Ankara'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında Genelkurmay Başkanlığındaki eylemlerle ilgili sözde "yurtta sulh konseyi" üyelerinin de aralarında yer aldığı 224 sanığın yargılanmasına devam edildi.
24.02.2018 19:51 Ankara'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında Genelkurmay Başkanlığındaki eylemlerle ilgili sözde "yurtta sulh konseyi" üyelerinin de aralarında yer aldığı 224 sanığın yargılanmasına devam edildi.
19.02.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesince, Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsündeki salonda görülen Genelkurmay çatı davasının duruşmasına, tutuklu ve tutuksuz sanıklar, taraf avukatları ile şehit yakınları katıldı.
Duruşmanın başında Mahkeme Başkanı Oğuz Dik, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ın devam eden operasyonlar nedeniyle duruşmaya gelemediğini, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hasan Küçükakyüz ve o dönem Genelkurmay 2. Başkanı olan Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Güler'in de dilekçe göndererek duruşmaya gelemeyeceklerini bildirdiklerini ve davaya müdahillik talebinde bulunduklarını belirtti.
Müşteki eski Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Salih Zeki Çolak
Davanın görülmesine, olay tarihinde Kara Kuvvetleri Komutanı olan emekli Orgeneral Salih Zeki Çolak'ın müşteki olarak beyanlarının alınmasıyla devam edildi.
Çolak, darbe girişiminden önce Ağustos 2016'da yapılması planlanan Yüksek Askeri Şura (YAŞ) hazırlıkları olduğunu, olay günü İzmir'deki Maltepe Askeri Lisesinde düzenlenen mezuniyet töreninden sonra Akın Öztürk ile aynı uçakla Ankara'ya geldiğini söyledi.
Öztürk'ün uçakta kendisine, "Torunlarımı görmek için Ankara'ya gidiyorum." dediğini aktaran müşteki Çolak, 15 Temmuz 2016 saat 16.00'da Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar ile atamalara ilişkin çalışma yaptıklarını kaydetti. Toplantı esnasında Genelkurmay 2. Başkanı Yaşar Güler'in odaya geldiğini ve Akar ile kısa bir konuşma yaptıklarını anlatan Çolak, Akar ile Güler'in bir süre sonra dışarı çıktıklarını beyan etti.
Daha sonra Akar'ın kendisini emir subayı Levent Türkkan aracılığıyla toplantı odasına çağırdığını belirten Çolak, yanlarına gittiğinde Güler ile Akar'ın toplantı halinde olduklarını bildirdi.
Müşteki Çolak, toplantıda Güler'in, Kara Havacılık Komutanlığında görevli bir binbaşının 15 Temmuz akşamı helikopter faaliyeti yapılacağını söylediğini, faaliyet kapsamında MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın alınacağını söylediğini aktardı.
Bunun üzerine Akar'ın kendisine, Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı İhsan Uyar'ı alarak Kara Havacılık Komutanlığına gitmesi ve denetlemesi emrini verdiğini ifade eden Çolak, şöyle konuştu:
"Sayın komutanın bana verdiği emir darbe girişimine ilişkin değil, izinsiz uçuşlar yapılabileceği yönündeydi. Toplantıdan çıktığımda Levent Türkkan ağzımı aradı ama ben 'Kara Kuvvetleri Komutanlığına gidiyorum.' diyerek oradan ayrıldım. Bu durumdan şoförüm ve emir subayımın haberi yoktu. Yolda giderken Kara Havacılık Komutanı olan Hakan Atınç'ı ve İhsan Uyar'ı aradım. Uyar'a yanında bir de askeri savcı getirmesini söyledim."
Müşteki Çolak, 15 Temmuz 2016 günü saat 18.48'de Güvercinlik'teki Kara Havacılık Komutanlığına gittiğini, komutanlık odasına geçtiğinde uçuş pistinin boş olduğunu gördüğünü söyledi.
Atınç'tan uçuş planlarını ve gece uçuşu yapılmamasını istediğini kaydeden Çolak, hangarlarda da incelemelerde bulunduğunu, incelemeleri esnasında darbe girişimine yönelik hazırlığa rastlamadığını ve bunu Genelkurmay Başkanı Akar'a da telefonla bildirdiğini dile getirdi.
Saat 21.00'den sonra da kışladan ayrıldığını kaydeden Çolak, telefonla Genelkurmay Başkanı Akar ile tekrar görüşmek istediğini, telefonu Levent Türkkan'ın açtığını ancak bir süre sonra konuşmanın kesildiğini beyan etti.
Türkkan ile tekrar bağlantı kurulduğunda Türkkan'ın kendisine, "Komutanım sizi acele makamına bekliyor." dediğini bildiren Çolak, Genelkurmay kışlasına geldiğinde Özel Kuvvetler Komutanlığı askerlerince nöbet tutulduğunu gördüğünü ve "Tatbikat var." diye konuşmalar duyduğunu söyledi.
Bu esnada etraftan silah sesleri geldiğini ve Genelkurmay binasına girerken Ramazan Gözel'in "Komutanım süratle girin." dediğini dile getiren Çolak, binanın içine girdiğinde derdest edilme anını şöyle anlattı:
"İçeriye hızlıca girdiğimde, sağda ve solda yuvarlak geniş sütunların arkasına daha önceden gizlenmiş askerler üzerimize gelerek bizi yatırdı. 'Hareket etmeyin, emniyetiniz için yapıyoruz.' dediler. Bir yandan da başımı zemine bastırıyorlardı. Bu esnada ellerimi plastik kelepçe ile bağladılar. Sürekli, 'Konuşmayın, kafanızı sağa sola çevirmeyin.' diyorlardı. Daha sonra bizi ikinci kata götürdüler. Burada Bünyamin Tuner'in hain bakışlarını unutmuyorum. İkinci kattaki olayları yönetenin o olduğunu düşünüyorum.
Odadaki televizyon açıktı. TBMM üzerinde uçakların uçtuğunu gösteriyorlardı. Bir süre sonra başımıza yün başlık geçirdiler, ayaklarımızı da bağladılar. Bu esnada dışarıdan uçak sesleri gelmeye devam ediyordu. Koruma subayımı iki bacağından da yaraladılar. Bülent Aydın'ın da koruma aracından çıkarak müdahale etmeye çalışırken şehit olduğunu sonradan öğrendim."
"Bu yaptığınız ayaklanmadır, teslim olun"
Genelkurmay'da derdest edildikten sonra helikoptere bindirildiğini ve yaklaşık 20 dakika sonra iniş yaptıklarını belirten Çolak, bir araba vasıtasıyla sabaha kadar rehin tutuldukları odaya götürüldüklerini, uçak seslerinden Akıncı Üssü'nde olduklarını anladığını kaydetti.
Bazı generallerin de burada tutulduğunu anladığını söyleyen Çolak, darbecilerin rehin tutulanlara yönelik sert bir tavır sergilediğini ve "Sizin gibi cumhurbaşkanı, başbakan, içişleri bakanı, MİT müsteşarı da alınacak." şeklinde konuşmalar yaptıklarını beyan etti.
Sabah saatlerine pistin bombalandığını duyduğunu, "Bu yaptığınız Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı bir ayaklanmadır. Teslim olun." anonsu yapıldığını dile getiren Çolak, anonslardan sonra darbenin bastırılmaya başladığını anladığını ifade etti.
Uçakların iniş-kalkış seslerinden götürüldükleri yerin Akıncı Üssü olduğunu anladığını belirten Çolak, "İhsan Uyar, bir ara ellerinin çok sıkı bağlandığını ve ellerinin uyuştuğunu söyledi. Darbecilerden rütbeli olduğunu düşündüğüm biri 'Bunu daha önceden düşünecektin. Askeri okulda öğrendiğimiz değerlere aykırı hareket ettiniz. Cumhurbaşkanı, Başbakan, İçişleri Bakanı, MİT Müsteşarı da sizin gibi alınacaklar ve getirilecekler' dedi. Saat 03.00 sıralarında başka bir ekip geldi. Bunlar bize biraz daha kibar davranıyordu. Sabaha kadar uçakların kalkma ve inme sesleri geliyordu" şeklinde konuştu.
"Beynimin eridiğini düşünmeye başladım"
Çolak, "Sabah saatlerinde 'Bu yaptığınız Türkiye Cumhuriyetine karşı bir ayaklanmadır. Teslim olun' diye anonslar gelmeye başladı. Bu anons ile birlikte Akın Üssü'nün TSK tarafından ele geçirildiğini anladım. 18 saat aralıksız başımda yün başlık ile derdest edilerek kaldım. Güneşin sıcağı odaya vurduğu zaman yün başlık nedeniyle beynimin eridiğini düşünmeye başladım. Bu benim için çok zordu" dedi.
Sabah saatlerinde de rehin tutulduğu yerden kurtarıldığını ve Kara Kuvvetleri Komutanlığına geldiğini söyleyen müşteki Çolak, sanıklardan şikayetçi olarak davaya katılma talebinde bulundu.
Çapraz sorgu sırasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın avukatı Hüseyin Aydın'ın derdest edilme anına ilişkin, "Bazı sanıklar sizin güvenliğinizi sağlamak için o şekilde yere yatırıldığınızı iddia ediyor. Kara Kuvvetleri Komutanı'nın güvenliğinin bu şekilde sağlanması sıradaşı mıdır?" sorusuna Çolak, "Güvenliği sağlama adına böyle bir eylem (yere yatırılarak derdest edilmesi) asla yapılamaz, böyle bir girişim dünya tarihide yoktur." cevabını verdi.
Duruşmaya öğle arası verildi.
Mahkeme Başkanı Oğuz Dik, davanın görülmesine darbe girişiminden önce Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı olan İhsan Uyar'ın müşteki sıfatıyla beyanlarının alınmasıyla devam edeceğini bildirdi.
Soruşturma aşamasında verdiği beyanlarını tekrarladığını belirten Uyar, olay günü saat 14.00'te Orgeneral Yaşar Güler ile terörle mücadele konulu bir toplantı yapıldığını, bu toplantıda kendisinin de bulunduğunu aktardı.
Bir süre sonra Güler'in emir komutayı kendisine bırakarak ayrıldığını anlatan Uyar, telefonda görüştüğü Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar'ın Kara Havacılık Komutanlığına gitmesi emri üzerine kendisinin de askeri savcıyı alarak Güvercinlik'teki Kara Havacılık Komutanlığına gittiğini beyan etti.
Burada görüştüğü Kara Havacılık Komutanı Hakan Atınç ve Orgeneral Çolak'ın, MİT Müsteşarının kaçırılabileceğine ilişkin bilgiyi kendisine aktardığını söyleyen Uyar, daha sonra hangarlar bölgesine giderek helikopterleri incelediklerini ifade etti.
İncelemeler esnasında nöbetçi personelden başka kimsenin olmadığını ve darbe hazırlığı niteliğinde bir faaliyete rastlamadığını kaydeden Uyar, akşam saatlerinde de buradan ayrılarak Kara Kuvvetleri Komutanlığına doğru yola çıktıklarını dile getirdi.
Genelkurmay Başkanı Akar'ın eski yaveri Levent Türkkan'ın Çolak'ı araması üzerine Çolak ile Genelkurmay'a yöneldiklerini anlatan müşteki Uyar, Genelkurmay nizamiyesine geldiklerinde bir karışıklık olduğunu söyledi.
Karargah binasına girdiklerinde derdest edildiklerini belirten Uyar, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Arabadan indiğimiz esnada (sanık) Ramazan Gözel, 'Komutanım hızlı bir şekilde içeri girin' dedi. Karargah binasına girdikten sonra eğitim elbiseli ve tam teçhizatlı kişiler bizim üzerimize atılarak, 'yat, yat' diyerek bizi yere yatırdılar. Bunu yaparken de 'Bunu emniyetiniz için yapıyoruz' dediler. Nasıl bir düşünceyse? Daha sonra bizi ikinci kata, Genelkurmay 2. Başkanının odasına götürdüler. Bir süre sonra binadan çıkarılarak yaklaşık 70 metre yürütüp helikoptere bindirildik. Kısa bir uçuştan sonra bir arabaya bindirilerek bir odaya kapatıldık. Bütün bu süreç boyunca ellerimiz kelepçeliydi. Oturduktan sonra ayaklarımızı da bağladılar. Odadakilere kelepçeleri çözmelerini söylediğimde içlerinden biri, 'Bunu daha önceden düşünecektin. Sizin gibi Cumhurbaşkanı, MİT Müsteşarı ve İçişleri Bakanı da buraya gelecek' dedi. Omzumdan rütbemi ve Atatürk rozetimi sökme cüretinde bulundular."
Uyar'ın müdahillik talebi kabul edildi
Sabah saatlerinde de darbecilere teslim olmaları yönünde anons yapıldığını anlatan müşteki Uyar, kendisi ile aynı odada Çolak'ın da tutulduğunu öğrendiğini beyan etti.
Bina dışına çıktığında Akıncı Üssü 141. Filo'da olduklarını anladığını belirten Uyar, darbe girişiminde bulunanlardan şikayetçi olduğunu bildirerek davaya katılma talebinde bulundu.
Uyar'ın katılma talebinin kabulünden sonra sanıklar ve avukatların Uyar'a sorularına geçildi.
Akın Öztürk: "Arabuluculuk yapmadım"
Başbakanlık avukatı Süleyman Ayhan, müşteki Uyar'a Akın Öztürk'ün arabuluculuk yaptığına ilişkin beyanları olduğunu hatırlatarak, bu hususun doğru olup olmadığını sordu.
Orgeneral Uyar soruya, "Gece boyunca asla yanımıza biri gelerek bizimle konuşmadı." cevabını verdi.
Bunun üzerine söz alan sanık eski orgeneral Akın Öztürk, "Beni o gece Genelkurmay Başkanı çağırdı, sabaha kadar onun emirleri doğrultusunda bunları iknaya çalıştım. Arabuluculuk yapmadım." diye konuştu.
"Biri bana senin FETÖ'cü olduğunu söyleseydi inanmazdım"
Daha sonra sanık Ramazan Gözel, söz alarak Uyar'a bazı sorular yöneltti. Uyar, sanık Gözel'e, "Ben derdest edilirken benim yüzüme baka baka sen ne yaptın onu söyle önce, sonra sorularını cevaplayayım. 15 Temmuz'da elime kelepçe takılana kadar biri bana senin FETÖ'cü olduğunu söyleseydi inanmazdım." diyerek tepki gösterdi.
Davanın görülmesine yarın müşteki beyanlarıyla devam edilecek.
20.02.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesince, Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen Genelkurmay çatı davasının duruşmasına, tutuklu ve tutuksuz sanıklar, taraf avukatları ile şehit yakınları katıldı.
Duruşmada, olay tarihinde Genelkurmay Başkanlığı Muhafız Tabur Komutanı olarak görev yapan yarbay Osman Tolga Kılınçarslan, müşteki sıfatıyla beyanlarda bulundu.
Müşteki Kılınçarslan, olay akşamı sanık eski yarbay Gökhan Eski'nin yanına geldiğini, bir süre Eski ile nizamiyelerde devriye attıklarını ifade etti. Bir süre sonra Cemil Turhan'ın Eski'yi çağırdığını ve Eski'nin yanından ayrıldığını anlatan Kılınçarslan, kendisinin kuzey nizamiyeye giderek devriyeye devam ettiğini beyan etti.
Bu sırada dışarıdan Özel Kuvvetler Komutanlığı (ÖKK) askerlerinin gelmeye başladığını ve kendisine tatbikat yapıldığını söylediklerini belirten Kılınçarslan, bir süre sonra Eski'nin "çekiç" uygulaması yapacaklarını söylediğini, bunun kışlaya giriş çıkışın yasaklandığı anlamını taşıdığını dile getirdi.
Bir süre sonra nizamiye bölgesine bir araç geldiğini, plakasından bu aracın Genelkurmaya ait olduğunu anladığını belirten Kılınçarslan, askerlere aracı içeriye almalarını söylediğini, bunun ardından yanına gelen sanık Özay Yılmaz'ın telefonunu kendisine vererek Gökhan Eski ile görüştürdüğünü anlattı.
Sanık Eski'nin, çekiç uygulamasını hatırlatması üzerine nizamiye nöbetçilerine araç giriş çıkışı olmaması talimatı verdiğini beyan eden Kılınçarslan, yaşananları bildirmek için grup komutanının yanına gitmek için yöneldiğinde bir aracın çıkmaya çalıştığını bildirdi.
Kılınçarslan bundan sonra yaşadıklarını şöyle anlattı:
"Araç çıkış kısmında bir hengame oldu, bir araç dışarı çıkmaya çalışıyordu. Ben de aracın önüne geçtim. Ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Orgeneral Yaşar Güler'in emir subayı Mehmet Akkurt, aracı ısrarla dışarı çıkarmaya çalışıyordu. Bu arada araç hareket etti, üzerime geldi, 3-4 metre beni sürükledi. Tatbikat diyorlar, araç bana çarpıyor, ne olduğunu anlamaya çalışıyorum. Aracın arkasından Akkurt bana nişan aldı. İlk mermiyi 10 saniye sonra sıktı, kafamın sıyırarak geçti, refleks olarak çömeldim. Daha sonra karnıma, sırtıma ve bacağıma isabet aldım. Ayağımı hareket etirmeye çalıştığımda felaket bir acı duyuyordum. O sırada tabancamı bulmak istedim ama bulamadım. Yattığım yerde kendimi muayene ettim. Etrafımdakilerden yardım istedim. Yanıma sağlıkçı bir astsubay ile Özay Yılmaz geldi ama kimsenin yardım etmek gibi bir niyeti yoktu. Yaklaşık 10 dakika sonra 2 üsteğmen geldi ve beni ambulansla revire götürdüler. Benim revire götürülmemden sonra bir sürü insan gelmeye başladı. Yaralananlar, kanlar ortalık savaş alanı gibiydi."
Kılınçarslan davaya müdahil oldu
Müşteki Kılınçarslan, olay akşamı revirde yaklaşık bir saat kaldıktan sonra ambulansla hastaneye gitmek üzere ayrıldıklarını, ertesi gün 11.30 gibi yoğun bakımda uyandığını dile getirdi.
Darbe girişimini hastanedeki televizyondan öğrendiğini anlatan Kılınçarslan, 15 Temmuz akşamı dışarı çıkarılmaya çalışılan araçta dönemin Genelkurmay 2. Başkanı olan Orgeneral Yaşar Güler'in bulunduğunu ve kaçırılmaya çalışıldığını bilmediğini söyledi.
Darbe girişiminde görevini icra ederken darbeciler tarafından yaralandığını ve sanıklardan şikayetçi olduğunu kaydeden Kılınçarslan, davaya müdahillik talebinde bulundu.
Talebi değerlendiren Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti, Kılınçarslan'ın müdahillik talebinin kabulüne hükmetti.
"Davamın takipçisi olacağım"
Darbe girişiminde şehit olan Bülent Aydın'ın eşi Şahnaz Aydın da davada müşteki olarak beyanda bulundu.
Eşinin yaralanmasından sonra ilk yardımın geç yapıldığını ve olay yerinde bulunan askerlerin eşini vuranlara müdahale etmediğini belirten Aydın, olayda sorumlu olanların tespitini istedi.
Müşteki Aydın, " Fırat Alakuş ve Mehmet Partigöç'e soruyorum. Kendileri yıllarca çalıştığı Bülent Aydın'ı nasıl bir tehlike olarak gördüler ki öldürülmesi emrini verdiler?" diye konuştu.
"Bana, 'Sen şehit eşisin, bir kenera çekil, acını yaşa' diyorlar" ifadelerini kullanan Aydın, sanıklardan şikayetçi olduğunu söyleyerek, "Davamın takipçisi olacağım." dedi.
Davanın görülmesine yarın devam edilecek.
21.02.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesince, Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen Genelkurmay çatı davasının duruşmasına, tutuklu ve tutuksuz sanıklar, taraf avukatları ile şehit yakınları katıldı.
Müşteki Eski Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Abidin Ünal
Eski Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Abidin Ünal, davanın bugünkü celsesinde müşteki sıfatıyla dinlendi. 15 Temmuz darbe girişimi sırasında Korgeneral Mehmet Şanver'in kızının düğününde olduğunu anımsatan Ünal, uçakların havada olduğunu öğrendiğini dile getirerek, saat 20.30'da Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ı arayarak durumu öğrenmek istediğini ancak Akar'ın toplantıda olduğunun söylenildiğini kaydetti. Saat 22.10 sıralarında Ankara üzerinde F-16'ların uçtuğunu öğrendiğini anlatan Ünal, bunun üzerine bir darbe teşebbüsü olduğu fikrine kapıldığını söyledi.
Ünal, Akıncı Üssü'nün eski Komutanı darbe sanığı Hakan Evrim'i aradığını ifade ederek, "Ona bu uçakların kendisinin olup olmadığını sordum. Bana 'Evet' cevabını verdi ve 'Durum bildiğiniz gibi değil, sizin de benim de hayatım tehlikede' dedi. Ona uçakların kalkmayacağı yönünde emir verildiğini söyledim. O da 'Talimat öyle. Kaldırmak zorundayım' karşılığını verdi ve telefonu kapattı. Salondaki generalleri topladım ve 'Birliğinden uçak kalkan Divan-ı Harplik' dedim" ifadelerini kullandı.
Akın Öztürk'e ulaşmaya çalıştığını, birkaç kez aramasından sonra Öztürk'e ulaşabildiğini aktaran Ünal, "Ona, 'Akın Paşam neredesin?' diye sorduğumda torunları ile birlikte olduğunu söyledi. Uçakların uçuşunu duyup duymadığını sordum, bana 'Gece uçuşu var diye düşünüyorum' cevabını verdi. Bunun üzerine 'Cuma akşamı ne zaman uçuş olmuş ki? Bunlar galiba darbeye kalkışmışlar, derhal müdahale et ve bana bilgi ver' dedim" diye konuştu.
Ünal, darbeci General Semih Terzi'nin iki uçak istediğini öğrendiğini, verilmemesi yönünde talimat verdiğini belirterek, Terzi'nin de kendi uçağıyla Ankara'ya gelmek zorunda kaldığını söyledi. Bir müddet sonra bir grup askerin düğün salonuna girdiğini ve kendisini dışarıya çıkarmaya çalıştığını anlatan Ünal, Şanver'e dönerek "Benden sonra emir komuta sende" dediğini kaydetti. Ünal, ilk önce helikopterle Sabiha Gökçen Havalimanı'na, ardından da Akıncı Üssü'ne götürüldüğünü dile getirdi.
Ünal, konuşmasına şöyle devam etti:
"Beni getiren ekip 141. Filo'ya gitmek varken beni arkadan dolaştırıp arka kapıya götürdüler. 'İşte hemşehrim bak faaliyeti görüyorsun' gibi mesaj verdiklerini düşünüyorum. İsimlikleri sökülmüştü. Sola döndüğümde Ahmet Özçetin'i gördüm. Bana, 'Bozulan ayarları düzeltiyoruz' dedi. Ben de, 'Sizin ayarlarınız bozulmuş, Allah size akıl versin' dedim. Ahmet Özçetin bana bir kapıyı gösterdi. Orası 141. Filo'nun kozmik bürosuydu, daha sonra arşiv odasına döndürülmüştü. İçeride dökük bir sandalye ve pis bir masa vardı. Bana, 'Sen busun' mesajını verdiklerini düşündüm. Telefonlarımı aldılar."
Ünal, sabah saatlerinde Akıncı Üssü'nün bombalandığını duyduğunda, "Eskişehir görevini yaptı" dediğini söyledi. Saat 13.30 sıralarında kapısının zorlandığını, içeriye Akın Öztürk'ün girdiğini dile getiren Ünal, "Bana 'Sen burada mısın?' dedi. Gece boyunca Genelkurmay Başkanı Akar'ın talimatıyla darbecileri vazgeçirmeye çalıştığını anlattı. Genelkurmay Başkanının sabah helikopterle ayrıldığını, kendisinin gitmek istemesine rağmen Genelkurmay Başkanının kalması için ısrar ettiğini söyledi. İki kez helikopterle gitmeye teşebbüs ettiğini ancak ateş edildiğini anlattı" şeklinde konuştu.
Ünal, "Bir personel saat 15.00 sıralarında gelip telefonlarımı bana bıraktı. 'Komutanım beni affedin' diyerek ağladı ve elimi öptü. Ben de 'Affetmek benim değil devletin işi' dedim. Daha sonra 'Bombalamak kimin aklı?' dediğimde 'Ortak akıl' gibi bir genel cevap verdi" dedi.
Darbe teşebbüsünde bulunarak TSK'nın ve Hava Kuvvetleri Komutanlığının imajını zedeleyen darbecilerden şikayetçi olduğunu söyleyen Ünal, davaya katılma talebinde bulundu.
Duruşmada sözlerine, 15 Temmuz günü Orgeneral Mehmet Şanver'in, İstanbul Moda Deniz Kulübü'ndeki düğününe katıldığını söyleyerek başlayan Ünal, "Düğün salonuna girmeden önce, saat 19.06 sıralarında uçuş yapan uçakların indirilmesi yönünde bir emir olduğu öğrendim ve hemen bu yönde talimat verdim. Bunun dışında bana herhangi bir, ne terörle mücadele ne de darbe ile ilgili bir bilgi ya da emare gelmedi" dedi.
O akşam Genelkurmay ve Genelkurmay İkinci Başkanını aradığını ancak toplantıda olduklarını öğrendiğini belirten Ünal, "Saat 21.53'de eşim aradı. Korgeneral Fikret Erbilgin'in eşi eşimi arayıp paşanın alındığını söylemiş. Bunun üzerine Ankara'da bulunan Tümgeneral Cevat Yazgılı'yı aradım ve olayı sordum. Bilgisi olmadığını ve araştırıp döneceğini söyledi. Tekrar aramayınca ben aradım. Telefondan jet sesleri duydum. Saat 22.10-22.13 arasıydı. 'Komutanım Ankara'da jetler uçuyor' dedi. İşten o an anormal bir durumun olduğunu anladım. Yazgılı'ya Hava Kuvvetleri Harekat Merkezi'ne gitmesini söyledim. Mehmet Şanver'in yanına gidip orada bulunan komutanları toplamasını istedim. Ne oluyor dediğin de 'Galiba darbe oluyor' dedim" diye konuştu.
Darbe girişimi sırasında Akıncı Üssü Komutanı olan davanın sanıklarından eski Tuğgeneral Hakan Evrim'i aradığını, 3. telefonunda ancak ulaştığını belirten Ünal, "'Neler oluyor, bu uçaklar senin mi?' diye sordum. 'Benim mecbur kaldım' karşılığını verdi. 'Derhal indirin' dediğimde, 'İndiremem, yanımdakiler öyle istiyor. Benim hayatımda tehlikede sizinki de' deyip telefonu kapattı" diye konuştu.
Bu konuşmaların ardından dönemin Birinci Ordu Komutanı Ümit Dündar'ın aradığını ve köprülerin kapalı olduğunu söylediğini anlatan Ünal, "Bunun üzerine Ankara'ya gitmek için Yeşilköy'deki uçağın Sabiha Gökçen havalimanına gelmesi emrini verdim. Ayrıca havadaki uçakların inmesi için talimat verdim. Orada bir kriz masası oluşturarak bilgi akışı sağladık. Bu sırada 80'e yakın telefon görüşmesi yaptım" dedi.
Saat 23.00 sıralarında birkaç kez aradığı Akın Öztürk'e ulaşamadığını söyleyen Ünal şöyle devam etti: "Yanımda bulunan Mehmet Şanver 'Akın Öztürk kutlama için aradı' dedi. Ben de kendisini aramasını ve telefonu bana vermesini söyledim. Aradı ve Şanver'in telefonuyla Akın Öztürk'le görüştüm. 'Nerdesin' diye sorduğumda 'Akıncı'da torunlarımla beraberim' dedi. 'Uçan uçakları görmüyor musun' diye sorduğumda, 'gece uçuşu diye düşündüm' karşılığını verdi. 'Bu saatte ne zaman uçuş oldu, darbe mi yapıyorlar git öğren bana geri dön' dedim. Bu sırada işgal edilen Hava Kuvvetleri Harekat Merkezine devre dışı bırakmak için komutayı Eskişehir Hava Harekat Merkezi'ne almaya çalıştık."
Bu sırada kendi kaleme aldığı bir mesaj yayınladıklarını söyleyen Ünal, mesajla, "Hava Kuvvetleri Harekat Merkezi tarafından verilen yasal olmayan emirler yerine getirilmeyecek. Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal yazılı emir vermeye devam edecektir. Emir verilmeden hiç bir uçak kaldırılmayacak. Kalkan uçaklar ve sorumluları işlem yapılacaktır" emirlerinin verildiğini ve saat 00.08'de yayınlanan bu mesajın o gece darbeye karşı tek yazılı emir olduğunu belirtti. Bu emrin ardından 'terör maksatlı kalkan uçaklara müdahaleye yetki almak için' Başbakan Binali Yıldırım'ın kendisinde bulunan cep telefonunu aradığını söyleyen Ünal, "Ancak bendeki bu numaradan Başbakana ulaşamadım. Başbakanla temas kuramadım" dedi.
Kendisini derdest eden ekibi ilk olarak saat 23.53 sıralarında salonun girişinde fark ettiğini söylene Ünal, "Bunların tümü komutan olduğu dönemde Akın Öztürk'ün korumasıydı. Sona benim korumalığıma da devam ettiler. Dikkatimi çeken, izinli olan Fatih astsubayın tam teçhizatlı orada olmasıydı. Gündüz sivil olarak gördüğüm koruma ekibindeki personelde oradaydı. 'Bana sizin güvenliğinizi almaya geldik' dediler. 'Böyle bir emir vermedim, kim emir verdi? Buradan uzaklaşın' dedim. Emrim üzerine uzaklaştılar. Ancak dışarı çıkan generale müdahale ettiler. Silah sesi geldi. Sonra bu ekip içeri daldı ve telefonları toplamaya çalıştı. 'İçerde çocuklar var, dışarı çıkın' diye tepki gösterince çıktılar" dedi.
Yanındaki Mehmet Şanver'e, "Bunlar beni götürmeye gelmiş belli. Eğer beni götürürlerse emir komuta sende" dediğini anlatan Ünal, "Daha bu konuşma bitmeden 8-10 kişi çılgınlar gibi bağırarak içeri daldı. Bir kaç el ateş ettiler. Benim gördüğüm hepsi tam teçhizatlı ve hepsinin elinde plastik kelepçe vardı. Sivil olan şahıs elindeki tabancayı bana doğrulttu. Başlarındaki binbaşıya 'sakin olun' dedim. Bana çıkışı gösterip 'git' anlamında el salladı. Fatih astsubay 'bana komutanım gidelim' dedi. Helikoptere bindim yine elinde silah olan sivil karşımda duruyordu" dedi.
Helikopterle Sabiha Gökçen Havaalanına gittiklerini söyleyen Ünal, "Casa uçağına bindik. Saat 01.40 sıralarında indik ama Akıncı'da olduğumu bilmiyordum. Uçakta biraz bekletildikten sonra indirildim. Yürümeye başlayınca 141. filo tarafına gittiğimizi anladım. Beni filonun arka kapısına getirdiler. Burada Kurmay Albay Ahmet Özçetin 'Hoş geldin' dedi. 'Hoş bulmadık' karşılığını verdim. Bana, 'Bozulmuş ayarları düzeltiyoruz' dedi. Ben de 'Sizin ayarınız bozulmuş. Allah akıl versin' diye çıkıştım. Özçetin bana bir kapı gösterdi. Orası 141. filonun kozmik bürosuydu zamanında. Tamamen boşaltılmış, bir dökük masa ve kirli bir sandalye konulmuş. Ben de 'Sen busun mesajı veriyorlar' diye düşündüm. Özçetin telefonlarımı istedi. Telefonlarımı alırken, 'Allah sizi ıslah etsin, Allah akıl fikir versin' dedim. Tam gidecekti ki 'Tuvalete girmek istiyorum' dedim. Özçetin nezaretinde tuvalete gittim. Sonra odaya geldik, kapıyı üzerime kapıyı kilitleyip gitti. Sonra onu bir daha görmedim" dedi.
Tutulduğu odada gece boyu jet sesleri ve koridordan gelen gürültüleri duyduğunu, saat 08.03 sıralarında da meydana yapılan makineli top atışı sesini duyduğunu anlatan Ünal, "Eskişehir görevini yaptı diye düşündüm. Bu atıştan sonra uçak sesi ve filodaki sesler kesildi. Saat 11.00 civarında meydan bombalanmaya başladı. Bunu ciddi bir şekilde tutulduğum odada hissettim. Sürekli meydanın üzerinde uçak sesi duydum. Sonuçta öyle bir noktaya geldi ki, değil uçak kaldırmak helikopter bile kaldırmaz hale geldi darbeciler" ifadelerini kullandı.
Saat 14.00 sıralarında kapının dışarıdan zorlandığını ancak açılmadığını belirten Ünal, "15 dakika sonra kapı açıldı ve Akın Öztürk girdi. 'Aaa sen burada mısın' dedi. Bana gece boyunca Genelkurmay başkanı ile birlikte olduğunu, darbeyi önlemeye çalıştıklarını, hala müzakerelerin sürdüğünü, sivil değil de askeri savcıya teslim olmak istedikleri, Genelkurmay başkanın sabah ayrıldığını, kendisinin de gitmek istediğini ancak Genelkurmay başkanının 'Sen burada kal' dediğini söyledi. 'Genelkurmay İkinci başkanı da burada, yanına gidelim' dedi. Ancak ben kabul etmeyince ayrıldı. Bir süre sonra Akın Öztürk tekrar geldi. 'Yaşar Güler'le geldik gidiyoruz' dedi. Koridora çıkıp yürüdük. Yaşar Güler'i görüp kucaklaştık. Sonra 'gidiyoruz' dediler" diye konuştu.
Daha sonra filoda bulanan derdest edilen diğer kişilerin de kurtarıldığını belirten Ünal, Yaşar Güler, Akın Öztürk ve diğerleriyle Akıncı'dan ayrıldıklarını ve kendisinin Hava Kuvvetleri Komutanlığı'na gittiğini sözlerine ekledi. Derdest edilmesinden itibaren Eskişehir Hava Harekat Merkezi'nin emirlerini dinlediğini anladığını belirten Ünal, "Sabah saat 08.03'den sonra Akıncı Üssü uçak kaldırılamaz hale gelmiştir. Sonuç olarak; kriz merkezinden yayınladığımız emirler yerine getirilmiş ve darbeciler etkisiz hale getirilmiştir" dedi.
İfadesinin ardından şikayetçi olduğunu belirten Ünal'ın davaya katılma talebi mahkeme tarafından kabul edildi. Davaya katılma talebi kabul edilen Ünal'a sanık ve müşteki avukatları ile sanıklar soru sordu. Akın Öztürk, Ünal'a, "İkinci kez savcıya verdiğiniz ifadede, 'Akın Öztürk'ün bana ve dışarıda bazı kişilere söylediklerindeki çelişkiler nedeniyle darbeye karıştı kanısındayım' demişsiniz. Hangi ifadeler, kime ne söylemişim?
Benim için en ciddi delil sizin ifadeniz. Allah aşkına kime ne söylemişim?" şeklinde soru yöneltti. Ünal soruyu, "Benimle konuşmadan yaklaşık bir saat önce Genelkurmay ve diğer yerleri arama girişiminiz var. Ben aramadan önce Mehmet Partigöç'le görüşmüşsünüz. Böyle bir durumda beni neden aramadınız. Ayrıca Ahmet Özçetin, Mustafa Azimetli sizin ekibinizden. Beni derdest edenler, sizin ekipten bana kalanlar. Darbe girişiminin merkezi 141. ve 143. filo. Bütün bunlar bir araya gelince böyle bir kanaat edindim" diye cevap verdi.
Duruşmanın öğleden sonraki bölümünde, müşteki olarak beyanlarda bulunan emekli Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Abidin Ünal'ın çapraz sorgusu yapıldı.
Ünal'a sorular yönelten Akıncı Üssü'nün eski komutanı sanık Hakan Evrim, Ünal ile 15 Temmuz akşamı yaptığı görüşmede Ünal'ın kendisine darbe girişimi olduğuna dair bir şey söylemediğini beyan etti. Müşteki Ünal, "Senin komutan olduğun meydanda uçaklar uçuyor. Senin darbeyi bilmen lazım." diyerek Evrim'e yanıt verdi.
Mahkeme Başkanı Oğuz Dik'in, Evrim'e, "Yani senin darbeci olduğunu söylüyor." ifadesi üzerine Ünal, "Evet" karşılığını verdi.
Evrim'in, "Size sabaha kadar çay servisi yapıldı mı?" sorusuna müşteki Ünal, "Sabaha doğru yapıldı ama içmedim. Güvenemedim çünkü." karşılığını verdi.
Evrim'in, yargılama konusunun dışına çıkan sorular sormaya başlaması üzerine Mahkeme Başkanı Dik, "Sen önce şuna cevap ver; Hava Kuvvetleri Komutanı böyle bir odada rehin mi tutulur? Yoksa şeref salonunda mı karşılanır?" diyerek Evrim'e tepki gösterdi.
"Kubilay Selçuk ağladı"
Darbe girişiminden önce Genelkurmayda General Amiral Şube Müdürü olarak görev yapan eski kurmay Albay Cemil Turhan da Ünal'a, AK Parti İstanbul Milletvekili emekli Tuğgeneral Şirin Ünal ile sanık Kubilay Selçuk'un terfisinden önce FETÖ mensubu olduğuna dair bir görüşme yapıp yapmadıklarını sordu.
Şirin Ünal ile bu konuda bir görüşme yapmadıklarını kaydeden müşteki Ünal, "Terfiden önce Kubilay Selçuk ile bir görüşme yaptık. Kendisine terfi sırasında olduğunu, ama paralelci olduğuna dair söylemler olduğunu söyledim. Kubilay Selçuk, yemin billah etti ve ağlayarak bu işle bir alakasının olmadığını söyledi." yanıtını verdi.
Bunun üzerine söz alan Selçuk, söz konusu görüşmede ağlamadığını öne sürdü.
Akın Öztürk'ün avukatı, Ünal'ı rehin tutulduğu yerden müvekkilinin kurtardığını belirtmesi üzerine müşteki Ünal, "Akın Öztürk beni kurtardığını söylüyor ama sabaha kadar benim bulunduğum odanın önünde nöbetçiler var. Sabah saatlerinde Öztürk geldi, 'Hadi gidiyoruz.' dedi. Bunun adı kurtarma ise o kurtardı." şeklinde konuştu.
Başbakanlık Avukatı Süleyman Ayhan'ın 16 Temmuz sabahı sanık Öztürk'ün, "Zaten adamı da kaçırmışlar." ifadesini kullandığının söylendiğini, bunun doğru olup olmadığını sorması üzerine Ünal, "Öztürk, bu sözü söyledi ama ne amaçla söylediğini bilmediğimden savcılıktaki ifademde bunu söylemedim. Akar kaçırıldığı için söylediğini değerlendirdim ancak Öztürk bu sözü Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar için mi yoksa Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için mi söyledi bilmiyorum." yanıtını verdi.
Daha sonra söz alan sanık Öztürk, olay akşamı görüştüğü Ünal'ın kendisine Akıncı Üssü'ndeki uçuşların engellenmesini söylediğini ancak darbe girişimine ilişkin beyanda bulunmadığını ve 16 Temmuz'da da "Zaten adamı da kaçırmışlar." sözlerini sarf etmediğini savundu.
Ünal'ın savcılık ifadesinde, "Akın Öztürk'ün darbe girişiminin içinde olduğunu değerlendiriyorum." sözlerini kullandığını belirten Öztürk, emekli Orgeneralin bu kanaate nasıl vardığını sordu.
Darbe girişimi gecesi sanık Öztürk'ün kendisinin telefonlarına ilk başta cevap vermediğini kaydeden Ünal, şu değerlendirmeleri paylaştı:
"Akıncı'da darbenin en aktif elemanlarına bakıyorum. Geçmişte Öztürk'ün genel sekreteri olan Ahmet Özçetin ve Mustafa Azimetli. Dolayısıyla bütün bunlar Akın Paşa'nın ekibi, beni derdest edenler Akın Paşa'dan bana kalan ekip. Benim telefonlarıma cevap vermedi. Belki de o esnada telefonu yanında değildi bilmiyorum ama Mehmet Şanver'in telefonuna cevap verdi. Ben Öztürk ile Şanver'in telefonu vasıtasıyla görüştüm. Bana 'bir olay olmadı' diyorsunuz izinsiz uçuşlar var. Benim dışımda insanlarla irtibata geçiyorsunuz ama benimle iletişime geçmiyorsunuz. Bunlar benim için yeterli."
Bazı sanıklar ve avukatların da müşteki Ünal'a sorular yöneltmesinden sonra Ünal'ın çapraz sorgusu tamamlandı.
Müşteki Korgeneral Fikret Tayfur Erbilgin
Müşteki olarak beyanlarda bulunan Korgeneral Fikret Tayfur Erbilgin, FETÖ'nün darbe girişiminde hayatını kaybeden şehitlere rahmet, gazilere de şifa dileyerek sözlerine başladı.
Olay günü mesaisinin ardından evine gittiğini anlatan Erbilgin, şunları söyledi:
"Saat 21.30 civarı kapıma albay Nevzat Bilir ve yarbay Murat Kaya geldiler. 'Komutanım acele karargaha gitmemiz lazım.' dediler. Ben kabul etmedim. 'Sizin güvenliğiniz için' dediler ve kolumdan çekiştirerek beni 4 kat aşağıya indirdiler. Arabaya binmeye direnince Bilir, karnıma silahı dayadı ve 'Bana bunu yaptırmak zorunda bırakmayın.' dedi. 22.00 civarında Akıncı Üssü'ne gittik. Buradan da 141. Filo'ya götürdüler."
Filo girişinde Mete Kaygusuz ile karşılaştıklarını ve yanlış bir iş yaptıklarını söylediğini belirten Erbilgin, Kaygusuz'un talimatıyla ellerinin kelepçelendiğini ve başka bir binaya götürülerek rehin tutulduğunu dile getirdi.
Erbilgin, ertesi gün öğleden sonra rehin tutulduğu yere Abidin Ünal, Akın Öztürk ve Şirin Ünal'ın geldiğini aktararak, ellerinin çözülerek kurtarıldığını belirtti. Erbilgin, sanıklardan şikayetçi olduğunu ve davaya müdahil olmak istediğini kaydetti.
Mahkeme, Erbilgin'in davaya katılma talebini kabul etti.
"Herkes hesabını verecek"
Müşteki Tuğgeneral Göksel Sevindik, darbe girişiminin yaşandığı 15 Temmuz'da Genelkurmayda bulunduğunu, bina içinden gelen sesler üzerine neler olduğunu anlamak için dışarı çıktığında silahlı ve tam teçhizatlı askerin üzerine silah doğrultarak kendisini etkisiz hale getirdiğini beyan etti.
Bir süre sonra darbecilerin içinden birinin, "Tamam bu iş bitti, sıkıyönetim ilan edildi. Herkes hesabını verecek" dediğini aktaran Sevindik, ardından helikopterle Akıncı Üssüne götürüldüklerini ve rehin tutulduğunu dile getirdi.
Müşteki Sevindik, ertesi gün öğleden sonra kurtarıldığını ifade ederek, darbe girişimini planlayan ve icra edenlerden şikayetçi olduğunu, davaya katılmak istediğini bildirdi.
Sevindik'in davaya müdahillik talebini değerlendiren Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesi, bunun kabulüne hükmetti.
Müşteki korgeneralin beyanları okundu
Mahkeme Başkanı Oğuz Dik, Erbilgin ve Sevindik'in beyanlarından sonra müşteki Korgeneral Uğur Tarçın'ın ifadesini dilekçe ile mahkemeye gönderdiği açıklanarak dilekçeyi okudu.
Tarçın, Mahkeme Başkanı Dik'in okuduğu dilekçesinde, olay günü terörle mücadele konulu toplantıya katıldığını, saat 19.00'da da odasına giren 3 darbeci tarafından derdest edildiğini ifade etti.
Kendi odasına derdest edilen birkaç kişinin daha getirildiğini anlatan Tarçın, sıkıyönetim ilan edildiğine ilişkin söylemler üzerine darbe girişimini öğrendiğini, bir süre sonra da Akıncı Üssüne götürülerek burada rehin tutulduğunu kaydetti.
Tarçın dilekçesinde, sanıklardan şikayetçi olduğunu bildirdi.
Müşteki polis memuru da sanıklardan şikayetçi oldu
Darbe girişimi sırasında Genelkurmay koruma ekibinde görevli olduğunu bildiren müşteki polis memuru Mikail Alıcı, akşam saatlerinde bir grup askerin Genelkurmay nizamiyesinden içeri girdiğini beyan etti.
Neler olduğunu bilmediğini ifade eden Alıcı, bir süre sonra sanık "Yurtta Sulh Konseyi" üyelerinden olduğu belirtilen eski tuğgeneral Mehmet Partigöç'ün koruma ekibinin yanına gelerek, görevli başçavuşa dışarıdan gelen askerlerin koruma amaçlı geldiğini söylediğini dile getirdi.
Dışarıdan gelen askerlerin karargah önünde toplanması üzerine buraya gittiklerini anlatan Alıcı, sanıklar Levent Türkkan ile Ramazan Gözel'in kendilerine sakin olmalarını söylediklerini ve koruma ekibini alt kata gönderdiklerini söyledi.
Koruma ekibindeki polislerin yaşananları üstlerine bildirdiklerini beyan eden müşteki Alıcı, bir süre sonra tankların ve hava araçlarının seslerinin gelmeye başladığını aktardı.
Alıcı, ilerleyen saatlerde darbecilerle çatışma yaşadıklarını ve yaralandığını anlatarak, sanıklardan şikayetçi olarak davaya müdahillik talebinde bulundu.
Mahkeme heyeti, "suçtan doğrudan zarar gördüğü gerekçesiyle" müşteki Alıcı'nın müdahillik talebini kabul etti.
Davanın görülmesine yarın devam edilecek.
22.02.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesince, Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen Genelkurmay "çatı" davasının duruşmasına, tutuklu ve tutuksuz sanıklar, taraf avukatları ile şehit yakınları katıldı.
Mahkeme Başkanı Oğuz Dik, darbe girişiminden önce Deniz Kuvvetleri Komutanı olan emekli Oramiral Bülent Bostanoğlu'nun mahkemeye gönderdiği beyanları okudu.
Buna göre, olay günü İstanbul'da bulunduğunu kaydeden Bostanoğlu, akşam saatlerinde Türk hava sahasının kapatıldığını duyduğunu, bir süre sonra da askeri birliklerde olağan dışı hareketlilikten haberdar olduğunu beyan etti.
Bazı generallerin de derdest edildiği yönündeki haberler üzerine bazı astlarını aradığını ve FETÖ'nün darbe girişiminde bulunduğunu öğrendiğini anlatan Bostanoğlu, olay gecesi eski Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Harekat Başkanı tuğamiral İrfan Arabacı'nın kendisine raporlama yapmadığını dile getirdi.
Darbe girişiminde bulunanların engellenmesi için hiçbir Deniz Kuvvetleri aracının sefere çıkmaması emri verdiğini kaydeden Bostanoğlu, daha sonra darbeciler tarafından derdest edileceğini öğrendiğini bildirdi.
Gizli tanık "Kuzgun" açık kimliğiyle ifade verdi
Duruşmada, darbe girişiminden sonra itirafçı olan ve gizli tanık olarak "Kuzgun" kod adı verilen eski Foça Amfibi Deniz Piyade Tugay Komutanı tuğamiral Halil İbrahim Yıldız'ın açık kimliğiyle tanık olarak beyanları alındı.
Daha önceki beyanlarını kabul ettiğini söyleyen tanık Yıldız, 15 Temmuz 2016'dan önce kendisinden sorumlu olan "İhsan" kod adlı FETÖ üyesinin Ankara'ya çağırdığını, onunla Çayyolu'nda darbe toplantılarının yapıldığı villaya gittiklerini anlattı.
Ömer Faruk Harmancık ve Sinan Sürer'in de villada bulunduğunu kaydeden Yıldız, şöyle konuştu:
"Harmancık ve Sürer, Temmuz'un 16'sı ya da 21'inde sıkıyönetim ilan edeceklerini, ilanın muhtemelen gece 03.00'te yapılacağını söylediler. Bana, 'Sen de 2 amirali silahlı çatışma yaşanmadan alacaksın, Çiğli'de güvenli bölgeye götüreceksin.' dediler. Ben, 'Çatışma yaşanabilir, bunu yapamam.' dedim. Sonra bana, 'Biz o saatte Türkiye genelinde hakimiyeti sağlarız, sen de kolayca yaparsın.' dediler. Bir liste çıkardılar bana. Listedeki isimlerle bu harekatı yapabileceğimi söylediler. Daha sonradan yanımıza (itirafçı eski kurmay albay) Hakan Bıyık geldi."
Bu görüşmenin yaşandığı bölgede Adil Öksüz'ün de bulunduğunu kaydeden Yıldız, daha sonra Çukurambar'da başka bir evde de toplantı yaptıklarını belirtti. Bu evde de kendisine verilen görevi yapamayacağını söylediğini öne süren tanık Yıldız, toplantıdan sonra Ankara'dan ayrılarak İzmir'e döndüğünü ifade etti.
Tanık Yıldız, "Kuzgun" kod adlıyla verdiği gizli tanık ifadesinde geçen, "Adil Öksüz'ün darbe planlarını Fetullah Gülen'e götürerek onayını alacağını söylediği" ve "Darbe planının Öksüz tarafından 12 Temmuz Salı günü ABD'ye götürülerek Gülen'in onayından sonra devreye sokulduğu"yla ilgili beyanlarını kabul ettiğini söyledi.
Tanık Yıldız, darbe girişiminin başında kimin olacağına yönelik soru üzerine, "Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar'ı darbe girişimi için ikna edebileceklerini, Akar'ın bunu kabul etmemesi durumunda Akın Öztürk'ün Genelkurmay Başkanı olarak görevi devralacağı konuşuldu." ifadelerini kullandı.
Darbe girişimi akşamı örgüt üyeleriyle temasa geçip geçmediği sorulan Yıldız, "İhsan" kod adlı FETÖ üyesiyle tabletindeki iletişim programı üzerinden konuştuklarını ve İhsan'a olayların farklı geliştiğini, masum insanların canının yandığını söyledikten sonra tabletini kapattığını savundu.
İtirafçı tanık, konsey oluşturulacağını biliyormuş
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın avukatı Hüseyin Aydın'ın, sanıkların 15 Temmuz darbe girişiminde bulunanların eylemlerini inkar ettiklerini belirterek, kendisinin neden itirafçı olduğunu sorması üzerine tanık Yıldız, şöyle konuştu:
"Ben dinini yaşayan bir insanım. Müslüman Müslüman'ı öldürmez. Eğer karşındaki insanı Müslüman olarak görüyorsan öldüremezsin. Ben o gece insanların üzerine bomba atıldığını görünce, 'Ben bu işte yokum.' dedim. Bizim amacımız karıncayı incitmeden insanları kazanmaktı. 15 Temmuz'dan sonra benim cemaat dediğim, hizmet dediğim yapı bunları yaptıysa ben bu işte olmam. Bu insanların nasıl bu hale geldiklerini, canavarlaştıklarını bilemediğim için ben bu yapıdan ayrıldım."
Tanık Yıldız, Başbakanlık avukatı Süleyman Ayhan'ın, darbe girişimine yönelik katıldığı toplantılarda sözde "yurtta sulh konseyi" ve üyelerinden bahsedilip bahsedilmediğini sorması üzerine, "Katıldığım ikinci toplantıda 'Ömer' kod isimli şahıs, bir konsey oluşturulacağı ve içinde Akın Öztürk, Mehmet Dişli, Mehmet Partigöç, Ömer Faruk Harmancık, Sinan Sürer ve yanlış hatırlamıyorsam İrfan Arabacı'nın olacağını söylemişti." dedi.
Gizli tanık olarak beyanlarda bulunan "Oran", firari sanık Serkan Coşkun ile Asım ve Adil kod adlı örgüt üyelerini tanıdığını, bu kişilerin FETÖ'nün asker yapılanmasında yer aldıklarını bildiğini kaydetti.
Kendisinin FETÖ yapılanması içinde yer almadığını savunan "Oran", Asım adlı örgüt üyesinin sanıklardan eski kurmay yarbay Özcan Kurt'u FETÖ ile bağlantılı bir avukatlık bürosuna yönlendirdiğini, bu yüzden sanık Kurt'un da FETÖ yapılanması içinde bulunabileceğini düşündüğünü ileri sürdü.
Sanık Kurt, bahsedilen avukatlık bürosuna birinin yönlendirmesiyle gitmediğini, büroyu kendi çabalarıyla bulduğunu iddia ederek, FETÖ ile bağlantısı olabileceği yönündeki iddiayı kabul etmedi.
Davanın görülmesine yarın tanıkların dinlenilmesiyle devam edilecek.
23.02.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesince, Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen Genelkurmay "çatı" davasının duruşmasına, tutuklu ve tutuksuz sanıklar, taraf avukatları ile şehit yakınları katıldı.
Tanık beyanlarının dinlendiği duruşmada Cevat Çiftçi, Genelkurmay'da açık kaynak vardiya memuru olarak çalıştığını, darbe girişimi günü de Silahlı Kuvvetler Komuta Harekat Merkezinde (SKKHM) bulunduğunu söyledi.
Tanık Çiftçi, 15 Temmuz akşamı saat 21.00'den sonra Osman Kıtıl'ın SKKHM'den ayrılmasından sonra, buraya, sanıklardan yurtta sulh konseyi üyesi olduğu belirtilen eski kurmay Albay Osman Kardal'ın geldiğini ve "Çok önemli bir güvenlik zafiyeti var. İçeriye kimse alınmayacak. Dışarı kimse çıkmayacak. Telefonlara benden izinsiz bakılmayacak. Televizyonları kapatın." dediğini kaydetti.
Bundan bir süre sonra televizyonu açtığında darbe girişiminden haberdar olduğunu beyan eden Çiftçi, evrak kısmına atama listesi gelince de sanık Kardal'ın, "Artık buranın komutanı benim. İlhan (Kırtıl) Paşa yok. Ben emir vermeden hiçbir şey yapılmayacak. Tuvalete bile gidilmeyecek." emrini verdiğini söyledi.
Konsey üyesi albaydan darbe bildirisi
Tanıklardan emekli Albay Serkan Ünal da olay günü SKKHM'de görevli olduğunu, sanık Kardal'ın akşam saatlerinde buraya gelerek emir komutayı devraldığını bildirdi.
Tanık Ünal, darbe girişimi gecesi sanık Kardal'ın darbe bildirisini okuduğunu beyan etti.
Ünal'ın beyanları üzerine söz alan sanık Kardal, olay gecesi güvenlik gerekçesiyle SKKHM'ye geldiğini ancak sıkıyönetim bildirisini buradaki personele hitaben okumadığını ileri sürdü.
Tanık Astsubay Cumali Demiraslan, olay günü Genelkurmay'da nöbetçi olduğunu, akşam saatlerinde bir grup askerin kışlaya geldiğini belirtti.
Kameralardan dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Salih Zeki Çolak'ın derdest edildiğini gördüğünü ifade eden tanık Demirarslan, yaşananlara müdahale etmeye çalıştığında darbeciler tarafından rehin alındığını ve sabaha kadar bir odada tutulduğunu dile getirdi.
Tanık Yarbay Mustafa Çobanoğlu, darbe girişiminin yaşandığı 15 Temmuz 2016'da Silahlı Kuvvetler Komuta Harekat Merkezi'nde görevli olduğunu, saat 21.00'den sonra buraya gelen eski kurmay albay Osman Kardal'ın birliğe saldırı olabileceğini, emir komutanın kendisinde olduğunu söylediğini ve telefonlara bakılmaması emrini verdiğini bildirdi.
Bir süre sonra dışarı çıkmaya çalıştığında silahlı darbeciler tarafından izin verilmediğini beyan eden tanık Çobanoğlu, 16 Temmuz saat 17.00'ye kadar Silahlı Kuvvetler Komuta Harekat Merkezi'nden çıkamadıklarını, daha sonra da polisin yaptığı operasyonla kurtarıldıklarını söyledi.
Darbeci yarbaydan emir
Tanık Uzman Erbaş Ahmet Haşim Uyar, darbe girişimi günü Genelkurmay'da nizamiye nöbetçisi olduğunu, akşam saatlerinde yaşanan askeri hareketlilikten sonra tatbikat olduğunun söylenerek olayların üzerinin örtülmeye çalışıldığını anlattı.
Gecenin ilerleyen saatlerinde nöbet tuttuğu bölgeye gelen sanık eski yarbay Gökhan Eski'nin, "Nizamiyeden içeriye asker, sivil, polis girmeye çalışan olursa ateş edeceksiniz, öldüreceksiniz." dediğini söyledi.
Bunun ardından yanındaki nöbetçiye dönerek, "Ben Türk askeriyim, üzerimde üniforma var. Nasıl vatandaşlara ateş edeyim?" diyerek olaya tepki gösterdiğini dile getiren Uyar, darbe girişimine karşı durduğunu dile getirdi.
Tanık Uyar, bir süre sonra da darbeciler tarafından derdest edilerek etkisiz hale getirildiğini kaydetti.
Bunun üzerine söz alan sanık Eski, tanığın beyanlarını kabul etmediğini söyledi.
Paralel yapı-15 Temmuz (2016)-03 Mart (2017) 'Ankara 221 sanık Darbe Ana (Çatı) Yapılanması' davası
(24 Şubat 2018, 19:51)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: