Savcılıktaki evraklara göre Ahmet Şık´ın kitabı üzerinde ´adeta bir komisyon´ çalışmış. Kitabın farklı kopyalarında farklı ´talimatlar´ girilmiş. Hatta belge üzerinde çalışma yapan birimler ´en az beş kişinin sürece müdahil´ olduğunu da kayda geçiyor. Emniyetin yazışma usullerini bilen herkes o notların bazılarının bir istihbaratçı polis şefi tarafından yazıldığını da anlar. Anladığım kadarıyla savcılık da ´kitabı yöneten merkezi´ arıyor. Farklı nüshaları toplayıp delilleri kıyaslamaya çalışıyor. Yoksa internet çağında kitabın yayınlanmasını engellemek mümkün değil. Ayrıca iddianameye ´delil´ olarak kitabın konacağını da unutmamak lazım.
Savcılar kitabı değil ´merkezi´ arıyor
Savcılıktaki evraklara göre Ahmet Şık´ın kitabı üzerinde ´adeta bir komisyon´ çalışmış. Kitabın farklı kopyalarında farklı ´talimatlar´ girilmiş. Hatta belge üzerinde çalışma yapan birimler ´en az beş kişinin sürece müdahil´ olduğunu da kayda geçiyor. Emniyetin yazışma usullerini bilen herkes o notların bazılarının bir istihbaratçı polis şefi tarafından yazıldığını da anlar. Anladığım kadarıyla savcılık da ´kitabı yöneten merkezi´ arıyor. Farklı nüshaları toplayıp delilleri kıyaslamaya çalışıyor. Yoksa internet çağında kitabın yayınlanmasını engellemek mümkün değil. Ayrıca iddianameye ´delil´ olarak kitabın konacağını da unutmamak lazım.
Adem Yavuz Arslan (Bugün):Ahmet Şık bir mektup yazıp medyaya yollamış. Son bölümde benimle ilgili de yakışıksız ithamlar var. Ahmet beni bir operasyonun parçası yapmış. Umarım yakın zamanda çıkar ve benim ne tür bir operasyonun parçası olduğumu anlatır, ben de bilgilenmiş olurum. Cezaevinde olmanın neden olduğu psikolojik sıkıntılar sebebiyle öyle yazdığını düşünüyorum. Odatv baskısını analiz ettiğim, kulisleri aktardığım bir yazıda Ahmet´in de adı geçiyordu. Ama yazının öznesi ve ana fikri Odatv´nin yaptığı ´kara propaganda´ idi. Açıkçası Ahmet Şık arayıp ´Benim adımı neden yazdın´ dediğinde bir an için yazıp yazmadığımı bile hatırlayamadım. Çünkü mesele Ahmet değildi. Notlarda geçen bir Ahmet vardı. Kaldı ki bu operasyonda ´Ahmet´in ne işi var´ sorusunu düne kadar kendime soruyordum. Çünkü muhabirlik yıllarımızdan birbirimizi tanırız. Çok eylemde, mahkeme salonunda, Güneydoğu´nun ücra yerlerinde yolumuz kesişmişti. Gerçi mektubunda benim Bugün Gazetesi´ne temsilci olmamı ´Gel gör ki Bugün´e temsilci oldu´ gibi tuhaf(!) bir cümleyle anlatıyor. Bu gazetede çok güzel haberlere imza attık. Bugünlerin tarihi yazılırken de eminim çok alıntı yapılacaktır o haberlerden.
Son dalgada Ahmet Şık´ın ne işi var sorusunun peşine düştüm. Çünkü tanıdığımız bildiğimiz Ahmet´in Ergenekon´la işi olmazdı. Hatta bunu katıldığım programlarda da ifade ettim. Tabii ihtiyatlı yaklaşmak zorunda olduğumuzu da söyleyerek. Önceki gün ortaya çıkan ve dün gazetelere yansıyan belgelere göre Ahmet´in tutuklanması üzerindeki sis perdesi aralanıyor. Çünkü söz konusu İmamın Ordusu adlı kitabın muhtelif versiyonları arasında farklılıklar var. Odatv´den elde edilenlerde talimatlar yer alıyor.
O detaylara girmeden İmamın Ordusu kitabının içeriğiyle ilgili birkaç şey söylemek lazım. Güvenlik bürokrasisinin nabzını tutabilen bir isim olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim: O kitapta bilmediğimiz hiçbir şey yoktur. Çünkü emniyet camiasında Fethullahçılık gibi her kapıyı açan bir maymuncuk var. Döneme göre işe yarar. Ekip çekişmelerini kamufle etmek için daha iyi bir bahane de bulamazsınız. Hocaefendi´den çok ´Yeni Rakı´yı seven isimlerin bile bir gün Fethullahçı olduğunu görebilirsiniz. Kaldı ki Zübeyr Kındıra´dan Nurettin Veren´e Hikmet Çetinkaya´dan Hanefi Avcı´ya kadar bir sürü isim bu konuda kitap yazdı. Hepsinin iddiaları da delillendirilemedi. Yani Ahmet Şık cemaate dokunan bir kitap yazdığı için tutuklanmış olamaz. Ayrıca şunu da ifade etmek lazım ki bu ülkede üzerinden en fazla ekmek yenen kişilerden birisi de Fethullah Gülen´dir. Gülen´le ilgili ne yazsanız çok satar iyi reyting alır. O yüzden ´Cemaate dokundu başı yandı´ geyiklerini geçmek lazım.
Gelelim işin bam teline. Dün gazetelere yansıdı. Savcılıktaki evraklara göre Ahmet Şık´ın kitabı üzerinde ´adeta bir komisyon´ çalışmış. Kitabın farklı kopyalarında farklı ´talimatlar´ girilmiş. Hatta belge üzerinde çalışma yapan birimler ´en az beş kişinin sürece müdahil´ olduğunu da kayda geçiyor. Ayrıca biraz emniyet camiasını tanıyanlar o notların kimin yazdığını çok kolay anlayabilir. Mesela 31. sayfada yer alan notu ancak o talimatı veren kişi bilebilir. Altında imzası olan bakanın bile haberi yoktur oradaki gelişmelerden. Bir gazetecinin bilmesi ancak o talimatı verenin söylemesi ile mümkündür. Ayrıca emniyetin yazışma usullerini bilen herkes o notların bazılarının bir istihbaratçı polis şefi tarafından yazıldığını da anlar.
Anladığım kadarıyla savcılık da ´kitabı yöneten merkezi´ arıyor. Farklı nüshaları toplayıp delilleri kıyaslamaya çalışıyor. Yoksa internet çağında kitabın yayınlanmasını engellemek mümkün değil. Ayrıca iddianameye ´delil´ olarak kitabın konacağını da unutmamak lazım. Yani son kitap baskını bir çeşit delil toplama hareketinden başka bir şey değil. Nitekim söz konusu kitabın 189 sayfalık bölümünün aralık başında Odatv´ye gittiği, 17 Aralık´ta ´düzeltmelerin´ yapılarak kaydedildiği görülüyor. Şubat 2011´de ise Ahmet Şık´ın bilgisayarında 301 ve 302 sayfalık iki ayrı nüsha halinde bulunuyor. Kitabın içeriği ilginç bir şekilde Ulusal Medya 2010 belgesi ile örtüşüyor. İlave edilen notlar, girilmesi gereken talimatlar yine ilginç bir şekilde Ergenekon´un talimatlarına uygun. Sanki kitabın editöryasını Ergenekon´u boşa çıkarmak isteyen bir ekip yapmış. Eldeki veriler Ahmet Şık´ı terör örgütü üyesi yapar mı onu mahkeme sonucunda göreceğiz. Temennim beraat etmesi. Fakat kesin olan bir şey var. Bir kitap böyle yazılıyorsa o eser kitap, yapılan da gazetecilik olmaz. ( Adem Yavuz Arslan / Bugün)
İşte skandal kitabın ayrıntıları
Erhan Başyurt (Bugün): Ergenekon tutuklamaları ve soruşturma süreçlerinde bazı kesimlerin tavrı hiç değişmedi. Bütün tutuklama dalgaları boyunca suç unsuruna ve eldeki delillere bakmadan, kamuoyunda yürümekte olan süreci baltalayacak boyutları öne çıkardılar. Sabah 5´te ev aramalarını eleştirdiler. ´Hasta insanın evi aranır mı´ dediler. ´Dinleme dökümleri özel hayata müdahale´ dediler. ´Tutukluluk süresi uzun´ dediler. ´Muhalefet susturulmaya çalışılıyor´ dediler... Ama ´Hiç bu sanıklara yöneltilen suçlamalar nedir´ demediler. ´Deliller nedir´ demediler. İddianameler yayınlandı, yer vermediler? İltisaklar, irtibatlar, komplolar, gizli belgeler ortaya kondu, yine de eleştirmekten dönmediler. Sürekli sulandırma, kamuoyunu yanıltma çabası içinde hareket ettiler. Tutuklananlara sahip çıkıp, soruşturanı ve yargılayanı, onları afişe edenleri hedef seçtiler. Kimisi derin irtibatlarının ortaya çıkmasından endişe duydu. Kimisi ideolojik dostluklarının kurbanı oldu. Hukukun üstünlüğü, demokratikleşmenin ilerlemesine bile karşı çıktılar. 4 yıldır bir arpa boyu inatlarından geri adım atmadılar.
Bugün Ahmet Şık´ın kitabı yayınlanmasın diye tutuklandığını ileri sürenler, dün Hanefi Avcı´nın kitabı yayınlandığı için tutuklandığını iddia ettiler. Avcı hem Ergenekon´dan hem de Devrimci Karargah Örgütü nedeniyle iki ayrı suçtan tutuklandı. Hakkında 22.5 yıl ceza istendi.
Kitabı dolayısıyla tutuklandı diyenler, çıkıp iddianamedeki deliller konusunda tek kelime etmediler. Ona yöneltilen suçlama delillerini reddedemediler. Şimdi Ahmet Şık´ın kitabı üzerinden dijital fırtına koparmaya çalışıyorlar.
Taraf´tan Emre Uslu dün harika bir yazı kaleme aldı. Soruşturma konusu bir kitabın yayınlanmasının sakıncalarına işaret etti. Savcıların iddianame ile birlikte kitabı, notları ve diğer delilleri yayınlayacaklarına dikkat çekti. Yani iddia edildiği gibi basılmamış kitabı yok etme durumu yok. Aksine Ergenekon´un editörlüğünde hazırlanan ve soruşturmayı yürütenleri tasfiye etmeyi planlayan bir operasyon engellenmeye çalışılıyor. Kitap, üzerine düşülen notlarla birlikte yayınlandığında operasyonun boyutu daha net görülecek. Gazetemiz manşetinde yer alan Emniyet´in İnceleme Raporu, çarpıklığı, kitabı kimlerin yazdırdığını, ne için yazdırdığını, düşülen notlar nedeniyle bütün çıplaklığıyla ortaya koyuyor. Üzerinde Ahmet Şık imzası bulunması neyi değiştirir? Amaç net bir şekilde, Ergenekon´un amaçlarına hizmet etmek ve kilit konumlara yakın isimler getirerek soruşturmayı baltalamak. Kitap soruşturma bitip, iddianame yayınlandıktan sonra yayınlansa ne olur? Bu acele, bu çarpıtma, bu sulandırma gayreti niye?
İşte Ergenekon´un medya stratejisi
Ergenekon´un medya stratejisini ortaya koyan ve Soner Yalçın´da ele geçirilen Ulusal Medya 2010 belgesi aslında bugün yaşananlara ışık tutuyor. İşte hiçbir yoruma ihtiyaç bırakmayan o satırlar;
...Yürütülmekte olan operasyonların siyasal olduğu, AKP ve Cemaatin, Cumhuriyet İlke ve Devrimlerine karşı rövanşist düşüncelerle giriştiği sivil&faşist bir hareket ve diktatörlüğe uzanan yeşil bir devrim olduğu anlatılmalıdır... ...Yürütülen davaların insan haklarını ihlal temelinde, telafisi mümkün olmayan hukuki ve siyasi sonuçlar doğuracağı işlenmelidir... Başlatılan yargı sürecinde karşı tarafın elde ettiği delillerin boşa çıkarılması, değersizleştirilmesi ve normalleştirilmesi adına savunma makamlarının geliştirmekte oldukları argümanlar kullanılmalıdır. Bu kapsamda tespit edilecek zayıf halkalar ve iddialar gündeme taşınmalı ve davanın geneliyle özdeşleştirilmelidir. Davayı yürüten kurumlara yönelik kamuoyu desteğini kırmak için, gerek kurumsal gerekse bireysel düzeyde yıpratılmaları ve güvenilirliklerinin zedelenmesi gerekmektedir...
İnsan bu satırları okuyunca, kimlerin ne için topluma korku pompalamaya çalıştığını daha iyi anlıyor. Sizce de öyle değil mi? ( Erhan Başyurt / Bugün)
Medyada radikal körlük
Gültekin Avcı (Emekli Savcı / Bugün): Dememiş miydim demekten hiç hazzetmem. Ama Odatv operasyonu karşısında, medyadaki derin körlük ve kronik fetişizm için ne söylemeliyim? Dememiş miydim ben size bunları? Dememiş miydim, savcı ve mahkeme medya perspektifine göre değil eldeki mevcut kanunlara göre hareket eder diye... Temenni edilene, rölatif özgürlük zaviyelerine göre değil mevcuda ve eldeki kanunlara göre karar verir diye... Yıllardır DHKP-C, MLKP, MKP, TKP/ML, Dev-Sol, Hizbullah, PKK, KCK soruşturma ve davalarındaki yol haritasını izleyecekler/izlemeleri gerekir diye... Terörle Mücadele Kanunu, Türk Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu bu soruşturmaların yol haritasını açıkça çizer diye... Terör soruşturmalarında yıllardır yapılan rutin uygulama Ergenekon´da yapıldı diye feryat etmenin soğukkanlılıkla, eşitlikle ve adalet duygusuyla ilgisi var mı?
Biraz önce saydığım terör örgütleri soruşturulurken yayınlanan ve yayınlanmayan kitap ve dokümanlar toplanırken neredeydiniz? 4 gün önce 12. Ağır Ceza, Ahmet Şık´ın yayınlanmamış kitabının toplatılmasıyla ilgili ne dedi? Örgütsel doküman. Ben ne dedim Odatv operasyonu yapıldığında? 7 Mart 2011 tarihli Ergenekon´da Medya Fetişizmi başlıklı köşe yazımdan ilgili bölümü aktarıyorum. ... Şimdi de Nedim Şener´in kitabını ve Ahmet Şık´ın yayınlanmamış bir kitabını adres gösterip, basın özgürlüğü diyorlar. İllegal bir örgütün telkin ve tavsiyeleri istikametinde hazırlanan kitap ve yayınlanmasa bile mevcut müsveddelerin hepsi örgütsel doküman sayılır... Bir ihtisas mahkemesi olan 12. Ağır Ceza bu gerçeği tasdik etti. İşin hakikati ve rutini budur çünkü.
Ergenekon soruşturmasına kadar ses çıkarmayıp da, bu soruşturmada gerçekleri eğip bükerek ideolojik rant devşirmeye çalışan hukukçulara bakmayın siz. İki kere iki bu kez dört etmesin diyorlar. Ne kadar takmışlar kafayı kitabın basılmamış olması durumuna. Kitabın basılması veya basılmaması savcı için hiç önemli değil ki. Savcı ve mahkeme ona kitap olarak değil örgütsel faaliyet/doküman/materyal olarak bakar. Önemli olan örgütsel faaliyet çerçevesinde yapılan bir çalışma veya belge olup olmadığı. Yoksa basılıp basılmadığı değil.
İllegal örgütsel faaliyet çerçevesinde cereyan eden, basılan ya da basılmayan tüm belge ve müsveddeler örgütsel doküman sayılır.
Odatv soruşturmasında örgütsel doküman olan Ahmet Şık´ın taslak kitabı, aynı zamanda savcının dayandığı delillerden biri. Bu sebeple savcının örgütsel doküman ve soruşturmada delil saydığı bir materyalin başkalarının elinde bulunmasına izin verilmez.Basılmamış kitap avı, Basılmamış kitaba imha, Kitaba baskın... Bunlar mevcut ceza kanunlarını değil kendi taassup ve hissiyatlarını kanun zanneden, malum koronun inleyen nağmeleri. Diğer terör örgütlerinin yayınları, Öcalan´ın kitapları neden serbest değil? Neden bulunduğu yerlerde toplanır? İllegal örgütlerin hem de şiddet içermeyen bildirilerini medya organları neden yayınlamıyor? Nedim Şener ve Ahmet Şık´a kadar Ergenekon´a ve Ergenekon çizgisine veryansın edenler de hâlâ tereddütler kavşağında yönlerini bulmaya çalışıyorlar. Demek ki bugüne kadar Ergenekon soruşturmasını, gözaltına alınan ve tutuklanan kişilerin sosyal ve ideolojik çizgisine göre yorumluyorlarmış. Demek ki Ergenekon soruşturmasını bilinçsizce ve duygusal bir destekle savunuyorlarmış. Demek ki mevcut ceza sistematiğini dikkate almayan salt bir rasyonel basın perspektifiyle hareket etmişler. Demek ki bir terör soruşturmalarının hangi kriterlere göre yapıldığını zihinlerinin en ücra bölgelerinden bile geçirmemişler. Demek ki bilinçaltlarında Ergenekon operasyonunun siyasal mülahazalarla yapıldığı ön kabulü varmış. Bizimkiler gözaltına alınan veya tutuklanan kişi hakkında kendi sübjektif birikimlerini savcı ve mahkemenin perspektifinin önünde tutmuşlar. Yazık.
Kitapla ilgili inceleme raporu, kitabı (örgütsel materyali) hazırlayanla hazırlatanlar arasındaki ilişkiyi, hazırlanmanın illegal amacını ve Ergenekon örgütsel bağlantısını gözler önüne seriyor. Ergenekon soruşturması, gazetecilerin özgür vicdanlarına ve özgür kalemlerine operasyonel pranga vurmak isteyenleri afişe etmiyor mu? Terör örgütlerinin kılavuzluğunda basın faaliyeti yürütülmez efendiler! Yoksa prangalarınızdan, zincirlerinizden memnun musunuz? Buna da saygılıyız. Ama zincirleriniz bir terör örgütünün elindeyse, adalete düşen o zincirleri kırmaktır. ( Gültekin Avcı / Bugün)
Hep aynı çete
Nazlı Ilıcak (Sabah): Ahmet Şık olayını kitaba sansür diye tanımlamak ve buradan yola çıkarak Ergenekon davasının bir safsatadan ibaret olduğunu söylemek yanlış. Çünkü yürütülen operasyondaki amaç, Emniyet´teki Fethullahçı örgütlenmeyi anlatan İmamın Ordusu kitabının yayınını engellemek değil. Buna benzer iddialar defalarca hem kitaplarda, hem gazetelerde çıktı. Fethullahçı denilen polislerin isimleri, kitapların yanı sıra gazetelerde de yayınlandı. (Aydınlık 10 Ocak 1999/ Star gazetesi 21 Haziran 1999) Ankara Emniyeti´nin (Emniyet Müdürü Cevdet Saral ve yardımcısı Osman Ak´ın), Işık Tarikatı´na üye Emniyetçiler listesinde, (1999) Hanefi Avcı da yer alıyordu. O tarihte, İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun, Hazırlanan listenin bir gazete muhabirinin dahi hazırlamayacağı, mesuliyet ihtiva etmeyen bir liste olduğunu, Işık Tarikatı diye bir tarikatın bulunmadığını açıklamış ve Ankara Emniyeti´ni eleştirmişti. Avcı da, Osman Ak aleyhine tazminat davası açmıştı. (Dün Fethullahçı damgası yiyen Avcı, bugün aynı damgayı başka Emniyet mensuplarına vuruyor. Sabri Uzun´un da İmam´ın Ordusu yazılırken Ahmet Şık´a yardımcı olduğu belirtiliyor)
Ankara Emniyeti´nin Fethullahçı avı yürüttüğü dönemde, İçişleri Bakanlığı´nın görevlendirdiği Mülkiye Başmüfettişleri Muhittin Aliz ve Mete Gürbüz, toplam 528 Emniyet mensubu hakkında araştırma yaptı; MİT Müsteşarlığı başta olmak üzere, diğer istihbarat ve güvenlik birimleriyle irtibata geçildi. Bu kişilerin, Fethullahçı denilen grupla somut bir bağı tespit edilemedi. Bazıları dindardı ama, onların da herhangi bir oluşuma eğilim göstermedikleri belirlendi. (Aralık 1999) İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun, 23 Temmuz 2002´de, Emniyet Genel Müdürlüğü Personel Dairesi´ne gönderdiği raporda, Poliste Fethullahçı örgütlenme iddialarının 1991´den beri dile getirildiğini hatırlatıyor, yapılan araştırmalar sonucunda, böyle bir durumun varit olmadığını belirtiyordu. (Saygı Öztürk-Vaiz) İstihbarat Dairesi´nden gelen bu bilgiye istinaden, Emniyet Genel Müdürlüğü, Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi, Fethullahçı iddialarının iftira olduğunu bildirdi. (6 Ağustos 2002)
Emniyet´te Fethullahçı Örgütlenme iddiaları, defalarca adli ve idari soruşturma malzemesi oldu. Takipsizlik ve beraat kararlarının yanı sıra, idari soruşturmada da, söz konusu kişiler ile cemaat arasında irtibat bulunamadı. Ama aynı yemek ısıtılıp ısıtılıp önümüze getiriliyor.
Poliste gruplaşmalar ve rekabet olabilir. Kimine Milli Görüşçü, kimine sol görüşlü, kimine cemaatçi denilebilir. Benim karşı çıktığım söylem şu: Poliste Fethullahçı bir çete var ve bütün Ergenekon belgeleri bu çete tarafından oluşturuluyor. İşte bu noktada Ahmet Şık´tan, Hanefi Avcı´dan, TBMM´de Fethullah Gülen´e hakaret eden CHP´li İsa Gök´ten ayrılıyorum. Çünkü onlar, cemaati, kötü niyetli bir çete gibi takdim ederek Ergenekon´un özünü tartışmaya açıyorlar. ( Nazlı Ilıcak / Sabah)
(28 Mart 2011, 13:00)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:
Emniyet´in kitapla ilgili incelemesini görmek için tıklayın
Odatv ile ilgili manşetlerimiz
Kontrgerilla Medyası
Ergenekon davasını engelleme girişimleri
Virüs adı: Oda.. Hedefi: Ergenekon´u bozmak
Ergenekon medyası ´karanlık oda´da yapılandırıldı
Sabah Akşam ´Karanlık Oda´yı aydınlattı
Flaş!!! Odatv´ye 2. baskın
Flaş!!! Odatv´ye baskın