İstanbul'da, Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in 2007'de öldürülmesine ilişkin FETÖ elebaşı Fetullah Gülen, eski savcı Zekeriya Zekeriya Öz ile ana dava hükümlülerinin de aralarında bulunduğu 85 sanığın yargılandığı davaya devam edildi.
08.10.2017 14:52 İstanbul'da, Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in 2007'de öldürülmesine ilişkin FETÖ elebaşı Fetullah Gülen, eski savcı Zekeriya Zekeriya Öz ile ana dava hükümlülerinin de aralarında bulunduğu 85 sanığın yargılandığı davaya devam edildi. Sanık gazeteciler Ercan Gün ve Muammer Ay ile polis istihbarat görevlisi Tevfik Cantürk'ün savunması alındı.
02.10.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesindeki sekizinci duruşmaya, bu davanın yanı sıra FETÖ/PDY'ye yönelik diğer davalarda da tutuklu bulunan eski emniyet müdürleri Ramazan Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer, Trabzon İl Jandarma Komutanı Albay Ali Öz ve gazeteci Ercan Gün ile eski jandarma-emniyet görevlilerinin de aralarında bulunduğu 21 tutuklu sanık katıldı.
Dönemin Samsun Jandarma Asayiş Şube Müdürü emekli Albay Atilla Güçlüoğlu'nun da yer aldığı 10 tutuksuz sanığın hazır bulunduğu duruşmaya, cezaevlerinde tutuklu veya hükümlü bulunan bazı sanıkların da Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) yoluyla katılımı sağlandı.
Duruşma, celse arasında mahkemeye gelen belgelerin okunmasıyla devam edildi.
TEVFİK CANTÜRK
Duruşmada ilk olarak cinayet tarihinde Trabzon İstihbarat Şube Müdürlüğü'nde görevli polis memuru Tevfik Cantürk'ün savunması alındı.
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada, savunması alınan tutuksuz sanıklardan Ordu Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube görevlisi Tevfik Cantürk, Dink cinayetinin işlendiği dönemde Trabzon emniyeti istihbarat görevlisi olarak görev yaptığını, görevine devam ettiğini ve son dört aydır da Ordu Emniye Müdürlüğü'ne bağlı istihbaratçı olarak Kilis'te görev yaptığını söyledi.
"Yanımdaki şahısları aramam mümkün değil"
Telefonla irtibatı olduğu iddia edilen jandarma görevlileri Okan Şimşek ve Veysel Şahin ile cinayet işleyen Coşkun Aydın adlı birinin yakalanması için ortak çalıştıklarını, bu tanışıklıkları sonrası dostluklarının geliştiğini belirten Cantürk, olay günü her iki jandarma görevlisini de balıkçı barınağında her zaman oturdukları kahveye çağırmak ve birlikte öğlen yemeği için aradığını öne sürdü.
Öğlen saatlerinde tekrar arayıp, 'geldiniz mi' diye sorduğunu ve iddianamede belirtilen saat 14.22'deki görüşmeyi kesinlikle yapmadığını da savunan Cantürk, "Beraber oyun oynadığım şahıslarla iki görüşmeyi yapmam mümkün değildir. Dördüncü yaptığım görüşme saat 13.46 gözüküyor. Beşinci görüşme ise saat 15.22 gözüküyor. Saat 15.00 civarında, Dink öldürüldükten sonra iki görüşme yapmışım gibi görünüyor. Yanımdaki şahıslar zaten. Bu mümkün değil. Geldiler beraber oyun oynadık." ifadesini kullandı.
"Erhan Tuncel'e güvenmememin sebebi tutarsızlığıydı"
Telefonla o dönemki amirleri Faruk Sarı ve Ercan Demir ile mesai arkadaşı Mehmet Ayhan ile 8 kez yaptığı telefon görüşmelerinin rutin mesleki görüşmeler olduğunu önü süren Cantürk, davanın sanıklarından Muhittin Zenit ve Erhan Tuncel ile olan ilişkisini de şöyle anlattı:
"Muhittin Zenit ekip arkadaşım. Mc Donalds'ın bombalanması olayında, ramazan ayında gerçekleşmesi münasebetiyle C Şubesi olarak biz görevlendirildik. Failin Yasin Hayal olduğu ortaya çıktı. Muhittin Zenit de Erhan Tuncel'e ulaşıyor. Bana da söyledi. Beraber ilk iki buluşmayı yaptık. Yasin Hayal'in İstanbul'a kaçtığı yönündeki bilgiler derlendi ve Hayal 8 gün sonra İstanbul'da yakalanıp Trabzon'a getirildi. Ben bu olaydan 1.5 ay sonra C Şubeden ayrılarak R Şubede görevlendirildim. Hayal yakalandıktan sonra Erhan Tuncel ile hiçbir dönem irtibatım olmamıştır. Erhan Tuncel'i ben eleman yapmadım, mimlemedim ve görüşmedim. Tuncel'e karşı gelmemin sebebi, ilk görüşmede bana güven vermemesi ve tutarsızlıkları olmasıydı. Bizi oyaladığını hissettim. 26 yıllık istihbarat tecrübem var. Erhan Tuncel'de benim görmediğim cevheri Zenit kendisi görmüş olabilir. O şeyi görmese eleman yapmazdı."
Hakkında FETÖ elemanıymış gibi cezalar istendiğini ve 15 Temmuz darbe girişiminden 12 gün sonra Dink cinayetinden gözaltına alındığını söyleyen Cantürk, bu örgütle hiçbir irtibatının olmadığını, şu ana kadar hakkında herhangi bir işlem yapılmadığını ve 20 gün gözaltında kalarak burada yargılanıyor olmasının kendisini çok yaraladığını da dile getirdi.
Sanık Tevfik Cantürk, mahkeme heyeti başkanı Ali İhsan Horasan'ın, "Çalıştığın dönemde FETÖ ile ilgili emareler gördün mü?" şeklindeki sorusuna karşılık da, "O dönemlerde o şekilde FETÖ'nün ön plana çıktığı bir şey söz konusu değildi. Beraatimi talep ediyorum." dedi.
Dink Ailesi Avukatı Hakan Bakırcıoğlu Cantürk’e, “McDonalds failinin Yasin Hayal olduğu ortaya çıktığında Hayal’in arkadaşı Erhan Tuncel ile görüşmüşsünüz. Tuncel, Hayal’in kanlı pantolonunu size vermiş. Tuncel’in McDonalds faillerinden olduğunu biliyor muydunuz” diye sordu. Cantürk, “Bilmiyordum, bilmem de mümkün değil. Hiçbir istihbaratçı kendini riske atıp bizzat bombayı atan adamı korumaz. Zaten yanımıza gelmiş paket yapardık” cevabını verdi. Bakırcıoğlu bunun üzerine, kanlı pantolonun soruşturma dosyasına neden sunulmadığını sordu. Cantürk ise, “Tuncel pantolonu teslim etti şubeye getirirken büro amirimiz Hüseyin Yılmaz’a gösterdik Emniyet otoparkında. Daha sonra yukarı çıktık Ercan Demir’e gösterdik. Ama sonra ne oldu akıbetini bilmiyorum. Muhittin Zenit bilir” diye yanıtladı.
MUAMMER AY
Davanın tutuksuz sanıklarından gazeteci Muammer Ay da Samsun'da İHA muhabiri olarak görev yaptığını ve cinayeti bir televizyon kanalında son dakika haberinden duyduğunu belirterek, cinayeti işleyen kişinin Trabzonlu olduğunun söylenmesi üzerine, kurumunun editörleri tarafından İstanbul'dan aranarak, failin o bölgede yakalanma ihtimaline karşı duyarlı olmasının istendiğini kaydetti.
Ay, haberden 10-15 dakika sonra telefonla aradığı basın sorumlusu da olan Samsun Güvenlik Şube Müdürü Yakup Kurtaran'a, "Cinayeti işleyen kişinin Trabzon'dan Ogün Samast olduğu bilgisinin olduğu, bu bölgeden geçebileceği bilgisinin olduğu ve bu yönde çalışmalarının olup olmadığını" sorduğunu anlattı.
Kurtaran'ın olaydan bilgisinin olmadığını söylemesi üzerine jandarmayı aradığını ve Astsubay Birol Ustaoğlu ile görüştüğünü kaydeden Ay, "Zaman zaman Samsun'daki asayiş olaylarında karşılaşıyorduk. Bana, 'Hrant Dink de kim?' diye sordu, bilmediğini söyledi. Beni daha sonra komutan Atilla Güçlüoğlu aradı. 'Birol'u aramışsın, nereden gelecek, başka bir bilgi var mı?' diye sordu. Ben de, 'televizyonda yayınlandı, başka bilgim yok' dedim. O tekrar, 'keşke geçse de havada karada yakalasam' dedi." ifadelerini kullandı.
"Gazetecilik refleksiyle aradım"
Devletin o zaman zaten Ogün Samast'ı bildiğini ve bu şahsın takip edildiğini vurgulayan Ay, "Benim telefon görüşmelerim televizyonda çıkan haberden 10-15 dakika sonradır. Bu da doğaldır. Gazetecilik refleksiyle 'Trabzonlu Ogün' olduğunu öğrenince, İstanbul'dan da arandığım için arama ihtiyacı hissettim. Trabzonlu olmasa bu konu umrumda olmazdı." dedi.
FETÖ ile hiçbir ilgisinin olmadığını ve vatan haini olarak düşünüldüğü için üzüntü yaşadığını da anlatan Ay, 25 yıllık gazeteci olarak basın kartının iptal edildiğini ve beraatini istediğini de dile getirdi.
ERCAN GÜN
"Bu görüntüler kargoyla bize geldi"
Davanın tutuklu sanıklarından gazeteci Ercan Gün ise, daha önce çalıştığı Feza grubuna bağlı gazeteler üzerinden suçlandığını ve parasını alamadığı için Zaman gazetesiyle ilişkisinin tamamen bitmediğini belirterek, "Mali konularda gidip geliyordum. Görüşmelerim normal. Paramı almamıştım ve oraya gitme gerekçem buydu." diye konuştu.
TGRT'de çalıştığı sırada elim Dink cinayetinin meydana geldiğini ve olayı muhabir olarak takip ettiğini de söyleyen Gün, Samsun'da cinayetin faili Ogün Samast ile birlikte çekilen bayraklı fotoğrafla ilgili de şunları söyledi:
"Cinayetten sonra 22 Ocak 2007'de, Vatan gazetesi bir haber yayınladı. Samast'ın Samsun'da çekilen meşhur fotoğrafı. Samast ilk otogarda yakalandı. Yayınlar sürekli oradan yapıldı. Emniyete gidene kadar böyle bir süreç yaşandı. Jandarma otogarda takriben 1,5 saat kaldı. Herkes sanki bütün işlemler jandarmada yapılmış gibi düşündü. Hürriyet gazetesinin internet sitesinde aynı gün aynı fotoğraf var. Esas haberi patlatan ise Star gazetesinin, 'Bu nasıl fotoğraf' haberidir. 'Kahramanlaştırma mı var' diye bir sıkıntı yaşandı. Biz de gazeteci olarak bu haberin peşine düştük. Editörüm Doğan Bey, 'normal bir kare değil bu, bunun bir devamı olması lazım, muhtemelen bunun kamera görüntüleri vardır' dedi. Herkes görüntünün peşine düştü. Birçok tanıdığım emniyetçiyle görüşme yaptım ama netice elde edemedik.
Bu görüntüler 30 Ocak'ta kargoyla bize geldi. Görüntüyü izledikten sonra Doğan Bey, 'Bu haberin tamamlanması lazım, Samsun'da anons geçmezseniz bu haber tamamlanmış olmaz' dedi. Ayın 31'inde haber merkezinden Doğan Bey'in talimatıyla, kameraman ile beraber Samsun'a geçtik. Bir gece kaldıktan sonra sabah anonslarımızı çektik. Otogarda çektik. Algı yaratsam jandarma karakolunda çekerdim. Anonslarda da 'jandarma' demiyorum zaten."
"Bu görüntüleri ilk yayınlayan ben değilim"
Haberin yayınlanmasından sonra tepkiler gelmeye başladığını ve Jandarma Genel Komutanlığı'nın aleyhlerine dava açtığını söyleyen Gün, "Bu görüntüleri ilk yayınlayan ben değilim. Görüntünün kime, nereye, nasıl, kim tarafından geldiğini ben bilemem." ifadesini kullandı.
İddianamede, "fotoğrafın basın kurumlarında ilk kez 23 Ocak'ta yer aldığının" yazıldığını ancak ilk görüntüyü yayınlayan DHA muhabirinin isminin bile tespit edilemediğini ve buna rağmen burada yargılandığını kaydeden Gün, "Ben Zaman gazetesinde sadece bir polis muhabiriydim. Çalıştığım dönemde de terörist falan denmiyordu. Oradan ayrıldıktan sonra halen bir sürü yerde çalışan arkadaşlarımız var bizim. O zaman için, 'terör örgütüyle iltisaklı' denmesi yanlış bir tanımlama. 10 yıl çalışmışım ve paramı zor almışım zaten oradan. Görüntü akan bir görüntüye benziyordu. 'Muhtemelen bu görüntülerin devamı vardır' diyerek peşine düştük. Tanıdıklarımı aradım ama bir şey elde edemedim. Ayın 30'unda bu görüntüler bize kargo ile geldi. Haber merkezinden Doğan bey, 'Görüntülerin tamamlanması gerekir' dedi. Olayın geçtiği yer Samsun, oraya gidip anons çekmemiz gerektiğini söyledi. Televizyonculukta böyle bir şey vardır. Haber merkezinden Doğan Bey'in talimatı ile bir kameraman arkadaşımla Samsun'a gittim. Otogarda anons çektim. Eğer jandarma ile ilgili bir kastım olsaydı, otogarın içindeki jandarma karakolunda çekerdim. Çektiğim anonsta da jandarma demiyorum" dedi. "2007'de FETÖ / PDY ya da başka bir isim altında bir örgütün varlığından haberimin olması mümkün değil" diyen Ercan Gün, "Bu görüntülerin ilk defa benim tarafımdan yayınlanmadığı kesin ama kime nereden, nasıl geldiğini bilemem. Tek yargılanan gazetecinin benim olmam Zaman Gazetesi'nde çalışmış olmamdan mı kaynaklanıyor" savunmasını yaptı.
Duruşma, Gün'ün savunmasının alınmasına devam edilmek üzere yarına ertelendi.
03.10.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in öldürülmesine ilişkin Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) elebaşı Fetullah Gülen, eski savcı Zekeriya Öz, gazeteciler, jandarma ve eski emniyet görevlileri ile ana dava hükümlülerinin de aralarında bulunduğu 21'i tutuklu, 10'u firari 85 sanıklı davanın 9. duruşması başladı.
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmaya, bu davanın yanı sıra FETÖ/PDY'ye yönelik diğer davalarda da tutuklanan eski emniyet müdürü Ramazan Akyürek, Trabzon İl Jandarma Komutanı Albay Ali Öz ve gazeteci Ercan Gün ile eski jandarma-emniyet görevlilerinin de aralarında yer aldığı 20 tutuklu sanık hazır bulundu.
Dönemin Samsun Jandarma Asayiş Şube Müdürü emekli Albay Atilla Güçlüoğlu'nun da aralarında bulunduğu 3 tutuksuz sanığın da yer aldığı duruşmaya, cezaevlerinde tutuklu veya hükümlü bulunan bazı sanıklar, Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile katıldı.
Duruşma, tutuklu sanıklardan gazeteci Ercan Gün'ün savunmasının alınmasıyla devam edildi.
Çağlayan’daki İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada, Hrant Dink’in öldürülmesinde sorumluluğu bulunan Emniyet, İstihbarat ve jandarma görevlileri yargılanıyor. Tutuksuz ve tutuklu sanıkların hazır bulunduğu davanın bugünkü duruşmasında, Fox Tv Haber Müdürü Ercan Gün’ün çapraz sorgusu yapıldı.
Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in öldürülmesine ilişkin kamu görevlilerinin yargılandığı davanın duruşmasına dün Fox Tv Haber Müdürü Ercan Gün’ün sorgusu ile devam edildi. Dink soruşturması kapsamında gözaltına alınan Gün, 25 Ağustos’ta çıkarıldığı İstanbul 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nce “Terör örgütüne üye olma” suçlamasıyla tutuklanarak cezaevine gönderilmişti. FETÖ mensuplarınca Ogün Samast'ın gözaltındaki fotoğrafının teslim edildiği ve yayınlanmasının sağlandığı iddia edilen Gün’ün, Samast'ın elinde Türk bayrağı bulunduğu halde Atatürk'ün bir sözü önünde çekilmiş fotoğrafının Samsun İl Jandarma Komutanlığı'nda çekilmiş gibi kurgu yapıldığı ve Ergenekon operasyonlarının zeminini hazırlandığı öne sürülüyor. Dink cinayetinin arkasında ulusalcı grubun olduğu algısı oluşturularak örgütün amaçları doğrultusunda görsel medyada yayınladığı ileri sürülen Gün savunmasında, ulusalcıların hedef alınması meselesini kabul etmediğini belirtti. Söz konusu görüntülerdeki jandarma görevlilerini blurlayarak verdiğini ifade eden Gün, “İddia makamı Dink’i hedef gösterenlerin peşine düşseydi daha somut deliller elde ederdi. FETÖ Örgütünün varlığını 2015 yılında net bir şekilde öğrendim. Darbe gecesi tehdit edilmemize rağmen o bildiriyi yayınlamadık. O gece ki kıyafet seçimini de özellikle siyahtan yana kullandık çünkü kara bir geceydi. FETÖ ile bir ilgim yok” dedi.
"Dink cinayetinin aydınlatılması isteyen insanım"
Mahkeme Heyeti Başkanı Ali İhsan Horasan Gün’e, İstanbul 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nde verdiği ifadedeki beyanlarını sordu. Horasan Gün’e, “Görüntüler jandarma tarafından çekilmişti. Jandarmadan bu görüntüleri almış algısı yaratmak için jandarmayı aradım’ demişsiniz. Bu beyan doğru mu? Bu cümlenin bir izahı var mı? Yapmandaki amaç nedir? Haber kaynağı hususunda polisten sızması sıkıntı olurdu ama jandarmadan sızması sıkıntı olmaz mıydı” diye sordu. Gün ise bu ifadesinin eksik olduğunu belirterek, “O dönem bu görüntünün jandarma tarafından çekildiğini düşündüğüm için söylemiştim. Bugün görüntüyü çekenin polis olduğunu biliyoruz. Nasılsa benim jandarma ile irtibatımı bulamazsınız ama polisle irtibatım bulunur. Polisten haber kaynağım vardı ama jandarmadan yoktu. Bu yüzden jandarmayı aradım. Dink cinayetinin aydınlatılmasını isteyen bir insanım. Bildiklerimi adli makamlara anlattım” yanıtını verdi.
Yasin Hayal'i MİT mi görevlendirdi?
Gözaltı süresinde dönemin Trabzon Jandarma İstihbarat görevlisi Veysel Şahin ile 8 gün aynı hücrede kalan Gün mahkemede, “Veysel Şahin bana, ‘Yasin Hayal beni MİT görevlendirdi’ dedi. Ama görevin ne olduğunu bilmediğini söyledi” şeklinde ifade vermişti. Heyet Başkanı Horasan Gün’e bu ifaden doğru mu diye sordu. Gün’ün cevabı ‘evet’ olunca Horasan Şahin’e, “Böyle bir şey söyledin mi” diye sordu. Şahin ise Gün ile aynı hücrede kaldığını ancak böyle bir beyanda bulunmadığını söyledi.
Dink Ailesi Avukatı Hakan Bakırcıoğlu ise Gün’e, “Veysel Şahin, Yasin Hayal’in MİT’le ilişkisine dair ne anlattı” sorusunu yöneltti. Gün, “Yasin’in MİT ile irtibatı olduğunu, cinayetten 15 gün önce MİT’e gittiğini ve MİT’in Yasin’e görev verdiğini, ancak bu görevin ne olduğunu bilmediğini söyledi. Ama bu Veysel’e gelen bilgi mi, yoksa dedikodu mu bilmiyorum. Veysel dedikodu anlattım diyor ama bana kendisi biliyor gibi geldi. Çekindiği için bu meseleyi anlatmayacağını söyledi” şeklinde cevap verdi.
HAMZA CELEPOĞLU
"Davanın sulandırılmasına izin vermeyin"
Duruşmanın öğleden sonraki kısmına cinayetin işlendiği dönemde Jandarma Genel Komutanlığı İstihbarat Değerlendirme ve Analiz Merkezi (İDAM) amiri olarak Tuğgeneral rütbesinde çalışan Hamza Celepoğlu’nun savunmasıyla devam edildi. Dink cinayetinde aktif rol oynayan Trabzon ve İstanbul Jandarma İstihbarat görevlilerinin üst amiri olduğu için bütün istihbarat ve değerlendirme forumları kendisine sunulan Celepoğlu’nun, 9 Ağustos 2006’da Trabzon Jandarma İstihbarat görevlilerinin Dink’in evinin etrafında keşif yaptığından ve cinayet tasarısından bilgisinin olmamasının mümkün olmadığı öne sürülüyor. MİT TIR’larının durdurulmasıyla ilgili davadan da tutuklu yargılanan Celepoğlu savunmasına, “İddianamenin varsayımlara dayalı ithamlarını reddediyorum” diye başladı. Celepoğlu, “Heyetinizden ve Dink Ailesi avukatlarından bu davanın peşini bırakmamanızı ve sulandırılmasına izin vermemenizi talep ediyorum” dedi.
"Hukuksuz şekilde davaya monte edildim"
Emile Zola’nın “Gerçeği yerin altına gömseniz bile, o bir gün büyüyerek patlayacak ve her şeyi yok edecektir” sözüne atıf yapan Celepoğlu, adaletin er ya da geç tecelli edeceğine inandığını söyledi. MİT TIR’larının durdurulmasıyla ilgili 22 aydır tutuklu yargılanan Celepoğlu, “Hain bir cinayete monte edilmek 22 ay tutuklu kalmaktan daha ağır” ifadelerini kullandı. Hukuksuz şekilde Dink cinayeti davasına monte edildiğini ifade eden Celepoğlu, “Yalan ve iftiraya dayalı medya operasyonu kapsamında hukuki zeminde değil, algı operasyonunda yargılanıyorum. Hukuksuz şekilde bu davaya monte edildim. Basında hakkımda çıkan algı oluşturma haberleri emniyet soruşturmasına ve notlarına zemin yapıldı. Soruşturmaya dahil edilmemi gerektirecek somut hukuki bir gerçek yoktur. Hakkımdaki tek iddia Akşam gazetesinin alttaki bilgi ile üstteki bilginin uymadığı haberidir. Söz konusu haberde bile cinayetle bir bağ kurulamamıştır” diye konuştu.
"Olay olduğu tarihte yurt dışındaydım"
9 Ağustos 2006’da Trabzon Jandarma İstihbarat görevlilerinin Dink’in evinin etrafında keşif yaptığından ve cinayet tasarısından bilgisinin olmamasının mümkün olmadığı öne sürülen Celepoğlu, olayın olduğu tarihte yurtdışında olduğunu belirterek ispat içerikli belgeleri heyete sundu. Celepoğlu, “2005-2006 yıllarında Türkiye’de İtalyanca kursu gördüm 2006- 2007 yolları arasında da İtalya’da Güvenlik Akademisi okuluna gittim. 2006’nın Kasım ayında 1 kez yabancı dil sınavı için Türkiye’ye geldim. Sulh Hakimliği’ne çıktığımda bu davaya beni monte etmelerinin suç olduğunu söyledim. Tutuklama gerekçesinin tek kelimesi doğru değil. İstihbarat değerlendirme formu diye bir şey yok. İDAM’ın böyle bir görevi yoktur. Kaldı ki o tarihte İDAM amiri de değildi. Tutuklanmamdan sonra 11 dilekçe verdim. Ancak herhangi bir işlem yapılmadı. Olmayan görüşme, gönderilmeyen ihbar haber kayıt formu gerekçesiyle tutuklanmamın vicdani sorumluluğunu heyetinize bırakıyorum” dedi.
"MİT TIR'ları konusunda bilgim olmadığı Genelkurmay rapor etti"
Savunmasında MİT TIR’larına ilişkin de bilgi veren Celepoğlu, MİT TIR’ları konusunda bilgi sahibi olmadığını savundu. Celepoğlu, “Olay yerine gitmedim ama MİT’ten Başbakan'a böyle aktarılmış. MİT TIR’ları olayından 1 gün sonra Sabah ve Takvim gazetelerinde bana yönelik manşet vardı. 3 yıl boyunca hedef yapıldım. MİT TIR’ları konusunda Genelkurmay bir soruşturma yaptı ve konuyla ilgimin olmadığı rapor edildi” dedi. Celepoğlu ‘niçin hedefte olduğunu’ da şöyle açıkladı: “Bu davanın günah keçisi neden benim? Tek suçum 2008-2010 döneminde Ergenekon-Balyoz başladığı dönemde İstanbul İl Jandarma Komutanı olmamdır. Mehmet Baransu’nun telefonunun dinlenmesi konusunda karar aldırmış olmam sebebiyle hakkımda soruşturma açılmıştır. Tek suçum budur.” Bir Çin atasözüne atıf yapan Celepoğlu, “Bir ülkede küçük insanların gölgesi büyüyorsa o ülkede güneş batmak üzeredir” dedi.
Celepoğlu “Adaletin bulunmadığı yerde herkes suçludur. Heyetinizden sadece mülkün de temeli olan adaleti istiyorum” diyen Celepoğlu tahliyesini ve beraatini talep etti.
Celepoğlu, "Üstün cesaret madalyası sahibi eski bir Türk generali olarak yurt içi ve dışında lanetle karşılanan bu cinayet davasına, kumpas davalarını kapsayacak şekilde sanık olarak monte edilmekten dolayı zül duyuyorum. Jandarma teşkilatının bu davaya bulaştırılmasından da üzüntü duyuyorum." diye konuştu.
İddianamenin herhangi bir hukuki delile değil varsayımlara dayandığını ve kendisi hakkındaki ithamları reddettiğini anlatan Celepoğlu, "Heyetinizden ve Hrant Dink ailesinin avukatlarından en büyük talebim; davanın peşini bırakmamaları ve sulandırılmasına fırsat vermemeleridir. Davaya en büyük katkı gerçek suçluların ortaya çıkması olacaktır." ifadelerini kullandı.
Ülkesine hizmet etme gayreti içinde olan eski bir general olduğunu ve bu davaya, medyada hakkında yapılan algı operasyonları sonucu monte edildiğini öne süren Celepoğlu, şunları söyledi:
"Algı operasyonları neticesinde şahsımla ilgili olumsuz bir imaj olduğunu değerlendiriyorum. Belli medya organları üzerinden yapılan, ahlaki değerlerden uzak, iftira haberlerine göre huzurunuzda FETÖ'cü, hain, cinayet azmettiricisi, ülkemizi dışta ve içte zor durumda bırakmayı amaçlayan, MİT tırları olayının baş faili, hak etmediği halde başkaları yerine terfi ettirilen, korunan, personeli tarafından sevilmeyen, üstlerince takdir edilmeyen eski bir Türk generali bulunmaktadır."
"31 yıldır taşıdığım forma üzerimden sökülüp alındı"
Hamza Celepoğlu, askerlik geçmişini anlatarak MİT tırlarının durdurulması olayıyla ilgili tutuklu bulunduğunu hatırlattı. Celepoğlu, "31 yıl hizmet ettiğim bu üniforma, herhangi bir gerekçe yokken sadece MİT tırlarında yargılandığım gerekçesiyle üzerimden adeta sökülüp alındı. Annem ve babam o kadar güzel yetiştirdiler ki beni, onların evladından vatan haini çıkmaz, çıkarılamaz. Şahsım ve ailem adına, gerçek suçluların er ya da geç ortaya çıkacağını düşünüyorum." dedi.
Adaletin er ya da geç tecelli edeceğine inandığını, şahsı ve ailesine yaşatılanları da ülkenin düştüğü bu durumda kendilerine düşen pay olarak gördüğünü dile getiren Celepoğlu, şöyle devam etti:
"Böyle hain bir cinayete bu şekilde monte edilmek 22 ay tutuklu kalmaktan daha ağır benim için. MİT tırları olayından 2 yıl sonra, iki gizli tanık ifadesiyle terfi edeceğim yıl, 29 Kasım 2015'de, herhangi bir delil yokken tutuklandım. Ben ve ailem adeta açlıkla terbiye edilmeye çalışıldık. Omzumdaki yıldızı sökenler alnımdaki yıldızın parladığını göremediler. Beni bu ordudan atanlardan, buna neden olanlardan daha çok bu ülkeyi seviyorum."
"Gazete haberleri delil olarak kullanıldı"
Sanık Hamza Celepoğlu, yanlış üzerinden bir iddianameyle doğruya ulaşılmaya çalışıldığını savunarak, savunmasını şöyle sürdürdü:
"Algı operasyonları çerçevesinde hedef ben oldum. Sürekli kumpas davalarına atıfta bulunuyorlar. Somut hiçbir delil yokken gazete iftiralarına dayanarak tutuklandım. İtirazlarım somut belgelere rağmen yok sayıldı. Dava, hukuki, somut deliller değil, geçmişte ülkemizdeki kumpas davalarını aratmayacak şekilde, basın organları tarafından oluşturulmak istenen algı operasyonları üzerinden yürütülmektedir. Adli makamlar da bu yalan ve iftiraya dayalı medya operasyonu sayesinde şahsımla ilgili yanlış yönlendirilmiştir ve bu devam etmektedir. 'Ben seni suçlu saydım.' yaklaşımlı bir iddianameyle karşı karşıyayız. Önce haberler oluşturuldu, akabinde bu haberler dava dosyalarına delil olarak girdi.
Ali Fuat Yılmazer, görev yaptığım dönemde burada istihbarat şube müdürüydü. ya bir defa hayırlı olsuna gelmişlerdir ya da özel bir konu vardır görüşmüşüzdür. İki değildir. Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah'tan daha çok Yılmazer ile görüştüğüm söyleniyor. Binde biri bile değil. Ama atıyorsunuz, üzerinizde kalıyor işte. Gazetedeki haber başlıklarına bakınca, 'emir-talimat verdi' yazması gerektiğini anlıyorsunuz. Ama öyle bir şey yok. Önemli olan algı operasyonu. Kendince, Dink'in ayakkabısının yırtık olduğu fotoğrafı (olay yeri fotoğrafı) yayınlayıp benim resmimi de yanına koyuyor. Bu hangi değer yargılarına sığar? Ben o sırada yurt dışındayım. Daha sonra da bu haberler gerekçe gösterilerek hakkımda soruşturma açılıyor."
"Cinayetin işlendiği tarihte İtalya'da kurstaydım"
Haberlerden bir hafta sonra İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın hakkında Dink cinayetiyle ilgili soruşturma açtığını ve 18 Ekim 2016'da gözaltına alındığında bunun Dink cinayetiyle ilgili olduğunu öğrendiğini aktaran Celepoğlu, şunları kaydetti:
"Hemen dilekçe yazdım savcılığa. 22 Ekim'de de tutuklandım zaten. Dilekçemde; 'Hakkımda cinayetle ilgili somut, hukuki delil bulunması mümkün değildir. Adı geçen jandarma personeliyle herhangi bir amir-personel ilişkim yoktur. İstanbul'a Temmuz 2008'de atandım. Olay tarihinde Türkiye'de değildim. Ekim 2006 - Temmuz 2007 arası İtalya'da, kurstaydım. Haberde bile aramızdaki irtibatı ortaya koyacak beyan yok. Geçmişte olduğu gibi belki gizli tanık beyanları olabilir.' diye belirttim. Ama savcıya çıkmadan sulh hakimliğine çıktık ve tutuklandık."
Emniyet ifadesinde de aynı şeyleri belirttiğini ancak bütün bunlara rağmen sadece bir gazetedeki haber gerekçe gösterilerek tutuklandığını kaydeden Celepoğlu, "Tutuklanma gerekçemde, 'Coşkun İğci'nin cinayet için silah arayışına girdiği 2006 yılında, istihbaratın başında bilgi sahibi olmaması mümkün değildir.' ifadesi var. Sulh ceza hakimliğine, 'Bu davaya beni monte etmeniz suçtur, beni tutuklayarak suç işlemeyin.' dedim. ve tutuklandık. Ancak emniyet ifadem, ortadaki deliller ve yurt dışı kayıtları olmasına rağmen tutuklanma gerekçesinin tek kelimesi bile doğru değildir." savunmasını yaptı.
"İDAM'ın böyle bir görevi yoktur"
Jandarmada 2006 yılında tutuklanma gerekçesi olarak gösterilen " Jandarma İstihbarat Değerlendirme ve Bilgi Formu" adlı bir formun olmadığını ve bunun sorulmasını istemesine rağmen komutanlığa sorulmadığını öne süren Celepoğlu, "Aynı hata iddianamede de yapıldı. Kastedilen, Bilgi Kayıt Formu ise ona uygun da işlem yapacak makamlar vardır. Emir-komuta ilişkisi olmadan İstihbarat Değerlendirme Analiz Merkezi'nin (İDAM) böyle bir görevi yoktur. 2006 yılı başı olsa bile böyle bir bilgi genel komutanlığa gitmemiş. Ama ben tutuklandım." dedi.
Olayın sıcaklığıyla başlangıçta tutuklanma gerekçesini "savcının yoğunluğu" nedeniyle normal karşıladığını ifade eden Celepoğlu, tutuklandıktan sonra suçsuz olduğunu belirtmek için 11 dilekçe sunduğunu, bunlarla ilgili herhangi bir işlem yapılmadığını dile getirdi.
Duruşma 5 Ekim'de devam edecek
Celepoğlu, " Jandarma arkadaşlarımın tutumu beni üzdü. Gerçek dostları tanıma imkanı bulduğumuz bu süreçte hem teşkilatın hem de dostlarımızın bizi yalnız bırakmalarını yüreğimize gömdük. Üzerimizde bir kırgınlık var. Ömer Hayyam şiirinde, 'Kargalar sürüyle kartallar yalnız uçar.' demiştir." diye konuştu.
Sanık Celepoğlu, jandarma istihbarat yapılanmasıyla ilgili de bilgiler verdi.
Mahkeme, Celepoğlu'nun savunmasının ardından duruşmayı 5 Ekim Perşembe gününe erteledi.
Bu duruşmada Hamza Celepoğlu'nun çapraz sorgusu yapılacak.
05.10.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen duruşmada eski Tuğgeneral Hamza Celepoğlu ve eski Trabzon Jandarma İstihbarat'ta Veysel Şahin'in sorgusu yapıldı.
HAMZA CELEPOĞLU, VEYSEL ŞAHİN
Dink ailesi avukatlarından Hakan Bakırcıoğlu Celepoğlu'na, McDonalds bombalı saldırısı yapıldığı zaman aşırı sağ faaliyetlerin başında olup olmadıklarını ve Yasin Hayal’la ilgili herhangi bir bilgi gelip gelmediğini sordu.
Bilgi üstlere aktarılmalıydı
Celepğolu, "Hatırladığım kadarıyla bilgi gelmemişti. Eğer bu bilgi gelseydi birileri bir yerlere bu bilgiyi arz etmeli ve emir almalıydı. Bu bilgi ilgili illere ve üstlere arz edilir, MİT’e ve Emniyet Genel Müdürlüğü'ne iletilir. Benim sorumluluğumda arayıp "illere ne yaptınız?" diye sormak yoktur" diye yanıt verdi.
Bakırcıoğlu, Trabzon Jandarması'nın Dink cinayetine dair elde ettiği bilginin Jandarma Genel Komutanlığı'na, Emniyet ve MİT’e bilgi iletilmesi gerekip gerekmediğini sordu. Celepoğlu, "Elde edilen bilgi hızla sıralı amirlerine üstlerine iletilmeliydi. Bilgi verilmesi gerekirdi" dedi.
Bakırcıoğlu, Trabzon Jandarma görevlilerinin yapması gereken işlemleri sordu. Celepoğlu, "Tim komutanı bilgiyi alır almaz üstlerine aktarılmalıdır. Alay komutanına kadar sırayla bilgi verilir. Bilgi teyit edilir. Savcıyla görüşerek yetki alır ve teknik takip işlemi yapılır. Bu konuyla ilgili direkt diğer muhataplarına telefonla bilgi verilir. Telefonla hemen bilgi verilmesinden yanayımdır. Emniyet’e ve MİT’e de bilgi verilir. İstanbul Jandarma'sıyla görüşülür İstanbul Emniyet’e de bilgi verilmesi gerektiği söylenir. Genel Komutanlı'ğa hangi işlemlerin yapıldığı da not edilerek yazı yazılır. Eğer konu önemliyse MİT Genel Müdürlüğü'ne de bilgi verilir"
"Şahıs jandarma bölgesinde oturuyorsa, olay Jandarma sorumluluğundadır. Jandarma savcıyla görüşür ve gözaltı emri gelirse gözaltı işlemi yapılır."
Celepoğlu, Jandarma’da 'Ermenilik faaliyetleri' adı altında bir izleme yapılıp yapılmadığını hatırlamadığını, misyonerlik faaliyetlerinin ise bölücü faaliyetler kapsamında izlendiğini söyledi.
Celepoğlu, görevde olduğu dönemde Dink’le ilgili herhangi bir bilgi geldiğini hatırlamadığını söyledi.
‘İşlem yapmadılar, sahte evrak düzenlediler’
Celepoğlu’nun savunmasının ardından Veysel Şahin savunmasını yaptı. Şahin, cinayet döneminde Trabzon Jandarma İstihbarat görevlisi olarak görev yapıyordu. Hayal’in Dink’i öldüreceğine dair, cinayet öncesinde bilgi sahibiydi.
Şahin, 2006 yılı Temmuz ya da Ağustos ayında Yasin Hayal’in Dink’i öldürmek için silah aradığını öğrendiklerini ve bunu üstelerine bildirdiklerini anlattı. Şahin, üstelerinin işlem yapmadığını, Jandarma Alay Komutanı Ali Öz tarafından sahte evrak ve yalan ifade vermeye zorlandığını anlattı.
Şahin, şunları anlattı:
"Coşku İğici benim arkadaşımdır. Kayıtlı haber elemanı değildir. 2006 Temmuz ya da Ağustos ayında beni arayarak görüşmek istedi. Komutanım Okan Şimşek’le beraberdik. Beraber gittik. Okan Şimşek ve İğici, o zaman ilk kez tanıştılar. İğici, bize eşinin akrabası olan Yasin Hayal’in İstanbul’da Agos’ta çalışan Ermeni olan gazeteci Hrant Dink’i öldürmek istediğini, İstanbul’a gidip geldiğini, evi ve iş yeri çevresinde keşif yaptığını, silah aradığını ve kendisine silah bulması için 500 TL verdiğini söyledi. Hatta İğici bize, "ruhsatsız silah verin, sonra yakalayın, vazgeçsin" dedi. Biz bunu yapamayacağımızı söyledik. Okan Şimşek, Metin Yıldız’ı aradı. Yanına gittik. Bilgiyi aktardık. Yıldız, Hayal'e daha önce McDonalds bombalamasından dolayı Aşırı Sağ Faaliyetlerin baktığını söyledi; "Hüseyin Yılmaz’a söyleyin emir vereceğim" dedi. Ertesi sabah Okan Şimşek, Hüseyin Yılmaz ve Hacı Ömer Ünalır’a bu bilgileri söyledi. Metin Yıldız’ın emir vereceğini söyledi. 10 dakika sonra Jandarma Alay Komutanı Ali Öz başkanlığında toplantı yapıldı. Ben girmedim. Toplantıdan sonra, odada bulunan internet bağlantısı olan bilgisayardan Agos ve Hrant Dink’e baktık. Gerçek olup olmadığını araştırdık. Metin Yıldız ve Okan Şimşek'ten bu konunun toplantıda konuşulduğunu duydum."
"Coşkun İğici’yle bir kere daha görüştüm. Boşanma davası açmıştı onu anlattı. Hayal’in parasını iade ettiğini de söyledi. Biz de "bu işlerden uzak dur" dedik. 22 Ocak 2007’ye kadar bir daha görüşmedik."
"Hüseyin Yılmaz, izinde olduğundan dolayı Hacı Ömer Ünalır, odamıza gelip Okan Şimşek’e kendilerine emir verilmediğini söyledi. Şimşek, bunun üzerine Metin Yıldız’ın odasına gidip Yıldız’la konuştu. Bu saatten sonra bir daha bu konu konuşulmadı."
"Cinayeti olay günü televizyondan öğrendik. Emniyetten iki arkadaşla beraber oyun oynuyorduk. Haber çıkınca Yasin Hayal’i tanıyan bir iki kişiyi aradım. Hayal’in Trabzon’da olduğunu öğrendim. Sonra Şubeye çağrıldık. Orada öğrendim ki hiçbir işlem yapılmamış. Bizim 2006’da elde ettiğimiz bilgiyi o gün elde etmişiz gibi haber kayıt formu hazırlandı. Benim forma müdahale etme gibi bir şansım yoktu"
"Ali Öz ve Metin Yıldız bizi çağırdı ve Coşkun İğci’yi bize söylediklerini kimseye söylememesi için uyarmamızı istedi. İğci’ye gittik. Kimseye anlatmamıştı. İğci, sonra gözaltına alınınca herşeyi anlatmış. Ali Öz’e gitim. "Müfettiş geliyor, her şeyi inkar edeceksiniz, yalan olduğunu söyleyeceksiniz" dedi. "Söylediklerini kabul etmeyeceksiniz" dedi. Ben de gelene inkar edecek tarzda ifade verdim."
"20 Ocak tarihli bilgi formunu sonradan almış gibi düzenlendi. Ali Öz daha sonra beni ve Okan Şimşek’i yanına çağırdı. "Kendi isteğinizle istihbarattan çıkmak istediğinize dair dilekçe verin" dedi. Biz de yazmak zorunda kaldık. Burdur’a atandım. Atandıktan sonra üzerimdeki baskı kalktı."
Şahin, FETÖ iddialarını da reddetti.
Veysel Şahin’in savunmasının ardından sorgusuna geçildi. Mahkeme Başkanı Ali İhsan Horsan, Yasin Hayal’le ilgili gelen ihbarı neden rapor etmediklerini sordu.
Şahin, "Biz rastlantı olarak Coşkun İğci’yle görüştük. Diğer bütün görevlerle ilgili sonuç yazdık. Sözlü olarak beyan ettik. O nedenle bildirmedik."
Tuncel çelişkisi
Coşkun İğci, daha önceki ifadelerinde Jandarma görevlileri tarafından tehdit edildiğini söylemişti. Şahin, bu iddiayı da yalanladı.
Şahin, Dink ailesi avukatlarından Hakan Bakırcıoğlu’nun sorularını yanıtladı. Şahin, gözaltı aşamasında verdiği ifadesinde Coşkun İğci’yle üç kez görüşme yaptığını ve Erhan Tuncel’le ilgili de bilgi verdiğini söylemişti. Bakırcıoğlu bu görüşmeleri sordu. Şahin, "İğci’yle iki kez görüştük. İlk görüşmemizde bu bilgileri verdi. Emniyetteki ifademde benim söylemediğim şeyler yazılmış. Erhan Tuncel’in adı hiç geçmedi."
Bakırcıoğlu, Şahin’e, Jandarma istihbaratının Yasin Hayal’i takip ettiği ve Hayal’le ilgili çalışma yaptığına ilişkin tanık beyanlarını sordu. Şahin, Yasin Hayal’le ilgili hiçbir çalışma yapmadığını söyledi.
Mahkeme Başkanı Ali İhsan Horasan, sahte tutanak tutulması gibi yasal olmayan faaliyetleri neden kabul ettiğini sordu. Şahin, "Memuriyetimden olabilirdim o yüzden çekindim" diye cevap verdi.
OKAN ŞİMŞEK
Dönemin Trabzon Jandarma İstihbarat görevlisi Okan Şimşek, savunmasının yaptı. Şimşek de Veysel Şahin’le beraber Yasin Hayal’i Hrant Dink’i öldürmeyi tasarladığı bilgisine sahip olan Jandarma görevlisi. Şimşek hakkında ayrıca, cinayet öncesinde Hrant Dink’in evinin etrafında keşif yaptıkları iddia ediliyor.
‘Öz, toplantıda konuşturmadı’
Şimşek savunmasında, Coşkun İğci’yle yaptığı görüşmenin detaylarını anlattı. Şimşek, İğci’nin kendilerine Yasin Hayal’in Dink’i öldürmeyi tasarladığını anlattığını söyledi. Şimşek, İğci’de aldıkları bilgileri Metin Yıldız’a aktardığını söyledi.
"Günlük istihbarat toplantısında, Metin Yıldız’ın, Albay Ali Öz’e, Yasin Hayal’le ilgili bilgi vermeye başlamışken, daha sözünü bitirmeden Albay Öz, ‘Bu konuyu özel olarak sonra konuşuruz’ dedi. Toplantıda bu konu bir daha gündeme gelmedi."
"Cinayetten sonra Metin Yıldız, Albay Ali Öz’ün yanında bize Coşkun İğci’nin yanında gidip başka kimlere bu bilgiyi söyleyip söylemediğini öğrenmemizi istedi." Şimşek, Albay Ali Öz tarafından, kendilerine müfettişlere ifade verirken Coşkun İğci’nin söylediklerini inkar etmemeleri gerektiği konusunda talimat verildiğini söyledi.
"Bölge İdare Mahkemesi, yargılanmamız için karar verdiğinde, Ali Öz, beni Veysel Şahin’e istihbarattan istifa etmemiz için dilekçe vermemizi istedi. Ben suçumuz ne diye sorunca Ali Öz, ’14 gün oda hapsi veririm görürsün suçunu’ diye cevap verdi. Mecburen ben de imzaladım.
Şimşek, bir cinayet zanlısını yakalamak için İstanbul’a geldiğini savundu. Araç kiralamak ve yemek yemek için Bakırköy’de olduklarını belirten Şimşek, Dink’in evi ve iş yerinde keşif yaptıkları iddialarını reddetti.
Veysel Şahin’in savunmasının ardından sorgusuna geçildi. Mahkeme Başkanı Ali İhsan Horsan, Yasin Hayal’le ilgili gelen ihbarı neden rapor etmediklerini sordu.
Şimşek, "Biz rastlantı olarak Coşkun İğci’yle görüştük. Diğer bütün görevlerle ilgili sonuç yazdık. Sözlü olarak beyan ettik. O nedenle bildirmedik."
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmada dönemin Trabzon Jandarma İstihbarat Şubesi görevlisi Okan Şimşek'in çapraz sorgusu tamamlandı. Çapraz sorguda Dink ailesinin avukatlarından Hakan Bakırcıoğlu, "Coşkun İğci'yi cinayetten sonra, jandarmaya verdiği bilgileri kimseye anlatmaması yönünde tehdit ettiniz mi" diye sordu. Şimşek, İğci ile Temmuz ve Ağustos 2006 ile 22 Ocak 2007'de 3 görüşmesi olduğunu belirterek, "Son görüşmenin yapıldığı 22 Ocak 2007 pazartesidir. Sabah istihbarat toplantısında bu konu gündeme geldi. Şube Müdürümüz Albay Öz, 'Coşkun İğci ile görüşsünler başka bilgi var mı, bize anlattıklarını kimseye anlatmasın' dedi. Biz İğci’nin iş yerine gittik. Bize ilk söylediği şey, 'beni almaya mı geldiniz' oldu. Orada görüşmeyi kabul etmeyince terminal bölgesinde araç içine aldık, oturacak yer yoktu, araçta konuştuk. Veysel Şahin irtibatlı olduğu için o konuştu. 'Başka kimseye anlattın mı?' diye sordu. İğci de bir anda sinirlenip, 'Benim hasmım yok, düşmanım yok, ben size bu bilgileri verdim bunu değerlendirmediniz' diyerek kapıyı çekip çıktı. Biz kendisini tehdit etmedik. Daha sonra onunla yolda karşılaştım ve 'İstanbul’da hakkınızda ifade verdim' dedim. Tehdit edilecek yer orasıydı. Tehdit etseydim tehdidin alasını yapardım" dedi.
Duruşma, yarına ertelendi.
06.10.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada, eski emniyet müdürü Ramazan Akyürek, eski Trabzon İl Jandarma Komutanı Albay Ali Öz ve gazeteci Ercan Gün ile eski jandarma-emniyet görevlilerinin de aralarında bulunduğu tutuklu sanıklar hazır bulundu.
OKAN ŞİMŞEK
Duruşmada, savunmasını tamamlayan dönemin Trabzon Jandarma İstihbarat Şubesi görevlisi Okan Şimşek'in çapraz sorgusu yapıldı.
Çapraz sorgu sırasında Dink ailesi avukatlarından Hakan Bakırcıoğlu'nun, "Coşkun İğci'yi cinayetten sonra cinayetle ilgili jandarmaya verdiği bilgileri kimseye anlatmaması yönünde tehdit edip etmediği" ile ilgili soruya Şimşek, İğci ile Temmuz ve Ağustos 2006 ile 22 Ocak 2007'de 3 görüşmesi olduğunu belirterek, şunları söyledi: "Son görüşmenin yapıldığı 22 Ocak 2007 pazartesidir. Sabah istihbarat toplantısında bu konu gündeme geldi. Şube Müdürümüz Albay Öz, 'Coşkun İğci ile görüşsünler başka bilgi var mı, bize anlattıklarını kimseye anlatmasın' dedi. Biz İğci’nin iş yerine gittik. Bize ilk söylediği şey, 'beni almaya mı geldiniz' oldu. Orada görüşmeyi kabul etmeyince terminal bölgesinde araç içine aldık, oturacak yer yoktu, araçta konuştuk. Veysel Şahin irtibatlı olduğu için o konuştu. 'Başka kimseye anlattın mı?' diye sordu. İğci de bir anda sinirlenip, 'Benim hasmım yok, düşmanım yok, ben size bu bilgileri verdim bunu değerlendirmediniz' diyerek kapıyı çekip çıktı. Biz kendisini tehdit etmedik. Daha sonra onunla yolda karşılaştım ve 'İstanbul’da hakkınızda ifade verdim' dedim. Tehdit edilecek yer orasıydı. Tehdit etseydim tehdidin alasını yapardım."
SAVCI 4 SANIĞIN TAHLİYESİNİ TALEP ETMİŞTİ
Şimşek'in çapraz sorgusunun tamamlanmasının ardandan taleplerin alındığı duruşmada görüşü sorulan Cumhuriyet Savcısı Mehmet Yeşilkaya, tutuklu sanıklardan dönemin Samsun Emniyet Müdürlüğü görevlileri Metin Balta ve Ahmet Çetiner ile Trabzon jandarma görevlileri Gazi Günay ve Ergün Yorulmaz'ın tahliyesini talep etmişti.
Hrant Dink'in öldürüldüğü ana ilişkin kamera kayıtlarının çözümü için Adli Tıp Kurumu'na yazılan yazının cevabının henüz mahkemeye ulaşmadığını ve dinlenilmeyen tanıkların olduğuna dikkati çeken savcı Yeşilkaya, bu nedenle diğer tutuklu sanıkların bu hallerinin devamına karar verilmesini istedi.
Cinayet faili Ogün Samast'ın Samsun Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü'ndeki bayraklı görüntülerinin jandarma tarafından çekildiğine ilişkin haber yapan tutuklu sanıklardan gazeteci Ercan Gün'ün, "bu görüntüler nedeniyle daha önce Bakırköy'de yargılandığını" ifade ettiğini hatırlatan savcı Yeşilkaya, Gün'ün yargılandığı bu dosyanın da istenilmesi gerektiğini söyledi.
TUTUKLU SANIK DURUŞMA SALONUNDA FENALAŞTI
Savcının mütalaasını okuduğu sırada tahliyesi istenen tutuklu sanıklardan Ergün Yorulmaz, fenalık geçirdi. Salondan çıkartılarak adliyedeki adli tıp kurumunda tedavi edilen Yorulmaz, tekrar duruşma salonuna alındı.
Savcının mütalaasının ardından söz alan Yorulmaz'ın avukatı, müvekkilinin kalp hastası olduğunu ve cezaevinde tedavi koşullarının yeterli olmadığını belirterek, Yorulmaz'ın bir kaç kere de cezaevinde bayıldığını söyledi.
Daha sonra sanıkların taleplerine geçildi. Sanıklardan dönemin Samsun İl Emniyet Müdürlüğü’nde Güvenlik Şube Müdürü olan Yakup Kurtaran, Samsun’da tutuklanan polis grubu içinde bir tek kendisinin tutuklu kaldığını ifade ederek “Eşim 16 yıldır MS hastası, ben de Ergün Yorulmaz gibi 2003 yılından beri kalp hastasıyım. Rahatsızlığım nedeniyle her an kalp krizi geçirme riskim var. Kalp krizi durumunda 12 dakikada içinde müdahale edilmesi gerekiyor. Cezaevinde kalp krizi geçirecek olsam daha X-Ray cihazlarının bulunduğu yere geldiğimde ölebilirim. Dosyaya otopsi raporumu koymaktansa tahliyemi karar vermenizi talep ediyorum” dedi. Diğer sanıklar da tahliyelerini talep etti.
Taleplerin ardından kısa bir ara veren mahkeme heyeti, dönemin Trabzon Jandarma İstihbarat Şube Müdürlüğü görevlileri Gazi Günay, Ergün Yorulmaz ile Samsun Emniyet Müdürlüğü TEM Şube Müdürlüğü görevlileri Metin Balta ve Ahmet Çetiner ile birlikte savcının tahliye talebinde bulunmadığı Trabzon Jandarma İstihbarat görevlisi Hüseyin Yılmaz’ın tahliyesine karar verdi. Bu kararın ardından davadaki tutuklu sayısı 16’ya düştü. Heyet duruşmayı, 4-5-7-8 Aralık tarihine bıraktı.
Gelecek duruşma, dönemin Trabzon İl Jandarma Komutanı Albay Ali Öz’ün de aralarında bulunduğu 5 sanığın savunması alınacak.
DAVA
Kamu görevlilerine ilişkin davanın iddianamesinden
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu tarafından hazırlanan 168 sayfalık iddianamede, Ramazan Akyürek ile Coşgun Çakar'ın "tasarlayarak kasten öldürmek" suçundan ağırlaştırılmış müebbet, "silahlı örgüt kurmak, resmi belgede sahtecilik, resmi belgeyi yok etme ve görevi kötüye kullanma" suçlarından da 23 yıldan 44'er yıla kadar hapisle cezalandırılması talep ediliyor.
Sanıklardan Ali Fuat Yılmazer'in "tasarlayarak kasten öldürmek" suçundan ağırlaştırılmış müebbet, "silahlı örgüt kurma, resmi belgeyi yok etme ve görevi kötüye kullanma" suçlarından 19 yıldan 32 yıla kadar hapis cezasına çarptırılması istenen iddianamede, dönemin Trabzon İstihbarat Şube Müdürü olan Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Engin Dinç ve eski İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler'in "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi ve görevi kötüye kullanma" suçlarından 15 yıl 6 aydan 22'şer yıla kadar hapisle cezalandırılması öngörülüyor.
Dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah ve eski İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun'un "görevi kötüye kullanma" suçundan 6 aydan ikişer yıla kadar hapisle cezalandırılması talep edilen iddianamede, dönemin Trabzon Emniyet Müdürü Reşat Altay ve eski Trabzon Emniyet Müdürlüğü İstihbarattan Sorumlu Müdür Yardımcısı Hasan Durmuşoğlu'nun "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi, görevi kötüye kullanma ve resmi belgeyi yok etme" suçlarından 18 yıl 6 aydan 29 yıl 6'şar aya kadar hapis cezasına çarptırılması isteniyor.
Cinayetin işlendiği dönemde İstihbarat Daire Başkanlığında görevli komiser Yılmaz Angın, İstihbarat Daire Başkanlığı C Büro Şube Müdür Yardımcılığı görevini yürüten Tamer Bülent Demirel ve Osman Gülbel, Trabzon'da polis memurluğu yapan Muhittin Zenit, Mehmet Ayhan, Onur Karakaya, komiser yardımcısı Özkan Mumcu, Trabzon İstihbarat Şube Müdür Yardımcısı görevini yürüten Ercan Demir ve Trabzon İstihbarat Şube Müdürlüğü yapan Faruk Sarı hakkında "tasarlayarak kasten öldürme" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talep edilen iddianamede, bu sanıklar hakkında ayrıca "silahlı örgüte üye olmak, resmi belgede sahtecilik, resmi belgeyi yok etme ve görevi kötüye kullanma" suçlarından çeşitli hapis cezaları isteniyor.
İddianamede, dönemin İstihbarat Daire Başkanlığında görevli Şube Müdürü Yunus Yazar, eski İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Müdür Yardımcısı Ali Poyraz, o dönem komiser olan Hamdi Egbatan, Mehmet Akif Yılmaz, Serkan Şahan, Ömer Faruk Kartın, polis memuru Mehmet Uçar ve dönemin mülkiye müfettişi Şükrü Yıldız'ın ise "silahlı örgüte üye olmak, resmi belgede sahtecilik, resmi belgeyi yok etme ve görevi kötüye kullanma" suçlarından çeşitli hapis cezalarına çarptırılmaları talep ediliyor.
Süreç
Dönemin özel yetkili İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, 19 sanığın yargılandığı davada 17 Ocak 2012'de verdiği kararla tutuklu sanık Yasin Hayal'in, "Hrant Dink'i tasarlayarak öldürmeye azmettirmek" suçundan ağırlaştırılmış müebbet, yazar Orhan Pamuk'u tehdit etmekten 3 ay ve "ruhsatsız silah bulundurmak" suçundan da 1 yıl hapisle cezalandırılmasını, "silahlı terör örgütü yöneticisi olmak" suçundan ise beraatini kararlaştırmıştı.
Tutuklu sanıklardan Erhan Tuncel'in de 10 yıl 6 ay hapisle cezalandırılmasına hükmederek tahliyesine karar veren heyet, sanıklardan Ersin Yolcu'yu 12 yıl 6 ay, Ahmet İskender'i 13 yıl 4 ay ve Salih Hacısalihoğlu'nu 2 ay 15 gün hapisle cezalandırmış, bütün sanıkların "silahlı terör örgütü üyeliği" suçundan beraatine hükmedilmişti.
Bozma kararı
Yargıtay 9. Ceza Dairesi de "örgüt" yönünden verilen beraat kararını bozarak, sanıkların "silahlı terör örgütü" değil, "suç işlemek amacıyla oluşturulan örgüt" üyesi oldukları gerekçesiyle yargılanmalarına hükmetmişti.
"Kasten öldürmeye azmettirme" ve "Orhan Pamuk'u tehdit" suçlarından sanık Yasin Hayal'e verilen mahkumiyet kararını onayan daire, Yasin Hayal hakkında "silahlı terör örgütü kurma, yöneticisi olma" suçundan verilen beraat kararını ise "suç örgütü kurma ve yönetme" suçundan mahkumiyet gerektiği için bozmuştu.
Sanıklardan Erhan Tuncel'in "patlayıcı madde imal etme" suçundan mahkumiyet kararını onayan Yargıtay 9. Ceza Dairesi, "kasten öldürmeye azmettirme" suçundan beraat hükmünü ise sanığın Dink'in öldürülmesi suçuna yardım suretiyle iştirak etmesi sebebiyle mahkumiyeti gerektiği için bozmuştu.
"Silahlı terör örgütü yöneticisi olma" suçundan beraat kararı da "suç örgütü üyesi olma" suçundan mahkumiyeti gerektiği gerekçesiyle bozulan Tuncel hakkında, Trabzon'da 24 Ekim 2004'te McDonalds'ın bombalanması olayında, "genel güvenliği kasten tehlikeye sokma, mala zarar verme ve 6 ayrı kasten yaralama" suçlarından verilen mahkumiyet kararı da bozulmuş, bu eyleminin "6 ayrı kasten öldürmeye teşebbüs" suçunu oluşturacağına karar verilmişti.
Yargıtay kararının ardından davanın yeniden görülmesine İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde başlanmış, bu mahkemede 6 duruşma yapıldıktan sonra dosya, Terörle Mücadele Kanunu'nun (TMK) 10. maddesiyle görevli ağır ceza mahkemelerinin kaldırılması üzerine İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderilmişti.
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, kamu görevlilerine ilişkin iddianameyi kabul ettikten sonra dava dosyasını, Ogün Samast, Yasin Hayal ve Erhan Tuncel'in de aralarında bulunduğu, haklarındaki hükümler Yargıtay tarafından bozulan 8 sanıklı ana davayla birleştirilmesi için İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi'ne sevk etmişti. Bu mahkemenin heyeti, "Birleştirme kararında muvafakat talep edilmediği, mahkemenin terör suçlarına bakmakla görevli olmadığı, ana davada yargılamanın ileri aşamaya geldiği ve bu davada yargılananlarla yeni davada yargılanacak kamu görevlileri arasında ortak sanık bulunmadığı" gerekçeleriyle dosyayı İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'ne iade etmişti.
Mahkemeler arasındaki uyuşmazlığın giderilmesi için dosyaların gönderildiği Yargıtay 5. Ceza Dairesi, iki davayı birleştirip, davaların İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülmesine karar vermişti.
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, FETÖ elebaşı Fetullah Gülen, eski savcı Zekeriya Öz, gazeteciler ve jandarma görevlilerinin de aralarında bulunduğu 50 sanık hakkında Hrant Dink cinayetine ilişkin açılan yeni davanın, aralarında Ogün Samast, Erhan Tuncel, eski emniyet müdürleri Ramazan Akyürek, Ali Fuat Yılmazer, Coşkun Çakar'ın da yer aldığı 35 sanıklı ana dava ile birleştirilmesine hükmetmişti.
Heyet, birleşen 85 sanıklı Hrant Dink cinayeti davası kapsamında, FETÖ elebaşısı sanık Fetullah Gülen'in yurt dışında bulunması ve kendisine ulaşılamaması nedeniyle gıyaben tutuklanmasına, aralarında Ekrem Dumanlı, Zekeriya Öz'ün de bulunduğu 6 sanık hakkında da yakalama kararı çıkarılmasını kararlaştırmıştı.
ARA KARARLAR
09.10.2017 12:19 Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in öldürülmesine ilişkin Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) elebaşı Fetullah Gülen, eski savcı Zekeriya Öz, gazeteciler, jandarma ve eski emniyet görevlileri ile ana dava hükümlülerinin de aralarında bulunduğu 85 sanığın yargılandığı davada, tutuklu 21 kişiden 5'inin tahliyesine karar verilen duruşmanın diğer ara kararları belli oldu.
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, tahliyelerine karar verdiği sanıklar dönemin Samsun Emniyet Müdürlüğü görevlileri Metin Balta ve Ahmet Çetiner ile Trabzon jandarma görevlileri Gazi Günay, Ergün Yorulmaz ve Hüseyin Yılmaz'ın yurt dışına çıkışlarının yasaklanmasına hükmetti.
Mahkeme heyeti, aralarında Ali Fuat Yılmazer ve Ramazan Akyürek'in de bulunduğu 16 sanığın tutukluluk halinin devamını kararlaştırdı.
Kamera kayıtları sonucu düzenlenen raporlarda belirtilen sanıkların doğru olup olmadığı konusunda Adli Tıp Kurumu'ndan rapor isteyen mahkeme heyeti, dosyadaki sanıkların FETÖ'nün şifreli haberleşme programı "ByLock" kullanıcısı olup olmadığının tespiti için İstanbul Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü'ne yazı yazılmasına karar verdi.
Paralel yapı-21 Mart (2017) 'İstanbul 85 sanık (50+35) Dink Cinayeti ve Fetö bağlantısı' birleşik davaları
(08 Ekim 2017, 14:52), son güncel.: (09 Ekim 2017, 12:19)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: