Ankara'da, Rusya'nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov'un 19 Aralık 2016'da suikast sonucu öldürülmesine ilişkin Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) elebaşı Fetullah Gülen'in de aralarında bulunduğu 28 kişinin yargılandığı davanın görülmesine başlandı. 8-9-10 Ocak tarihinde görülen duruşmalarda sanıkların savunması alındı. Duruşma 11 Şubat'a ertelendi.
12.01.2019 16:04 Ankara'da, Rusya'nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov'un 19 Aralık 2016'da suikast sonucu öldürülmesine ilişkin Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) elebaşı Fetullah Gülen'in de aralarında bulunduğu 28 kişinin yargılandığı davanın görülmesine başlandı.
08.01.2019 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 2'nci Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmada 13 tutuklu sanık hazır bulunurken tutuksuz sanıklardan bazıları da SEGBİS aracılığıyla duruşmaya katıldı.
Örgüt üyesi olmak ve polis okulunda okuduğu yıllarda FETÖ adına faaliyetlere katılmak suçlamasıyla yargılanan tutuksuz sanık Bilal Dereli, savunmasında 3'üncü denemesinde 2012 yılında polis okulunu kazandığını söyledi. Daha önce bu yapıyla hiçbir irtibatı olmadığını söyleyen sanık, polis okulunda kendisini ilk kez toplantılara Bayram Babacan isimli öğrencinin çağırdığını söyledi. Gittiği evde, tanımadığı iki kişinin bulunduğunu, bunlardan birinin adını Musaf diye hatırladığını belirterek, "Bu apartman dairesinde polis okulundan tanığım Erdem Bulut, Kadir Halat, Hasan Koç, Yılmaz Yalçıntaş isimli öğrenciler vardı. Evde ismini hatırlamadığım bazı öğrenciler daha vardı. Bu evde kısa bir süre oturduktan sonra kız arkadaşımla randevum olduğunu söyleyerek ayrılmak istedim. Ancak Musaf isimli kişi bana tepki gösterdi. Tartışma çıkınca evden ayrıldım. Eve ikinci gittiğimde Musaf bana okuduğum kitapları sordu. Ben Hüseyin Nihat Atsız'ın kitaplarını okuduğumu söyleyince, 'Bunlar kafatasçı, bunlar okuma daha iyi kitaplar var' dedi. Bana Fethullah Gülen'in kitaplarını önerdi. Ben karşı gelince tartışma çıktı ve ben yine evden ayrıldım" diye konuştu.
Bu olaydan sonra da Musaf adlı kişinin kendisini tekrar aradığını, ancak telefonlarına bakmadığını söyleyen sanık, "Bu kez sabit hattan aradı. Tanımadığım için telefonu açtım. Bana, 'sen iyi bir arkadaşsın, seni okulda atacaklar, gel konuşalım' diyordu. Öte yandan okulda üzerime acayip gelmeye başladılar. Sınıf komiserlerinin hepsi bunlardanmış. Sürekli ceza almaya başladım. 40 puan ceza alan okuldan atılıyordu. Ceza almamaya dikkat ettiğim halde sakal tıraşı olmadığım gerekçesiyle ceza puanları aldım. Ceza puanım 30'u aştı. Sınıf komiserlerinin tamamı FETÖ'cüydü" diye konuştu.
Bu yapıdan uzak durmak için uğraştığını tekrarlayan sanık, "Bir defasında okulun düzenlediği paintball turnuvası oldu. 'Okul düzenliyor' dediler. Sonra da bunu FETÖ'cülerin düzenlediğini öğrendim. Bunlarla başka bir irtibatım, ilişkim olmadı. Örgütle daha sonra bir irtibatım olmadı. Örgüt beni milliyetçi muhafazakar yapımdan dolayı, kazanılabilecek kişi olarak fişlemiş. Suçsuzum. Beratıma karar verilmesini talep ediyorum" dedi. Sanık, suikastı yapan Mevlüt Mert Altıntaş'ı da okulda tanımadığını ve ilişkisi olmadığını ileri sürdü.
Örgüt üyeliği suçlamasıyla tutuksuz yargılanan polis memuru Doğukan Söylemez de ifadesinde şunları söyledi:
"Ailem tarafından Atatürkçü olarak yetiştirildim. Babam da polis. En büyük hayalim polis olmaktı. Sınava ikinci girişimde zar zor kazandım. Benim terör örgütü ile tanışmam, 2012 yılında gittiğim İzmir Buca'daki polis okulunda oldu. Ben ilk kez polis okulunda, Atatürk'ün eleştirildiğini, sevilmediğini, 'Hoca Efendi' sözleri ile de Fetullah Gülen'in övüldüğünü gördüm. Sınıf 40 kişiydi. Sınıfta Kaan Bülbül isimli bir öğrenci vardı. Örgütün propagandasını bu kişi yapardı. Birkaç kez beni davet ettiler; ancak ben kulak asmadım. Ancak Kaan Bülbül'ün ısrarları üzerine pikniğe gittim. Burada 'Hamza' isimli kişiyle tanıştım. Dini sohbetler başlayınca rahatsız oldum. Bu kişi daha sonra beni aramaya başladı. Ben tersledim. Bana, yardım etmek vaadinde bulunuyordu. Ben yardıma ihtiyacım bulunmadığını, ihtiyacı olan kişilere yardım etmesini söyledim. Meslekte iyi yerlere gelmemde yardımcı olacaklarını söyledi. Ancak ben kendilerine kesinlikle yanaşmadım" dedi.
Örgüte yaklaşmadığı için sürekli baskılara maruz kaldığını söyleyen sanık Söylemez, örgütün kendisini kazanılmaya çalışılan kişi olarak fişlediğini belirterek, "Ancak örgüt beni hiçbir zaman kazanamadı. Polis okulundan sonraki 4 yıllık meslek hayatım boyunca da örgütle irtibata geçmedim. Okulu bitirdikten sonra Ankara Çevik Kuvvet'e atandım. Burada tanıdığım bir polis Sağlık Bakanının korumalığını yapıyordu. Edirne'den tanıştığım bu kişinin referansıyla Mehmet Müezzinoğlu'nun korumalığını yaptım" dedi.
Gözaltına alındıktan sonra savcının, polis okulunda aynı sınıfta oldukları Mevlüt Mert Altıntaş'ın, sosyal medyadan kendisiyle ilgili araştırmalar yaptığını söylediğini belirten sanık Söylemez, "Muhtemelen koruma olduğumu bildiği için araştırma yapmış. Ben kendisiyle kesinlikle bir ilişkide bulunmadım. Benim talihsizliğim sadece bu kişiyle aynı okulda okumam oldu. Savcı ilişki bulamayınca örgüt üyeliğinden dava açtı. Örgüt üyeliğini suçlamalarını reddediyorum" şeklinde konuştu.
Sanık Söylemez, okulun ilk yıllarında Mevlüt Mert Altıntaş'la tesadüfen aynı sırada oturduğunu, bir süre sohbeti olduğunu ancak Altıntaş'ın, Sercan Başer'le arkadaşlık kurmaya başladıktan sonra değiştiğini ve kendisinden uzaklaştığını iddia etti.
Duruşmanın öğleden sonraki bölümünde savunma yapan sanıklardan Oğuzhan Öztürk, üzerine atılı örgüt üyeliği suçlamasını reddetti ve FETÖ ile herhangi bir bağı olmadığını öne sürdü.
Eğitimini devlet okullarında tamamladığını belirten Öztürk, Erciyes Üniversitesinde öğrenim gördüğü son sene polis olmaya karar verdiğini ancak sınavı veremediği için mesleğe giremediğini söyledi.
Üniversiteyi bitirdikten sonra memleketine dönüp örgütle ilgisi bulunmayan ve halen faaliyetini sürdüren bir dershaneye giderek polis okulu sınavına hazırlandığını anlatan Öztürk, İzmir Rüştü Ünsal Polis Meslek Yüksekokulu sınavını kazanıp, 2012'de okula girdiğini dile getirdi.
Okuldaki ilk senelerinde "Mete Yazıcı" isimli kişinin örgüt evlerine gelmesi için sürekli kendisine telkinde bulunulduğunu aktaran Öztürk, ilk başlarda bu talepleri geri çevirdiğini ancak yoğun baskı nedeniyle o dönem "cemaat" olarak bilinen örgüte bağlı bir eve gittiğini anlattı.
Öztürk, "Evde herhangi bir sohbet olmadı, kahvaltı yapıldı. Ben fazla kalmadım. Burada Mete Yazıcı da vardı. Okuldan olmayan Halit adlı bir kişi daha evde bulunuyordu. Bu kişi sürekli okulun etrafında gezen, bizi eliyle koymuş gibi bulup sürekli örgüte çekmeye çalışan bir şahıstı." dedi.
Birinci sınıfın sonlarında Mert Yazıcı'nın bir organizasyon düzenlediğini, sınıfça düzenlenen bu organizasyona Halit'in de sanki kendi düzenlemiş gibi katıldığını aktaran Öztürk, ardından bir restorana gittiklerini, burada hesabı ödemek istediğinde, "Senin paran burada geçmez." karşılığı aldığını aktardı.
Daha sonra restoranın bulunduğu binadaki bir odaya götürüldüklerini anlatan Öztürk, "Burada bize terör örgütü elebaşı Fetullah Gülen'e ait şahsi eşyalar gösterildi. Gülen ile ilgili konuşmalar yapıldı. Ben bundan rahatsız oldum ve bir bahaneyle odadan ayrıldım." diye konuştu.
Okulun 2. sınıfında kendisi seçilmesi gerekirken Mete Yazıcı'nın etüt mesulü seçildiğini, bu nedenle Yazıcı ile tartıştıklarını ve birbirlerine hakaret ettiklerini söyleyen Öztürk, bu sürecin ardından örgütün kendisine mobbing uygulandığını ifade etti.
Öztürk, buna rağmen arkadaşlarına bu toplantılara katılmamaları yönünde uyarılarda bulunduğunu öne sürdü.
Mahkeme başkanının sorusu üzerine, saldırgan Mevlüt Mert Altıntaş'ın eğitim gördüğü dönemde İzmir Rüştü Ünsal Polis Meslek Yüksekokulunun tam manasıyla örgütün elinde olduğuna işaret eden Öztürk, şunları kaydetti:
"Altıntaş'ın dönemi olan 2012 yılında İzmir Rüştü Ünsal Polis Meslek Yüksekokulunda hemen hemen her sınıfta öğrenciler arasında bir kişi FETÖ adına organizasyon faaliyetinde bulunuyordu. Emin olmamakla birlikte her sınıftan öğrencilerin yakın çevrede götürüldüğü sivil bir adres vardı. Her sınıftan sorumlu sınıf 'abileri' vardı. Ayrıca sınıflardan sorumlu komiserler ve okulda görevli müdürlerin de örgütle irtibatlı oldukları yönünde yaygın duyumlar bulunuyordu.
Basında da ismi geçen istihbaratçı Hanefi Avcı'nın ekibinden olan Celil Taşkın isimli emniyet müdürü rütbesindeki bir kişi dersimize giriyordu. Bize, 'Bazılarınız bazı yapılara ait organizasyonlara katılıyormuşsunuz, katılmayın.' diye öğütte bulundu. Cuma günleri başmüdür Muzaffer Adem, öğrencilere hitapta bulunuyordu. Takip eden cuma Muzaffer Adem, konuşmasında 'Derse giren bazı müdürler müfredat dışı konuşma yapıyorlarmış. Herkes kendi işine baksın.' dedi.
Ben müdürlerin de yapının içinde olduğunu bu konuşmadan anladım. Belirttiğimiz dönemde İzmir Rüştü Ünsal Polis Meslek Yüksekokulu tam manasıyla FETÖ terör örgütünün elinde ve hakimiyetindeydi ancak ben bunlara katılmadım. Örgüt üyesi değilim."
Suçsuz olduğunu savunan Öztürk, beraat istedi.
"Altıntaş'ı simaen tanıyorum"
Sanıklardan polis memuru Sefa Kurnaz da FETÖ ile hiçbir ilgisinin bulunmadığını ve suçsuz olduğunu savundu.
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İşletme Bölümünü kazanıp bir yıl okuduğunu ve bu sırada polis okulu sınavına hazırlanarak, 2011'de sınavı kazandığını kaydeden Kurnaz, 2013'te mezun olduğu okulda hiçbir şekilde FETÖ ile irtibatının bulunmadığını dile getirdi.
Okuldan sonra Başbakanlık Koruma Dairesi Başkanlığına çağrıldığını, büyükelçi suikastinin olduğu dönemde burada görevli olduğunu aktaran Kurnaz, şöyle devam etti:
"Ben Demetevler'de oturuyordum. Sanıklardan Sercan Başar alt devremdir. O da iki sokak aşağıda otururdu. Zaman zaman otobüs durağında Sercan Başar'ı görürdüm. Mevlüt Mert Altıntaş'ı bir kez Başar'ın yanında görmüştüm. Simaen tanıyorum, onun dışında tanımam. Büyükelçi suikasti olduğu gün mesaideydim. Suikasten sonra televizyonda Mevlüt Mert Altıntaş'ın fotoğrafını gördüm. Bunun üzerine Sercan Başar'ı telefonla 'Doğru mu?' diye aradım. 'Evet, doğru.' dedi. 'Nasıl böyle bir şey yapar?' dedim, inanamadım. 'Ben de bilmiyorum, ifadeye gidiyorum.' dedi. Bu şekilde aramızda kısa bir görüşme oldu. Başka bir görüşmemiz olmadı.
Sercan Başar ile sadece devre ilişkim var. Başka bir ilişkim yok."
Sefa Kurnaz, halen görevde bulunduğunu hatırlatarak, beraat talebinde bulundu.
"Sessiz, sakin, içine kapalı biriydi"
Sanıklardan Ufuk Gül, devlet okullarında eğitim gördüğünü, 2012'de sınava girip İzmir Rüştü Ünsal Polis Meslek Yüksekokulunu kazandığını anlattı.
Okulda kim olduğunu bilmediği yabancı numaralardan telefonla aranıp rahatsız edildiğini öne süren Gül, kendisini arayanların FETÖ mensubu olduğunu daha sonra öğrendiğini savundu.
Örgüt mensubu kişilerin çarşı izninde de önüne çıkıp evlere gelmesi yönünde kendisine telkinde bulunduğunu iddia eden Ufuk Gül, "Üniversite öğrencisi 2 şahıs çarşı iznimde önümü kesip toplantılara davet ettiler. Ben hiçbir şekilde bu şahısların çağrısına uymadım. Bu iki kişi sürekli önümü kesip beni rahatsız etti. Bunlarla kavga ettim.
Bu olaydan sonra idare tarafından sınıfım değiştirildi. H şubesinden B şubesinde, yani Mevlüt Mert Altıntaş'ın şubesine gönderildim." dedi.
İsmini "Hamza" olarak bildiği örgüt mensubunun "okulu bitiremezsin" tehdidi üzerine baskıya dayanamayıp örgüte ait bir eve 4-5 kez gittiği bilgisini veren Gül, şu beyanda bulundu:
"Sercan'ı burada bir kez gördüm. Mevlüt Mert Altıntaş'ı da gördüm. FETÖ'nün videolarını izlemedim, kitaplarını okumadım. 17-25 sürecinde bunların niyetlerinin iyi olmadığını anladığım ve bu yapıya gitmeyi bıraktım. Bu zamanda sonra bir daha gitmedim.
Mevlüt Mert Altıntaş'ı tanırım. Sessiz, sakin, içine kapalı biriydi. Bir arkadaşlığım olmadı. Sadece Sercan ile yakın arkadaşlardı. Aynı sırada oturuyorlardı. Bu eve 4-5 defa gittim. Birinde Sercan'ı, diğerlerinde Mevlüt'ü gördüm. Mevlüt'ü eve kimin getirdiğini bilmiyorum. Kaan Bülbül'ün (sanıklardan) o dönemde aktif olarak örgüt içinde olduğunu biliyorum ama Sercan'ın onun yardımcısı olduğu konusunda bilgim yok."
Ufuk Gül, savunmasının ardından mahkeme başkanının, "Polis okulu o dönemde FETÖ'nün elinde miydi?" yönündeki sorusu üzerine, "H şubesindeyken yapıdan habersizdim. B şubesindeki konuşmalardan 'Hamza' adlı kişinin örgüt abiliği yaptığı eve sınıftakilerin genelinin gittiğini, hatta bu eve cumartesi sınıfın bir kısmının, pazar günü de diğer kısmının gittiğini duydum. Bir sınıfta 35 kişi varsa 30'u çaylarını, çorbalarını içmiştir." dedi.
Duruşmanın öğleden sonraki bölümünde söz alan, suikastçı Mevlüt Mert Altıntaş'ın örgüt içindeki 'Abi'si olduğu ve saldırı talimatını Altıntaş'a ilettiği ileri sürülen Şahin Sögüt'ün avukatı Adem Kaplan "Soruşturma aşamasında müvekkilime görüşme kısıtlaması konuldu. Kovuşturma aşamasında bunun kaldırılması için mahkemeye talepte bulunduk. Ancak mahkemeniz bu kısıtlamayı kaldırmadı. Müvekkilimle sağlıklı bir şekilde görüşemedik. Mahkemenin peşin hükümlü olduğu kanaatindeyiz. Bu nedenle hazırladığımız dilekçe ekindeki Anayasa Mahkemesi (AYM) kararlarını da göz önünde bulundurarak reddi hakim talebinde bulunuyoruz" dedi.
Mahkeme heyeti, talebin, duruşmayı uzatmaya yönelik yapılmış olduğu kanaatine varıldığını belirterek, reddine karar verdi. Mahkeme, aldıkları kararla ilgili Ankara 3'üncü Ağır Ceza Mahkemesi'ne itiraz yolunun açık olduğunu da belirtti.
2012 YILINDA POLİS OKULU TAMAMEN FETÖ'NÜN HAKİMİYETİ ALTINDAYDI
Duruşmanın bugünkü celsesinde tutuksuz sanıklar Bilal Dereli, Doğukan Söylemez, Kadir Şamlı, Oğuzhan Öztürk, Sefa Kurnaz ve tutuklu sanık Ufuk Gül'ün savunması tamamlandı. Sanıkların tamamı İzmir Rüştü Ünsal Polis Meslek Okulu'nda okudukları dönemde FETÖ örgütü ile tanıştıklarını ileri sürdü. Öğleden sonra dinlenen sanıklar Oğuzhan Öztürk ve Ufuk Gül, benzer ifadeler vererek, sınıflarda bulunan FETÖ üyelerinin örgütün toplantılarına katılmaları yönünde kendilerine baskı yaptıklarını söyledi. Her iki sanık da örgüt evlerine gitmeyi kabul etmedikleri için okulu bitiremeyecekleri yönünde tehdit edildiklerini, zorlamalar sonucu sohbetlere katıldıklarını belirttiler.
Bunun üzerine Mahkeme Başkanı Hüsamettin Otçu, savunmalarının sonunda, her iki sanığa, "İfadelerden öğrendiğimiz kadarıyla her sınıfta FETÖ üyeleri var. Her sınıfın sorumlusu komiserler FETÖ üyesi. Bunlar örgüt faaliyetine katılmayan öğrencilere saç kesme, ceza puanı verme gibi yöntemlerle baskı kuruyor. Yani sizin okuduğunuz dönemde okul tamamen FETÖ'cülerin hakimiyetinde mi?" sorusunu yöneltti.
Bu soruya sanık Oğuzhan Öztürk, "Evet başkanım böyle diyebiliriz" cevabını verdi. Sanık Ufuk Gül ise soruyu, "2012 yılında İzmir Rüştü Ünsal Polis Meslek Yüksekokulu FETÖ'nün hakimiyeti altındaydı. Ben toplantılara katılmayı kabul etmediğim zaman sınıfımı değiştirdiler. Bu sınıf Mevlüt Mert Altıntaş'ın da bulunduğu sınıftı. Her sınıfta 35 kişi varsa bunların 30'u FETÖ'nün evlerine gitmiştir. Ben de tehdit edildikten sonra gitmeyi kabul ettim" dedi.
Duruşmaya, yarın diğer sanıkların savunmalarıyla devam edilecek.
09.01.2019 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmanın sabahki bölümünde, tutuklu sanıklardan Kaan Bülbül'ün ardından Ramazan Yücel savunma yaptı.
Yücel, "FETÖ üyesi olduğu, örgütün mahrem emniyet yapılanması içinde saldırgan Mevlüt Mert Altıntaş'ın 'abi'liğini yaptığı, radikalleşmesini sağladığı, onu suça teşvik ettiği ve suçun nasıl işleneceği konusunda yol gösterdiği" iddialarını kabul etmedi.
"Üzerime atılı suçu kabul etmiyorum. Hiçbir şekilde terör örgütü üyesi değilim. Suikast ile bağlantım yok. Büyükelçinin öldürülmesinde tetikçi olarak rol alan Mevlüt Mert Altıntaş'ı tanımıyorum." diyen Yücel, hiçbir şekilde örgütsel bir bağ ve faaliyet içinde yer almadığını, büyükelçinin öldürülmesi olayıyla ilgili hiçbir faaliyet içinde bulunmadığını öne sürdü.
Hakkında Hakkari 3. Ağır Ceza Mahkemesince ByLock kullandığı iddiasına dayanarak, örgüt üyeliği suçundan 6 yıl 3 ay hapis cezası verildiğini, bu cezaya ilişkin kararı istinafa götürdüğünü bildiren Yücel, şunları söyledi:
"Adıyamanlı bir ailenin 8 çocuğundan biriyim. Tahsilimi Adıyaman ve İstanbul'daki devlet okullarında tamamladım. Bu dönemde örgütte hiçbir bağ ve faaliyet içinde yer almadım. Üniversite sınavını kazanarak, 2011'de Balıkesir'de Kamu Yönetimi Bölümüne girdim. Aynı zamanda polis okulu imtihanlarına da girmiştim. Kayseri Polis Meslek Yüksekokulunu kazandım. Babamın maddi imkansızlıkları nedeniyle Balıkesir'deki okulu bıraktım. Kayseri Polis Meslek Yüksekokuluna devam ettim. 2013'te mezun oldum. Tayinim Ankara Çankaya İlçe Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Büro Amirliğine çıktı. Üç yıl burada görev yaptım. Daha sonra şark göreviyle Hakkari'ye tayin oldum. Burada örgüt üyeliğinden gözaltına alındım ve tutuklandım. Meslekten de ihraç edildim. Ankara ve Hakkari'de polis olarak çalışırken hiçbir idari tahkikat geçirmedim, ceza almadım. Hakkari'deki yargılamanın ardından hükümle birlikte tahliyeme karar verildi. Tahliye edileceğim sırada Karlov suikastı soruşturmasından dolayı hakkımda yakalama kararı bulunduğu belirtilerek, tekrar gözaltına alındım. Gözaltı süreci sonrasında tutuklandım ve halen tutuklu bulunuyorum."
"Örgüt abiliğini yapmadım"
Suçlamaları kabul etmeyen Yücel, "ByLock kullanıcısı değilim. Bu yöndeki tutanakları ve belgeleri kabul etmiyorum. ByLock'a ilişkin listeler ben henüz Ankara'da görevliyken yayınlandı. Eğer ByLock listesinde olsaydım bakanlıkların da olduğu Çankaya bölgesinde polis olarak görev yapmama müsaade edilmez, listeler yayınlandığı andan itibaren hakkımda işlem yapılırdı." diye konuştu.
ByLock tespit ve değerlendirme tutanağında adı geçen Mahmut Göktaş'ın, Ankara'daki bekar evinden arkadaşı olduğunu, evde beraber kullandıkları internet hattının onun adına kayıtlı olduğunu söyleyen Yücel, tespit ve değerlendirme tutanağında ismi geçenlerden F.Y, M.G, B.T. ve A.K'nin iş yerinden arkadaşları, V.A'nın da akrabası olduğunu, diğer kişileri tanımadığını öne sürdü.
Ramazan Yücel, A.M. ve M.Y.P'nin telefonlarına ByLock yüklediği iddiasını da reddederek, "Bu kişilerle polisken Ankara'da aynı evde kaldım. Bunlarla örgütsel bir amaçla sohbetimiz dahi olmadı. Mesai saatlerimiz de farklıydı." diye konuştu.
Sanıklardan Sercan Başar ile baz örtüşmesi konusuna değinen Yücel, Demetevler'de oturduğu dönemde Başar'ın da aynı semtte oturduğunu, bu nedenle telefonlarının aynı bazdan sinyal vermesinin mümkün olabileceğini savundu.
Yücel, şunları kaydetti:
"Sercan Başar ve Mevlüt Mert Altıntaş'ın, iddianameden anlaşıldığı kadarıyla benim oturduğum Demetevler 8. Cadde'ye yakın yerde evleri var. Bu nedenle baz yakınlığı olması makuldür. Ben ne Sercan'ı ne de Mevlüt'ü tanırım. Mevlüt Mert Altıntaş'ın örgüt yapısı içinde abiliğini yapmadım. Ayrıca iddianamede adı geçen Salih Yılmaz ve Şahin Söğüt'ü de tanımıyorum. Salih Yılmaz'ın aleyhime olan beyanlarını kabul etmiyorum. Altıntaş, Ankara'ya tayin olduğunda kendisini karşılamadım. Örgüt abisi olduğu söylenen Ahmet kot adlı Şahin Söğüt'e teslim etmedim. Şayet Mevlüt'ü ben karşılamış ve Şahin Söğüt'e teslim etmiş olsaydım, en azından otogardaki kamera kayıtlarından onu karşıladığım ve MOBESE kayıtlarından Şahin Söğüt'e teslim ettiğim ana ilişkin görüntüm elde edilirdi.
Hiçbir şekilde büyükelçinin suikastında yer aldığım iddiasını kabul etmiyorum. Ben 2016'nın ağustos ayından beri cezaevinde bulunuyorum. Büyükelçinin öldürülme olayı ise Aralık 2016'da meydana gelmiştir. Cezaevindeyken Mevlüt Mert Altıntaş'ı yönlendirmem, büyükelçinin öldürülmesi hususunda motive etmem ve öldürülmesi olayına katılmam mümkün değil. Dosyadaki bilgilerden de anlaşılacağı üzere Altıntaş'ın El Kaide gibi radikal gruplarla irtibatı var. Bu gruptan olduğu anlaşılan Enes isimli kişi Mert ile irtibata geçtiğini söylemiştir. Buna rağmen o kişi tutuksuzdur. Ben ise tutukluyum."
Ramazan Yücel, gizli tanık Garson'dan ele geçen dijital materyaldeki bilgileri de kabul etmediğini söyledi ve beraat talebinde bulundu.
"Suikastı televizyondan duydum"
Duruşmada daha sonra iddianamede, "örgütün emniyet mahrem yapılanmasında yer aldığı, suikastçı Altıntaş'ın örgüt içindeki 'zümre başkanı' olduğu, sanıklardan kendisinin üzerindeki Ahmet Kılınçarslan'dan aldığı suikast talimatını silsile içinde Altıntaş'a ulaştırdığı ve örgüt içinde 'Sait' kod adını kullandığı" kaydedilen Salih Yılmaz savunmasını yaptı.
Yılmaz, bulunduğu Tarsus Cezaevi'nden video konferans sistemi üzerinden yaptığı savunmada, suikast işlendiğinde iki aydır tutuklu olduğunu, ailesiyle bile kısıtlı şekilde görüştüğünü anlatarak, "Örgüt üyesi değilim. Karlov'un öldürülmesiyle ilgili bir fiile karışmadım. Suikastı televizyondan duydum." dedi.
Hapishanedeyken Karlov suikastı soruşturması kapsamında, emniyete götürüldüğünü ifade eden Yılmaz, suikastla ilişkilendirildiğini orada öğrendiğini kaydetti.
Kendisinin ifade konusunda yönlendirildiğini, baskıya uğradığını öne süren ve soruşturma sırasındaki ifadelerini reddeden Yılmaz, "Hiçbir şekilde örgütle alakam yok. Öğretmenlikten başka hiçbir iştirakim yoktur. Ahmet Kılınçarslan, Şahin Söğüt ve Ramazan Yücel'i tanımıyorum" diye konuştu.
Mahkeme Başkanı Hüsamettin Otçu, Yılmaz'a "Soruşturma sırasında örgütün mahrem yapısında yer aldığın, zümre başkanı olduğun, Sait kod ismini kullandığın, senin üzerinde Necdet kod isimli Ahmet Kılınçarslan'ın, onun üzerinde de örgütün emniyet imamı Vedat kod adlı Murat Tokay'ın bulunduğu; suikastçı Altıntaş'ın sanıklardan Şahin Söğüt'e bağlı olduğu, Fetullah Gülen'in haberi olmadan kimsenin bir şey yapamayacağından bahsetmişsin. Ayrıca örgütle bağlantılandırılmamaları için cemaat mensuplarının 17-25 Aralık'tan sonra özellikle hükümete yakın gruplar içinde yer almaları yönünde talimat geldiğini söylemişsin." hatırlatmasında bulundu.
Yılmaz, bu beyanların da yönlendirmeyle alındığını savunarak, "suçlamayla hiçbir alakam yok" ifadesini kullandı.
Sanık avukatının da savunmasının dinlenmesinin ardından duruşmaya öğle arası verildi.
Duruşmanın öğleden sonraki bölümünde savunma yapan sanıklardan Ahmet Kılınçarslan, atılı suçlamaları reddetti, herhangi bir örgütsel faaliyet içinde bulunmadığını öne sürdü.
Büyükelçi Karlov'un öldürülmesi talimatını örgüt hiyerarşisindeki üstü Murat Tokay'dan alarak, Altıntaş'a iletilmek üzere kendisinin altında bulunan "zümre başkanı" Salih Yılmaz'a aktardığı iddiasını kabul etmeyen Kılınçarslan, saldırganı tanımadığını öne sürdü.
"Örgüt yöneticisi değilim. Örgütün emniyet yapılanması içerisinde yer almadım. Rus Büyükelçinin öldürülmesi olayına herhangi bir şekilde dahlim olmamıştır." diyen Kılınçarslan, Atatürk Üniversitesi Fizik Bölümünden mezun olduğunu, üniversite boyunca örgüte bağlı ev veya yurtlarda kalmadığını savundu.
Mezun olduğu bölümden kısıtlı kadro açıldığı için MEB'e öğretmen olarak atanamadığını, ekonomik sebeplerle örgüte bağlı eğitim kurumlarında öğretmenlik yaptığını ifade eden Kılınçarslan, anlaşmazlıklar nedeniyle son çalıştığı kolejden ayrıldığını ve bir süre işsiz kaldığını öne sürdü.
2010 KPSS puanıyla Türkiye İş Kurumunda sözleşmeli olarak işe başladığını aktaran Kılınçarslan, daha sonra istifa edip kapatılan Turgut Özal Üniversitesinde kariyer uzmanı olarak çalışmaya başladığını bildirdi.
Kılınçarslan, "Ben FETÖ ile irtibatı gerekçesiyle kapatılmış bulunan kurumlarda örgütsel bir amaçla çalışmadım. Ekonomik nedenlerle çalıştım. Çalışmamda illegal bir amaç yoktur." dedi.
2010'daki KPSS'de yüksek netler yapmasına rağmen, tekrarlanan sınava girmediği, sonraki yıllarda düzenlenen sınavlarda ise düşük netler yaptığı hatırlatılan Kılınçarslan, iptal edilen sınava iyi hazırlandığını, soruları hakkıyla yaptığını, sonraki sınavlara ise hazırlanamadığını söyledi.
"Bu olayla hiçbir ilgim yok"
Bank Asya'da maaş hesabı olduğunu, bu bankaya örgüt talimatıyla para yatırmadığını savunan Kılınçarslan, iddianamedeki para transferlerinin ise borç alacak ilişkisinden kaynaklandığını söyledi.
Kılınçarslan, savunmasını şöyle sürdürdü:
"Cemaat yapılanması bizim dışımızda önce paralel yapıya, sonra da terör örgütüne dönüşüverdi. Biz de bu tür suçlarla itham ediliyoruz. Ben terör amaçlı bulunmadım. Yapının içinde bulunan diğer kişilerin de bu şekilde olduğuna inanıyorum. Büyükelçi suikastı gibi en can alıcı olayların bile örgütle irtibatlandırıldığı kanaatindeyim. Ben suçsuzum, vicdanım rahat. Ancak bu suçlamaları bize itham edenlerin ahiretteki akıbetlerinin ne olacağını bilemiyorum. Ben hiçbir şekilde örgüt üyesi, örgüt lideri ve ya büyükelçi suikastında görev alan biri değilim. Büyükelçi suikastında yer aldığı belirtilen Mevlüt Mert Altıntaş, Şahin Söğüt ve benim üstüm olduğu söylenen Murat Tokay'ı tanımıyorum. İsmi geçen kişilerden sadece Salih Yılmaz'ı tanıyorum. Yılmaz ile oğlumun okula kaydı nedeniyle birkaç kez görüşmem oldu. Benim bu olaylarla hiçbir ilgim yoktur."
ByLock kullandığı iddiasıyla Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılandığı davada terör örgütü üyeliği suçundan hapis cezasına çarptırıldığını ve dosyasının istinaf aşamasında olduğunu hatırlatan Kılınçarslan, Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesindeki dosya ile ceza aldığı dosyanın birleştirilmesini talep etti.
Sanıklardan Ayşe Söğüt de FETÖ üyeliği ve örgütün mahrem emniyet yapılanması içinde yer aldığı iddiasını kabul etmedi.
Eğitimini devlet okullarında tamamladığını ifade eden Söğüt, 15 Temmuz'dan sonra KHK ile kapatılan örgüte ait öğrenci yurdunda ekonomik sebeplerden ötürü çalıştığını savundu.
Her zaman devletine bağlı olduğunu dile getiren Söğüt, Diyarbakır'dan terör sebebiyle Bursa'ya göç eden bir ailenin çocuğu olduğunu, terörden zarar gören biri olarak terör örgütü üyeliğinden yargılanmasının ağırına gittiğini belirtti.
Suikastı nefretle kınadığını bildiren Ayşe Söğüt, olayın aydınlatılıp gerçek sorumluların ortaya çıkarılmasını herkesten çok istediğini, bu sayede suçsuz olduğunun ortaya çıkacağını, Karlov'un da ruhunun huzur bulacağını söyledi.
Söğüt, sanıklar arasında bulunan eşi Şahin Söğüt'ün de masum olduğunu, kendisinin de eşinin de ByLock kullanmadığını öne sürdü.
Mahkeme Başkanı Hüsamettin Otçu ise sanığa, "Sen Diyarbakırlı bir ailedensin. Belli bir tarihten sonra Bursa'ya yerleşmişsiniz. Eşin Mardin Savurlu. Yaşlarınız arasında fark var, okul birlikteliğiniz yok. Evlenmeniz nasıl gelişti?" sorusunu yöneltti.
Söğüt, evliliğinin nasıl olduğunu herkesin önünde anlatmak istemediğini belirterek, konuya ilişkin savcılık aşamasında verdiği ifadeyi tekrarladığını kaydetti.
"Altıntaş'ı tanımıyorum"
Sanıklardan Şahin Söğüt de FETÖ üyesi olduğu, örgütte "Ahmet" kod adını kullandığı ve suikastçı Altıntaş'ın örgüt içindeki öğretmeni konumunda bulunduğu iddiasını kabul etmedi.
Salih Yılmaz'dan aldığı Karlov'a suikast emrini terörist Altıntaş'a ilettiği ve suikast için onu hazırladığı suçlamasını da reddeden Söğüt, olay sonrasında Altıntaş'ın sosyal medya hesaplarındaki bilgileri sildiği yönündeki tespitin gerçeği yansıtmadığını savundu.
Memur bir babanın oğlu olarak İstanbul'da büyüdüğünü, Hacettepe Üniversitesi Elektrik Elektronik Mühendisliği Bölümünden 2011'de mezun olduğuna değinen Söğüt, okuldan sonra Balgat'ta kuru temizleme dükkanı açtığını ancak bu işi yürütemediğini ifade etti.
SGK'de 2012'de işe başladığını, ardından BTK sınavına girdiğini ve 1 Ocak 2013'te burada işe başladığını belirten Söğüt, Mayıs 2017'de ücretsiz izin talebinde bulunduğunu fakat dilekçesinin işleme konulmayarak, "müstafi" sayıldığını aktardı.
Söğüt, 23 Mart'ta gözaltına alındığını halen Sincan F Tipi Cezaevi'nde tutuklu bulunduğunu kaydetti.
ByLock kullandığı iddiasını reddeden Söğüt, "ByLock kullandığım iddiası subjektif değerlendirmeye dayanıyor. Buna ilişkin herhangi bir belge henüz tarafıma verilmiş değil. (ByLock tespit edilen) Her iki hat da eşimin adına. Birini eşim kullanıyor. Onun da ByLock kullandığı iddiasını reddediyorum. Sanki iki hattı da ben kullanıyormuşum gibi analiz yapılmış ve algı oluşturulmaya çalışılmış." dedi.
Şahin Söğüt, "Garson" isimli gizli tanıktan elde edilen dijital materyaldeki bilgileri de kabul etmedi ve bu kişiyle yüzleşmek istediğini söyledi.
Saldırgan Altıntaş'ı tanıdığına dair dosyada hiçbir delil bulunmadığını öne süren Söğüt, "Şahsımla ilgili bulunmamakla beraber Altıntaş'ın da FETÖ mensubu olduğuna dair de dosyada herhangi bir delil bulunmamaktadır. Altıntaş'ın polis okulu öncesinde örgütle irtibatının olmadığı, polis okulunda da 17-25 Aralık sürecinde yapıyla irtibatını kestiğine yönelik tanıklar bulunuyor. İddia makamının neye dayanarak bu şahsı FETÖ'cü ilan edip benimle irtibatlandırmaya çalıştığını anlayamıyorum. Mevlüt Mert Altıntaş isimli şahsı benimle kim, ne zaman, nerede tanıştırmıştır?" şeklinde konuştu.
Cep telefonunun, Altıntaş'ın Keçiören Kalaba Mahallesi'ndeki evinin yakınlarındaki baz istasyonundan sinyal vermesiyle ilgili de konuşan Söğüt, "İddia makamı bu durumdan son kez gidip talimat verdiğim sonucu çıkarılmış. Burası binlerce insanın gelip geçtiği bir yer. Muhtemelen o bölgeden geçerken bir kez sinyal vermişimdir. İddianamede hem maille haberleştiğim hem de telefonla son bilgileri verdiğim söyleniyor." ifadesini kullandı.
Sanık avukatlarının beyanlarının dinlenmesinin ardından duruşmaya yarın devam edilmek üzere ara verildi.
10.01.2019 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesince görülen davada tutuklu sanıklardan bazıları duruşmada hazır edilirken, bazı sanıklar da SEGBİS aracılığıyla duruşmaya katıldı.
Suikastın gerçekleştiği serginin organizatörü tutuklu sanık Mustafa Timur Özkan, mahkeme huzurunda savunmasını yaptı. Hakkındaki suçlamaları kabul etmeyen Özkan, ne suikast ile ne de FETÖ ile doğrudan ya da dolaylı bir ilgisinin bulunmadığını öne sürdü. Serginin organizasyonu için hiç kimseden talimat almadığını söyleyen Özkan, "Sergi ve suikast birbirinden bağımsız iki süreçten geçerek vaki olmuştur. Sergi projesi benimdir, yapılması talebi Ruslardan gelmiştir. Suikastı kimin yaptırdığını bilemem. Benim bildiğim sergiyi FETÖ'nün yaptırmadığıdır. Sergiyi ben yaptım, bunu yaparken de hiçbir yerden talimat almadım. Emekli mimarım. Hobilerimin başında seyahat gelmektedir. Rusya üzerine yayınlanmış iki kitabım var. Vatanını, milletini seven, aydın, ilerici, sosyal demokrat bir insanım. Muhafazakar ve din odaklı yapılanmalara odak olmuşumdur. Buna rağmen dini ve illegal bir örgütle işbirliği içinde olmakla suçlanıyorum. Bu, benim açımdan sadece kabul edilemez değil, aynı zamanda utançtır. Adım adeta dolgu malzemesi olarak iddianameye dahil edilmiştir" iddialarında bulundu.
Özkan, serginin hikayesinin 2011 yılına uzandığını belirterek, serginin amacının Türkiye-Rusya ilişkilerine katkı sağlamak olduğunu söyledi. Serginin sergiye sponsor olan Rusya Büyükelçiliğinin talebi üzerine gerçekleştiğini ifade eden Özkan, menfur suikastın barışçıl bir sergide vuku bulmasının kendisi açısından da talihsiz bir tesadüf olduğunu kaydetti. Özkan, suikastın Moskova'da 20 Aralık 2016'da yapılacak olan Türkiye-Rusya-İran arasındaki ortak Suriye toplantısından önceki güne denk getirildiği iddiasına ilişkin, "16 Aralık'tan 19 Aralık'a ertelenmesi tamamen Rusya tarafının tercihiyle oldu. Ruslar, kendi protokollerini davet edebilmek için farklı bir açılış tarihi istediler" ifadelerini kullandı.
"Uzaya giden ilk Türk olmak için parayı gönderdim"
Özkan, hesap hareketlerinde 2 milyon 400 bin lira tespit edildiği ve ABD'li bir şirkete 100 bin dolar gönderdiğinin hatırlatılması üzerine, "İfademde de bahsettiğim gibi gayrimenkul yatırımları yaptım. Bu paraları mesleğim dışında bu işlerden kazandım. ABD'ye gönderdiğim 100 bin dolar, bu şirket uzaya adam götüren bir şirketti. Ben de uzaya giden ilk Türk olmak için bu parayı gönderdim. O dönem Türkiye'den 3 kişi başvuru yapmış ve para göndermişti. Benim çocuğum yok. Dünya malı dünyada kalır mantığı ile hareket edip gözümü karartıp gönderdim" diye konuştu.
Çağdaş Sanatlar Merkez'inde suikastın düzenlendiği "Gezgin Gözüyle Kaliningrad'dan Kamçatka'ya Rusya" fotoğraf sergisinin organizatörü, sanıklardan Mustafa Timur Özkan savunmasında, üzerine atılı suçlamaları reddederek, "menfur suikast ve hain terör örgütüyle doğrudan ya da dolaylı hiçbir ilgisinin bulunmadığı" iddiasında bulundu.
Sergiyi FETÖ'nün talimatıyla organize etmekle suçlandığını belirten Özkan, bu iddianın doğru olmadığını, sergi için kimseden talimat almadığını, sergi organizasyonunun suikast planıyla hiçbir ilgisinin bulunmadığını iddia etti.
Sergi projesinin kendisine ait olduğunu bildiren Özkan, serginin düzenlenmesine ilişkin talebin ise Rus Büyükelçiliği yetkililerinden geldiğini söyledi.
Özkan, "Suikastı kimin yaptırdığını bilemem. Benim bildiğim sergiyi FETÖ'nün yaptırmadığıdır. Sergiyi ben düzenledim. Bunu yaparken de hiçbir yerden talimat almadım. Serginin fikri ve konsepti tamamen bana ait. Örgüt talimatıyla yapılmış bir etkinlik değil. Emekli mimarım. Hobilerimin başında seyahat gelmektedir. Rusya üzerine yayımlanmış iki kitabım var. Vatanını, milletini seven, aydın, ilerici, sosyal demokrat bir insanım. Dini ve illegal bir örgütle iş birliği içinde olmakla suçlanıyorum. Bu, benim açımdan sadece kabul edilemez değil, aynı zamanda utançtır. Adım adeta dolgu malzemesi olarak iddianameye dahil edilmiştir." diye konuştu.
"İftar olmayınca bizim sergi seçildi"
Serginin hikayesinin 2011 yılına kadar uzandığını anlatan Mustafa Timur Özkan, "Bu sergi, ilkini Moskova'da düzenlediğimiz sergilerin ikincisiydi. Serginin amacı Türkiye-Rusya ilişkilerine katkı sağlamaktı. İki ülke arasındaki kültürel ilişkilerin gelişmesine katkıda bulunmak istiyorduk." dedi.
Uygun sponsor bulamadıkları için sergiyi bir süre açamadıklarını, serginin Rusya Büyükelçiliğinin talebi ve sponsorluğuyla düzenlenebildiğini iddia eden Özkan, menfur suikastın böyle barışçıl bir sergi sırasında düzenlenmesinin kendisi açısından talihsiz bir tesadüf olduğunu öne sürdü.
İddianamede, FETÖ'nün suikast için ilk önce AK Parti iftarını seçtiğinin belirtildiğini kaydeden Özkan, savunmasını şöyle sürdürdü:
"İddianamede suikaste ilişkin hazırlıkların 2016 Şubat'ında başlandığı, bu amaçla Altıntaş'ın 27 Haziran 2016 tarihinde AKP Genel Merkezi'nde düzenlenen 9. Büyükelçiler İftar Programı'na koruma kılıfı altında katılarak Karlov'u öldürmek için hazırlıklar yaptığı, ancak büyükelçinin yurt dışına gitmesi nedeniyle programa katılmadığı için suikast girişimin iptal edildiği anlatılıyor.
Burası olmayınca saldırı bizim düzenlediğimiz sergide gerçekleşmiş. AK Parti iftarını FETÖ'nün düzenleyemeyeceği ortada. FETÖ, AK Parti iftarını seçtiği gibi, bizim sergiyi de seçmiş olamaz mı? Bizim serginin FETÖ'nün talimatıyla düzenlendiği kanaatine nasıl varılmış? Suikastı FETÖ yapmadı demiyorum ama iftar olmayınca bizim serginin seçildiğini söyleyebilirim. Böyle hain, kalleş, adi bir tertip içinde olmam düşünülemez. Hakkımdaki iddiaları asla ve asla kabul etmiyorum. Suikastın vuku bulduğu fotoğraf sergisi asla bu örgütün bir faaliyeti değildir."
"Tarihi Rus Büyükelçiliği seçti"
Saldırının düzenlendiği serginin açılış tarihinin, Moskova'da, Türkiye, Rusya ve İran'ın katılacağı Suriye konulu toplantıdan bir gün önce 19 Aralık 2016'ya alınması için çaba gösterdiğine yönelik iddiayı da kabul etmeyen Özkan, 19 Aralık tarihinin Rus Büyükelçiliğince seçildiğini öne sürdü.
Suriye konulu toplantıdan haberi dahi olmadığını savunan Özkan, "Serginin 16 Aralık'tan 19 Aralık'a ertelenmesi tamamen Rusya tarafının tercihi. Biz o tarihte 4 sergi düzenledik. 4'üne de 16 Aralık Cuma için program hazırladık. Ruslar kendi protokol mensuplarını davet edebilmek için farklı bir açılış tarihi talep ettiler. Bir açılış kokteyli düzenlemek istediler. Serginin 20 Aralık'taki Moskova zirvesiyle bir ilgisi yok. Karar Rusların talebi üzerine alındı. Benim bir dahlim yok." iddiasında bulundu.
Özkan, Çağdaş Sanatlar Merkezinde "Gezginlerin Objektifinden Çankaya" isimli organizasyon için tahsis edilen salonun kullanımında değişiklik yapıp, "Gezgin Gözüyle Kaliningrad'dan Kamçatka'ya Rusya" isimli sergi için kullanılmasını sağladığı yönündeki iddiayı da kabul etmedi.
"Gezginlerin Objektifinden Çankaya" sergisinin belediyenin fotoğrafları beğenmemesi nedeniyle iptal edildiğini öne süren Özkan, boş kalmasının prestij kaybına yol açacağını düşünerek, salonun "Gezgin Gözüyle Kaliningrad'dan Kamçatka'ya Rusya" sergisinde kullanılması konusunda öneride bulunduğunu anlattı.
"Böyle bir talimat yok"
Saldırgan Mevlüt Mert Altıntaş'ı tanımadığını savunan Özkan, suikastın FETÖ'nün tepe yöneticilerinden olan ve halen ABD'de bulunan Şerif Ali Tekalan'ın talimatı doğrultusunda gerçekleştirildiği, suikast için Guru Medya Yönetim Kurulu Başkanı Hayreddin Aydınbaş ile kendisinin görevlendirildiği iddiasını kabul etmedi. Özkan, "Şerif Ali Tekalan ile bir irtibatım yok. Tekalan'dan bana doğrudan ya da Aydınbaş aracılığıyla bir talimat geldiğine dair iddianamede bilgi yok. Böyle bir talimat da yok." savunmasını yaptı.
Mustafa Timur Özkan, Şerif Ali Tekalan ile para trafiğinin, Tekalan'ın Türkiye Gezginler Kulübüne gönderdiği üyelik aidatından ibaret olduğunu, söz konusu kulübün de fotoğraf sergisiyle ilgisinin bulunmadığını iddia etti.
Hayrettin Aydınbaş ve eşini sahibi oldukları dergiden dolayı tanıdığını, Aydınbaş'ın geçmişine ilişkin bilgisinin olmadığını öne süren Özkan, "Aydınbaş ile yüz yüze görüşmemiz 5 veya 6'yı geçmez. Ayrıca yazar yayıncı ilişkisi kapsamında mail trafiğimiz de oldu. Bunun dışında başka bir ilişkimiz olmadı." dedi.
Sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımlarla, saldırgan Mevlüt Mert Altındaş'ı yönlendirdiği iddiasını da kabul etmeyen Özkan, "Altıntaş'ın beni 'tarafgiradam' rumuzuyla takip etmesi benim bilgim dışında. Daha sonra hesabımı kapattım. Bugünkü aklım olsa kapatmazdım. 'tarafgiradam' rumuzunu kullanan katil de yeni takipçilerimden biridir. Acemi bir Twitter kullanıcısıyım. Katille iş birliğim olsa herkese açık bir hesaptan iletişim yürütmem. Ben de sahte bir isimle hesap açarak haberleşebilirdim." ifadesini kullandı.
Mahkeme başkanının, serginin açıldığı 19 Aralık tarihini kendisinin önerdiğine yönelik elçilik yetkililerine gönderdiği maili hatırlatması üzerine Özkan, Rusların açılık kokteyli için 17 Aralık tarihini seçtiğini, bu günün hafta sonuna denk gelmesi nedeniyle 19 Aralık'ın daha uygun olacağını düşünerek söz konusu maili gönderdiğini söyledi.
Duruşmaya, tutuklu bulunduğu cezaevinden video konferansla katılan sanık Hayrettin Aydınbaş'ın savunması alındı.
Aydınbaş ve avukatı, savunmanın Ses ve Görüntülü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile kayda alınmasını talep etti. Mahkeme heyeti, bu konuda zorunluluk bulunmaması nedeniyle talebi reddetti.
Bunun üzerine Aydınbaş savunmasını mahkemeye yazılı olarak göndereceğini, savunmasını da sonraki celse yapacağını bildirdi.
Ardından Karlov suikastçısı Altıntaş ile İzmir Rüştü Ünsal Polis Meslek Yüksekokulunda eğitim gören ve Ankara'da bir dönem aynı evi paylaşan tutuklu sanık Sercan Başar'ın savunmasına geçildi.
İddianamede "polis okulunda eğitim gördüğü dönemde terör örgütüne ait eve gitmek, örgütsel toplantılara katılmak, örgüt liderinin videolarını izleyerek kitaplarını okumak, sanık Kaan Bülbül ile örgüte yeni eleman kazandırmak için çalışma yapmak, Altıntaş'ı örgüte kazandırmak ve ona manevi konularda destekte bulunarak örgütsel maneviyatını yükseltmek" ile suçlanan Başar, savunmasında milliyetçi-muhafazakar ailede yetiştiğini ifade etti.
Ailesinin dindar yapısının herhangi bir cemaatle ilgisi bulunmadığını belirten Başar, aynı mesleği yapan amcasından etkilenerek polis olduğunu anlattı.
Polis okuluna 2012'de başladığını, Altıntaş ile burada sınıf arkadaşı olduklarını dile getiren Başar, okulda kimin kiminle oturacağına komiserlerin karar verdiğini, Altıntaş ile de yan yana oturduğunu söyledi.
FETÖ evine iki kez gidişini anlattı
Başar, okuldaki öğrencilerden davada da sanık olan Kaan Bülbül'ün kendisini hafta sonu kahvaltıya çağırması üzerine bazı sanıkların da bahsettiği FETÖ evine gittiğini ifade etti.
Evde, kendisini "Hamza" olarak tanıtan biri tarafından karşılandıklarını aktaran Başar, "Bizden 6-7 yaş büyüktü. Kendisini üniversite öğrencisi olarak tanıttığını hatırlıyorum." dedi.
Sonraki hafta sonlarında da teyzesi ve dayısının evine gittiğini ancak Bülbül'ün kendisini kahvaltılara çağırmayı sürdürdüğünü belirten Başar, şöyle devam etti:
"Teyzem ve dayıma gittiğimi söyleyerek, davetini reddettim. Bir süre geçince bilmediğim bir numara beni aradı, 'Hamza' olduğunu söyledi. Beni kahvaltıya çağırdı. Uygun dille reddettim. Sonraki hafta sonları da şahıs beni aradı. Teyzemlere gitmediğim bir hafta sonu, Kaan'ın çağrısıyla sınıf arkadaşlarımla birlikte kahvaltıya bir kez daha katıldım. İlk gidişimde sadece kahvaltı yaparken, bu gidişimizde Hamza dini konular anlatmaya başladı. İlk kahvaltıda Kadir Şamlı, Kaan Bülbül ve Mevlüt Mert Altıntaş vardı. İkincide Kaan, Kadir, Mevlüt Mert ve Ufuk Gül. Emin olmamakla birlikte C.S'nin de olduğunu düşünüyorum."
Başar, ikinci gidişinde "Hamza"nın, sonradan Risale-i Nur olduğunu tahmin ettiği kitaptan bazı şeyler okuduğunu ifade etti.
"Hamza"dan sonraki dönemde de telefonlar aldığını dile getiren Başar, 2013'te okula gelen komiserlerin, "Bakın arkadaşlar, evlerine çağıranlar varmış. Böyle yerlere gitmeyin" dediğini, kendisinin de "Hamza"ya cephe alarak, hafta sonlarını teyzesi ve dayısıyla geçirdiğini kaydetti.
Mevlüt Mert Altıntaş'ı örgüte kazandırmakla suçlandığını hatırlatan Başar, diğer sanıkların ifadelerine göre Altıntaş'ın kendisi olmadan da kahvaltı yaptıkları eve gittiğini söyledi.
Başar, "Ben gitmiyorum, o gidiyor. Örgüte ben kazandırmış olsam, böyle olabilir mi? Bu eve onu ben götürmedim." diye konuştu.
"Ben Altıntaş'ın eski ev arkadaşıyım"
Sercan Başar, okuldan sonra Ankara'ya atanınca kiralık ev aradığını, Altıntaş'ın da ev aradığını öğrenince Temmuz 2014'te, Demetevler'de beraber ev tuttuklarını ve Mayıs 2016'ya kadar birlikte kaldıklarını anlattı.
Çevik Kuvvet görevlisi oldukları dönemde günde 12 saat çalıştıklarını, evde çok az zaman geçirdiklerini, evdeyken de herkesin kendi odasını kullandığını belirten Başar, Altıntaş'ın zamanını cep telefonuyla geçirdiğini ifade etti.
Cinayet işlendiği sırada evli olduğunu ve dolayısıyla Altıntaş ile ev arkadaşı olmadığını söyleyen Başar, "Kendisi için 'telefon hastası' deyimi tam oturur. Halı sahadan eve dönüşteki süreyi dahi telefonla geçirirdi. Telefonu alır, onunla oynardı. 'Nasılsın' dediğinde, 'Sen nasılsın' diye sormayacak kadar bön birisiydi. Sürekli telefonla uğraşırdı. Teknolojik aletlerle irtibatı vardı." diye konuştu.
Altıntaş'ı namazını kılan, dindar biri olarak tanıdığını dile getiren Başar, suikast günü beraber nöbetçi olmalarına karşın Altıntaş'ın işe gelmediğini ifade etti.
Altıntaş'ın bir süre sonra kendisini kayıtlı olmayan bir numaradan arayarak, hasta olduğunu, rapor aldığını, işe gelemeyeceğini söylediğini aktaran Sercan Başar, Altıntaş'ın saat 10.00 sularında raporunu teslim etmek için şubeye geldiğini belirtti.
Başar, "Altıntaş ile kısa bir konuşmamız oldu. 'Boş yere rapor alıyorsun' diye takıldık. O da 'Gerçekten hastayım, iğne bile vurdurdum.' dedi. Şubeye girdi, raporunu teslim etti ve çıktı. Olay günü görüşmemiz bu şekilde oldu. Başka görüşmemiz olmadı." dedi.
Mesainin ardından akşam saatlerinde Altıntaş'ı arayarak, evine davet ettiğini belirten Başar, saldırganın kendisine "İşim var, gelemem." karşılığını verdiğini, ardından evine gitmek üzere mesaiden ayrıldığını öne sürdü.
Başar, yolda WhatsApp gruplarından saldırıyı öğrendiğini, internetten saldırıyı Altıntaş'ın gerçekleştirdiğini öğrenince şok olduğunu iddia etti.
"Şaka yapıldı sandım"
Telefonuna gelen mesajlardan kendisine şaka yapıldığını düşündüğünü söyleyen Başar, "Birini aradım. Olayı doğrulayınca ağlamaya başladım. Hemen Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğüne geçtim. Amirlerimle konuştum. Ne yapacağımı bilemiyordum. Terör şubesinden iki polis geldi. Saldırıyla ilgili toplantı olacağını söylediler. Beylik tabancamı aldılar. Serkan Özkan'ın adresini öğrenip polislere verdim. FETÖ ile ilgili sorular soruldu. Sabah sağlık kontrolüne götürülürken gözaltına alındığımı anladım." diye konuştu.
Başar, 2012'de İzmir Rüştü Ünsal Polis Okulu'nu kazandığını, Altıntaş ile okulda eğitim gördükleri sırada tanıştıklarını söyledi. Mezun olmasının ardından Ankara'da çevik kuvvet polisi olarak göreve başladığını kaydeden Başar, Ankara'da ev kiralarının yüksek olması nedeniyle ev arkadaşı aradığını anlattı. Ev arkadaşlığı için Altıntaş ile konuştuğunu söyleyen Başar, "Mevlüt Mert Altıntaş'a beraber eve çıkmak isteyip istemediğini sordum. O da bunu kabul etti ve görev yerimiz olan Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğüne yakın yerlerde ev aramaya başladık. Bir süre sonra Demetevler'de bir yer bulduk ve orayı tuttuk" diye konuştu.
"Telefon hastası biriydi"
Başar, 2014'ün Temmuz ayından 2016'nın Mayıs ayına kadar Altıntaş ile birlikte kaldıklarını anlatarak, evlenmesi nedeniyle Altıntaş ile kaldığı evden ayrıldığını söyledi. Altıntaş ile birlikte yaşamalarına rağmen onunla fazla zaman geçirmediklerini belirten Başar, şunları kaydetti:
"Çalışma saatleri çok yoğundu. Eve geldikten sonra yemek yiyip yatmaktan başka bir işlem yapmıyorduk. Evimiz 3 oda 1 salondu. Mevlüt Mert'in yatak odası ayrıydı, benim yatak odam ayrıydı. Mevlüt Mert, tamamen teknoloji bağımlısıydı. Hastalık derecesinde telefon kullanan, telefonu elinden bırakmayan, hatta halı saha maçından gelirken dahi telefonu elinden bırakmayan 'bön' tabir edilecek telefon hastası biriydi. Kendisine 'Nasılsın, iyi misin?' diye sorduğumda sadece 'İyiyim' derdi. 'Sen de iyi misin?' diye sormazdı. Kendisi, namaz kılan, cinsel içerikli konular konuşmaktan hoşlanmayan bir kişiydi. Şu an eşim olan Zeynep ile 2016'da tanıştım. Ben, evlenene kadar işten çıktıktan sonra otobüse atlayıp eşimi görmek için ya Sincan'a gidiyordum ya da Polatlı'ya ailemin yanına gidiyordum. Yani 2016 yılı ilk aylarından itibaren hayatım iş yeri, Sincan, Polatlı arasında geçti. 2016'nın Haziran ayından itibaren Mevlüt'ün radikalleşmesinde etken olduğum söylenmekte. Ben, bu tarihlerde evlilik hazırlıklarındaydım. O zamanlarda iddianamede belirtildiği gibi Mevlüt'e manevi destekte bulunmam, örgütsel maneviyatını yükseltmem bir tarafa kendisiyle görüşmem dahi olamıyordu."
"Hastayım 1 gün istirahat aldım üçüncü nöbetçiyi bulsunlar"
18 Aralık 2016'da eşiyle birlikte ailesinin yanına Polatlı'ya gittiğini ifade eden Başar, "Ertesi gün 09.00'da Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü önünde trafik nöbetim vardı. Eşimi Polatlı'da bırakıp işe geldim. Trafik nöbeti şubenin önünde 3 kişi olarak tutulur. O günkü nöbetçilerden biri bendim, biri Mevlüt'tü, biri de Kaan'dı. 09.00'da ben ve Kaan nöbete geldik ama Mevlüt gelmedi. Telefonla bizi aradı ve 'Hastayım 1 gün istirahat aldım üçüncü nöbetçiyi bulsunlar' dedi. Saat 10.00 gibi Mevlüt raporunu getirdi. Ben ve Kaan takıldık 'Neden kaytarıyorsun?' dedik. O da gerçekten hasta olduğunu hatta iğne dahi vurulduğunu söyledi. O günkü şube önündeki konuşmamız bundan ibarettir. 19.00'da mesai bitti. Evde yalnızdım. İlk önce Kaan'ı benim eve davet ettim, gelemeyeceğini söyledi. Daha sonra Mevlüt'ü aradım ve 'Evde eşim yok gel' dedim. Bana 'İşim var gelemeyeceğim' dedi" ifadelerini kullandı.
Başar, eve gitmek için metroya bindiğini, bu sırada polislerin bulunduğu WhatsApp grubundan Rus Büyükelçiliğine saldırı olduğu yönünde mesajlar gelmeye başladığını anlatarak, "Metroda olduğum için telefonum bir müddet çekmedi. Tekrardan mesajlar gelmeye başladı. Mesajları açtığımda Rus Büyükelçisinin vurulduğu, vuran kişi olarak da Mevlüt Mert'in fotoğrafının atıldığını gördüm. Birden şok geçirdim. Hemen arkadaşlarımı aradım ve olayın doğru olduğunu söylediler. Bunun üzerine detaylı bilgi almak için görev yerime gittim. Bir müddet sonra da TEM Şubeden iki polis geldi. Bilgimi almak için TEM'e götüreceklerini söylediler. Oraya giderken benimle hiç konuşmadılar. Bir süre sonra amirleri geldi ve 'Senin FETÖ ile irtibatını biliyoruz, her şeyi anlat' dedi. Ben de hiçbir şeyi bilmediğimi, FETÖ ile bağlantımın olmadığını söyledim. Bu amir, birden beni tokatlamaya başladı ve 'Her şeyi biliyorsun anlat' dedi. Sabaha kadar beni sorguladılar. Ancak hiçbir şey bilmediğimi belirttim" şeklinde konuştu.
FETÖ'nün talimatıyla Sosyal Doku Vakfı'na sızdığı iddiasını kabul etmeyen Başar, vakfa kendi isteğiyle gittiğini, eşiyle de burada tanışıp evlendiğini ifade etti.
Sercan Başar, örgüt içinde zümre başkanı olduğu belirtilen Salih Yılmaz'ı tanımadığını öne sürdü.
Evinde bulunan masa üstü bilgisayardan yapılan bazı aramaların aynı evi paylaştıkları dönemde Altıntaş tarafından gerçekleştirildiğini iddia eden Başar, beraat talebinde bulundu.
Savunmaların ardından Cumhuriyet savcısı tutuklu sanıkların tutukluluklarının devamına karar verilmesini istedi.
Mahkeme heyeti, bazı sanık avukatlarının "hakimin reddi" talebinde bulunması nedeniyle istemin değerlendirilmesi için dosyanın Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verdi.
ByLock kullandığı belirlenen sanıklarla ilgili BTK'den internet trafik bilgilerinin istenmesini kararlaştıran mahkeme, sanıklardan Ahmet Kılınçarslan ve Ramazan Yücel hakkında Ankara ve Hakkari'de açılan ve istinaf aşamasında bulunan dava dosyalarının ivedi biçimde incelenmesi ve kararın bildirilmesi için ilgili mahkemelere müzekkere yazılmasına karar verdi.
Sanıklar Vehbi Kürşad Akalın, Hüseyin Kötüce ve Hayrettin Aydınbaş'a savunma hazırlamaları için süre tanıyan mahkeme, usulüne uygun çağrıya rağmen duruşmalarda hazır bulunmayan sanık Abdulsamet Kekeç hakkında tutuklamaya yönelik yakalama emri düzenlenmesine hükmetti.
Ayşe ve Şahin Söğüt'ün avukatlarının beyanlarıyla ilgili gereğinin takdiri için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmasına karar veren heyet, saldırıda yaralanan Leyla Gündoğan ve Anıl Değer'in davaya müdahilliklerini kabul etti, suçtan doğrudan zarar görmemesi nedeniyle Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumunun müdahillik talebini reddetti.
Tutuklu sanıkların tutukluluklarının devamına karar veren mahkeme, davayı 11 Şubat 2019'a erteledi.
Paralel yapı-15 Kasım (2018) 'Ankara 28 sanık Rusya Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov suikasti' davası
(12 Ocak 2019, 16:04)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: