesine yer verildi.
Dilekçede, "30 Mayıs 2013'ten itibaren devam eden 'Gezi Parkı Olayları' olarak
bilinen eylemlerin toplumun huzurunu bozduğu ve asıl amacının hükümeti devirmek
olduğu, eylemlerin Ulusal TV tarafından toplanma yeri, eylem saati yazılarak
iletişim araçları ile koordine edildiği, halkın kin ve galeyana teşvik edildiği
ve yardım çağrılarının yapıldığı" savunuldu.
Şikayetçinin dilekçesi üzerine soruşturma başlatıldığı ifade edilen iddianamede,
30 Mayıs-23 Haziran 2013 tarihleri arasında Ulusal TV isimli televizyon
kanalında yayınlanan haber ve programlarda, eylem alanından çatışma ve kargaşa
görüntüleri eşliğinde, eylemlerin artması ve yayılması için taraftar toplamaya
yönelik kışkırtıcı nitelikte ifadelere başvurulduğu, eylemlerin farklı illere
sıçramasına zemin hazırladığı düşünülen anonsların yapıldığı kaydedildi.
Demokratik toplumlarda yurttaşların haber alma, bilgilenme ihtiyaçlarına cevap
verecek, kamu elitlerini kritik ederek toplum adına eleştirecek ve kamuoyunun
oluşmasını sağlayacak işlevleri üstlenen medyanın, doğru, tarafsız haber verme
ilkeleri çerçevesinde hareket etmesi gerektiği vurgulanan iddianamede, söz
konusu kanalda, olaylar doğrulanmaksızın, abartılı, infiale sevk edici, son
derece sert ve şiddet içeren bir anlatım dili kullanıldığı aktarıldı.
Yayınlarda, "Devrim yapıyoruz, hükümeti yıkıyoruz, herkes sokağa, isyan
ediyoruz, halkı isyana çağırıyoruz, isyan ceza yasasında yasak olsa da o yasağı
deliyoruz" türünden, kamuoyunu açıkça sokağa inmeye teşvik eden, kontrolsüz bir
kitle hareketinin oluşmasına zemin hazırlayıcı ifadelerin kullanıldığı anlatılan
iddianamede, şunlar belirtildi:
"(Bugün sokağa çıkılmayacaksa ne zaman çıkılacak) türünden ifade, alt yazı,
yorum ve yorum aktarımlarının sıklıkla ekrana getirilerek şiddet eylemlerinin
desteklendiği, özendirildiği, halkın şiddet ve isyana teşvik edildiği, suç
işlemeye alenen tahrik edildiği kanaatine varılmıştır."
İddianamede, yapılan yayınlarda, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile kızına karşı
küçük düşürücü ifadeler kullanıldığı iddiası yönünden ise Taksim yayalaştırma
projesinin İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nce yürütülen bir proje oluşu ve
hakaretin görevle ilgili olmayıp, şahsi şikayeti gerektirmesi nedeniyle suç
duyurusunda bulunan Kemal Beyazıt'ın şikayet hakkının bulunmadığı bilgisi
verildi.
RTÜK'ün görev kapsamında
İddianamede, yayınlardaki yardım çağrısı hakkında ise RTÜK'ün görev kapsamında
olup, 8. madde gereğince idari para cezasına karar verildiğinden ve suç
oluşturmadığından, bu konularda savcılıkça herhangi bir işlem yapılmadığı
kaydedildi.
Şüpheli Naci Eriş'in ifadesine yer verilen iddianamede, Eriş'in "Olayları canlı
olarak, hiçbir yorum katmadan kamuoyuna ulaştırdık. Zaten görüntüler
incelendiğinde, hiçbir yoruma gerek kalmadı. Emniyet görevlilerinin uyguladığı
şiddet, bu sırada göstericilerin yaşadıkları aktarıldı. Uluslararası camiada
dahi bu olaylar, demokratik bir tepki olarak kabul gördü. Günlerce kamuoyunu
meşgul eden, tüm dünya tarafından yakından izlenen olayların aynen yansıtılması
dışında, halkı suç işlemeye teşvik ve tahrik niteliğinde, yasalara karşı
gelinmesine yönelik hiçbir yayınında bulunmadım" şeklinde beyanda bulunduğu
anlatıldı.
İddianamede, Eriş'in basın yayın yoluyla ve zincirleme şekilde "suç işlemeye
alenen tahrik" suçundan 1 yıldan 13 yıla kadar hapisle cezalandırılması talep
edildi.
Eriş, önümüzdeki günlerde hakim karşısına çıkacak.
ULUSAL KANAL BAŞKA SORUŞTURMALARDA DA ZANLI KONUMUNDA
Ulusal Kanal'ın Gezi olaylarında sık sık adı geçiyor.
Gezi Parkı olaylarına ilişkin bir çok ilde soruşturma yürütülüyor. Bu
soruşturmalarda mahkemeye sevkedilen, bir kısmı tutuklanan bir kısmı da tutuksuz
yargılanmak üzere serbest bırakılan sanıklara hükümeti devirmeye çalışma, darbe
girişimi suçlamaları yöneltiliyor. Bu soruşturmalarda Ulusal Kanal'ın adı da
geçiyor. Örneğin Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın soruşturma dosyasında yer
alan fezlekede çarpıcı tespitler yer alıyor. Fezlekede olaylara katılan yasadışı
terör örgütleri sayıldıktan sonra, her biri farklı yapıya sahip olduğu halde bu
terör örgütlerinin kitlesel hareketleri fırsat bilerek hareket ettiklerinin
görüldüğü vurgulanıyor. Fezlekede ayrıca İşçi Partisi, Türk Gençlik Birliği
(TGB) ve Ulusal Kanal'ın olaylara öncülük ettiği ve kara propaganda yaptığı da
belirtiliyor.
YÖNETİCİLERİ ERGENEKON DAVASINDA CEZA ALDI
Diğer yandan Ulusal Kanal'ın adı Ergenekon davasında da geçti. Genel Yayın
Yönetmeni Turhan Özlü ile Haber Müdürü Ufuk Akkaya gibi Ulusal Kanal'ın üst
düzey yöneticileri Ergenekon davası kapsamında darbe suçlamasıyla yargılandı.
Ulusal Kanal'ın Ergenekon Terör Örgütü bağlantısı mahkemece tespit ve tescil
edildi. Kanal yöneticileri Ergenekon davasında örgüt adına kışkırtıcı yayın
faaliyetlerinde bulunmak suçlamasıyla yargılanıp hapis cezası aldı. Davada
savcılık tarafından mahkemeye sunulan esas hakkındaki mütalaanın örneğin 1094.
sayfasında, diğer bazı yayın organlarıyla birlikte Ulusal Kanal'ın da Ergenekon
Terör Örgütü yöneticisi tutuklu sanık Doğu Perinçek tarafından darbe
çalışmalarında istihdam edildiği belirtiliyordu. Ergenekon davasında karar 5
Ağustos'ta açıklandı. Ulusal Kanal yöneticisi sanıklar, haklarındaki suçlamalar
sabit görülüp hapis cezası aldılar. Örneğin İP Genel Başkan Yardımcısı ve aynı
zamanda Ulusal Kanal Genel Yayın Yönetmeni de olan Turan Özlü 9 yıl, Ulusal
Kanal Haber Müdürü Ufuk Akkaya 8 yıl 5 ay 20 gün, Ulusal Kanal'la aynı grupta
yer alan Aydınlık Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Serhan Bolluk 7 yıl 6 ay ve
hepsinin patronu olan İP Genel Başkanı Doğu Perinçek ise ağırlaştırılmış müebbet
ve ek olarak 34 yıl 4 ay hapis cezası aldı. (Kaynak)
Gezi'ye
bir dava daha
Taksim Gezi olaylarıyla ilgili Adana'da yeni
bir dava açıldı. Orbay Gayret adlı üniversite öğrencisi hakkında açılan tek
sanıklı davanın iddianamesinde aralarında CHP'li Milletvekili Durdu
Özpolat'ın da yer aldığı Halkevleri yöneticileri hakkında suçlamalar yer aldı.
20.11.2013 14:39
Gezi Parkı gösterilerinin Adana ayağında gözaltına alınan Orbay Gayret hakkında
dava açıldı. Çukurova Üniversitesi
İletişim Fakültesi öğrencisi Gayret, tutuksuz yargılanmak üzere serbest
bırakıldı. Ardından Gayret’e, “silahlı terör örgütü adına suç işlemek suretiyle
örgüte üye olma, görevi yaptırmamak için direnme ve 2911 sayılı Toplantı ve
Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet” suçlarından tek sanıklı bir dava
açıldı.
'AMAÇ ALEVİ-SÜNNİ GERGİNLİĞİ ÇIKARMAK'
İddianamede, Gezi Parkı’nı ‘fırsat bilen’ silahlı sol örgütlerin
‘kargaşa ortamından faydalanmak ve kaos ortamı oluşturup örgüt lehine kazanım
elde etmek için harekete geçtikleri’ savunuldu. Örgüt propagandası ve örgüt
üyelerine çağrı yapılması amacıyla kurulduğu iddia edilen kimi siteler ve sosyal
iletişim ağları yoluyla, örgütle bağlantılı olmayan vatandaşların tahrik
edildiği ileri sürüldü. Bu eylemler yoluyla mezhepsel farklılıkları ön plana
çıkarıp Alevi-Sünni çatışması çıkarmayı hedefledikleri, ‘PKK kitlesine’ de
eylemlere destek çağrısında bulundukları iddia edildi.
İddianamede, DHKP/C, MKP, MLKP ve Halkevlerigibi örgütlere ait çağrılara yer verildi. Halkevleri, yıllar önce lağvedilmiş
THKP/C Devrimci Yol ile ilişkilendirildi. Daha sonra, “Halkevleri Derneği’nin
tamamının bu örgütün güdümünde faaliyet göstermediği, ancak genel olarak karar
mekanizmasında yer alan şahısların adı geçen örgütün güdümünde” oldukları iddia
edildi. Halkevleri Merkez Yönetim Kurulu’ndaki 36 kişiden 10’unun bizzat
kendisinin, ikisinin eşinin, birinin de babasının Devrimci Yol ile bağlantılı
olduğu yazıldı. Genel Yönetim Kurulu üyelerinden Çetin Uygur’un 1991’de Devrimci
Gençlik Merkez Komite üyesi olduğu, CHP Milletvekili Durdu Özpolat’ın 12
Eylül’de Dev-Yol mensuplarına yönelik çalışmalarda gözaltına alındığı, Ender
Büyükçulha’nın ÇHD üyesi olduğu, Öcalan’ın avukatlığını yaptığı, “sol ve bölücü
örgüt mensuplarının” davalarını takip ettiği yazıldı.
Halkevleri üyesi Orbay Gayret’in de bu örgüt adına eylemlere
katıldığı ve Adana Atatürk Caddesi’ndeki parkta gruba hitaben megafonla konuşma
yaptığı, polise taş attığı, evindeki aramalarda THKP/C Devrimci Yol Devrimci
Gençlik’e ait kitaplar bulunduğu belirtildi. Örgütün yayını
olarak “Halkın Devrimci Yolu”, “Devrimci Gençlik” ve “Altyazı”
dergileri ile “Komünist Manifesto” ve “Bizim Deniz” kitapları gösterildi.
“Parasız eğitim, polissiz üniversite, padişahsız ülke” yazılı pullara ve bir gaz
maskesine de el kondu. Bu kitap ve dergiler ayrıca, Terörle Mücadele Şubesi’nde
bir masa üzerinde sergilendi. Gayret, ifadesinde, grup içinde şarkı söylerken
çekilmiş resimlerde kendisinin de yer aldığını kabul ederken, polise taş atanın
ise kendisi olmadığını vurguladı. Hakkında üç ayrı suçlamadan 13 yıla kadar
hapis istenen Orbay, 27 Kasım’da Adana 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nde hakim
karşısına çıkacak. (Kaynak)
Gezi'cilerin
% 78'i Alevi
Taksim Gezi olaylarıyla ilgili gözaltına
alınan 5 binden fazla şüpheli üzerinden yapılan 'demografik analiz'e göre,
şüphelilerin yüzde 78’si '‘Alevi kökenli’.. Bu kişiler; bazı sendikalar/sivil
toplum örgütleri ile taraftar grupları içinde yer alan ulusalcı, laik
kesimlerden oluşuyor. Diğer şüphelilerin ise yüzde 12’si ‘siyasi partilerle
ilişkili’, yüzde 6’sı ‘marjinal sol’ oluşumlar içinde, yüzde 4’ü ise ‘terör
örgütleri’ ve yasal uzantıları içinde yer alıyor.
25.11.2013 10:57 Taksim Gezi Parkı’nda 28 Mayıs günü başlayan ve daha sonra tüm
yurda yayılan eylemlerle ilgili güvenlik ve istihbarat birimleri ilginç bir
istatistik yayınladı.
Milliyet gazetesinden Tolga Şardan’ın haberine göre güvenlik birimlerinin, 28
Mayıs’tan Eylül’ün ilk haftasına kadar olan sürede gerçekleştirilen Gezi Parkı
eylemleri hakkında yaptığı değerlendirmeye göre geçen 112 günlük sürede 80
kentte (Bayburt hariç) Gezi Parkı olayları çerçevesinde 5 bin 532 eylem ya da
etkinlik gerçekleştirildi.
Eylemlere yaklaşık 3 milyon 600 bin kişi katılırken, 5 bin 513 kişi güvenlik
kuvvetlerince gözaltına alınarak soruşturma kapsamına alındı.
Olaylarla ilgili adli soruşturmalarda 189 kişi tutuklandı, 4 bin 329 kişi
yaralandı, 5 kişi yaşamını yitirdi.
Emniyet teşkilatı bir polisi şehit verirken, 697 polis yaralandı.
GÖZALTINA ALINANLAR ÜZERİNDEN ÖRNEKLEM ÇALIŞMASI
Güvenlik birimlerinin, gözaltına alınan 5 binden fazla şüpheliden oluşan bir
“örneklem” grubu üzerinde yaptığı “demografik analiz” ise Gezi Parkı olaylarıyla
ilgili farklı bir bakış açısına kaynaklık ediyor.
Haklarında adli soruşturma başlatılan Gezi Parkı şüphelilerinin yüzde 50’si
kadın .
Şüphelilerin yüzde 15’i ilkokul/ortaokul mezunu, yüzde 24’ü lise mezunu, yüzde
36’sı üniversite öğrencisi ve yüzde 25’i üniversite mezunu.
Devletin resmi kayıtlarına göre, şüphelilerin yüzde 56’sı 18-25 yaş, yüzde 26’sı
26-30 yaş, yüzde 17’si 31-40 yaş, yüzde 1’i 40 ve üzeri yaş grubundan.
Ayrıca şüphelilerin ekonomik göstergeleri ise şöyle: Yüzde 39’u 0- 499 TL, yüzde
15’i 500-999 TL, yüzde 31’i 1000-1999 TL ve yüzde 20’si 2000 TL üzerinde gelire
sahip.
YÜZDE 78 ALEVİ KESİMDEN
Yine şüphelilerin yüzde 78’si ‘Alevi kökenli’ olup bazı sendikalar/ sivil toplum
örgütleri, taraftar grupları içinde yer alanlar, ulusalcı, laik kesimler. Yüzde
12’si ‘siyasi partilerle ilişkili’, yüzde 6’sı ‘marjinal sol’ oluşumlar içinde,
yüzde 4’ü ise ‘terör örgütleri’ ve yasal uzantıları içinde yer alıyor.
HASAR BEDELİ 139 MİLYON LİRA
Yapılan ayrıntılı araştırmalara göre, Gezi Parkı protesto eylemlerinin yarattığı
tahribatın değeri yaklaşık 139 milyon lira. Bunun yarısını (74 milyon lira)
işyeri zararları oluşturuyor. İkinci sırayı 15.5 milyon lirayla polis
araçlarındaki hasarlar, üçüncü sırayı ise 10’ar milyon lirayla belediye
araçlarının hasarı ve kaldırım tadilatları alıyor. Kamu binaları ve AKP
binalarına verilen zarar yaklaşık 2 milyon lirayken, özel araçlarda 6 milyon
lira, otobüs durağı zararlarında 4.3 milyon lira, reklam panoları ve trafik
levhalarında 4.1 milyon lira ambulanslarda 2.8 milyon liralık maddi hasarlar
oluştu. (Kaynak)
---------------------------------------------------------------------
CHP'Lİ TANRIKULU BAŞBAKAN'A SORDU: TALİMATI KİM VERDİ?
25.11.2013 17:17 CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan’a, “Alevi vatandaşlar ile ilgili bir ‘soy kodlaması’ mı
yapılmaktadır?” diye sordu.
Tanrıkulu, Başbakan’ın yanıtlaması istemiyle TBMM Başkanlığına sunduğu soru
önergesinde şöyle dedi:
“Güvenlik birimlerinin 5 binden fazla şüpheliden oluşan bir ‘örneklem’ grubu
üzerinde yaptığı ‘demografik analiz’de yer alan ‘şüphelilerin yüzde 78’si Alevi
kökenli olup bazı sendikalar/ sivil toplum örgütleri, taraftar grupları içinde
yer alanlar, ulusalcı, laik kesimler’ ifadesinde şüphelilerin yüzde 78’inin
Alevi kökenli olduğu nasıl tespit edilmiştir? Böyle bir çalışmanın yapılması
talimatını kim ya da hangi kurum vermiştir? Güvenlik analiz raporları hangi
birim veya birimler tarafından hazırlanmıştır? Alevi vatandaşlar ile ilgili bir
‘soy kodlaması’ mı yapılmaktadır? Yapılmakta ise ‘Alevi vatandaşlar’ın soy
kodları nedir? İfadede yer alan ‘yüzde 78’ oranı nasıl belirlenmiştir?
Hükümetiniz Alevi vatandaşlar üzerinde bir tür fişleme mi yapmaktadır? Güvenlik
birimleri tarafından bu kadar net bir şekilde ‘yüzde 78’ oranının
verilebilmesinin sebebi nedir? Son 11 yıllık dönemde iktidarınız tarafından
gizli bir ‘fişleme birimi’ kurulmuş mudur? Bu ‘yüzde 78’ Alevi kökenli
vatandaşların bazı sendikalar/sivil toplum örgütleri, taraftar grupları içinde
yer alanlar, ulusalcı, laik kesimler içinde olduğu nasıl belirlenmiştir?
Çalışmada ‘Alevi kökenli vatandaşlar’ın öne çıkarılmasının gerekçesi nedir?
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK), 2013 yılı Tüketici Fiyatları Endeksini
belirlemek için başlattığı anket çalışması kapsamında evlere giden TÜIK
görevlilerinden güvenlik birimleri bilgi talep etmiş midir? Güvenlik birimleri
tarafından bu tür bir çalışma yapılarak ‘Alevi vatandaşların’ ön plana
çıkarılması bir ‘mezhepsel ayrımcılığa’ neden olmayacak mıdır? Resmi kayıtlarda
Türkiye genelinde Gezi Parkı olayları ile ilgili olarak kaç kişi hayatını
kaybetmiştir? Resmi kayıtlarda Türkiye genelinde Gezi Parkı olayları ile ilgili
olarak kaç kişi yaralanmıştır? Ve bu yaralanmalar sonucu kaç kişi gözünü
kaybetmiştir? Resmi kayıtlarda Türkiye genelinde Gezi Parkı olayları ile ilgili
olarak halen kaç kişi yoğun bakımda yaşam mücadelesi vermektedir? Resmi
kayıtlarda Türkiye genelinde Gezi Parkı olayları ile ilgili olarak kaç kişi
gözaltına alınmıştır? Resmi kayıtlarda Türkiye genelinde Gezi Parkı olayları ile
ilgili olarak kaç kişi tutuklanmıştır?” (Kaynak)
Gezi'ye
yeni dava açıldı
Taksim Gezi Parkı eylemleriyle ilgili daha
önce mahkeme sunulup çeşitli nedenlerle reddedilen iddianame bu kez kabul
edildi. İddianameyi, 'Deniz gözlüğü ve gaz maskesi silah değildir' diyerek
savcılığa iade eden İstanbul 50. Asliye Ceza Mahkemesi'ne, savcıdan 'Eylemciler
Taksim'de havuza yüzmeye gitmedi' yanıtı geldi.
28.11.2013 21:13 Taksim Gezi Parkı eylemleriyle ilgili hazırlanan iddianameyi,
"Deniz gözlüğü ve gaz maskesi silah değildir" diyerek savcılığa iade eden
mahkemeye, savcıdan "Eylemciler Taksim'de havuza yüzmeye gitmedi" yanıtı geldi.
İkinci kez gönderilen iddianame mahkemece kabul edildi.
'SUÇ DELİLLERİ SOMUT OLARAK BELİRTİLMEDİ'
Gezi eylemleri esnasında gözaltına alınan 23 kişi hakkında İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığı'nca hazırlanan iddianame Eylül ayında İstanbul 50. Asliye Ceza
Mahkemesi'ne gönderilmişti. Ancak iddianame mahkeme tarafından 'suçun nasıl
işlendiği ve suç delillerinin ne olduğu somut olarak belirtilmediği' için iade
edilmişti.
'MASKE, DENİZ GÖZLÜĞÜ, KASK SİLAH DEĞİL'
Mahkeme iade gerekçesinde, "Maske, baret, deniz gözlüğü, motorcu kaskı, flama,
sirke, solüsyon, sargı bezi silah değildir. Bazı şüphelilerin atılı suçu silahla
işlediğine dair delillerin ne olduğu iddianamede yer almamaktadır" demişti.
İDDİANAME YENİDEN DÜZENLEDİ
Mahkemenin iadesi üzerine iddianame soruşturma savcısı Nazmi Okumuş'a
gönderilmişti. Savcı Okumuş, o iddianameyi yeniden düzenledi. 23 şüpheli
hakkındaki iddianamede savcı Okumuş, şüphelilerin hukuki hak arama yollarının
dışına çıkarak yasa dışı eylemler düzenlediklerini belirtti. İddianamede
şüphelilerin Gezi Parkı'nı işgal ettiği, kamu ve özel mallara zarar verildiği,
kolluk kuvvetlerine sopa, molotof, ses bombası ve sapan ile saldırıldığı
belirtildi.
'TAKSİM'E YÜZMEYE GİTMEDİLER'
Şüphelilerin katıldığı söz konusu eylemlerin anlatıldığı iddianamede mahkemenin
'deniz gözlüğü ve gaz maskesi vb. eşyalar silah değildir' gerekçesine savcı
yanıt verdi. İkinci kez hazırladığı iddianamesinde bu gerekçeye yanıt veren
savcılık, iddianamede "şüphelilerin deniz gözlüğü ve gaz maskeleri ile Taksim'de
bulunan bir havuza yüzmek amacıyla gelmedikleri amaçlarının olay çıkarıp
güvenlik kuvvetleriyle çatışmaya girme amacı taşıdığı dosyanın içindekiler ile
yapılan eylemlerden bellidir" dedi.
BU KEZ KABUL EDİLDİ
İddianame yeniden İstanbul 50. Asliye Ceza Mahkemesi'ne yeniden gönderildi.
İkinci kez gönderilen iddianame mahkemece kabul edildi. (Kaynak)
Yabancı
vakıflara suç duyurusu
Adalet Platformu, Türkiye'de faaliyet
gösteren yabancı vakıflar hakkında, yasak olmasına karşın Türkiye'deki siyasi
olaylara müdahale ettikleri gerekçesiyle suç duyurusunda bulundu. Suç
duyurusunda ABD, İngiliz ve özellikle Alman vakıflarının Gezi olaylarına aktif
destek verdiğini gösteren somut bulgular sıralanıyor. Yabancı vakıfların
Ergenekon davası sürecinde de gündeme geldiğine somut bulgularla dikkat çekilen
suç duyurusunda, hem yasadışı faaliyette bulunmakla suçlanan yabancı vakıflar,
hem de o vakıflarla bağlantıları gündeme gelen CHP'li yöneticiler hakkında
soruşturma ve kovuşturma yapılması talep ediliyor. Suç duyurusunda, yabancı
vakıfların Türkiye'de bu şekilde yasadışı faaliyet gösterdiği ve ülke siyasetine
yurtiçindeki şubeleri aracılığıyla dışarıdan etki etmeye çalıştığı şüphesinin
bir benzerinin Mısır'da da gündeme geldiği ve yürütülen soruşturma ve dava ile
bu şüphenin ispatlandığı, çok sayıda yabancı vakıf görevlisinin hapis cezası
aldığı hatırlatılıyor. Suç duyurusunda, sitemizde konuyla ilgili
yayınlanmış olan çok sayıdaki haber delil olarak gösterildi.
02.12.2013 16:57 Sivil Toplum Kuruluşu Adalet Platformu, Türkiye'de faaliyet
gösteren yabancı vakıflar hakkında, yasak olmasına karşın Türkiye'deki siyasi
olaylara müdahale ettikleri gerekçesiyle suç duyurusunda bulundu. Suç
duyurusunda ABD, İngiliz ve özellikle Alman vakıflarının Gezi olaylarına aktif
destek verdiğini gösteren somut bulgular sıralanıyor. Duyuruda ayrıca yabancı
vakıfların Ergenekon davası sürecinde de gündeme geldiğine somut bulgularla
dikkat çekiliyor.
Suç duyurusunda; Türkiye'de faaliyet gösteren yabancı vakıfların Türkiye
siyasetine etki etmeye çalıştığına yönelik somut şüphelerinin yürütülecek bir
soruşturma ile aydınlatılması, şüphelerin kanıtlanması halinde ise; ilgililer
hakkında kovuşturma açılarak gerekli cezalara çarptırılmaları ve ilgili
vakıfların Türkiye'deki şubelerinin kapatılması talep ediliyor.
Suç duyurusunda ayrıca yabancı vakıflarla bağlantıları gündeme gelen CHP'li
yöneticiler hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılması, suçları tespit
edilenlerin gerekli cezalara çarptırılmaları da talep ediliyor.
Adalet Platformu, suç duyurusu dilekçesini Çağlayan Adalet Sarayı'nda nöbetçi
Cumhuriyet Savcısı İsmail Uçar'a teslim etmek istedi. Ancak Savcı Uçar'ın
dilekçeyi almaktan kaçınması üzerine Platform yetkilileri dilekçeyi İstanbul
Cumhuriyet Başsavcısı Oktay Erdoğan'a teslim etti.
Suç duyurusu dilekçesinde, sitemizde konuyla ilgili yayınlanmış olan çok
sayıdaki haber delil olarak gösterildi.
------------------------------------------------------------------------------
İşte o suç duyurusu:
İSTANBUL CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI'NA
(10. Maddeye Göre Özel Yetkili)
ŞÜPHELİLER: Türkiye'de faaliyet gösteren yabancı vakıfların -ABD, İngiliz ve
özellikle Alman vakıflarının- ve CHP’nin yöneticileri, soruşturma ve inceleme
sonucunda tespit edilecek diğer kişiler.
MÜŞTEKİ: Adem Çevik TC 12409824156 Şifahane cad. no.14 Süleymaniye Fatih/ist.
Tel:05322467411 www.adaletplatformu.com ademgerede@gmail.com
SUÇLAR:Türkiyede kaos çıkarmak, terör faaliyetlerine destekte bulunmak, “Gezi
Parkı Darbe Girişimi” ne destek vermek, Ergenekon v.b. Silahlı Terör Örgütü
sanıklarına finansal destek vermek. Teröre yardım, anayasal düzeni değiştirmeye
teşebbüs, yasama, yürütme ve yargı faaliyetlerini engellemek
İZAH: Türkiye'de şubeleri bulunan yabancı vakıflardan ABD, İngiliz ve özellikle
Alman vakıflarının yasalarla yasaklanmış olmasına karşın Türkiye'deki iç
siyasete etki etmeye çalıştığı şüphesini doğuran çok sayıda somut bulgu son
senelerde ortaya çıkmıştır. Aşağıda, deliller kısmında bunlardan bizim tespit
edebildiğimiz bazılarına yer verilmiştir. Ülkemizi 2013 Haziran ayı boyunca
sarsan Taksim Gezi olayları sürecinde bu bulgular artmıştır. Örneğin son olarak;
Gezi Parkı eylemleri sırasında göstericilere kapılarını açan Divan Otel sahibi
Ali Koç ve Semahat Arsel, bir Alman kuruluşu tarafından ödüllendirilmiştir.
Ödülün gerekçesinde Divan'ın Gezi Parkı protestolarında 'sivil dayanışma ve
cesaretin önemli bir örneğini' ve 'misafirperverliğin kriz anlarında da ne kadar
gerekli olduğunu' gösterdiği vurgulanmıştır. Ödül, Batı ve özellikle Alman vakıf
ve siyasilerinin Gezi olaylarına yakın ilgisine yeni bir delil teşkil
etmektedir. 'Hospitality Innovation Award' adı verilen ödüle bu yıl (2013) Divan
Otelleri'nin sahipleri Ali Koç ile Semahat Arsel layık görülmüştür. Ödülün
gerekçesinde Divan'ın Gezi Parkı protestolarında sivil dayanışma ve cesaretin
önemli bir örneğini ve misafirperverliğin kriz anlarında da ne kadar gerekli
olduğunu gösterdiği vurgulanmıştır. Merkezi Almanya'nın Münih kentinde 'te
bulunan PKF hotelexperts isimli kuruluş tarafından verilen bu ödülün Münih'te
yapılacak bir törenle sahiplerine takdim edileceği duyurulmuştur.
Batı'nın ve özellikle Alman vakıf ve siyasilerinin Gezi olaylarına yakın ilgisi
çok sayıda somut bulguyla ortaya çıkmıştır. Gezi olayları sürecinde Alman
medyasında Türk hükümeti ve başbakanına ağır hakaretler edilmiş, Alman Başbakanı
Merkel'in Gezi olaylarına yönelik polis müdahalesinin G-8 toplantısında gündeme
getirilebileceğini dile getirdiği ileri sürülmüş, Alman milletvekili Claudia
Roth ise Gezi olaylarına bizzat katılarak destek vermiştir.
Bu bilgilerin dışında basında dile getirilen bir iddiaya göre, Gezi eylemlerine
katılan ya da destek veren güçlerle ilgili bir rapor hazırlanmış ve Başbakan
Erdoğan'a sunulmuştur. Ayrıntıları AK Parti Merkez Karar Yönetim Kurulu'nda da
konuşulan rapora göre; 8 Alman vakfı protestoların bitmemesi için eylemcilere
kol kanat germiştir. Bu vakıfların eylemcilerin gıda sorunu yaşamaması için
Taksim Meydanı'na sürekli yemek servisi yaptığı dile getirilmiştir.
Gezi olaylarına yabancı uyrukluların katıldığı da bir başka gerçektir. Bu durum
halen yürütülen ve bir kısmı davaya dönüşen Gezi soruşturmalarında yer alan
yabancı uyruklu sanıklardan da anlaşılmaktadır. Kendi ülkelerindeki, örneğin
Gezi olaylarından kısa süre önce İngiltere ve ABD'de gerçekleşmiş olan çok daha
sert polis müdahalesine karşı sessiz kalan bu kişilerin Türkiye'deki olaylarda
aktif şekilde yer almalarının, bu suç duyurusuna temel teşkil eden yabancı bir
yapılanmanın işi olduğu şüphesini güçlendirdiği görülmektedir.
-Hatay'da iş üzerinde yakalandılar-
Daha somut bir bulgu ise Hatay'da ortaya çıkmış bulunmaktadır. Gezi
eylemcilerine para dağıttığı ihbarı üzerine 2013 Temmuz ayı başında biri Alman
diğeri İngiliz iki yabancı vakfa baskın yapılmış, üyeleri gözaltına alınmıştı.
Hatay'da Gezi Parkı eylemlerini provoke ettiği iddia edilen Alman yardım
kuruluşu Arche Nova üyelerinin kaldığı eve operasyon düzenlendi. Maliye eski
Bakanı Zekeriya Temizel'in kızı Selin Temizel'in aralarında bulunduğu 5 kişi
gözaltına alındı.
Operasyon e-posta ihbarıyla başladı. İhbarda, bazı yabancıların kiraladıkları
evde eylem organize ettiği ve göstericilere para dağıttığı ifade edildi. Selin
Temizel ile Alman Natia S, İrlandalı Simon B, Arap uyruklu Usame H. ve Sinan G,
casusluk suçlamasıyla gözaltına alındı. Savcılık ifadelerinin ardından yabancı
uyruklu üç kişi sınır dışı edildi. Evde bulunan 50 bin dolar, 70 bin euro ve 50
bin liraya el kondu. Ele geçirilen dokümanlarda Hatay'da yaşayan Nusayrilere
ilişkin bilgiler olduğu belirtildi.
Hatay'da aynı gerekçelerle ikinci casusluk operasyonu İngiliz yardım kuruluşu
MapAction üyelerine yönelik gerçekleştirildi. İngiliz James A., Bruce S. ve
İspanyol George G. gözaltına alındı. 3 yabancı sınır dışı edildi.
Arche Nova, 1992'den beri uluslararası düzeyde faaliyet gösteren bir yardım
kuruluşu. Arche Nova üyelerinin Dışişleri Bakanlığı, AFAD veya Hatay
Valiliği'nden izin almadığı belirlendi. Şehirdeki Gezi eylemlerine Türk
bayrakları ile katıldıkları belirtilen şüpheliler, insanlığa karşı suç işleyen
Esed yanlısı Nusayriler'i Suriyeli sığınmacılara karşı kışkırtmakla da suçlandı.
-Ergenekon sanıklarına finansal destek-
Yabancı vakıfların yasak olduğu halde Türkiye'deki siyasete müdahale ettiği
iddiaları Ergenekon davası sürecinde de gündeme gelmiş ancak üzerine
gidilmemişti. Alman vakıflarından Ergenekon sanıklarına gönderilen parasal
destek belgelerle ortaya çıkmış ancak bu konuda ayrı bir soruşturma açılmamıştı.
Almanya'nın Türkiye üzerindeki siyasi nüfuz çabasının çok fazla olduğu,
defalarca gündeme gelmiştir. O kadar ki, Başbakan Erdoğan, 2011 Ekim ayında
yaptığı bir konuşmasında konuya değinme ihtiyacı hissetmiştir. Alman
vakıflarının PKK'ya ve CHP'li belediyelere yardım ettiğini dile getiren Erdoğan,
şunları da söylüyordu: “Alman vakıflarının, uzun zamandır Türkiye'de ne yazık ki
buna benzer bazı girişimleri olmuştur. Hatta ana muhalefet partisine bu şekilde
yardım konusu tartışma konusu da olmuştur, tartışılmıştır, medyada bu
yayımlanmıştır. Fakat tabii o gündür bugündür bu iş üzerine gidilmediği için
belki belli noktada kalmıştır.”
-Prof. Hablemitoğlu suikasti ile Alman vakıflarının bağlantısı-
Başbakanın dile getirdiği CHP ve PKK'ya finansal yardımın ötesinde de durumlar
söz konusu idi. 2002 sonunda silahlı saldırıda hayatını kaybeden Prof. Dr. Necip
Hablemitoğlu'nun bu vakıfların Türkiye'deki etkilerini araştırdığı sırada
öldürüldüğü iddia ediliyor. Ölümünde Ergenekon örgütünün parmağı Ergenekon
davasında gündeme geldi. Hablemitoğlu suikastinin ardında Almanya'nın olduğu, bu
ülkenin isteği doğrultusunda suikastin Ergenekon örgütünce gerçekleştirildiğine
dair güçlü bulgular ortaya çıktı. Hablemitoğlu'nun ölmeden önceki son
araştırması, Alman vakıflarının Türkiye'deki faaliyetleri üzerineydi.
Hablemitoğlu'nun, Alman vakıflarının Türkiye'de yasal olmayan çalışmalar
yaptığı, etnik ve mezhepsel ayrılıkları körüklediği ve altın madeni karşıtlarını
örgütlediği yönünde çok önemli bilgilere ulaştığı ileri sürülüyor. Bu bilgileri
26 Aralık 2002'de Ankara 1. Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde görülmeye
başlanacak 15 sanıklı 'Alman Vakıfları' davasında açıklaması bekleniyordu. Ancak
duruşmaya 8 gün varken öldürüldü.
-Bedrettin Dalan'a sahte pasaport-
Yine Almanya'nın, Ergenekon firarisi Bedrettin Dalan'a sahte pasaport verecek
kadar ileri gittiği de bir gerçektir. Dalan'ın Sinan Akkuş adına düzenlenmiş
sahte bir pasaport taşıdığı belgeleriyle basında yer almıştır. Almanya Dalan'ı
Türkiye'ye iade etmeyi de reddetmektedir. Yine Alman derin devletinin Türklere
yönelik dönerci cinayetlerinin ardından çıktığı da bir gerçektir. Türklere
yönelik kundaklama olaylarının ardında da aynı gücün rol aldığı şüphesi var.
Gezi olaylarında Türk kontrgerilla yapılanması olan Özel Harp Dairesi
elemanlarının yer aldığı ileri sürülmüştü. Alman ve Türk kontrgerilla
teşkilatlarının hala güçlü olduğu ve yardımlaştıkları bizzat Alman
araştırmacılar tarafından da dile getirilmektedir. 1990 sonunda İtalya'da
patlayan Gladio skandalı sonrasında tüm NATO üyelerinde kurulduğu, İtalyan
savcıların ulaştığı belgelerle ve üye ülkelerin yetkililerince yapılan
açıklamalarla kanıtlanan Ergenekon benzeri Gladio teşkilatlarının tüm üyelerde
tasfiye edildiği açıklanmasına karşın Türkiye'de bunun yapılmadığı yıllardır
zaten biliniyordu. Bu Türk kontrgerilla teşkilatının varlığı artık savcılar
tarafından da -örneğin Ergenekon davası iddianameleri ve esas hakkındaki
mütalaada- dile getirilmektedir. Türklere yönelik yakın zamanda yaşanan ve
altından Alman derin devletinin çıktığı Dönerci cinayetleri üzerine açıklama
yapan Alman araştırmacılar ise teşkilatın Almanya kolunun da halen var olduğunu,
Alman ve Türk Gladio teşkilatlarının halen güçlü şekilde varlıklarını
sürdürdüğünü ve işbirliği yaptıklarını dile getirmişlerdir.
-Mısır'daki gelişmeler-
Bu suç duyurusunda dile getirilen şüphelerin bir benzeri Mısır'da ortaya çıkmış
ve yürütülen soruşturma sonucu kanıtlanmıştır. Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek'in
2011'de Tahrir ayaklanması ile devrilmesinden sonraki yeni anayasal süreçte
Mısır'da yabancı vakıflara baskınlar yapılmış, ABD, Alman ve İngiliz
vakıflarının 43 yöneticisi 2011 sonunda gözaltına alınmıştır. Mısır Başsavcılığı
söz konusu kişilerin sivil toplum kuruluşu adı altında ülkede siyasi faaliyetler
yürüttüğünü, 2012 Mart ve Aralık ayları arasında izinsiz açılan 6 kuruluşun
temsilcisinin, yabancı kaynaklardan fon sağladığını ortaya koymuştur. 43 sanık
hakkında açılan dava 4 Haziran 2013'te sonuçlanmış, Mısır Ceza Mahkemesi, sanık
olarak yargılanan sivil toplum kuruluşu (STK) temsilcilerini siyasi faaliyetler
yürüttüğü gerekçesiyle 1 ila 5 yıl arasında hapis cezasına çarptırmıştır.
Amerika Birleşik Devletleri Ulaştırma Bakanı Ray Lahood'un oğlunun da aralarında
bulunduğu 16 Amerikalı hakkında 5 yıl hapis cezası verilmiştir. Dava sonucunda
Alman Konrad Adenauer Vakfı'nın yöneticilerine ve büro sorumlularına da 5'er
yıla kadar varan hapis cezası verilmiştir. Toplamda 43 sanığın tümüne ceza
verilmiştir. Mahkeme ayrıca sivil toplum kuruluşlarına ait tüm evrak ve
dokümanlara el konulmasını ve ofislerinin kapatılmasını kararlaştırmıştır. Bu
dava, yasak olmasına rağmen yabancı vakıfların Mısır'da siyasi faaliyetlerde
bulunduğunu kanıtlamıştır.
Batı ülkelerinin vakıf ve kuruluşları aracılığıyla başka ülkelerin iç siyasetine
nasıl etki etmeye çalıştığı Mısır'da net şekilde görülmüştür. Ve halen görülmeye
de devam etmektedir. ABD Berkeley Üniversitesi öğrencileri bilgi edinme yasası
kapsamında ABD'nin çeşitli dernek ve kuruluşlar aracılığıyla Mısır'da
Cumhurbaşkanı Mursi karşıtı göstericilere parasal yardım yaptığını kanıtladılar.
Benzer bir şüphe Türkiye'deki Gezi olaylarında da söz konusu.
Hatay'da bunun somut bir örneği tespit edilmiştir. Askeri darbelere hep karşı
olduklarını açıklamalarına rağmen Batılıların ve Almanların Mısır'da farklı
davranmalarının bir izahı yok. Ama aslında var. Darbeye darbe dememeleri, geçen
bir kaç ayda darbeciler tarafından bir çok katliamlar yapılmasına ve demokrasi
isteyen kitlelerin öldürülmesine karşın buna tepkisiz kalmaları, insanlık suçu
işlenmesine karşın darbecilere yardıma devam etmeleri insanlık suçuna yardım
teşkil ediyor. Ülkelerinin iştirak ettiği bu suçu eleştirmek ve bu konuda
ödüller vermek yerine, başka ülkelerin iç siyasetine ödül maskesi altında
müdahale etmek, çağdaş Batı demokrasisinin, 'ikiyüzlülük ödülü'nü hakettiği
anlamına geliyor. Dolayısıyla Alman PKF kuruluşu tarafından Divan oteline
verilen Gezi ödülünün otel hizmetlerine gösterilen tarafsız bir ilginin dışında
kaldığı ve iç siyasete etkiyi amaçladığına kuşku bulunmamaktadır.
DELİLLER: Tüm yasal deliller, tanıklar, 2002'deki Alman vakıfları davasına bakan
Ankara 1. Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi v.b. Ceza Mahkemesi'ndeki deliller,
Ergenekon davasına bakan İstanbul 13.Ağır v.b. Ceza Mahkemesi'ndeki deliller,
Gezi soruşturmalarına bakan savcılıklardaki deliller, bilahare tarafımızca
dosyaya sunulacak diğer deliller ile aşağıda bir kısmı verilen ilgili haberler:
"Almanlardan Koç'lu Gezi mesajı",
http://kontrgerilla.com/mnsetgoster.asp?haber_no=5617
"Yabancı vakıflara dava açılacak mı?",
http://kontrgerilla.com/mnsetgoster.asp?haber_no=5598
"Belgeleriyle Gezi'nin Ardındakiler",
http://kontrgerilla.com/yazilar/gezi_belgeseli.asp
"O vakıflar iş üstünde yakalandı",
http://kontrgerilla.com/mnsetgoster.asp?haber_no=5445
"Mısır Alman vakıflarını yargılıyor",
http://kontrgerilla.com/mnsetgoster.asp?haber_no=4291
"Mısır'da ABD rolü belgelendi",
http://kontrgerilla.com/mnsetgoster.asp?haber_no=5456
"Alman vakıfları Ergenekon davasında",
http://kontrgerilla.com/mnsetgoster.asp?haber_no=4271
"Ergenekon'un Almanya örgütlenmesiyle ilgili haberler",
http://kontrgerilla.com/mansetara_act.asp?aranacak=erge-deutsch
"Sanıklara Ergenekon koruması",
http://kontrgerilla.com/mnsetgoster.asp?haber_no=4694
"Interpol'e sunulan Ergenekon raporu",
http://kontrgerilla.com/mnsetgoster.asp?haber_no=4335
"Almanya'dan Dalan'a sahte pasaport",
http://kontrgerilla.com/mnsetgoster.asp?haber_no=4014
"Almanya Dalan'ı iade etmiyor",
http://kontrgerilla.com/mnsetgoster.asp?haber_no=4000
NETİCE-İ TALEP: Türkiye'de faaliyet gösteren yabancı vakıfların Türkiye
siyasetine etki etmeye çalıştığı şüphelerinin yürütülecek bir soruşturma ile
aydınlatılmasını, şüphelerin kanıtlanması halinde ise; ilgililer hakkında
kovuşturma açılarak gerekli cezalara çarptırılmalarını ve ilgili vakıfların
Türkiye'deki şubelerinin kapatılmasını ve Ergenekon Silahlı Terör Örgütü
sanıklarına finansal destek vermek. Teröre yardım, anayasal düzeni değiştirmeye
teşebbüs, yasama,yürütme ve yargı faaliyetlerini engellemek suçundan
cezalandırılmalarını arz ve talep ederiz.
02.12.2013 Adem ÇEVİK
www.adaletplatformu.org darbesavarlarbirligi@gmail.com
Tel: 05322033274
------------------------------------------------------------------------------
-Nöbetçi savcı suç duyurusunu almak istemedi-
Az önce konuyla ilgili bir açıklama yapan Adalet Platformu Başkanı Adem Çevik,
suç duyurusu dilekçesini Çağlayan Adalet Sarayı'nda bugün nöbetçi Cumhuriyet
Savcısı İsmail Uçar'a teslim etmek istediklerini, ancak Savcı Uçar'ın dilekçeyi
almaktan kaçınması üzerine Platform yetkilileri olarak dilekçeyi bizzat İstanbul
Cumhuriyet Başsavcısı Oktay Erdoğan'a teslim ettiklerini belirtti. Çevik,
Platform olarak somut bulgulara dayanan şüphelerin araştırılmasını ve
sorumluların kovuşturulmasını beklediklerini ifade etti.
------------------------------------------------------------------------------
ALMAN VAKIFLARININ CHP'YE YARDIMI BELGELENDİ
Hatırlanacağı gibi, Birinci Ergenekon davasının 19 Ocak 2012 tarihindeki görülen
209. duruşmasında ifade veren Tanık Talip Doğan Karlıbel, Alman vakıflarına ve
bu vakıfların Türkiye'deki Ergenekon sanıkları ve CHP'yle bağlantılarına dair
çarpıcı iddialarda bulundu. İfadesinde 1997'ye kadar 11 yıl Alman emniyetinde
çalıştığını, tercümanlık yaptığını, uyuşturucu alanında da çalıştığını dile
getiren Karlıbel, çeşitli Alman Vakıflarından para alan Ergenekon sanıklarını ve
aldıkları para miktarını 'belgeleriyle' tek tek açıkladı. Karlıbel, Alman
vakıflarının 1970 yılından bu yana Türkiye'ye 350 milyon dolar para transfer
ettiğini savundu. Alman vakıflarının CHP'ye yaptığını iddia ettiği yardıma
ilişkin dekontu, dönemin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman
Yalçınkaya'ya verdiğini belirten Karlıbel, ancak Başsavcının CHP ile ilgili bu
iddianın üzerine gitmediğini öne sürdü. Karlıbel, Ankara 2 No'lu DGM'de görülen
Alman vakıflarıyla ilgili davada da eski CHP Milletvekili avukat Şahin Mengü'nün
yönetimindeki avukat grubunun, bu vakıfların avukatlığını yaptığını kaydetti.
Alman siyasi vakıflarının, CHP ve bazı siyasi partiler ile bölücü örgütler gibi
hükümete karşı olan bütün örgütlerle iç içe olduğunu tespit ettiğini savundu.
------------------------------------------------------------------------------
-Vakıflar daha önce de suç duyurusuna konu oldu-
Adalet Platformu, daha önce yaptığı bir suç duyurusunda CHP'nin kapatılması
talebinde bulunmuş, CHP'nin yabancı vakıflardan aldığı finansal yardımın
Ergenekon davasında belgelenmesini de deliller arasında göstermişti. (Kaynak)
Gezi'ye
bir dava daha
Taksim Gezi olaylarına destek amacıyla
Kırklareli'nde yapılan yürüyüşe polisin müdahalesi sonrası başlatılan soruşturma
kapsamında 130 kişiye dava açıldı.
04.12.2013 17:24 Gezi eylemlerine destek vermek amacıyla Kırklareli'nde yapılan
yürüyüşe polisin müdahalesi sonrası başlatılan soruşturma kapsamında 130 kişiye
"Toplantı ve Gösteri Yürüşleri Kanunu'na Muhalefet Etmek" iddiasıyla dava
açıldı.
Kırklareli'nde 2 Haziran günü eylemlere destek vermek amacıyla AKP Kırklareli İl
binasına yürüyüş gerçekleştirmek isteyen kitleye polis müdahale etmişti.
Müdahale sonrası başlatılan soruşturma kapsamında 130 kişiye 2911 Sayılı
"Toplantı ve Gösteri Yürüşleri Kanunu'na Muhalefet etmek" iddiasıyla dava
açıldığı belirtildi. Kırklareli 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde görülecek davanın
ilk duruşması, 21 Şubat 2014 tarihinde görülecek. (DİHA/ETHA)
Gezi'nin
ana iddianamesi tamam
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Gezi Parkı
olaylarına ilişkin iddianamesini tamamladı. İddianamede 7'si yabancı uyruklu 255
kişi şüpheli olarak yer alıyor.Gezi Parkı İddianamesi'nde savcılık, şüphelilerin
'toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanununa muhalefet etmenin' yanısıra
'ibadethaneyi kirletmek suretiyle zarar veme' ve 'özel kıyafetleri usulsüz
kullanma' ve diğer bazı suçları işlediği iddia ediliyor. İddianamede Gezi Parkı
olaylarıyla ilgili olarak bugüne kadar 40 ayrı iddianame ile 308 şüpheli
hakkında kamu davası açıldığı, 36 ayrı soruşturmaya da devam edildiği
belirtiliyor.
10.12.2013 10:42 İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Gezi Parkı olaylarına ilişkin
iddianamesini tamamladı. İddianamede 7'si yabancı uyruklu 255 kişi şüpheli
olarak yer alıyor.Gezi Parkı İddianamesi'nde savcılık, şüphelilerin 'toplantı ve
gösteri yürüyüşleri kanununa muhalefet etmenin' yanısıra 'ibadethaneyi kirletmek
suretiyle zarar verme' ve 'özel kıyafetleri usulsüz kullanma' suçlarını da
işlediğini iddia ediyor.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan yapılan açıklamada, 7’si yabancı uyruklu
255 şüpheli hakkında “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Hakkındaki Kanun’a
muhalefet, ibadethaneyi kirletmek suretiyle zarar vermek, kamu görevlilerine
görevi yaptırmamak için direnme, kamu görevlilerine görevlerinden dolayı
hakaret, kamu görevinin usulsüz olarak üstlenilmesi, özel kıyafetleri usulsüz
kullanma ve kamu malına zarar verme” suçlarından iddianame hazırlandığı
belirtildi.
Bu suçlardan biri veya bir kaçı isnat edilmiş şüpheliler hakkında hazırlanan
iddianamenin 55. Asliye Ceza Mahkemesi’ne gönderildiği ifade edildi. Soruşturma
kapsamında 10 şüpheli hakkında ise geçerli delil bulunmadığı ve fiilin suç
teşkil etmediği gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildi.
Yapılan açıklamada, “249 kişinin şikayeti ve mağduriyeti çerçevesinde ‘Toplantı
ve Gösteri Yürüyüşleri Hakkındaki Kanun’a muhalefet, kamu görevlilerine görevi
yaptırmamak direnme, mala zarar verme, yağma hırsızlık, hakaret, kamu
görevlilerine kasten yaralama, ulaşım araçlarının çalışmasının engellenmesi,
kaçırılması ve alıkonulması, konut ve işyeri dokunulmazlığını bozmak’ suçlarını
işledikleri iddiasıyla sayıları ve kimlikleri tam olarak belirlenemeyen kişiler
hakkında soruşturmaya devam edilmekte olup, bunların tespiti için kolluk
birimlerine talimat verilmiştir” denildi.
40 AYRI İDDİANAME, 308 ŞÜPHELİ HAKKINDA KAMU DAVASI
Gezi Parkı olaylarıyla ilgili olarak bugüne kadar 40 ayrı iddianame ile 308
şüpheli hakkında kamu davası açıldığı, 36 ayrı soruşturmaya da devam edildiği
belirtilerek, “İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terörle Mücadele Kanunu
Soruşturma Bürosu’nda suç işlemek amacıyla kurulan örgüte yardım etme, silahlı
terör örgütüne üye olma, cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti’ni görevlerini yapmasını engellemeye teşebbüs, 2911 sayılı yasaya
muhalefet suçlarından dolayı 6 ayrı soruşturmaya devam edilmektedir. Bu
soruşturmalar kısmen daha önce başlatılmış olup, Gezi Parkı olaylarıyla beraber
başka yer ve zamanlardaki fiilleri de kapsamaktadır” ifadelerine yer verildi. (Kaynak)
------------------------------------------------------------------------------
İDDİANAME KABUL EDİLDİ
24.12.2013 19:47 255 sanıklı "Gezi parkı olayları" iddianamesi mahkemece kabul
edildi. Savcılık, 255 şüphelinin 1 ile 11 buçuk yıl arasında değişen hapis
cezalarına çarptırılmasını istedi.
Gezi iddianamesinde sanıkların işlediği iddia edilen suçlar şöyle;
"Toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanuna muhalefet",
"Görevi yaptırmamak için direnme",
"Kamu görevini usulsüz üstlenme ve kamu malına zarar verme",
"Özel kıyafetleri usulsüz kullanma",
"Suçluyu kayırma",
"İbadethaneyi kirletmek suretiyle zarar verme" ve "hırsızlık"
Gezi Parkı olayları davası İstanbul 55. Asliye Ceza Mahkemesi'nde görülecek. İlk
duruşma Mayıs ayında art arda 5 gün yapılacak. Gezi eylemleri iddianamesinde
Savcılık, Bezmi Alem Valide Sultan Cami'nde alkollü içki içildiğine yönelik bir
tespitte bulunulmadığını bildirdi. (DHA)
Çapulcu
da denmesin, darbe de
Aksiyon dergisine dün bir açıklama yapan
İstanbul Ticaret Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Mustafa Erdoğan, Gezi
olaylarının bir darbe girişimi olarak değerlendirilemeyeceğini söyledi. Cemaatin
yayın organı olarak bilinen Aksiyon'a yaptığı şaşırtıcı açıklamalarında Başbakan
Erdoğan ve AK Parti hükümetine her yönden eleştiriler yönelten Prof. Erdoğan'ın
görüşleri cemaatin görüşleri olarak da yorumlanabilir. Çünkü onun bir başka
açıklaması aynı gün cemaatin bir diğer yayın organında verildi. Bugün gazetesine
konuşan Prof. Erdoğan, Gezi olayında olduğu gibi dersanelerin kapatılması
konusunda da hükümete ağır eleştiriler yöneltti. Son örneğini bu açıklamaların
oluşturduğu gibi, hem Fetullah Gülen'in hem de cemaat medyasının verdiği
mesajlar, kamuoyunda, cemaatin hükümet karşıtı Gezi olaylarına destek verdiği
şeklinde bir algı oluşturmuş bulunuyor. Konuyla ilgili bugün ilginç bir gelişme
yaşandı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Gezi Parkı olaylarına ilişkin
iddianamesini bugün tamamladı. 'Gezi'nin ana iddianamesi' olarak da
değerlendirilen bu iddianamede 7'si yabancı uyruklu 255 kişi şüpheli olarak yer
alıyor. İddianamede Gezi Parkı olaylarıyla ilgili olarak bugüne kadar 40 ayrı
iddianame ile 308 şüpheli hakkında kamu davası açıldığı, 36 ayrı soruşturmaya da
devam edildiği belirtiliyor. Geçtiğimiz günlerde İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığına yapılmış olan bir başka suç duyurusu daha söz konusu. Adalet
Platformu, Türkiye'de faaliyet gösteren yabancı vakıflar hakkında, yasak
olmasına karşın Türkiye'deki siyasi olaylara müdahale ettikleri gerekçesiyle 2
Aralık 2013 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda
bulundu. Suç duyurusunda, ABD, İngiliz ve özellikle Alman vakıflarının Gezi
olaylarına aktif desteğini gösteren somut bulgular sıralanıyordu.
10.12.2013 12:02 Fetullah Gülen cemaatine bağlı Aksiyon dergisine bir açıklama
yapan İstanbul Ticaret Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Mustafa
Erdoğan, Gezi olaylarının bir darbe girişimi olarak değerlendirilemeyeceğini
söyledi. Prof. Erdoğan, şaşırtıcı açıklamalarında Başbakan Erdoğan ve AK Parti
hükümetine her yönden eleştiriler yöneltti. (1)
'GEZİ'YE DARBE DEMEYİN'
“Gezi’yi darbe ile açıklamak insanlara saygısızlık, hakaret. AK Parti’ye oy
verenler de oradaydı.” diyen Prof. Erdoğan, Aksiyon dergisine yaptığı
açıklamalarında Gezi olaylarından dershane tartışmalarına, askeri vesayetten
statükoya birçok konuya değindi. Mustafa Erdoğan, röportajında Gezi olaylarıyla
ilgili şu görüşleri dile getirdi:
“-Gezi meselesi darbe çerçevesinde yorumlandı iktidar çevresinde. Ne diyorsunuz
buna?
Orada öyle bir şey yok. Gezi’deki hareketlilik, aslında toplumun farklı
kesimlerinde iktidarın bazı icraatlarından ve belki de söyleminden duyulan
hoşnutsuzluğun tesadüfen patlamasıdır. Normal bir oturma eylemi, hükümetin polis
gücünü kullanmasındaki basiretsizliğinin etkisiyle daha büyük bir tepkiye
dönüştü. Ama bu tepki hükümeti devirme tepkisi değil, normal bir protesto
gösterisi. Tabii ki bu gruplar içerisinde kategorik olarak hükümet karşıtı
olanlar da vardır. Ama onlar gerçekten hükümeti devirmek istiyor olsalar bile,
devirebilecek durumları yok. Çünkü iktidar, bütün bu tür girişimlere dayanak
oluşturabilecek altyapıyı çökertmiş durumda. Yani bir devlet vesayetine dayanan
güç kalmadı. Dolayısıyla gerçekten öyle bir şey isteyenler açısından da fizıbıl
bir şey değildi.
-Yani Gezi’nin bir darbe girişimi olduğunu düşünmüyorsunuz?
Oraya katılan gruplar çok çeşitliydi. Böyle homojen bir yapı değildi şüphesiz. O
gruplar içerisinde normal işinde gücünde insanlar, orayı bir panayır gibi
düşünen insanlar vardı. Hükümete karşı birikmiş şeyi bir biçimde boşaltmak
isteyen, sözlü olarak deşarj olmak isteyen insanlar mevcuttu. Bunun yanında bir
de ulusalcı, Ergenekon zihniyetine yakın insanların da olduğu açık, doğru. Ama
bunlar hem orada çoğunluğu teşkil etmiyorlar, hem de böyle düşünüyor olsalar
bile potansiyel yok, böyle güçleri vs. yok. Hükümetin de bakışının öyle olmaması
gerekir. Burada bir toplumsal olay var, protesto gösterisi var. Devlet buna
karşı demokratik bir toplumda verilmesi gereken tepkiyi mi veriyor yoksa onu
aşan, demokrasiye yakışmayan bir tepki mi veriyor? Bence Türkiye’de hükümet
demokratik bir toplumda olmayacak tarzda ileri bir tepki verdi. Yani insanların
varsaydığı niyetlerinden hareketle bir komplo teorisi üretti, bunu yazıp
çizenler oldu. Bu tamamen varsayıma dayalı bir şeydir.
-Bu ısrar devam ediyor biliyorsunuz! Komploydu vesaire diye…
O zaman millî istihbarat teşkilatınız var. Komplo teorilerini bir yana bırakıp,
bu varsayımları somut olarak topluma açıklayın bakalım. Bakın sizin bilmediğiniz
şu şu olaylar vardı, bunlar silahlı kuvvetlerin şu unsurlarıyla şöyle bir şey
içindeydiler, polisin içinde şu unsurla şu bağlantı içindeydiler, uluslararası
da böyle bir hazırlıkları vardı, şu aşamaya gelmişlerdi falan. Böyle bir şey
olsaydı şu ana kadar bin defa bunu açıklarlardı. Ve bu oradaki insanlara
saygısızlık, hakarettir. Oraya gitmiş insanlar biliyorum, önemli bir kısmı
hükümete oy vermiş insanlar. Önemli bir kısmı hükümetin reformlarını takdir eden
insanlar. Sen toptan bir şekilde onları karalıyorsun.” (1)
Fetullah Gülen cemaatinin yayın organlarından biri olan Aksiyon dergisine dün
bu şekilde açıklamalar yapan Prof. Mustafa Erdoğan'ın görüşleri sadece Gezi
olaylarıyla da sınırlı değildi. Başbakan Erdoğan ve AK Parti hükümetine her
yönden eleştiriler yönelten Prof. Erdoğan'ın görüşleri cemaatin görüşleri olarak
da yorumlanabilir. Çünkü, onun bir başka açıklaması aynı gün cemaatin bir diğer
yayın organında verildi.
Cemaatin yayın organı Bugün gazetesinde (2) yine dün bir başka açıklaması
yayınlanan Prof. Mustafa Erdoğan, Gezi olayında olduğu gibi dersanelerin
kapatılması konusunda da hükümete ağır eleştiriler yöneltti.
Prof. Erdoğan'ın Başbakan Tayyip Erdoğan'a yönelik eleştirilerinde şu satırlar
da yer aldı:
“Şu anda en büyük sorunlardan biri, özerk medya gücünün neredeyse kalmamış
olmasıdır. İktidarın geleceği açısından gücünün sınırlanması gerekir. Kendi gücü
ve gelecek perspektifi hakkında kendisini aldatır, yanıltır. Bunun nasıl bir
sonuç doğuracağını öngöremeyiz. Risk buradadır. Kendisini kontrol edebilecek
hiçbir güç olmadığını, her şeyi yapabileceğini düşünen kişi, aldanır ve daha
fazla yanlış yapmaya başlar. Ne olacağını hiç bilemezsiniz..”
Prof. Erdoğan'ın Aksiyon gibi Bugün'deki bu ifadeleri de cemaatin görüşleri
olarak yorumlanabilir. Çünkü hatırlanacağı gibi, Başbakan Erdoğan'ı Gezi
olayları sürecinde “diktatör” olarak niteleyen kesimlerin arasında cemaatin
“ileri gidenleri” (3) ile medyası da yer almaktaydı.
Şöyle ki; o günlerde bir açıklama yapan cemaat lideri Fetullah Gülen, dolaylı
yolla Başbakan Erdoğan'a mesaj göndermişti. “Diktatörlük zamanı değil”
başlığıyla medyada aktarılan konuşmasında yeni bir dünya vurgusu yapan Gülen,
şunları söylüyordu:
“Gelin Allah aşkına biraz da kardeşçe yaşayalım. Türkçe Olimpiyatları’nda dile
getirdikleri gibi, 'yeni bir dünya.. yeni bir dünya.. el ele yeni bir dünya!..'
Hakimiyet değil.. hükmetme değil.. baskı yapma değil.. totaliter sistemler tesis
etme değil.. diktatörlükler tesis etme değil.. tiranlıklar kurma değil.” (4)(5)
'GEZİ'CİLERE ÇAPULCU DEMEYİN'
Bu mesajın muhatabının Başbakan Erdoğan olduğu, medyadaki yazı ve yorumlara
yansıdı. Kamuoyunda algı olarak yerleşti. İlerleyen günlerde bir başka açıklama
daha yapan Gülen, cami kapısını tekmeleyip içeri zorla giren ve orada öpüşüp
ayakkabılarla gezinen eylemcilere öfkelenen Başbakan Erdoğan'ın Gezi
eylemcilerine “çapulcu” demesini dolaylı yolla eleştirdi. Buna gerekçe olarak
da, “eylemcilerin arasından geleceğin iyi insanlarının çıkabileceğini” şu
sözlerle söylüyordu Gülen:
“Hani sizin belki de çapulcu diyeceğiniz birkaç tane. O tabiri de kullanmayın.
Kim bilir sizin öyle diyeceğiniz insanlar bir gün o levsiyattan sıyrılacak, nice
yerlerde ne türlü kahramanlıklara imza atacaklardır.” (6)(7)
Prof. Mustafa Erdoğan'ın Başbakan Erdoğan'ın gücünün sınırlanması gerektiğine
yönelik eleştirilerinin bir benzeri Gezi olayları sürecinde cemaat medyasında da
dile getirilmişti. Çok karakteristik bir örnek olarak, Zaman'da yazan cemaat
medyasının “ileri gidenlerinden” (3) Şahin Alpay, Başbakan Erdoğan'ın
çevresindekiler tarafından durdurulması gerektiğini savunuyordu. (8)(9)
İşte bu şekilde, hem liderleri Fetullah Gülen, hem de cemaat medyası tarafından
verilen mesajlar, kamuoyunda, cemaatin hükümet karşıtı Gezi olaylarına destek
verdiği şeklinde bir algı oluşturmuş bulunuyor.
Bu konudaki ilginç son örneği de, bu yazının konusu olduğu gibi, aynı gün cemaat
medyasının iki yayın organına konuşan Prof. Mustafa Erdoğan'ın, hükümete ve
Başbakan Erdoğan'a yönelik tepkileri oluşturmuş oldu.
“Mustafa Erdoğan: Gezi, Bir Darbe Girişim Değildi” başlığıyla “haberler.com”
sitesinde de alıntılanan bu açıklamalara (10) bir okuyucunun şu tepkisi de bu
mesajların kamuoyunda nasıl algılandığını göstermesi bakımından önem arzediyor:
“HASAN DEMİRTAŞ: Gezi olaylarının darbe girişimi olduğu açık. Çok organize idi.
İç ve dış güçlerin müşterek çalışlması idi. Hatay'da bile yabancı vakıflar gezi
protestolarına katılmaları için para dağıtırken iş üstünde yakalandı. Bunlar
medyada açıkça yer aldı. yabancı vakıfların gezi olaylarına katılmasıyla ilgili
suç duyurusu da yapıldı. acele etmeyin sayın mustafa erdoğan. soruşturmaların
sonucunu bekleyin. bir akademisyen olarak çok da iddialaı konuşmayın
akademisyenlerin bu kadar iddialı konuşması doğru değil. sonra mahcup
olabilirsiniz.
HASAN DEMİRTAŞ: 'Böyle bir şey olsaydı şu ana kadar bin defa bunu açıklarlardı.'
derken nasıl ön yargılı baktığını göstermiş Mustafa Erdoğan. ne demek bin defa
açıklarlardı. bu ansıl bir ifade. öasıl bir ön yargı ile söylendiği belli. Durun
bakalım. Soruşturmalar halen sürüyor. Sonucunu bekleyin bakalım sayın
akademisyen. ak partililer de geziye katılmışlar falan da. birkaç kişi
katılmışsa bile onlar ak partiyi mi temsil ediyor.ç ayrıca kazlıçeşmedeki
milyonluk kitle ne öyleyse. cnn nin dediği gibi yoksa onlar da hüğlümeti mi
protesto ettiler sayın akademisyem. niye cemaatin ayyın organı aksiyona böyle
konuşuyorsun ayrıca sayın akademiyen..”
-Gezi'ye 40 dava açıldı, 36 soruşturma ise sürüyor-
Tüm bu mesajlara ek olarak söylenebilecek bir ayrıntı da bugün ortaya çıktı.
(11) İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Gezi Parkı olaylarına ilişkin
iddianamesini bugün tamamladı. “Gezi'nin ana iddianamesi” olarak da
değerlendirilen bu iddianamede 7'si yabancı uyruklu 255 kişi şüpheli olarak yer
alıyor. Gezi Parkı İddianamesi'nde savcılık, şüphelilerin 'toplantı ve gösteri
yürüyüşleri kanununa muhalefet etmenin' yanısıra 'ibadethaneyi kirletmek
suretiyle zarar veme' ve 'özel kıyafetleri usulsüz kullanma' ve diğer bazı
suçları işlediği iddia ediliyor. İddianamede Gezi Parkı olaylarıyla ilgili
olarak bugüne kadar 40 ayrı iddianame ile 308 şüpheli hakkında kamu davası
açıldığı, 36 ayrı soruşturmaya da devam edildiği belirtiliyor. Açılan davaların
sayısı bile tek başına Gezi olaylarının bir darbe girişimi olarak
değerlendirilip değerlendirilmeyeceğine dair bir fikir verecektir kanaatimizce.
Bize göre de açılan davaların ve soruşturmaların sonuçlarının beklenmesi
gerekir.
-İçten dıştan organize destek-
Ayrıca açılması muhtemel yeni soruşturmalar ve davalar da olabilir. Geçtiğimiz
günlerde aktardığımız, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına yapılmış olan yeni bir
suç duyurusunu hatırlayalım. (12) Sivil toplum kuruluşlarından Adalet Platformu,
Türkiye'de faaliyet gösteren yabancı vakıflar hakkında, yasak olmasına karşın
Türkiye'deki siyasi olaylara müdahale ettikleri gerekçesiyle 2 Aralık 2013
tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulundu. Suç
duyurusunda, ABD, İngiliz ve özellikle Alman vakıflarının Gezi olaylarına aktif
destek verdiğini gösteren somut bulgular sıralanıyordu. Yabancı vakıfların
Ergenekon davası sürecinde de gündeme geldiğine somut bulgularla dikkat çekilen
suç duyurusunda, hem yasadışı faaliyette bulunmakla suçlanan yabancı vakıflar,
hem de o vakıflarla bağlantıları gündeme gelen CHP'li yöneticiler hakkında
soruşturma ve kovuşturma yapılması talep ediliyordu. Suç duyurusunda, yabancı
vakıfların Türkiye'de bu şekilde yasadışı faaliyet gösterdiği ve ülke siyasetine
yurtiçindeki şubeleri aracılığıyla dışarıdan etki etmeye çalıştığı şüphesinin
bir benzerinin Mısır'da da gündeme geldiği ve yürütülen soruşturma ve dava ile
bu şüphenin ispatlandığı, çok sayıda yabancı vakıf görevlisinin hapis cezası
aldığı da hatırlatılıyordu. Suç duyurusunda, Gezi olaylarının sadece yurt içi
değil yurtdışından da organize şekilde destek gördüğünü gösteren çok somut
bulgular sıralanıyordu. Örneğin, Hatay'da Gezi eylemcilerine para dağıtarak
gösteri yapmaya teşvik eden iki yabancı vakfa baskın yapılmış, bir çok yabancı
uyruklu üyeleri gözaltına alınmıştı. Kaldı ki bunların medyada yayınlanmış
bilinen hususlar olduğu da suç duyurusunda vurgulanıyordu.
-Çapulcu ve darbe demeyin, diyenlere saygısız deyin!-
Tüm bunlardan sonra “Gezi’yi darbe ile açıklamak insanlara saygısızlık, hakaret”
şeklindeki hukuk profesörü Mustafa Erdoğan'ın görüşlerinin doğru olmadığı, bir
akademisyen olarak böyle iddialı konuşmasının, yanlış kelimeler seçmesinin, bir
hukukçu olarak da yürüyen dava ve soruşturmaların sonucunun beklemeden
önyargıyla açıklamalar yapmasının, halkın bir kesimini karşısına alır tarzda
ifadeler kullanmasının belki de asıl saygısızlık olduğu kanaatindeyiz.
(1) Aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-37268-.html
(2) Gundem.bugun.com.tr/devletin-yetkisi-yok-haberi/890268
(3)
Sabah.com.tr/Yazarlar/barlas/2013/11/18/ileri-gidenler-guleni-bir-kavgaya-mi-surukluyor
(4)
Gundem.milliyet.com.tr/gulen-den-gezi-mesajlari/gundem/detay/1721122/default.htm
(5) internethaber.com/Fetullah-gulenden-diktator-mesaji-545731h.htm
(6) Kontrgerilla.com/mnsetgoster.asp?haber_no=5372
(7) Hurriyet.com.tr/gundem/23574707.asp
(8) Zaman.com.tr/full-name/basbakan-degismeli_2097588.html
(9) Yeniakit.com.tr/sahin-alpaydan-evirip-cevirmeden-makale,1709.html
(10) Haberler.com/mustafa-erdogan-gezi-bir-darbe-girisim-degildi-5403307-haberi/
(11) Kontrgerilla.com/mnsetgoster.asp?haber_no=5725
(12) Kontrgerilla.com/mnsetgoster.asp?haber_no=5712
(Abdullah Harun /
kontrgerilla.com)
Gezi'ye
darbe soruşturması
Gezi davasının avukatlarından Efkan Bolaç,
'İstanbul'da darbeye teşebbüsle ilgili, gizlilik kararı olan bir soruşturma
var.' dedi. Bolaç'a göre yakında konuyla ilgili operasyonlar yapılacak. Bu
iddiayı doğrulayan bilgiler İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 1 hafta önceki
açıklamasında ortaya çıkmıştı. Başsavcılık darbe suçlamasıyla 6 ayrı
soruşturmanın yürütüldüğünü belirtiyordu. Öte yandan farklı bir son dakika
gelişmesi Ankara'dan geldi. Terör suçlarına bakmakla görevli Başsavcılık eldeki
delilleri yetersiz görerek Ankara'daki 4 ayrı Gezi soruşturmasında görevsizlik
kararı verdi.
16.12.2013 15:33 Taraf gazetesine bir röpörtaj veren İstanbul’daki Gezi
davasının avukatlarından Efkan Bolaç, Taksim Gezi olaylarıyla ilgili İstanbul'da
gizlilik kararı olan bir soruşturmanın yürütüldüğünü iddia etti. Bolaç'ın
röpörtajda aktardığı bilgiler özetle şu şekilde verilebilir: (1)
"Gözaltılar konusunda İçişleri Bakanlığı’nın verdiği sayıyla bizim takip
ettiğimiz sayı birbirini tutmuyor. Sadece İstanbul’da 1100 civarında gözaltı
oldu. Bununla ilgili olarak hâlen İstanbul’da tutuklu sayısı 31’dir.
Eylemlerde mahkemeye sevk edilenler neyle suçlanıyor? - Yağma suçu işlendiği,
özel kıyafetlerin usulsüz kullanıldığı, Toplantı Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na
muhalefet, polise karşı silahlı direnme. Doktorların yaralılara müdahalesini suç
kapsamına almaya çalışıyorlar. Mesela 12 Haziran’da alınanlar vardı. Baret
satıcısı, gözlük satıcısı vardı. Hepsini tutuklamaya sevk ettiler, sonra
iddianame düzenlendi. Mahkeme bu iddianameyi reddetti. Bareti olan veya
çantasında gözlüğü olan veya toz maskesi olan insanların tamamının gözaltına
alındığını ve savcının bunu iddianamede silah olarak değerlendirdiğini
görüyorsunuz. Bu arada ajanlıkla suçlanan yedi yabancı uyruklu var. Bir kısmı
Erasmus öğrencisi.
İddianame mahkeme tarafından reddedildi. “Birincisi, bunları silahlı direnme
olarak görmüyorum. Ayrıca, ikincisi kişiselleştirme yok, kimin ne yaptığı, ne
şekilde bu suçu işlediğine dair delil yok. Üçüncüsü Toplantı Gösteri Yürüyüşleri
Kanunu’na muhalefet ettiğini söylüyorsunuz, toplantı gösteri yürüyüşlerine
muhalefetin unsurları da yok burada” dedi. Nedir unsurları? Bununla ilgili
olarak bir gösteriye gitme saikiyle hareket etmiş olabilirler bunlar fakat
gösteriye gidebileceğini kabul ediyorsan vazgeçebileceğini de düşünmen gerekiyor
diyor mahkeme.
Mahkemeden döndükten sonra savcılık tekrar bu iddianameyi geri gönderiyor ve şu
şekilde bir cevap yazıyor: “Bu insanlar oraya havuza gitmediler.“ Mahkeme —kural
olarak—, iddianame tekrar gönderilirse bunu reddetme hakkına sahip değil. Bunun
üzerine mahkeme, (ilginçtir ben daha önce böyle bir karara hiç şahit olmadım)
ilk açılış evrakıyla birlikte tüm sanıklar hakkında beraat kararı veriyor.
Duruşma günü vermiyor, sanıkları çağırmıyor, hiç kimseye tebligat yapmıyor gelin
şu gün duruşma var diye. Duruşmayı açmadan hazırlık safhasında hepsine beraat
veriyor.
255 KİŞİYE YENİ DAVA
255 kişi hakkında yeni bir iddianameden bahsediliyor. Bu iddianamede çok
tartışılan Bezm-i Âlem Camii de geçiyor sanırım. - Aslında 610 kişilik bir
iddianame var. Şimdilik bu kadarı tamamlanmış.. Bezm-i Âlem Camii bildiğimiz
mesele. İbadethaneleri kirletmek suçlaması. Bira şişesiyle ilgili mevzu bu
iddianamede netleşecek..
GİZLİ SORUŞTURMA
Ve bir yerde darbeye teşebbüs tarzı bir söylem var ama henüz onu
netleştiremedik. Aslında o darbeye teşebbüsle ilgili olarak başka bir soruşturma
sürüyor. Soruşturmada gizlilik kararı var, o gizlilik kararının niye çıktığını
bilmiyoruz. Gizlilik kararı olan bir soruşturma var. Bu soruşturmanın
İstanbul’da 15-20 kişiyi kapsadığı söyleniyor. Ayrıca yine gizlilik kararı
alınmış 73 avukatla ilgili soruşturma var. Muhtemelen darbeyle ilgili olarak
yeni bir dava açılabilir. Ergenekonvari tarz bir davayla karşı karşıya kalma
ihtimalimiz yüksek..
Türk Dil Kurumu’nda zaten darbe için tanımlama değişmişti. “Hükümeti demokratik
yollardan yıkmaya veya istifaya zorlama” diyor. Böyle bir şeyin darbe olarak
anlatılması mümkün mü? Ankara’daki olaylarda polis sorguda insanlara “Yaptığınız
işlemin anayasal düzeni ortadan kaldırmaya yönelik bir teşebbüs olduğunun
farkında mısınız” diye soru soruyor. Yani hükümete yönelik darbe teşebbüsü
içerisindesiniz diyor.. Darbe suçlamasıyla ilgili dosyada avukatlarla ilgili bir
kısım var gibi görünüyor. Ben de o dosyanın içerisinde var olduğumu düşünüyorum.
Taraftar gruplarına yönelik ilk operasyon Çarşı’ya yapıldı. Bu operasyonda 10
kişi alındı. Bu insanlarla ilgili olarak yapılan işlemler kamu malına zarar
verme, suç örgütü oluşturma.. Bu konuda da gizlilik kararı var. Bir dinleme
kararı var onu istiyoruz, bize vermiyorlar." (1)
40 AYRI İDDİANAME İLE 308 ŞÜPHELİ HAKKINDA KAMU DAVASI AÇILMIŞTI
Gezi davasının avukatlarından Efkan Bolaç'ın, Taksim Gezi olaylarıyla ilgili
İstanbul'da gizlilik kararı olan bir soruşturmanın yürütüldüğüne dair iddiası bu
şekilde.. Bu iddiayı doğrulayan bilgiler 1 hafta önce ortaya çıkmıştı.
Hatırlanacağı gibi 10 Aralık 2013'te İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın yeni
bir iddianameyi tamamladığı belirtiliyordu. (2)
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan yapılan açıklamada, 7’si yabancı uyruklu
255 şüpheli hakkında “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Hakkındaki Kanun’a
muhalefet, ibadethaneyi kirletmek suretiyle zarar vermek, kamu görevlilerine
görevi yaptırmamak için direnme, kamu görevlilerine görevlerinden dolayı
hakaret, kamu görevinin usulsüz olarak üstlenilmesi, özel kıyafetleri usulsüz
kullanma ve kamu malına zarar verme” suçlarından iddianame hazırlandığı
belirtildi.
Bu suçlardan biri veya bir kaçı isnat edilmiş şüpheliler hakkında hazırlanan
iddianamenin 55. Asliye Ceza Mahkemesi’ne gönderildiği ifade edildi. Soruşturma
kapsamında 10 şüpheli hakkında ise geçerli delil bulunmadığı ve fiilin suç
teşkil etmediği gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildi.
Yapılan açıklamada, “249 kişinin şikayeti ve mağduriyeti çerçevesinde ‘Toplantı
ve Gösteri Yürüyüşleri Hakkındaki Kanun’a muhalefet, kamu görevlilerine görevi
yaptırmamak direnme, mala zarar verme, yağma hırsızlık, hakaret, kamu
görevlilerine kasten yaralama, ulaşım araçlarının çalışmasının engellenmesi,
kaçırılması ve alıkonulması, konut ve işyeri dokunulmazlığını bozmak’ suçlarını
işledikleri iddiasıyla sayıları ve kimlikleri tam olarak belirlenemeyen kişiler
hakkında soruşturmaya devam edilmekte olup, bunların tespiti için kolluk
birimlerine talimat verilmiştir” denildi.
40 AYRI İDDİANAME, 308 ŞÜPHELİ HAKKINDA KAMU DAVASI
Açıklamada, Gezi Parkı olaylarıyla ilgili olarak bugüne kadar 40 ayrı iddianame
ile 308 şüpheli hakkında kamu davası açıldığı, 36 ayrı soruşturmaya da devam
edildiği belirtiliyordu.
6 DARBE SORUŞTURMASI
Yine açıklamada, “İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terörle Mücadele Kanunu
Soruşturma Bürosu’nda suç işlemek amacıyla kurulan örgüte yardım etme, silahlı
terör örgütüne üye olma, cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti’ni görevlerini yapmasını engellemeye teşebbüs, 2911 sayılı yasaya
muhalefet suçlarından dolayı 6 ayrı soruşturmaya devam edilmektedir. Bu
soruşturmalar kısmen daha önce başlatılmış olup, Gezi Parkı olaylarıyla beraber
başka yer ve zamanlardaki fiilleri de kapsamaktadır” ifadelerine yer
veriliyordu. İşte Başsavcılığın açıklamasındaki bu ifadeler, Gezi olaylarının
masum bir protesto eylemi olmayıp hükümeti devirmek amaçlı planlı bir darbe
girişimi olduğuna dair iddiaların ciddi olduğunu, bu konuyla ilgili somut
delillerin mevcut olduğunu gösteriyor.
SOMUT BULGULAR
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının belirttiği darbe suçlaması bulunan 6
soruşturmada dosyalara giren delillerin neler olduğunu bilmiyoruz. Çünkü
soruşturmalar gizli yürütülüyor.
Ancak dosyaya girmiş ya da girebileceği düşünülen bazı somut bulgular var.
Örneğin iki hafta önce İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına yapılmış olan bir suç
duyurusunda (3) dikkat çekilen, olaylara yabancıların organize şekilde aktif
destek verdiğini ispatlayan bulgular.. Sivil toplum kuruluşlarından Adalet
Platformu, Türkiye'de faaliyet gösteren yabancı vakıflar hakkında, yasak
olmasına karşın Türkiye'deki siyasi olaylara müdahale ettikleri gerekçesiyle 2
Aralık 2013 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda
bulundu. Suç duyurusunda, ABD, İngiliz ve özellikle Alman vakıflarının Gezi
olaylarına aktif destek verdiğini gösteren somut bulgular sıralanıyordu.
Örneğin, Hatay'da Gezi eylemcilerine para dağıtarak gösteri yapmaya teşvik eden
iki yabancı vakfa baskın yapılmış, bir çok yabancı uyruklu üyeleri gözaltına
alınmıştı. Yabancı vakıfların Ergenekon davası sürecinde de gündeme geldiğine
somut bulgularla dikkat çekilen suç duyurusunda, yasadışı faaliyette bulunmakla
suçlanan yabancı vakıflar hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılması talep
ediliyordu.
Suç duyurusunda dikkat çekilen diğer bir bulgu ise, basında yer alan bir iddiaya
dayanıyordu. Buna göre, Gezi eylemlerine katılan ya da destek veren güçlerle
ilgili bir rapor hazırlanmış ve Başbakan Erdoğan'a sunulmuştur. Ayrıntıları AK
Parti Merkez Karar Yönetim Kurulu'nda da konuşulan rapora göre; 8 Alman vakfı
protestoların bitmemesi için eylemcilere kol kanat germiştir. Bu vakıfların
eylemcilerin gıda sorunu yaşamaması için Taksim Meydanı'na sürekli yemek servisi
yaptığı dile getirilmiştir. Bu iddia doğru ise, soruşturma dosyalarına bu
raporun girmesi de beklenebilir.
Gezi olaylarına yabancı uyrukluların katılımı, zaten halen yürütülen ve bir
kısmı davaya dönüşen Gezi soruşturmalarında yer alan yabancı uyruklu sanıklardan
da anlaşılmaktadır. Kendi ülkelerindeki, örneğin Gezi olaylarından kısa süre
önce İngiltere ve ABD'de gerçekleşmiş olan çok daha sert polis müdahalesine
karşı sessiz kaldığı ileri sürülen bu kişilerin Türkiye'deki olaylarda aktif
şekilde yer almalarının, Gezi olaylarında yabancı bir yapılanmanın da rol aldığı
şüphesini güçlendirdiği değerlendirilmektedir.
-Özel Harp bağlantısı-
Taksim Gezi olaylarına dair basında yer alan konuyla ilgisi olabilecek başka
bilgiler de var. (4) Örneğin, “istihbarat birimleri, Taksim Gezi Parkı
protestolarının organize sokak olaylarına dönüşmesinde Özel Harp Dairesi'nin
sivil yapılanması olan 'Beyaz Kuvvetler' parmağını tespit etti. Bu, basında yer
alan bir iddia. Soruşturma dosyalarına girip girmediği bilinmiyor. İddiaya göre,
“zello” adı verilen internet tabanlı konuşmalar, aynı anda çok sayıda ilde
patlak veren Gezi olaylarının anlık gelişmediğini, planlı şekilde bir güç
tarafından organize edildiğini gösteriyor. O konuşmalardan bir bölümü şu
şekildeydi: 'Çayyolu çok sakin ne oluyoruz?.. Son durum nedir Kızılay'da?..
Görüşmeleri saklı tutun, araya girenleri kanal liderine bildirin o kişiyi
çıkarsın.. Frekansa girenler var, deşifre oldu, Zello'dan başka frekansa geçin..
Telefonla konuşmayın.. Zello şifresini yüzyüze grup liderlerine ulaştırın o sizi
bilgilendirir..'”
Gezi olaylarının önceden planlanmış organize bir eylem olduğu şüphesini
güçlendiren bir başka bulgu da yine basına yansımıştı. Yöneticileri Ergenekon
davasında da yargılanan Türk Gençlik Birliği'nin (TGB) adı Taksim gezi
olaylarında da sık sık geçti. Ergenekon davasında son duruşmaların basılması
girişiminde öncülük yapmasıyla hatırlanan TGB, Taksim gezi olaylarının yurt
çapında kışkırtılmasında önemli rol aldı. Hatta o kadar ki, Rize'deki olaylara
katılan Türk Gençlik Birliği (TGB), Rize Jandarma İl Alay Komutanlığının
telefonlarını twitter'dan duyurup, göstericilerin telefon etmesini ve jandarmayı
polise karşı yardıma çağırmalarını isteyecek kadar ileri gitti. (5)
Hatırlatalım, 2009 sonunda Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'a suikast hazırlığı
suçlamasıyla Arınç'ın evi civarında gözlem yaparken yakalanan ve ellerindeki
adres kağıdını aceleyle ağızlarına atarak yok etmek isteyen Özel Harp Dairesi
(ÖHD) mensubu iki subayın da TGB ile bağlantıları iddia edilmişti. Özel Harp
Dairesi'ndeki 1 aylık aramaları, 8 subayın gözaltına alınıp 3'ünün
tutuklanmasını, 1 kamyon dolusu bomba olayını ve aramalardan 1 ay sonra Türkiye
çapında meydana gelen kitlesel kışkırtma olaylarını da kapsadığı ileri sürülen
Ankara'daki, Türkiye'nin bu en gizli soruşturmasının halen sürdüğü, her an
tamamlanabileceği ve iddianamesi ortaya çıktığında Türkiye'nin sarsılacağı
söyleniyor. (6)
Konuyla bağlantısı olabilecek bir başka bilgi daha verilebilir ve yine Hatay'la
ilgili. (7) Hatay, oldukça hassas olan bir ilimiz. Peşpeşe bombalı araba
patlatma eylemleriyle, Suriye'li sığınmacılara karşı bir mezhep ağırlıklı
protesto eylemleriyle ve son olarak da Gezi eylemleriyle son dönemde suların
durulmadığı bir şehrimiz. Yakın dönemde bu ildeki kaos olaylarının ardında Özel
Harp Dairesi'nde görevli 209 sivil görevlinin yer aldığının MİT tarafından
tespit edildiği de basında dile getirilen bir başka iddia oldu. Buna göre,
Hatay'da görevli Özel Kuvvet mensuplarından bir kısmının Ankara'daki Kozmik Oda
aramalarından elde edilen bilgilerle tespit edildiği, 69'unun Antakya'da,
20'sinin Reyhanlı'da, 8'inin Kırıkhan'da, 16'sının Samandağ'da geri kalanının
ise Dörtyol, Yayladağı ve İskenderun'da yaşadığı belirlenen sivil kaos
timlerinin, kaotik söylentilerle şehirde gergin iklimi sürekli diri tutmaya
çalıştığı, marjinal örgütleri sokak eylemleri için organize ettiği belirlendi.
Bu tespit, Ergenekon mahkemesinden Zirve mahkemesine gönderilen bir belgeyi de
doğrulamış oluyor. Belgede, Özel Harp'in Hatay'da DHKP-C'lilerle ortak
operasyonlar düzenlediği belirtiliyordu.
İSTANBUL BAŞSAVCILIĞI: DARBE SUÇLAMASIYLA 6 SORUŞTURMA VAR
İstanbul'daki Gezi olayları İstanbul'la sınırlı kalmadı. Çok kısa sürede diğer
illere de yayıldı. Dışarıdan bakıldığında İstanbul ve Ankara'da Başbakan
Erdoğan'ın resmi konut ve evine yönelik basma girişimleriyle de görüldüğü gibi
Başbakan Erdoğan'ı ve onun nezdinde hükümeti devirme girişimiydi. İstanbul,
Ankara, Rize ve Hatay'da bizim tespit edebildiğimiz somut bulgular yukarıda
gösterildi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın, "Gezi olaylarının darbe
amaçlı" olduğu suçlamasıyla 6 adet gizli soruşturma yürüttüğüne dair bilgi
başsavcılığın açıklamasında yer alıyordu. Aynı bilgi İstanbul'da açılan çeşitli
Gezi davalarındaki sanıkların avukatlarından Efkan Bolaç tarafından da teyit
edildi.
ANKARA BAŞSAVCILIĞI: DARBE İÇİN YETERLİ DELİL YOK
Konuyla bağlantılı farklı bir son dakika gelişmesi ise Ankara'dan geldi. (8)
Buna göre, terör suçlarına bakmakla görevli Başsavcılık, bugün verdiği bir
kararla, eldeki delilleri yetersiz görerek Ankara'daki 4 ayrı Gezi
soruşturmasında görevsizlik kararı verdi ve dosyaları Basın Suçları’na bakmakla
görevli Başsavcıvekilliği’ne gönderdi. Eylemlerle ilgili görüntüleri, terör ve
istihbarat birimlerinden gelen bilgi ve belgeleri inceleyen ve görevsizlik
kararı veren Başsavcılık, kararında, protestoların darbe amacıyla ya da terör
örgütlerinin yönlendirmesiyle gerçekleştirildiğine dair yeterli delil
olmadığını, protestoların polise mukavemet, kamu malına zarar verme, kamu
düzenini bozma iddiasıyla değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı.
CEMAAT: GEZİ DARBE DEĞİL
Konuyla ilgili burada belirtilebilecek bir başka bilgi de son günlerin tartışma
konusu olan Fetullah Gülen cemaatiyle ilgili. Gezi olaylarının darbe girişimi
olmadığına dair görüş, Fetullah Gülen cemaatinin medya haberlerinde de
gözleniyor. Zaten aylardır tartışma konusu olan "cemaatin Gezi olaylarına destek
verdiği" iddialarını güçlendiren son örnek bir hafta önce yaşandı. (9) İstanbul
Ticaret Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Mustafa Erdoğan'ın, Gezi olaylarının
bir darbe girişimi olarak değerlendirilemeyeceğine dair görüşleri ile hükümete
yönelik sert eleştirileri aynı gün, 9 Aralık 2013 tarihinde hem Aksiyon
dergisinde hem de Bugün gazetesinde yayınlandı. "Eylemcilere çapulcu demeyin"
şeklindeki Fetullah Gülen'in açıklamasından sonra tırmanan "cemaatin Gezi
olaylarına destek verdiği, cemaatin bu eylemlerin demokratik ve masum amaçlı
protesto gösterileri olduğu kanatinde olduğu" iddiaları cemaat medyasının öne
çıkardığı bu eş zamanlı haberlerle güçlenmiş oldu.
(Abdullah Harun / kontrgerilla.com)
1) Taraf.com.tr/haber/gezi-ye-darbe-davasi-hazirligi.htm
2) Kontrgerilla.com/mnsetgoster.asp?haber_no=5725
3) Kontrgerilla.com/mnsetgoster.asp?haber_no=5712
4) Kontrgerilla.com/mnsetgoster.asp?haber_no=5364
5) Kontrgerilla.com/mnsetgoster.asp?haber_no=5361
6) Kontrgerilla.com/mnsetgoster.asp?haber_no=5569
7) Kontrgerilla.com/mnsetgoster.asp?haber_no=5595
8) Hurriyet.com.tr/gundem/25372629.asp
9) Kontrgerilla.com/mnsetgoster.asp?haber_no=5726
(Abdullah Harun /
kontrgerilla.com)
Hürriyet'in
Gezi yalanı çıktı
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, 'Gezi
Eylemleri' ile ilgili 4 soruşturma dosyasının, basın suçlarına bakan cumhuriyet
başsavcı vekilliğine gönderildiğine dair Hürriyet'te dün yayınlanan haberinin
doğru olmadığını bildirdi. Dünkü haberde, 4 soruşturma dosyasının Ankara'daki
Gezi eylemlerinde 'darbe' nitelikli bir suç tespit edilmediği gerekçesiyle terör
savcılığından basın savcılığına devredildiği ileri sürülüyordu.
17.12.2013 14:20 Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, 'Gezi Eylemleri' ile ilgili 4
soruşturma dosyasının, basın suçlarına bakan cumhuriyet başsavcı vekilliğine
gönderildiğine dair haberlerin doğru olmadığını bildirdi. O haber, dün Hürriyet
gazetesinde "Fevzi Kızılkoyun" imzasıyla ve "Savcılık: Gezi olayları terör
değil" başlığıyla yayınlanmıştı.
Başsavcılık'tan yapılan açıklamada, "Bazı basın yayın organlarında, Ankara’da
terör suçlarına bakmakla görevli cumhuriyet başsavcı vekilliğinin gezi eylemleri
ile ilgili yürütülen 4 soruşturma dosyasını, ikinci kez görevsizlik kararı
vererek basın suçlarına bakan cumhuriyet başsavcı vekilliğine gönderdiğine dair
haberler çıkmış ise de Ankara TMK 10. Madde ile yetkili ve görevli cumhuriyet
başsavcı vekilliği tarafından, haberlerde belirtilen 4 adet dosyanın basın
suçlarına bakan cumhuriyet başsavcı vekilliğine gönderildiğine dair haberler
doğru değildir. Ankara TMK 10. Madde ile yetkili ve görevli cumhuriyet başsavcı
vekilliğinde bulunan dosyaların soruşturmasına halen devam edilmektedir."
denildi.
Dün Hürriyet gazetesinde "Fevzi Kızılkoyun" imzasıyla ve "Savcılık: Gezi
olayları terör değil" başlığıyla yayınlanan haberde, 4 soruşturma dosyasının
Ankara'daki Gezi eylemlerinde 'darbe' nitelikli bir suç tespit edilmediği
gerekçesiyle terör savcılığından basın savcılığına devredildiği ileri
sürülüyordu. (Kaynak)
BBC
ve CNN, iddianamede
Gezi olayları nedeniyle Antalya'da tutuklanan
5 sanık hakkında hazırlanan ikinci iddianamede CNN, BBC, Economist, El Cezire ve
Reuters gibi uluslararası basın kuruluşlarının eylemleri abartarak ve çarpıtarak
dünyaya servis ettikleri yer aldı.
23.12.2013 11:08 Taksim Gezi olaylarına dair Antalya'da hazırlanan ilk
iddianame, yaralı ve şikayetçi polislerin kim olduğunun bilinmemesi gerekçesiyle
mahkeme tarafından reddedildi. Bunun üzerine, 20 polis ile 5 vatandaşın yaralı
olduğu, 29 polisin de müşteki konumunda bulunduğu ikinci iddianame Savcı Mehmet
Ali Şelli tarafından hazırlanarak mahkemeye sunuldu. İddianamede Gezi olaylarına
ilişkin bir değerlendirme de yer aldı.
ABARTMA VE ÇARPITMA SUÇLAMASI
İddianamedeki uluslararası basınla ilgili değerlendirmede şöyle denildi: "CNN,
BBC, The Economist, El Cezire, Reuters gibi uluslararası basın kuruluşlarının
eylemleri abartarak, çarpıtarak dünyaya servis ettikleri, Türkiye 'de halk
ayaklanması çıktığına dair oldukça taraflı ve yanlış haberlere yer verdikleri ve
dezenformasyonda bulundukları anlaşılmıştır."
3 MİLYON 178 BİN 320 KİŞİ
2013 yılında Taksim Meydanı Yayalaştırma Projesi kararının açıklanmasının
ardından ülke genelinde devam eden olayların şiddet içerikli sokak eylemlere
dönüştüğü belirtilen iddianamede, 'olayların, başlangıcından itibaren 80 ilde,
toplam 3 milyon 178 bin 320 katılımcıyla gerçekleştiği' ifadesi yer aldı.
İddianamede, gerçekleşen eylemler neticesinde 1 polisin şehit olduğu, 2
vatandaşın hayatını kaybettiği, 1 vatandaşın da göstericilerin yolu trafiğe
kapatmaya çalışması sonucu trafik kazasında yaşamını yitirdiği belirtildi. Bu
olaylarda 665 güvenlik görevlisiyle 4 bin 56 vatandaşın yaralandığı, toplam 4
bin 800 şahsa yakalama ve ya gözaltı yapıldığı kaydedildi.
167 TUTUKLU
'Söz konusu eylemlerin ilk etapta demokratik bir hak arayışı olarak ifade edilse
de ilerleyen süreçte terör örgütleri ve marjinal grupların olayları provoke ve
istismar ettiği, olayın siyasi bir niteliğe dönüşmesine çalıştıkları' ifade
edilen iddianamede, Gezi Parkı protesto eylemleri kapsamında ilgili Cumhuriyet
başsavcılıklarının koordinesinde sol terör örgütlerine yönelik terörle mücadele
şube müdürlüklerince İstanbul , Ankara , Adana, İzmir, Malatya, Bursa, Hatay,
Malatya, Erzincan illerince, ülke genelinde gerçekleştirilen 19 operasyonda 374
kişinin yakalandığı, bunlardan 167'sinin tutuklandığı, 59'u hakkında adli
kontrol kararı verildiği ve 148 kişinin serbest bırakıldığı anlatıldı. (Kaynak)
Akkaş'dan
Gezi iddianamesi
25 Aralık'ta yolsuzluk soruşturmasından
alınan TMK 10'la yetkili Cumhuriyet savcısı Muammer Akkaş'ın, Gezi Parkı
eylemlerine ilişkin hazırladığı iddianame İstanbul 22. Ağır Ceza Mahkemesince
kabul edildi. Bu, Gezi olayları hakkında terör kapsamında açılan ilk dava oldu.
İstanbul ve Ankara'da terör kapsamında halen başka Gezi soruşturmaları da
yürütülüyor. Aralarında Devrimci Karargah davasının sanıklarından Ulaş
Bayraktaroğlu'nun da bulunduğu 4'ü tutuklu 36 kişi hakkında hazırlanan 95
sayfalık iddianamede 9 polis ile Taksim'de faaliyet gösteren bir otelin müdürü
de mağdur olarak yer aldı. Yolsuzluk operasyonundan alındı diye Savcı Akkaş'a
destek veren çevrelerin iddianame nedeniyle bu kez tepki verdiği gözleniyor.
03.01.2013 16:04 İstanbul'da Taksim Gezi Parkı eylemlerine ilişkin İstanbul TMK
10’la yetkili Cumhuriyet savcılığına yürütülen soruşturma tamamlandı. Aralarında
Devrimci Karargah davasının sanıklarından Ulaş Bayraktaroğlu’nun da bulunduğu
4’ü tutuklu 36 kişi hakkında hazırlanan iddianame İstanbul 22’inci Ağır Ceza
Mahkemesince kabul edildi. Böylece, Gezi olayları hakkında terör kapsamında ilk
dava açılmış oldu. İstanbul ve Ankara'da terör kapsamında halen başka Gezi
soruşturmaları da yürütülüyor. İddianamede sanıklara terör örgütü üyesi olmak,
tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurmak, terör örgütü propagandası yapmak
suçları yöneltildi.
Bir süre önce yolsuzluk iddialarına ilişkin soruşturmadan alınan TMK 10’la
yetkili Cumhuriyet savcısı Muammer Akkaş tarafından hazırlanan 95 sayfalık
iddianamede 9 polis memuru ile Taksim’de faaliyet gösteren bir otelin müdürü de
iddianamede mağdur olarak yer aldı.
“DEMOKRATİK TEPKİNİN ÖTESİNE GEÇTİ”
Akkaş tarafından hazırlanan iddianamede, Taksim Meydanı yayalaştırma projesi
kapsamında Taksim Gezi Parkı’nda 28 Mayıs 2013’de başlayan protestolar,
demokratik tepkinin ötesine geçerek terör örgütleri ve marjinal grupların
yönlendirmesiyle terör örgütlerinin propagandalarına ve eylemlerine dönüştüğü
ifade edildi. Kamu mallarına, özel mülkiyeye zarar verme, kamu görevlilerini
aciz düşürme, güvenlik güçlerinin yaralanmasına sebebiyet verildiği öne sürüldü.
“SİVİL VATANDAŞLAR ÖRGÜT ÜYELERİNDEN AYRIŞTI”
11 Haziran 2013’de Taksim Meydanı’nda bulunan terör örgütlerinin bayrak ve
flamaları ile posterlerinin toplanmasına yönelik yapılan faaliyet sırasında
terör örgütü mensuplarının güvenlik güçlerine molotof kokteyli, taş ve sapan
atmak suretiyle engellemeye çalıştıkları, Gezi Parkı katılan sivil vatandaşların
Gezi Parkı’na çekilerek terör gruplarından ayrıştığı belirtildi.
İDDİANAMEDEN DETAYLAR
Taksim Meydanı Yayalaştırma Projesi kapsamında, Gezi Parkı'nda 28 Mayıs 2013'te
başlayan protestoların, demokratik tepkinin ötesine geçerek, terör örgütleri ve
marjinal grupların yönlendirmesiyle terör örgütlerinin propagandalarına ve
eylemlerine dönüştüğü anlatılan iddianamede, eylemlerde, kamu malları ve özel
mülkiyete zarar verildiği, kamu görevlilerinin acze düşürüldüğü ve güvenlik
güçlerinin yaralanmasına neden olunduğu kaydedildi.
İddianamede, terör örgütü üyelerinin, 11 Haziran'da Taksim Meydanı'nda terör
örgütlerinin bayrak ve flamaları ile posterlerinin toplanmasına yönelik faaliyet
sırasında, güvenlik güçlerini molotofkokteyli, taş ve sapan atarak engellemeye
çalıştıkları, Gezi Parkı protestosuna katılan sivil vatandaşların ise parka
çekilerek, terör gruplarından ayrıştıklarının görüldüğü aktarılarak, "Eylemlerde
terör örgütü mensubu şüphelilerin, tanınmamak amacıyla yüzlerinin tamamını veya
bir kısmını kapattıkları, terör örgütlerine ait amblem ve işaretleri
taşıdıkları, terör örgütlerinin yoğun bir şekilde örgüt propagandası yaptıkları,
28 Mayıs'tan başlayarak kesintisiz ilerleyen tarihlerde de olayların artarak
devam ettiği anlaşılmıştır" ifadelerine yer verildi.
- "Halk üzerinde korku ve panik oluşturulmuştur"-
Devam eden olaylar sonucunda dağıtılan grupların kısa zamanda organize olarak
tekrar toplandıkları, saldırı ve şiddet eylemlerine arttırarak devam ettikleri
ve eylemlerinde ısrarcı tutum izledikleri aktarılan iddianamede, şunlar
kaydedildi:
"Güvenlik güçlerine yönelik taşlı, sopalı, sapanlı ve sert cisimlerle saldırı
eylemlerinin artması, ana cadde ve sokaklarda barikat kurma, ateş yakma ve yol
kapama eylemlerinin devam etmesi, kamu kurum ve kuruluşları, bankalar,
dershaneler, araçlar ile kişilere ait iş yerlerine zarar verilmesi, sonuç olarak
basın açıklaması yapmak suretiyle kullanılması gereken protesto etme hakkının
yasal zeminden uzaklaşmak suretiyle gerçekleştirilen eylem ve saldırılar
neticesinde halk üzerinde korku, panik ve endişe oluşturulmuştur."
Terör örgütlerince çağrılar yapılarak, halkın kamu düzenine karşı suç işlemek
amacıyla tahrik edildiği ve sonucundaki olaylar sırasında, molotofkokteyli,
torpil gibi patlayıcılar hazırlanarak güvenlik güçlerine ve araçlarına atıldığı
belirtilen iddianamede, kişilerin hayatı, sağlığı veya mal varlığı bakımından
tehlikeli olacak biçimde ya da kişilerde korku, kaygı ve panik yaratabilecek
tarzda, yangın çıkarmak suretiyle genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulduğu,
kamu mallarına zarar verildiği kaydedildi.
- "Güvenlik müdahalesi olmadan önlenmesi mümkün değil"-
Terör örgütünün propagandasına dönüştürülen toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde,
kimliklerin gizlenmesi amacıyla yüzü tamamen veya kısmen kapatma, görevli
memurlara görevlerini yaptırmamak için direnme eylemleri ile Gezi Parkı
protestolarının, "masum bir demokratik hak kullanımı eylemi" olarak kalmadığı
aktarılan iddianamede, "Eylemlerin sonuçta yasa dışı gösterilere dönüştüğü,
ifade özgürlüğü ile yasal protesto ve gösteri sınırlarının dışına çıktığı,
şiddet kullanılarak kamu düzeninin bozulduğu ve kamu düzeninin sağlanarak
huzurun temin edilmesi için güvenlik güçlerince müdahale etme zorunluluğunun
ortaya çıktığı ve bu eylemlerin başka türlü önlenmesinin de mümkün olmadığı
anlaşılmıştır" denildi.
"Soruşturma dosyası incelendiğinde, Gezi Parkı'ndaki olaylar, bir süre sonra
legal ve illegal yapılanmaların çağrılarıyla tamamen bir provokasyona
dönüşmüştür" ifadesi kullanılan iddianamede, Taksim Meydanı'na çıkan ana
arterler ve ara yollarda örgüt mensuplarının yönlendirmeleriyle barikatlar ve
devlet otoritesinin olmadığı bölgeler oluşturulduğu bilgisine de yer verildi.
- "Devlete karşı isyan"-
"Yasa dışı örgütler ve destekçilerinin, devlete karşı isyan etme, cebir şiddet
kullanarak kurtarılmış bölgeler oluşturma, kargaşa ve kaos ortamı yaratıp
vatandaşı sindirip, devleti ve güvenlik güçlerini halkın gözünde aciz göstermeye
doğru yönelttiği, güvenlik güçlerine, iş yerlerine, resmi araçlara ve
vatandaşlara ait otolara saldırılarda bulunarak, kundaklama, yangın çıkartma ve
yağmalama eylemlerini gerçekleştirdiği" aktarılan iddianamede, molotkokteyli,
ses bombası, havai fişek, sapan, taş, sopa, balyozlar kullanan saldırgan
grupların, Taksim Meydanı'nı savaş alanına çevirdiği anlatıldı.
- "Orantılı güç kullanılmış"-
Taksim ve çevresindeki iş yerlerinde hayatın durduğu, otellerin boşaltıldığı,
eylemci haricinde meydana giriş çıkışların tamamen kesildiği kaydedilen
iddianamede, şu ifadelere yer verildi:
"Dünyada ülkemizi zor duruma sokmak, devletimizi itibarsızlaştırmak isteyen
terör örgütlerinin istediği bu ortama son vermek, Atatürk Kültür Merkezi'nde ve
Atatürk Anıtı'ndaki illegal pankart ve dövizleri indirmek amacıyla 11 Haziran
2013 günü Taksim Meydanı'na giren güvenlik güçlerine, başta Devrimci Karargah
terör örgütünün hamisi olan SDP ve bazı sol örgütleri mensupları tarafından
bombalı, molotoflu, hava fişekli, taşlı, sopalı saldırılarda bulunulmuş, bir çok
güvenlik görevlisi çeşitli yerlerinden yaralanarak hastanelere kaldırılmıştır.
Saldırganlara yönelik defalarca megafonla anons yapılmasına rağmen saldırılarını
devam ettirmeleri üzerine orantılı güç kullanılmış, eylemciler kaçıp SDP
binasına sığınmışlardır."
"Olay günü ve eylemlerin gerçekleştiği diğer günlerde güvenlik güçlerince ve
diğer basın tarafından çekilen görüntüler incelendiğinde, bu insanların gerçek
yüzünün ortaya çıktığı" belirtilen iddianamede, soruşturma dosyasında da bu
fotoğraf karelerinden çok miktarda bulunduğu bildirildi.
İddianamede, "SDP binasının aramasında elde edilen dokümanların incelemesinde,
düzenlenen eylemleri provoke eden bu yapılanmanın asıl amacının; Gezi
Parkı'ndaki ağaçların kesilerek yeşil alanın yok edilmemesi gibi masumane bir
taleple meydanlara çıkan vatandaşları provoke ederek bir terör ortamı oluşturmak
ve halkı kışkırtmak olduğu anlaşılmaktadır" görüşüne yer verildi.
- "Amaç, halkı provoke etmek"-
Parti binasından ele geçirilen ajandadaki notlara göre, tüm marjinal sol
fraksiyonların bir araya gelip toplantı yaptıkları ve "barikatları
güçlendirmek", "İstanbul'da hayatı durdurmak" gibi konularda anlaştıklarının
ortaya çıktığı aktarılan iddianamede, Taksim'deki şiddet eylemlerinin merkezini
bu grupların oluşturduğu ve "çoğunluğun azınlığa tabi olduğu" gibi el yazılarına
göre, bu yapılanmaların eylem için gelen halkı provoke etmek amacında
olduklarının anlaşıldığı ifade edildi.
Güvenlik güçlerinin takibi sonucu örgütle bağlantısı olan şüphelilerin bir
kısmının SDP binasına, bir kısmının da Taksim'deki bir otele kaçmalarına rağmen
sıcak takip sonrası yakalandıkları vurgulanan iddianamede, "Şüphelilerin bir
kısmının terör örgütü üyesi oldukları, diğerlerinin de terör örgütünün internet
ortamında yaptığı eylem çağrılarına uyarak güvenlik güçlerine karşı örgüt adına
suç işledikleri, kamera görüntüleri, terör örgütlerinin çağrıları, el konan
dijital veriler ve belgelerden anlaşılmıştır" denildi.
- İstenen cezalar-
İddianamede, tutuklu sanık SDP Üyesi Ulaş Bayraktaroğlu'nun, "toplantı ve
gösteri yürüyüşleri kanununa muhalefet etmek", "silahlı terör örgütüne üye
olmak", "kamu malına zarar vermek" ve "ruhsatsız silah, mermiler taşımak"
suçlarından 13 yıl 6 ila 58 yıl 6 ay, eski SDP Genel Başkan Yardımcısı Ecevit
Piroğlu'nun "silahlı terör örgütüne üyelik", "toplantı ve gösteri yürüyüşleri
kanununa muhalefet etmek" ve "kamu malına zarar vermek" suçlarından 10 ila 33
yıl arasında değişen hapis cezasıyla cezalandırılması talep edildi.
İddianamede, diğer 34 şüphelinin de benzer suçlardan 3 yıl ila 58 yıl arasında
değişen oranlarda hapis cezalarına çarptırılması istendi.
- SDP'nin terör örgütü olup olmadığı soruldu-
İddianameyi kabul eden İstanbul 22. Ağır Ceza Mahkemesi'nce düzenlenen tensip
tutanağında, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ve
Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Daire Başkanlığı'na yazı yazılarak,
sanıklardan bir çoğunun üyesi olduğu iddia edilen Devrimci Karargah Örgütü ile
legal olan ancak illegal olduğu iddia edilen SDP'nin terör örgütü olup
olmadığına, terör faaliyetlerine katılıp katılmadığına dair bilgi istendi.
Tutuklu sanıklar Ulaş Bayraktaroğlu, Ceyhun Dönmez, Doğukan Öci ve Furkan
Tombul'un bu hallerinin devamına karar veren mahkeme heyeti, tutuksuz sanıklar
Aysel Gültekin, Aziz Küçük, Aziz Güler, Baran Nayır, Berkay Ustabaş, Berkay
Duran, Cansu Akkılıç, Ecevit Piroğlu, Fırat Demir, Meltem Dilek, Murat Yıldırım,
Oğuzhan Ceyun Gümüş, Okan Kayar, Onur Polat, Resul Evrim Çifçi, Serdal Gül,
Sezgin Türemez, Tayfur Görgel, Ufuk Göllü, Ufuk Özgün Erhan, Vedat Türk ve
Volkan Tozan'ın ise 15 Mayıs'ta yapılacak duruşmaya zorla getirilmesine
hükmetti. (Kaynak)
Gezi'de yeni iddianame
Gezi parkı olaylarına ilişkin yeni bir
iddianame daha hazırlandı. İddianamenin şüphelileri arasında Taksim Dayanışması
üyesi ve Mimarlar Odası İstanbul Şubesi Genel Sekreteri Mücella Yapıcı ile
İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Ali Çerkezoğlu da var. Şüpheliler bölümünde
26 kişinin adının yazdığı İddianame 33. Asliye Ceza Mahkemesi'ne gönderildi. Bu
iddianame Gezi Parkı olaylarına ilişkin çok sanıklı hazırlanan 3. büyük
iddianame oldu.
04.02.2014 20:05 Gezi parkı olaylarına ilişkin yeni bir iddianame daha
hazırlandı. İddianamenin şüphelileri arasında Taksim Dayanışması üyesi ve
Mimarlar Odası İstanbul Şubesi Genel Sekreteri Mücella Yapıcı ile İstanbul Tabip
Odası Genel Sekreteri Ali Çerkezoğlu da var. Şüpheliler bölümünde 26 kişinin
adının yazdığı İddianame 33. Asliye Ceza Mahkemesi'ne gönderildi. Bu iddianame
Gezi Parkı olaylarına ilişkin çok sanıklı hazırlanan 3. büyük iddianame oldu.
Gezi Parkı olaylarına ilişkin İstanbul'da 7'si yabancı uyruklu 255 şüpheli,
ardından TMK 10. maddesiyle yetkili Cumhuriyet Savcılığınca hazırlanan 4'ü
tutuklu 36 şüpheli hakkındaki iki iddianame mahkemeler tarafından kabul
edilmişti.
İstanbul Cumhuriyet Savcısı Hüseyin Nazmi Okumuş tarafından hazırlanan ve
aralarında Mücella Yapıcı'nın da bulunduğu 26 şüpheli isminin yer aldığı
iddianame tamamlandı. Savcı Okumuş tarafından hazırlanan iddianame, 33. Asliye
Ceza Mahkemesi'ne gönderildi. Mahkemenin iddianameyi kabul etmesi halinde
şüphelilerin yargılanmasına önümüzdeki günlerde başlanacak. 26 kişiye yöneltilen
suçlamalardan birinin "Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet"
olduğu öğrenildi.
50 KİŞİ GÖZALTINA ALINMIŞTI
İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu 8 Temmuz'da 'Gezi Parkı'nı törenle açmış, iki
buçuk saat sonra da kapatmıştı. Açılıştan sonra parka girenler polislerce
çıkarılırken, İstiklal Caddesi'ne de müdahale edilmişti. Olaylarda Taksim
Dayanışması'ndan ve Mimarlar Odası İstanbul Şubesi Genel Sekreteri Mimar Mücella
Yapıcı, İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Ali Çerkezoğlu, Elektrik
Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Beyza Metin'in de aralarında olduğu 50
kişi gözaltına alınmıştı. Üç gün gözaltında tutulan 50 kişi Çağlayan'daki
İstanbul Adliyesi'ne sevk edilmişti. Savcılık sorgusunun ardından 38 kişi
serbest bırakılırken, Yapıcı, ve Çerkezoğlu'nun da aralarında olduğu 12 kişi
tutuklanmaları talebiyle mahkemeye gönderilmiş, mahmeke bu 12 kişinin tutuksuz
yargılanmasına karar vermişti.
3' ÜNCÜ BÜYÜK İDDİANAME
Gezi Parkı olaylarına ilişkin daha önce 7'si yabancı uyruklu 255 kişi hakkında
"2911 Sayılı Toplantı ve gösteri yürüşleri kanuna muhalefet", "görevi
yaptırmamak için direnme", "kamu görevini usulsüz üstlenme ve kamu malına zarar
verme" "Özel kiyafetleri usulsuz kullanma", "sucluyu kayirma" "ibadethaneyi
kirletmek suretiyle zarar verme" ve " hırsızlık" gibi suçları işledikleri
iddiasıyla hazırlanan iddianame İstanbul 55. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından
kabul edilmişti. İstanbul TMK 10. maddesiyle yetkili Cumhuriyet Savcılığınca da
4'ü tutuklu 36 kişi hakkında iddianame hazırlanmış, sanıklara "terör örgütü
üyesi olmak", "tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurmak", "terör örgütü
propagandası yapmak" suçlamaları yöneltilmişti. Hazırlanan iddianame İstanbul
22. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilmişti.
GEZİ İÇİN 'ÖRGÜT' SUÇLAMASI YAPILDI
05.02.2014 11:41 Gezi Parkı eylemlerini organize eden Taksim Dayanışması üyesi 5
kişinin de aralarında bulunduğu 26 kişi hakkında iddianame hazırlandı.
İddianamede platform üyesi 5 kişinin 'suç işlemek için örgüt kurmak', 21 kişinin
de 'kamu malına zarar vermek' suçlarından cezalandırılması istendi.
Taksim Gezi Parkı olaylarına ilişkin, Taksim Dayanışması üyelerinin de
aralarında bulunduğu 26 şüpheli hakkında yeni bir iddianame hazırlandı. İstanbul
Cumhuriyet Başsavcılığı, Taksim'deki Gezi Parkı'nın yaşanan olayların ardından 8
Temmuz 2013 tarihinde İstanbul Valiliği tarafından verilen kararla yeniden
açılması sonrasında meydana gelen olaylarda gözaltına alınan Taksim Dayanışma
Platformu üyelerinin de aralarında bulunduğu bazı kişilere ilişkin yürüttüğü
soruşturmayı tamamladı.
SAVCI SUÇ ÖRGÜTÜ DEDİ
Soruşturmayı yürüten İstanbul Cumhuriyet Savcılarından Nazmi Okumuş, Taksim
Dayanışma Platformu üyeleri Mimarlar Odası Büyükkent Şubesi Genel Sekreteri
Mücella Yapıcı, İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Ali Çerkezoğlu, Elektrik
Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Beyza Metin, HDP Genel Başkan
Yardımcısı Ender İmrek ve HDK üyesi Haluk Ağabeyoğlu'nun hakkında, 'suç işlemek
için örgüt kurmak', diğer 21 kişi hakkında da 'Toplantı ve gösteri yürüyüşleri
kanununa muhalefet etmek' ve 'kamu malına zarar vermek' suçlarından çeşitle
oranlarda hapis cezalarına çarptırılması istemiyle yargılama talep etti.
DİSK genel sekreterine takipsizlik
İddianamede, DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu, Mimarlar Odası Genel Başkanı
Eyüp Muhçu, Cem Tüzün, Tayfun Kahraman, Haluk Germiyan, Ayşe Adanalı ve Derya
Karadağ'ın da aralarında bulunduğu bazı şüpheliler hakkında takipsizlik kararı
verilirken, AK Parti İstanbul İl Başkanlığı ile Mustafa A. ve Muhittin A. adlı
kişiler de iddianamede 'müşteki' olarak yer aldı. Hazırlanan iddianame, İstanbul
33. Asliye Ceza Mahkemesi'ne gönderildi. Mahkeme, 15 gün içerisinde iddianamenin
kabulü ya da reddi yönünde karar verecek. (Kaynak)
Gezi'deki
yabancılara yakalama kararı
Gezi Parkı olaylarına ilişkin 3'ü yabancı uyruklu 36
sanığın yargılanmasına başlandı. Mahkeme sınır dışı edilen Marc Klaus Jörg
Sander, Jeff Allen Crane ve Denis Schmick hakkında yakalama emri çıkardı.
13.02.2014 21:27 Gezi Parkı olaylarına ilişkin aralarında Alman yazar Marc Klaus
Jörg Sander'in de bulunduğu 3'ü yabancı uyruklu 36 sanığın yargılanmasına
başlandı. Mahkeme sınır dışı edilen Marc Klaus Jörg Sander, Jeff Allen Crane ve
Denis Schmıck hakkında yakalama emri çıkardı.
Gezi Parkı olayları sürdüğü sırada sosyal medyadan yapılan çağrı üzerine
Galatasaray Lisesi önünde toplanan gruba yapılan müdahale sonrası gözaltına
alınan aralarında Alman yazar Marc Klaus Jörg Sander'in de bulunduğu 3'ü yabancı
uyruklu 36 sanığın yargılanmasına başlandı.
İstanbul 26. Asliye Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmada 13 şüpheli hazır
bulundu. Davanın ilk celsesinde sanıklar haklarında iddia edilen suçlamalara
karşı savunma yaptı. Sanık Hüseyin Solmaz öğrenci olduğunu söyleyerek,
'Taksim'de olay günü arkadaşımla yemeğe gittim. Yemekten sonra çıkıp dolaştık,
bir olay yoktu. Dönerken TOMA'yı gördük. İki sokak aşağı indik. Otobüse
binecekken arkadaş biraz izleyelim dedi. Göremediği için de biraz yukarı çıktık.
Çevik kuvvet buradan ayrılın dedi. Biz ayrılırken kolumdan tuttu ve gözaltına bu
şekilde alındık. Herhangi bir şekilde görevlilere cebir ve şiddette bulunmadık.
Olay yerinde yaklaşık 30-40 kişi vardı. 100'den fazla da polis görevlisi vardı.
Belki arada su şişesi atmış olabilir ama onlar burada yoktur. Zaten görsem de
tanımam'' dedi.
Sanık Hakan Topkurulu ise savunmasında, emekli bankacı olduğunu belirterek,
'Olay günü Taksim'de arkadaşlarımla yemek yedim. Daha sonra ortalık karıştı.
Yukarıdan aşağı doğru polis orada bulunanları coplayarak gelmeye başladı.
Gidelim diye düşündük. Polis bizim masaya doğru geldi. Benimle birlikte
arkadaşlarımı darmadağın ettiler. Birşey yapmadığım halde beni yere attılar.
İddia edildiği gibi ben polis görevlilerine sinkaflı sözler söylemedim. Konuşma
imkanımız dahi olmadı'' diye konuştu.
Sanık Mesut Aktaş özel bir firmada satış müdürü olduğunu ifade ederek, 'O gün
Taksim'e gezmek amaçlı gelmiştim. İş ekipmanı satışı yaparım. Ben o gün o
niyetle olay yerine gelmiş olsaydım yanıma bu malzemelerden alıp gelirdim.
Üzerimden bir şey çıkmadı. Polis kabalık nedeni ile orada bulunanları
sıkıştırdığı için ben bir mağazaya girmek zorunda kaldım. Mağazanın çıkışında
polis yolu kesmişti. Yaklaşık 100 kişi, 200'e yakın da polis vardı. Ben kimsenin
elinde su şişesi görmedim. Sadece slogan atılıyordu. Olay yerine gezmek için
geldim. Kaçmadım beni yolun kenarından aldılar. Görüntülerde olduğum söylendi.
Sadece ortada duruyorum. Bu suçsa 3 gün gözaltında kaldım. Polislerin
küfürlerine maruz kaldım. Asıl mağdur benim'' şeklinde savunma yaptı.
Verilen aranın ardından ara kararını açıklayan mahkeme sınır dışı edilen ABD'li
mühendis Jeff Allen Crane'in de aralarında bulunduğu 7 sanığın savunması
alındıktan sonra serbest bırakılmak üzere haklarında yakalama emri çıkarılmasına
karar verildi. Mahkeme duruşmaya katılmayan 4 sanığın bir sonraki duruşmaya
zorla getirilmelerine karar verdi.
Sınır dışı edilen yabancı uyruklu sanıklar Mark Klaus Jörg Sander ve Denis
Schmick hakkında çıkarılan yakalama emirlerinin beklenmesine karar veren mahkeme
duruşmayı erteledi.
İDDİANAMEDEN
2 'si Alman, biri Amerikalı 35 kişi hakkında izinsiz gösteri esnasında polise
direndikleri gerekçesi ile 4,5 aydan 2 yıl 3 aya kadar hapis istemiyle dava
açılmıştı. Kimliğini görmek isteyen polislere küfür ettiği öne sürülen H.K.'nin
ise hakaret suçundan 1 yıldan 2 yıla kadar hapisle cezalandırılması talep
edilmişti. (Kaynak)
İddianame
yeniden mahkemede
İstanbul 33. Asliye Ceza Mahkemesi'nin,
'Şüphelilere yönelik suçlamalar net değil, eksiklikleri giderin' diyerek
savcılığa iade ettiği Taksim Dayanışması üyelerine yönelik iddianame ikinci kez
mahkemeye sunuldu. İlk iddianamede 'suç işlemek için örgüt kurmak'la suçlanan
Gezi eylemcileri Mücella Yapıcı ve Ali Çerkezoğlu, yeni iddianamede 'suç örgütü
lideri olmak'la suçlandı.
06.03.2014 11:29 Gezi Parkı olayları nedeniyle Taksim Dayanışması üyelerine
yönelik İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan ve aralarında
Mimarlar Odası Çevre Etki Değerlendirme Kurulu 2. Başkanı Ayşe Mücella Yapıcı
ile İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Ali Çerkezoğlu’nun da bulunduğu 26
şüpheli hakkında hazırlanan iddianame ikinci kez mahkemeye sunuldu. İstanbul 33.
Asliye Ceza Mahkemesi’ne sunulan ilk iddianame, şüphelilere yönelik suçlamaların
net olarak belirtilmediği ifade edilerek savcılığa iade edilmişti. İddianamede
gerekli düzenlemeler yapıldıktan sonra yeniden mahkemeye gönderildi.
SUÇ DEĞİŞTİ
Örgütlü suçlara bakan Cumhuriyet Savcısı Mesut Erdinç Bayhan’ın hazırladığı
iddianamede daha önce “suç işlemek amacıyla örgüt kurmak”la suçlanan Mücella
Yapıcı ve Ali Çerkezoğlu’nun da arasında bulunduğu 5 kişi, bu sefer “suç örgütü
lideri olmak” ve “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet etmek”le
suçlandı. 5 şüpheli hakkında 3 yıl 3 aydan 13.5 yıla kadar hapis istendi. İlk
iddianamede, 5 şüpheli hakkında 18.5 yıla kadar hapis isteniyordu. Diğer 21
şüphelinin ise “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet ettikleri”
öne sürüldü. İddianamede, Taksim Dayanışması tarafından yapılan çağrı,
“kışkırtma” olarak değerlendirildi.
İŞTE O 5 FARK
1 - İddianamenin ilk halinde 5 şüpheli, "suç işlemek amacıyla örgüt kurmak"la
suçlanıyordu. Yeni halinde "suç örgütü lideri olmak"la suçlandı.
2- İddianamenin ilk halinde AK Parti İstanbul İl Başkanlığı, partiye ait
otomobilinin yakılması nedeniyle müşteki olarak yer alıyordu. Sürücü Mustafa
Aksu da müştekiydi. Yeni halinde Ak Parti İl Başkanlığı ve sürücü Mustafa Aksu,
müşteki olarak yer almadı. Savcı, dosyayı ayırdı.
3- İlk iddianamede çocuğuna platform üyeleri tarafından taş atması için para
verildiğini iddia eden Muhittin Akat müşteki olarak yer alırken, ikinci
iddanamede müşteki olarak yer almıyor.
4- İlk iddianamede sanıklar hakkında TCK 265 maddesinde yer alan "Kamu
görevlisine karşı cebir veya tehdit" suçlaması da bulunuyordu. İkinci
iddianamede bu suçlamaya yer verilmedi.
5 - İlk iddianamede baret ve gaz maskeleri gibi şüphelilerin üzerlerinden çıkan
malzemeler tek tek sıralandı ve bunların adli emanete alındığı kaydedildi.
İkinci iddianamede ise "Şüphelilerden ele geçirildiği öne sürülen 'Kask',
'Baret', 'Deniz gözlüğü' gibi eşyalar bireysel olarak kullanılmasının suç
olmadığı ancak üzerlerinde ele geçirilmesi nedeniyle şüphelilerin Gezi Parkı
eylemlerine katıldığının delili olarak kabul edildiği' ifade edildi. (Kaynak)
DİĞER DETAYLAR
Gezi Parkı olaylarında gözaltına alınan Taksim Dayanışması üyelerine yönelik
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan ve Mimarlar Odası Çevre Etki
Değerlendirme Kurulu 2. Başkanı Ayşe Mücella Yapıcı, İstanbul Tabip Odası Genel
Sekreteri Ali Çerkezoğlu’nun da arasında yer aldığı 26 şüpheli hakkında
eksikliklerin giderilmesi amacıyla savcılığa iade edilen iddianame gerekli
düzenlemeler yapıldıktan sonra ikinci kez mahkemeye gönderildi. Örgütlü suçlara
bakan Cumhuriyet Savcısı Mesut Erdinç Bayhan’ın hazırladığı iddianamede TCK’nın
220/1 inci maddesiyle düzenlenen “Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak” ile
suçlanan Yapıcı ve Çerkezoğlu’nun da arasında bulunduğu 5 kişinin “Suç örgütü
lideri olmak”, “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na Muhalefet Etmek”
suçlarından 3 yıl 3 aydan 13,5 yıl kadar hapisle cezalandırılmaları talep
edildi. Diğer 21 şüpheli ise Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet
ettikleri öne sürüldü.
SORUŞTURMA ÖRGÜTLÜ SUÇLAR BÜROSUNA GEÇTİ
17 Aralık operasyonun ardından İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı görevine
getirilen Hadi Salihoğlu’nun yeni görev talimatnamesinde 2911 sayılı Toplantı ve
Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na ilişkin suçlara dair soruşturmaların örgütlü
suçlara bakan savcılıkça yapılmasına karar verilmesinin ardından soruşturmanın
ilk savcısı olan Nazmi Okumuş’tan alınan dosya örgütlü suçlara bakan savcı Mesut
Erdinç Bayhan’a verildi.
İstanbul 33 Asliye Ceza Mahkemesi’nin eksiklerin giderilmesi için Taksim
Dayanışması hakkında ilk iddianameyi ele alan savcı Mesut Erdinç Bayhan,
eksiklikleri tamamladıktan sonra yeniden mahkemesine gönderdi.
Ak Parti MÜŞTEKİ DEĞİL
Gezi Parkı eylemler esnasında AK Parti İstanbul İl Başkanlığınca kullanılan
otomobilin yakıldığı iddiası nedeniyle ilk iddianamede müşteki olarak yer alan
AK Parti İstanbul İl Başkanlığı ve otomobilde şoför olarak görev Mustafa Aksu
ile polise taş atması için platform üyelerinin oğluna para verdiğini iddia eden
Muhittin Akat, savcı Bayhan’ın hazırladığı ikinci iddianamede müşteki olarak yer
almadı. Soruşturma konusu olan otomobilin Nurtepe’de yakıldığına, iddianameye
konu Gezi Parkı eylemlerin ise Taksim’de yapıldığına dikkat çeken Savcı Bayhan,
şüphelilerle ilgisi olmadığı belirtilen bu olayla ilgili olan dosyayı ayırdı.
Savcı Bayhan, oğluna taş atması için para verildiğini söyleyen Muhittin Akat’ın
iddialarını da iddianameden çıkararak dosyayı ayırdı.
“BİREYSEL OLARAK KULLANMAK SUÇ DEĞİL”
Savcı Bayhan tarafından yeniden yazılan iddianamede şüphelilerden ele
geçirildiği öne sürülen “kask”, “baret”, “deniz gözlüğü” gibi eşyalar bireysel
olarak kullanılmasının suç olmadığı ancak üzerilerinde ele geçirilmesi nedeniyle
şüphelilerin Gezi Parkı eylemlerine katıldığının delili olarak kabul edildiği
ifade edildi. İddianamede Taksim Dayanışması tarafından yapılan çağrı ile
insanların eylem yapılacak alana toplanması da “kışkırtma” olarak
değerlendirildi.
29 YILA KADAR HAPİS İSTENDİ
GEZİ Parkı’nın İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu tarafından açıldığı 8 Temmuz
2013’de meydana gelen olaylarda gözaltına alınan Taksim Dayanışması üyelerine
yönelik İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan ilk iddianamede, Mimarlar
Odası Çevre Etki Değerlendirme Kurulu 2. Başkanı Ayşe Mücella Yapıcı, İstanbul
Tabip Odası Genel Sekreteri Ali Çerkezoğlu, Elektrik Mühendisleri Odası İstanbul
Şube Başkanı Beyza Metin, Mimarlar Odası İstanbul Şube Yöneticisi Ender İmrek
ile Gezi Olayları platform üyesi Haluk Ağabeyoğlu’nun uzun süre olayları
yönetmeleri ve planlamaları nedeniyle bir organize suç örgütü şeklini aldıkları,
bu şekilde hareket ettikleri iddia edilmişti. Yapıcı, Çerkezoğlu, İmrek, Metin
ve Ağabeyoğlu hakkında “Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak”, “Toplantı ve gösteri
yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet etmek”, “Görevi yaptırmamak için direnmek”
suçlarından 7,5 yıldan 29 yıla kadar hapis cezası istenmişti. Diğer 21 sanığın
ise 1 yıl ile 10 yıl arasında değişen hapisle cezalandırılması talep edilmişti.
Mimarlar Odası Başkanı Eyüp Muhçu ve DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu’nun da
arasında bulunduğu 31 kişi hakkında ise dava açılmamasına karar verilmişti.
“TAŞLA SOPAYLA SALDIRDILAR”
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan iddianamede Galatasaray Lisesi
önünde toplanarak Taksim Meydanı’na yürüyen şüphelilerin ihtara rağmen
dağılmadıkları, Gezi Parkı ve Taksim Meydanı’na girmek isteyen grupların taşlı,
sopalı, molotoflu, ses bombalı, sapan ve bilyeli gibi çeşitli şekillerde polise
saldırdıkları, yolları kapatıp barikat kuran gruplara karşı güvenlik
kuvvetlerinin ellerinde geldiği kadar müdahale etmeye çalıştıkları iddia
edilmişti. Yapılan basın açıklamaları ve sosyal, görsel medya üzerinden yapılan
yayınlarda devletin güvenlik kuvvetleri ile kamu görevlilerinin düşman gibi
lanse edildikleri, masumane başlayan Taksim Yayalaştırma projesine karşı duruşun
zamanla marjinal gruplar ile terör örgütlerinin provokasyonlarına zemin
hazırladığı öne sürülmüştü.
MAHKEME İADE ETMİŞTİ
İlk iddianamenin gönderildiği İstanbul 33’üncü Asliye Ceza Mahkemesi ise
şüphelilere yönelik suçlamaların net olarak belirtilmediği ifade ederek,
eksikliklerinin giderilmesi için iddianameyi İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na
iade etmişti.
“HANGİ ÖRGÜT OLDUĞU ANLAŞILMADI”
İade kararında, iddianamede 5 şüphelinin “Organize suç örgütü kurmak ve
yönetmek” suçundan cezalandırılmalarının istendiği hatırlatılarak, TCK’da örgüt
suçlamasına ilişkin iki ayrı sevk maddesinin bulunduğu belirtilmişti. Bu
kapsamda şüphelilere hangi kanundaki hangi suç veya suçları işlemek için örgüt
kurdukları veya yönettiklerinin anlaşılamadığı, bu suçtan savunmalarının
alınabilmesi amacıyla bu atılı suçlamanın iddianamede açıklanması gerektiği
vurgulanmıştı.
“MÜŞTEKİ OLAN KAMU GÖREVLİSİ YOK”
Diğer bir madde ise şüphelilerin memura mukavemetle suçlandığı ifade edilerek,
bu suçlamaya göre memura karşı cebir veya tehdit kullanılması gerektiği
anlatılmış, hangi şüphelilerin hangi kamu görevlisine karşı cebir veya tehdit
kullandıkları, kendisine karşı cebir ve tehdit kullanılan kamu görevlisinin
müşteki olarak gösterilmediği ifade edilmişti. Müşteki olarak gösterilen Adalet
ve Kalkınma Partisi İstanbul İl Başkanlığı ile il başkanlığınca kullanılan araca
zarar verildiğinin iddia edildiği hatırlatılarak, hangi şüpheli ve ya
şüphelilerin bu araca zarar vermekten dolayı hangi suçtan cezalandırılmalarının
istendiğinin açıklanması gerektiği kaydedilmişti. (Kaynak)
Skandal!!!
Bunlar Hakim mi militan mı?
Denizli'deki Gezi eylemleri davasında
sanıklar beraat etti. Hakim beraat kararında öyle cümlelere yer verdi ki, çıkan
kararın art niyetli, hukukdışı ve paralel kapsamda olduğuna şüphe duyulmayacak..
'Terörü destekleyen bir etnik gruba dahi olgunlukla el uzatan devletin, aynı
olgunluğu farklı düşüncelere de göstermesi gerektiği'ni belirten Denizli 7.
Asliye Ceza Mahkemesi hakimi Haki Öncü, hükümete karşı ültimatom içeren şu
siyasi mesajları da verdi: 'Valilik makamı tarafından çoğunluğun görüşünde
olmayan hiçbir gösteri için ağırlıklı olarak izin verilmediğinden, farklı olan
farklı düşünen hiç kimsenin ülkemizde gösteri veya toplanma hakkı ne yazık ki
görülmemektedir. Bırakın toplantı ve gösteri yürüyüşüne valilik makamlarının
izin vermesi, bu günlerde Cumhuriyet savcıları tarafından yapılması düşünülen
operasyonların dahi izni validen alınması gerekiyor. Bu durum ne hukuk devleti
ne de demokrasi ile bağdaşmıyor. Ne yazık ki ülkemizde şu an, farklı düşünen
kitlenin sindirilmesi sürecinde, ülke genelinde itfaiyelerin kullandığı sudan
çok TOMA araçlarının su kullandığı ve göstericilere su sıktığı ortadadır.
Sıkılan suyun da insan için zararlı olacak kimyasal madde ile karıştırılmış su
olması, gösteri yapmaya çalışan vatandaşların direkt meydanlarda sıkılan
kimyasal sularla cezalandırılmasının amaçlandığı gerçektir..' Bu şekilde her
kelimesi ile hükümete siyasi tepki gösterilen gerekçede, özellikle
'vatandaşların kimyasal sularla cezalandırılmasının amaçlandığı' gibi doğrudan
davada yargılanan sanıklarla ilgisi olmayan son cümlesi ile Haki Öncü, bir
hakime yakışmayacak oranda nefret taşıdığını, eleştirdiği kesimler davada
yargılansaydı onları kesin mahkum edeceğini gösteren ön yargılı kanaatlere sahip
olduğunu gösterdi. İlginç bir başka benzer örnek de geçtiğimiz aylarda Gezi
Parkı eylemlerini bahane edip Çağlayan Adliyesi'ni basan DHKP-C'li avukatlar
olayında yaşanmış, İstanbul 21. Ağır Ceza Mahkemesi Hakimi Keskin Karakurt'un da
baskına katıldığı ortaya çıkmıştı. Karakurt, skandalı doğrulamış ve çapulcu
avukatların adliyeye yönelik baskınını 'Ben de protestocuları alkışlarla
destekledim. Yargının olmazsa olmaz parçası olan avukatlara yapılan bu haksız
muameleler kabul edilemez. Duruşmadan daha erken çıkmış olsaydım, cübbemle
aralarına karışıp desteğimi göstermek isterdim' sözleriyle savunmaya kalkmıştı.
Bu satırları yazarken üçüncü bir skandal hakim haberi daha geldi..
13.03.2014 11:33 Denizli'de gezi eylemlerine katıldıkları için Ali Şimşek, Kerem
Yıldırım, Güldane Pekdoğan, Recai Altuntaş, Cem Dikmen, Cüneyt Çelik, Süleyman
Can Bayram ve Mustafa Kayhan hakkında geçen yıl 'Kanuna Aykırı Toplantı ve
Gösteri Yürüyüşleri Düzenleme, Yönetme ve Bunların Hareketlerine Katılma'
suçlamasıyla 1.5-3 yıl hapis cezası istemiyle dava açıldı. Denizli 7'nci Asliye
Ceza Mahkemesi'nde görülen davanın bugünkü duruşmasında sanıkların tümü hakkında
beraat kararı verildi.
İŞTE GEREKÇELİ KARAR
Ancak hakim beraat kararında öyle cümlelere yer verdi ki, çıkan kararın ön
yargılı, art niyetli, hukukdışı ve paralel kapsamda olduğuna şüphe duyulmayacak.
Denizli 7'nci Asliye Ceza Mahkeme Hakimi Öncü, kararın gerekçesinde çağımızda
demokrasi ve özgürlüklerin tanımını yaparak şunları yazdı:
İLERİ DEMOKRASİ ÖZGÜRLÜK SINIRLARININ ARTTIRILMASIDIR
"Demokrasinin kelime anlamı; Tüm üye veya vatandaşların organizasyon veya devlet
politikasını şekillendirmede eşit hakka sahip olduğu bir yönetim biçimidir.
İleri demokrasi ise, 21'inci Yüzyıl'ın teknolojisini kullanarak demokrasiyi
geliştirmeyi amaçlamak, bunun için basın, fikir ve düşünce ile ifade özgürlüğü
konularında ileri düzeyde çaba sarf ederek, insanların özgürlük ve sınırlarının
arttırılması çabasının görüldüğü bir yönetim biçimi olacaktır, daha doğrusu
olmalıdır."
SANIKLAR İÇİN 'AYDIN TOPLULUK'
Mahkeme hakimi Haki Öncü, sanıkların sosyal ve eğitim durumlarını da
değerlendirdiği gerekçeli kararda şöyle dedi:
"Toplantı ve gösteri yürüyüşü yaptıkları ileri sürülen ve sanık olarak
yargılanan bu kişilerin eğitim durumları incelendiğinde, ağırlıklı olarak
üniversite mezunu ve aydın olarak nitelendirilebilecek bir topluluk olduğu
görülecektir. Sanıkların dosya kapsamı ve delil durumu incelendiğinde bir araya
gelme, toplanma ve basın açıklaması yapma düşüncelerindeki amaç; daha önceden
yapılan farklı zaman ve yerlerdeki gösteri yürüyüşlerine, güvenlik güçlerince
orantısız güç kullanılması neticesi birden çok göstericinin ölmesine duyulan
üzüntünün dile getirilmesine çalıştığı ve bu toplanma amacının demokratik tüm
ülkelerde olağan bir davranış olduğu aşikardır. Ülke tarihimize baktığımızda,
daima farklı düşünen değerlerin ağırlıklı olarak ölümleri sonrasında zenginlik
olarak kabul edildikleri, yaşarken tehlike olarak görülen bu kişilerin ölümü ile
birlikte iadeyi, itibarlarının verilmesine çalışıldığı, hatta ülkemiz dışında
olan bazı mezarların getirilmesine çabalandığı görülmektedir."
"SES KESMEK İLERİ DEMOKRASİYLE BAĞDAŞMAZ"
Denizli 7'nci Asliye Ceza Mahkemesi hakimi Haki Öncü, eylemlerde ayakta duranı,
oturan, yürüyen, tencere-tava çalanı, ışık yakıp-söndüreni tehdit, tehlike
olarak görme, sesini kesmek için mücadele etmenin ileri demokrasi ile
bağdaşamayacağını vurguladı.
Hakim Öncü, terörü destekleyen bir etnik gruba dahi olgunlukla el uzatan
devletin, aynı olgunluğu farklı düşüncelere de göstermesi gerektiğini
belirtirken gerekçeli kararda şöyle devam etti:
BERKİN ELVAN'IN ÖLÜMÜNE YANAR DURURUZ
"Yaşanan darbe sonrasında 'farklı düşünüyor' diye 17 yaşında asılan Erdal
Eren'in ardından yazılan 'Son bakıştaki o gözler kaldı aklımızda' şarkısını
dinler, rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu'nun Mamak Cezaevi'nde yapılan işkenceleri
anlatan 'Üşüyorum' şiirini okudukça yapılan zulümlere yanar, farklı düşünüyor
diye yazar Sabahattin Ali'yi Istıranca Dağları'nda öldürdüğümüze yanar, farklı
düşündüğü için ülkemizden kaçmak zorunda kalan Nazım Hikmet'leri, Ahmet
Kaya'ları başka ülkelerindeki mezarlarında ziyaret eder, çiçek bırakır, Fatiha
okur, son olarak da gezi parkı protestoları sırasında polis memurları tarafından
atılan gaz bombasının başına isabet etmesi sonucu 268 gün komada kalan 15
yaşındaki Berkin Elvan'ın ölümüne yanar dururuz.
FARKLILIKLARDAN GÜZELLİK DOĞAR
Anadolu'nun kilimi gibi, motiflerdeki renkler gibi farklılıklardan güzellik
doğar. Ülkemizde son 30 yıldır yaşanan terör sonrası terörü destekleyen bir
etnik gruba dahi olgunluk ile el uzatan kucak açan devletimizin, aynı olgunluğu
farklı düşüncelere de göstermesi gerekir. Bu cennet vatan hepimizindir.
Doğu'suyla, batısıyla, kuzeyiyle, güneyiyle, hangi etnik kimliği olursa olsun,
hangi inanca hizmet ederse etsin, farklılığı, zenginlik olarak görüp kabul etmek
gerekir. Ayakta duranı, oturanı, yürüyeni, tencere tava çalanı, ışık yakıp
söndüreni, tehdit, tehlike olarak görmek, sesini kesmek için mücadele etmek,
bırakın ilerisini demokrasi ile bağdaşmaz. Şiddet unsuru taşıyamayan, sadece
etkiye tepki ölçüsü doğrultusunda tepki gösteren, bu sanıkların suç işleme kastı
ile hareket etmediklerinin düşünülmesi gerekir. El ele, kol kola,
göstericimizle, polisimizle, askerimizle, sağcısıyla, solcusuyla, inananıyla,
inanmayanıyla, bir halay çeker gibi aydınlık geleceğe yol olmamız gerekir."
ŞOK CÜMLELER!!!
Hakim Öncü, çoğunluktan farklı düşündüğü ileri sürülen bir avuç gencin, devlet
için tehlike görülmemesi gerektiğini söyledi. Öncü, farklı seslerin yükselmesi,
farklı düşünce, demokrasinin oluşması ve yerleşmesi için olması gereken
davranışlar olduğunu kaydederek şöyle konuştu:
"Valilik makamı tarafından çoğunluğun görüşünde olmayan hiçbir gösteri için
ağırlıklı olarak izin verilmediğinden, farklı olan farklı düşünen hiç kimsenin
ülkemizde gösteri veya toplanma hakkı ne yazık ki görülmemektedir. Bırakın
toplantı ve gösteri yürüyüşüne valilik makamlarının izin vermesi, bu günlerde
Cumhuriyet savcıları tarafından yapılması düşünülen operasyonların dahi izni
validen alınması gerekiyor. Bu durum ne hukuk devleti ne de demokrasi ile
bağdaşmıyor. Ne yazık ki ülkemizde şu an, farklı düşünen kitlenin sindirilmesi
sürecinde, ülke genelinde itfaiyelerin kullandığı sudan çok TOMA araçlarının su
kullandığı ve göstericilere su sıktığı ortadadır. Sıkılan suyun da insan için
zararlı olacak kimyasal madde ile karıştırılmış su olması, gösteri yapmaya
çalışan vatandaşların direkt meydanlarda sıkılan kimyasal sularla
cezalandırılmasının amaçlandığı gerçektir."
PARALEL OPERASYONLARIN ENGELLENMESİNE TEPKİ GÖSTERDİ
Hakim Haki Öncü'nün sözleri bu şekilde. Görüldüğü gibi adeta her kelimesi ile
hükümete siyasi tepki gösterilen gerekçede, paralel yapının düzenlemek istediği
hukukdışı savcılık operasyonlarının durdurulmasına tepki de yer alıyor.
Gerekçesinde hakim Haki Öncü, farklı düşünen kesimlerin sindirilmeye
çalışıldığını iddia ediyor. Evet, yanlış duymadınız, iddia ediyor. İşte bu ve
benzer iddialar bir hukuk adamına yakışmayacak ve üstelik bir dava gerekçesine
yazılamayacak kadar taraflı ve ön yargılı kanaatler içeriyor. Bu ve benzer
iddiaların sıralandığı kararda, özellikle “vatandaşların cezalandırılmaya
çalışıldığı” gibi doğrudan davada yargılanan sanıklarla ilgisi olmayan son
cümlesi ile Haki Öncü, bir hakime yakışmayacak oranda nefret taşıdığını, bu
nefretini kararlarına da yansıttığını, şayet eleştirdiği kesimler davada
yargılanmış olsaydı onları kesin mahkum edeceğini düşündüren ön yargılı
kanaatlere sahip olduğunu gösteriyor.
Bu şekilde siyasi bir ültimatom verdiğine kuşku duyulmayan hakim Haki Öncü'nün
eyleminin, geçtiğimiz günlerde Ergenekon davasına bakan hakimlerin hukukdışı
şekilde sanık tahliyeleri için devreye girmesi ve ret kararı vermesi ile aynı
heyetin “TBMM'nin mahkemeleri kaldırmaya yetkili olmadığı” gibi şok eden bir
siyasi mesajı da vermesinin hemen ardından gelmesi dikkatleri çekiyor. Paralel
Yapı'nın seçimlerden önceki son ana kadar giderek artan bir oranda seçim
kampanyası yürüteceği dile getiriliyordu. Bu iddianın hergün gerçekleşen yeni
örneklerle doğrulandığı gözleniyor. Eylemcilere olgunlukla davranılmasını
isteyen hakimin aynı tavrı hükümetten ve dolayısıyla onu seçen kesimlerden
esirgemesi, “kürsüden inip bir sanıklarla aynı sıraya oturmadığı kaldı”
dedirtiyor.
Benzer bir başka Gezi'ci hakim skandalı yakın zamanda yaşanmıştı. Gezi Parkı
eylemlerini bahane edip Çağlayan Adliyesi’ni basanlar arasında, DHKP-C davasında
“örgüt üyesi olmak” suçlamasıyla hakkında 15 yıl hapis cezası istenen Efkan
Bolaç’ın da olduğu, eylemin DHKP-C’nin avukat yapılanması tarafından organize
edildiği ortaya çıkmıştı.
Burada ilginç olan; “Kahrolsun Tayyip” sloganı atan avukat grubunun eylemine
fiilen bir hakimin de destek vermesi idi. İstanbul 21. Ağır Ceza Mahkemesi
Hakimi Keskin Karakurt'un, avukatların Çağlayan Adliyesi’ne yönelik baskınına
katıldığı ortaya çıkmış, şok olay kamuoyundan büyük tepki görmüştü. Olay, “Bu
nasıl yargı mensubu, hakim mi, militan mı?” sorusuna yol açmıştı.
Hakimi Keskin Karakurt, bu skandalı ‘adalet.org’ adlı internet sitesinde yaptığı
açıklamayla doğrulamış ve çapulcu avukatların adliyeye yönelik baskınını “Ben de
protestocuları alkışlarla destekledim. Yargının olmazsa olmaz parçası olan
avukatlara yapılan bu haksız muameleler kabul edilemez. Duruşmadan daha erken
çıkmış olsaydım, cübbemle aralarına karışıp desteğimi göstermek isterdim”
sözleriyle savunmaya kalkmıştı.
'İBNE DAVASI' HAKİMİ: BİZ 17 ARALIK HAKİMİYİZ!
Bugün bir başka şok örnek daha yaşandı. Bu satırları yazarken bir üçüncü örnek
olarak bir başka skandal hakim haberi son dakikada geldi. Başbakan Erdoğan'ın,
“Alevilik Hz. Ali’yi sevmekse ben dört dörtlük bir Aleviyim” açıklaması üzerine
twitter’dan “Erdoğan’dan ‘dört dörtlük ibneyim, ibneliği sizden öğrenecek
değiliz’ açıklaması bekliyorum. Öptüm. #AnayasadaLGBT” yazan Levent Pişkin'in bu
paylaşımı nedeniyle yargılanmasına bugün başlandı. Çağlayan Adliyesi 18. Sulh
Ceza Mahkemesi’nde görülen davada hakiminin söyledikleri duruşmaya damga vurdu.
18. Sulh Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşma, hakimin stajyer avukat
olan Pişkin’e “Neden böyle bir şey yazdın? Bir hukukçu olarak bunun hakaret
içerdiğini düşünmüyor musun?” sorusuyla başladı.
Pişkin, “Başbakan’ın ‘her şeyi en iyi ben bilirim’ tavrı uzun süredir eleştiri
konusu. Başbakanın ezilen kimlikleri sürekli sahiplenip bu konuda bir düzenleme
yapmaması üzerine bu tweet’i attım. İbnelik hakaret değil, cinsel yönelimdir.
Size ‘heteroseksüel’ dediğimde nasıl hakaret teşkil etmiyorsa ‘ibne’ de hakaret
değildir” diye konuştu.
Erdoğan’a başbakanlık göreviyle ilgili değil, siyasetçi kimliğiyle ilgili bir
eleştiride bulunduğunu belirten Pişkin, siyasetçilerin “şoke edici eleştirileri
de kaldırmalarına” yönelik AİHM içtihatlarını hatırlattı. Ayrıca attığı tweet’te
gönderme yaptığı açıklamanın Erdoğan tarafından parti genel başkanı olarak
bulunduğu AKP Genel Kurulu’nda söylendiğini de hatırlattı
Pişkin’in avukatlarından Tora Pekin duruşmada söz alarak, iddianameyi yazan
savcının atılan 10 kelimelik tweet’i anlamadığını, bu nedenle iddialarını
gerekçelendiremediğini söyledi: “Dolayısıyla biz de bu iddianameyi anlayamadık.
Savcının anlayamadığı bu cümle için Türkçe konusunda uzman bir bilirkişiye
ihtiyaç var mı? Bunu bir küfür olarak mı değerlendirmiş yoksa siyasi eleştiriyi
hakaret mi saymış?” diye konuştu.
Hakim, hakaret davalarında bilirkişilere çok başvurulduğunu ancak
bunun gerekli olmadığını ifade etti.
Ayrıca “Siz bu duruşmaya gelmeden önce mahkemeyi hiç araştırmadınız mı? Bu
mahkeme 17 Aralık kararlarına imza atan mahkemedir. Önyargılarımız yok. Biz her
şeye hazırlıklıyız. Siz dahil herkesin saldırılarına hazırız. Önyargılarımız
yok, kimse böyle düşünmesin. Sizin bu davanız, bizim maruz kaldığımız saldırılar
karşısında devede kulak kalır” diye konuştu.
Hakim, kendisinin karşılaştığı davalar karşısında bu davanın 'bir hiç'
olduğunu da belirterek, "Emrah Serbes kararını da ben verdim. Ne onlardan ne
sizden korkarım" dedi. Senarist Emrah Serbes de Gezi Parkı eylemleri sırasında
attığı tweetlerde Başbakan Erdoğan'a hakaret ettiği gerekçesiyle yargılanmış ve
ilk duruşmada beraat etmişti.
Şikayetçi olan Başbakanın avukatı, Levent Pişkin’in yazılı savunmasını incelemek
için süre talep etti. Bir sonraki duruşma 25 Mart’ta saat 10.45’te Çağlayan
Adliyesi 18. Sulh Ceza Mahkemesi’nde görülecek.
KÜRSÜDEN İNİP BİR SANIKLARLA YANYANA OTURMADIKLARI KALDI
Bu 17 Aralık hakimi ile hakim Keskin Karakurt ve hakim Haki Öncü'nün
Gezi eylemcilerine destek vermeleri, eylemcilere olgunlukla davranılmasını
isteyen bu hakimlerin aynı tavrı hükümetten ve dolayısıyla onu seçen kesimlerden
esirgemesi, “kürsüden inip bir sanıklarla aynı sıraya oturmadıkları kaldı”
dedirtiyor. Gerçi Karakurt “Duruşmadan daha erken çıkmış olsaydım, cübbemle
aralarına karışıp desteğimi göstermek isterdim” diyerek açıkça bu niyetini dile
de getirmiş ya, olsun. Buna karşın biz de demokratik özgürlüğümüzü kullansak ve
hiç olmazsa bir “Yuh Olsun” demekle yetinsek, acaba bu hakimler bizi de
olgunlukla karşılar mı merak ediyoruz. (Kaynak)
Çapulcu
öğretmenlere meslekten men
Bartın Kız Meslek Lisesi öğretmenleri Aysun
İleriler ve Sebahat Polat'a, yedi öğrenciyle Gezi direnişine destek verdikleri
için meslekten men cezası verildi. Öğretmenler, öğrencilerle Gezi eylemlerine
destek vermek için pankart hazırlamış, pankartlarla çektirdikleri fotoğrafları
da Facebook’ta paylaşmışlardı.
17.03.2014 13:16 Bartın Kız Meslek Lisesi öğretmenleri Aysun İleriler ve Sebahat
Polat'a, yedi öğrenciyle Gezi direnişine destek verdikleri için meslekten men
cezası verildi. Öğretmenlerin, Leonardo Da Vinci meslek eğitimi programı
kapsamında Portekiz’e götürdükleri öğrencilerle Gezi eylemlerine destek vermek
için pankart hazırlamaları ve pankartlarla çektirdikleri fotoğrafları
Facebook’ta paylaşmaları ‘meslekten men’ cezasıyla sonuçlandı.
Milliyet'ten Ayşegül Kahvecioğlu'nun haberine göre okul Müdürü Ercan Koyuncu,
fotoğrafları görünce, 2 öğretmeni “resmi bir geziyle gittikleri Portekiz’de bu
tür eylemler yapmamaları gerektiği” konusunda uyardı. Bartın İl Milli Eğitim
Müdürlüğü ise iki öğretmen hakkında idari soruşturma başlattı. İleriler ve
Polat’a “meslekten men” cezası verildi.
Ardından Eğitim-Sen, devreye girdi. Sendika yetkilileri, öğrenciler ve aileleri,
muhakkikin kendilerinden ‘zorla ifade’ aldığını yazılı olarak bildirdi. Yazıyı,
MEB Merkez Disiplin Kurulu’na gönderen sendika, başsavcılığa da suç duyurusunda
bulundu. Savcılık, soruşturmayı bakanlığın Teftiş Kurulu’na yönlendirirken,
Teftiş Kurulu öğretmenlerin soruşturulması için okula aynı muhakkiki gönderdi.
Aynı kişinin yaptığı soruşturmanın da sonucu değişmedi.
Eğitim-Sen Bartın Şube’den yapılan açıklamada şu ifadeler yer aldı: “Üyemiz
Aysun İleriler ve Sebahat Polat, hazırladıkları afişlerle ‘Gezi direnişi’ne
destek verdikleri için ‘meslekten men’ edilmiştir. Hükümetin intikam ve gözdağı
yaratmak için hedef seçtiği öğretmenimize tüm örgütümüz sahip çıkmaktadır. Gerek
maddi gerekse hukuki süreçlerde kararın durdurulması için dava açılacak, AİHM de
dâhil tüm yasal yollar kullanılacaktır.” (Kaynak)
İddianame
bu kez kabul edildi
Gezi Parkı olaylarına ilişkin aralarında
Taksim Platformu üyesi Mücella Yapıcı'nın da bulunduğu 26 kişi hakkında ikinci
kez yazılan iddianame mahkeme tarafından kabul edildi. Yapıcı'nın da aralarında
bulunduğu 26 şüpheli 12 Haziran'da hakim karşısına çıkacak.
17.03.2014 14:55 Gezi Parkı olaylarına ilişkin Taksim Dayanışması üyelerinin de
aralarında bulunduğu 26 şüpheli hakkında hazırlanan ve mahkemece savcılığa iade
edilen iddianame, eksikliklerinin giderilmesinin ardından kabul edildi.
İstanbul Cumhuriyet Savcısı Nazmi Okumuş'un hazırladığı ve gönderildiği İstanbul
33. Asliye Ceza Mahkemesi'nin eksiklikler bulunduğu gerekçesiyle savcılığa iade
ettiği, bunun üzerine savcı Okumuş tarafından örgütlü suçlara bakan İstanbul
Cumhuriyet Başsavcıvekilliği'ne sevk edilen iddianameyi savcı Mesut Erdinç
Bayhan yeniden hazırladı.
İddianame, gönderildiği 33. Asliye Ceza Mahkemesince kabul edildi.
İddianamede, Taksim'deki Gezi Parkı'nın, yaşanan olayların ardından 8 Temmuz
2013'te İstanbul Valiliği'nin kararıyla yeniden açılması sonrasında meydana
gelen olaylar ve bunda Taksim Dayanışma Platformu üyelerinin de aralarında
bulunduğu bazı kişilerin sorumlu olduğu belirtildi.
Önceki iddianameden farklı olarak AK Parti İstanbul İl Başkanlığı ile Mustafa
Aksu ve Muhittin Akat "şikayetçi" olarak yer almazken, şüphelilerin de "suç
örgütü üyeliği" ve "kamu görevlisine direnme" suçlarından cezalandırılmaları
talep edilmedi.
İddianamede, Mimarlar Odası İstanbul Şubesi Genel Sekreteri Mücella Yapıcı,
İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Ali Çerkezoğlu, HDP Genel Başkan Yardımcısı
Ender İmrek, Elektrik Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Beyza Metin ve
Halkların Demokratik Kongresi üyesi Haluk Ağabeyoğlu'nun, 'suç işlemek amacıyla
örgüt kurmak" suçundan 2 ile 6 yıl, "kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere
katılmak, dağılmamak" suçundan 1 yıl 6 ay ile 3 yıl, "halkı kışkırtma" suçundan
da 1 yıl 6 ay ile 4 yıl olmak üzere toplam 5 ile 13 yıl arasında değişen
oranlarda hapisle cezalandırılması istendi.
Diğer 21 şüphelinin ise "kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere katılmak,
dağılmamak" suçundan 1 yıl 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezasına mahkum edilmesi
talep edildi.
İddianameyi kabul eden İstanbul 33. Asliye Ceza Mahkemesi, hazırladığı tensiple
ilk duruşma gününü 12 Haziran olarak belirledi.
İddianamenin kabul edilme süreci
İstanbul Cumhuriyet Savcısı Nazmi Okumuş tarafından hazırlanan 6 sayfalık
iddianame, geçen ay İstanbul 33. Asliye Ceza Mahkemesi'ne gönderilmişti.
İddianameyle ilgili iade kararı veren mahkeme, gerekçesinde, bazı şüpheliler
hakkında 'örgüt kurmak ve yönetmek' suçundan cezalandırılma istendiğine dikkati
çekerek, 'şüphelilerin hangi kanundaki hangi suç veya suçları işlemek için örgüt
kurdukları veya yönettikleri anlaşılmadığından, şüphelilerin savunmalarının
alınabilmesi için iddianamede açıklanması gerekir' ifadesine yer vermişti.
Mahkemenin iade gerekçesinde, "iddianamede bazı şüphelilerin, 'memura karşı
mukavemet' suçundan cezalandırılması istendiği ancak şüphelilerin hangi memura
mukavemet ettiği ve bu memurların müşteki olarak iddianamede yer almadığı,
müşteki AK Parti İstanbul İl Başkanlığı'nın aracına zarar verildiğinin
belirtildiği ancak hangi şüpheli veya şüphelilerin söz konusu araca zarar
verdiğinin gösterilmediği" de kaydedilmişti.
İddianameyi yeniden yazması için teslim alan savcı Okumuş, "örgütlü suçlar"
ilgili daha kapsamlı bir iddianame yazılması ve eksikliklerin tamamlanması
amacıyla iddianameyi örgütlü suçlarla ilgilenen İstanbul Cumhuriyet
Başsavcıvekilliği'ne sevk etmişti. Başsavcıvekilliğince belirlenen savcı Mesut
Erdinç Bayhan da hazırladığı yeni iddianameyi mahkemeye göndermişti. (Kaynak)
Gezi'de 47 yakalama kararı
255 sanığın yargılandığı Taksim Gezi olayları
davasında 47 sanık hakkında yakalama kararı çıktı. Mahkeme, gerekçe olarak
sanıkların çağrılmalarına rağmen duruşmaya gelmemelerini gösterdi.
27.05.2014 16:32 Taksim Gezi Parkı olaylarına ilişkin yürütülen soruşturma
kapsamında, 1 Haziran-4 Ağustos 2013'te gerçekleştirilen bazı eylemlerle ilgili,
7'si yabancı uyruklu 255 sanığın yargılandığı davada, 47 sanık hakkında
savunmaları alınamadığı gerekçesiyle yakalama kararı çıkarıldı.
İstanbul 55. Asliye Ceza Mahkemesindeki 10. duruşmaya, 19 sanık ve avukatları ile
Sağlık Bakanlığı avukatları katıldı. Duruşmada sanıkların kimlik tespitinin
ardından, savunmalara geçildi. İfadeleri alınan sanıklar, haklarındaki
suçlamaları reddederek, beraatlerini talep etti.
Duruşmada söz alan Sağlık Bakanlığı avukatı Nazan Özkan, İl Sağlık Müdürlüğüne
bağlı ambulansların ve sağlık personellerinin zarar gördüğünü ifade ederek,
davaya katılma talebinde bulundu. Sanık avukatlarının da taleplerinin
alınmasının ardından, duruşmaya ara verildi.
Aranın ardından taleplere ilişkin ara kararını açıklayan mahkeme, dosya kapsamı
ve mevcut delil durumuna göre, Sağlık Bakanlığı avukatlarının katılma talebinin
reddine karar verdi. Mahkeme, duruşmaya çağrılmasına rağmen gelmeyen 47 sanık
hakkında savunmalarının alınması için yakalama kararı çıkarılmasına hükmetti.
Mahkeme, dava kapsamı ve mevcut delil durumuna göre katılma talebinde bulunan
şikayetçi Ali Çezik ile bu celsede davaya katılma talebinde bulunan sağlık
bakanlığı avukatları Yağmur Demirezen ve Nazan Özkan'ın davaya katılma
taleplerinin reddine karar verdi.
47 SANIĞA YAKALAMA
Mahkeme, savunması alınamayan 47 sanık hakkında savunmalarının tespiti için
haklarında yakalama kararı çıkarılmasına hükmetti. Mahkeme davaya gelmeyen
müştekiler Fuat Yıldız, Gürcan Tabak, Mehmet Görkan ve Muammer Kayaoğlu hakkında
ise zorla getirilme kararı çıkardı.
Duruşma, eksikliklerin giderilmesi için 14 Kasım'a ertelendi.
174 SANIĞIN SAVUNMASI BİTTİ
Gazi Parkı olayları sırasında 1-2 Haziran 2013 tarihinde Dolmabahçe Bezm-i Alem
Valide Sultan Camii'ne sığınan göstericilerin de aralarında bulunduğu 255
sanıklı dava 6 Mayıs'da başlamıştı. “Görevli polise mukavemet", "2911 sayılı
Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet", “Görevi yaptırmamak için
direnme", “Kamu malına zarar verme", “Kamu görevini usulsüz üstlenme", “Özel
kıyafetleri usulsüz kullanma", “Suçluyu kayırma", “İbadethaneyi kirletmek
suretiyle zarar verme" ve “Hırsızlık" suçlarından yargılanıyor. Bugün ifadesi
alınan 19 sanık ile birlikte ifadesi alınan sanıkların sayısı 174'e ulaşmış
oldu.
-İddianameden-
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan iddianamede, Dolmabahçe'deki
Bezmialem Valide Sultan Camisi'ne girilmesi olayının da aralarında bulunduğu, 1
Haziran ile 4 Ağustos 2013 tarihleri arasındaki Gezi Parkı odaklı eylemlere yer
veriliyor. İddianamede, 7'si yabancı uyruklu 255 sanığın, "2911 sayılı Toplantı
ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet", "görevi yaptırmamak için direnme",
"kamu görevini usulsüz üstlenme", "kamu malına zarar verme", "özel kıyafetleri
usulsüz kullanma", "suçluyu kayırma", "ibadethaneyi kirletmek suretiyle zarar
verme" ve "hırsızlık" gibi suçlardan cezalandırılmaları isteniyor. (AA, DHA)
Katılım olmadı, Gezi paydos!
Gezi Parkı olaylarının 1. yılı için günler
öncesinden 'Haydi Gezi'ye' çağrıları yapıldı. Gezi sanatçıları klip yaptı,
gazetecileri kaleme sarıldı, medyası da savaş çanları çaldı. Elbirliğiyle halkı
eyleme çağırdılar.. Ancak onları takan pek olmadı.. Küçük gruplarca yapılan
eylemler ise büyüyemeden sona erdi. Küçük bir grup eylemci ise Haydarpaşa
Garı'na giderek sosyal medyaya koydukları fotoğraflarına, 'Taksim'e gidemiyorsak
Haydarpaşa'yı işgal ederiz' diye yazdı. Haydarpaşa garında gitar çalıp canlı
müzik eşliğinde oturan öğrenciler, eylemle ilgili sorulara ilginç cevaplar
verdi. Bir kadın, 'Çocuğun doğum gününü kutlamak için buradayız. Eylem
yapmıyoruz' diye konuştu. Moralleri bozulan Gezi vandalları,
umduklarını bulamayınca eylemi bitirdiklerini açıkladılar.
01.06.2014 15:12 Gezi Parkı olaylarının 1. yılı için günler öncesinden yapılan
‘Haydi Gezi’ye’ çağrılarına vatandaş itibar etmedi. Polis yoğun güvenlik önlemi
alırken, küçük gruplarca yapılan eylemler ise olaysız sona erdi.
Taksim Yayalaştırma Projesi kapsamında Gezi Parkı’nda yapılan tıraşlamada 5
ağacın sökülerek Çağlayan’a götürülmesini “Topçu Kışlası ve AVM için inşaat
başladı” diye Twitter’de yayılmasıyla başlayan Gezi Parkı olaylarının yıl
dönümündeki kaos çağrısı karşılıksız kaldı. Gezi Parkı’nın yıl dönümü için
Şebnem Sönmez, Genco Erkal, Edip Akbayram, Ezel Akay ve Tarık Akan gibi
isimlerle Taksim Dayanışması’nın “31 Mayıs’ta meydanlardayız” sözüne itibar
etmeyen vatandaşlar, Taksim’e eylem için çıkma teşebbüsünde bile bulunmadı. Saat
19.00 olarak ilan edilen eylem saatinden 2 saat önce İstiklal Caddesi’nde 150
kişilik bir grubun yürüyüşünü polis gaz ve tazyikli su kullanmadan dağıtırken,
küçük bir grup Gezi Parkı’nın karşısında kitap okuma eylemi gerçekleştirdi.
Küçük bir grup eylemci ise Haydarpaşa Garı’na giderek sosyal medyaya koydukları
fotoğraflarına, “Taksim’e gidemiyorsak Haydarpaşa’yı işgal ederiz” diye yazdı.
CNN muhabirine kontrol
Taksim’de ise akşam saatlerinde doğru CNN İnternational İstanbul muhabiri Ivan
Watson hareketliliği yaşandı. Watson’a canlı yayında olduğu sırada polis
tarafından kimlik kontrolü yapıldı. Twitter hesabından polisin kendisini
gözaltına aldığını ve tekmelendiğini duyuran Watson’u yalanlayan İstanbul
Emniyet Müdürlüğü yaptığı yazılı açıklamada, Watson’un gözaltına alınmadığını
bildirdi. İstanbul Emniyeti, “İlgili şahıs yapılan denetimlerde pasaportunu
ibraz edememiş, bilahare pasaportunu getirmesi üzerine hakkında başkaca bir
işlem yapılmamıştır” denildi.
GÜNLERCE ÇAĞRI YAPTILAR
Günler öncesinden hazırlanan videolarda sanatçılar Gezi Olayları’nın birinci yıl
dönümü nedeniyle vatandaşları Taksim’e çağırmıştı. Şebnem Dönmez, “Bundan tam
bir yıl önceydi. Yaşam alanlarımızı işgal eden, hayatımızı kontrol altına
çalışan iktidarın karşısında boğucu bir iklimin içindeydik. Nefes alamıyor, yan
yana gelemiyorduk. Sokaktaydık ama... Yılmıyor, direniyorduk” demiş, Edip
Akbayram,”Büyük bir gaz bulutu çöktü üzerimize, günlerce bu bulunut içinde
kaldık. Anladık ki o an nefes almaya başlamışız” diyerek yayınlanan videoyla
sokağa çıkma çağrısı yapmıştı. Taksim Dayanışma Platformu da “Sağlıklı kentleşme
ve yaşanılır kent” talebini tekrarlamak ve geçen yıl yaşanan olaylarda hayatını
kaybedenleri anmak amacıyla dün saat 19.00’da Taksim Meydanı ve Gezi Parkı’nda
toplanma çağrısında bulunmuştu. Dün ise, İstanbul’da polisin Taksim ve ona çıkan
yollarda yoğun güvenlik önlemi aldığı ve vatandaşın da provokasyona geçit
vermediği bir Cumartesi yaşandı.
Eli taşlı yüzü maskeli
Taksim Meydanı’na çıkıp olay çıkarmak isteyen elleri taşlı, yüzleri maskeli 150
kişilik gruba polis müdahele etti. 42 kişi gözaltına alındı. Taksim Dayanışması
üyeleri de 21.30’da eylemlerini bitirdiklerini duyurdu. Ankara Kızılay’da da
maskeli gruplar polis müdahalesi ile karşılaştı. Eskişehir, İzmir, Adana,
Antalya, Mersin, Sivas ve Samsun’da da küçük gruplar ‘1. yıl eylemi’ yaptı.
Polisten sıkı önlem
Polis, 09.30’tan itibaren Taksim Meydanı, Cihangir, Nişantaşı, Mecidiyeköy,
Beşiktaş ve Karaköy’de güvenlik önlemlerini aldı. İstanbul’da 2500’ü çevre
illerden olmak üzere yaklaşık 25 bin polis görevlendirildi. Medya da gün boyu
Taksim’e kamp kurdu.
AYŞE TATİLE ÇIKTI, GEZİ EYLEMİNE MESAJ GÖNDERDİ!
Türkiye nefesini tuttu, Gezi olaylarının yıldönümüne kilitlendi. Huzuru bozmak
isteyenler, dört koldan saldırıya geçti. Hürriyet, Sözcü, Taraf ve Cumhuriyet'in
başı çektiği bazı gazeteler, vatandaşları sokaklara çağırdı. Köşe yazarları da
boş durmadı! "Haydi eyleme" diye bağırdı. Savaş kılıçlarını çeken Batı medyası
da günler öncesinden çığırtkanlığa başladı. Gezi'yi manşetlerine, ana haber
bültenlerine taşıdı. "Ölümler olacak" diye fal baktı! Vatandaş, resmen
kışkırtıldı!
ÖNDER ÇİÇEK BIRAKTI
Ama tüm bu provokasyona rağmen sonunda "vicdanlar" kazandı. Halk, gaza gelmedi.
Sabahın ilk ışıklarından akşam saatlerine kadar Taksim neredeyse boş kaldı.
Sadece bir grup kitap okudu, birkaç bisikletli tur attı. Daha önce TOMA'nın
önüne yatan HDP'li Sırrı Süreyya Önder, Gezi Parkı'na çiçek bıraktı. Akşam üzeri
ise birkaç marjinal grup, yürüyüş yapmaya çalıştı. Aralarına CHP'li vekiller
İlhan Cihaner, Hüseyin Aygün ve Mahmut Tanal da katıldı. Ancak güvenlik güçleri
TOMA'lar ve biber gazı ile müdahale etti. Gün sonunda ise ne can kaybı, ne de
bir yaralı oldu.. 16 kişi gözaltına alındı. Batı ile işbirliği içinde çalışan
çıkarcıların beklediği gibi çatışmalar yaşanmadı. Türkiye, rahat bir nefes
aldı...
İTİBAR:SIFIR
Gezi olaylarının baş destekçisi Ertuğrul Özkök de her fırsatta insanları eyleme
çağırdı. Köşesinde sürekli olarak bu konuya yer verdi. Vatandaşları sokaklara
dökmeyi görev edindi! Ancak tüm bu çabalara rağmen Özkök'ün çağrılarına kulak
asan olmadı. Onca yazı, onca söylem havada kaldı. İnsanlar, kanmadı, Taksim'e
çıkmadı. Özkök'ün itibarı kalmadı.
İKİYÜZLÜ ŞÜKÜR
17 Aralık Operasyonu'ndan 1 gün önce AK Parti'den istifa eden Hakan Şükür,
ikiyüzlülüğünü Twitter'dan kanıtladı. İstifası öncesinde, "Yakmak, yıkmak,
dövmek, sövmek bir meşru talep diliyse, aynı dili konuşan fazla insan bulmak
güç..." diye tweet atan Şükür, istifa sonrasında şunları yazdı: "Dün Gezi'yi
hissedemeyip kavrayamamak; bugün onu anlamanın ne özrüdür, ne de engelidir..."
OKUMUŞ ÇOCUKLAR!
Taksim Gezi Parkı merdivenleri önünde oturarak kitap okumak isteyen bir grup,
polis tarafından uzaklaştırıldı. Polisle eylemciler arasında zaman zaman
gerginlik yaşansa da, çatışma yaşanmadı. Haydarpaşa Garı'nda da bir grup öğrenci
oturma eylemi yaptı. Gitar çalıp canlı müzik eşliğinde oturan öğrenciler,
eylemle ilgili sorulara ilginç cevaplar verdi. Bir kadın, "Çocuğun doğum gününü
kutlamak için buradayız. Eylem yapmıyoruz" diye konuştu. Gençler şarkılı-türkülü
eğlendi.
Ayşe tatilde
Gezi protestolarının yıldönümünde, toplumun çeşitli kesimlerinden anma çağrıları
geldi. Ancak çağrıyı yapanların çoğunluğunun ortalıkta görünmemesi dikkat çekti.
Hürriyet yazarı Ayşe Arman da Mykonos Adası'ndan Gezi ruhuna selam gönderdi. Eşi
ve kızıyla tatil yapan Arman, hem köşesinden hem de Twitter'dan seslendi: "Hep
birlikte direnmeyi öğrendik. Çok güzeldik. Hep beraber direnebilmek dileğiyle...
İnsanlar yaşadıkça Gezi'nin ruhu da yaşayacak..."
Çapulcu Ayvalık'ta
Boyner Holding Yönetim Kurulu Başkanı Cem Boyner de, geçen yıl elinde tuttuğu,
"Ne sağcıyım ne solcu, çapulcuyum çapulcu" pankartıyla çok konuşulmuştu.
Eylemlere destek veren Boyner, Gezi'nin yıldönümünde sırra kadem bastı.
İşadamının Ayvalık'ta tatil yaptığı öğrenildi.
Sosyete eğlencede
Gezi ruhuna beyaz Türkler ilgi göstermedi. Havanın kapalı olması nedeniyle Boğaz
sahillerindeki kapalı mekanlarda vakit geçirenler, eylem söylemlerine kulak
asmadı. Bebek ve Etiler'de kafeler adeta dolup taştı.
Polise özel Gezi kıyafeti
Taksim ve çevresinde 25 bin polis görevlendirildi. Bazı sivil polislerin
kıyafeti dikkat çekti. Normal giysilerinin üzerine giydikleri üzerinde 'polis'
yazan yeleklerle dolaşan polisler, sırtlarında da aynı tip çanta taşıdı.
Özellikle İstiklal Caddesi ve Taksim'de dolaşan bu polislerin çantasının içinde
ne olduğu merak uyandırdı. Çantanın dışandan sadece cop görüldü. Polisler sabah
saatlerinde çay içip sohbet etti.
31 MAYIS GERİCİ AYAKLANMASI
Gezi eylemcielriyle ilgili ilginç bir nitelendirme gazeteci Yıldıray
Oğur'dan geldi. Türkiye gazetesi yazarı Oğur, Türkiye'nin kırılma
yaşamasını istemeyenlerin Gezi olaylarını ve bu olayları yeniden alevlendirmek
istemesini, Birinci Cumhuriyet'in son isyanı olarak hatırlanacağı yorumunu
getirdi. Diktatörlüğe karşı eylem yaptıklarını söyleyenlerin yürüttüğü
çalışmaların onları ilerici yapmaya yetmeceğini söyledi. Bugünkü yazısının başlığında
"31 Mayıs Gerici Ayaklanması" ironisi yapan Oğur, 31 Mayıs Gezi'nin yıldönümü ve
daha önce yaşanan olayların ileride diktatörlüğe karşı yapılan bir eylem değil,
Birinci Cumhuriyet'in son isyanı olarak hatırlanacağını ifade etti. "Başbakan'ın
sert üslubuna kızıp barikatlar arkasından direndimden daha iyi bir cevap bulmaya
çalışın derim..." tavsiyesinde bulundu.
PARALEL MEDYA DA KAOS BEKLENTİSİNE GİRDİ
Öte yandan, geçen yıl Taksim'de pusuya yatan ve dünya kamuoyuna yanlış ve yanlı
haberler servis ederek Türkiye'nin imajını kötülemeye çalışan dış basın bu sene
de Taksim'de pusuya yattı ve aynı tezgahı tekrarlamaya çalıştı.
YAHUDİ MEDYA PATRONLARI DÜĞMEYE BASTI
Taksim'de polise bilye ve molotof atan, Okmeydanı'nda ise el bombasıyla polise
saldıran terörsitleri cici çocuk olarak gösteren CNN ve Türkiye'den Aydın Doğan
medyası, Gezi olaylarının yıl dönümünde yine aynı manşetleri okuyucularına
servis etti. Kaos peşinde olan dış basın, tüm adamlarını İstanbul'a gönderip
felaket tellalığı yaptı. Bu kapsamda İngilizler'in başını çektiği medya
organları Taksim'de tek yanlı olarak haber yaptı ve Türkiye'nin imajını
lekelemeye çalıştı. Türkiye'de yerli işbirlikçileri aynı manşetleri attı. Aydın
Doğan medyası başta olmak üzere, Zaman, Sözcü, Habertürk, Samanyoluhaber gibi
bazı medya organları da dış basınla birebir aynı manşetleri okurlarına servis
etti.
MİLLET PROVOKASYONA GELMİYOR
Tek elden yapılan bu hain operasyonun millet farkına vardı. Her türlü
provokasyonu yapan medyaya, sokaklara çıkma çağrısı yapan sözde sanatçı ve
siyasetçilere rağmen vatandaş provokasyona gelmedi. Malikanelerinde ellerini
ovuşturan para babaları yine umduklarını bulamadı. Gezinin yıldönümünde büyük
olayları çıkarmayı amaçlayan küresel sermaye artık Türkiye'nin eski Türkiye
olmadığını, üzerinde oyunlar kurulabilecek bir ülke olmadığını anladı.
HAMBURG OLAYLARINI GÖRMEZDEN GELDİLER
Gezi olaylarında Türkiye'ye üs kurup saatlerce canlı yayın yapan CNN, BBC ve El
Cezire, Hamburg'u haritadan silmişti. 3 kanal da, 500 kişinin yaralandığı, çok
sayıda kişinin de gözaltına alındığı olayları görmezden gelmişlerdi. CNN, BBC ve
El Cezire, "İstanbul, Suriye'den beter. Binlerce kişi yaralandı" yalanını
dünyaya duyurmuştu. Almanya'da on binlerce kişi, sosyal medyadan bu 3 yayın
organına tepki gösterdi. 3 kanalın web sayfaları da olayları 'olağan' karşıladı
ve haber olarak okuyucularına duyurmamışlardı. Söz konusu Türkiye olunca hemen
toplanan medya organları Almanya'daki olaylardan hiç bahsetmemişlerdi.
TEK NOKTADAN YÖNETİLEN KAOS MEDYASI
Dünyadan Hareetz, CNN, BBC gibi medya organlarıyla Türkiye'deki Hürriyet, Zaman,
Radikal ve Sözcü gazeteleri okurlarına adeta tek elden hazırlanmış haberleri
servis etti.
İLGİNÇ TWEET: GEZİ PROVOKATÖRÜ BÖYLE YAKALANDI!'
Gezi vandallarına karşı vatandaşlardan da sert tepkiler geliyor...
Pensilvanya'daki malikanesinden Türkiye'nin iç huzurunu bozmak için her yolu
deneyen Gülen örgütü lideri Fetullah Gülen adamlarıyla birlikte provokasyona
başladı. Dış basınla birlikte ortaklaşa haberlere imza atan Gülen örgütü medyası
ve Aydın Doğan medyası provokasyon haberlere ve yalan haberlerle insanları
galeyana getirip sokağa çıkarmak için ellerinden geleni yapıyor. Türkiye basın
tarihine kara bir leke olarak geçen Aydın Doğan medyası, CNN ve BBC gibi dünyada
takip edilen yahudi medyasıyla ortaklaşa haberler yaparak kamuoyunu yanlış
yönlendirmeye çalışıyor...
MİLLET OYUNUN FARKINDA
17 ve 25 Aralık darbe girişimleriyle Türkiye'de kaos ortamı yaratmak ve hükümeti
düşürüp kendi ittifaklarını kurarak istedikleri gibi oyunlar kurabileceği bir
ülke oluşturmak istediler. Pensilvanya'daki babalarından emir alan Türkiye'deki
bazı işadamları da her türlü desteği vererek bu hain odakla işbirliği içine
girdi. Millet bu kirli ittifakın farkına vardı ve karanlık odaklara, eski
Türkiye sevdalılarına, kandan ve kaostan para kazanan tefeci işadamlarına 30
Mart'ta tokadı yapıştırdı. 30 Mart öncesi montaj kasetlerle kirli ve şeref
yoksunu bir oyun kuran Gülen örgütü her gün siyasiler ve bazı işadamlarıyla
ilgili yıpratma amaçlı montaj ve yasadışı ses kayıtları yayınlıyordu. 29 Mart'a
kadar yasadışı ve montaj ses kayıtlarını yayınlayan Gülen örgütünün adamları
sandıktan çıkan milli iradenin oyları sonrası inlerine çekilmişti. Yeniden
işbirliği yaparak 2. Gezi olaylarını başlatmak için Türkiye'ye dışardan ve
içerden saldırıya başladılar
TWITTER'DA SERT TEPKİ
2. Gezi olaylarını başlatmak için her türlü yolu deneyen karanlık odaklara
vatandaş Twitter'dan sert tepki gösterdi. #İhanetinYıldönümü hashtagiyle
birbirinden anlamlı ve bir o kadar da komik tweetler atıldı.
İşte o tweetlerden bazıları;
(Kaynak)
FBI'lı hackerin Redhack bağlantısı
Gezi olaylarının bir dış bağlantısı daha ortaya çıktı. Türk düşmanı Redhack hainlerinin,
FBI'a çalışan bir hackerdan yardım alarak Çankaya ve diğer kamu kurumlarına siber saldırı yaptıkları kesinleşti.
14.08.2014 11:47 Gezi Parkı olayları sırasında sanal dünyada Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı, İstanbul Emniyet Müdürlüğü gibi
birçok kamu kurumunun internet sayfalarını ele geçiren internet korsan grubu Redhack'in 2012 yılı ortalarına kadar FBI'a çalışan
bir hackerdan yardım aldığı ortaya çıktı. Redhack'in beraber çalıştığı isimse ABD Federal Araştırma Bürosu'nun 2011 Haziran ayında
yakaladığı ve özel bir anlaşma ile hükümet kontrolündeki sanal operasyonlarda yer alan internet korsanı Hector Xavier Monsegur.
ABD Merkezli The Daily Dot adlı haber sitesinin hazırladığı özel dosya ilk kez dünyaca ünlü hacker Monsegur'un Türkiye Cumhuriyeti
resmi internet sitelerine saldırılar organize ettiğini duyurdu. Monsegur'un Türkiye'de birlikte hareket ettiği hacker grubunun ise
komünist olduklarını iddia eden Türk grup RedHack olduğu belgeleriyle kanıtlandı. Monsegur, FBI'ın bilgisi dahilinde Türkiye
Cumhuriyeti'ne ait resmi internet sitelerine saldırılar düzenlerken bu sayfaların bilgilerini de Redhack'e verdi. New York merkezli
bir mahkemeden özel izin alarak 3 bin gb dosyayı inceleyen The Daily Dot'a göre Monsegur en fazla aranan hackerlar listesinin başında
bulunan Jeremy Hammond adlı bir diğer bilgisayar korsanıyla Türkiye internet sitelerine saldırılar düzenledi. FBI'ın gözetimi altına
olan Monsegur'un bu saldırıları ABD'li ajanların bilgisi olmadan yapmasının mümkün olmadığı belirtildi. 25 Ocak 2012 tarihli bir belgede
Monsegur'un Hammond'a ele geçirmesini istediği Türk sitelerinin listesini verdiği kanıtlandı. Monsegur, "Elde ettiğimiz bilgileri
RedHack adlı gruba vereceğiz. Bize bağlılıkları var" dedi. Monsegur'un kendi ekibiyle kurduğu "AntiSec" grubununun RedHack'e verdiği
destek de kesinleşti.
'KARDEŞLERİM' DİYOR
Mahkemeden verilen belgeler arasındaki özel bir görüşme kaydında ise Monsegur, Hammond'u Redhack üyesiyle tanıştırıyor.
Redhack üyesi FBI'la çalışan hackerlara "kardeşlerim" diye hitap ediyor. Ankara Polisi'nin websitesinde bir hata bulduğunu
belirten Redhack'e yanıt veren FBI'lı muhbir hackerlar bir takım devlete ait sayfaları Türk "kardeşleri" için ele geçirdiklerini söylüyor.
(Kaynak)
Gezi'ye darbe davası açıldı
2013 yılındaki Taksim Gezi olayları için ilk
kez bir darbe davası açıldı. Dolmabahçe'deki Başbakanlık Ofisi'ne Çarşı Grubu
öncülüğündeki saldırı için 35 sanığa ağırlaştırılmış müebbet istendi.
İddianamede 'Çarşı lideri Sarı Cem'in Ankaralı Ayhan'dan olayları düzenlemesi
için 24 bin TL aldığı'nın tapesine yer verildi. İddianamede şüpheliler arasında
yapılan görüşmelerde 'Park mark benim umurumda değil', 'bana ne yemişim AVM'sini
de, Gezi Parkı'nı da ağacını da, ihtilal başladı', 'bu hükümeti düşüreceğiz',
'Başbakanlık konutuna saldırı olacak bugün', 'bu bir iç savaşa dönüşebilir',
'polise güçlü saldıralım, gösterilerde ölen kişi olursa toplumsal refleks daha
çok artar' şeklinde konuşmalar olduğu anlatıldı.
08.09.2014 17:05 İstanbul Başsavcılığı, Dolmabahçe’deki Başbakanlık Ofisin’in
hedef alındığı Gezi Olayları’nda 35 kişi hakkında hazırladığı iddianamede
“hükümeti yıkmaya teşebbüs edildiği’, ‘Başbakanlık ofisini ele geçirmeye
çalışıldığı’ gerekçesiyle ağırlaştırılmış müebbet istendi. İddinamede şüpheli
Atay Kesik’in bir telefon görüşmesinde ‘Cem Yakışkan’ın Ankaralı Ayhan isimli
bir şahıstan 24 bin TL para aldığını, paranın veriliş sebebinin ise gösterileri
organize etmek olduğu’ sözleri de yeraldı.
Yaklaşık bir senedir devam eden soruşturma İstanbul Başsavcılığı Terör ve
Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu tarafından tamamlandı. Savcı Adem Meral’ın
yürüttüğü soruşturma kapsamında, 35 şüpheli hakkında 38 sayfalık iddianame
hazırladı. İddianamede 9 polis müşteki olarak yer aldı. Şüpheliler arasında
Çarşı Grubu’nun kurucularından ‘Sarı Cem’ lakaplı Cem Yakışkan ile Çarşı’nın
pankartlarını hazırlayan ‘Deve Erol’ lakaplı Erol Özdil ile Halil İbrahim Erol,
Numan Bülent Ergenç, Hakan Tezel, Atay Kesik ve Ayhan Güner gibi isimler yer
alıyor.
-İyi başladı darbeye dönüştü-
İddianamede, Gezi Parkı eylemlerinin ilk başlarda demokratik tavır koymaya
yönelik iyi niyetli gösteriler olarak başladığı vurgulandı. Eylemlerin bir süre
sonra amacından saptığı ve marjinal grupların katıldığı belirtildi. Marjinal
grupların “Taksim’de toplanan insanları hükümete karşı kışkırtarak, demokratik
olmayan yöntemlerle hükümeti düşürmeyi amaçladığı” ifade edildi. Eylemlere
katılan Çarşı Grubu kitlesini, Cem Yakışkan ve Numan Bülent Ergenç’in
örgütlediği iddianamede yer aldı. Çarşı Grubu liderlerinden olan Yakışkan ve
Ergenç’in “Taraftar grubunu Taksim Gezi Parkı’na yönlendirdiği ve kitlenin
eyleme katılmasını sağlamaya çalıştıkları” iddia edildi.
İddianamede bu şüphelilerin, Gezi Parkı eylemleri sırasında Beşiktaş’ta bulunan
Başbakanlık Çalışma Ofisi’nin de işgal etmeye çalıştığı iddia edildi.
İddianamede, “Özellikle ülkede otorite zaafı oluştuğu görünümü yaratmak için
Beşiktaş semtinde bulunan Başbakanlık Çalışma Ofisi’ni işgal etmeye
çalıştıkları, eş zamanlı olarak Ankara’da gerçekleştirilen gösterileri organize
edenlerle irtibat kurarak Ankara’daki Başbakanlık Çalışma Ofisi’ni ele
geçirmeleri için teşvik ettikleri belirlenmiştir” ifadeleri yer aldı.
-‘Arap Baharı’ çabası-
İddianamede, şüphelilerin oluşacak zaafiyeti dünya kamuoyuna duyurmak için
özellikle yabancı basının olay yerlerine girmesinin sağlandığı belirtildi. Arap
Baharı hatırlatılarak; “Yabancı basın mensupları tarafından olay yerlerinde elde
edilecek görüntüleri dünya medya kuruluşlarına servis yaparak kamuoyunda ‘Arap
Baharı’ diye adlandırılan bir kısım Ortadoğu ülkelerindeki yönetim
değişikliklerini çağrıştırır şekilde imaj oluşturup Türkiye Cumhuriyeti’nin
yasal olarak kurulan hükümetini yasal olmayan yöntemlerle ortadan kaldırmayı
amaçladıkları belirlenmiştir” suçlaması yer aldı.
-Ölü olursa destek artar-
Şüphelilerin hükümeti devirmeye yönelik amaçlarının olduğu yönündeki iddialar
için telefon görüşmeleri örnek gösterildi. İddianamede şüpheliler arasında
yapılan görüşmelerde ‘Park mark benim umurumda değil’, ‘bana ne yemişim AVM’sini
de, Gezi Parkı’nı da ağacını da, ihtilal başladı’, ‘bu hükümeti düşüreceğiz’,
‘Başbakanlık konutuna saldırı olacak bugün’, ‘bu bir iç savaşa dönüşebilir’,
‘polise güçlü saldıralım, gösterilerde ölen kişi olursa toplumsal refleks daha
çok artar’ şeklinde konuşmalar olduğu anlatıldı.
-Evlerinden tabanca mermi çıktı-
İddianamede eylemcilerin olayı ‘ajite edebilmek için’ olay bölgesinde bulunan
birçok şahsa ait işyeri ve banka ofislerine maddi zarar verdiği belirtildi.
Eylemcilerin, trafik geçişini engellediği, kamu araçlarını yaktığı ve polis
memurlarını yaraladığı ifade edildi. Çarşı grubunun liderlerinden Numan Bülent
Ergenç’in evinde yapılan aramada tabanca ve mermi bulunduğu belirtilen
iddianamede, şüphelinin kitleyi Başbakanlık Ofisine doğru yönlendirdiği iddia
edildi. Soruşturma dosyasında bu olay anına ilişkin fotoğrafların mevcut olduğu
vurgulandı.
-Bıçaklayıp polisi suçladılar-
Şüpheli Ergenç’in başka grup üyeleri tartışırken bıçaklandığı ancak bu bıçaklama
olayını polisin yaptığını söyleyerek konuyu saptırmaya çalıştığı da iddianamede
yer aldı. Gözaltına alınan kişilere nasıl ifade vermesi gerektiği yönünde
talimat verdiği belirtildi. Ergenç’in gösteri alanında molotof atanların sivil
polis olduğunu söyleyerek kitleleri harekete geçirmeye çalıştığı, gösteri
alanından kaçmak isteyenlerin kaçışının engellenmesi için örgüt elemanlarına
talimat verdiğinin belirlendiği iddianamede yer aldı.
-Uçaksavar ve M16 mermisi bulundu-
Çarşı Grubu’nun liderlerinden Cem Yakışkan’ın eylemde yönetici olarak görev
aldığı vurgulandı. Çalışkan’ın kitleleri eyleme katılmaları için teşvik
ettiğinin belirtildiği iddianamede, “Hatta bir kısım söylemlerinde meselenin
ağaç meselesi olmadığını belirtti” denildi. Çarşı Grubu’nun liderlerinden ‘Deve
Erol’ lakaplı Erol Özdil’in ise Çarşı Grubu’nu örgütleyerek eylemlere katıldığı
belirtildi. Özdil’in ev aramasında sis bombası ve gaz maskeleri bulunduğu
belirtildi. Halil İbrahim Erol’un da Çarşı Grubu’nun Taksim protestoları yaptığı
sırada grubun ‘arka sıralarında yer alarak gösteriye katıldığı’ belirtildi.
Erol’un evinde ‘uçaksavar, M16 ve kaleşnikof fişekleri’ bulunduğu iddianamede
yer aldı.
-Para transferi tapelerde yer aldı-
Şüpheli Güray Sözmen’in de kitleleri olaylara çekebilmek için yönetici konumunda
yer aldığı savcılık iddianamesinde yer aldı. Şüphelinin yaptığı telefon
görüşmesinde, ‘polisle sağlam şekilde çatıştığını’ söylediği belirtildi.
Şüphelinin bir telefon görüşmesinde de ‘Halk devrimi bu. DHKP-C’nin devrimi bu’
diye ifadeler kullandığı anlatıldı. Şüpheli
Atay Kesik’in de yaptığı bir telefon görüşmesinde ‘Cem Yakışkan’ın Ankaralı
Ayhan isimli bir şahıstan 24 bin TL para aldığını, paranın veriliş sebebinin ise
gösterileri organize etmek olduğu’ sözleri de iddianamede yer aldı.
2013 HAZİRAN AYINDA GÖZALTINA ALINDILAR
Gezi Parkı eylemleri sonrasında terör savcılığı tarafından eylemlere katılan
Beşiktaş Spor Kulübü’nun tribün grubu Çarşı’ya da operasyon düzenlendi. Haziran
2013’te düzenlenen operasyonda Çarşı Grubu liderleri Numan Bülent Ergenç, Cem
Yakışkan ve Halil İbrahim Erol’un da aralarında bulunduğu isimler gözaltına
alınıp, tutuklandı. Ancak tutuklanan Çarşı grubu liderleri daha sonra itiraz
üzerine serbest bırakıldı.
-Hedef, Başbakanlık’ı ele geçirmek-
İddianamenin son bölümünde yer alan değerlendirmede, şüphelilerin eylemlerindeki
asıl amacın ağaçların kesilmesini engellemek olmadığı vurgulandı. İddianamede,
“Şüphelilerin telefon kayıtlarından da anlaşılacağı üzere Türkiye
Cumhuriyeti’nin yasal olarak kurulmuş hükümetini gayrı yasal yollardan devirmeye
amaçladıkları, bu sonucu kolaylaştırmak içinde ülkede kaos ve otorite boşluğu
oluşturmaya çalıştıkları özellikle eş güdümlü olarak Ankara ve İstanbul’daki
Başbakanlık Ofislerini ele geçirmeye çalıştıkları” belirtildi.
-Darbe için medya kullanıldı-
Gösteriler sırasında bazı medya organları kullanılarak halkın galeyana
getirilmeye çalışıldığı vurgulandı. İddianamede, kullanılan medya grupları
arasında DHKP-C, MLKP, MKP gibi örgütlere yakın yayın organları olduğu
belirtildi ve yayın organlarının isimleri verildi. Gezi’de bazı yasadışı
örgütlerin de pankart astığı belirtilen iddianamede, “Çarşı Grubu pankartının da
diğer pankartlarla birlikte yer aldığı, her ne kadar birbirinden farklı gruplar
gibi görünse de her bir grubun amaçladığı sonucun aynı olduğu...” belirtildi.
-Silahlı örgüt suçlaması yapıldı-
Hükümeti yıkmaya teşebbüs suçlamasının yanı sıra Çarşı Grubu lideri Erol Özdil,
Cem Yakışkan, Numan Bülent Ergenç ‘silahlı suç örgüt kurmak’ ile de suçlandı.
Diğer şüpheliler ise hükümeti yıkmaya teşebbüs suçlamasının yanı sıra ‘Çarşı
grubunun liderlerinin kurduğu silahlı örgütün üyesi olmak’, ‘kamu görevlisine
dirmek’, ‘kanuna aykırı toplantı ve gösteri düzenleme’, ‘ruhsatsız silah
bulundurmak’ gibi suçlardan ceza istendi. Hazırlanan iddianame İstanbul
Başsavcılığı tarafından İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi.
Mahkemenin iddianamenin kabulü veya reddi konusunda bir karar vermesi için 15
günlük süresi bulunuyor.
-Yabancı medyaya servis edildi-
Şüphelilerin Başbakanlık ofisini ele geçirerek yabancı basın organlarına da
ülkede zaafiyet görünümü servis etmek istedikleri ve dış destek almaya
çalıştıkları ifade edildi. Diğer şüpheliler Rüştü Aytan, Arda Mutludoğan, Sezgin
Gülnar, Kaan Kabaş, Sarp Dağ, Barış Karaca, Mahmut İli, Erdener Karataş, Volkan
Eroğlu, Ant Erbirsin, Yusuf Demirci, Burak Bulut, Hüseyin Fidan, Tuncer Gençer,
Erdem Işık, Hakan Bora, Emre Işık, Engin Sarar, Serkan Sevim, Savaş Yeşiltepe,
Aykan Uyanıktürk, Murat Eroğlu, İbrahim Aydın, Musa Fırat, Mustafa Uysal ve
İbrahim Halilullah Turan’ın eylemlere katılarak örgütlü biçimde hükümeti
devirmeye çalışmakla suçlanıyor. (Kaynak)
Berkin'in katilleri bu videoda
Gezi Parkı eylemlerine destek veren ve kendilerine
'Sanat Meclisi' adını veren bir grup sanatçı, polisle çatışırken başına isabet eden
gaz kapsülüyle hayatını kaybeden Berkin Elvan'ın birinci ölüm yıldönümü sebebiyle
'Hayatı durdurun' çağrısı yaptı. Ancak bu çağrı, katılımın düşük olması yanında kamuoyundan da
büyük tepki gördü. Gezi'de olduğu gibi bu kez de halkı ayaklanmaya çağıran bu sanatçıların
çocuk ölümlerinden beslendiği ileri sürüldü. Bu sanatçıların sadece bazı çocukların ölümüne
ağıt yaktığı, ancak diğer bazılarının ölümüne ise ısrarlı hatırlatmalara karşı sessiz kaldığına
dikkat çekildi ve tepki gösterildi. Tepki gösterenlerden biri çarpıcı yazısıyla İnternethaber
yazarı Süleyman Özışık oldu. 'Öldürülen bütün çocuklar için sokağa çıkacaksanız, gelin hep beraber
çıkalım ve adaleti arayalım' diyen Özışık, 'Ama siz, 'Mesele adalet değil arkadaş, sen hala anlamadın mı?' derdindesiniz' diyor.
14.03.2015 19:16 Gezi Parkı eylemlerine destek veren ve kendilerine 'Sanat Meclisi' adını veren bir grup sanatçı, polisle çatışırken başına isabet eden gaz kapsülüyle hayatını kaybeden Berkin Elvan'ın birinci ölüm yıldönümü sebebiyle 'Hayatı durdurun' çağrısı yaptı. Ancak bu çağrı, katılımın düşük olması yanında kamuoyundan da büyük tepki gördü. Gezi'de olduğu gibi bu kez de halkı ayaklanmaya çağıran bu sanatçıların çocuk ölümlerinden beslendiği ileri sürüldü. Bu sanatçıların sadece bazı çocukların ölümüne ağıt yaktığı, ancak diğer bazılarının ölümüne ise ısrarlı hatırlatmalara karşı sessiz kaldığına dikkat çekildi ve tepki gösterildi.
Tepki gösterenlerden biri İnternethaber yazarı Süleyman Özışık oldu. Özışık'ın yazısı şu şekilde:
Gezi Parkı eylemlerine destek veren ve kendilerine "Sanat Meclisi" adını veren bir grup sanatçı Berkin Elvan'ın birinci ölüm yıldönümü sebebiyle "Hayatı durdurun" çağrısı yapmış. Eylem için bir de video hazırlanmış.
Söz konusu videoda yer alan sözümona sanatçılar, "Ben Berkin Elvan'ım katilim nerede?" diye soruyor. Videonun bir yerinde Erdoğan'ın, "Polise kimin talimat verdiğini soruyorlar. Ben verdim, ben" sözüne yer verilerek katilin kim olduğunu da anlatmış oluyorlar.
Videoda yaşı Berkin Elvan'dan küçük bir kız başrolü oynuyor. Elinde bir ekmek, "Benim katilim nerede?" diye soruyor bu minik kız çocuğu. Her ayaklanma öncesi çocukları öldürtmek için öne süren kana susamışlardan başka bir şey beklenmezdi doğrusu...
Tarık Akan, Zuhal Olcay, Cahit Berkay, Şevval Sam ve Levent Üzümcü gibi çok sayıda sanatçı videoda adeta "Zombilerin Şafağı" filminden kesitler sunuyor!
Tüm umudu Berki'nin ölüsü, Atilla Taş'ın salak twitleri,
Fetullah Gülen'in bedduaları olan Kılıçdaroğlu'nun "yalaka olmayan" sanatçıları, halkı adeta yeni bir ayaklanmaya davet ediyor.
11 Mart günü göreceksiniz. Bunlardan hiç biri meydanlara çıkmayacak. Bunları dinleyip sokağa çıkan 16 yaşında bir genç yağmacıların, çapulcuların, vandalların, şehir iblislerinin arasında kaza kurşunuyla ölecek ve bunlar bu kez o ölen çocuğun kemiklerini sıyıracak.
Daha önce yaptıkları gibi... Bir kez daha çocukları sokaklara döküp, tatil beldelerine giderek eğlencenin tadını çıkaracaklar!
Yaptıkları çağrı zerre kadar samimi değil. Erdal Eren'in katiline yıllarca "paşam da paşam" diye yalakalık eden bir güruhu nasıl samimi bulabilirsiniz ki?
Şu ülkenin Güneydoğu'sunda 40 bin insan can verirken, barış adına tek adım atmadılar.
Sorarlar adama... Bu tepkiniz ölüme, öldürmeye ve çocuk ölümüne ise, kurban eti dağıtırken işkence ile öldürülen Yasin Börü ve diğer 50 kişi için neden acınızı belirtmediniz? O insanlar bıçaklandı, üzerlerinden arabalar geçirildi, cansız bedenleri ateşe verildi. İnsanlığınızı o zaman hatırlayamadınız mı sokak soytarıları?
Burakcan bu ülkenin çocuğu değil miydi? Onun için gıkınız çıkmadı çünkü sizin sokaklara saldığınız katiller tarafından katledildi.
Daha geçen gün Ege Üniversitesi'nde filinta gibi bir genç katledildi. Ülkücü kökenli olduğu için mi kılınız kıpırdamadı en ölü seviciler?
Yayınlarıyla Allah'a ve Resulü'ne küfreden Çarli Hebdo olmayı iyi biliyorsunuz? Bu ülkede ölümüyle sizin o kokuşmuş ve kirli ideolojinize hizmet etmeyen biri katledilince niye üç maymunu oynuyorsunuz?
Akşama kadar çam üstünde fındık kır, rakı yanına beyaz peynir, sonra da "Ben Berkin Elvan."
Oh ne güzel prodüksiyon!
Berkin Elvan'ın katillerini arıyorsanız, hazırladığınız ayaklanma videosunu izleyin. Katil kimmiş, kimlermiş çok iyi göreceksiniz!
Artık size uyup da hayatı durduracak kimse yok. Siz o yıllar öncesinin darbe Türkiye'sine takılıp kalan minnak beyninizle otobüs bile durduramazsınız!
Millete çok büyük bir iyilik ettiniz. Katillerin ve hainlerin güncellemesini yaptı bu halk o hazırladığınız video sayesinde...
Derdiniz adalet falan değil. Yeni bir kalkışma fitnesini yaymaya çalıştığınız gözlerinizden ve sözlerinizden belli.
Türkiye'de yaşanan tüm adaletsizlikler ve öldürülen bütün çocuklar için sokağa çıkacaksanız, gelin hep beraber çıkalım ve adaleti arayalım. Ama siz, "Mesele adalet değil arkadaş, sen hala anlamadın mı?" derdindesiniz.
Milleti germeye gerek yok! Varsa siyasi bir mücadeleniz işte sandık geliyor. Gönderebiliyorsanız AK Parti'yi geldiği güzergahtan geri gönderin.
İlla sokaklara çıkılmasını istiyorsanız... Yüreğiniz varsa bizzat önce kendiniz inin sokaklara da görelim endamınızı... Namus ve şeref sahibiyseniz önce kendi çocuklarınızı çıkarın sokağa. Milletin çocuklarının üzerinden o kirli ellerinizi çekin.
Devlet sizin gibiler için çok güzel bir "kokteyl kanunu" hazırladı zaten... Gelin de tadına bakın! (Süleyman Özışık / İnternethaber)
HAŞMET BABAOĞLU: EVET DURDURUN!
Ayaklanma çağrısına bir başka tepki de Sabah yazarı Haşmet Babaoğlu'dan geldi. Babaoğlu'nun yazısı şu şekilde:
Evet! Durdurun!.. Bir grup Gezici sanatçı (!) toplanıp video çekmiş. Haydi çok sevdikleri kelimeyi kullanarak söyleyeyim; "ışık"tan yoksun yüzleriyle... Ve baştan aşağı rol, baştan aşağı eğreti ifadelerle... Geçmişler kameranın karşısına akılları sıra bize soruyorlar: "Rahat uyuyor musunuz? Huzurunuz yerinde mi?"
Görüntüyü tam orada durdurdum. Çünkü yüzlerine haykırmak istedim... Hayır! Masum halk çocuklarını öne sürüp arkalarına saklanarak halkçılık oynayan sizlerin varlığı yüzünden rahat uyuyamıyoruz. Evet! Gencecik insanları ayaklanmaya çağırıp sonra tatile giden, Maldivler'den Şişli'de gaz yiyormuş gibi tvit atan, Ankara'daki oğlunun Gezi Parkı yakınlarında polis tarafından götürüldüğünü canlı yayında anons eden kaşarların varlığı yüzünden huzursuzuz. Biri de kalkmış o videoda hiç utanmadan "nasıl gülebiliyorsunuz?" diye soruyor. Birlikte video çektiğiniz berbat komedi oyuncusu arkadaşlarına sor bunu... "Ben Berkin Elvanım" diye orada atıp tutuyorlar ya, iki senedir, tv'de, tiyatroda, filmlerde ucuz işlerle seyirciyi güldürüp ceplerini doldurmakla meşguller.
"Hayatı durdurun!" demişler. Evet! Durdurun! Yani, siz... Sizin "hayat" dediğiniz şey her neyse... İşte onu durdurun! Ne adalet var orada çünkü ne merhamet! Bütün ufku Cihangir ile Nişantaşı arasında sıkışıp kalmış bir dünyanın eziklikler, hırslar, hınçlarla tıka basa dolu "hayat"ından ne olacak!
"Sanat meclisi"ymiş adınız. Yahu ne sanatı, ne meclisi! Dönüp dönüp bina okudunuz. Bayat klişeleri kırpıp kırpıp yıldız yaparak ancak buraya kadar gelinebiliyor. Hep böyle gidecek, millet hiç uyanmayacak mı sandınız?
Uzun sözün kısası, diyorum ki... Hiç uğramadığınız mahallelerin acılarını kaşıyıp çocuklarını kışkırtmayın! Kışkırtacaksanız... İçinizde çürümeye direnmiş insani bir yan kalmıştır elbet, onu kışkırtın ki, filiz versin, gelişsin. (Haşmet Babaoğlu / Sabah)
HALKI AYAKLANMAYA ÇAĞIRDI, KENDİSİ HEYKEL AÇILIŞINA GİTTİ!
Videoda yer alan sanatçılar arasında bulunan Tarık Akan, halktan hayatı durdurmalarını isterken, kendisi İstanbul’da bir açılışa katıldı. Geçtiğimiz günlerde vefat eden Yazar Yaşar Kemal için dikilen anıtın açılışına katılan Tarık Akan, “bu heykelin yeri gerçekten çok güzel. Yaşar ağabeyin heykeli harap olmak üzereydi. pazar gecesi heykeli buraya taşıdılar, mutlu olduk. Ülkemdeki bütün heykellerin yanındayız” dedi. Heykel açılışında Akan’a bazı ünlü sanatçılar da eşlik etti.
GEZİ PARKI'NA 8 KİŞİ GELEBİLDİ
Öte yandan ayaklanma çağrısına çok az katılım olduğu gözlendi. Sadece Okmeydanı'nda bazı gösteriler ve polisle çatışma yaşanırken Taksim Gezi Parkı'nda ise sadece 8 kişi gösteri yaptı. Parkın merdivenlerine kırmızı boya döküp “Berkin burada” yazılı pankart açan liseli gençlerle polis arasında arbede yaşandı.
Geçtiğimiz günlerde yayınlanan bir video ile bazı sanatçılar, 11 Mart'ta yani Berkin Elvan'ın ölüm yıldönümünde "hayatı durdurun" çağrısı yapmıştı. Sanatçıların "hayatı durdurun" çağrısından sonra eylemlerin olması beklenirken, Gezi Parkı'nda yalnızca 8 liseli genç eylem yapmak istedi.
Gezi Parkı'nda toplanan ve kendilerine 'Lise Anarşist Faaliyet' adını veren 8 liseli genç, Berkin Elvan'ın ölüm yıl dönümünde eylem yapmak istedi. Yanlarında getirdikleri kırmızı boyayı Gezi Parkı'nın merdivenlerine döken grup, "Berkin burada" yazılı pankart açtı.
Grup daha sonra slogan atmaya başlarken, olay yerine sivil polis sevk edildi. Polis grubun elindeki pankartı almak isteyince arbede yaşandı. Eylemcilerin bazıları çıkan arbedede merdivenlerden yuvarlandı. Yuvarlanan eylemcilerin yüzü kırmızı boyaya bulanırken, olay yerine takviye ekip sevk edildi.
Polis uzun uğraşlar sonucu pankartı eylemcilerin elinden aldı. Polis eylem yapan 8 genci gözaltına alarak polis otosuna bindirdi.
(Kaynak)
Bu sayfa gelen bilgilerle sık sık güncellenmektedir. Gelen bilgiler kronolojik sıralamayla sayfaya yerleştirilmektedir. Hakkında suçlayıcı
ifadeler bulunan kişilerden gelen düzeltme ve açıklamalar sayfada
yayınlanmaktadır.
Taksim Gezi olaylarıyla ilgili manşetlerimiz
Paralel yapı-Gezi olayları bağlantısı manşetlerimiz
(24 Haziran 2013, 11:20), son güncel.: (14 Mart 2015, 19:16) |