7 Şubat 2012 MİT krizi, 17-25 Aralık 2013 ve 7 Ocak 2014 yolsuzluk operasyonları, 1 Ocak 2014 Hatay yardım TIR'ı olayı ve 14 Ocak 2014'te (dün) gerçekleşen İHH operasyonu.. Akit gazetesinin avukatlığını da yapan yazar Ali İhsan Karahasanoğlu, Paralel Devlet operasyonları olarak nitelendirilen tüm bu operasyonlardaki hukuki çarpıklıkları eleştiriyor. Bir hukukçu gözüyle çarpıklıkları tek tek sıralayan yazar, bunların suç üstü delili teşkil ettiğini vurguluyor. Bu operasyonlara karışan tüm savcı ve hakimlerin hukuku alt üst ettiğini belirten yazar, skandal teşkil eden bu açık suç ve ihmaller nedeniyle ilgili savcı ve hakimlerin kovuşturmaya uğramaları gerektiğini savunuyor.
15.01.2014 12:39 Türkiye'yi sarsan paralel girişimler: 7 Şubat 2012 MİT krizi.. 17-25 Aralık 2013 ve 7 Ocak 2014 yolsuzluk operasyonları.. 1 Ocak 2014 Hatay MİT-yardım TIR'ı olayı.. 14 Ocak 2014 İHH operasyonları..
Akit gazetesinin avukatlığını da yapan yazar Ali İhsan Karahasanoğlu, Paralel Devlet operasyonları olarak nitelendirdiği bu operasyonlardaki hukuki çarpıklıkları eleştiriyor. Çarpıklıkları tek tek sıralayan yazar, bunların suç üstü delili teşkil ettiğini, hukukun alt üst edildiğini, bu operasyon kararlarını veren tüm savcı ve hakimlerin bu açık suç ve ihmaller nedeniyle kovuşturmaya uğramaları gerektiğini belirtiyor.
İşte Karahasanoğlu'nun o yazısı:
"Her yeni operasyon yeni bir suç delili!..
2012’de 7 Şubat; Hakan Fidan’ı gözaltına alma teşebbüsü...
2013’te 17 Aralık; birbirinden ilgisiz üç operasyonu aynı sabaha denk getirip, sansasyon oluşturma girişimi..
Aynı yıl içinde 25 Aralık; Başsavcı’ya “Dosyamı hazırlıyorum” diyen savcının, gizlice operasyon başlatma emri vermesi ve skandal malvarlığına el koyma kararları..
2014’de 1 Ocak; 52 kişinin can verdiği terörist saldırıda makamından kalkıp olay yerine gidemeyen savcının, kaynağı belirsiz bir ihbarı ciddiye alıp, MİT mensuplarının bulunduğu TIR’ı aramaya kalkışması..
7 Ocak’ta, 3 yıl öncesinin iddialarını içeren soruşturmanın hayata geçirilmesi..
Ve dün 14 Ocak’ta, İHH hedefli değişik illerdeki baskınlar..
Gerçek bir hukuk devleti olalım.. Bu operasyonların her birisi, suçüstü delilleri olacak..
7 Şubat operasyonu için, aperatif tedbirlerle olay kapatıldı.. Savcı, aynı il içinde, bir başka büyük adliyeye gönderilip, sözümona dosya kapatıldı..
Şimdi o dosya açıldığında.. “Sen, MİT Müsteşarı’nı, niye gözaltına aldırmak istedin?.. Soruşturmanın sebebi ne? Delilin ne? Amacın ne?..” diye sorulduğunda, bakın neler çıkacak..
17 Aralık’ta..
İki başsavcı vekili, iki yıl boyunca sürdürdükleri soruşturmayı, kısa süre önce birleştirip, üç ayrı dosyayı aynı güne denk gelecek şekilde operasyona çevirdiler..
Başsavcı’dan gizli..
İşe bakar mısınız? Başsavcı’dan gizliyor ama.. Eşit pozisyondaki mevkidaşından gizlemiyor.. O zaman bu iki savcımız, Başsavcı’da değil.. Bir başka yerde, tepe noktada buluşuyorlar.. Suçüstü oluyorlar..
Daha ne suç delilleri çıkacak..
UYAP’a girdikleri sahte isimler, sahtekarlık mahkumiyetinin gerekçesi olacak..
SORULMASI GEREKEN ASIL SORULAR
Aylar önce dinlemeler bitirildiği halde, dershaneler sorununun restleşmesine kadar bekledikleri için, sorulacak kendilerine: “Dosya içindeki son delil, 6 ay öncesine ait. 6 ay niye beklediniz? Suç var ise, niye görevinizi ihmal ettiniz?”
Sorulacak savcılara, “Niye dinleme karalarını, hep aynı hakime denk getirdiniz?”
Sorulacak hakimlere, “Niye tedbir kararlarını, gelen evrakları incelemeden verdiniz? Niye sormadınız, ‘Bu talepler hep niye bana geliyor. Tek hakim ben miyim, bu adliyede’ diye?”
25 Aralık operasyonunu yöneten savcıya sorulacak: “Hükümeti devirmek için kurulan Kanaltürk’e, reklam bedeli adı altında milyonlarca liralık ödemeler yapan iş adamının tüm malvarlığına tedbir istemedin.. Dosyayı ne yaptığın bile belli değil.. Hükümeti devirmek isteyen o kanalı besleyen iş adamının rakibi konumundaki iş adamlarının ise, dandikten sebeplerle malvarlığına tedbir istedin, niye?”
Aynı savcıya sorulacak, “24 Aralık’ta, Başsavcı sordu sana.. ‘Bu dosyanın terörle ne ilgisi var? Niye sen bakıyorsun buna.. Niye benim haberim yok..’ diye.. Devam etti Başsavcı; ‘Bu dosyada terör suçuna girmeyi gerektiren cebir ve tehditle ilgili delillerini hazırla, yarın bana getir’ dedi.. Sen ne yaptın, Başsavcı’ya gideceğine, mühürlü çuvalın ağzını bile açmadan karar veren hakime gittin.. Niye?”
Sonra dönülecek, çuvalın ağzını açmadan karar veren hakime sorulacak: “Tedbir kararı için sana gönderilen, ağzı mühürlü çuvalı açmadan, kararı nasıl verdin? Sen kararları da, dosyanın kapağını açmadan mı verirsin?”
Aklın gereği ne ise.. Mantığın gereği ne ise.. Hukukun gereği ne ise.. Onları şimdiden hatırlatıyorum.. Yarın bunlar olduğunda, “Savcıya baskı..” demesin kimse.. “Hakime sorgu” demesin kimse..
Gelecek sıra TIR olayına..
Savcıya sorulacak, “Sen her telefon ihbarını ciddiye alıp, arama yaptırıyor musun? Şöyle geçmiş iki yıl içinde, böyle tek bir ihbarla yaptırdığın aramaların listesini getir bakalım..”
Devam edecek aynı savcıya sorular: “52 insanın öldüğü Reyhanlı saldırısında, olay yerine bir hafta sonra gitmişsin.. TIR olayında ise, anında uçup gittin.. Nedir seni bu kadar özel gayrete sevkeden? Kamuoyunun bilmediği ne var, bu olayın arkasında?”
O ne cevap verirse versin..
Ardından İzmir savcısına.. “3 yıl neyi beklediniz” denilecek..
Sorulacak Van savcısına... “İstanbul, Hatay olaylarından.. İzmir olaylarından habersiz miydin? Tesadüfen mi verdin, İHH’ya operasyon kararını?”
Ve tüm bu olayların tepe noktasındakilerin telefon trafikleri.. Görüşme trafikleri.. İrtibatları çıkartılacak ortaya..
Bakalım, ne diyecekler o zaman?
“Biz yolsuzlukları soruşturuyoruz.. Soruşturmayalım mı?” cevabı verebilecekler mi? Verdiklerinde, inanacak kimse bulabilecekler mi?" (Ali İhsan Karahasanoğlu / Yeni Akit)
(15 Ocak 2014, 12:39)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: