Yargıtay 9. Ceza Dairesi, İstanbul'da görülen 'Fuhuş, şantaj ve askeri casusluk davasında' 43 sanık hakkında verilen mahkumiyet ve beraat kararlarını büyük oranda onadı. Üç sanık hakkında daha ağır hükümler çıktı. İki sanık hakkında örgüt üyeliği suçundan verilen ceza, örgüt yöneticiliği suçu söz konusu olduğu, bir sanık hakkında örgüt üyeliği suçundan verilen beraat kararı da, işlenen suçun delillerle sabit olduğu gerekçesiyle bozuldu. Yine bazı sanıklar hakkında verilen mahkumiyet hükümleri de eksik inceleme ve yetersiz gerekçe nedeniyle bozuldu. Davayla ilgili ilginç bir ayrıntı, gizli belgeleri elde eden örgütün varlığının kabul edilmesine karşın yöneticisinin olmayışı idi. Yargıtay'ın iki sanık için verdiği bozma kararında bu tuhaflık etkili olmuş. Ancak olayın Yargıtay kararında da devam eden tuhaf bir başka yönü daha var. Yerel mahkemeden sonra yargıtay da, 56 sanığın tümünün, şikayetçi bulunmaması gerekçesiyle ´fuhuş´ ve ´askeri casusluk´ suçlamalarından beraat etmesini onamış oldu. Sadece müştekiler olayı büyütmeyip kapatmak, medyada gündeme gelip tartışma konusu olmaktan kurtulmak için şikayetinden vazgeçti diye fuhuş yok denilmişti. Yine davada, devletin bekasını ilgilendiren hayati belgelerimizi çalanlar bulunmuş ve bir şekilde de olsa cezalandırılmıştı. Ancak, sırlarımızın hangi kişi, kurum ya da devletlere satıldığı tespit edilememişti. Ya da uluslararası yeni krizlere kapı aralamak istenmediğinden o defter açılmamış, dosya diplomasiye havale edilmişti. Ve bu şekilde, 'fuhuş'tan sonra 'casusluk' suçu da tespit edilememişti!.. O belgeler kimbilir hangi devletlerin eline geçti. Olayın ilginç bir başka yönü daha var. Dava bu şekilde tuhaf ve eksik şekilde sonuçlanmışken bazı medya, sanıkları adeta masum melekler gibi göstermeye kalkmıştı. Üstüne bir de, ´iki yıl içeride boşu boşuna yatmışlar´ diyerek olayı tamamen çarpıtmış ve 'yavuz hırsız ev sahibini bastırırmış' deyişindeki gibi sanıkları masum, onları suçlayanları suçlu göstermeye kalkmıştı. Bu süreçte Aselsan mühendislerinin peşpeşe intiharları ve casusluk iddianamesindeki bu konuyla ilgili görünen bazı şok detaylar da hatırlandığında sonuçta olan TSK´nın gizli belgelerine, itibarına ve mühendislerimize oldu da denebilir.
09.12.2013 10:36 Yargıtay 9. Ceza Dairesi, İstanbul'daki "Fuhuş, Şantaj ve Askeri Casusluk" davasında İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin verdiği kararlarla ilgili temyiz incelemesini tamamladı.
-Oybirliğiyle onandı-
Daire, sanıklardan İbrahim Sezer, Yekdane Ebru Ercüment, Selim Topal, Kubilay Şükrü Özdemir, Hakan Çetinkaya, Burak Çetin, Mehmet Emrah Küçükakça, Deniz Mehmet Irak, Ekrem Saltuk Baysal, Tuna Erol, Alpay Aksu, Fahri Yavuz Uras, Mehmet Seyfettin Alevcan, Ali Haydar Eser, Tamer Karslıoğlu, Adnan Yılmaz, Hatice Şenay Sarıgöz, Bahattin Şen, Mehmet Bahri Toper, Hüseyin Akın, Mehmet Koray Eryaşa, Tamer Çetin, Yankı Bağcıoğlu, Zeki Mesten, Alper Eylem Ersoy, Cem Ciran, Engin Turan, Ebru Nilhan Bozkurt, Erkan Demir, Esin Tolga Uçar, Fırat Güner Harman, Özcan Erdemir, Yiğit Ali Adlığ, Tamer Zorlubaş, Necmi Yıldırım, Ahmet Yasin Erdoğan, Murat Önder, Hakan Özergün, Cemhan Katar, Yücel Çipli, Merdan Metin, Mehmet Aygün ve Şafak Yürekli hakkında verilen beraat ve mahkumiyetlere ilişkin hükümleri oy birliğiyle onadı.
-Örgüt üyeliğinden değil yöneticiliğinden ceza verilmeli-
Ancak sanıklar İbrahim Sezer ve Zeki Mesten hakkında, "suç işleme amacıyla kurulmuş örgüte üye olma" suçundan verilen cezanın bozulmasına karar veren daire, sanıkların "suç örgütünü yönetmek" suçundan mahkumiyetlerine karar verilmesi gerektiğine hükmetti. Bu da o sanıklara verilecek cezanın daha da artacağı anlamına geliyor.
Kararda, Sezer ve Mesten'in diğer örgüt üyelerini örgütün amaçları doğrultusunda sevk ve idare ettikleri, örgütün faaliyeti kapsamında yürütülen kişisel verilerin kaydedilmesi, özel hayatın ve haberleşmenin gizliliğinin, kaydetmek suretiyle ihlali ve devletin güvenliğine, iç, dış siyasal yararlarına ilişkin bilgiler ile açıklanması yasaklanan bilgilerin gizlilik, iş bölümü ve hiyerarşik bir düzen, disiplin içerisinde temin edilmesini ve buna ilişkin belge ve bilgi akışını sağladıklarının tüm dosya kapsamından anlaşıldığı bildirildi.
Kararda, sanıklar İbrahim Sezer, Mehmet Emrah Küçükakça, Deniz Mehmet Irak, Mehmet Seyfettin Alevcan, Zeki Mesten, Yücel Çipli ve Merdan Metin hakkında devletin güvenliğine ilişkin belgelere karşı suçtan kurulan mahkumiyet hükümleri de eksik inceleme ve yetersiz gerekçe nedeniyle bozuldu.
Kararda, bu suçun oluşabilmesi için failin, gösterilen nitelikteki bilgileri temsil eden belge veya vesikaların üzerinde, yine maddede gösterilen kısmen veya tamamen yok etmek, tahrip etmek, sahtecilik yapmak, geçici de olsa tahsis oldukları yerden başka yerde kullanmak, hile ile almak veya çalmak şeklindeki seçimlik hareketleri gerçekleştirmiş olması gerektiği vurgulandı.
Yargıtay 9. Ceza Dairesinin kararında, mahkumiyet hükmüne esas alınan belge veya vesikaların hangilerine yönelik, maddede sayılan hangi seçimlik hareketlerin ne şekilde gerçekleştirildiğinin, gerektiğinde ilgili kurumlardan da araştırılarak belirlendikten ve dosyaya dahil edildikten sonra sanıkların hukuki durumlarının takdir ve tayin edilmesi gerektiğine işaret edildi.
-Sanık Sezenler için kötü haber-
Daire, sanıklardan Mehmet Emre Sezenler hakkında "suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte üye olmak" suçundan kurulan beraat hükmünü de bozdu.
Sezenler'in suç örgütünün hiyerarşik yapısına dahil olarak örgütün amaçları doğrultusunda temin ettiği belge ve bilgileri örgüt yöneticisi İbrahim Sezer ve örgüt üyesi Deniz Mehmet Irak'a ilettiğinin sabit olduğu belirtilen kararda, bu nedenle Sezenler'in "suç örgütüne üye olmak" suçundan mahkumiyetine karar verilmesi gerektiği kaydedildi.
-Dijital deliller bir kez daha onandı-
Balyoz davasında “Dijital deliller güvenilir” diyen ve 237 mahkumiyeti onayan Yargıtay 9. Ceza Dairesi, dijital delillere dayalı Askeri Casusluk davasında da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın aksi görüşüne rağmen 43 sanık hakkındaki mahkumiyet-beraat kararlarını onadı. Böylece Yargıtay 9. Dairesi, ikinci kez dijital delillere delil olarak onay vermiş oldu.
-Yargıtay savcılığının itiraz yolu açık-
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın tebliğnamedeki görüşüne ters çıkan karara Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nda (YCGK) itiraz yolu açıldı. Başsavcılık itiraz yoluna başvurursa, Ergenekon ve Balyoz gibi Askeri Casusluk davasında da tartışılan dijital deliller ilk kez YCGK önüne taşınmış olacak.
-Dosya yerel mahkemeye gelecek-
Dosya, kararı veren İstanbul 11’inci Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilecek. Mahkemenin sanıklar hakkında aynen onanan mahkumiyet ve beraat hükümleri kesinleşti. Ancak, örgüt yöneticiliğinden cezalandırılması istenen 2 sanık ve örgüt üyeliğinden beraat eden 1 sanık yönünden mahkeme ilk kararında direnirse, dosya bu kez mahkemenin direnmesi üzerine Askeri Casusluk davası YCGK’nın önüne taşınmış olacak.
------------------------------------------------------------------------------
FUHUŞ VE CASUSLUK YOK, ÖRGÜT VAR!
İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi´nde görülen "Fuhuş, şantaj ve askeri casusluk" davası 2 Ağustos 2012 tarihinde sonuçlanmıştı. "Fuhuş" ve "casusluk" suçlarının oluşmadığına karar veren mahkeme, gizli belgeleri ele geçiren bir örgütün varlığını ise kabul etmişti.
Mahkeme, dava kapsamında yargılanan 56 sanığın tümünü, şikayetçi bulunmaması gerekçesiyle ´fuhuş´ ve ´askeri casusluk´ suçlamalarından beraat ettirmişti. Ancak 46 sanığa ´devletin gizli belgelerini ele geçirdikleri´ gerekçesiyle ağır hapis cezaları verildi. Davanın bir numaralı sanığı emekli Albay İbrahim Sezer, toplam 15 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırıldı.
Sezer ile birlikte 4 sanık, tutukluluk süreleri ve iyi halleri göz önünde bulundurularak tahliye edildi. Yargıtay cezaları onadığı için bu sanıklar önümüzdeki süreçte tekrar cezaevine girecek.
-Muvazzaf generalin casusluk suçu kesinleşti-
Mahkeme heyeti, tutuksuz sanıklardan muvazzaf Tuğamiral Şafak Yürekli´nin ´suç örgütüne yardım´ etmek suçundan 1 yıl 4 ay 20 gün ve ´yasaklanan bilgileri temin etmek´ suçundan da 1 yıl 3 ay olmak üzere toplam 2 yıl 7 ay 20 gün hapisle cezalandırılmasına karar vermişti.
ÖRGÜTÜN KURUCUSU YOK, ÜYESİ VAR!
Örgüt kurmak ve yönetmek suçundan dava açılan emekli Albay İbrahim Sezer´in de arasında bulunduğu 5 kişi hakkında 15 ay süren yargılama sonucunda örgüt üyesi olmak suçundan ceza verilmişti. Mahkeme bu kararına gerekçe olarak ise sanıkların örgüt kurup yönettiklerine dair yeterli delil elde edilememesini gösterdi.
MAHKEME BAŞKANI: BAZI MADDELERDEN HUKUK TARİHİNDE İLK KARARI VERDİK
Karar açıklamadan önce kısa bir açıklama yapan Mahkeme Başkanı Metin Özçelik, şunları söylüyordu:
“Kapsamı itibari ile zor dosyalardan biriydi. Üye hakimlerimiz de benim kadar çalıştı. Mahkeme Türk milleti adına anayasa ve yasaların verdiği yetki ile yargılama yaptı. Takdir hakkını iyi niyetle kullandık ve bir karar oluşturduk. TCK 326 ve 327 (devletin güvenliğine ilişkin belgeleri temin etmek) gibi maddelerde Türk hukuk tarihinde ilk kez karar verildi. Bu yönde bir istifade edeceğimiz bir karar yoktu. Hepimiz insanız. Bizim de hata yapma ihtimalimiz var. Türkiye´de ilk defa olan uygulamalar yaptık. Bizim hakkımızdaki bazı açık ithamları hiç üstümüze alınmadık.”
YAVUZ HIRSIZ DURUMU ORTAYA ÇIKMIŞTI
Davayla ilgili ilginç bir gelişme de davanın sonuçlanmasının ardından bazı medyada yer alan haberlerin niteliği idi. 56 sanığın tümünün, şikayetçi bulunmaması gerekçesiyle ´fuhuş´ ve ´askeri casusluk´ suçlamalarından beraat etmesinin ön plana çıkarıldığı, TSK belgelerini gizlice elde eden bir örgütün varlığının kabul edilmesinin ise gözlerden kaçırıldığı haberlerde; sanıklar sanki beraat etmiş gibi bir hava veriliyordu. Sanıkların masum melekler gibi gösterildiği şaşırtıcı haberlerde bir de, ´iki yıl içeride boşu boşuna yatmışlar´ diyerek olay tamamen çarpıtılıyor, "yavuz hırsız ev sahibini bastırırmış" deyişini hatırlatan tuhaf bir durum o medya haberlerinde gözleniyordu.
-Olan TSK´nın proje ve belgelerine oldu-
Oysa TSK´nın en gizli sırları fuhuş ve şantaj yoluyla örgüt üyelerinin ellerine geçmiş. Bu kesinleşti. Bunu suç olarak görmeyen o medya organlarının fuhuş anlayışları ise zaten gazetelerinin sayfalarına yansıyor. Ahlaksız haber ve resimler arasında gerçek haberleri görmek zor. Bu durum, dayanışma gereği olsa gerek sanıkları niçin suçsuz göstermeye çalıştıklarını da açıklıyor.
Kaldı ki, fuhuş ve askeri casusluk şüphesi sadece İstanbul'da görülen davayla da sınırlı kalmadı. Bu dava sürerken İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Mayıs 2012 başlatılan bir başka soruşturma kapsamında çok sayıda muvazzaf ve emekli asker ile sivil kişi tutuklanmıştı. Bu soruşturma tamamlandı ve halen davası görülüyor. İzmir'deki o davada da fuhuş ve şantaj yoluyla TSK´nın sırlarının elde edildiği ileri sürülüyor. Varlığı apaçık olan inanılmaz yüzkızartıcı deliller söz konusu. O kadar ki İzmir'deki davaya ait iddianameyi uzun süre sansürlemeye çalışarak yayınladığımız halde sonuçta aciz kaldığımızı farkedince, müşteki-mağdurların mağdur olmaması adına yayından kaldırmıştık. (1)
Peşpeşe gelen gözaltı, tutuklama ve davalar kamuoyunu şok etti. O kadar ki, İstanbul'daki davadan sonra İzmir'deki ikinci davada tutuklananların sayısı da hızla artmaya başlayınca tedirgin olan kamuoyu, "TSK´da casuslar cirit atıyor" demeye başlamıştı. Hem İstanbul'daki sonuçlanan ve Yargıtay tarafından da onanan davada, hem de İzmir'de halen süren daha geniş çaplı davada da aynı şüphe söz konusu. Sanıkların elde ettiği gizli belgeler eğer yabancı devletlere satılmıyor ise kimin ne işine yarar?. TSK´nın geliştirdiği gizli bir silah projesi acaba hangi Türk´ün işine yarar?.. Dolayısıyla yeterli delil elde edilememiş olması casusluğun olmadığı anlamına gelmez. Fuhuş ve casusluk iddianamesi okunduğunda projelerin fuhuş, şantaj ve para teklifi yoluyla temin edildiği görülüyor. Bu belgelerin yabancı devletlere satıldığı açık. Mahkeme diplomasi alanına girmek istememiş olabilir.
Ayrıca casusluk, olayın sadece bir yönü. Olayın bir de fuhuş ve gizli belgeleri temin yönü var. Kişilerin uygunsuz görüntüleri, komutanların kirli iç çamaşırları sanıklarda ele geçirildi. Bunların, belge elde edebilmek amacıyla şantaj amacıyla bulundurulduğu açık. Sadece müştekiler olayı büyütmeyip kapatmak, medyada gündeme gelip tartışma konusu olmaktan kurtulmak için şikayetinden vazgeçti diye fuhuş yok deniliyor. Olan ise TSK´nın gizli belgelerine ve itibarına oluyor. TSK´nın sırları örgütün eline geçmiş, ne önemi var ki onlar için!..
Meselenin özü şudur: Mahkeme, devletin bekasını ilgilendiren hayati belgelerimizi çalanları buldu ve cezalandırdı. Ancak, sırlarımızın hangi kişi, kurum ya da devletlere satıldığını tespit edemedi. Ya da uluslararası yeni krizlere kapı aralamak istemediğinden o defteri açmadı, dosyayı diplomasiye havale etti.
Casuslar TSK içinde cirit atıyor sözüne neden olacak kadar yayılmış olan bu rezaletin bazı medya tarafından örtbas edilmeye çalışılması yetmiyormuş gibi, iki yıl içeride boşu boşuna yatmışlar diyerek yavuz hırsız misali bir çarpıtmaya, bir suçlamaya gidilmesi de pes dedirtti. Başörtülü diye oğlunun orduevindeki düğününe alınmayan ve bu nedenle tel örgülerde sessizce ağlayan anneyi görmeyen bu çevrelerin, yıllardır çağdaşlık maskesi ardına gizlenerek varlıklarını sürdüren ve halen de TSK içinde gizli cunta çalışmalarını devam ettirdikleri, geçtiğimiz günlerde hakkında suç duyurusu yapılan ses kayıtlarıyla ortaya çıkan bu ahlak yoksunu ve dini değerler düşmanlarının ordunun sırlarının hayat kadınlarına sızdırmasına tepki göstermemesi ve buna göz yumması şaşırtıcı olmasa gerek. Aslında daha önce de var olduğu ileri sürülen bu rezaletlerin ancak sivil savcılıkların olayların üzerine gitmesi üzerine son bir kaç yıldır ortaya çıkarılabildiği de bir gerçek. Aksi halde rezaletlerin eskiden olduğu gibi örtbas edilmesine, ´çağdaşlık´ adına görmemezlikten gelinmesine devam edileceği söylenebilir.
Bu tür rezaletler ve onların görmezden gelinmesi bir şeyi gösteriyor. Milletin seçtiği hükümetleri devirmeye çalışmaktan asli işleriyle uğraşmaya fırsat bulamayan, irticacı gördükleri müslüman halkı birinci tehdit gören, kuruyemişçilere ve kebapçılara kadar halkı şucu bucu diyen fişleyen, vatandaşların çiftliğini görüntülemek için savaş uçaklarını dahi havalandıran bu şaşkın askeri çevreler ile sivil uzantılarının TSK´nın yozlaşmasına neden olan kaynak olduğu açık. "Düşürün şu heronları çok PKK'lı vuruluyor" diyecek kadar ileri gitmiş bu ihanet odaklarına toz kondurmayan, belgeleri savcılardan saklayan ama casuslara açan bu çevrelerin bir de utanmadan ´TSK düşmanlığı yapılıyor´ çığırtkanlığı ise pes dedirtiyor, ´yavuz hırsız ev sahibini bastırırmış´ atasözünü hatırlatıyor. (Abdullah Harun / kontrgerilla.com)
(1) Kontrgerilla.com/mansetgoster.asp?haber_no=5251
(09 Aralık 2013, 10:36)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:
Fuhuş ve casusluk soruşturmasıyla ilgili manşetlerimiz
Yavuz hırsız durumu mu?
Fuhuş ve casusluk yok, örgüt var
Casuslar TSK´da cirit atıyor
İşte 250 sayfalık iddianame
Askeri casuslukta 2. dava
165 bin belge casusluk çetesinde
Casus müşterileri: Rus İsrail Yunan
Casusluk izleri Poyrazköy´de bulunmuş
Aselsan intiharlarında ´casusluk´ çetesinin izleri ve Ergenekon şüphesi
Ergenekon ve bağlantılı iddianamelerde arama yap