Ankara'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında Genelkurmay Başkanlığındaki eylemlerle ilgili, aralarında sözde 'yurtta sulh konseyi' üyelerinin de yer aldığı 224 kişinin yargılandığı davaya sanıkların esasa ilişkin savunmalarıyla devam edildi.
28.07.2018 15:27 Ankara'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında Genelkurmay Başkanlığındaki eylemlerle ilgili, aralarında sözde 'yurtta sulh konseyi' üyelerinin de yer aldığı 224 kişinin yargılandığı davaya sanıkların esasa ilişkin savunmalarıyla devam edildi.
23.07.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen duruşmaya sanıklar, yakınları, müştekiler ve taraf avukatları katıldı.
Sanık eski teğmen Mustafa Demir, 15 Temmuz'da Özel Kuvvetler Komutanlığı (ÖKK) personeli olduğunu belirterek, 15 Temmuz'da üsteğmen Murat Aletirik'in albay Murat Korkmaz'ın emri üzerine arayıp akşam koruma ve güvenlik tatbikatı yapılacağını, detayların ise daha sonra belli olacağını söylediğini öne sürdü.
Tatbikat için akşam Muhafız Alayı'na gittiğini, girişte de herhangi bir sıkıntı olmadığını öne süren Demir, buradan da albay Korkmaz'ın emri doğrultusunda güvenliği takviye etmek için Genelkurmay Başkanlığı'na geçtiklerini kaydetti.
Demir, Murat Korkmaz'ın TÜİK tarafına gitmesini, geri planda durmalarını ve hiçbir şekilde ateş etmemelerini emrettiğini iddia ederek, 'Genelkurmay'da bulunduğum sürece de ateş etme emri verilmedi. Sadece bulunduğum yerin emniyetini sağlamak amacıyla bekledim. Korkmaz, sabah olunca da karışık durumların oluştuğunu söyledi ve silahlarımızı gösterilen odaya bırakmamızı emretti.' diye konuştu.
Suç teşkil edecek bir olaya karışmadığını, sadece askerlik mesleği ve ÖKK teamülleri gereği davrandığını ileri süren Demir, isnat edilen suçları işlemediğini savunarak beraatini istedi.
Eski astsubay Kocaaslan'ın savunması
Sanık eski astsubay Mustafa Kocaaslan da darbe girişiminin yaşandığı dönemde koruma ve güvenlik tatbikatı olduğu söylenerek göreve çağrıldığını, tatbikat için Muhafız Alayı'na gittikten sonra albay Murat Korkmaz'ın Genelkurmay Başkanlığına terör saldırısı beklentisi bulunduğunu söylediğini iddia etti.
Korkmaz'ın emri doğrultusunda şahsi araçlarıyla Genelkurmay'a intikal ettiklerini anlatan Kocaaslan, albay Fırat Alakuş'un, üsteğmen Vahit Güllü ile bina önündeki elleri bantlanmış kişileri destek kıtaları binasına götürmelerini emrettiğini bildirdi.
Kocaaslan, Vahit Güllü ile binaya gittiklerini ve binanın emniyetini aldığını ifade ederek, ciddi bir terör olayı bulunduğunu düşündüğünü öne sürdü.
Sabaha kadar bu binada durduğunu, sabah saatlerinde albay Korkmaz'ın gelerek emniyet güçlerinin kendilerini alacağını ilettiğini anlatan Kocaaslan, daha sonra güvenli şekilde teslim alınmaya beklediklerini iddia etti.
Darbe girişiminin içinde yer almadığını, amirlerine güvenerek hareket ettiğini savunan Kocaaslan, suçlamaları reddetti.
Duruşmanın öğleden sonraki bölümünde savunmasını tamamlayan eski astsubay Mustafa Kocaaslan, beraat talebinde bulundu.
Tutuksuz sanık eski uzman çavuş M.M. de savcının hakkındaki beraate yönelik mütalaasına katıldığını söyledi.
Darbe girişiminin yaşandığı dönemde Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı yapan sanık eski korgeneral Mustafa Özsoy ise hakkındaki suçlamaları kabul etmedi.
15 Temmuz'da eşi ve çocuklarıyla Foça'da kampta olduğunu anlatan sanık Özsoy, o gün kendisini ast üst ilişkisinin bulunmadığı eski tuğgeneral Ahmet Bican Kırker ile eski tümgeneral İshak Ceylan'ın arayıp Genelkurmay Başkanlığına çağırdığını, onlarla samimiyeti bulunmadığı için telefon görüşmelerini sürdürmediğini öne sürdü.
Özsoy, onların sözlerine itibar etmediğini ancak durumdan şüphelendiğini, askeri hattan aradığı o dönemki Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Yaşar Güler dahil, diğer komutanlara ulaşamadığını iddia etti.
Kuşkuları arttığı için 22.00'de İzmir'den Ankara'ya uçak bileti aldığını ve kurallar gereği 23.40 gibi indiği Ankara Esenboğa Havalimanı'nda Merkez Komutanlığında görevli rütbelilerce karşılandığını ifade eden Özsoy, darbe girişimini de havaalanına indikten sonra öğrendiğini savundu.
Sanık Özsoy, darbeye karşı durmak için başta o dönemki Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar olmak üzere İkinci Başkan'ı, kuvvet komutanlarını, ordu komutanlarını, bazı komutanlıkları, MİT Müsteşarı'nı ve Ankara Valisi'ni aradığını ancak pek çok kişiyle görüşemediğini iddia etti.
Evinin Genelkurmay'a beş dakika mesafede bulunduğunu, 03.30-04.00 gibi gitmek istediğini ancak çatışmalar olduğu için Merkez Komutanlığına geçtiğini savunan Özsoy, burada da darbeye karşı elinden geleni yapmaya çalıştığını ileri sürdü.
Özsoy, yine görüşmeler gerçekleştirmeye çalıştığını, görüşebildiklerine de darbenin yasa dışı olduğunu ve darbe yanlısı emirlere uyulmamasını emrettiğini savundu.
Nerede olduğunu sorup tuğgeneral Mehmet Partigöç'ü aramasını söyleyen eski kurmay albay Ramazan Gözel'e de itibar etmediğini ileri süren Özsoy, onu terslediğini iddia etti.
Genelkurmay Başkanlığında bulunmadığını, atılı suçu işlemediğini, FETÖ ile bağı bulunmadığını savunan Özsoy, beraatini ve tahliyesini istedi.
Duruşma, yarına ertelendi.
24.07.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen duruşmaya, sanıklar, yakınları, müştekiler ve taraf avukatları katıldı.
Darbe girişiminin yaşandığı dönemde Genelkurmay Başkanlığı Plan Prensipler Daire Başkanlığına bağlı Yunanistan, Kıbrıs ve Denizcilik ve Havacılık Daire Başkanı olan eski tuğamiral Mustafa Sözer, esasa ilişkin savunmasına 'Eşime ve anneme ithaf ediyorum.' sözleriyle başladı.
Önceki savunmasında 15 Temmuz'da evinde, eşi ve akrabalarıyla birlikte olduğunu anlattığını belirten Sözer, darbe girişimine katıldığına dair bir delil bulunmadığının da belli olduğunu savundu.
Sözer, kendisine yöneltilen suçlamanın yegane noktasının sözde atama listesindeki görevlendirme olduğunu iddia etti.
'Benim ismimin karşısına da 'devam' yazılmış ve uygulanabilirliği olmayan bir ek görev verilmişti. Savcıya göre bu tek başına kuvvetli suç şüphesiydi.' ifadelerini kullanan Sözer, örgüt üyeliği suçlamasının da bunun üzerinden yapıldığını öne sürdü.
Sanıklardan eski yarbay Levent Türkkan'ın soruşturma aşamasında verdiği, 'sözde atama listesindekilerin örgüt mensubu olduğu'na yönelik ifadesinin de bu suçlamaya dayanak oluşturduğunu ileri süren Sözer, isnat edilen suçlamaları kabul etmedi.
Sözer, darbe girişiminde bulunanlarla fikir ve eylem birliği içinde olmadığını savunarak, tahliye ve beraat talebinde bulundu.
Eski binbaşı Fıstıkçı'nın savunması
Sanık eski hava kurmay binbaşı Nahsen Fıstıkçı da isnat edilen suçlamaları kabul etmedi.
Önceki beyanlarının bugünküyle aynı olduğunu savunan Fıstıkçı, 15 Temmuz'da hukuksuz bir davranışı bulunmadığını öne sürdü.
Fıstıkçı, 15 Temmuz akşam saatlerinde planlanan YAŞ provası toplantısına katıldığını belirten Fıstıkçı, 'Bir asker ve proje subayı olarak, yaptığım görevle ilgili bir toplantıya, amirimin emri doğrultusuna katıldım. Orada toplantının konusu dışında bir şey konuşulmadı.' dedi.
Ayyıldız Caddesi'nden saat 21.27'de silah sesleri duyduğunu ve duvarın arkasına sığındığını ifade eden Fıstıkçı, bir süre sonra gelen Özel Kuvvetler Komutanlığı personelince derdest edildiğini, pide fırınının önünde yüz üstü yatırılıp ellerinin arkadan kelepçelendiğini savundu.
Bir süre bulundukları yerde tutulduklarını, 23.30 civarında da ofisine gönderildiğini ve sabaha kadar buradan ayrılmadığı iddiasını paylaşan Fıstıkçı, can güvenliğini sağladığını ve bu kapalı ortamı terk etmediğini anlattı.
Darbecilerle iş birliği yapmadığını, bu girişimin mağduru olduğunu savunan Fıstıkçı, 'Suçsuzum. O gece müşterek hareket ettiğim tek ekip Kara Kuvvetleri Komutanlığı koruma ekibidir. Onlarla birlikte derdest edildim ve gönderildiğim kapalı ortamı terk etmedim.' diye konuştu.
FETÖ ile bir bağı bulunmadığını da iddia eden Fıstıkçı, tahliyesi ve beraatini istedi.
Duruşmanın öğleden sonraki bölümünde, Özel Kuvvetler Komutanlığı'nda (ÖKK) görevli sanık eski kurmay albay Murat Korkmaz savunmasını yaptı.
Korkmaz, 12 Temmuz'da albay Fırat Alakuş ile görüştüğünü, onun da Genelkurmay'da koruma ve hazırlık tatbikatı gerçekleştirileceğini, bunun için hazırlık yapmasını isteyerek katılacak kişilerle ilgili bir isim listesi verdiğini bildirdi.
Alakuş'un, 15 Temmuz öncesi bu listeyi 27 kişiye çıkardığını ifade eden Korkmaz, bu listedeki kişilere ulaşmaya çalıştığını, bazılarıyla mesaide görüşüp tatbikat mevzusunu ilettiğini ifade etti.
Korkmaz, emre binaen depolarda silah-mühimmat çalışması da yaptığını belirterek, 15 Temmuz'da Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı'nda toplandıklarını anlattı.
Fırat Alakuş'un emriyle terör saldırısı olma ihtimali bulunan Genelkurmay'a hareket ettiğini, 00.17'de gittiği Genelkurmay'da, kendisine emniyet ve takviye görevi verildiğini ifade eden Korkmaz, olayın ne olduğunun anlaşılmasından sonra kaos ortamı oluştuğunu, personeline çekilme emri verdiğini ve teslim olduğunu belirtti.
Korkmaz, Genelkurmay'a girmeden evvel yakındaki kavşakta polislerce durdurulduklarında ise 'Ben polis çocuğuyum, buraya girmemiz lazım.' dediğini de dile getirdi.
Genelkurmay'da bulundukları sırada emrindeki personele, 'Kesinlikle ateş edilmeyecek. Görevimiz emniyetin takviyesini sağlamak. Caydırıcı olacağız.' dediğini de iddia eden Korkmaz, 01.00 civarı internetten yaşananları gördüğünü söyledi.
Bir oyuna çekildiklerine yönelik düşüncesini personeliyle de paylaştığını iddia eden Korkmaz, 04.30 itibariyle personelinin çekilmeye başladığını ileri sürdü.
Duruşmaya, yarın devam edilmek üzere ara verildi.
25.07.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen duruşmaya sanıklar, yakınları, müştekiler ve taraf avukatları katıldı.
Darbe girişiminin yaşandığı dönemde Genelkurmay Kuvvet Geliştirme ve Kaynak Yönetimi Daire Başkanı olan sanık eski tümgeneral Oğuz Serhad Habiboğlu, esasa ilişkin savunmasında, suçun faili değil mağduru olduğunu öne sürdü.
Hiçbir ilgisi bulunmamasına rağmen yargılandığını iddia eden Habiboğlu, darbe girişimi sırasında ailesiyle Marmaris Aksaz Deniz Üssü'nde kampta olduğunu savundu.
Habiboğlu, 15 Temmuz'da normal bir güne başladığını, televizyonda anormal şeyler görünce ATM'den para çektiğini ifade ederek, saat 00.30'da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın konuşmalarını dinledikten sonra ne olduğunu anladığını ileri sürdü.
Sanık Habiboğlu, 15 Temmuz'da soruşturma geçiren, özellikle de sözde atama listesinde adı geçen hiçbir şüpheliyle görüşmesi olmadığını iddia etti.
Ankara'ya 16 Temmuz'da geldiğini belirten Habiboğlu, isminin sözde atama listesinde bulunduğunu sonradan öğrendiği iddiasını paylaştı.
Habiboğlu, sözde atama listesindeki görevlendirmelerin iradesi ve rızası dışında yazıldığını savunarak, yargılamalar sonucunda suçlu bulunacak herkesten şikayetçi olduğunu söyledi.
O dönem, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ın emir subaylığını yapan yarbay Levent Türkkan'ın atama listesindekilerin örgüt mensubu olduklarıyla ilgili beyanlarını da kabul etmeyen Habiboğlu, Türkkan'ın bizzat kendi ismini zikrettiği bir liste bulunmadığını kaydetti.
Habiboğlu, tahliyesi ve beraatini istedi.
Duruşmanın öğleden sonraki bölümünde savunma yapan sanık eski binbaşı Oğuzhan Konuk, 15 Temmuz'dan 6 gün önce Genelkurmay Karargahı'na katılış yaptığını, 15 Temmuz'da da YAŞ provası toplantısı dolayısıyla daire başkanı tarafından mesaiye kalması emri verildiğini bildirdi.
Toplantının terör saldırısı olacağı gerekçesiyle bitirildiğini, iç bahçeye çıktığını ve bir kalabalık gördüğünü anlatan Konuk, birinin yine terör saldırısından bahsetmesi üzerine bu grubun peşine takılıp silahlığa gittiğini ve bir MP-5 aldığını söyledi.
Silahı emniyet maksadıyla aldığını öne süren Oğuzhan Konuk, daha sonra yine grupla kuzey nizamiye tarafına yöneldiğini ve bölgedeki bir nöbet kulübesinde beklediğini aktardı.
Kışlaya giren vatandaşları durdurmaya çalıştığı ve darbe faaliyetlerini sürdürdüğü iddiasını kabul etmeyen Konuk, bulunduğu yere doğru gezer vaziyette gelen bir kaç vatandaşa 'Endişe etmeyin, biz buranın emniyetini alıyoruz.' dediğini öne sürdü.
Konuk, 'Benim hareketlerim vatandaşlara yardımcı olacak şekilde olmuştur hep. Ben terör olayı bekliyorum, onun için oradaydım.' diye konuştu.
Daha sonra gelen silah sesleri üzerine vatandaşların korkup dışarı çıktığını ileri süren sanık Konuk, kimseyi derdest etmediğini, kimseye silah doğrultmadığını ve ateş etmediğini savundu.
Konuk, darbe girişiminden haberi olmadığı için darbe girişiminde bulunanlarla fikir ve eylem birliğinde bulunmadığını da ileri sürerek, yeni atandığı Genelkurmayda sadece şubesindeki kişileri tanıdığını iddia etti.
Yasal olmayan bir emir almadığını ve emir vermediğini savunan Oğuzhan Konuk, suç işleme kastı bulunmadığını da öne sürdü.
Duruşmada beraat talebinde bulunan Konuk, FETÖ ile irtibatı olmadığını söyledi.
Konuk'un ardından sanık eski albay Murat Korkmaz, dün başladığı savunmasını tamamladı. Korkmaz da tahliye ve beraat talebinde bulundu.
Duruşma yarına ertelendi.
26.07.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen duruşmaya sanıklar, yakınları, müştekiler ve taraf avukatları katıldı.
Duruşmada, darbe girişiminin yaşandığı dönemde Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kuvvet Geliştirme ve Teşkilat Daire Başkanlığı yapan ve sözde konsey üyesi olan sanık eski tuğgeneral Erhan Caha savunma yaptı.
Caha, 15 Temmuz'da 20.00 sularında albay Muzaffer Düzenli'nin özel cep telefonundan arayarak gün içinde görüştükleri karargah teşkilat yapısının düzenlemesiyle ilgili projeyi, Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı Orgeneral İhsan Uyar'a arz etmeye hazır olduklarını, müteakip hafta başından itibaren arz için randevu alınabileceğini ifade ettikten sonra kendisinin Akıncı Üssü'nde bulunduğunu söylediğini belirtti.
Genelkurmay Başkanlığından bir personelin 20.40 civarı askeri hattan aradığını belirten Caha, bu personelin terör tehditlerine yönelik kuvvet karargahlarının emniyet tedbirlerinin uygunluğunun denenmesi maksadıyla bir tatbikat icra edileceğini, Kara Kuvvetleri Karargahı için bu maksatla kendisinin görevlendirildiğini söylediğini öne sürdü. Ayrıca bu kişinin, konu hakkındaki mesajların çekilmekte olduğunu, mesajların alınır alınmaz gereğinin yapılmasının beklendiğini bildirdiğini de iddia eden Caha, şöyle devam etti:
'Bu görüşmeye müteakip, hemen konu hakkında kendisini bilgilendirmek ve emrini almak maksadıyla İhsan Uyar'ın müsait olup olmadığını öğrenmek için telefon ettiğim zaman, emir astsubayından kurmay başkanının Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Salih Zeki Çolak ile Genelkurmay'da olduklarını öğrendim.
Bunun üzerine eğitim kıyafetimi giyip çekilen mesajları görmek ve incelemeye müteakip detaylarıyla birlikte Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı Orgeneral İhsan Uyar'a arz etmek düşüncesiyle harekat merkezine inmek üzere iken koridorda tuğgeneral Alirıza Çağlar'ı gördüm. Tatbikat olacağından bahsedildiğini söyledim ve bir müddet mesaiden ayrılmamasını rica ettim. Ali Rıza Çağlar ile görüşürken askeri hattan gelen aramayı duyunca tekrar odama geçtim. Bu sefer arayan personel bir binbaşı veya yarbay idi, tam hatırlayamıyorum, Silahlı Kuvvetlerin emir komuta bütünü içinde Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarından teşkil edilen 'yurtta sulh konseyi'nin direktifi gereği yönetime el koyduğunu, benim de Kara Kuvvetleri Karargahı'nın emniyetinden sorumlu olarak görevlendirildiğimi, bu kapsamdaki mesajların çekildiğini söyledi. Önce tatbikat, akabinde bu kapsamda gelen telefon ile endişelendim. Doğru olup olmadığını anlayabilmek için mesajları görmem gerekiyordu.'
Caha, bir kriz ortamı meydana geldiğini ve odadan ayrılmak üzereyken yine askeri hattan albay Bilal Akyüz'ün aradığını belirterek, terör tehditlerine karşı icra edilmesi planlanmış bir tatbikat kapsamında Kara Kuvvetleri İrtibat Personeli olarak görevlendirildiğini ve Akıncı Üssü'nde bulunduğunu söylediğini aktardı.
'Ben de kendisine 20.00 sularında albay Muzaffer Düzenli'nin aradığını ve Akıncı Üssü'nde bulunduğunu söylediğini ifade ettim. Bilgisinin olmadığını ve albay Düzenli'yi görmediğini söyledi.' diyen Caha, bilgi vermek için aradığında İhsan Uyar ve Salih Zeki Çolak'ın hala Genelkurmay'da bulunduklarını öğrendiğini iddia etti.
Caha, bunun üzerine Silahlı Kuvvetler Komuta Harekat Merkezi'ni (SKKHM) arayıp orada olup olmadıklarını sorduğunu, ancak orada da olmadıklarını teyit ettiğini bildirdi.
Tuğgeneral Mehmet Partigöç'ü de arayıp komutanlarını sorduğunu, onun da görmediğini ancak Genelkurmay Başkanının yanında olduklarını duyduğunu söylediğini öne süren Caha, şöyle devam etti:
'Komutanlarıma ulaşamayınca kendi kendime durum muhakemesi yaptım. Bu muhakeme sonucunda demokratik değerlere gönülden bağlı ve hukukun üstünlüğüne inanan biri olarak bu girişimi desteklemem kesinlikle mümkün olmadığından ya sıkıyönetim mahkemelerinde yargılanma riskini göze alarak darbe girişimine karşı net bir duruş sergileyecektim ki benim tek başına yapacağım şeyin bu girişimi engellemeye yeterli olamayacağını değerlendirdim, ya da bu kriz ortamında bize verilen komutanlık, liderlik eğitimlerinin gereği gibi davranarak bütün riskleri değerlendirip inisiyafit ve sorumluluk alarak kimsenin burnu dahi kanamadan sonuçlanacak şekilde bu krizi yönetmeye çalışacaktım.
Ben ikincisini tercih ettim ve karargahtan ayrılmadım. Zira, kriz yönetimi yerinden yapılabilirdi. Bu kararı verdikten sonra çok hızlı bir şekilde kışla emniyet tedbirlerini görmek maksadıyla inerken gördüğüm bütün personele TSK'nın yönetime el koyduğu yönünde gelen bilgiden bahsetmeden, sadece bir tatbikat yapılacağından bahsettim.'
Harekat merkezindekilere TSK'nın yönetime el koyduğunu söylemiş
İhsan Uyar'a ulaşmak ve bilgi vermek maksadıyla odasına çıkarken karşılaştığı personele de tatbikat yapılacağını, emniyet tedbirlerinin takviye edilmesi kapsamında ihtiyaç duyulursa onlardan istifade edilebileceğini söylediğini iddia eden Caha, daha sonra da Harekat Merkezi'ne indiğini söyledi.
Harekat Merkezi amiri tuğgeneral Adem Boduroğlu'nu göremeyince vardiya amirine onu arayıp çağırmasını emrettiğini bildiren Caha, şöyle konuştu:
'Türk Silahlı Kuvvetlerinde her türlü faaliyetin en üst birlikten en alt birliğe kadar harekat merkezi vasıtasıyla sevk ve idare edilmesi nedeniyle bu saatten sonra krizi yönetebilmek maksadıyla, sözlerimin muhataplarım nazarında bir anlam ifade etmesi, kabul görmesi ve hükmünün olabilmesi için sadece harekat merkezinde bulunan personele hitaben Silahlı Kuvvetlerin yönetime el koyduğunu, benim de Kara Kuvvetleri Karargahı'nın sorumlusu olarak görevlendirildiğimi söyledim. 'Bu kapsamda gelen bir mesaj oldu mu?' diye sordum, olmadığı söylendi. Mesaj gelir diye bir müddet daha bekledim. Gelmeyince harekat merkezi amiri tuğgeneral Adem Boduroğlu gelene kadar Harekat Merkezi'nde beklemesi için tuğgeneral Ali Rıza Çağlar'a telefon ettim. Gelince ona bu konuda bir şey söylemeden önemli birtakım mesajlar gelecek, gelir gelmez kimseye göstermeden bana ulaştırmasını istedim ve odama çıktım. Saat 21.40 sıralarında bir mesaj geldi. Genelkurmay Başkanlığından gönderilen bu mesajı okuduğumda ülke genelinde meydana gelen ani gelişmeler kapsamında karargahların eksiksiz güvenliğini sağlamak ve işlerliğini devam ettirmek maksadıyla genel karargah sorumlusu olarak görevlendirildiğim yazıyordu.
İmzadaki isimleri görünce yetkisiz personel tarafından onaylandığını fark ettim. Bu durum askeri bir sürecin olağan akışına uygun değildi. Ayrıca herhangi bir darbe girişiminden de bu mesajda bahsedilmiyordu.'
Partigöç'ü arayıp görevlendirmeyi söylemiş
Daha sonra tekrar odasına çıktığını anlatan Caha, sözlerini şöyle sürdürdü:
'Mehmet Partigöç'ü arayarak onay hanesinde isminin yazılı olduğu bir mesaj geldiğini, bu mesaja göre ülke genelinde meydana gelen ani gelişmeler kapsamında karargahların eksiksiz güvenliğini sağlamak maksadıyla genel karargah sorumlusu olarak hem kendisinin, hem de benim görevlendirilmiş olduğumuzu söyledim. Ayrıca o bölgeden yoğun silah seslerinin geldiğini ve bu mesajlardan ve olaylardan bilgisinin olup olmadığını sordum. Bilgisinin olmadığını, silah sesleriyle ilgili olayları anlamaya çalıştığı söyledi. Bir müddet sonra televizyondan izlediğim gelişmeler ile gelen mesajdan bunun bir darbe girişimi olduğu kesinleşti ve netleşti.'
Bir ara birinci amiri Tümgeneral Mehmet Okkan'ın aradığını aktaran Caha, 'Harekat Merkezi amiri olan tuğgeneral Adem Boduroğlu'nun harekat merkezine gelip gelmediğini sordu. Geldiğini söyleyince benim karargahtan ayrılmamı istedi. Ancak ben verdiğim karar doğrultusunda karargahtan ayrılmadım ve krizi yönetmeye devam ettim.' diye konuştu.
Caha, ertesi gün karargahtan saat 12.00'de ayrılana dek hiçbir generalin duruma müdahale etmek için gelmediğini iddia ederek, televizyondaki görüntülerin olayların vahametini ortaya koyduğunu ileri sürdü.
Olaylar sona erdikten sonra 12.00 gibi 155'i aradığını ve polisleri çağırdığını iddia eden Caha, ancak kimsenin gelmediğini, bu yüzden taksiyle Yenimahalle'deki polis karakoluna gittiğini belirtti.
Caha, Tümgeneral Ömer Şevki Gençtürk'ün derdest ettirilmesi olayı ile Merkez Orduevi nizamiyesi dışında yaşanan olaylar dışında başka bir olay yaşanmadığından bu süreci başarı ile yönettiğini, kimsenin hayatını kaybetmediğini veya yaralanmadığını söyledi.
'Konsey üyesi değilim.'
Darbe girişimini gerçekleştiren sözde 'yurtta sulh konseyi' üyesi olmakla suçlandığını da hatırlatan Caha, bu iddianın bir iftira olduğunu söyledi. Caha, 'Konsey üyesi değilim.' diye konuştu.
Yine iddia edildiği üzere darbe girişimi öncesi 11 Temmuz'da Altınpark civarında yapılan hazırlık toplantısına da katılmadığını savunan Caha, darbe girişimini de desteklemediğini öne sürdü.
Caha, Kara Kuvvetleri Harekat Merkezi'ni ele geçirdiği yönündeki iddiayı da kabul etmedi.
Duruşmaya yarına kadar ara verildi.
27.07.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen duruşmaya, sanıklar, yakınları, müştekiler ve taraf avukatları katıldı.
Darbe girişiminin yaşandığı dönemde Genelkurmay Harekat Başkanı olarak görev yapan sanık eski korgeneral Satı Bahadır Köse savunma yaptı.
Köse, hakkında somut bir delil ortaya konulmamasına rağmen tutukluluk halinin devam ettiğini söyledi.
FETÖ'cü olmadığını savunan Köse, 'Adımı lekeleyen darbecileri bir kez daha lanetliyorum. FETÖ'cü değilim, aidiyetim, iltisakım bulunmamaktadır.' dedi.
Teşebbüsten önce veya sonra herhangi bir görevlendirme tebliğ edilmemesine rağmen kendi dışında gelişen olaylarla sözde atama listesiyle ilişkilendirilerek tutuklandığını ve ihraç edildiğini anlatan Köse, olay günü karargahta bulunmadığını, darbe girişiminde de yer almadığını ileri sürdü.
Köse, darbe girişimi saatinin ileri çekildiğini anlaması üzerine tatilini geçirdiği yerden ayrılarak Ankara yerine darbecilerin atama listesinde görevlendirdiği İstanbul'a gittiği için bir suçlamada bulunulduğunu belirterek, 9 Temmuz'da yıllık izne ayrıldığını ve 15 Temmuz'da Aksaz'daki kampta olduğunu belirtti.
Darbe girişimi toplantılarına katılmadığını savunan Köse, 15 Temmuz'daki teşebbüsü basından öğrendiğini iddia etti.
Köse, vekaleten yerine bakan eski tümgeneral Baki Kavun'u, Harekat Merkezi vardiya amiri albay Armağan Ustael'in aradığını ancak tatmin edici bir bilgi edinemediğini ileri sürdü.
Motelde bulunduğu sırada yine kampta olan Deniz Kuvvetleri Harekat Başkanı tümamiral Sinan Azmi Tosun'un gelip tuğamiral Ömer Faruk Harmancık'ın aradığını, donanma komutanı ve Kocaeli sıkıyönetim komutanı olarak atandığını söylediğini anlatan Köse, Tosun'un Harmancık'ı tersleyip görevlendirmeyi kabul etmediğini bildirdiğini belirtti. Köse, Tosun'a doğru bir davranışta bulunduğunu belirttiğini savundu.
Ankara yerine belediye başkanı olarak atandığı İstanbul'a gitmiş
Köse, darbe girişimi dolayısıyla kamp askeri alan olduğu için güvenlik amacıyla buradan ayrılmaya karar verdiklerini ve toparlanmaya başladıklarını öne sürerek, eşi ve çocuklarını İstanbul'da ailesinin yanına bırakarak, Ankara'ya dönmenin uygun olacağını düşündüğü iddiasını paylaştı.
Birinci Ordu Komutanı Orgeneral Ümit Dündar'ı da arayacağını ileri süren Köse, tarafının belli olduğunu ve darbe girişiminin başarısız olmasından, emir komuta zincirinin tekrar kurulmasından sonra onu aramanın da bir gereğinin kalmadığını iddia etti.
Köse, İstanbul'a giderken 03.07'de daha önce emrinde çalışan tuğgeneral Hasan Polat'ın, Ankara'da olduğunu düşündüğü için arayıp sözde atama listesindeki görevlendirmeyi söylediğini ve bundan ilk kez o sırada haberdar olduğunu öne sürdü.
Sabah 06.00'dan sonra da 3. Kolordu Komutanı korgeneral Erdal Öztürk'ün aradığını, yaptıkları görüşmede dışarıdaki birliklerin kışlaya dönmesini emrettiğini söylediğini aktaran Köse, sözde atama listesindeki görevlendirmeden bahsedilmediğini savundu.
Köse, o gece kendisini arayan başka isimler de bulunduğunu ancak onların da Ankara'da olduğunu sanarak bilgi almak için aradığını söyledi.
Ankara'ya cumartesi akşamı 20.30 civarı vardığını belirten Köse, mesaiye ise pazar günü alınmadığını, pazartesi başladığını kaydetti. Köse, aynı gün akşamı, karargahta çalışırken 23.30 civarı Merkez Komutanlığı ekiplerince gözaltına alındığını belirtti.
Sözde atama listesinde 3. Kolordu Komutanı ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olarak görevlendirildiğini bildiren Köse, ancak bu görevlendirmelerden, öncesi ya da sonrasında kendisine kimsenin bir tebliğde bulunmadığını söyledi. Köse, görevlendirmeyi üçüncü kişilerden duyduğunu ve buna itibar etmediğini savunarak, bunun kanunsuz bir emir olduğunu da iddia etti.
'Darbeci çete ismimi ve makamımı yazarak kendi emelleri için kullanmıştır.' diyen Köse, sözde atamanın rızası ve bilgisi dışında yapıldığını dile getirdi.
Köse'nin beraat talebinde bulunduğu duruşmaya öğle arası verildi.
Duruşmanın öğleden sonraki bölümünde, darbe girişiminin yaşandığı dönemde Genelkurmay İstihbarat Başkanlığında plan ve koordinasyon subayı olarak görevli olduğunu anlatan sanık eski binbaşı Recep Aktürk savunma yaptı.
15 Temmuz'da yıllık iznine başlayacağını, izin kağıdını da aldığını belirten Aktürk, ancak arkasında iş bırakmak istemediği için o gün fazla mesaiye kaldığını ileri sürdü.
'O gün mesaiye kalan personel bu hain darbe girişiminin içinde kalmıştır.' iddiasında bulunan Aktürk, kendi gibi mesaiye kalan subay ve astsubayların 'Terör tehdidi var.' denilerek kandırıldığını öne sürdü.
Aktürk, bu nedenle silah alıp nizamiyelerin emniyetini takviye için gönderildiğini, 'çekiç' alarm durumuna geçildiğini de nizamiyedeki nöbetçilerden öğrendiğini söyledi.
O akşam kuzey nizamiyede beklediğini anlatan Aktürk, buradayken kimseyi rehin almadığını, kimseye ateş etmediğini savundu.
Aktürk, devlet malına ya da insanlara zarar vermediğini iddia ederek, 'terör tehdidi' olarak bildiği darbe girişimine de iştirak etmediğini ileri sürdü.
Suçlamaların tamamını reddeden Aktürk, tahliyesini ve beraatini istedi.
Mütalaa
Duruşmada esasa ilişkin savunma yapan 73 sanığın ardından iddia makamı mütalaa verdi.
Savcı, tutuklu sanıkların tutukluluk hallerinin devamını, sanık Özcan Karacan'ın eşine ait banka hesabındaki ve haklarında örgüt üyeliği yönünden dava açılanların banka hesapları ve mal varlıkları üzerindeki tedbirlerin kaldırılmasını talep etti.
Duruşmaya ara verildi.
Paralel yapı-15 Temmuz (2016)-03 Mart (2017) 'Ankara 224 sanık (ilk 221) Darbe Ana (Çatı) Yapılanması' davası
(28 Temmuz 2018, 15:27)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: