Örneklerle CHP-Ergenekon
yakınlığı
Abdullah Harun, 03.03.2010 - CHP'nin
Ergenekon ve benzer soruşturma ve davalara karşı karşıt ve katı yaklaşımı hiç
değişmedi. Bu tavrın hiç değişmemesi hatta son günlerde Erzincan'da
yürütülen soruşturmada gündeme geldiği gibi sempatizan tavrın fiilen
soruşturmaya müdahaleye dönüşmesi akıllara CHP'lilerin bu örgütlenmelerde
fiilen de yer alıp almadığı kuşkusunu getiriyor. Son olarak BDP Genel
Başkanı Selahattin Demirtaş'ın, Ergenekon'la bağlantısı olan CHP'li
milletvekillerinin ortaya çıkarılmasını istemesiyle gündeme gelen bu kuşku
üzerine Ergenekon soruşturma sürecinde CHP'lilerin sergiledikleri tavırları
örnekleriyle aşağıda sıralamaya çalıştık.
Ergenekoncu CHP'lilerin fezlekeleri ne zaman Meclis'e gelecek?
BDP
Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Ergenekon'la bağlantısı olan
milletvekillerinin ortaya çıkarılmasını istedi. Birçok partili milletvekili
arkadaşı hakkında 'terör örgütü propagandası' suçlamasıyla fezleke
hazırlandığını söyleyen Demirtaş, 'Ergenekon terör örgütünün faaliyetleri
içinde bulunan milletvekillerinin fezlekelerini ne zaman Meclis'e
göndereceksiniz? CHP'nin bazı milletvekilleriyle ilgili dosyaları savcılara
ulaştırın' dedi. Demirtaş, parti grubunda yaptığı konuşmada, CHP lideri
Deniz Baykal'ın Ergenekon sürecine ilişkin tavrını sert bir dille eleştirdi.
Demirtaş, Ergenekon zihniyetiyle hesaplaşılmasını ancak darbe planlarının
siyasi uzantılarının da ortaya çıkarılması gerektiğini vurguladı.
Yargıtay Başsavcısı CHP'yi görmüyor
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı
Abdurrahman Yalçınkaya'ya da mesaj gönderen Selahattin Demirtaş, "Parti
kapatma davası hevesindeki başsavcı bunları niye gözden kaçırıyor?" diye
seslendi. Demirtaş, darbe tehdidinin tamamen ortadan kaldırılması için yeni
bir anayasa, MGK'nın feshi, zorunlu askerliğin kaldırılması, ordunun
harcamalarının denetlenmesi gibi düzenlemeler yapılmasının şart olduğunu
ifade etti. (Zaman)
İŞTE ÖRNEKLERLE CHP'NİN ERGENEKON VE BENZER DAVALARDA
SEMPATİZANLIKTAN ÖTE TAVIRLARI
ŞOK! CHP SORUŞTURMAYA FİİLEN MÜDAHALE EDİYOR: CHP'li Ersin gizli
tanıklarla görüşüp ikna etmeye çalıştı
CHP İzmir Milletvekili
Ahmet Ersin'in, Ergenekon'dan tutuklanan Erzincan Savcısı İlhan Cihaner
soruşturmasında gizli tanıklık yapan üç isimle Erzincan Eriza Otel'de
görüştüğü iddia edildi. . Görüşmede ADD Başkanı Hüseyin Beydaş'ın da
olduğu ileri sürüldü. CHP Milletvekili Ahmet Ersin, dün Erzurum'da
basına yaptığı açıklamada, Erzincan'daki gizli görüşmesini itiraf
etmişti. Ersin, Erzincan Başsavcısı Cihaner'in tutuklanması üzerine
bölgeye gitmişti. 2 gündür kayıp olan Munzur kod adlı gizli tanık S.Z.
ve diğer gizli tanıklar E.Z. ve Ö.Z.’nin Erzincan’daki Eriza Otel’de
oldukları iddia edildi. Dün Başsavcı Cihaner'i cezaevinde ziyaret eden
CHP heyetine başkanlık eden CHP milletvekili Ahmet Ersin ile Erzincan
ADD Başkanı'nın, verdikleri ifadelerle soruşturmada önemli yer tutan
gizli tanıkları Erzincan Valiliği'nin yakınındaki bir otel odasında ikna
etmeye çalıştıkları iddia ediliyor. İkna edilmeye çalışılanlar arasında
gizli tanık Munzur da bulunuyor. Hatırlanacağı üzere soruşturmada adı
geçen Munzur kod adlı gizli tanıktan birkaç gündür haber alınamıyordu.
Gizli tanıkların araçlarının konunun jandarmanın yetkisinde olmamasına
rağmen İl Jandarma Alay Komutanlığı'nın bahçesinde olduğu ileri sürüldü.
Alınan bilgiye göre, Erzincan Emniyet Müdürlüğü'ne konuyla ilgili bir
ihbar telefonu geldi. Kendisini gizli tanık Munzur (S.Z.)'un yakın
akrabası olarak tanıtan kişi, asker tıraşlı kişilerin S.Z.'yi iteleyerek
bir pastaneye soktuğunu, gizli tanık Munzur'un hayatının tehlikede
olduğunu aktardı. Polisi arayan şahıs, akrabası olan S.Z.'yi dün öğleden
önce Ordu Caddesi'nde gördüğünü, yanında sivil ve asker tıraşlı kişiler
olduğunu ifade etti. S.Z'.nin endişeli ve korkmuş halde olduğunu anlatan
şahıs, S.Z. ve yanındakileri arklarından takip ettiğini, şahısların Ordu
Caddesi üzerindeki Paradise Pastanesi'ne S.Z.'yi iteleyerek girdiklerini
söyledi. Bir süre sonra S.Z.'nin pastaneden endişeli tavırlarla
çıktığını ifade etti. Şahıs, gazetelerde "Munzur kod adlı gizli tanık
kayboldu" haberini gördükten sonra polisi aradığını söyledi. "Akrabam
S.Z.'yi koruyun" diyerek telefonu
kapattı.
Erzincan Başsavcısı Cihaner'in tutuklandığı soruşturmada gizli tanıkla
görüştüğü iddia edilen CHP'li Ahmet Ersin, görüşmeyi doğruladı ancak
gizli tanık olduğunu bilmediğini iddia etti. Benzer olay AK Partili
milletvekilleri için geçerli olsaydı derhal harekete geçeceğinden şüphe
duyulmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Yalçınkaya'nın bu skandal
görüşmeye karşı hala sessizliğini sürdürmesi dikkatlerden kaçmıyor.
CHP'li Ersin'in, gizli tanık "Munzur" ile görüşmesine kamuyoundan sert
tepkiler geldi. AK Parti'nin hukukçu milletvekillerinden, TBMM Adalet
Komisyonu Üyesi ve Denizli Milletvekili Mehmet Salih Erdoğan, mahkemenin
işini milletvekillerinin yapmaması gerektiğini söyledi. Erdoğan,
"Yargıyı yargıya bırakalım. Hem yargının siyasallaştığını söyleyeceksin
hem de milletvekili olarak sanık ve tanıklarla görüşeceksin. Bunlar
doğru şeyler değil. Hukukun uygulanması mahkemeye bırakılmalıdır." dedi.
Benzeri görüşmeyi bir AK Partili bir vekil yapsa yer yerinden
oynayacağına dikkat çeken Erdoğan, "Bizde böyle bir görüşme olsa gök
kubbe partinin başına indirilir, kıyamet koparılırdı. CHP görüşünce
normal karşılanıyor." şeklinde konuştu. Eski DYP Denizli Milletvekili
Ümmet Kandoğan da, "Bir milletvekilinin görevi midir, bir davanın
tanığıyla görüşmek? Onun gizli tanık olduğunu bilmemesi diye bir şey
olur mu? Yargı üzerinde öyle müdahaleler olmaya başladı ki siyasetçinin
yapmaması gereken şeyler oluyor." diye tepki
gösterdi.
ŞOK! CHP SORUŞTURMAYA FİİLEN MÜDAHALE EDİYOR: CHP'li Ersin halen
süren soruşturmaya ait cd'leri parti raporuna ekledi ve bunu savundu: Ne
olacak canım?
Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan
Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner'in elindeki dinleme kayıtlarının
CHP'ye sızdırıldığının ortaya çıkması, partiyi zor durumda bıraktı.
Suçlamaların hedefinde, CHP İzmir Milletvekili Ahmet Ersin var. Partinin
birçok faaliyetinde kilit rol üstlenen Ersin, Erzincan Raporu'nu da
hazırlayan isim. Ersin, Başsavcı Cihaner'in tespit ettiği dinleme
kayıtlarını da rapora ekleyerek Genel Başkan Deniz Baykal'a sunmuştu.
Gizli soruşturmadaki delillerin bu şekilde parti raporuna eklenmesinin
suç olduğunun hatırlatılması üzerine de şu karşılığı verdi: "Ne olacak
canım, elden ele dolaşıyor böyle şeyler." Ahmet Ersin, verdiği çelişkili
bilgilerle de zor duruma düştü. AK Parti Grup Başkan Vekili Suat Kılıç,
Ersin'in rapora koyduğu ses kayıtlarını bizzat savcının kendisinden
aldığını iddia etmişti. Bunu reddeden Ersin ise dinleme CD'lerinin
kendisine Ankara'da ulaştırıldığını ileri sürmüştü. Kendisini
savunurken, "Kayıtlar bana çok sonra ulaştı." demişti. Fakat, tarihler
CHP milletvekilini yalanlıyor. 21 Aralık'ta Erzincan'dan dönen Ersin,
iki gün içinde raporunu hazırlamış ve 25 Aralık 2009 tarihinde de
Baykal'a sunmuştu. Yani Başsavcı Cihaner'le görüşmesinden 4 gün sonra.
Aynı zamanda TBMM İnsan Hakları Komisyonu üyesi olan Ersin, iki kez
Erzincan'a giderek Cihaner'le görüştü. İlk olarak 20 Aralık tarihinde
bölgeye giden CHP İzmir Milletvekili, önce Cumhuriyet Başsavcısı Cihaner
ve bazı TSK mensuplarını ziyaret etmiş, ardından da askerî cezaevinde
tutuklu bulunan İl Jandarma Komutanlığı İstihbarat Şube Müdürü Binbaşı
Nedim Ertan, yardımcısı Üsteğmen Ersin Ergut ve Astsubay Orhan Esirger
ile görüşmüştü. Erzurum özel yetkili cumhuriyet savcıları tarafından iki
kez ifadeye çağrılan 3'üncü Ordu Komutanı Orgeneral Saldıray Berk'le
görüşmemiş, gerekçesini de, "Zaten komutandan alacağım bilgileri
başkalarından aldım. Komutanla görüşmeye gerek yok." şeklinde
açıklamıştı. Erzurum Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Osman Şanal'la
neden görüşmediğini de şöyle izah etmişti: "Görüşme ihtiyacı duymuyorum.
Ben gerekli bilgileri değişik çevrelerden hem gece hem gündüz yaptığım
görüşmelerle izlenimlerini aldım." 21 Aralık akşamı Ankara'ya dönen
Ahmet Ersin, iki gün içinde raporunu hazırlamıştı. 25 Aralık'ta genel
başkana sunduğu bu rapora söz konusu dinleme kayıtlarını da koymuştu.
Ersin, Zaman'ın "CD'ler çok sonra ulaştı diyorsunuz ama görüşmeden 2 gün
sonra hazırladığınız raporda yer alıyor." hatırlatması üzerine,
"Savcıyla görüşmemden belki bir hafta sonra, belki birkaç gün sonra bana
ulaştı, tam hatırlamıyorum." şeklinde çelişkili ifadeler
kullandı.
Erzincan Başsavcısı Cihaner gözaltına alınınca, İP'e ve CHP'ye
uyuyan Yargıtay Başsavcısı uykusundan fırladı
Erzincan Başsavcısı
İlhan Cihaner'in Erzincan-Ergenekon soruşturması kapsamında makamında
gözaltına alınması üzerine HSYK-Danıştay-Yargıtay üyeleri peşpeşe
açıklamalar yaparak Başsavcının gözaltına alınmasını protesto etmişler,
böylece inanılmaz bir skandala imza atmışlardı. HSYK hemen devreye
girerek gözaltını yapan ve soruşturmayı yürüten Erzurum özel yetkili
savcılarının yetkilerini, yani soruşturmayı ellerinden aldı. Danıştay ve
Yargıtay üyeleri açıklama yaparak HSYK'nın kararını onayladıklarını ilan
ettiler. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya ise bir
açıklama yaparak, Habur, Erzincan ve Erzurum'daki adli tahkikatların
incelemeye alındığını belirterek, AK Parti'yi kapatmak için gözdağı
vermiş oldu.
Oysa Erzincan-Ergenekon soruşturmasının iddianamesi bir kaç hafta sonra
tamamlanarak mahkemeye sunuldu ve kabul edilerek Başsavcı Cihaner, 2
numaralı sanık olarak terör örgütü üyeliği suçlamasıyla yargılanmaya
başladı. Yargıda kadrolaşmış karanlık güçlerin net bir şekilde deşifre
olduğu bir olay olmuştu aslında Cihaner'in gözaltına alınması.
Perinçekten Mahkemeye hakaret, CHP'ye selam
30 Aralık 2009
tarihinde yapılan Ergenekon dava duruşmasında Perinçek reddi hakim
taleplerinin reddedilmesine tepki göstermiş, Ergenekon davasına bakan
mahkemenin Türk yargısı olmadığını ileri sürmüştü. "Hiç kimse cüppe
giydi diye hakim olmaz." diye bağıran Perinçek'in, "Sizler PKK'ya kurucu
olabilirsiniz. Ben olamam" şeklindeki sözü tansiyonu yükseltti. Perinçek,
duruşmaya verilen arada CHP milletvekilleri Bülent Baratalı, Ali Rıza
Öztürk, Şahin Mengü, Turgut Dibek, İsa Gök, Atilla Kart ve Halil
Ünlütepe'ye seslendi. Mahkeme salonunda izleyicilerin olduğu bölüme
yaklaşan Perinçek, CHP'li milletvekillerine geldikleri için teşekkür
etti. Arkadaşı Deniz Baykal'ın Ergenekon davasında aldığı tavrın
memnuniyet verici olduğunu belirten Perinçek, "Deniz Baykal'a selamımı
söyleyin."
dedi.
CHP'de 2'nci Yes/No vakası: Erzincan soruşturmasında 'Boş arama izni'
iddiası doğru çıkmadı
CHP'li Kemal Kılıçdaroğlu'nun skandal olarak
olarak açıkladığı Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi'ne ait boş arama
tutanağı iddiası doğru çıkmadı. Belgenin aslının dolu olarak Erzincan
Merkez Komutanlığı'nda olduğu anlaşıldı. Daha önce de başka bir CHP'li
Önder Sav'ın, bir valiyi ziyareti esnasında Vakit gazetesinden gelen bir
telefonunu cevaplaması sonrası 'NO' tuşuna basarak konuşmayı
sonlandırması gerekirken dalgınlıkla 'YES' tuşuna basarak telefonu
kapattığını zannetmiş ve vali ile yaptığı skandal içerikli görüşme Vakit
muhabiri tarafından dakika dakika dinlenmiş ve olay Vakit'te manşet
olarak yayınlanmıştı. Bu skandal üzerine telefonlarının gizlice
dinlendiği suç duyurusuyla soruşturma başlatan savcı, görüşmenin gizlice
kaydedilmediğini, değil yes/no tuşlarının kapatılmasıyla açık kalan cep
telefonundan yapıldığını telekom kayıtlarıyla doğrulamıştı. Bu
skandaldan sonra tepkileri üzerine çeken Önder Sav uzun süre ortalarda
görünmemiş ve 'Yes/No' ile anılır
olmuştu.
CHP lideri suikast yapılacağı iddia edilen Arınç'la alay etti:
Hükümet sansasyonel haberlerle Berlusconi gibi puan toplamaya çalışıyor
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'a yönelik suikast
iddialarına ilk anlarda skandal bir açıklamayla değinen Baykal, olayın
seyrine bakıldığında ''pek çok inanılması güç nokta'' olduğunun
görüldüğünü ileri sürdü. ''Bir sokağın adını bile aklında tutamayan,
kağıda yazanlar, polisi görünce kağıdı yutmaya çalışanlar nasıl suikast
yapacaklar? Bu çok inandırıcı değil''
demişti.
Ancak soruşturmanın deliller ışığında derinleşip Özel Harp Dairesi'nin (ÖHD)
merkezinde savcı ve hakimlerce arama yapılması üzerine CHP'liler
sessizliğe gömüldü. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, kendisine yönelik
suikast iddialarıyla ilgili ‘Berlusconi sendromu’ yorumunu yapan CHP
lideri Baykal ve CHP Milletvekilleri Şahin Mengü ile Kemal
Kılıçdaroğlu’na sert tepki gösterdi. Arınç şöyle konuştu: “Bir defa
bunları bir siyasetçinin ağzından çıkmasından utanç duyuyorum. Bir
geçmiş olsun dileğinde bile bulunmadan meseleyi sulandırarak, meseleyi
mizah konusu yapmaya çalışarak bu siyasetçiler ne yapmaya çalışıyor
anlamakta zorluk çekiyorum. Bu mizah konusu bir olay değildir. Ama
hayatları tamamen mizaha dayalı insanlardan başka türlü bir davranış da
beklenemez. Siyasette hiç düz çizgisi olmamış, omurgasız hareket etmeyi
meslek edinenmiş insanların bu tür olay karşısında da söyleyecekleri
budur. Maalesef bu iş safsatadır diyen bir milletvekili var. Bu
milletvekilinin tek bir görevi var Genel Başkanı’nın talimatıyla
Silivri’deki Ergenekon duruşmalarını takip etmek. Ergenekon
duruşmalarını takip etmekten vakit bulduğunda Meclis’e gelen bir insan
böylesine ciddi bir olay karşısında safsata kelimesini hiç yüzü
kızarmadan kullanabiliyor. Bu çok garip bir şeydir. Bir başkası (Kılıçdaroğlu)
Türkiye’de dürüstlüğün timsali haline getirilmeye çalışılırken son
olaylar sebebiyle üzerindeki makyajların tamamını kaybetmişti. O da bu
tamamen mizahtır diyor. Bir başkası başka bir şey söylüyor. Hele hele
bir Genel Başkan açık da söylemedi ama içeriden yansıyan haberler
doğruysa meseleye Berlusconi sendromuyla bakıyor. Bu Türkiye’de hem
muhalefetin hem siyasetin önemli ağızlar konuştuğu zaman ne hale de
geldiğini
gösteriyor."
Ergenekon duruşmasında CHP'ye şok: Savcılar CHP hakkında fezleke
istedi
İkinci Ergenekon davasının 21 Aralık 2009 günü yapılan 25.
duruşmasında söz alan Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel,
duruşmalarda sanık avukatlarıyla yanyana oturan CHP'li milletvekillerine
dikkat çekmiş ve milletvekillerinin, izleyici sıralarında yer olmasına
karşın, avukatlara ayrılan bölümde oturduklarına işaret etmişti. TBMM
Üyeliği ile Bağdaşmayan İşler Hakkındaki Kanun'a değinen Pekgüzel, bu
kanuna göre TBMM üyelerinin taraf olamayacağını ifade etti. Pekgüzel,
duruşmaya gözlemci olarak gelen milletvekillerinin, sanıklar ve sanık
yakınlarıyla görüştüklerini, bazı gazetecilere davayla ilgili görüş
bildirdiklerinin gözlendiğini, bir milletvekilinin de 'sanık-avukat
ilişkisi' içinde bulunduğunu öne sürdü. 'Söz konusu yasaya aykırı
davranılması halinde milletvekillerinin vekilliklerinin de düşürülmesine
hükmedilebileceğini' savunan Cumhuriyet Savcısı Pekgüzel, gereğinin
yapılması için davanın duruşma tutanaklarının TBMM'ye gönderilmesini
istedi. Ancak mahkeme heyeti bu talebi reddetti. Savcıların talebine
öfkelenen CHP Konya Milletvekili Atilla Kart, savcılığın, CHP’li
milletvekillerin davayı izlemesinden neden rahatsız olduğunu sordu. Bunu
izlemenin, milletvekili olmanın gereği olduğunu belirten Kart, bu takip
için kimseden izin almalarına gerek bulunmadığını kaydetti. Kart,
"Savcılık makamı, iddianamesine hakim olamamanın, iddianameyi bizzat
hazırlamamasının ezikliği, tedirginliği ve kompleksini yaşıyor. Aynı
tedirginliği mahkeme heyeti de yaşıyor" dedi. CHP Sivas Milletvekili
Malik Ecder Özdemir de "alanlara gittiklerinde gaz, mahkemeye
gittiklerinde ise azar yediklerini"
ifade etti.
Kapatılan DTP üyesi isyan etti: Genel başkanı terör suçuyla
yargılanan ve şubelerinde terör delilleri bulunan İP'e ve alenen
Ergenekon'un savunuculuğunu yapan CHP ve Baykal'a niye dava açılmıyor?
Anayasa Mahkemesi'nin DTP'yi kapatma kararıyla birlikte, 5 yıl siyaset
yasağı getirdiği DTP'nin üyesi ve eski genel başkan yardımcısı Orhan
Miroğlu, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya'yı çifte
standart uygulamakla suçlayarak tepkisini şu sözlerle dile getirmişti:
'Benim gibi parti ile hukuki ve organik bir bağı bulunmayan bir üyenin
hakkında açılan dava, 'ceza ile sonuçlanmamasına rağmen' kapatmaya delil
olarak sunuluyor. Ancak genel başkanı terör örgütü üyeliği suçuyla
yargılanan ve şubelerinde Ergenekon terör örgütüyle ilgili birçok delil
bulunan İP hakkında dava bile açılmadı. CHP ve Baykal da alenen
Ergenekon'un savunuculuğunu yapıyor ve yine dava yok. Bu çifte standart
değil de nedir?" İP bürolarında Yargıtay krokisi dahil ele geçirilen
birçok delili hatırlatan Miroğlu, "Genel başkanları içeride. Fiili
olarak terör örgütü kurmaktan yargılanıyor. DTP'nin durumu İP ile
karşılaştırılamaz bile. Ne DTP İP'tir, ne de Ahmet Türk Doğu
Perinçek'tir. Birçok arkadaşımız hakkında verilen mahkumiyet kararı
tamamen bireysel birtakım konuşmalardan, fikir beyan etmelerdendir. İP,
açıkça Ergenekon terör örgütü diye bir örgütün üyeliğini yapıyor. Buna
rağmen İşçi Partisi'ne yönelik hiçbir şey yok. Yani İşçi Partisi terörün
odağı olmanın dışında bizzat işin içindedir." şeklinde sitemde bulundu.
İP hakkında ortada bu kadar beyan ve delil varken dava açılmamış
olmasının sebebini anlayamadığını söyleyen Miroğlu, "Acaba Sayın
Abdurrahman Yalçınkaya bizim gibi insanların sağda solda yaptığı
konuşmaları toplamaktan fırsat mı bulamadı İP'e dava açmaya? Bu bir
çifte standarttır." ifadelerini kullandı. Miroğlu, İP dışında CHP'nin
açıkça Ergenekon savunuculuğu yaptığını ve Demokrat Parti (DP) Genel
Başkanı Hüsamettin Cindoruk'un da Ergenekon sanıklarının yargılandığı
Silivri'yi 'Nazi Toplama Kampı'na benzettiğini hatırlattı. "Biz
İmralı'yı 'Nazi Toplama Kampı'na benzetsek kim bilir başımıza ne
gelirdi?" dedi. Görevdeyken örtülü, emekli olunca aleni Ergenekon
savunucuları
Orhan Miroğlu'nun dile getirdiği çifte standarda dikkat
çeken ve ismini vermek istemeyen bir emekli hakim, Yargıtay Başsavcısı
Yalçınkaya'yı keyfi davranmakla suçlayarak, yargıtay başsavcılarının
görevdeyken örtülü şekilde, emekli olunca da aleni Ergenekon destekçisi
olduklarını iddia etti ve emekli başsavcılar Sabih Kanadoğlu ile Vural
Savaş'ı buna örnek
gösterdi.
CHP, Erzincan'daki Ergenekon soruşturmasına da müdahil oluyor:
MİT'çilerin tutuklanması yasaya aykırı
CHP İzmir Milletvekili
Ahmet Ersin, Ergenekon soruşturması kapsamında Erzurum’da tutuklu
bulunan üç MİT mensubu ile görüşmüştü. CHP Erzurum İl Başkanlığı’nda
basın toplantısı düzenleyen Ersin, MİT binasına 20-30 polisle baskın
yapılmasının 2937 sayılı MİT yasasının 26. ve 27. maddesine aykırı
olduğunu söyledi. Görüşmesinde, MİT görevlileri hakkında dişe dokunur
bir suçlamanın olmadığını öğrendiğini belirten Ersin, “Onlar, Ergenekon
örgütü ile bağlantılı olduğu iddiası üzerine gözaltına alınıp,
tutuklanıyorlar. Bir de Albay Dursun Çiçek’e ait olduğu ileri sürülen,
İrtica ile Mücadele Eylem planı kapsamında, bu planı uygulamaya
geçirdikleri ileri sürülüyor” dedi. MİT Erzincan Bölge Başkanı’nın 1
temmuzda Ankara’dan Erzincan’a tayin edildiğini hatırlatan Ahmet Ersin,
“İki ay ailesini yerleştirmekle geçmiş. Bir ay sonra da bu olay başına
geldi. Bu kadar kısa sürede Ergenekon Örgütü ya da 'İrticayla Mücadele
Eylem Planı’nın uygulamaya geçilmesinin söz konusu olması mümkün
değildir. Uyduruk bir takım itirafçı ve gizli tanıklarla, toplumun en
dürüst, namuslu insanlarının Ergenekon suçlamalarıyla cezaevlerinde
çürümeye terk ediliyor” diye
konuşmuştu.
İhbar eden belli değilse belge geçersizdir diyen CHP'nin itirazı
Anayasa Mahkemesi'nce reddedildi
Anayasa Mahkemesi Albay Çiçek
imzalı Eylem Planı'nın orijinalinin ortaya çıkmasıyla başlayan
tartışmalara ışık tutacak bir karara imza attı. Albay Dursun Çiçek
imzalı 'İrticayla Mücadele Eylem Planı'nın ıslak imzalı nüshasını
gönderen ihbarcı subayın kimliğinin tartışıldığı bugünlerde mahkeme,
verdiği kararla 'Belge gerçekse kimliğe bakılmaz' görüşüne vardı.
CHP'nin itirazını reddeden mahkemenin kararı, üyesi Osman Paksüt'ü de
üzdü. Karara muhalefet eden Paksüt'ün gerekçesi: 'Kurumlar
yıpranabilir.' Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması
Hakkındaki Kanun, 4 Aralık 1999'da Resmi Gazete'de yayımlanarak
yürürlüğe girmişti. TBMM, kanunun 'İşleme konulmayacak ihbar ve
şikayetler' konulu bölümünü içeren 4. maddesinde 17 Temmuz 2004'te
değişikliğe gidilerek 'İddiaların, sıhhati şüpheye mahal vermeyecek
belgelerle ortaya konulmuş olması halinde ad, soyad ve imza ile iş veya
ikametgah adresinin doğruluğu şartı aranmaz' hükmünü ekledi. CHP yapılan
değişikliğin iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne dava açtı. Anayasa
Mahkemesi, "belge doğruysa ihbarcının kimliğinin olması şartına gerek
görmeyen" düzenlemede CHP'nin iptal istemini reddetti. Yüksek
Mahkeme'nin gerekçeli kararı ise Albay Dursun Çiçek tarafından
hazırlanan İrticayla Mücadele Eylem Planı ile ilgili "ıslak imza"
tartışmalarına ışık tuttu. AYM'nin gerekçeli kararında, "İptal istemine
konu kuralda, suç işlendiğine ilişkin iddiaların, sıhhati şüpheye mahal
vermeyecek belgelerle ortaya konulmuş olması halinde ad, soyad ve imza
ile iş veya ikametgah adresinin doğruluğu şartının aranmayacağı
belirtilmiştir. Dolayısıyla kural, delillendirilebilen ihbar ve
şikayetlerde, ihbar ve şikayet eden kişinin kimliğinin önemli
olmadığını, bu nitelikteki ihbar ve şikayetlerin işleme konulacağını
düzenlemiş olmaktadır" denildi. Mahkeme, düzenleme yetkisinin Meclis'te
olduğunu belirterek, Meclis'in takdirine müdahale edilemeyeceğini
açıkladı.
CHP'li Kart Ergenekon dava hakimine sataştı: Haksız kazanç elde etti
CHP'li Atilla Kart, Ergenekon davasına bakan Silivri Ağır Ceza
Mahkemesi Hakimi Sedat Sami Haşıloğlu ile Fatih Cumhuriyet Savcısı Ercan
Altuncu'nun, 'icra satışlarını takip ederek ucuza taşınmaz mal alma
girişiminde bulunmakla' suçlayarak elinde belgeler olduğunu iddia etti.
CHP'lilerin arası ne savcılarla ne de mahkeme üyeleriyle iyi değil.
CHP önderliğindeki Ergenekoncuların hakim ve savcıların hayatlarını en
ince ayrıntısına kadar araştırmakla meşgul olduğu kanısı kamuoyunda
yaygın. CHP'nin, Ergenekon soruşturması sürecinde savcıları ve davaya
bakan hakimleri görevlerinden aldırmak için sarfettiği yoğun çabalar
devam ediyor. Mahkemeyi, hakim heyetinin toptan reddini deneyen ve sonuç
alamayan çevreler taktik değiştirerek hakimler üzerine tek tek giderek
onları çekilmeye zorluyor. Üç üye hakimin de muhtelif duruşmalarda tek
tek yoklanarak çekilmeye zorlandıkları görüldü. Hatta onları görevden
almak için HSYK da devreye sokuldu ancak olayın daha önce hiç
görülmediği şekilde kamuoyunda tartışılarak tepki görmesi üzerine HSYK
planı işe yaramadı. Bu kez hedefte Hakim Sedat Haşıloğlu var.
Duruşmalara kalabalık bir grupla katılmaktan ve Ergenekon sanıklarıyla
yanyana oturmaktan çekinmeyen ve bu sebeple mahkeme başkanından uyarı
alan CHP'li milletvekillerinin bu gayretleri, olayı
kişiselleştirdiklerini gösteriyor. CHP önderliğindeki Ergenekoncular,
Ergenekon soruşturmasında bugüne kadar yaptıkları işler ve
davranışlarıyla görevini doğru ve tarafsız yapamayacakları suçlamasıyla
Savcı Zekeriya Öz ve diğer savcılar hakkında defalarca inceleme ve
soruşturma yapılması talebiyle HSYK'ya başvurdular. Aydınlık, Cumhuriyet
ve benzeri malum medya, Ergenekon savcısı Zekeriya Öz'ü, çevresinde
"tecavüzcü coşkun" olarak tanınan, işçi partili ve oto kundaklamadan 3
yıl hapis yatmış güvenilir bir kişiye dayanarak yüz kızartıcı suçlarla
karalama kampanyası yürüttü. Aydın'ın Çine ilçesinde tertiplendiği ve
iftiralardan ibaret olduğu ortaya çıkan haber üzerine açıklama yapan
ilçe halkı ve haberde adı geçen kişiler, yapılan dezenformasyonu gözler
önüne serdi. CHP lideri Deniz Baykal, isim vermeden Ergenekon
soruşturmasını yürüten Savcı Zekeriya Öz'ü, Şemdinli'yi soruşturan
Ferhat Sarıkaya'nın akıbetini hatırlatarak tehdit
etti.
CHP'lileri iddiası üzerine reddi hakim yapan sanıklar hakim heyetini
öfkelendirdi
Üye hakim Sedat Haşıloğlu ile ilgili HSYK'ya
şikayette bulunduklarını ifade eden sanık avukatı Servet Bora,
Haşıloğlu'nun, Adalet Bakanlığının baskısı altında olduğunu bu yüzden
çekilemediğini ileri sürdü. Bunun üzerine üye Hakim Haşıloğlu, “Ben
Adalet Bakanlığı’ndan mı korkacağım. Öyle mi? Kimseden korkmam
beyefendi. Nezaket etkileyebilir. Hiçbir Adalet Bakanı’ndan şu kadar
korkmam. Adalet Bakanı beni Hakkari’ye Diyarbakır’a mı sürer?" diye
konuştu. Haşıloğlu, avukat Servet Bora’ya dönerek "Siz savcıydınız,
Adalet Bakanı’ndan korktunuz mu?" diye sordu. Bora’nın "Hayır efendim"
cevabı karşısında Haşıloğlu, "Sizden daha aşağı değilim. Kim oluyor
Adalet Bakanı. İşte söylüyorum bir hakimim ben" şeklinde konuştu. Üye
Hakim Haşıloğlu’nun bu sert açıklamaları üzerine Mahkeme Başkanı Köksal
Şengün de konuya müdahil olarak, “Tartışma istemiyoruz. Kimse korkmaz.
Bizim hayatımızda korku olmaz. Ne işimiz var korksak burada" ifadesini
kullandı. Aynı sanıkların avukatı Ceyhan Mumcu da reddi hakim
taleplerinde bulunduklarını dile getirdi. Reddi hakim talebini
değerlendiren Mahkeme heyeti başkanı Köksal Şengün, bu konuyla ilgili
daha önceden yapılan taleplerin değerlendirildiğini, tekrar karar
verilmesine gerek görülmediğini de belirterek, talebin geri çevrilmesine
karar verdiklerini açıkladı. Başkan Köksal Şengün, avukatlar Servet Bora
ve Ceyhan Mumcu tarafından bu celsede yapılan reddi hakim talebinin,
birinci ''Ergenekon'' davasının 7 Aralık 2009 tarihli duruşmasında da
yapıldığını hatırlattı. Bu talebin reddine yönelik karar verdiklerini
açıklayan Şengün, Bora ve Mumcu'nun bu celsedeki ret taleplerinin geri
çevrilmesine hükmettiklerini
bildirdi.
Baykal yasa filan takmıyor: Mahkeme kararıyla yapılan dinleme
bilgilerini deşifre etti
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın,
Hürriyet Gazetesi Yazarı Fatih Çekirge’ye mahkeme kararlarıyla 56
hakim-savcıya ilişkin alınan dinleme belgelerinin kendisinde olduğunu
açıklaması Ankara’ya bomba gibi düşmüştü. Sincan Ağır Ceza Hakimi Osman
Kaçmaz’ın Yargıtay Savcısı Ömer Faruk Eminağaoğlu’nun dinlenip
dinlemediğinin tespiti için Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’na
yaptırdığı baskından sonra medyada çıkmaya başlayan dinleme haberlerinin
ardından Baykal’ın da gizli olması gereken belgelerinin kendisinde
olduğu söylemesi tartışma yarattı. Hukukçular yasal olarak sadece TİB’de
bulunması gereken çok gizli dinleme kararlarının, Baykal’da bulunmasının
suç olduğunu kaydetti. Baykal partisinin grup toplantısında TİB'deki
gizli belgeleri deşifre etti, çarpıttı. TİB’deki aramanın ardından
Baykal’a sızan belge TV’de naklen deşifre edildi. ‘Gizli’ belgede 10
kişinin dinlendiği belirtilirken belgede, soruşturma kararı alınmış
yargı mensuplarının ismi açık açık yer alıyor. Kılıçdaroğlu’nun
dağıttığı belgede, mahkeme kararıyla Ergenekon soruşturması kapsamında
yapılan dinlemelerden elde edilen delillerle birlikte Eminağaoğlu,
Kaçmaz, Bakırköy eski Savcısı Ali Çakır ve 10 hakim ve savcının ismi yer
alıyor. Kılıçdaroğlu, gizli belgeyi Meclis kürsüsünde göstererek, 10 bin
hakim ve savcının dinlendiğini iddia etmişti. Baykal, İstanbul 1.Sulh
Ceza Mahkemesi’nin aldığı 'Gizli' ibareli iletişimin tespiti kararını
basına ve milletvekillerine gösterdi. Hukukçular, Baykal’ın dinlemelerle
ilgili gizlilik kararını bilerek ve isteyerek ihlal ettiğini bunun ise
suç olduğunu dile getirdiler. Baykal’a söz konusu belgelerin nasıl
ulaştığı tartışma yaratırken, dikkatler Adalet Bakanlığı Ceza İşleri
Genel Müdürlüğü’nün eski YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu hakkında
yaptığı soruşturmaya çevrildi. Bakanlık müfettişleri, Eminağaoğlu ile
Baykal arasında belge alış verişini tespit etmiş ve bu konuda cezai
işlem yapılmasını istemişti. Hukukçular, Baykal’ın CMK’nın 285.maddesini
ihlal ettiğini ifade etti. Yargıtay Savcısı Ahmet Gündel, “Baykal’ın
paylaştığı dinleme kayıtları halen haklarında soruşturma olan bir kısım
yargı mensuplarıyla ilgili. CMK kapsamında. Adalet Bakanlığı
müfettişlerinin yaptığı soruşturmalar da gizlidir. Gizliliğin ihlal
edilmesi de suç teşkil eder. Bunların kamuoyuyla paylaşılması da suç
teşkil eder” diye konuştu. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal konuyla ilgili
olarak ayrıca, telefon dinlemeleri ile ilgili olarak, Türkiye’de bir
'karargahın' olduğunu, bunun da Başbakan’a bağlı olduğunu söylemişti. Bu
sözlere TİB Başkanı Fethi Şimşek, “Baykal’ın bildiği bir karargah varsa
o başka” diyerek sert tepki
gösterdi.
CHP'nin yargıdaki kadroları
Yarsav Başkanı Eminağaoğlu'nun CHP
liderine bir dosya ilettiği ve yerel seçimlerde aday yapılacak belediye
başkan adaylarının belirlenmesi konusunda görüşme yaptığı ortaya
çıktı.
Sincan Hakimi Kaçmaz'ın Cumhurbaşkanı'nın yargılanmasını istemesine
CHP destek verdi
CHP lideri, "Dün ortaya çıkıyor ki Sincan'da bir
hakim var, Cumhurbaşkanı'nın haklı olarak dokunulmazlığı olmadığını,
Cumhurbaşkanı'nın suç işlediği zaman yargılanabileceğini düşünerek bir
hukuki mütalaa harekete geçmişti şimdi meslekten ihraç için Adalet
Bakanlığı düğmeye basmıştır. Türkiye'de bir anayasal çatışma yaşanıyor.
Türkiye'de yaşanan olay YARSAV olayı değildir, Sincan ağır ceza'daki
olay değildir, Ergenekon'da üzerimde baskı var diyen, davadan çekilen
hakimin şahsi olayı değildir. Sistematik bir olay var, bu olay bir
anayasal çatışma olayıdır. Bu olayın temelinde, hükümetin AKP'nin
laikliğe karşı eylemlerin odak noktası olduğuna ilişkin Anayasa
Mahkemesi'nin aldığı karar var. Mahkeme bir tespit yaptı, dedi ki 'bu
iktidar laikliğe karşı eylemlerin odağındadır'. Şimdi bunların ne anlama
geldiği yavaş yavaş yaşanıyor. Ne oldu? 'Olmaz' dedi, kesinlikle
benimsemedi, gereğini yapmadı. Hesaplaşmaya başladı, basının yargının
sindirilmesi arkasında olan budur." diye
konuştu.
CHP'liler 'Islak İmza'nın doğruluğuna bir türlü inanmıyor
CHP'liler, 'Islak İmza' olayının Adli Tıp'ta kontrolünden 1 hafta önce
hükümetin kuruma üç uzman atadığını dolayısıyla ıslak imza'nın Albay
Çiçek'e ait olduğunu tespit eden Adli Tıp raporunun siyasi ve güvenilmez
olduğunu iddia etmişlerdi. CHP Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk,
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yanıtlaması istemiyle TBMM Başkanlığına
sunduğu soru önergesinde 'Plandaki imzanın Albay Dursun Çiçek'e ait
olduğu yönündeki raporun altında imzası bulunan 3 kişiden 2'sinin Adli
Tıp Kurumu'na belge gelmeden bir hafta önce görevlendirildiği haberi
doğru mudur? Daha önce sizin ve Cumhurbaşkanı ile ilgili kararlarda
imzası bulunan Sincan Hakimi Osman Kaçmaz ve diğer pek çok hakime Adalet
Bakanlığı müfettişlerinin gönderildiği düşünülürse, bu kadar açık
şüphelerin varlığı nedeniyle, soruşturmanın gizliliği kuralını ihlal
ettiği gerekçesiyle bu (Ergenekon) soruşturma savcılarına da Adalet
Bakanlığı müfettişlerini göndermeyi düşünüyor musunuz?' diye sorarak
'Islak İmza' sebebiyle girdiği şoku hala atlatamadığını
gösterdi. Bu
çevrelerin o günlerde dile getirdikleri bir iddia ise komedi filmlerini
hatırlattı: 'Albay'ın ıslak imzası taklit edilmiş olabilir.' Tüm dünya
kriminologlarını şaşırtan bu iddianın ileri sürülebilmiş olması
Ergenekoncu çevrelerin bilimsel gerçeklerden ne kadar habersiz
olduklarını ortaya koyuyor. İmza sahibi Albay Çiçek'in avukatı
tarafından başlatılan bu iddiaya göre, 'Islak İmza Makinesi' adı verilen
1000 Dolarlık bir makineyle Albayın imzası kolayca taklit edilebilirdi
ve bu olayda da edilmişti. Türkiye'nin varlığını Ergenekoncular
sayesinde öğrendiği bu makine için yurtiçi ve dışından çok sayıda
uzmanın görüş açıklamasıyla bunun kesinlikle doğru olmadığı
ortaya çıktı.
CHP Silivri'deki mahkemeyi HSYK'ya şikayet etti: Mahkeme anayasaya
aykırı
CHP Konya milletvekili Atilla Kart, Ergenekon davasında
Anayasaya aykırı olarak “Özel Yetkili Mahkeme” oluşturulduğu iddiasıyla
29 Ekim 2009 tarihinde HSYK'ya başvurmuştu. Kart, Silivri Cezaevi’nde
hazırlanan özel mahkeme salonunda sürdürülen yargılama faaliyetinin Adli
Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin, Kuruluş,
Görev ve Yetkileri Hakkındaki Kanun ile Anayasa’ya aykırı olduğunu
savundu. Kart, Silivri’deki yargılamayı İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi
Başkanı Köksal Şengün başkanlığındaki heyetin yaptığını, diğer taraftan
da İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi asli görev yeri olan Beşiktaş
Adliyesi'nde de yargı faaliyetini sürdürdüğüne dikkat çekti. Beşiktaş
adliyesindeki mahkemede, bir Başkan Vekili ve 4 üyenin görev yaptığını,
hatırlatan Kart, fiilen iki Ağır Ceza Mahkemesi oluşturulduğunu
kaydetti. Davaya siyasi müdahalenin sürdüğünü belirten CHP’li Kart,
“Siyasi müdahalenin o yargılamayı baştan sona hukuken sakatlamaması
kaçınılmaz. Buna rağmen bu ihlaller hükümet tarafından düzeltilmiyor,
çünkü dezenformasyon yaratmak önemli” dedi. Kart, sözlerini şöyle
sürdürdü: “İstanbul’da 17 tane ağır ceza mahkemesi mi var, o zaman
18’nci ağır ceza mahkemesini kurar orada yargılama yaparsın. Ancak bu
yapılmıyor. 13’ncü ağır ceza mahkemesi içinden, ikinci bir ağır ceza
mahkemesi kuruluyor. Bu hukuki olmaz. Hükümetin portföyündeki
şüphelilerin sanık olarak yargılanacağı özel bir mahkeme
oluşturulmuştur. Bu hiçbir şekilde hukuki
değildir”
Ergenekon sanığından CHP'li vekillere: Buraya gelip şov yapmayın
İkinci ve Üçüncü Ergenekon iddianamesi sanıklarının yargılandığı
davanın 28 Ekim 2009 günü yapılan 10. duruşmasında İkinci Ergenekon
iddianamesinin tutuksuz sanıklarından Mahir Akkar, Ergenekon davasının
siyasi olduğuna inanmak istemediğini söylemişti. Siyasilerin mahkemeye
çıkartma yapıp boy göstermeye geldiğini ifade eden Akkar, "CHP
milletvekillerinin burada şov yapmasını istemiyorum. Buradan çıkıp
dışarıda basın açıklaması yapıyorlar" demesi üzerine Mahkeme Başkanı
Köksal Şengün, "Basın açıklaması mı yapıyorlar?" diye sordu. Akkar da,
"Evet dışarıda basın açıklaması yapıyorlar. Ben bundan rahatsızlık
duyuyorum. Kendi şahsi propagandası için geliyorlar. Niye birinci davaya
gitmiyorlar?" ifadelerini kullanmış, bunun üzerine Mahkeme Başkanı da,
"Burası açık bir mahkeme, herkes gelebilir" diye cevap vermişti. (Yenişafak)
Islak İmzalı belgenin aslını gönderen ihbarcıdan şok iddia: CHP’liler
de andıçların hazırlanmasında rol aldı
'AKP ve Gülen'i Bitirme
Planı' ya da diğer adıyla 'İrtica ile Mücadele Eylem Planı'nın
orjinalini Ergenekon savcılarına ileten subayın, Türkiye'de taşları
yerinden oynatacak ihbar mektubunun tam metni ortaya çıkmıştı. Mektup,
hükümeti yıkmayı, halkı birbirine düşürmeyi, suçsuz insanlara komplo
düzenlemeyi hedefleyen planın emir-komuta zincirinde hazırlandığını
ortaya koyuyordu. İhbarcı subay bu ve benzer andıçların hazırlanmasında
CHP'lilerin de rol aldığını iddia ediyordu: 'Ayrıca; 2007 yılı Eylül
ayında dönemin Genelkurmay II. Başkanı Org. Ergin Saygun'un emri gereği
üniversitelerden bir kısım akademisyen ve CHP yönetiminden bazı
politikacıların desteği ile dönemin Genelkurmay Harekat Başkanı Korg. H.
Nusret Taşdeler'in himayesinde Genelkurmay Bilgi Destek Daire
Başkanlığı'nda şube müdürü olarak görevli Kurmay Albaylar Dursun Çiçek,
Sedat Özüer, İlker Ziya Göktaş ve Fuat Selvi tarafından kamuoyunu
yönlendirme maksatlı çeşitli belgeler hazırlandığına tanık oldum.
Yukarıda isimleri geçen şahıslar, görev alanlarının dışındaki birçok
konuyla ilgili olarak hiçbir hukuki dayanağı olmaksızın çeşitli
faaliyetlerde bulunmuşlardır. Bu konuda örnek olması bakımından bahse
konu cunta tarafından hazırlanmış bir çalışma EK-B'de sunulmuştur. EK-B'nin
altında imza bulunmamasının sebebi evrakın elektronik ortamda
gönderilmiş olmasından
kaynaklanmaktadır.'
CHP + Ordu =? İktidar
Subayın anlattıkları, Türk siyasal
tarihini bilenler için şaşırtıcı olmasa gerek. Yapılanlar
'CHP+ordu=iktidar' formülünün 2007 versiyonu değil mi? Şüphesi olan,
Özden Örnek'in darbe günlüklerine de bakabilir. Onur Öymen'in Kıbrıs
konusunda askerleri nasıl korkuttuğu günlüklerde ayrıntıları ile
yazılmış mesela. Bütün bunlar bir yana, daha iki gün önce darbe
yargılamasının yapıldığı mahkemeye 13 milletvekili ile destek çıkarması
yaptı CHP. Partinin grup toplantıları Silivri'de yapılırsa kimse
şaşırmasın. Milletvekilleri gönüllü avukatlığı o kadar ileri götürdüler
ki, mahkeme başkanı olaya müdahale etmek zorunda kaldı. Aynı görüntüyü
AK Partili vekiller verseydi Baykal ne derdi acaba? (Zaman)
CHP'liler ihbarcı subayın 'ihbar mektubu'na ilginç tepki göstermişti:
Deli saçması
Ergenekon davasına çıkarma yaparak duruşmalarda sanık
avukatlarıyla birlikte oturan, şimdiye kadar sadece sanıkları savunan,
savcı ve hakimleri eleştiren reddedilmelerini talep eden, onları
defalarca HSYK'ya şikayet eden, ortaya çıkan silah ve belgeleri
görmeyen, bir kez bile farklı davranmayan CHP 'İhbar Mektubu'ndaki
bilgilerin 'deli saçması' olduğunu iddia etti. 'İrticayla Mücadele Eylem
Planı'nın orjinalini bir ihbar mektubuyla birlikte Ergenekon savcılarına
gönderen subayın 'Belgenin hazırlanması sırasında bazı CHP'liler de
destek verdi' iddialarına CHP'den tepki geldi. : 'Yalan, herhangi bir
dayanağı yok. Bir muhbirin mektubunda geçen bir cümle. CHP de darbe
hazırlıklarının içinde gibi gösterilmeye çalışılıyor. CHP hakkında
bugüne kadar ne dayanaksız iddialar ortaya atıldı. Arka kapıdan hükümeti
devirmek gibi yöntemler izlemeyiz. Siyaset yoluyla hükümetin görev
süresini bitirmeyi amaçlarız.' İhbar mektubuyla CHP'nin de tartışmanın
içine çekilmeye çalışıldığını savunan CHP lideri Baykal, "Demokrasi
inancımızı kimseye ispatlama mecburiyetimiz yok. CHP'ye böyle itham
yapanlar, bunun altında ezilir. Eğer diğer iddialar da bize yönelik
iddia gibiyse her şey ortada. Kimse kimseye komplo yapmamalıdır."
demişti.
CHP'li vekilin 34 PKK'lının teslim olması ve 'Ergenekon' manevrası,
komisyonu karıştırdı
TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu'nun
22 Ekim 2009 tarihli toplantısında Ergenekon tartışması yaşandı.
Toplantıda CHP Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemir, Ergenekon davası
ile Türkiye'ye giriş yapan 34 PKK üyesinin yargılanma sürecini incelemek
üzere alt komisyon kurulması önerisinde bulunmuş, yapılan oylamada karar
yeter sayısı bulunmadığı için CHP'li vekilin önerisi reddedilmişti.
Ancak kararı beğenmeyen Özdemir, toplantıyı terk etmiş ve basın
toplantısı düzenleyerek Komisyon Başkanı Zafer Üskül'ün istifasını
istemişti. Yaşanan tartışmayı değerlendiren Zafer Üskül, Özdemir'in
talebiyle komisyonun baştan beri sürdürdüğü sakin, saygılı, düzenli
çalışma ortamının bir anda ortadan kalktığını söyledi. Üskül, "Ben
kendisine istediği her an söz verdim ve sözünü hiç kesmedim. Ama ben
konuşmaya başladıktan sonra Malik Bey de konuşmaya başladı. Kendisini
susturmam mümkün olamadı. Toplantıya 15 dakika ara vermek zorunda
kaldım." dedi. İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Üskül, CHP'lilerin
talebinin yargıya müdahale anlamına geleceğini, bu yüzden teklife sıcak
bakmadığını da ifade etti. Üskül, bu konuda şu görüşü dile getirdi:
"Oylama yapıldı ve alt komisyonun kurulması için gerekli çoğunluğa
ulaşılamadı. Bugüne kadar, yargıya müdahale etmeme konusunda çok titiz
davrandık ve bundan sonra da öyle davranacağız. Hiç kimse beni yargıya
müdahale edecek bir eylemde, işlemde bulunmaya, bu yönde karar aldırmaya
mecbur
tutamayacaktır.''
CHP ve Ergenekon yöneticileri üzgün: Biz içerdeyiz PKK'lılar dışarıda
CHP'liler ve Ergenekon sanıkları, 'Demokratik Açılım' sürecinde
Habur'da teslim olan 34 PKK'lının mahkemece sorgulanarak serbest
bırakılması üzerinden Ergenekon davasını eleştirmişlerdi. CHP’li Mengü,
PKK’lıların pişmanlık belirtmemelerine karşın serbest bırakıldıklarını
iddia ederek 'Mustafa Balbay’ın, Mehmet Haberal’ın mı kaçma ihtimali
var?' diye sorarak, yaşananları yargının siyasallaşmasının kanıtı olarak
yorumlamıştı. CHP'liler, iddianamelerde neyle suçlandıkları açıkça
yazıldığı halde, 'bir yanda halen suçlarının ne olduğu bilmediğimiz
saygın profesörlerin, akademisyenlerin Ergenekon davası kapsamında
aylardır cezaevinde tutulduğuna şahit oluyor, diğer yandan giysileriyle,
söylemleriyle çok açık bir biçimde PKK üyesi olduğunu bildiğimiz kişiler
neye dayandırıldığı bilinmeden serbest bırakılıyor. İktidar yandaşı
liberal aydınlar da bu duruma sessiz kalıyor. Bu adaletsizlik, insanları
hukuktan soğuttuğunu artık anlamamız gerekiyor. Böyle bir durum askeri
darbeler döneminde dahi olmamıştır.' diyerek 34 PKK'lının teslim olması
ve serbest bırakılmasını
eleştiriyorlardı.
CHP duruşmaya 11 milletvekiliyle katıldı, basın açıklaması yaptı,
savcıları şikayet etti
12 Ekim 2009 tarihinde yapılan İkinci
Ergenekon davasının 8'inci oturumuna 11'i milletvekili 12 CHP'li de
duruşmaya gözlemci olarak katılmış, izleyici sıraları yerine duruşma
salonunda avukatlara ayrılan bölümde oturarak sanıklara destek
vermişler, sanıkların hakimler için verdiği reddi hakim talebine destek
verdiklerini duruşma sonrası basın açıklamasıyla belirtmişler ve bununla
da yetinmeyerek Ergenekon savcılarını HSYK'ya şikayet etmişlerdi. Ancak
CHP'nin de desteklediği bu reddi hakim talebi nedeniyle dava iki hafta
sonraya ertelenince davanın uzamasına sinirlenen sanıklardan Gürbüz
Çapan CHP'li milletvekillerine, 'Allah sizi kahretsin. Biz niye
buradayız? Siz niye buradasınız?' diyerek sert tepki
göstermişti.
Aynı duruşmada ilginç bir olay daha gündeme geldi. Sanık avukatları,
sanık Sevgi Erenerol'un avukatı Vural Ergül hakkında bir televizyon
kanalında yayınlanan "Ergenekon avukatına soruşturma, savcılara hakaret
etmişti" başlıklı haberin görüntüsünün, fotoğraf halinde Ergül'ün
bilgisayar ekranına masaüstü görüntüsü olarak kaydedilmesini
'kendilerine yönelik baskı' şeklinde değerlendirmiş; "Savcılık makamında
aba altından sopa mı göstermek isteniyor?" şeklinde yorumlar yapılmış,
CHP milletvekilleri de olaya ilişkin tutanak tutarak konuyu HSYK'ya
şikayet etmişlerdi. Oysa ertesi gün resmi ekrana kendisinin koyduğunu
açıklamak zorunda kalan Vural Ergül, CHP'lilerin bir bardak suda fırtına
koparmaya çalıştıklarını
göstermişti.
Bu kadar olayın aynı duruşmada meydana gelmesinin tesadüf
sayılamayacağı, CHP'lilerin adeta duruşmayı ve davayı provoke etmek için
oraya 11 milletvekiliyle katıldıkları görüşüne yol açıyor. CHP'nin adeta
çıkarma yaparak duruşmaya katılması, daha önce genel başkanları
Baykal'ın Ergenekon sanıklarına selam göndermesi, davanın çok ciddi ve
kararlılıkla ilerlediğini gören Ergenekon sanıkları ve çevrelerinin,
davayı siyasallaştırılmaya çalışarak, hakimlerden ümidini kestiği için
onları baskı altına alarak hatalı kararlar vermeye ya da çekilmeye
zorlayarak etkisizleştirmeye çalıştığı iddialarını doğrulayan ilginç bir
gelişme olarak yorumlanıyor.
CHP'nin Ergenekon davasını siyasileştirme çabaları tepki görüyor
Ekrem Dumanlı, Zaman: CHP milletvekilleri bir araya gelmiş, Silivri'ye
akın etmiş. Ergenekon sanıklarına destek vermek için adeta çadır
tiyatrosu kurmuşlar. Bu sefer, televizyon kameralarının karşısına geçip
nutuk atmayı da ihmal etmediler. Birisi hararetle diyor ki: 'Bu bir
siyasi davadır.' Hatta adam hızını alamıyor, bu davanın Türk demokrasi
tarihinin en büyük siyasi davası olduğunu söylüyor. Vah vah vah! Sol bu
hallere mi düşecekti? Temel hak ve özgürlükler dediği özellikle
yurtdışında sempati toplayan solun 'demokrasi tarihi içindeki en büyük
dava' deyip bağrına bastığı hadiseye bakar mısınız? Bu bir siyasi
davaysa CHP nerede? Ergenekon'un yanında, arkasında... Yani? Sırtına
devletin üniformasını geçirip illegal işler yapmakla suçlanan kişilerin
yanında. Kaos çıkarmak ve darbe planlamakla suçlanan kişilerin hemen
arkasında durmanın nasıl bir mantığı olabilir ki! Bu nasıl sol bir
partidir ki Danıştay saldırısını azmettirmekle, planlamakla, yardım
etmekle suçlanan eski devlet görevlilerinin hamisi olma lüzumunu
hissetmiş olsun? Siyasi davaymış! Hiçbir şey bilmeyen bir insan bu
cümleleri duyunca sanır ki bir fikir kulübüne baskın yapılmış da orada
kitap okuyan romantik çocuklar gözaltına alınmış. Sanırsın bahsi geçen
davada yargılanan insanlar hakkında hiçbir delil yok da yargıçlar ve
savcılar, tiplerinden gıcık aldığı kişileri sokaktan toplayıp getirmiş.
Bir başka CHP'li vekil, tarihin bu davayı gören hakim ve savcıları
yargılayacağını söylüyor ve adeta tehdit ediyor. Niçin? Bu dava siyasi
bir davaymışmış! Madem bu bir siyasi dava, o zaman şu cephaneleri de
izah edin de vatandaş sizin verdiğiniz bu 'özgürlük mücadelesi'ni
alkışlayıp partinizi iktidara taşısın. Yere gömülü silahlar, bombalar,
tabancalar, LAW silahları... Bu mudur masum siyasi kadronun fasa fiso
sayılabilecek delilleri?
Oldu olacak; suikast planlarına da CHP bir açıklama bulsun. Bu örgüt
niçin Alevi lideri bir beyefendiye suikast yapmak istemiş, krokiler
çizmiş, tetikçiler tutmuş? CHP 'Ergenekon avukatlığı' yaparken Alevi
kardeşlerimizin yüzüne nasıl bakacak? Alevi-Bektaşi Federasyonu Başkanı
Ali Balkız'a sorun 'siyasi dava'nın masum evlatlarını. Ya azınlık
durumundaki vatandaşlarımızın dini liderleri için kollarını sıvayan
tetikçilere ne demeli? CHP ne biçim bir sol partidir ki somut deliller
ile yargılanan kişilerin ta bugünden suçsuz olduğunu ilan edebiliyor?
Cüret ve cesaret ya cehaletten geliyor ya da esrarengiz bazı
sebeplerden. Sokaktaki vatandaşa kulak vermelerinin zamanı geldi
geçiyor. Ne diyor insanlar biliyor musunuz: 'Korktukları bir ilişki
biçimi mi var ki bu kadar dengesiz açıklama yapabiliyorlar?' Maalesef
algı aynen budur! CHP'nin algı yönetimi bu noktada iflas ediyor. Halk
CHP ile Ergenekon örgütü arasında bir bağ kuruyorsa (en azından ciddi
bir kaygı taşıyorsa) bunun sebebi, ipe sapa gelmez lafların edilip
anlamsız desteklerin verilmesidir...
Aslında yeni bir durumla karşı karşıya olduğumuz kesin: Ergenekon
savcıları ve hakimlerini sindirme teşebbüsleri geçici olarak da olsa
püskürtülen çevreler yeni taktikler geliştiriyor. Bu davaya bakan yargı
mensuplarını yıldırmak, bıktırmak, sindirmek için büyük bir kuşatma
başlattılar. Bazı CHP milletvekillerinin Ergenekon şovu, son planın ilk
işaret fişeği. Bu davada kamu görevi yapanları sıkıştırmak için üst
yargıdan, askeri ve sivil bürokrasiden destek alarak meseleyi oldu
bittiye getirmek için yoğun çaba harcayan güçler var. Bu tazyik daha da
artabilir. Nitekim davulla zurnayla Ergenekon savcıları hakkında dava
açılması teşvik ediliyor. Yıldırma planı için ekip hareket halinde...
Yalnız unuttukları bir şey var: Ergenekon davasını bu saatten sonra
hiçbir güç örtbas edemez. Buna ne dünya kamuoyu izin verir; ne de bu
milletin demokratik bilinci. Son AB Raporu'nda da bu açık bir şekilde
görülüyor. Her şey bir yana bu kadar silahı, bombayı, mühimmatı, illegal
yapıyı, kanunsuzluğu, illegal teşebbüsü örtbas edecek bir illüzyon henüz
bulunamadı. Kendini Mandrake sanan birileri son bir hokus pokusla
Ergenekon davasının buharlaşacağını sanıyor. O kadar da değil! Bu millet
kanun dışı yetkiler kullanıp demokrasi yollarına mayın döşeyenlerin
peşini bırakmaz; bırakmayacak da!.. (Ekrem
Dumanlı, Zaman)
Allah CHP'yi söyletiyor: Danıştay saldırısı ikinci Kubilay olayıdır
17 Mayıs 2006 tarihinde Danıştay'a yapılan saldırı üzerine bir
açıklama yapan CHP lideri Deniz Baykal, "Hükümetin bu konuda sorumluluğu
olduğunu düşünüyor musunuz?" sorusu üzerine "Hiç kuşku duymuyorum"
demiş, partisinin grup toplantısında "Siyasete kan bulaştı" ifadesini
kullanmış, CHP Grup Başkan Vekili Kemal Anadol da, "Cumhuriyet tarihinde
bu kadar vahim bir olay olmamıştır. Bu, ikinci bir Kubilay olayıdır"
demiş, CHP yetkilileri tüm güçleriyle hükümete
yüklenmişlerdi.
CHP'nin avukatı Çakır'ın Ergenekon sanıklarıyla ilişkisi
Üçüncü
Ergenekon iddianamesinde 'Kent Otel toplantıları' olarak geçen Ergenekon
sanıklarının katıldığı toplantılara Yargıtay-Danıştay-HSYK üyelerinin de
katıldığını ispatlayan bir fotoğrafın gazetelerde yer alması Türkiye
gündemini sarsmıştı. Yargı çevrelerinde iddia olarak konuşulan ancak
delilleriyle ispatlanamayan Ergenekon ve yargı ilişkilerine bu fotoğraf
önemli bir delil oldu. Fotoğrafta yer alan 4 kişiden biri CHP'ye yakınlığı ile bilinen avukat Tezcan
Çakır'dı.
Baykal, Ergenekon savcılarının arttırılmasıyla davanın
sulandırılmasını istiyordu
İlk olarak Sabih Kanadoğlu'nun ortaya
attığı, YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu'nun iyice gündeme soktuğu;
"Ergenekon Davası'na yeni savcılar atansın" lobisinin içinde, CHP Lideri
Baykal'ın da olduğu kendi ifadeleriyle ortaya çıkmıştı. Fikret Bila,
Murat Yetkin ve Enis Berberoğlu'yla hemen her sabah uzun
değerlendirmeler yaptığını bildiğimiz Baykal, Ergenekon konusunda
konuşurken, "yeni savcı" formülünün içinde olduğunu ağzından kaçırmıştı.
Bu aynı zamanda Baykal'ın, bir yargı işi olan Ergenekon Davası'nda
yargılamayı yapanlara karşı hamleler yürütmekte olduğunu itirafıydı.
Hatırlayacağınız gibi yürütülen yoğun baskı sonucunda Ergenekon
Davası'na yeni savcılar atanmıştı.Ergenekon davasını savcılar
siyasileştiriyor öyleyse yeni savcı atanarak önüne geçelim diyen Baykal
yeni savcıların da kendisini memnun etmemesi üzerine emniyete yüklenmeye
başladı: "Kardeşim bu davanın kurgusu emniyet kurgusudur. Bilinen
kimliği ile emniyet bu davayı götürüyor. Savcı var, ama bu böyle
gidiyor. Şimdi benim umudum hakimlerde..." Savcı sayısının
artırılmasıyla bir siyasetçinin ne işi olabilir. Yargıya müdahale
denilen şey bu değil midir?" soruları ne ifade eder bilmiyorum. Baykal
hızını savcı ve hakimler üzerinden yürüttüğü hamlelerle de alamıyor
çünkü. Ergenekon'la birleştirilen Danıştay Davası'nda, Veli Küçük ve
Muzaffer Tekin'le bağlarını itiraf eden sanığa "sahtekar" diyor.
Gördüğünüz gibi Baykal burada hakim rolünde. İfadenin sahibine hükmü
yapıştırdı bile. Bu kadar mı? Değil.... Baykal, Başbakan ve
Cumhurbaşkanı'nı bu davaya destek oldukları için suçlarken daha da ileri
gidiyor ve kamuoyunu da suçluyor. Bir hukukçu olan Baykal'ın, siyasi
kimliğiyle savcı sayısının artırılması noktasına kadar Ergenekon
Davası'na direkt müdahil olması; kamuoyunu davaya destek oldukları için
suçlayacak duruma gelmesi ilginç bir nokta. İnsanın Baykal'la ilgili
Ergenekon'un elinde malzeme var dedikodusuna inanası geliyor. (Aktifhaber)
CHP, cinayet şebekesini gözlerden saklayabilmek için olağanüstü çaba
gösteriyor
Ahmet Altan (Taraf): CHP, bazı gazeteler ve yazarlar,
“darbe hazırlığındaki büyük bir cinayet” şebekesini gözlerden
saklayabilmek için olağanüstü bir çaba gösteriyorlar. “Avukat” rolüne
soyunarak bu şebekenin “işbirlikçiliğini” yapıyorlar. Ya biz “satılmış”
ve “sersemiz” ya da onlar ciddi bir cinayet şebekesinin yardakçıları.
Bunu anlamanın tek yolu somut olaylarla konuşmak. Şimdi onlar anlatsın,
resmi belgelerdeki “lahikaları”, “fişlemeleri”, “Genelkurmay’ın
kullandığı STK’ları”, JİTEM’in cinayetlerini, Güçlükonak’ı, 33 askeri,
Danıştay cinayetini, bulunan cephanelikleri, tutuklanan subayları,
telefon konuşmalarını, Karargah Evleri’ni, Özden’in ve Balbay’ın
günlüklerini nasıl gördüklerini. Anlatsınlar da bir anlayalım bakalım
kim kör, kim işbirlikçi, kim suç ortağı...
F tipi istihbaratçı bombayı koyar, Fethullahçı muhbir ihbar eder, F
tipi polis basar, Fethullah destekli medya yazar, şakirt savcı hüküm
verir. Olur sana Ergenekon
Yıldıray Oğur (Taraf) : Ergenekon
dediğin nedir ki? F tipi istihbaratçı bombayı koyar, Fethullahçı muhbir
ihbar eder, F tipi polis basar, Fethullah destekli medya yazar, şakirt
savcı hüküm verir. Olur sana Ergenekon. Olmadı toplarlar üç beş tane F
tipi bilirkişi, günlükler (oğlunun da Fethullahçı olma ihtimali olan)
Özden Örnek’e ait der. Bu kez adı olur darbeye karşı demokrasi
mücadelesi. Cemaat yapılanmasına karşı mücadele veren Veli Küçükler,
Kemal Kerinçsizler, Arif Doğanlar, Levent Ersözler içeri atılır. Oruç
tuttuğu herkesin malumu Hilmi Özkök’ün beyanlarına inanılıp demokrasiye
aşık orgeneraller tutuklanır, saygın insanların evleri aranır, F tipi
eğitime rakip eğitim faaliyetlerine çamur atılır. Olur sana “temiz eller
operasyonu”. E bari bugün yine sivil andıç alarmı veren Ertuğrul Özkök’ü,
yine Fethullahçı polisler ve onların oyunlarına Aktütün’den beri alet
olan Taraf’a karşı herkesi uyaran İsmet Berkan’ı dinleyin de bitsin
demokrasi adı altında sahnelenen bu Fethullahçı
komplo.
CHP'li Kılıçdaroğlu ve Kılıç'ın PKK'lılarla aynı araçta bulunduğu
belgelendi
CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun Almanya’da
PKK’lılarla aynı araçta yakalandığı iddiasıyla gündeme gelen avukat
Talip Doğan Karlıbel, belgesini de sunmuştu. Belgeye göre Kılıçdaroğlu
ve CHP MKYK üyesi Ali Kılıç Deniz Feneri E.V. davasını takip etmek üzere
bulundukları ülkede içinde PKK’lıların da bulunduğu HH DP 934 plakalı
araçla saunadan çıktı. Ancak polis arka lambası yanmayan aracı durdurup
tutanak tuttu. Karlıbel, Nevzat Rıdvan, Mustafa Güler adlı PKK’lıların
14 Haziran 1980’de Başkomiser Osman Tekin, 16 Aralık 1979’da polis Hilmi
Kaya’nın şehit edilmesi olayına karıştıkları iddiasıyla arandıklarını
ileri sürdü. İddiayı dile getiren Karlıbel, bu iki kişinin Almanya'da
Hamburg'da ikamet ettiklerini, PKK'lı olduklarını, uyuşturucu
kaçakçılığı yaptıklarını dile getirmiş ancak Kılıçdaroğlu'nun ve
Kılıç'ın bu kişilerin bu işi yaptıklarından haberdar olup olmadıklarını
bilmediğini söylemişti. Karlıbel'in açıkladığı diğer bir belge ise, Ali
Kılıç'a, Mahmut Yılmaz'ı yanında çalıştırmaktan kesilen bir ceza makbuzu
idi. Mahmut Yılmaz üst düzey bir PKK mensubu olup Alman Bavyera
Mahkemesi bu kişiyi sınırdışı etme kararı almış. Bu karar sonrasında Ali
Kılıç'ın da üyesi olduğu 25-30 dolayındaki dernek kampanya düzenleyerek
Almanya'ya Türkiye'yi şikayet ederek Yılmaz'ın Türkiye'ye gönderilmesine
engel olmuşlar. Karlıbel bu belgeler üzerine, 'Ali Kılıç'ın CHP MYK
üyesi olarak PKK ile ilişkisi apaçık ortadadır.'
diyordu.
CHP'nin Alman vakfından para yardımı aldığı da belgelendi
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, CHP'nin bir Alman
vakfından para aldığına dair iddialar üzerine harekete geçmiş, iddiayı
dile getiren eski Alman istihbaratçısı Talip Doğan Karlıbel'den para
transferini belgeleyen banka dekontları
istenmişti.
Ergenekon ve benzer soruşturmalara karşı CHP'nin tavrı
Abdullah Harun, (03 Mart 2010)
|