Adli Tıp başkanı olan bir profesörün, askeri istihbaratın ajanlığını yaptığı, arkadaşları hakkında ihbar mektupları yazdığı, ´ordu Adli Tıbbı kaybetmemeli´ diye akıllar verdiği ortaya çıktı biliyorsunuz. Bir profesörün meslektaşlarını ihbar eden bir ajan olması korkunç bir gerçek. Ama daha korkunç gerçekler de var. Adli Tıp, bu ´sistemin´ belkemiklerinden biri. Oradan alacağınız raporlarla katilleri masum, masumları katil gösterebilirsiniz. İnsanların hayatlarıyla oynayabilirsiniz. Toplumu kışkırtabilir, yanlış yönlendirebilirsiniz. Böyle bir kurumun yıllarca başkanlığını yapan profesörün ajan olması, buradan çıkan bütün raporları da kuşkulu bir hale getiriyor. Şimdi bu profesörün başkanlığındaki dönemde verilen bütün raporların gözden geçirilmesi gerekiyor. Bu ajan profesörün yazdığı raporun Ergenekon davasının dosyasına girdiğini, profesörün Ergenekon sanıklarından orgeneral Hurşit Tolon´la ilişkilerinin ortaya çıktığını düşünürseniz, Adli Tıp´tan verilen o dönemdeki bütün raporların ´belli bir amaçla´ verildiğinden kuşkulanırsınız haklı olarak.
Adli Tıp´taki Kontrgerillacılarla birlikte ortaya çıkan korkunç gerçekler
Adli Tıp başkanı olan bir profesörün, askeri istihbaratın ajanlığını yaptığı, arkadaşları hakkında ihbar mektupları yazdığı, ´ordu Adli Tıbbı kaybetmemeli´ diye akıllar verdiği ortaya çıktı biliyorsunuz. Bir profesörün meslektaşlarını ihbar eden bir ajan olması korkunç bir gerçek. Ama daha korkunç gerçekler de var. Adli Tıp, bu ´sistemin´ belkemiklerinden biri. Oradan alacağınız raporlarla katilleri masum, masumları katil gösterebilirsiniz. İnsanların hayatlarıyla oynayabilirsiniz. Toplumu kışkırtabilir, yanlış yönlendirebilirsiniz. Böyle bir kurumun yıllarca başkanlığını yapan profesörün ajan olması, buradan çıkan bütün raporları da kuşkulu bir hale getiriyor. Şimdi bu profesörün başkanlığındaki dönemde verilen bütün raporların gözden geçirilmesi gerekiyor. Bu ajan profesörün yazdığı raporun Ergenekon davasının dosyasına girdiğini, profesörün Ergenekon sanıklarından orgeneral Hurşit Tolon´la ilişkilerinin ortaya çıktığını düşünürseniz, Adli Tıp´tan verilen o dönemdeki bütün raporların ´belli bir amaçla´ verildiğinden kuşkulanırsınız haklı olarak.
Biz, bu raporlardan bir tanesine baktık. Mısır Çarşısı´ndaki patlamayla ilgili verilen rapor bu. Pınar Selek, Adli Tıp´ın ?Mısır Çarşı´sında bomba patladı? raporuyla yıllarca hapis yattı. Daha sonra bir başka Adli Tıp, ?patlayanın? bomba olmadığı yolunda bir rapor yazdı. Başka bir bilirkişi de ?bomba? olmadığını doğruladı. Dönüp, ?bomba patladı? diyen Adli Tıp´a, ?niye böyle bir rapor verdiniz? diye sorulduğunda, ajan profesörün başkanlığındaki kurum, ?bizim alt yapımız bunu kesinlikle tespit etmeye elverişli değil? dedi. Peki, ?altyapı elverişli değilse? bu kurum nasıl böyle kesin bir şekilde ?bomba patladı? deyip bir insanın hapse atılmasını sağladı?
Buna nasıl izin verildi? Bu ajan profesörün yazdığı raporun Ergenekon davasının dosyasına girdiğini, profesörün Ergenekon sanıklarından orgeneral Hurşit Tolon´la ilişkilerinin ortaya çıktığını düşünürseniz, Adli Tıp´tan verilen o dönemdeki bütün raporların ?belli bir amaçla? verildiğinden kuşkulanırsınız haklı olarak. Ergenekon denetimindeki bir Adli Tıp, toplumun ortasındaki bir kara deliktir. Orada bütün gerçekler biçim değiştirebilir. İşkencecileri rahatlıkla kurtarabilirsiniz mesela. Cinayet sanıklarını hapisten çıkartabilirsiniz. ?Patlayan tüp gaza? bomba, bombaya ?tüp gaz? diyebilirsiz. Adli Tıp başkanının Ergenekon sanıklarıyla bağlantılı bir ajan olduğunun anlaşılmasından sonra devletin ve medyanın bütün raporları didik didik etmesi gerekir.
Bu yapılacak mı? Devlet o raporları yeniden gözden geçirecek mi? Medya o raporları yeniden gündeme getirecek mi? Tabii, işin medya ayağı da biraz tuhaf. Bu profesör hanım, ben Hürriyet´te yazarken benim sayfa komşumdu. Çok uzun süre karşılıklı sayfalarda yazı yazdık. Dün, Ergun Babahan, Star gazetesinde yazdığı bir yazıda, bu profesörün Hürriyet Gazetesi´ne Ergenekon sanığı Hurşit Tolon tarafından yerleştirildiğini yazdı. Bu gerçek mi bilmiyorum. Arkadaşlarımız Ertuğrul Özkök´ü aradılar ama yurtdışında olduğu için ulaşamadılar. Sanırım Hürriyet gazetesi bu iddia konusunda bir açıklama yapmak zorunda. Bu profesörü o gazeteye gerçekten de bir Ergenekon sanığı mı yerleştirdi? Yerleştirdiyse, ne amaçla yerleştirdi? Nasıl karmakarışık bir yapının içinde yaşamışız yıllarca. Adli Tıp´ın başındaki profesör ajan çıkıyor, Ergenekon sanıklarıyla ilişkileri saptanıyor, bu profesör ülkenin en büyük gazetesinde yazı yazıyor. ?Bazı? basın organları ?Ergenekon soruşturmasını? sulandırmak ve önemsiz göstermek için çırpınıyorlar.
Basit bir soru sormak istiyorum doğrusu. Ergenekon soruşturması olmasaydı Adli Tıp´a başkanlık etmiş bir profesörün askerlerin ajanı olduğunu, arkadaşlarını ihbar ettiğini, kendi başkanlığındaki kurumun ?ordunun denetiminde olduğunu? ima ettiğini ve hep öyle kalmasını istediğini nasıl öğrenecektik? Bu gerçeği bilmediğimiz zaman o kurumdan çıkan raporlara sanki onlar gerçekmiş gibi bakmayacak mıydık? Birçok insanın hayatı yanmayacak mıydı? Bu gerçekleri aslında Ergenekon soruşturmasından çok önce medyanın ortaya çıkarması gerekirdi ama medya bu gerçeklere hiç dokunmadı, tam aksine o ajan profesöre sayfalarını açtı.
Yıllarca zifiri karanlık bir dehlizde, bütün gerçekleri saklayarak yaşatmışlar bizi. Şimdi Ergenekon soruşturması sayesinde o dehliz aydınlanıyor. Aydınlandıkça da korkunç gerçekler ortaya çıkıyor. Ergenekon soruşturmasını engellemeye çalışan medya ne istiyor? O karanlıkta yaşamamızı mı? Niye gerçeklerin aydınlanmasından bu kadar korkuyorlar? O aydınlıkta medyanın asıl yüzünün de ortaya çıkmasından duyulan korku mu bu Ergenekon soruşturmasını engelleme isteğinin altında yatan?
(25 Eylül 2009, 17:40)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:
Ahmet Altan, Taraf
Adli Tıp´taki Kontrgerillacılar
Kontrgerilla Medyası