İstanbul'da, FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişimi sırasında, kapatılan Kuleli Askeri Lisesi, Vaniköy, Beykoz'da yaşananlar ve Çengelköy Polis Merkezinin işgal edilmesi ile burada çıkan olaylarda 8 kişinin şehit edilmesine ilişkin 14'ü eski polis 117 sanığın yargılandığı davaya devam edildi.
21.04.2018 18:12 İstanbul'da, FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişimi sırasında, kapatılan Kuleli Askeri Lisesi, Vaniköy, Beykoz'da yaşananlar ve Çengelköy Polis Merkezinin işgal edilmesi ile burada çıkan olaylarda 8 kişinin şehit edilmesine ilişkin 14'ü eski polis 117 sanığın yargılandığı davaya devam edildi.
17.04.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
İstanbul 32. Ağır Ceza Mahkemesince, Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi karşısındaki binada yapılan duruşmada, ilk savunma yapan eski albay tutuksuz sanık Murat Önder savunmasında, "Olay gecesi lojman nizamiyesinden kafeye giriş yaptım. Kafe benim sorumluluğumdaydı. Burası dinlenme yeri olarak kullanılan sosyal tesisti. Özel günlerde organizasyon yapılırdı, benim görevim bu kafeden sorumlu olmaktı. Bana ait silah zimmeti yoktu." dedi.
Lojmanda oturmadığını, her pazartesi ve cuma günü oğlumun tedavisi nedeniyle izinli sayıldığını, olay günü neler yapıldığını bilmediğini, kimseyle bir iletişiminin olmadığını ifade eden sanık Önder, olay günü oğlunun ve arkadaşının sinemaya girdiğini, arkadaşı ve eşiyle çocukları beklediğini, daha sonrasında evlerine döndüklerini, bir şeyden haberleri olmadığını savundu.
Sanık Önder, olayları televizyondan öğrenmesi üzerine neler olduğunu anlamak için Kuleli Askeri Lisesi'ne gittiğini, kafeye saat 23.00 civarı giriş yaptığını, orada olanların da bir şey bilmediğini, aklına darbe girişimi gibi akıl ve ahlak dışı bir şey gelmediğini, o gece askeri üniforma giymediğini, kimseye emir vermediğini, kimseden emir almadığını, elini silaha sürmediğini, sabaha kadar kafede oturduğunu ve bir şey yapmadığı için kaçmak gibi bir düşüncesinin olmadığını anlattı.
"Albaysın kafede oturmuşsun"
Mahkeme başkanının, "İlla ki farketmeniz lazım. Böyle bir şey size normal geliyor mu? Bir şey anlamadınız mı? Sorgulama yapmadınız mı? Sen albaysın, kafede oturmuşsun. Merak eder insan. Bu normal değil." diye sorması üzerine, sanık Önder "Çıkamadım kafeden." dedi.
Başkanın, "Silah dağıtıldığını gördün mü?" sorusuna Önder, "Ben bir şey görmedim. Olaylara hiç şahit olmadım." karşılığını verdi.
Olay tarihinde astsubay olan tutuksuz sanık Kenan Budak ise 15 Temmuz'da sanıklardan Mürsel Çıkrıkçı ile hiç konuşmadığını söyledi.
Okul içinde eski etkinlik komutanı Muammer Aygar'ın emrine girdiği iddiasını reddettiğini belirten sanık Budak, şöyle savunma yaptı:
"Muammer Aygar görevi bir gün önce bırakmıştı. İlişiğini kesti diye biliyorum. Olay günü öğle yemeğinde, akşam Aygar'a veda kokteyli yapılacağını duydum. Yemekten sonra koridorda yarbay Erdal Kılıç'ı gördüm. Kokteyli sordum, doğru olduğunu, akşam geç çıkabileceğimi söyledi. Bir süre bahçede spor yaptıktan sonra odama giderek işlerime devam ettim. Okul içinde malzemeyle ilgili işlerim, öncesinde kampa gittiğimiz için 3 hafta gerilemişti. Tören için malzemeyle uğraşıyordum. Saat 21.23 sıralarında Mehmet Karabekmez albay beni aramış. Açmamıştım. Bir süre sonra kendisini geri aradım. 'Neredesin? Çabuk buraya gel' dedi. Yanına gittim, bana 'Silahın nerede? Hücum yeleğin nerede?' diye bağırdı. Mehmet albayın, nizamiye kapısında toplanmış vatandaşlara 'Sıkı yönetim ilan edildi. Kendi güvenliğiniz için evinize gidin' diye bağırdığını uzaktan duydum. Kantindeki televizyondan haberleri izledim. Yanımda Kemal Vurgun başçavuş da vardı. Olayın vehametini anlayınca Kemal başçavuş ile ne yapabiliriz diye beyin jimnastiği yapmaya başladık." dedi.
Kantindeyken, bir askerin vurulduğunu duyduklarını anlatan sanık Budak, "Yaralının hastaneye gitmesi gerekti. Yanında iki asker gidecekti. Hem bu olaylardan kaçmak hem de yaralının yanında giden 2 askerin can güvenliği için ben de hastaneye gittim. Gece boyunca da oradan çıkmadım. Ertesi gün telefonuma mesaj geldi, mesaiye çağrıldım. Kayıp malzemelerim vardı, onlarla uğraştım. Ben işkolik bir insanımdır. Ben kesinlikle devletime ihanet edecek bir insan değilim. Bu olay olduğundan beri vicdan azabı çekiyorum. Nasıl bu oyuna geldim. 28,5 yıllık askerim. Olay yerinde darp edilen vatandaşları görmedim. Ateş eden de görmedim. Ben de ateş etmedim. Orada kimse bana, 'Darbe yaptık' ya da 'Yönetime el koyduk' demedi." ifadelerini kullandı.
Olay tarihinde er olan tutuklu sanık Burak Küçüksu da sıkıyönetim olduğunu bilmediğini, darbe girişimi sabah televizyondan öğrendiğini, tatbikat yapılacağı söylenilerek kendisine silah verildiğini, silahı hiçbir şekilde kullanmadığını, Çengelköy'de 3 rütbelinin halkın üzerine ateş ettiğini ve 2 kişinin yere düştüğünü gördüğünü, şehit olan kişileri görmediğini ve hakkındaki tüm suçlamaları reddettiğini söyledi.
Sanık savunmalarının alındığı sırada müştekiler ve sanık yakınları arasında tartışma yaşanması üzerine duruşmaya ara verildi.
18.04.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
İstanbul 32. Ağır Ceza Mahkemesince, Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi karşısındaki binada yapılan duruşmada, tutuklu sanık İbrahim Cem Özdemir, 15 Temmuz'da akşam tatbikat alarmı verildiğini, hücum yeleklerinin giydirildiğini ve silahların verildiğini belirtti.
Sanık Özdemir, olay günü kendisini ve askerleri okulun bahçesine indirdiklerini, çevre ve yol güvenliğinin alınacağının söylendiğini ifade ederek, "Kurmay Albay Mürsel Çıkrıkçı, şarjör aldırdı bize. Çıkrıkçı, 'sıkı yönetim ilan edildi hükümet düşmüştür' gibi şeyler söyledi. Beykoz'a gittik, er arkadaşımla birlikte beklemeye başladık. Çevre kalabalıklaşmaya başladı, askerler toplandı. Çıkmaz sokağa doğru çekildik. Albay Mehmet Karapekmez hem vatandaşlara, hem de havaya doğru 2 elinde de G3 piyade tüfeğiyle ateş etti. Bir vatandaşın yaralandığını gördüm, halk çok tepki gösterdi. Geri çekilmemiz söylendi, kışlaya gelirken bariyerlerin kurulduğunu gördüm, rütbeli komutanlar vardı. Halk geri çekilmeyince rütbeli komutanlar halka ateş etti. Biz içeri girdik, bölükte silahları teslim ettik. Televizyonda darbe olduğu yazıyordu, ben orada gördüm darbe olduğunu. Polislere teslim olduk."
Kurmay Albay Mürsel Çıkrıkçı'nın 3 kişiyi darp ettiğini, Albay Mehmet Karapekmez, Yarbay Erdal Başlar, Yüzbaşı Göksel Eren'in insanlara doğru ateş ettiğini gördüğünü anlatan sanık Özdemir, kendisinin hiçbir olaya karışmadığını öne sürdü.
"Silahlarımızı temizlememiz emredildi"
Bir diğer tutuklu sanık Anıl Yüksel, 15 Temmuz'da Kuleli Askeri Lisesi'nde vatani görevini yaptığını, tatbikat olacağının söylendiğini, Albay Mürsel Çıkrıkçı'nin 'her gün patlama oluyor, her gün şehit veriliyor, bu sebeple sıkı yönetim ilan edilmiştir' dediğini, bir süre bekledikten sonra dışarı çıkartıldığını anlattı.
Sanık Yüksel, "Mahmut Dağüstü isimli komutan 'Çengelköy Karakolu'nun orada bir grup hain var, direniyorlar' dedi. Albay Çıkrıkçı, halka ateş etmemizi söyledi. Mahmut Dağüstü, Şafak Gündoğdu ve bir rütbeli daha gelen insanların üzerlerine ateş ettiler, insanlar vuruldu, şoka girdik. Karakolun orada bazı polisler bizimle hareket ediyordu. Bu olaylar yaşanırken polisler de bizimleydi. Bizim nereye götürüldüğümüz söylenmiyordu. Sadece 'ilerleyin' diyorlardı. Basit bir er olarak sorma şansım yoktu. Beylerbeyi istikametine ilerlemeye başladık. Yüzbaşı Ayhan Şahin ve Yüzbaşı Mahmut Dağüstü isimli rütbeliler ateş ediyordu. Üzerimize de ateş edildi." dedi.
"Yüzbaşı Mahmut Dağüstü: Hainler direniyor'
Mahkeme başkanının, "Kim ateş etti size? Bu zamana kadar kimse kendisine ateş edildiğini söylemedi. Bunu ilk kez sen iddia ediyorsun. O kadar ateş edilmiş vurulmadın mı?" sorusuna sanık Yüksel, "Karanlıktı, kimin ateş ettiğini görmedim. Komutanlar, 'ateş edin kendinizi koruyun' dedi. Bende 2 el havaya ateş ettim. Koşarak geriye doğru kaçtım. Olaylarda polisler de askerlerle birlikte 'sıkıyönetim ilan edildi evinize gidin' diyordu. Yüzbaşı Mahmut Dağüstü, 'hainler direniyor' dedi. Rütbeliler Şafak Gündoğdu, Ayhan Şahin, Mahmut Dağüstü, askerleri yatırarak, vatandaşlara karşı ateş ettirdi. Uzman çavuşlar da bizi kurtarmak için ateş ediyordu.? Karakola ateş etme emri verildi, ben kesinlikle ateş etmedim. Dönünce silahlarımızı temizlememiz emredildi. Yüzbaşı Şafak Gündoğdu, 'polisler içeri girmek isteyebilir, kesinlikle izin vermeyin' dedi. Daha sonra polise teslim olduk." diye konuştu.
Tutuklu sanık Süleyman Görkem İlhan, olay tarihinde Kuleli Askeri Lisesi'nde er olarak görev yaptığını, nizamiye görevlisi olduğunu, akşam tatbikat olacağının söylendiğini, okula 4 aracın geldiğini, okul komutanı Mürsel Çıkrıkçı'nın araçların arama yapılmadan alınmasını söylediğini belirtti.
"Selalar okununca, rütbeliler camiye gitti"
Sanık Görkem, akşam silah alarak, içtimaya çıktıklarını söyleyerek, "İç bahçeye 4 adet şarjör alarak, çıktık. Okul komutanı Mürsel Çıkrıkçı, "Sıkı yönetim ilan edildi, emirlere uymayanlar için sıkı yönetim kuralları uygulanacak" dedi. Yüzbaşı Göksel Eren komutasında öğrencileri korumakla görevlendirildim. Öğrencilerin isimlerini aldık. Albay Mehmet Karapekmek 'sizlerden asker duruşu bekliyorum, gazamız mübarek olsun' dedi. Okulun dışına çıkartıldık, yola dizildik. Ne olduğunu soran olursa, 'sıkı yönetim ilan edildi, evinize gidin dememiz' istendi. Daha sonra Yüzbaşı Göksel Eren, insanları paniklendirmemizi söyledi. Yüzbaşı Ferhat Bayar'ın araçlardan birine 'asker yönetime el koydu' dediğini duydum. Camilerden selalar okununca, rütbelilerin camiye gittiğini gördüm. Beklemeye devam ettim." şeklinde konuştu.
Yolun ortasına barikat kurulduğunu, bölgede rütbelilerin bulunduğunu bildiren sanık Görkem, olay günü yaşananları şu şekilde anlattı:
"Bölgede nöbet tutmaya başladım. Araçları geri döndürüyordum. Yüzbaşı Ferhat Bayar silahıyla aracın içindeki vatandaşı darp etti. Yüzbaşı İbrahim Karataş, yanımızdaki vatandaşa 'çabuk içeri gir, kim vurduya gidersin' dedi. Karşıdan sloganlar gelmeye başladı. Albay Mehmet Karabekmez önde, arkasında askerler gelmeye başladı. Yarbay Erdal Kılınç, ateş etmeye başladı, 'ateş edin size de sıkarım' dedi. Havaya 4 el ateş ettim. Polisler biber gazı attı, vatandaşlar dağıldı. Halk yeniden toplanıp gelmeye başlayınca Erdal Kılınç ateş etmeye başladı. Arkamı dönüp gazdan etkilenmiş gibi yaptım. Biri yaralanınca halk bağırdı, Yarbay Erdal Kılınç 'size bir dakika veriyorum' dedi. Ben saklanmıştım, 20 saniye dedi, tekrar ateş etmeye başladı. İddianameden o kişinin şehit Burak Cantürk olduğunu öğrendim. Benim silahımı aldı yarbay, direnmeden teslim ettim. Biz yol kenarında otururken Yarbay Erdal Kılınç hükümet aleyhine sözler söylüyordu. Bir vatandaş, 'komutan askerleri gaza getirme' dedi. Erdal Kılınç, binaya doğru tekrar ateş etti, 'alın bunu' diye bağırdı. Hava aydınlanmaya başlayınca okula girmemiz emredildi. Bölüğe çıktık, silahlarımızı teslim ettik. Televizyonda haberleri gördük, teslim olmak için sivil kıyafetlerimizi giydik. Beklemeye başladık, kimseden haber gelmeyince kendi başımıza polise teslim olduk."
Duruşmaya, öğle arası verildi.
Duruşmada savunma yapan tutuklu sanık Şevket Şen, olay tarihinde 5 aylık asker olduğunu ve Kuleli'deki inşaatta görevlendirildiğini anlatarak, 15 Temmuz'da sanıklardan arkadaşı Şafak Korkut'un yanına gelerek tatbikat yapılacağını söylediğini anlattı.
Tatbikat duyurusu üzerine kamuflaj giyip mühimmat almasının emredildiğini aktaran sanık Şen, şunları kaydetti:
"Silahım yoktu. Üzerime zimmetli olmayan bir silahı aldım. Halı sahaya gidip brandaları sökmemiz emredildi. Aykut Satmaz Astsubay ışıkları kapatmamı söyledi. Kapattırdım. Daha sonra alana bir helikopter geldi. Helikopterden 2-3 kişi indi. Bir süre sonra aynı helikopter 15-20 dakika sonra bir kez daha geldi. İçinden kim indi ya da kim bindi bilmiyorum. Nizamiyeye inmemiz emredilince oraya indik. Çengelköy'deki benzin istasyonunun oraya götürüldük. Albay Mürsel Çıkrıkçı oradaydı. Askerlere 'Hadi aslanlarım, kimseye acımayın vurun.' diye bağırıyordu. Çıkrıkçı'nın sivil insanları dövdüğünü, iki çevik kuvvetin de insanları kelepçelediğini gördüm. Mürsel Çıkrıkçı'dan korktuğum için az ilerisinde yolun kenarında tek başıma bekledim. Birkaç asker daha vardı. Oradaki vatandaşlar 'Siz kenarda bekleyin bir şey yapmayın, siz ersiniz.' dedi. Çıkrıkçı'nın bir binadakiler için 'İçeridekileri boşaltın.' diye bağırdığını duydum. Bir süre sonra 'Çekiliyoruz.' dedi. Geri döndük. Mühimmatları bıraktık. Üstümüzü değiştirdik. Sonrasında ise teslim olduk."
Sanık Şen, Mahkeme Başkanı'na "Kemal Budak, 'Birtakım planlarımız vardı.' dedi burada. Planı bizi Çengelköy'e götürüp ateşe atmak mıydı diye kendisine sorulmasını istiyorum." dedi.
Mahkeme Başkanı, not almasını, daha sonra sorabileceğini söyledi.
"Sıkıyönetim ilanını Mürsel Çıkrıkçı duyurdu"
Tutuklu sanık erlerden Niyazi Emre Yıldırım, olay günü öğle saatlerinde rütbelilerin Kuleli'ye geldiğini, içtima toplanmasını emrettiklerini, Yüzbaşı Şafak Gündoğdu'nun tatbikata katılmayanlara en az 3 çarşı cezası verileceğini söylediğini anlattı.
Sanık Yıldırım, akşam istirahat sırasında birden askerler koşuşturunca tatbikatın başladığını anladığını belirterek, "Üstümüzü giyinmeye gittik. Silah alıp toplandık. Mürsel Çıkrıkçı sinirli şekilde 'Sıkıyönetim ilan edilmiştir, kurallara uymayanlar sıkıyönetim kuralları gereği cezalandırılacaktır.' diye bağırdı. Sonra bizim bölükten 4'er kişiyi öğrencilerin başına vermeye başladılar. 9-10 kişi kaldık. Bizi de Üsteğmen Mustafa Paycı'ya verdiler. Paycı bize 'Duvarın üstüne geçeceksiniz.' dedikten sonra bana 'Kalkıyorsun karşıdaki çınar ağacını hedef alıyorsun.' dedi. Koşamadım yolda bileğimi büktüm. Bir süre sonra herkesin tek sıra halinde camiye doğru gideceği söylendi. Bileğim acıdığı için cami bahçesine geçtim. Cami hocasından su istedik. Bir de haberlere bakmasını istedik. Suyu verdi, haberlerde bir şey olmadığını söyledi. Saat 22.00 civarındaydı. Beklemeye başladım. Yolun kenarında bir sürü polis vardı. Yolda arabaları durduruyorlardı. Polisler arabadakilere 'Burası güvenli değil, güvenli şekilde evinize gidin.' diyorlardı." şeklinde konuştu.
"Çıkrıkçı, bakışını beğenmediği bir sivilin kafasına dipçikle vurdu, sivil yere düştü"
Sanık Yıldırım, savunmasının devamında şunları söyledi:
"Mustafa Paycı'nın emriyle bizi Kuleli'nin önündeki yola dizdiler. En arkaya geçtim. Sonra Mustafa Üsteğmen bizi bir polis, bir asker olarak dizmeye başladı. İlerlemeye başladık. Biz yürürken rütbeliler Mahmut Dağüstün ve Şafak Gündoğdu ve Mahmut Ulusoy en öndeydi. Erler ve polislerden mesafeyi açarak ilerlemeye başladılar. Sonra çatışma sesleri geldi ve yere yattıklarını gördüm. Albay Mürsel Çıkrıkçı, Şafak Gündoğdu'ya yönelik 'Şafak seriye tak, orayı tarıyorsun.' dedi. Bir de 'Karşıdakiler dağılın, arkamda bir tabur asker var, orayı dağıtırım.' diye bağırdı. İlerlemeye devam ettik. Olayın şoku içindeydim. Çengelköy'e geldik. Orada beklerken birkaç asker birdenbire 'Kaçıyorlar.' diye bağırmaya başladı. 'Ne oldu?' diye baktığımda 3 kişiyi arabadan indirmişlerdi. Çıkrıkçı oraya gitti. 3 kişiden 1 sivile bakışını beğenmediği için 'Sen nasıl bakıyorsun bana.' diye bağırıp kafasına silahın dipçiğiyle vurdu. O sivil yere düştü. Çıkrıkçı'dan çekindiğim için biraz uzakta durdum. Çıkrıkçı darbetmeye devam ediyordu. Erlerden kimse kalmamıştı. Birkaç polis vardı. Kimseye ateş etmedim, yalnızca er Anıl Yüksel ve er Mevlüt Ballı'nın ateş ettiğini gördüm. Bir de 40-50 sivilin polis kelepçesi ile kelepçelendiğini, başlarında da Mürsel Çıkrıkçı'nın beklediğini gördüm."
"Sanık Dağüstün nişan alıp ateş etti, biri vuruldu"
Hizmet bölüğünde görevli olduğunu dile getiren tutuklu sanık er Ümmet Dede de tatbikat duyurusu üzerine silah ve mühimmat aldığını, sonrasında halı saha tarafına giderek brandaları söktüğünü, ışıkların kapatıldığını, bir helikopterin inip kalktığını anlattı.
Dede, savunmasında şunları anlattı:
"Sonrasında ana nizamiyeye çıktık. Caddeye çıkarıldığımızda Mürsel Çıkrıkçı'yı gördüm. Etrafında 30-40 sivil oturuyordu. Polisler de vardı. Işıkların orada bekledim. Üsküdar tarafından oradan ateş sesleri geliyordu. Korktum. Beklerken yanıma 7-8 er geldi. Güzeltepe Caddesi'nde ileri doğru gidip bir evin bahçesine girdim. Siyah bereli bir komutan (Mahmut Dağüstün) vardı. Erlerden Mustafa arkadaşımla orada bekledik. Bir araç geldi. Komutan araca dur işareti yaptı. Araç durmayınca komutan 'Ateş ederim.' diye bağırdı. Er Şafak Korkut'un durmayan arabanın tekerlek kısmına bir el ateş ettiğini duydum. Araç uzaklaştı. Siyah bereliyle ikimiz kaldık. Siyah bereli komutan Mahmut Dağüstün nişan alıp karşı tarafa ateş etti. Onun üzerine karşı taraftan birinin vurulduğunu gördüm. Sabaha kadar oradaydık. Sabah saat 5 sularında ıslık ve geri çekiliyoruz sesi duydum. Ana nizamiyeye döndüm. İç bahçede bize doldur boşalt yaptırdılar. Bütün aldığımız mühimmatları ve silahları teslim ettik. Görev yerim olan kazan dairesine gittim. Öğlene doğru polise teslim oldum."
Mahkeme başkanı: "Bizimle alay mı ediyorsunuz?"
Sanık Dede, çapraz sorgusunda darbedilen ve alıkonulan sivil vatandaşların kelepçeli olup olmadıklarının sorulması üzerine, bu anları görmediğini savundu.
Mahkeme Başkanı bunun üzerine sinirlenerek, "Bizimle alay mı ediyorsunuz? Nasıl bakmadın, nasıl görmedin? Ne kadar akıllısın sen ya. Onu görmedim, bunu görmedim. Ellerinin ne şekilde olduğunu da görmüşsün, yalan söylüyorsun. Yalan söyleme hakkın da var. Kör değilsen görmüşsündür. Bak ben bu salonda insanların nasıl durduğunu çok net görüyorum. Oturan kaç sivil vardı?" diye sordu.
Sanık Dede, "30-40 sivil vardı. Çıkrıkçı da başlarındaydı." diye yanıt verdi.
19.04.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
İstanbul 32. Ağır Ceza Mahkemesi'nce, Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi karşısındaki binada yapılan duruşmaya, 48'i tutuklu 49 sanık ile avukatları katıldı.
Duruşmada, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, TBMM, Milli Savunma Bakanlığı avukatları ile bazı müştekiler de hazır bulundu.
Duruşmada, savunma yapan tutuklu sanık eski Astsubay Ali Bülbül, olay günü kendisinin "alarm, terör ve tatbikat" diye bilgilendirildiğini, darbe teşebbüsünde bulunmadığını ve hakkındaki tüm suçlamaları reddettiğini söyledi.
Sanık Bülbül, o gece yaşanan olayları iddianameden öğrendiğini savunarak, "Anayasal düzeni yıkmaya karşı bir eylemde bulunmadım. 1 yıldır Kuleli Askeri Lisesi'nde İkmal Astsubayı olarak görev yapıyordum. Okulda öğrencilerin dağıtımı şeklinde görevler yapıyordum. Terör saldırılarıyla ilgili sık sık mesajlar geliyordu. 15 Temmuz'da tabur komutanımız bize mesaiyi terk etmememizi söyledi, bunun sebebinin kokteyl olduğunu söyledi. Saat 20.00 sıralarında yazlık bahçeyi terk ettim, odama gittim. Telefon geldi, alarm verildiği söylendi, kıyafetimi değiştirdim. Bir koşturma vardı, araçlar geldi. Nizamiye önündeyken Albay Mehmet Karabekmez beni gördü, iç bahçeye gitmemi söyledi. Albay, Yüzbaşı Göksel Eren'in yanında durmamı ve okulun güvenliği ve emniyetini alacağımızı söyledi. Saat 23.45 sıralarında 2 polis bahçeye geldi." diye konuştu.
"Polise 'hayırdır niye geldin' diye sormadın mı?"
Bunun üzerine mahkeme heyeti başkanının "Polislere, 'niye geldiniz' diye sormadın mı? Nasıl astsubaysın? Normal bir şey mi polisin gelmesi? O gün sormayıp ne zaman soracaksın? Normal bir şey mi polisin gelmesi? Polise 'hayırdır niye geldin' diye sormadın mı? Telefonundan bakmadın mı olaylara?" sorusuna, sanık Bülbül, "Sormadım polislere efendim. Telefonumun şarjı bitmişti." şeklinde cevap verdi.
Sanık Bülbül, saat 01.30 civarında ailesiyle irtibat kurduğunu, darbe girişiminin olduğunu öğrendiğini, okulun bahçesinde dolaştığını, olayın netliğini öğrenmeye çalıştığını, olaylara anlam veremediğini, hiçbir olaya karışmadığını, kendisini pasifize edip hiçbir olaya karışmama kararı aldığını ve darbeye teşebbüs edecek bir eylemde bulunmadığını öne sürdü.
"Albay, iki elinde silahla ateş ediyordu"
Tutuklu sanık Enes Fidan da savunmasında, 15 Temmuz'da er olarak görev yaptığını, rütbelilerin kendilerini topladığını ve çevre güvenliği için tatbikat yapılacağının söylediğini, saat 20.30 sırasında içtima alanında toplandıklarını, Yüzbaşı Şafak Gündoğdu ve Albay Mürsel Çıkrıkçı'nın bir şeyler konuştuğunu, arka tarafta olduğu için ne konuştuklarını duymadıklarını anlattı.
Sanık Fidan, savunmasına şöyle devam etti:
"Şarjörler verildi, grup kuruldu bizden, 4-5 askerin başına rütbeli koydu. Bizim arkamıza 10-15 kişilik öğrenci grubu sıralandı. Binbaşı Kartal Genç'in emrine verildim. Yarbay Erdal Kılınç öğrencilere 'aslanlarım, kaplanlarım siz ne ara büyüdünüz' gibi konuşma yaptı. Ön tarafta arbede olmuş, Albay Mürsel Çıkrıkçı, 4-5 vatandaşı darbetmiş diye duyduk. Binbaşı Kartal Genç'in emriyle nizamiyeden çıktık. Beykoz tarafına ilerlemeye başladık. Albay Mehmet Karabekmez'in bir çevik kuvvet aracını durdurduğunu gördüm, biz ilerlemeye devam ettik. Petrolün orada beklemeye başladık, bir vatandaş geldi, Kartal Binbaşı bu vatandaşı yere yatırdı, ellerini kelepçeledi ve petrolün oraya götürdü. Binbaşı, vatandaşın başında durmamız için bana ve bir er arkadaşıma talimat verdi. Vatandaşın 10 metre gerisinde dikildik. Halk kalabalıklaşmaya başladı. Çıkmaz sokağa çekildik. Halk daha çok kalabalıklaşınca silah sesleri duyduk. Kafamı çevirip baktığımda Albay Mehmet Karabekmez'in 2 elinde silahla yere ve halka ateş ettiğini gördüm. Halk 'yaralı var' demeye başladı, öğrenciler korkmuş, ağlamaya başlamışlardı. Binbaşı Kartal'ın baskısıyla 1 el havaya ateş ettim. Albay Mehmet Karabekmez ve Yarbay Erdal Kılınç, polislere biber gazı sıkmasını söyledi. Polis de halka iki kere biber gazı sıktı."
Fidan, Yarbay Erdal Kılınç ve Binbaşı Kartal Genç'in halka ateş ettiğini gördüğünü, halkın geri çekilmek zorunda kaldığını, Yarbay Kılınç'ın kendilerine dönerek, "Siz neyi bekliyorsunuz, siz niye sıkmıyorsunuz davetiye mi bekliyorsunuz? Siz de sıkın, sıkmayanın kafasına sıkarım." diye tehdit ettiğini, bu sebepten bir el havaya ateş ettiğini ileri sürdü. Sanık Fidan, vatandaşlar yaralıları almak için süre istediğinde Yarbay Kılınç'ın sürenin dolmasını beklemeden halka ateş etmeye başladığını, bir binadan "Komutan askeri kışkırtma, beynini bulandırma." diye seslenilmesi üzerine Kılınç'ın binaya doğru küfür ederek, ateş açtığını söyledi.
Sanık Fidan, saat 04.00 sıralarında lojman bölgesine geri döndüklerini, silahlarını teslim ettiklerini, televizyonda darbe haberlerini gördüklerini, kendilerine silah temizliği yaptırıldığını ve daha sonra teslim olduklarını belirtti.
"Albaydan, 'al bu hainleri götür, yürümüyorsa sıkın' emri"
Tutuklu sanık Mehmet Emin Çeliker ise Kuleli Askeri Lisesi'nde şoför olarak vatanı görevini yaptığını, olay günü tatbikat yapılacağının söylendiğini belirterek, "Albay Mürsel Çıkrıkçı halka 'sıkıyönetim ilan edildi, asker ile polis yanyana' diye anons yapıyordu. Mürsel Çıkrıkçı, vatandaşlardan birini alarak askerlere 'Al bu hainleri götür, yürümüyorsa sıkın' diyordu, daha sonra polis vatandaşa kelepçe taktı. Çengelköy Karakolu'nun orada down sendromlu bir vatandaş geldi, albay 'bunu sakinleştirin' dedi, ben de kendisini alarak bahçeye götürdüm, polise 'bu vatandaşı al, hasta' dedim. Polis de bana, 'Ben senden emir almam, komutanın gelsin.' dedi. Mürsel Albay, polis karakolundaki polislere 'asker yönetime el koydu, teslim olun.' dedi. Bize şarjörlerimizi doldurma emri verdi. Daha sonra Mürsel Albay telefonla konuştu, okulun oraya gittik, polise teslim olduk. Olaylarda kimseye zarar vermedim, kimseye kelepçe takmadım." diye konuştu.
Savunmaların ardından duruşmaya, öğle arası verildi.
Duruşmada, tutuklu sanık er Ömer Kel, olay tarihinde Kuleli'de 1,5 aylık asker olduğunu, tatbikat olacağını duyduğunu, nöbetinden sonra bilgisayar odasında müzik dinlerken bir anda tatbikatın başladığını duyduğunu anlattı.
Tatbikat nedeniyle üstünü değiştirerek silahlıktan kendi silahını alarak iç bahçeye koştuğunu belirten sanık Kel, savunmasında şunları kaydetti:
"Albay Mürsel Çıkrıkçı orada bağırıyordu. Çok kalabalıktı ne dediğini duymadım. Mühimmat almamız söylenince yanıma 4 tane şarjör aldım. Tarihi binanın oraya geçtik. Binbaşı Kartal Genç bizi öğrencilerin başına geçirdi. Benim grubumdan 4 tane er vardı. Ana nizamiyenin oradan dayak sesleri geliyordu. Ama gözükmüyordu. Ana nizamiyeden çıkınca 3 tane sivilin arkadan plastik kelepçeli diz çökmüş olduğunu gördüm. Başlarında Mürsel Çıkrıkçı vardı. Sağlı sollu öğrenciler ve erlerle komutanlar başımızda ilerledik. Karşımızdan çevik kuvvet otobüsü geldi. Albay Mehmet Karabekmez otobüstekileri indirdi. Polisin birinde elinde telefon vardı. Karabekmez telefonu kapat gibi bir şey dedi. Beykoz'a vardık. Orada Kartal binbaşı bir siville tartıştı. Kelepçeleyip götürdü. Benzinliğin orada kenarda bir yere geçtim. Halk toplanmaya başladı. Mehmet Karabekmez gelip havaya ateş etti. Halka dağılmalarını söyledi. Kuleli'ye geçtik. Barikatları gördüm. Bizi içeri alıp sıraya dizdiler. Erdal Kılınç yarbay vatandaşlara ateş etti. Biri yaralanmıştı. Siviller 'Yaralımız var, müsaade edin alalım' dediler. Kılınç, 'Yaralıyı almanız için 20 saniye süre veriyorum' dedi. 20 saniye dolmadan ateş etmeye devam ediyordu. Kılınç, erlere yönelik 'Ateş etmeyenin kafasına sıkarım' dedi. Korktum ateş edemedim. Sabah 7-8 gibi aşağıdaki lojmana iç bahçeye geçtik. Doldur boşalt yaptık. Recep Ayıtdere uzman silahların temizleneceğini söyledi. Silahları temizledik. Gazinoya geçtik. Televizyonda Kuleli'de darbe girişimi operasyonu geçiyordu. Ne olduğunu anlamadık. Ben zaten ilkokul mezunuyum. İddianamede ateş ettiğime dair ifade veren olmuştur. Ama ben silahımı hiç kullanmadım."
İddianamede eski albay Mürsel Çıkrıkçı tarafından rehin alınan vatandaşların başında gözcülük yaptığı tespit edilen tutuklu sanık er Yusuf Ildız, kimseye ateş etmediğini, sivillere darpta bulunmadığını öne sürerek, "Sivilleri Mürsel Çıkrıkçı ve Abdullah Çoban uzman onbaşı getiriyordu. Çıkrıkçı'nın emriyle sabaha kadar sivillerin başında nöbet tuttum. Geri çekilip Kuleli'ye döndüğümüzde Recep Ayıtdere uzman silahları bize temizletti. Sivil elbiselerimiz giydik. Şafak yüzbaşı içtima aldı. Kimseye darpta bulunmadım. Silah doğrultmadım." diye konuştu.
"Çıkrıkçı polislere 'Askerle polis iş birliği yapacak' dedi"
Tutuklu sanıklardan eski binbaşı Mevlüt Acar, 15 Temmuz'da sanık eski yarbay Erdal Kılınç'dan son dönemde yaşanan terör olayları nedeniyle okula saldırı düzenlenebileceğini, emniyet tedbirlerini artıracaklarını öğrendiğini söyledi.
Akşam 22.00 sıralarında Mürsel Çıkrıkçı'nın öğrencileri balkona çıkarmasını emrettiğini anlatan sanık Acar, "Öğrencileri balkona çıkarttırdım. Yaklaşık 10 dakika bekledik. Bir süre sonra öğrencileri içeri geri aldım. Üsküdar çevik kuvvetten bir minibüs okulun önünden geçtiğini, bu sırada Çıkrıkçı'nın polislere 'Askerle polis iş birliği yapacak. Bu işi birlikte yapacağız. Benim emrime girdiniz' dedi. Çıkrıkçı'nın, tepki gösteren bir polisi darp ettiğini, sonrasında da sıkı yönetim ilan edildiğini duyurduğunu gördüm." dedi.
Çıkrıkçı'nın emriyle Çengelköy'e mühimmat götürdüm
Okulun eski komutanı Muammer Aygar'ın, Çengelköy tarafından bir grup polisin okula saldırı için yola çıktığı bilgisini verdiğini anlatan sanık Acar, savunmasında şunları söyledi:
"Bu nedenle bir grup öğrenci hazırlamam istendi. Ben kimseye fark ettirmeden arka tarafa geçtim. Bir grup öğrenciyi almışlar. Birkaç dakika sonra Çıkrıkçı öğrencilerin asfalt yola dizilmesini istedi. Bir grup da Çıkrıkçı'nın emir komutasında Çengelköy'e gitti. Yine bir müddet sonra Muammer Aygar ile karşılaştım. Aygar Çıkrıkçı'nın Çengelköy'e mühimmat istediğini, benden başka mühimmat götürecek kimse olmadığını söyledi. Çevik kuvvetin servis aracıyla paketli olarak 3 kasa mühimmat götürdüm. Benzinlik tarafından durdum. Polis karakolunun yakınına gittim. Işıkları yanmıyordu. Faal olsaydı mühimmatları araçta bırakıp karakola sığınacaktım. Yapamadım.
Çıkrıkçı bana o bölgede kalmamı söyledi. Sabaha kadar benzinlik bölgesinde manavın yanında kaldım. Ben yalnızca Güzeltepe bölgesinde silah sesi duydum. Polis merkezi önünde hiçbir faaliyete katılmadım. Emrimdeki öğrenciler dahil hiç kimseye darbe girişimi ile ilgili bir emir vermedim. Kuleli ve benzinlik tarafında toplanan halk görmedim. Herhangi bir rütbelinin de ateş ettiğini görmedim. Kelepçelenen 30-40 tane vatandaşımız vardı. Onlardan bir kısmını ben benzinlik bölgesindeyken benim olduğum tarafa gönderdi. Başlarında çevik kuvvet vardı."
S.S.Ç ifadelerini kabul etmedi
Mahkeme Başkanı Ömer Günaydın, vurulan sivil ya da ateş eden asker görüp görmediğini sorduğu sanığın, "Görmedim" yönünde cevap vermesi üzerine "Nasıl görmedin? Senin bulunduğun yerin yakınında 7 vatandaş katledilmiş, bir ton ateş edilmiş. Sen hiçbir şey görmedim etmedim diyorsun. 800 metreden G3 duyulmaz mı? Gaz bombası atılmış orada. Feryat figan kopmuş." dedi.
Müşteki avukatlarından biri sanık Acar'a "İddianameye göre Suça Sürüklenen Çocuk (S.S.Ç.) sıfatıyla ifade veren öğrencileriniz, size yönelik "Ciddi bir iş yapıyoruz. Ben dönersem beni vurun, siz dönerseniz sizi vururum' demişsiniz. Bu şekilde onlarca beyanlar var. Buradaki ifadenizde bu husustan bahsetmeniz. Bu beyanlarda bulundunuz mu?" diye sordu. Sanık, ifadesi alınan 12 S.S.Ç.'nin yalnızca 4'ünün bu şekilde ifade verdiğini belirterek, "Aynı polis memurundan çıkan ifadelerdir. Bu beyanları kabul etmiyorum." diye yanıt verdi.
15 Temmuz sabahı olağan şekilde mesaiye gittiğini gündüz saatlerinde akşam bir kokteyl olacağını öğrendiğini anlatan eski yüzbaşı tutuklu sanık İbrahim Karataş ise savunmasında şunları kaydetti:
"Kokteyl için mesaiden sonra okulda kaldım. Kamuflajlı içtima olacağı söylendi. Gidip kamuflajımı giydim. Yarbay Murat Durusoy, ben ve yüzbaşı Ferhat Bayer ile birlikte silahlıktan silah aldık. Kargaşa vardı, rastgele bir silah aldım. Oradan nizamiyenin ziyaretçi giriş yerinde toplandık. Orada Mürsel Çıkrıkçı ve Mehmet Karabekmez'i gördüm. Murat yarbay bir süre sonra Çıkrıkçı'nın yanına gidip geldi. Benimle Bayer'i çağırdı, bir görev aldığını söyledi. Halı sahanın orada helikoptere bindik. Atatürk Havalimanı civarında 22.00 gibi bir yere indik. Hava Harp Okulu'nun Yeşilköy'deki yerine gitmişiz. Murat yarbay helikopterden indi, 50-60 metre ileri gitti. Orada 2-3 kişiyle konuştu. Geri helikoptere bindi. Konuştuğu kişileri tanımıyorum. Kuleli'ye geri döndük. Nizamiye bölgesine gittik. Çıkrıkçı aracına binmiş gidiyordu, biz orada bekliyorduk. Murat yarbay aracın yanına gitti, bir şey konuştular geri döndü. Muammer Aygar, nizamiye duvarının kenarında oturuyordu. Jetler alçak uçuş yapıyordu. Nizamiye bölgesinde 3-4 sivil elleri kelepçeli bekliyordu. Erdal Kılınç, 2 No'lu nizamiye bölesine geçmemizi söyledi. Oraya gittik. 10 tane Çevik Kuvvet polisi yürüyerek normal şekilde gelip yanımızda durdular. Göksel Eren yüzbaşı oradaydı, kirpiler yolu kapatmıştı. Havaya ateş etme emri verdi. Bir müddet sonra bir öğrenci grubu başlarında albay Karabekmez ile birlikte Beykoz istikametinden geliyordu. Arkalarında kalabalık bir grup vardı. Erdal yarbay yaklaşamamaları konusunda ikaz etti. Karşılıklı bağrışmalar oldu. Erdal yarbayın ikazıyla oradaki polisler gaz etti. Bir süre sonra yine geldiler. Bunun üzerine Erdal yarbay, havaya ateş emri verdi. Onun da havaya doğru ateş ettiğini gördüm. Ben de havaya doğru ateş ettim."
Sanık Karataş, Mahkeme Başkanı Ömer Günaydın'ın, "İlk ifaden ile bu savunman arasında çelişkiler var. Hangisi doğru?" diye sorması üzerine, mahkeme huzurunda verdiği savunmasının dikkate alınmasını, kolluktaki savunmasının baskıyla alındığını, olayın heyecanıyla yanlış beyanlarda bulunduğunu söyledi.
Başkan Günaydın sanığa bu kez, "İlk beyanında yarbay Erdal Kılınç'ın halkın üzerine ateş etme emri verdiğini söylediğini, huzurda ise havaya ateş emri verdiğini beyan ettiğini söylüyorsun. Bu kadar ifade aldım. Yarbay Erdal'ın havaya ateş etme emri verdiğini söyleyen tek kişi sensin. Emin misin?" dedi. Sanık bunun üzerine, "Kılınç halkın üzerin ateş etme emri verdi. 1 kişi de yere düştü." dedi.
Çapraz sorguda sanık Karataş ile başkan Günaydın arasındaki soru cevaplar ise şöyle gelişti:
Başkan: "Hiç telefonuna bakmadın mı?"
Sanık: "Bakmadım başkanım, ortam çok müsait değildi."
Başkan: "Hayatın olağan akışının tersliğini bırak paramparça ediyorsun. Darbe olduğunu ne zaman anladın?"
Sanık: "Sabah anladım başkanım. Saat 4 gibi."
Başkan: "Hiç pişmanlık duydun mu peki?"
Sanık: "Duydum başkanım. Olayın rehavetini yolda taksicide dinledim."
Duruşmaya yarın sanık ifadelerinin alınmasıyla devam edilecek.
20.04.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
İstanbul 32. Ağır Ceza Mahkemesi'nce, Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi karşısındaki binada yapılan duruşmaya, 75 tutuklu sanık ile avukatları katıldı.
Duruşmada, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, TBMM, Milli Savunma Bakanlığı avukatları ile bazı müştekiler de hazır bulundu.
Duruşmanın bugünkü oturumunda, tutuklu sanık eski yüzbaşı Mahmut Dağüstü'nün savunması alındı.
Savunmasında, kolluktaki ifadesinin baskı ve tehdit altında alındığını öne sürerek reddettiğini belirten sanık Dağüstü, bu yönde gelecek sorulara da cevap vermeyeceğini söyledi.
Uzunca bir süre, gözaltındaki ve cezaevindeki koşulları eleştiren Dağüstü, Mahkeme Başkanı Ömer Günaydın'ın, "Ben senin nezaret hatıralarını dinlemek zorunda değilim. Burada 7 kişinin şehit edilmesinden, onlarca kişinin yaralanmasından yargılanıyorsun. Olay gecesini anlat" uyarısı üzerine Dağüstü, 15 Temmuz'da Kuleli Askeri Lisesi'ne neden gittiğini anlatarak savunmasına başladı.
15 Temmuz'da gündüz saatlerinde Ahmet Zeki Gerehan'ın terör tatbikatı olacağı kendisinin de görevlendirebileceğini söylediğini kaydeden sanık Dağüstü, şunları kaydetti:
"Ertesi gün şehir dışına gitmek için çanta hazırladığım sırada, yüzbaşı Ahmet Yılmaz tarafından arandım. Bana, olası terör olaylarına karşı birtakım görevlendirmeler olduğunu, iznimi daha sonra kullanabileceğimi, benim ile birlikte akademiden 4 kurmayın Kuleli Askeri Lisesi'nde görevlendirildiğini, oraya gitmem gerektiğini söyledi. Bunun üzerine lojmandan çıkarak Ahmet Yılmaz, Süleyman Erkaya ve Ayhan Şahin ile birlikte Kuleli Askeri Lisesi'ne gittik. Saat 22.00 sularında liseye vardık. Girişte okul komutanı (Mürsel Çıkrıkçı) vardı. Nizamiyeye geldiğimizde, bölgede çevik kuvvet polisinin de beklediğini gördüm. Akademiden görevlendirildiğimizi söyleyerek kimliklerimizi gösterip içeri girdik. Mürsel albay, sivil olduğumuz için üzerimizi değiştirip silah bölgesine gitmemizi söyledi. Görevli gittiğimiz için üniformam yanımdaydı. Silah deposundaki bir görevli tarafından bize getirilen silahlar ve kompozit başlıkları aldık. Üzerimizi değiştirip nizamiyeye indik. Bu bölgede askerle polis birlikte görev yapmaktaydı. Derdest edilen ya da darp edilen sivil görmedim."
-"Bize ateş edildi, siviller arada kaldı"
Nizamiye bölgesindeyken saat 22.30 civarlarında Çengelköy bölgesinden silah atış sesleri duyduğunu söyleyen sanık Dağüstü, "Çıkrıkçı ve Kuleli'de görevlendirilen askeri birlikle beraber o yöne doğru gittik. Bir kalabalık vardı. Oraya yaklaşırken sivil ancak silahlı, yüzlerini karanlıktan ve kalabalıktan göremediğim kişilerden bize ateş açıldı. Vatandaşlar da arada kalmıştı. Mürsel albay o bölgeye doğru ateş etti. Ben ateş etmedim. Çıkrıkçı'nın ateş edin talimatı da olmadı. Silah sesleri gelmesiyle halkın arka sokaklara kaçtığını gördüm. Ortalık boşaldı. Bu süreçte farklı yerlerden farklı noktalara ateş ediliyordu. Kendimi emniyetli bir yere alıp ateş edilen yeri saptamaya çalıştım. Silah kullanmadım ve ateş etmedim. Bize doğru açılan ateşler kalaşnikof, tabanca ve pompalı silah sesleriydi. Çengelköy karakolu karanlıktı. İçeride hiçbir belirti yoktu. Karakol önünde herhangi bir çatışma görmedim." dedi.
-"Sivillerin, kendi can güvenlikleri için toplanmış olduklarını düşündüm"
İddianameye göre rehin alınan ve plastik ters kelepçe yapılarak bir noktada bekletildikleri tespit edilen sivilleri gördüğünü ancak bu sivillerin kendi can güvenlikleri için toplu olarak o bölgede beklediklerini düşündüğünü savunan sanık Dağüstü, şunları söyledi:
"Silahını kullanan herhangi bir er ya da rütbeli de görmedim. Kuleli nizamiyesine doğru hareket etmeye başladım. Saat 02.30 civarında Ayhan Şahin yüzbaşı ile karşılaştım. Telefonun internetinden haberlere baktık. Ümit Dündar'ın açıklamalarını gördüm. Böyle bir kalkışmanın içinde olamayacağımızdan konuştuk. Ahmet Zeki Gerehan (firari kurmay albay) ve sıralı amirlerin bizi tuzağa düşürdüğünü fark ettim. Kendi birliğimize dönmenin en iyi yol olacağını düşünerek Ahmet Yılmaz, Süleyman Erkaya ve Ayhan Şahin ile beraber Kuleli'de buluşup üzerimizi değiştirip, silahları teslim ettik. Oradan ayrıldık. Ben ve diğer kara harp akademisi öğrenci subaylarının terör konusundaki hassasiyetimiz bilinerek tuzağa düşürülmek için çağrıldığımızı düşünüyorum. Hiçbir ölüm olayına katılmadım. Kimseyi hürriyetinden tahdit etmedim. Kimsenin malına zarar vermedim."
"3 gündür savunma yapanlar senin ateş ettiğini söylüyorlar"
Sanığın savunmasını tamamladığını beyan etmesi üzerine çapraz sorgusuna geçildi. Mahkeme Başkanı Ömer Günaydın, "3 gündür savunma yapan neredeyse bütün sanıklar senin ateş ettiğini söylüyor. Ateş ettin mi etmedin mi?" sorusuna Dağüstü, "Etmedim." diye karşılık verdi.
Sanık Dağüstü, Başkan Günaydın'ın, "Kuleli'nin nizamiyesine gittiğinizde Mürsel Çıkrıkçı'nın sizi 'Aslanlarım hoşgeldiniz' diye karşıladığını söylemişsin ilk ifadende. Nasıl bir diyaloğunuz oldu?" sorusuna, "Bir diyalog geçmedi aramızda, kendimizi tanıtıp kimlik gösterip içeri girdik." dedi.
-"Görüntülerdeki kişi ben değilim"
Mahkeme Başkanı Günaydın'ın, "Dosyada birtakım görüntüler var. Senin, sivillerin üzerine ateş ettiğin görüntülerle tespit edilmiş. Sen o gece siyah bere taktın mı?" sorusu üzerine Dağüstü görüntülerdeki kişinin kendisi olmadığını, olay gecesi siyah bere değil, kendisine teslim edilen kompozit başlığı taktığını ileri sürdü.
Dağüstü, "İddianamede, senin halkın üzerine ateş etmen üzerine, Mürsel Çıkrıkçı, 'Gözlerinden öperim Mahmut' diye bir iltifatta bulunmuş. Bunu duyduğunu söyleyen sanıklar da var. Neden böyle bir iltifatta bulundu?" sorusuna da "Bu ifadeleri duymadım" yanıtını verdi.
"Çıkrıkçı siz gelinceye kadar 'Cengaverim nerede?' diyordu"
Mahkeme Başkanı Günaydın'ın sorularının ardından bazı tutuklu sanıklar, Dağüstü'ne soru sormak istediklerini bildirdi.
Tutuklu sanık er Ümmet Dede'nin "Ben sizin bir kişiyi vurduğunuzu bizzat gözümle gördüm." ifadeleri üzerine Dağüstü, kimseyi vurmadığını öne sürdü.
Tutuklu başka sanık er ise Kuleli nizamiyesinde bekleyen eski albay Mürsel Çıkrıkçı'nın sanık gelinceye kadar "Cengaverim nerede? Cenagaverim nerede?" dediğini çok net hatırladığını o cengaver diye bahsettiği kişinin Mahmut Dağüstü olduğunu söyledi.
Dağüstü, bu ifadeleri duymadığını ileri sürdü.
"Sizi sivillere ateş ederken gördüm, ben utanıyorum"
Tutuklu sanık er Burak Küçüksu ise "Ben bu sanığı bizzet Mürsel Çıkrıkçı'nın yanında sivillere ateş ederken gördüm. Bunu burada inkar etmesinden dolayı salondaki şehit ve gazi yakınlarından utanıyorum." dedi.
Duruşmada, Kuleli Askeri Lisesi'ne olaydan bir gün önce atanan okul komutanı tutuklu sanık eski albay Mürsel Çıkrıkçı'nın makam şoförü uzman onbaşı Abdullah Çoban'ın savunması alındı.
Sanık Çoban, olay tarihinden önce eski okul komutanı Muammer Aygar'ın 21 günlük şoförlüğünü yaptığını, sanık Çıkrıkçı ile ilk kez 15 Temmuz günü tanıştığını söyledi.
Gün içinde Çıkrıkçı'nın makam aracı kullanmadığını söyleyen sanık Çoban, şöyle devam etti:
"O gün Kemal astsubay tatbikat olabileceğini, olursa kendisini aramamı istemişti. Yeni okul komutanın da gelebileceğinden bahsetmişti. Saat 20.30 civarında astsubay İsmail Bay beni arayarak, acil olarak yazlık bahçeye inmemi istedi. Yazlık bahçeye gittim. Mürsel Çıkrıkçı oradaydı. Kullandığım araca binerek iç bahçeye sürmemi istedi. Bir grup asker içtima alanındaydı. Çıkrıkçı alana 100 metre kala aracı durdurdu ve indi. İçtima alanında toplanan askerlere 'Hepinizden aslanlar gibi olmanızı bekliyorum' diye bağırdığını duydum. Sonrasında benden 3 adet silah getirmemi istedi. Sanırım bunlardan birini kendisi, birini benim birisini de İsmail Bay için istedi. Muhafız bölüğüne gidip emrini ilettim. 3 adet G3 silah ve 7 adet şarjör aldım. Geri döndüğümde komutanı nizamiye bölgesinde gördüm. İsmail Bay silahlardan biri ile 3 adet şarjör alarak bir itfaiye aracına binip gitti. Çıkrıkçı, nizamiye önünden geçen bir polis aracını durdurttu. Polislere, 'Sıkı yönetim ilan edildi. Şu andan itibaren polis asker birdir. Sivil araçları evlerine yönlendirin. Silaha gerek yok' dedi. O sırada bir sivil araç geçiyordu. Çıkrıkçı'nın emriyle araçtaki 3 sivil indirildi. Çıkrıkçı bu sivillere 'Neden git deyince gitmiyorsunuz? Hangi partiye oy verdiniz lan siz?' diye bağırdı ve onları darp etti. Buna bir anlam veremedim. Sivilleri kelepçelettirip nizamiyenin önüne oturttu."
"Çıkrıkçı, Dağüstü'yü 'Gelin aslanlarım' diye karşıladı"
Çıkrıkçı nizamiyenin önündeyken bir sivil aracın daha geldiğini anlattığı savunmasında, "Araçtakilerin kim olduğunu sorguluyordu. Sonrasında yüzbaşı Mahmut Dağüstü'yü gördü. 'Gelin aslanlarım' dedi. Yanındaki askerlere 'Aslanlarıma silah, hücum yeleği getirin' diye emir verdi. Dağüstü'nün yanında isimlerini bilmediğim 3 rütbeli daha vardı. Bu kişiler içeri girip üstlerini değiştirdiler ve yeniden nizamiyeye geldiler. Mahmut Dağüstü'nün başında siyah tankçı beresi olduğundan eminim, bere vardı. Komutanın yanında sigara içemediğim için aracın yanına sigara içip geri döndüm. Döndüğümde, Çıkrıkçı telefonuyla oynayan bir polise bağırıp darp etti. Botlarını çıkarttırıp kelepçeletti. Oradaki herkese hitaben 'Şu an sıkı yönetim ilan edildi' diye bağırdı. Çok sinirliydi. Tavırları normal değildi. Gözlerinden ateş fışkırıyordu. Sürekli bağırıyordu. Polisi telefon yüzünden darp edince, cebimde titreyen telefonu çıkarıp bakamadım. Yanımdaki arkadaşıma telefonumu verdim. 'Sende dursun sonra alırım' dedim. Yaklaşık 15 dakika sonra Çıkrıkçı 'Nerede benim aracım?' diye bağırdı." ifadelerini kullandı.
"Benimki tutukluk yaptı deyip silahları değiştirdi"
Aracı sürmeye başladıktan sonra, Çıkrıkçı'ya nereye gideceklerini sorduğunu, Çıkrıkçı'nın ise "Her şeyi sorma, kafana kurşunu yiyeceksin" diye yanıt verdiğini belirten sanık Çoban, şunları söyledi:
"Rütbeliler ve askerlerden oluşan kalabalık bir grup Çengelköy'e doğru yürüyordu. Araçtan indi ve en arkadan araçla kalabalığı takip etmemi istedi. Kendisi kalabalığın en önüne geçti. En önde aralarında Mahmut Dağüstü'nün de olduğu subaylar vardı. Çıkrıkçı en öne gidince, zannediyorum yere yatın emri verdi ki herkes yere yattı. Nedenini bilmiyorum, anlamadım. Ben hiç namludan çıkan ateş görmedim. Sonrasında askeri grup ilerlemeye devam etti. Benzin istasyonuna vardık. Aracı oraya park ettim. Aracın yerini Çıkrıkçı'ya söyledim ve aracın yanına döndüm. 1 saat kadar orada durdum. Bir süre sonra Mahbub Ulusoy'un iki askerin kollarında getirildiğini gördüm. Çıkrıkçı, 'Komutanını revire götür' diye bağırdı. Neler olduğunu, neden vurulduğunu sordum. 'Sen boşver, ben alışkınım böyle şeylere, çocuklara söyleme korkmasınlar.' dedi. Kendisini revire götürdüm. Araçtan inerken silahını ve hücum yeleğini geride bırakmıştı. Kuleli'de Muammer Aygar'a rastladım. 'Komutanım neler oluyor, kim kiminle çatışıyor?' diye sordum. 'Sen neyi sorguluyorsun, sen kimsin lan' diye beni defetti."
Savunmasında hiç ateş etmedim diyen Dağüstü'nün "Silahım tutukluk yaptı değiştiriyorum" dediği iddiası
Tekrar Çengelköy'e döndüğünü, aracın başında beklerken, bugün sabah saatlerinde yaptığı savunmasında olay tarihinde hiç ateş etmediğini öne süren sanık Mahmut Dağüstü'nün yanına geldiğini kaydeden sanık Çoban, "Aracın başında bekliyordum. Mahmut Dağüstü geldi. Elinde silahı vardı. Araçtaki silahı gördü. 'Benim silahım tutukluk yaptı' diyerek silahları değiştirdi. Kompozit başlık olup olmadığını sordu. Yok dedim gitti. Kendisinin başında hala tankçı beresi vardı. Çıkrıkçı bana 'etrafımdan ayrılma' diye emri verdi. Bir grup sivilin yerde oturduğunu gördüm. Çıkrıkçı getirilen sivilleri emir verip polislere kelepçelettiriyordu. Çıkrıkçı, yeni getirilen sivil gruba 'TSK yönetime el koymuştur' diye bağırıyordu. Ben de bu konuşma yapılınca bambaşka bir olayın içinde olduğumu anladım. Aracın arkasına gittim sigara içtim. Şoka girmiştim. Bir sivil baygınlık geçirdi. Ona insülin bulmak için eczaneye gittim. Buldum getirdim. Telefonum üstümde olmadığı için kimseyi arayamadım. 'Sivillere nasıl yardım edebilirim' diye yanlarına gittim. Döndüğümde çıkrıkçı sivilleri darp ediyordu. Telefonumu emanet ettiğim arkadaşım yanıma geldi. Geri aldığım telefonumun şarjı bitmek üzereydi." ifadelerini kullandı.
-"Tam dolduruş emri verdi"
Çıkrıkçı'nın silah doğrultması ya da sivilleri darp etmesi ve kelepçelemesi yönündeki hiçbir emrine riayet etmediğini, gerek aracın arkasında gerekse farklı yerlerdeki Çırıkçı'dan uzak noktalarda beklediğini savunan Çoban, "Çıkrıkçı karakolda bulunan 3-4 polise '3 dakika içinde buradan çıkmazsanız burayı yerle bir ederim' dedi. Polisler de amirlerine sormaları gerektiğini söyledi. Çıkrıkçı askerlere ve bana tam dolduruş emri verdi. O esnada telefonu çalınca oradan uzaklaştım. Bir süre sonra Çıkrıkçı ve habercisi araca binerek Kuleli'ye sürmemi istediler. Kuleli'ye gittik. Bir süre sonra kapıya polisler gelmişti. Çıkrıkçı'ya teslim olmak istediğimi söyledim. Engel oldu. Sonrasında da teslim olduk." diye konuştu.
Duruşmaya 24 Nisan Salı günü, sanık ifadelerinin alınmasıyla devam edilecek.
İDDİANAME
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu'nca hazırlanan iddianamede, olaylarda şehit düşen Burak Cantürk, Fatih Dalgıç, Gökhan Esen, Halil Kantarcı, Kader Sivri, Murat Akdemir, Mustafa Cambaz, Osman Yılmaz "maktul", 16 kişi mağdur, 195 kişi "müşteki", aralarında 39 rütbeli asker ve 9 askeri öğrencinin de bulunduğu 76'sı tutuklu 103 kişi de "sanık" sıfatıyla yer alıyor.
Darbe girişimi sırasında, kapatılan Kuleli Askeri Lisesi'nde yaşananlar ve buradan çıkan sanıkların Çengelköy Polis Merkezi'ni işgal etmesi ile Vaniköy ve Beykoz bölgelerinde karıştıkları olayların anlatıldığı iddianamede, olaylarda 8 kişinin şehit edildiği, aralarında vatandaş ve kolluk görevlilerinin de bulunduğu 135 kişinin "kasten öldürmeye teşebbüs" suçuna maruz kaldığı, bunlardan 62'sinin silahla vurularak yaralandıkları kaydediliyor.
Olaylarda 33 vatandaşın hürriyetinin kısıtlandığı, 11 müştekinin "kasten yaralamaya" maruz kaldığı, 46 kişinin aracına ve iş yerine zarar verildiği belirtilen iddianamede, aralarında Çengelköy Polis Merkezi'nin de bulunduğu 5 kamu binasının da hasar gördüğü vurgulanıyor.
İddianamede, askeri lisenin komutanları eski Albaylar Mürsel Çıkrıkçı ve Muammer Aygar'ın da aralarında bulunduğu 39'u rütbeli, 9'u askeri öğrenci olmak üzere 76'sı tutuklu 103 sanık hakkında, "anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs", "TBMM'yi ortadan kaldırmaya teşebbüs", "Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs" ve "silahlı terör örgütüne üye olmak" suçlarından üçer kez ağırlaştırılmış müebbet ile on beşer yıla kadar hapis cezası isteniyor.
İddianamede, bazı sanıkların da ayrıca "kasten öldürme", "kasten öldürmeye teşebbüs", "kasten yaralama", "kişiyi hürriyetinden yoksun kılma", "mala zarar verme" ve "iş yeri dokunulmazlığı ihlali" gibi suçlardan cezalandırılması talep ediliyor.
İstanbul 32. Ağır Ceza Mahkemesi, darbe girişimi sırasında bu bölgedeki olaylarda görev alan darbeci askerlere yardım ettikleri iddiasıyla tutuklu eski 14 çevik kuvvet polisi hakkında "anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istemiyle açılan davanın, bu dava ile birleştirilmesine karar vermişti. Böylece davadaki sanık sayısı 117'ye yükselmişti.
Paralel yapı-15 Temmuz (2016)-27 Kasım (2017) 'İstanbul 117 sanık (ilk 103) Darbe/Çengelköy'deki olaylar' davası
(21 Nisan 2018, 18:12)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: