Ankara'da, Yargıtay 16. Ceza Dairesi, Balyoz Planı davasında, Çetin Doğan, İhsan Balabanlı, Behzat Balta, Mehmet Kaya Varol, Metin Yavuz Yalçın, Erdal Akyazan ve Emin Küçükkılıç'a verilen beraat kararını oybirliği ile bozdu. Böylece, saatler süren ses kayıtları ve dönemin Genelkurmay başkanı Hilmi Özkök ile Kara Kuvvetleri komutanı Aytaç Yalman'ın birbirileriyle girdiği tartışmada kullandıkları ifadelerle kesinleşen darbe hazırlığı Yargıtay tarafından da kabul edilmiş oldu. Yargıtay'ın kararında bu iki delile de dikkat çekildi. Yargıtay ayrıca tanık olarak dinlenen ancak daha önce medyada açıkça darbe girişiminin varlığını itiraf ettikleri halde davada bunu yalanlamalarına karşın kendilerine sorulması gereken çok sayıda soruyu sormayan mahkemenin dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ile Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman'ı tekrar dinlemesini istedi. Medyada sadece web sitemizde yapılan ısrarlı haberlerde temyiz sürecinin yavaş seyretmesine tepki gösterilmiş, Fetöye bak fetöye cambazlığı ile dava örtülmeye mi çalışılıyor ya da ileri yaşlardaki sanıkların 12 Eylül davası ya da 27 Nisan muhtırası sanıkları gibi ölmesi mi bekleniyor endişesi paylaşılmıştı.
16.06.2021 16:24 Ankara'da, Yargıtay 16. Ceza Dairesi, Balyoz Planı davasında, Çetin Doğan, İhsan Balabanlı, Behzat Balta, Mehmet Kaya Varol, Metin Yavuz Yalçın, Erdal Akyazan ve Emin Küçükkılıç'a verilen beraat kararını oybirliği ile bozdu.
16 Haziran'da gündemi sarsan gelişmeye göre, Yargıtay 16. Ceza Dairesi, Balyoz Planı davasında 7 sanık yönünden yapılan temyiz incelemesini tamamladı.
Daire, davada, Çetin Doğan, İhsan Balabanlı, Behzat Balta, Mehmet Kaya Varol, Metin Yavuz Yalçın, Erdal Akyazan ve Emin Küçükkılıç'a verilen beraat kararını bozulmasına hükmetti.
Dairenin 14 Haziran 2021'de oy birliğiyle aldığı kararın 37 sayfalık gerekçesinin yazımı tamamlandı.
Sanıkların eylemlerinin, "teşebbüs aşamasına ulaşmayan hazırlık hareketleri kapsamında değerlendirileceği" belirtilen gerekçede, seminer çalışmasındaki konuşma içerikleri, plan seminerinin hukuki dayanağı ile icra şekline ilişkin kurumsal belgeler dikkate alındığında, sanıkların fikir birliği içinde gerçekleşen eylemlerinin, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 316. maddesinde düzenlenen "suç için anlaşma" suçunu oluşturduğu belirtildi.
Gerekçede, çekildiklerine dair savunma, delil, somut olgu veya davranışı belirlenemeyen sanıklardan, ittifakın farkına varılması üzerine, bir kısmının emekliliğini istediği, bir kısmının da askeri şurada resen emekli edildiğinin anlaşılması karşısında, sanıklar hakkında lehe-aleyhe yasa değerlendirmesi yapılarak hukuki durumlarının buna göre tayin ve takdirinin gerektiği kaydedildi.
Balyoz seminerine ilişkin ses kayıtları karara girdi
Kararda, sanıklar tarafından da doğrulanan plan seminerine ilişkin ses kayıtlarının çözümlemelerine yer verildi. Çözümlemelerde, plana ilişkin olarak orgeneral Doğan'ın istekleri, dönemin komutanları tarafından yapılan çalışmalar ve verilen cevaplar yer aldı. Doğan'ın seminerde oynanmakta olan "Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Senaryo" içinde öngörülemeyen, "Milli Mutabakat Hükümeti" kurulmasından bahsettiğine de yer verilerek "Arkadaşlar, bu plan seminerini, plan çalışmasını kasıtlı olarak belli bir çerçeveye koyduğumuzu, günün şartlarımıza, günün konjonktürel gelişmelerine göre dikkatlerimizi nelerde yoğunlaştırmamız gerektiğini ortaya koymak için yaptığımı herhalde hepiniz anlamışsınızdır" beyanlarının olduğunun görüldüğü belirtildi.
Hukuk devleti vurgusu
Yargıtay 16. Ceza Dairesi'nce verilen kararın gerekçesinde, Türkiye'nin bir hukuk devleti olduğunun altı çizildi. Kararda, başarıya ulaşmış bir darbenin yargılanmasının ne denli güç ise icrasına başlanmış bir darbenin de başarılı olamama ihtimalinde bile, korunan değerlere, anayasal demokratik düzene verdiği zararların tecrübe edilmiş gerçekler olduğuna yer verildi.
O seminerde konuşulanlara demokratik bir toplumda katlanılamaz
Kararda, Doğan ve 1. Ordu Komutanlığı'nda görevli rütbeli diğer sanıklar ile haklarındaki beraat kararı kesinleşen bir kısım sanıkların "Olasılığı En Yüksek Senaryo Semineri" çerçevesinde yapılan toplantıda, iktidardaki AK Parti hükümeti yerine "Milli Mutabakat Hükümeti kurmak", somut yer ve isim belirtilmek suretiyle İstanbul büyükşehir ve diğer il, ilçe belediye başkanlıklarına atamalar yapmak, gözaltılar ve tutuklamalar gerçekleştirmek, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanlığı dahil bürokrasinin üst kademelerine atamalarda bulunmak, Milli Güvenlik Kurulu aracılığıyla hükümeti uyararak ve hatta gidişatın kötü olduğuna dikte ederek bunun sonunun iyi olmayacağı şeklinde hükümeti tehdit etmek dahil demokratik bir toplumda kabullenilmesi ve katlanılması mümkün olmayan ve TSK'nın görev, yetki ve sorumlulukları ile bağdaşmayan, doğrudan hükümeti cebren ıskata yönelen içerikte konuştukları ve bunlara ilişkin planların hazırlandığına dair beyanlarda bulunarak hükümeti devirmeye yönelik hareket ettikleri ve bunu açıkça ifade ettikleri belirtildi. Söz konusu seminer çalışma metninin Genelkurmay Başkanlığınca da olağan dışı görülerek bu konuda inceleme yaptırıldığı ve daha sonrada Yüksek Askeri Şura'da sanık Çetin Doğan ve bir kısım sanıkların emekli edildiğinin anlaşıldığı kaydedildi.
3 yıldan 12 yıla kadar hapis cezası
Hükümde, sanıklar tarafından da varlığı kabul edilen seminer çalışmasında, yine sanıklar tarafından gerçekleştirildiği kabul edilen ses kayıtlarının, özellikle somut yer ve kişiler belirtilmek suretiyle "Milli Mutabakat Hükümeti" kurulması, yönetimin devralınması, iktidar partisine mensup belediye başkanları, siyasetçiler ve bir kısım yöneticilerin bu çerçevede toplanıp gözaltına alınarak tutuklanacağına yönelik konuşma içerikleri, plan seminerinin hukuki dayanağı ile icra şekline ilişkin kurumsal belgeler dikkate alındığında, sanıkların fikir birliği içerisinde vukuu bulan eylemlerinin unsurları itibariyle Türk Ceza Kanununun ilgili maddesince "suç için anlaşma" suçundan 3 yıldan 12 yıla kadar hapis cezası düzenlenmesi suçunun nazara alındığı belirtildi.
Beraat kararı bozuldu
Daire, sanıklar Çetin Doğan, Behzat Balta, Mehmet Kaya Varol, İhsan Balabanlı, Metin Yavuz Yalçın, Erdal Akyazan ve Emin Küçükkılıç hakkında verilen beraat kararını bozarak, sanıkların Ağustos 2003 yılı ve öncesinde işledikleri "Türkiye Cumhuriyeti icra vekilleri heyetini cebren ıskat veya vazife görmekten cebren men etmeye teşebbüs" suçundan 3 yıldan 12 yıla kadar cezalandırılmalarını istedi.
-Suçun icrasına başlayamadılar
-Suçtan çekilme hükmü uygulanamaz
-Dijital deliller tartışılsın
-Yalman öldü
-Kırılgan demokrasi aynı şansı bulamayabilir
-104 amiral bildirisine emsal
-Balyoz davasının geçmişi
-Çetin Doğan'dan veryansın: Bize değil Fetöye bakın
-Sanık avukatı Hüseyin Ersöz: İbret vesikası
-Sanık avukatı Celal Ülgen: Perdeleri indireceğiz
Bu başlıkların içeriğini görmek için tıklayın >>>
FETÖYE BAK FETÖYE CAMBAZLIĞI
Yargıtay'ın kararı ile, saatler süren ses kayıtları ve dönemin Genelkurmay başkanı Hilmi Özkök ile Kara Kuvvetleri komutanı Aytaç Yalman'ın birbirileriyle girdiği tartışmada kullandıkları ifadelerle kesinleşen darbe hazırlığı Yargıtay tarafından da kabul edilmiş oldu. Medyada sadece web sitemizde yapılan ısrarlı haberlerde temyiz sürecinin yavaş seyretmesine tepki göstermiş, "darbenin fetöcüsü de laik kemalisti de aynı yolun yolcusudur" demiş, 28 Şubat sürecinde darbecilerle fetöcülerin işbirliğini örnekleriyle dile getirmiştik.
Geçmişte yaşanan bazı detayları hatırlamakta fayda var.
AK Parti hükümetinin yeni işbaşına geldiği 2002 sonundan kısa süre sonra 2003 yılında Çetin Doğan liderliğindeki generaller 28 Şubat'ı 1000 yıl sürdürme hayali ile hükümeti devirmeye karar verdiler. Çetin Doğan'ın 2018'de sonuçlanan 28 Şubat davasında müebbet hapse mahkum edildiğini bu arada hatırlatalım. 28 Şubat darbesinde etkin şekilde rol almış bu generalin liderliğindeki oluşum, olağanüstü hallerde sıkıyönetime geçilecek olmasına dayanan bir plan hazırladı. 15 Temmuz akşamı köprülerin zırhlı araçlarla trafiğe kapatılması ve askeri araçların her yerde boy göstermeye başlaması sonrası yayılan sosyal medya mesajlarında "sıkıyönetim ilan edildi, büyük terör saldırıları yapılacakmış, önlem için jandarma yetkisi dahilinde harekete geçti" türü bahaneler, Balyoz Planı Seminerinde konuşulan "terör olayları nedeniyle sıkıyönetim ilan edilmeli, şu şu yetkililer gözaltına alınmalı" senaryosunu ne kadar da hatırlatıyor.
Ancak "Balyoz" kod ismi verilen darbe hazırlığına dönemin en üst düzey komutanları Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ile Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman destek vermedi. Yargıtay temyiz kararında da işaret edildiği gibi darbecilerden bir kısmı emekli edildi. Girişim böylece kamuoyuna da yansımadan sonuçsuz kaldı ve olay kapandı.
Bu gelişmeler ilerleyen süreçte Fetö'nün TSK'daki mensuplarınca öğrenildi. Örgüt, olayı TSK'ya geniş ölçüde sızabilmek için büyük bir fırsat gördü. Ses kayıtları ve diğer belgeler Taraf gazetesine sızdırılarak yayınlatıldı. İçine sahtelerinin de yerleştirildiği bir bavul dolusu delille sanık yapılan yüzlerce masum subay TSK'dan uzaklaştırıldı. Yerlerine Fetö mensupları geçirilerek TSK'nın kritik konumlarında hakimiyet sağlandı. 2010-2012 arası 3 yıl süren soruşturma ve dava süreci, sanıklara verilen müebbet hapis cezalarıyla sonuçlandı.
Fakat bir taraftan da tuhaf bazı olaylar yaşanmaya başladı. Önce eski emniyet müdürü Hanefi Avcı'nın açıklamaları geldi. Fetullah Gülen cemaatinin polis ve yargıyı ele geçirdiğini Ergenekon ve Balyoz gibi davaları kurguladığını iddia etti.
O günlerde inanılması zor olan bu iddiaların ardından bu kez Başbakan Erdoğan tarafından MİT başına getirilen Hakan Fidan Taraf gazetesinde eleştirilmeye başlandı. Taraf hükümeti eleştiren yayınlarına da başladı.
Kafaların karıştığı bu yayın çizgisi değişikliği, Oslo görüşmelerinin basına sızdırılıp MİT ve Başbakan Erdoğan'ın terör yanlısı gösterilme çabası gibi olaylar çok geçmeden MİT müsteşarı Fidan ve diğer yöneticilerin Türkiye'de PKK ile birlikte terör eylemleri çıkardığı suçlamasına dayanan 7 Şubat (2012) tutuklama girişimine evrildi. İlerleyen süreçte Hakan Fidan üzerinden de Başbakan Erdoğan'ın terörle suçlanarak tutuklanmasının hedeflendiği, bir kaç yıl sonra açılan soruşturma ve davada elde edilen delillerle daha rahat söylenebiliyor. Başbakan Erdoğan'ın gireceği önemli bir ameliyatın başlama saatine denk getirilen bu tutuklama girişimi Erdoğan'ın son anda olayı haber alması üzerine akamete uğradı.
Bu olay üzerine tutuklama komplosunun cemaatin işi olduğu dillendirilmeye başlandı. Artık cemaatin Erdoğan'ı bir nedenle hedef aldığı giderek daha fazla konuşulur oldu.
Ardından 2013 yılında Gezi Olayları geldi. Cemaat mensuplarının yaygın şekilde olaylara medyadan destek verdiği, Erdoğan ve hükümetini hedef aldığı görüldü. Türkiye'yi sarsan olaylar hedefine ulaşamadan bastırıldı.
ERDOĞAN'DAN ALTIN VURUŞ
Beş ay sonrası olan Kasım ayı Erdoğan/AK Parti ile Gülen yapılanması arasında yaşandığı ileri sürülen savaşın örtülü olmaktan çıkarak alenileştiği ay oldu.
İlk hamle Başbakan Erdoğan'dan geldi. Kasım 2013 başında Kızılcahamam'da gerçekleşen yıllık AK Parti kampında Erdoğan'ın dershanelerin kapatılmasını istediği iddia edildi.
Erdoğan'ın bu hamlesi cemaat kanadında inanılmaz bir dalgalanmaya yol açtı. Vurulan darbe görünüşte çok küçüktü ancak etkisi muazzam oldu. Gülen cemaatinin yetkilileri ve kalemşörleri küçüğüyle büyüğüyle şaşırtıcı ölçüde tepki vermeye başladı. Bu öfkeyi gören, "yoksa düşmanlar Türkiye'yi işgal etti de bu insanlar ona mı tepki veriyor" diyebilirdi. Dershanelerin kapatılıp özel okullara çevrilmesi söz konusuydu alt tarafı.
Erdoğan'ın ufak görünen bu hamlesi Gülencileri çıldırttı, rayından çıkardı. Tüm denge kaybedildi, kontrolsüz bir karşı saldırı başladı.
Fetö'ye yönelik soruşturma/davalar süreci ilerledikçe varlığını açık eden bu organize tepkinin örgütün kendine olan aşırı güveninden kaynaklandığı anlaşıldı. Gerçekten de, 2013 sonunda başlayan Fetö ile mücadele sürecinin bugün hala hız kesmeden sürdüğüne, hemen hergün çoğu halen görev yapmakta olan muvazzaf subay ve diğer devlet görevlilerinin gözaltına alınıyor olmasına bakıldığında örgütün, başta TSK olmak üzere tüm devlet kademelerine yaygın şekilde sızdığının o dönem farkında olduğunu gösteriyor. Belki bu nedenle niyetlerini farkeden Erdoğan'a karşı adeta kaba bir cüretkarlıkla harekete geçtiler. Onun başbakanlık makam koltuğuna saygısızca oturup lahmacun yiyebildiler.
Güvendikleri bir diğer unsur 2013 Mart yerel seçimleri idi. 17/25 Aralık yolsuzluk kumpaslarının etkisini bir kaç ay sonraki seçimde göreceklerini, milletin yolsuzluğa inanacağını düşünerek seçimde siz göreceksiniz, kaybedecek ve yurt dışına kaçacaksınız tehditleri yöneltebildiler.
Başaramayınca bu kez şantajlarla baskı altına aldıkları yargı mensuplarını kullanarak HSYK seçimlerinde kazanacaklarını, hükümeti yolsuzluk görüntüsündeki soruşturma kumpaslarıyla devirebileceklerini düşündüler. Ancak kendi karanlık ve sinsi iç dünyalarında hissettikleri duyguları baskı altına almaya çalıştıkları yargı camiası hissetmeyince oradan da beklemedikleri büyük bir darbe aldılar.
Taşların altında karanlıkta yaşayan haşeratlarda olduğu gibi Erdoğan üzerlerindeki taşı kaldırınca güneş ışığında ne yapacaklarını şaşırdılar, bütün dengelerini kaybettiler. O kadar ki, medyaya yansıyan ses kaydında, örgüt mensubu bazı yargı üyelerinin diğer yargı mensuplarına söylediği şu sözlerdeki gibi "159 ülkedeki okullarımızı kaybetmemek, 44 yılda ördüğümüz hırkayı alın giyin dememek için gerekirse Türkiye'den vazgeçeriz. Güçlü olan ABD yanında yer almalıyız." diyebilecek noktaya geldiler.
Erdoğan'ın dershane hamlesi şu zincirleme reaksiyonu başlattı:
Örgütün merkez yayın organı Zaman gazetesi, 14 Kasım’da dershanelerin kapanmasına ilişkin yasal çalışma iddiasını “Eğitime Darbe Planı” manşeti ile verdi. Fetullah Gülen, bu manşetin ertesi günü devreye girdi: “Firavun aleyhinizdeyse, Karun aleyhinizdeyse isabetli bir yolda yürüyorsunuz demektir. Vallaha cennetin kapılarını bile, bunlar kapatmak isteyebilirler.”
Kapatma iddiasının medyada gündem olması üzerine 18 Kasım'da bir açıklama yapan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, kapatmanın söz konusu olmadığını "Yüreğinizi soğutun. Bunu başkası söylese dikkate almayabilirsiniz, ama ben söylüyorum" diyerek belirtti.
İki gün sonra 20 Kasım'da canlı televizyon yayına katılan Başbakan Erdoğan hem açık açık kapatma olayını savundu hem buna dair Gülen medyasında çirkin yayınlar yapıldığını dile getirdi.
Erdoğan'ın bu açıklaması sonrasında cemaat medyasının yayınları, hem ana sayfa hem iç sayfalarda tamamen değişti. Daha önce tek tük köşe yazılarında Erdoğan'a ve hükümet icraatlarına gösterilen eleştiriler toplu ve aleni hale geldi. O günlerde Zaman, Bugün, Taraf gibi basılı, Samanyolu TV (STV) gibi görsel medyadaki yayınlara bakıldığında, Erdoğan'ın adeta yerden yere vurulduğu, diktatör ilan edildiği, dershanelerin kapatılmasıyla fakir ve yetenekli öğrencilerin eğitiminin engelleneceği tezinin işlendiği görülür.
Kamuoyunda, cemaate ait dershanelerin kayıt ücretinin piyasanın en yükseği olduğu bilinen bir gerçekti. Üstelik dershaneye kayıt yaptırabilmek için nüfuzlu kişilerin aracılığına dahi başvurulması gerekebiliyordu. Cemaat medyasının, kapatılma iddialarına böyle topyekün ve sert üslupla tepkiye başlaması, dershanelerin örgütün en önemli gelir ve yetenekli çocuk üye edinme kaynağı olduğu iddialarının dile getirilmesine yol açtı.
Zaman gazetesinin yayınları sürünce Erdoğan, 24 Kasım’da, tepkisini sertleştirdi: “Bu iş bitti. Ben bu makamda olduğum sürece kimse geri adım beklemesin.”
Tüm bu tartışmalar sürerken, Taraf gazetesi, 28 Kasım’da belgeleriyle “Gülen’i bitirme kararı 2004’te MGK’de alındı” manşetini attı.
Hükümetin savunmasına Taraf gazetesi 30 Kasım’da yeni bir belge ile yanıt verdi. Habere göre, dönemin Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer imzasıyla tüm kurumlara gönderilen yazıda, MGK kararlarının uygulanması ve sonuçların rapor olarak Başbakanlık’a gönderilmesi istenmişti.
O hararetli günlerde sosyal medyaya yansıyan mesajlarda, cemaatin bir şekilde misillemede bulunacağı konuşuluyordu. İki hafta sonra 17 Aralık'ta bu misilleme geldi. Savcılığını Ergenekon soruşturmasını yürüten Zekeriya Öz'ün yaptığı 17 Aralık yolsuzluk soruşturması kapsamında çok sayıda gözaltı yaşandı. Doğrudan hükümet üyesi üç bakanın yolsuzlukla suçlandığı girişimde bu bakanların oğulları, Halkbank Genel Müdürü, işadamları ve Fatih Belediye Başkanı dahil 89 kişi gözaltına alındı.
Başbakan Erdoğan 17 Aralık soruşturmasına sert karşılık verdi. Hemen yeni atamalar yapılarak Emniyet Müdürleri değiştirildi. İstanbul Emniyet Müdürü dahil yüzlerce Emniyet müdürü, müdür yardımcısı, şube müdürü ve yardımcısı pasif görevlere kaydırıldı. Mali, organize, terör, narkotik, siber, istihbarat ve asayiş şubelerinde görevli çok sayıda Emniyet amiri, başkomiser, komiser ve polis memuru görevden alındı. Yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasının ardından görevden alınan Emniyet mensubu sayısı 10 bine yaklaştı.
Cemaate ait önemli bir ismin 4 ay önceki sosyal medya mesajında bu hazırlığın yapıldığını dile getirmesine bizzat Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç tarafından dikkat çekildi. Ortaya çıkan bir başka detay da birbiri ile bağlantısız üç ayrı soruşturma dosyasının birleştirildiği, bu yolla yolsuzluğun her yanı sardığı izleniminin verilmesinin hedeflendiği oldu.
Bir hafta sonra 25 Aralık'taki bir başka ve daha büyük gözaltı dalgası girişimi yaşandı. Ancak başsavcı Turan Çolakkadı ile görevden alınan emniyet müdürlerinin yerine getirilen yenilerinin gözaltı talimatlarını uygulamamasıyla bu girişim başlangıçta engellenebildi.
Yolsuzluk gibi bir karalamayla AK Partiyi en hassas noktalardan biri ile vurmaya kalktılar. Bir kaç ay sonra yapılacak yerel seçimlere hükümetin karalanmasıyla girmek istedikleri çok açıktı.
Zaten son bir kaç yıldır gündemde olan Fetullah Gülen yapılanmasının adeta göstere göstere hükümete yönelik bu şok hamleleri kamuoyunda büyük tepkiye yol açtı. Harekete geçen STK'lar yolsuzluğun bahane olduğunu dile getirdi. Cemaat yapılanmasının bir darbe yapmaya çalıştığı suçlamasıyla savcılıklara tüm illerde yapılan suç duyurularında adeta bir patlama yaşandı.
Yapılanmaya yönelik kamuoyuna yayılan tepki dalgası Fetö'ye yönelik savaşın daha kararlılıkla yürütülmesini sağladı. Açılan yüzlerce dava ile Fetö'nün varlığı, bir terör örgütü olduğu, yargı, emniyet ve diğer tüm devlet kurumlarında hakim şekilde kadrolaştığı, sahte delillerle masum insanları suçlu gösterdiği kanıtlandı. Kırklareli'de gazeteci Haydar Meriç'in Fetullah Gülen aleyhine yazmakta olduğu kitap nedeniyle örgüt mensubu çok sayıda polis tarafından sorgulandığı, işkence edilerek infaz edildiği ortaya çıktı. İstanbul Florya'da cemaate ait senetlerini ödemeyen isimlere karşı örgütün silahlı yaralama olayı gerçekleştirdiği mahkemelerce kanıtlandı. Hrant Dink'in öldürülmesinde örgütün rol aldığı yine mahkemece kanıtlandı. Fetullah Gülen'in amcası ve yeğeninin de karıştığı Erzurum'daki zihinsel engeli kıza toplu tecavüz olayında örgüt mensubu savcı ve polislerin olayı örtbas ettiği mahkemece ortaya çıkarıldı. İzmir askeri casusluk soruşturmasında gözaltına alınan isimlerin evleri ile cemaat karşıtı Tahşiye grubunun sohbet evine örgüt mensubu polislerin sahte delil yerleştirdiği kanıtlanan olaylardan diğer ikisi idi. 15 Temmuz darbe girişimi ise örgütün en korkunç yüzünü gösterdi. Halkın üzerine açılan yaylım ateşler, alçak uçuşlarla insanların evlerinde korkuya kapılmasını sağlama gayreti, polis merkezine atılan ısı bombası ile yapılan katliam, meclisin bombalanması olayları korkunçtu. Bu ülkeden nefret ettikleri bile söylenebilirdi. Bugün artık bu yapılanmanın bir cemaat ve hoşgörü topluluğu olmadığı, dünyanın en sinsi, kanlı ve geniş çaplı terör örgütü olduğu anlaşıldı.
İşte yaşanan bu süreçlerde dikkatler hep Fetö'ye çevrildi. Fetö'nün tüm davalara etki ettiğinin ortaya çıkması ile Ergenekon ve Balyoz gibi kritik davalar yeniden görüldü. Balyoz davası tüm sanıklar için beraat kararı ile sonuçlandı.
Ancak davanın çok önemli bir farkı vardı. Dava dosyasında gerçekliğinden şüphe edilemeyecek iki delil bulunuyordu: Darbe hazırlığı toplantılarının saatler süren ses kayıtları ve dönemin en üst düzey iki komutanının basın üzerinden atışmaları.
Mahkeme de zaten bu delillerin sahte olduğunu iddia etmedi. Ancak ilkini "darbe yapacak olsalar seslerini kayda almazlar" gibi tuhaf bir mantıkla devre dışı bıraktı. O kayıtlarda sarfedilen 'sıkıyönetim olunca şu yetkiliyi gözaltına alalım, şunu derdest edelim' ve benzeri detaylar beraat kararı veren mahkemece maksadını aşan sözler şeklinde yorumlanıp masum olarak değerlendirildi.
Mahkeme ikinci delil olan Hilmi Özkök - Aytaç Yalman kavgasını ise adeta hiç görmedi. Davada evet, bu iki ismi tanık olarak dinledi, ancak daha önce medyada açıkça darbe girişiminin varlığını itiraf ettikleri halde duruşmada bunu yalanlamalarına sessiz kaldı. Kendilerine sorulması gereken çok sayıda soruyu sormadı. Örneğin Hilmi Özkök'ün, 2012 yılında bir televizyon programında "Darbeyi ben önlemiştim" sözlerine yönelik olarak, eski Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman, "Darbeyi asıl ben önledim. Hilmi Paşa'nın kaç tane tankı tüfeği vardı?" ifadelerini kullanmıştı. Çarşaf çarşaf gazetelerde yayınlanan bu iddialara bir yalanlama da gelmemişti. Bu itiraflara yönelik olarak mahkemeden nasıl hiç soru gelmez, anlaşılır gibi değil. Ya da belki gayet iyi anlaşılabilir... Mahkemenin bu tavrı ilkinden daha sarsıcı bir körlüktü.
Adeta hazır bütün oklar Fetö'ye çevrilmişken "Fetö'ye bak Fetö'ye" cambazlığı ile darbe girişiminin üstüne örtü atıldı.
Soruşturmaya bakan Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığın 2013 Haziran'ında basına da yansıyan itirazı ise bütün planları bozdu. Yargıtay başsavcılığı itiraz üzerine beraat kararlarının kaldırılması için Yargıtay 16. Ceza Dairesi'ne itiraz başvurusu yaptı. Defalarca haber yapıp hala sonuçlanmamış olmasına tepki gösterdiğimiz başvuru nihayet 6 yıllık bir incelemenin ardından Haziran 2021'de sonuçlandı. Oybirliği ile sanıkların masum olmadığı, Balyoz darbe girişiminin yaşandığı belirtildi. (Abdullah Harun / kontrgerilla.com)
Balyoz: Kumpasa dava, gerçeğe örtbas
7 sanıklı Balyoz davası kapandı mı?
Balyoz örtbasında skandal detaylar
Skandal: Balyoz davası örtbasla bitti
Balyoz Planı gerçek: 7 beraate itiraz
Balyoz'da Doğan'ı şok eden talep
Yeniden görülen Balyoz davası kapandı
Balyoz örtbasında skandal detaylar
Skandal: Balyoz davası örtbasla bitti
Yalan tanıklık suç duyurusu getirir
Balyoz davası sil baştan
Özkök ve Yalman'dan şok inkar
Balyoz'da 25 beraat
Balyoz'da 230 tahliye
AYM: Balyoz'da hak ihlali var
Yalman, Başbuğ'u suçladı
Keçisi Yalman da günah kimin?
Yalman mahalle baskısına öfkeli
Gülen: 28 Şubat MGK'sı sevaptı
Paralel yapı-28 Şubat süreci
28 Şubat gerekçeli kararı açıklandı
28 Şubat sivillerine soruşturma
28 Şubat Darbesine 21 müebbet
Paralel yargıdan şok ses kaydı: Direneceğiz. ABD'yi Türkiye'ye tercih edelim!
(16 Haziran 2021, 15:40)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: