Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) askeri yargıdaki yapılanmasına ilişkin 33 kişi hakkında iddianame düzenleyerek, mahkemeye gönderdi.
15.04.2017 15:01 FETÖ'nün askeri yargıdaki hakim ve savcılarına yönelik hazırlanan iddianame Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesine gönderildi.
10 Nisan'daki gelişmeye göre, iddianamede, şüpheliler hakkında "anayasal düzeni ihlale teşebbüs etme", "silahlı terör örgütüne üye olmak", "terör faaliyeti kapsamında resmi belgede zincirleme sahtecilik" ve "kamu kurum ve kuruluşlarının zararına zincirleme dolandırıcılık" suçlamalarından kamu davası açıldığı, sanıklar hakkında 45 yıl 6'şar aya kadar mahkumiyetlerinin talep edildiği belirtildi.
İDDİANAMEDE YER ALAN ŞÜPHELİLER ŞU ŞEKİLDE:
"Abdulkadir Demir, Abdurrahim Özkan, Adem İrmak, Akif Us, Arif Bakır, Cafer Karakurt, Cevher Eren, Faruk Savaş, Fatih Dağlı, Hamit Erdem Şahan, Hamza Badıllı, Hüseyin Cansever, İbrahim Alpsoy, İbrahim Halil Dişli, İlyas Damarseçkin, Mehmet Nesim Atmaca, Mevlüt Kömür, Muhammed Bıçakçıgil, Muhammet Yüksel, Murat Yıldız, Mustafa Haşim Boynueğri, Nurettin Açık, Samet Okcanoğlu, Sefa Mumcu, Serkan Kızılca, Sezai Zengin, Şafak Kadir Baran, Şerafettin Aydemir, Şuayip Karayel, Taha Erol, Turgut Kapan, Yasin Güvendi, Züleyha Demir."
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı İşlenin Suçlar Soruşturma Bürosu savcısı Selda Binboğa Kurtuluş tarafından düzenlenen 545 sayfalık iddianame tamamlanarak, Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderildi. İddianamede, darbe girişimi öncesi sözde 'Yurtta Sulh Konseyi' tarafından yayımlanan sözde 'Sıkıyönetim Direktifi'nin ekinde yer alan "Sıkıyönetim Mahkemeleri Görevlendirme Listesi'nde ve listenin sonunda yer alan 'Not 1' kapsamında görevlerine devam edecek askeri yargı mensuplarına dair listenin, 'Not 2' kapsamında askeri hakimler, askeri mahkeme ve savcılar hakkında mevzuatta Milli Savunma Bakanlığı'na verilen yetki ve görevler ikinci bir emre kadar Genelkurmay Adli Müşavirliği tarafından kullanılacaktır" şeklindeki görevlendirmelerle şüphelilere ilişkin görevlendirmelerin yapıldığı yer aldı.
ASKERİ YARGIDAKİ HAKİM VE SAVCILARIN BÜYÜK BÖLÜMÜ ÖRGÜT ÜYESİ
İddianamede, örgütün devlet içinde yapılanmak ve örgütlenmek için önem verdiği devlet kurumlarının başında 'mahrem yap' olarak adlandırılan Türk Silahlı Kuvvetleri'nin bulunduğu belirtilerek, "FETÖ'nün Silahlı Kuvvetlerindeki yapılanmasını askeri yargıdaki etkinliğiyle sağlamaya çalıştığı, Askeri yargının da, adli ve idari yargıda olduğu gibi önemli ölçüde örgüt üyesi olan hakim ve savcılardan oluştuğu, bunun kanıtı olarak 'Sıkıyönetim Mahkemeleri Görevlendirme Listesinin Kapsamı ve Niteliği' başlığı altında yer alan 2009-2014 yılları arasında yapılan sınav sonuçlarına göre atanan ve sınavda kopya çektiğine ilişkin 'kuvvetli şüpheli' bulunduğu teknik değerlendirmesi yapılan toplam 217 askeri hakimden 214'nün sözde sıkıyönetim mahkemelerine özel görevlendirme ile atandıkları belirlenmiştir" denildi.
SIKIYÖNETİM İLANI İLE HAREKETE GEÇİLDİ
İddianamede, sıkıyönetim direktifinin yayınlanmasıyla sıkıyönetim mahkemelerinin, bu emir ve talimatlar çerçevesinde harekete geçtikleri kaydedilerek, şöyle denildi: "Askeri darbe girişimine karşı koyacak, darbeci askerler tarafından verilecek emir ve talimatlara uymayan yasama, yürütme, yargı organları temsilcileri, tüm kamu görevlileri başta olmak üzere ülkede bulunan herkesin anayasa ve yasalarla güvence altına alınmış olan temel hak ve özgürlerini kullanmalarını kısıtlama sonucu doğuracak arama, yakalama, gözaltına alma, tutuklama, malvarlığına el koyma gibi kararları verecek, bu konularla ilgili soruşturma ve kovuşturma faaliyetleri yapmak suretiyle darbenin fiilen gerçekleşmesini ve hukuken sonuç doğurmasının sağlamak amacıyla şüphelilerin yukarıda ayrıntılı olarak açıklanan sıkıyönetim askeri mahkemeleri, savcılıkları ve adli müşavirliklerde ve askeri yargı içinde yer alan diğer birimlerde görevlendirildikleri anlaşılmıştır"
RESMİ BELGEDE SAHTECİLİK VE DOLANDIRICILIK SUÇUNU DA İŞLEDİLER
Şüphelilerin, darbe girişimi ve örgüt üyeliği dışında, örgüt üyesi askeri hakim-savcı olarak devletin yargı erkine yerleşmek amacıyla sınavdan önce diğer örgüt mensuplarından soru ve cevapları elde ettikleri, resmi belge niteliğindeki cevap kağıdına önceden öğrendiği işaretlemeleri yapıp, gerçekte olmayan bir durumun ortaya çıkmasını sağlayarak, cevap kağıdını içerik itibariyle başkalarını aldatacak şekilde sahte olarak düzenledikleri anlatılarak, "Şüphelilerin, usulsüzce atandıkları kamu görevi nedeniyle haksız şekilde maaş alarak kamuyu zarara uğrattıkları ve bu şekilde 'zincirleme şekilde resmi belgede sahtecilik' ve 'zincirleme şekilde nitelikli dolandırıcılık' suçlarını işledikleri anlaşılmıştır" denildi.
İddianame, mahkeme tarafında kabul edilirse şüpheliler, 'Anayasal düzeni ihlale teşebbüs' suçlamasıyla müebbet hapis, 'Silahlı terör örgütü üyesi olmak', 'Terör faaliyeti kapsamında resmi belgede zincirleme sahtecilik' ve 'Kamu kurum ve kuruluşlarının zararına zincirleme dolandırıcılık' suçlamalarıyla da 45 yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılanacak.
DEVLETİN EN ÜST DÜZEYİNİ "1 NOLU SÖZDE SIKIYÖNETİM MAHKEMESİ" YARGILAYACAKTI
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının, Fetullahçı Terör Örgütünün (FETÖ) askeri yargıdaki yapılanmasını oluşturdukları iddiasıyla 33 kişi hakkında hazırladığı iddianamede, 15 Temmuz darbe girişiminin başarılı olması halinde yargılamaları yapacak sözde "sıkıyönetim mahkemeleri görevlendirme listesi"nin oluşumu irdelendi.
Buna göre, Askeri Yargıtay iki daire olarak belirlendi. Birinci dairenin, sözde sıkıyönetim mahkemelerinden gelen kararların temyiz incelemesini yapacak makam, ikinci dairenin ise askeri mahkemelerin görevlerine devam ettiği değerlendirilerek, buralardan gelecek kararların temyiz merci olarak görev yapması planlandı.
Listede, yüksek yargı organları bünyesinde bırakılarak başka dairelere atanan üyelerin, örgüt üyesi, iltisaklı veya örgüte müzahir olduğu değerlendirilen iddianamede, atama listesinde yer alan bir numaralı notta, "Yukarıda isimleri bulunmayan diğer askeri hakimler mevcut görevlerine devam edecektir." ifadesinin yer aldığına işaret edildi.
İddianamede, tehdit olarak görülen personelin sözde atama listesinde Milli Savunma Bakanlığı (MSB) emrine alındığı, "MSB emrine alınmayan veya başka bir göreve atanmayan hakimlerin, mevcut görevlerine devam etmelerinin FETÖ tarafından uygun görüldüğü ve ilk etap da birlikte çalışmakta bir sakınca görülmediği" tespiti yapıldı.
Askeri yüksek yargı organlarında üye statüsündeki bazı personellerin bulundukları görevden alınarak, FETÖ tarafından daha kritik olduğunu değerlendirilen sözde sıkıyönetim mahkemelerine savcı olarak atandığının tespit edildiği belirtilen iddianamede, "Örnek olarak Askeri Yargıtay'da üye statüsünde bulunan bir hakim subay, devletin en üst düzey kademesini yargılayacak olan ' Ankara 1 Nolu Sıkıyönetim Mahkemesi'ne askeri savcı olarak atanmıştır. Oluşturulacak sıkıyönetim mahkemelerinde görevlendirilen hakimlerin durumu incelendiğinde neredeyse tamamına yakın bir çoğunluğunun üsteğmen, teğmen rütbesinde personelden oluştuğu, hatta henüz stajını bile bitirmemiş 65 stajyerin bu mahkemelerde görevlendirildiği tespit edilmiştir." denildi.
Bu durumun FETÖ'nün, kendi elemanlarını atamak suretiyle sıkıyönetim savcı ve mahkeme üyelerinin tamamen kendi güdümünde hareket etmesini amaçladığını gösterdiği bildirilen iddianamede, FETÖ'nün askeri yargıya ayrı bir önem atfettiğine ve son yıllarda alınan askeri hakimlerin tamamına yakınının örgüt üyesi olduğuna işaret edildi.
"LİSTEDEKİLERİN TAMAMI FETÖ İLE İLTİSAK VE İRTİBATLI"
Özellikle kritik sayılabilecek askeri ve sivil görevlere farklı kuvvetlerden ve farklı rütbelerden personelin atandığı ve bu atanan personelin tamamının FETÖ ile iltisak ve irtibatının bulunduğu değerlendirilmesine yer verilen iddianamede, "Bu atamalar incelendiğinde, listenin örgüt içerisindeki güvenilirlikleri ve örgüt içerisindeki konumları gibi mülahazalar dikkate alınarak yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu kadar üst düzeyde örgüt elemanı hakkındaki bilgiye bir veya iki kişinin hakim olması mümkün görülmemektedir. Bu da liste hazırlığına zaman olarak önceden başlandığı, örgütün sivil ve askeri üst düzey elemanları arasında koordine edilerek oluşturulduğu sonucunu ortaya çıkarmaktadır." ifadeleri kullanıldı.
Atama listesinde MSB emrine alınan yargı mensuplarının yerine FETÖ'nün kendi elemanlarından olacak şekilde atama yapıldığının değerlendirildiği de belirtilen iddianamede, şunlar kaydedildi:
"Sonuç olarak FETÖ/PDY'nin darbe maksadıyla kritik ve önemli gördüğü sıkıyönetim mahkemelerinin ve adli müşavirlik kadrolarının tamamının kendi mensuplarından oluşmasını sağlamaya çalıştığı düşünülmektedir. Ayrıca bazı personelin TSK içerisindeki hiyerarşi ile bağdaşmayacak şekilde yaşı, tecrübesi ve mevcut rütbesi ile son derece uyumsuz çok üst düzey Sıkıyönetim Askeri Savcılık ve Sıkıyönetim Mahkeme Başkanlığı görevlerine atandığı tespit edilmiştir. Askeri Mahkeme Başkanlığına atanan stajını dahi tamamlamamış teğmen rütbesinde personel (KKTC Askeri Mahkemesi) mevcuttur. Bu durum sonucunda, TSK'nın resmi hiyerarşisi ile örgütün hiyerarşisinin farklı olduğu ve söz konusu personelin, 'Yurtta Sulh Komitesi'ni' oluşturan üst düzey sivil ve askeri örgüt elemanları tarafından özellikle seçildiği değerlendirilmektedir."
İddianamede, FETÖ'nün örgütlenmek için önem verdiği devlet kurumlarının başında TSK'nın yer aldığı belirtilerek, TSK'daki yapılanmasını askeri yargıdaki etkinliğiyle sağlamaya çalıştığı, askeri yargının da adli ve idari yargıda olduğu gibi önemli ölçüde FETÖ üyesi olan hakim ve savcılardan oluştuğu anlatıldı.
2009-2014 yıllarında yapılan sınav sonuçlarına göre atanan ve sınavda kopya çektiğine ilişkin kuvvetli şüphe bulunduğu teknik değerlendirilmesi yapılan 217 askeri hakimden 214'ünün sözde "sıkıyönetim mahkemelerine" özel görevlendirme ile atandıkları bildirildi. İddianamede, 15 Temmuz darbe girişimi öncesinde, özellikle kumpas davalarının mağdurlarınca FETÖ üyesi oldukları yönünde birçok ihbar, şikayet ve suç duyurusu yapılan ve kimisi darbe girişiminde yer alan askeri şahıslar hakkında, örgütün askeri yargıdaki mensuplarınca etkin soruşturma ve/veya kovuşturmalar yapılmadığının tespit edildiği kaydedildi. Kumpas davaları gerekçe gösterilerek FETÖ üyesi olmayan birçok subayın TSK ile ilişiklerinin kesildiği belirtildi.
İddianamede, "Askeri hakim sınıfı subayların, darbe girişimine karşı direnenleri yargılayacak olmaları nedeniyle darbe girişiminin başarıya ulaşması açısından yaşamsal öneme sahip sıkıyönetim mahkemesine hakim, savcı ve adli müşavirliklerine kendileriyle fikir ve eylem birlikteliği bulunmayan FETÖ mensubu olmayan askeri hakim ve savcıları atamalarının olanaklı bulunmadığı anlaşılmıştır" denildi.
Soruşturma kapsamında toplanan delillerin değerlendirilmesi sonucunda, şüphelilerin FETÖ üyesi olduğu, askeri darbe girişimini planlayan ve uygulayanlarla arasında fikir ve eylem birlikteliği bulunduğunun anlaşıldığı ifade edildi.
Milli Savunma Bakanlığının (MSB) "müşteki" olarak yer aldığı iddianamede, darbecilerin oluşturduğu "Yurtta Sulh Konseyi" tarafından yayımlanan sözde "Sıkıyönetim Direktifi"nin ekinde bulunan "Sıkıyönetim Mahkemeleri Görevlendirme Listesi" ve listenin sonundaki "Not 1" kapsamında görevlerine devam edecek askeri yargı mensuplarına dair liste ile "Not 2" kapsamında "Askeri hakimler askeri mahkeme ve savcılar hakkında mevzuatta Milli Savunma Bakanlığına verilen yetki ve görevler ikinci bir emre kadar Genelkurmay Adli Müşavirliği tarafından kullanılacaktır" şeklinde "görevlendirmeler" bulunduğu ifade edildi.
FETÖ'nün, devlet içinde yapılanma ve örgütlenme için önem verdiği devlet kurumlarının başında "mahrem yapı" olarak adlandırılan Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) bulunduğu, örgütün TSK'daki yapılanmasını askeri yargıdaki etkinliğiyle sağlamaya çalıştığı kaydedilen iddianamede, askeri yargının da adli ve idari yargıda olduğu gibi önemli ölçüde FETÖ üyesi hakim ve savcılardan oluştuğu belirtildi.
Sınav şüphelileri
Toplam 217 askeri hakimden 214'ünün sözde "sıkıyönetim mahkemelerine" özel görevler ile atanmalarının bunun kanıtı olduğu ifade edilen iddianamede, bu hakimlerin, 2009-2014 arasında yapılan sınav sonuçlarına göre atandıkları ve sınavda kopya çektiklerine dair "kuvvetli şüphe" bulunduğu yönünde teknik değerlendirmeler olduğu bildirildi.
Askeri mahkemeler ve adli müşavirlik kadrolarının kopya çekmek gibi usulsüz ve hileli yöntemlerle, ayrıca askeri mahkemeler, adli müşavirlik, Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kadrolarının baskı ve yıldırma yöntemleriyle örgüt mensuplarının eline geçtiğine yer verilen iddianamede, "15 Temmuz askeri darbe girişimi öncesinde, özellikle kumpas davalarının mağdurlarınca, FETÖ üyesi oldukları yönünde birçok ihbar, şikayet ve suç duyurusu yapılan ve kimisi darbe girişiminde yer alan askeri şahıslar hakkında, örgütün askeri yargıdaki mensuplarınca etkin soruşturma ve/veya kovuşturmalar yapılmadığı, diğer yandan kumpas davaları gerekçe gösterilerek FETÖ üyesi olmayan birçok subayın TSK'dan ilişiklerinin kesildiği belirlenmiştir" ifadeleri yer aldı.
FETÖ üyesi oldukları yönünde kuvvetli şüphe bulunan iddianamenin şüphelileri arasında, birbirlerini adli ve idari soruşturmalardan koruma konusunda dayanışma olduğunun tespit edildiği bildirilen iddianamede, askeri yargıda, özellikle atama, soruşturma gibi işlemlerde karar verici mekanizmalarda etkin durumda olan askeri hakim sınıfı subayların, darbe girişimine karşı direnenleri yargılayacakları ifade edildi.
Dolayısıyla örgütün, darbe girişiminin başarıya ulaşması açısından yaşamsal öneme sahip sıkıyönetim mahkemesi ile adli müşavirliklerine, mensubu olmayan askeri hakim ve savcıları atamalarının olanaklı olmadığına dikkat çekilen iddianamede, "Zira örgütün, mensubu olmayan ve örgüt hiyerarşisi içinde diğer örgüt mensuplarıyla fikir ve eylem birlikteliği içinde hareket etmeyecek askeri hakim sınıfından subayları sıkıyönetim görevlendirilme listesinde MSB emrine ataması da bu tespiti doğrulamıştır." ifadesi kullanıldı.
"Soruşturma kapsamında toplanan tüm deliller değerlendirildiğinde şüphelilerin FETÖ üyesi olduğu, askeri darbe girişimini planlayan ve uygulayanlarla arasında fikir ve eylem birlikteliği bulunduğu" kaydedilen iddianamede, darbe girişiminde yer alan şüphelilerin bireysel eylemlerinin diğerlerinin eylemlerini kolaylaştırma ya da manevi destek olmak suretiyle birbirlerinin varlığından güç aldıkları ve birbirlerinin suç işleme kararını kuvvetlendirdikleri belirtildi.
"Anayasal düzeni ihlal eylemlerine katıldıkları..."
Askeri darbe girişiminin planlanmasından icrasına kadar bir bütün olduğu kaydedilen iddianamede, askeri birliklerin kontrolü, kimi askeri ve sivil görevlilerin enterne edilmesi, şehirlerin önemli kavşak noktalarının askeri araçlarla ulaşıma kapatılması; uçak, helikopter ve tank gibi savaş araçlarıyla sivil halka ateş edilmesi, televizyon kanallarının ele geçirilmesi gibi, bu bütün içinde yer alan eylemlerin darbeci askerlerin talimat ve emirleriyle gerçekleştirildiği hatırlatıldı.
Aynı şekilde darbecilerce TRT'de okunan ve tüm askeri birliklere emir olarak iletilen sıkıyönetim direktifi ekinde yer alan sıkıyönetim mahkemeleri görevlendirmesinin bu bütünün bir parçası olduğu vurgulanan iddianamede, şunlar kaydedildi:
"Sıkıyönetim direktifinin yayınlanmasıyla askeri darbeciler tarafından sıkıyönetim ilan edilip sokağa çıkmanın yasaklandığı, sıkıyönetim mahkemelerinin bu emir ve talimatlar çerçevesinde bu sıkıyönetim ilanı üzerine faaliyete geçtiği, askeri darbe girişimine karşı koyacak, darbeci askerler tarafından verilecek emir ve talimatlara uymayan yasama, yürütme, yargı organları temsilcileri, tüm kamu görevlileri başta olmak üzere ülkede bulunan herkesin anayasa ve yasalarla güvence altına alınmış olan temel hak ve özgürlüklerini kullanmalarını kısıtlama sonucu doğuracak arama, yakalama, gözaltına alma, tutuklama, mal varlığına el koyma gibi kararları verecek, bu konularla ilgili soruşturma ve kovuşturma faaliyetleri yapmak suretiyle darbenin fiilen gerçekleşmesini ve hukuken sonuç doğurmasını sağlamak amacıyla şüphelilerin sıkıyönetim askeri mahkemeleri, savcılıkları ve adli müşavirliklerde ve askeri yargı içinde yer alan diğer birimlerde görevlendirildikleri, bu eylemlerinin Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya ve bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs niteliğinde olduğu, anayasal düzeni ihlal eylemlerine katıldıkları anlaşılmıştır."
Şüphelilerin, diğer suçların yanında terör örgütü üyesi olmak suçunu da işledikleri ifade edilen iddianamede, şüphelilerin FETÖ üyesi askeri hakim-savcı olarak devletin yargı erkine yerleşmek amacıyla, sınavdan önce diğer örgüt mensuplarından soru ve cevapları elde ettikleri, resmi belge niteliğindeki cevap kağıdına, önceden öğrendiği işaretlemeleri yapıp, gerçekte olmayan bir durumun ortaya çıkmasını sağlayarak, cevap kağıdını içerik itibariyle başkalarını aldatacak şekilde sahte olarak düzenledikleri anlatıldı.
Şüphelilerin, bu sahte belgeyi hile unsuru olarak kullanıp, kamu kurumu olan MSB'yi aldatarak, sınava giren diğer adaylar zararına ve kendi yararına olacak şekilde sınavı kazandığına dair belge düzenlettirdiği ve bu şekilde askeri hakim-savcı olarak atandıkları aktarılan iddianamede, şüphelilerin, usulsüzce atandıkları kamu görevi nedeniyle haksız şekilde maaş alarak kamuyu zarara uğrattıkları ve bu şekilde "zincirleme şekilde resmi belgede sahtecilik" ve "zincirleme şekilde nitelikli dolandırıcılık" suçlarını işledikleri belirtildi.
FETÖ'CÜ GENÇ ASKERİ HAKİMLERİ MAHKEME BAŞKANI YAPACAKLARDI
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) askeri yargıdaki yapılanmasına ilişkin iddianamede, örgütün 15 Temmuz'daki darbe girişimi sonrası için hazırladığı sözde "sıkıyönetim mahkemeleri görevlendirme listesi"nde, stajının ardından askeri hakimliğe ataması hiç yapılmamış hakimler ve genç rütbedeki askeri hakimlerin yer aldığı belirtildi.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 33 kişi hakkında hazırladığı iddianame mahkemeye gönderildi.
İddianamede ifadelerine yer verilen tanık Askeri Adalet İşleri ve Kanunlar Genel Müdür Yardımcısı olarak görevli Askeri Hakim Kıdemli Albay Taner Güçlü, o süreçte kendisi gibi Milli Savunma Bakanlığı emrine alınmış askeri hakimlerin bir nevi açığa alındığını, bunlara işten el çektirildiğini belirtti.
Güçlü, Türkiye tarihindeki geçmiş sıkıyönetim mahkemeleri uygulamaları düşünüldüğünde, hep kıdemli ve tecrübeli askeri hakimlerin sıkıyönetim mahkemelerinde görevlendirildiğini, 15 Temmuz'da hayata geçirilmek üzere hazırlanan sözde "sıkıyönetim mahkemeleri görevlendirme listesi"nin ise buna aykırı, tam tersi bir uygulamayla oluşturulduğunu kaydetti.
Daha staj sonrası askeri hakimliğe ataması hiç yapılmamış askeri hakimlerin ve yine çok genç rütbedeki personelin bazı sıkıyönetim mahkeme ve savcılıklarına "sıkıyönetim mahkemesi başkanı, başsavcısı ya da adli müşaviri" yapıldığını ifade eden Güçlü, kendisi gibi tecrübeli askeri hakimlerin çoğunlukla görevden uzaklaştırıldığını dile getirdi.
Güçlü, 15 Temmuz öncesinde askeri yargı içerisinde Fetullahçı yapılanmaya iltisaklı olduğu yönünde haklarında birtakım haberler çıkan, kıdemli durumdaki askeri hakimlerin bazılarının da özel görevlendirmeyle sıkıyönetim mahkemelerine atandığını veya mevcut kritik görevlerine devam ettiğini aktardı.
Kendisi gibi geçmişte Fetullahçı yapılanma tarafından bazı kumpas davaları ve idari uygulamalarla mağdur edilmiş askeri hakimlerin de yine Milli Savunma Bakanlığı emrine alındığını belirten Güçlü, tüm bu tespitler sonucunda bu listeyi hazırlayanların ayrıntılı bir çalışma sonucunda kendilerinden olan, fikir veya eylem birliği içinde olduğunu değerlendirdikleri kişileri bu listede görevlendirdiklerini ifade etti.
Mesleki safahat içerisinde kendisine göre normal dışı, özel niyetle yapılan atamaların olduğunu aktaran Güçlü, İzmir'de Güney Deniz Saha Komutanlığı başsavcısı iken Ocak 2010 tarihinden itibaren özelinde Deniz Kuvvetleri Komutanlığında, soruşturmanın gidişatına göre geldiği nokta itibarıyla ise genelinde TSK'daki Fetullahçı yapılanmaya yönelik iddialara ilişkin bir soruşturma yürütmeye başladığını anlattı.
Güçlü, soruşturma başladıktan çok kısa bir süre sonra Fetullahçı yapılanma tarafından tehdit edildiğini, söz konusu soruşturmayı yürütmesinin engellenmesi ve meslekten tasfiye edilmesinin sağlanması niyetiyle İzmir Askeri Casusluk davasına şüpheli yapılmak suretiyle dahil edildiğini kaydetti.
Taner Güçlü, İzmir Askeri Casusluk kumpas davasında, TSK içinde yasa dışı büyük boyutta bir yapılanma olduğunu, bu yapılanmanın amacının TSK'yı ele geçirmek ve belki de ülke yönetimini ele geçirmek olduğunu, bunun mutlaka çok geniş bir kapsamda soruşturulması gerektiğini söylediğinin altını çizdi.
Tanık Burak Özcan ise ifadesinde, Eskişehir Muharip Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcılığı emrinde görevli iken Aralık 2016 atamasıyla İzmir Hava Eğitim Komutanlığı Askeri Mahkemesine atandığını belirtti.
Özcan, Milli Savunma Bakanlığı emrine alınmasının sebebinin terör örgütü FETÖ/PDY mensubu olmadığından kaynaklandığını değerlendirdiğini anlattı.
Kendisinin Diyarbakır'da görev yaptığı dönemde, Hava Hakim Binbaşı Özgür Tüfekçi, Hava Hakim Yüzbaşı Mehmet Burak Kızıltan, Hava Hakim Üsteğmen Regaip Ciba, Hava Hakim Üsteğmen Emrah Gül, Hava Hakim Üsteğmen Hamit Erdem Şahan, Hava Hakim Üsteğmen Şerafettin Aydemir, Hava Hakim Üsteğmen Emrullah Dolgun ile birlikte çalıştığını, ayrıca Eskişehir Askeri Mahkemesinde görevli iken TSK'dan ihraç edilen Hava Hakim Üsteğmen Fatih Bağlan, Hava Haki Üsteğmen Yunus Emre Keskin ve Hava Hakim Üsteğmen Cevher Eren ile görev yaptığını, ismini saydığı ve TSK'dan ilişiği kesilen kişilerin meslek bilgilerinin zayıf olduğu kanaatinde olduğunu ancak istedikleri tayin yerlerine atamalarının yapıldığını ve haklarında herhangi bir soruşturma yapılmadığını kaydetti.
Fetö'nün Tehdit Olarak Gördükleri Msb Emrine Verilecekmiş
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) askeri yargıdaki yapılanmasını oluşturdukları iddiasıyla 33 kişi hakkında hazırladığı iddianamede, 15 Temmuz darbe girişiminin başarılı olması halinde hayata geçirilecek "sıkıyönetim mahkemeleri görevlendirme listesi" kapsamında Milli Savunma Bakanlığı (MSB) emrine alınanların tanık sıfatıyla verdikleri ifadeler yer aldı.
Örgütün askeri yargıda yapılanmasına ilişkin iddianamede tanık olarak ifadelerine yer verilen 3. Kolordu Komutanlığında yardımcı askeri savcı olarak görev yapan Mehmet Alp, listelerde son 10 yılda mesleğe yeni alınan askeri hakimlerin neredeyse tamamına görev verildiğine dikkati çekti.
Mesleğe alınışı daha eskiye dayanan askeri hakimlerin büyük çoğunluğunun ise MSB emrine verildiğini aktaran Alp, FETÖ yapılanmasına dahil askeri hakimler yanında, darbe teşebbüsünün başarılı olması halinde FETÖ tarafından verilecek talimatlara korku, beklenti, ekonomik kaygı veya sair sebeplerle itiraz etmeyeceği veya edemeyeceği, aksine FETÖ yapılanmasına hizmet edeceği düşünülen kişilere de görev verilmiş olabileceğini kaydetti.
Alp, "MSB emrine alınanların FETÖ yapılanması tarafından tehdit olarak görülüp tasfiye edilmek istenen kişiler olduğunu" ifade etti.
"MSB EMRİNE ALINANLARI TUTUKLAYIP BİR KISMINI İNFAZ EDECEKLERDİ"
Tanık sıfatıyla ifade veren 3. Kolordu Komutanlığı Askeri Mahkemesinde Hakim Albay olarak görev yapan Murat Güven de sözde sıkıyönetim mahkemelerinde görevlendirilenlerin son yıllarda alınan hakim ve savcılardan oluştuğuna işaret etti.
Güven, ifadesinde, "bunu görünce, herhangi bir delile dayanmamakla birlikte daha özel görev yerlerine atanmış eski personel ile söz geçirilebileceği düşünülen yeni personele listelerde görev verildiğini, MSB emrine alınanların ise kontrol edemeyecekleri, sözlerini dinletemeyecekleri hakim ve savcılar olduğunu düşündüğünü" kaydetti.
Gölcük Donanma Komutanlığında askeri savcı olarak görev yapan tanık Öner Şentepe de sözde "sıkıyönetim mahkemeleri görevlendirme listesi"nde MSB emrine verildiğini belirterek, bu durumu "MSB emrine alınanların önce görevden bu şekilde uzaklaştırılıp daha sonra MSB emrine alınanları tutuklayıp bir kısmını infaz edeceklerdi" şeklinde yorumladığını belirtti.
Eskişehir Muharip Hava Kuvveti Komutanlığında görevli Hava Hakim Albay Erol Er, tanık sıfatıyla verdiği ifadesinde, MSB emrine görevlendirmeleri, "Atatürkçü, laik askeri hakimleri görevden uzaklaştırma ve müteakiben tutuklama veya infaz gibi yasa dışı birtakım uygulamalara maruz bırakmak için bir araya toplama girişimi olarak değerlendirdiğini" aktardı.
Er, terör örgütü FETÖ/PDY tarafından kurulup, yalan haberlerle işletilen "bulutaltı" isimli bir internet sitesinden bahsederek, bu internet sitesinde örgüt mensupları aleyhinde yaptığı soruşturmalara dair iftira ve karalama mahiyetinde yazılar yayınladıklarını, buna ilişkin adli makamlara şikayette bulunduğunu ancak faillerin tespit edilmediğini ve herhangi bir sonuç elde edemediğini anlattı.
"F TİPİ YAPILANMA" ŞEMALARI
Tanık 8. Kolordu Askeri Savcılığında görevli askeri savcı Alaattin Karakaya da ifadesinde, 2011 yılı Şubat-Mart aylarında görevli bulunduğu 3. Kolordu Komutanlığı Askeri Savcılığı bünyesinde cezaevinden sorumlu askeri savcı olarak görevlendirildiğini belirterek, bu çerçevede sık sık Hasdal Askeri Cezaevine gittiğini, içerisinde dolaştığını bildirdi.
Karakaya, cezaevi infaz bölümlerindeki ilan panolarına, o dönem içlerinde çok sayıda general ve amiralin de bulunduğu Balyoz, Ergenekon gibi kurgu suçlamalarla tutuklananların "F tipi yapılanma" başlıklı teşkilat şeması hazırlayarak astıklarını anlattı.
Fetö'nün Askeri Yargıda Düşük Sicille Tasfiye Oyunu
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) askeri yargıdaki yapılanmasına ilişkin iddianamesinde tanıkların ifadesine göre, sözde sıkıyönetim görevlendirme listesi kapsamında Milli Savunma Bakanlığı (MSB) emrine alınanlara stajyerlik döneminde de düşük sicil verildiği, 2010 yılında dahi bu çalışmaların gerçekleştirildiği ortaya çıktı.
İddianamede, sözde sıkıyönetim görevlendirme listesi kapsamında Milli Savunma Bakanlığı emrine alınanların tanık sıfatıyla verdikleri ifadeler yer aldı.
Buna göre, 6. Mekanize Piyade Tümen Komutanlığı Askeri Mahkemesinde askeri hakim olarak görevli tanık Hüseyin Tanfer Ayhan, kendisinin MSB emrine alınmasına şaşırmadığını belirterek, meslek hayatı boyunca FETÖ tarafından çeşitli şekillerde mağdur edildiğini kaydetti.
Ayhan, 2008 yılında askeri hakimliğe girebilmek için sağlık raporu almak amacıyla Ankara Mevki Asker Hastanesine başvurduğunu, burada görevli dahiliye-göğüs cerrahisi doktorunun kendisine askerliğe elverişli olmadığını söylediğini, bunun üzerine baştabibe durumu anlatması ve itiraz etmesi sonucu tomografi çektirdiğini aktardı.
Çekilen tomografi sonucunda hiçbir sağlık probleminin olmadığının anlaşıldığını anlatan Ayhan, aynı doktorun kendisine "görevini yapar" şeklinde rapor verdiğini bildirdi. Ayhan, kendisi gibi sağlık muayenesine giden iki askeri hakim adayını hastanede elediklerini belirtti.
Ayhan, 11 Haziran 2009 tarihinde askeri hakim teğmen olarak atandığını belirterek, 2010 Aralık ayına kadar MSB'de askeri hakimlik stajı yaptığını ifade etti. Staj süresince ve sonucunda personel meslek eğitim şube müdürü hakim Binbaşı İsmail Karataş'ın kendisine düşük sicil verdiğini öğrendiğini kaydeden Ayhan, Karataş'ın 15 Temmuz sonrasında ihraç edildiğini hatırlattı.
Kendisi gibi düşük sicil verilen iki askerin de terör örgütünce hazırlanan sözde sıkıyönetim listesinde MSB emrine atandıklarına dikkati çeken Ayhan, bu nedenle daha o tarihlerde bu şekilde çalışmaların yapıldığını düşündüğünü aktardı.
Mevzuat değişikliği ile ABD'ye gidişin önü açılmış
Ayhan, 30 Ağustos 2013 tarihinde Adana Askeri Mahkemesine atandığını, burada görev yapan hakim Üsteğmen Tufan Önsipahioğlu'nun yüksek dil puanı almasına rağmen ABD'deki kursa gidecekken yapılan mevzuat değişikliği ile Genelkurmay Adli Müşavirliğinde görevli Ali Fuat Bahçavan'ın ABD'ye gitmesinin önünün açıldığını ifade etti.
Bahçavan'ın da FETÖ kapsamında meslekten ihraç edildiğini hatırlatan Ayhan, kendi tayinleri ve diğer askeri hakim tayinleri gözetildiğinde tayin şubede çalışan tayin subaylarının da FETÖ/PDY mensubu olabileceklerini kaydetti.
Ayhan ifadesinde "FETÖ/PDY mensuplarının başarılı olmaları durumunda MSB emrine atanan kendisi gibi askeri hakimleri infaz edeceğini düşündüğünü" belirtti.
FETÖ'DEN SAVCI ADAYLARINA MAAŞ KARŞILIĞINDA REFERANS BULMA TEKLİFİ
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) askeri yargıdaki yapılanmasına ilişkin iddianamesinde tanıkların ifadesine göre, cemaatin, Adli ve İdari Yargı sınavlarını kazanan öğrencilere ilk maaşının ve sonrasında da maaşının bir kısmının hibe edilmesi karşılığında referans buldukları ortaya çıktı.
İddianamede, sözde sıkıyönetim görevlendirme listesi kapsamında Milli Savunma Bakanlığı emrine alınanların tanık sıfatıyla verdikleri ifadeler yer aldı.
Şüpheli Akif US ve Abdurrahim Özkan hakkında beyanda bulunan tanık Eşref Aktaş ifadesinde, üniversiteyi kazanmak için 2,5 yıl FETÖ'ye ait bir dershaneye gittiğini ancak bu süre zarfında cemaatin yasa dışı hiçbir faaliyetini duymadığını kaydetti.
Aktaş, 2007 yılında Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesini kazandığını ve kaydına dershanedeki bir hocasının eşlik ettiğini belirterek, üniversite öğrenimi sırasında ailesinin ekonomik durumunun iyi olmadığından barınmak amacıyla cemaatin evinde kalmaya başladığını aktardı.
Aktaş, hukuk öğrencilerinin kaldığı her cemaat evinde sorumlu abilerin bulunduğunu belirterek, o dönem bu abilerin Akif isimli cemaat üyesine karşı sorumlu olduğunu kaydetti.
"Öğrencilere kılık kıyafet baskısı"
Sınavlar için sürekli Konya'ya gidip geldiği ve bu süreçte cemaatin evlerinde kaldığını ifade eden Aktaş, cemaatin kendilerine kılık kıyafet konusunda baskı yaptığı için, samimi olduğu bir grup arkadaşıyla başka eve çıktıklarını anlattı.
YEMİN ETTİREREK ASKERİ HAKİMLİK SINAVI SORULARINI VERMİŞLER
Fakültenin ardından Adli ve İdari Yargı sınavlarına hazırlandığını anlatan Aktaş, 2011 yılı Kasım-Aralık aylarında yapılan adli ve idari yargı sınavlarına girdiğini ancak kazanamadığını ve bu süreçte kendisine sınav sorularının verilmediğini ifade etti.
Aktaş, 2012 yılı kasım ve aralık aylarındaki Adli ve İdari Yargı sınavlarına girdiğine, her iki yazılı sınavı da kazandığına dikkati çekerek, bu dönemde de kendisine sınav sorularının verilmediğini, sınav sorularının çalındığını da yıllar sonra öğrendiğini aktardı.
Adli yargı sözlü sınavında da başarılı olduğunu ifade eden Aktaş, kazandıktan sonra Sunter adlı bir cemaat abisinin kendisine referans bulabileceğini ancak ilk maaşını ve sonrasında da maaşının bir kısmını cemaate hibe etmesi gerektiğini söylediğini kaydetti.
Tanık 3. Kolordu Komutanlığı Askeri Mahkeme Hakimi Murat Kaderoğlu da ifadesinde, 2010 yılı Askeri Hakimlik sınavı sorularını incelediğinde, "özel çalışmalarla dahi bu sınavı başarmanın olanaksız olduğu yolunda bir görüş edindiği"nden bahsederek, sözde sıkıyönetim mahkemelerinde görevlendirilmiş olan kişilerin genelde 2010 yılında ve sonrasında mesleğe girdiklerine işaret etti. Kaderoğlu, "bu sorulardan bu şahısların çoğunun önceden haberdar olduğu hususunda bir kanaat edindiği"ni dile getirdi.
Öte yandan iddianamede, 2009 ve sonrasında askeri hakimlerin mesleğe alınmalarına ilişkin sınavlarda yapılan usulsüzlüklere ilişkin ifadelere de yer verildi.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca FETÖ'nün askeri yargıdaki yapılanmasına ilişkin 33 kişi hakkında hazırlanan iddianamede ifadesi yer alan gizli tanık "Kutup Yıldızı", üniversite sonrasında Keçiören bölgesinde örgüte ait çalışma evine geçtiğini, kaldığı evin sorumlusunun Mustafa Mertsoy olduğunu belirtti.
Kendisiyle beraber çalışma evinde askeri hakim olduğunu bildiği İbrahim Yiğit'in de kaldığını ifade eden gizli tanık, sınavlara çalıştıkları dönemde kendisinin daha önce görmediği bir şahsın eve gelerek askeri hakimlik sınavı hakkında bilgi verip gittiğini, kendisinin de bunun üzerine sınava başvurduğunu söyledi.
Sınavdan bir iki gün önce Fatih Hüseyin İnal isimli örgüt abisinin eve gelerek kendilerini bir odaya çağırdığını, sonrasında kendilerine yemin ettirerek 100 kadar soru ve cevaplarını verdiğini anlatan gizli tanık, bu soruların sınavda birebir çıktığını, kendisiyle birlikte askeri hakimlik sınavının sorularının verildiği diğer kişilerin İbrahim Yiğit ve soy ismini hatırlamadığı Ömer isimli şahıslar olduğunu ifade etti.
- Soruları bilerek zorlaştırmışlar
Tanık olarak ifadesine başvurulan Metin Ulukanlıgil de Askeri Adalet İşleri Başkanlığını 2010 yılından itibaren İsmail Karataş'ın yaptığını, o gittikten sonra yerine Mehmet Ali Almış'ın geldiğini, bu kişilerin döneminde alınan tüm askeri hakim adaylarının neredeyse tamamının bu örgüte mensup kişilerden olduğu kanaatini taşıdığını aktardı.
İsmail Karataş'ın bir yerde "Benim yaptığım hizmeti ileride göreceksiniz." dediğini de duyduğunu, bu sözün hakimler arasında dolaştığını belirten Ulukanlıgil, örgüt mensupları dışındakilerin sınavları kazanamadıklarını, soruların bilerek zorlaştırıldığını düşündüğünü vurguladı.
Adli yargı ve idari yargı hakimliğini kazananların bu sınavı kazanamadıklarına dikkati çeken Ulukanlıgil, bir Adalet Bakanlığı mensubunun "Bizden mülakatta elenenler nereye gitti diye araştırdığımızda, hemen hepsinin askeri yargıya girdiğini tespit ettik." şeklinde beyanının olduğunu kaydetti.
Fetö, Hakim Savcı Adaylarına Soruları "Kota" ile Vermiş
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) askeri yargıdaki yapılanmasına ilişkin iddianamesinde yer alan tanık ifadesine göre, FETÖ ile irtibatlı yargı mensuplarının, üyelerine adli yargı sınav sorularını, alınması gereken puanı belirleyerek dağıttığı ortaya çıktı.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) askeri yargıdaki yapılanmasına ilişkin 33 kişi hakkında hazırlanan iddianameye göre, Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile meslekten ihraç edilen hakim Nurettin Açık hakkında beyanda bulunan ve kendisi de meslekten ihraç edilen hakim F.M, etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak amaçlı tüm bildiklerini anlatacağını söyledi.
Tanık olarak ifadesi alınan F.M, bir kişinin etkisi ile Fetullah Gülen cemaatinin evlerine yerleştiğini anlattı. F.M, öğrenim gördüğü dört yıl boyunca cemaatin farklı evlerinde kaldığını, dördüncü yıl yarım dönem "ev ablalığı" yaptığını, ameliyat olduğu için bu görevi bıraktığını belirtti.
F.M, üniversite son sınıfta kendilerini mesleklere yönlendirmek için mülakat yapan ablaların tanınmamak için kendileriyle tesettürlü olarak görüştüklerini ancak ablalardan birini bu görüşmeden sonra sivil, açık, kot pantolon giymiş şekilde arabaya binerken gördüğünü ifade etti.
Yönlendirme görüşmesinde kendisinin hakim olmasını istediğini ilettiğini ancak başını açması gerektiğinin söylendiğini aktaran F.M, bunu kabul ettiğini dile getirdi.
Daha sonra Ankara'ya çağrıldığını, beş kişi ile aynı evde kaldıklarını ifade eden F.M, bu sırada Trakya bölgesinde görev yapan G. isimli hakim ile tanıştığını, 2011 Kasım ayında gerçekleşecek İdari Yargı Sınavı ile Aralık ayında gerçekleşecek Adli Yargı sınavına birlikte hazırlandıklarını aktardı.
Soruları yemin ettirerek vermiş
F.M, 2011 Ağustos ayından itibaren 4-5 ay boyunca sınavlara çalıştıklarını, Kasım sınavından bir gün önce hakim G'nin kendilerinin evine geldiğini, Kur'an-ı Kerim üzerine yemin ettiklerini, ancak neden yemin ettiklerini anlamadıklarını kaydetti.
Hakim G'nin kendilerine verdiği 100 alan sorusunu aralarında paylaşarak ezberlediklerini anlatan F.M, bu kişinin evde bulunan beş kişiyle ayrı ayrı görüştüğünü, kendilerine "herkesin aynı anda sınavdan çok puan almaması gerektiğini" söyleyerek her biri için "kota" tabir edilecek bir "maksimum not" belirlediğini ifade etti.
F.M, hakim G'nin kendisi için 80 dolayında bir puan belirlediğini ancak kendisinin soruları bildiği halde paniğe kapılarak İdari Yargı Sınavı'nda 70'in altında puan aldığını belirterek, diğer dört arkadaşının ise kendilerinden beklenen puanı alarak sınavı geçtiğini aktardı.
Adli yargı sınavında 87 puan sınırı konulmuş
Daha sonra İstanbul'da staj yaparken iki kez abla değiştirdiklerini dile getiren F.M, kendilerine nasıl evlilik yapmaları gerektiğinin anlatıldığı "evlilik seminerleri" verildiğini kaydetti.
Kadın stajyerler olarak İstanbul'da cemaate ait bir kolejin yurduna gittiklerini, Fetullah Gülen'in kitap ve vaazlarını, risaleler okuduklarını, ilk stajyer maaşının tamamını himmet olarak, diğer aylarda ise maaşın yüzde 10'unu nakit olarak elden M. isimli bir şahsa verdiklerini ifade eden F.M, ayrıca birkaç kez istek üzerine kurban parası aktardıklarını belirtti.
Ankara'ya gidecekleri zaman M. isimli kadının kendilerinden evlenmek için kendilerinden arkasında boy, kilo gibi bilgilerin yazıldığı fotoğraf istediğini kaydeden F.M, yapısına ters geldiği ve yalan söyleyerek bir şeyleri saklamanın kendisini yıprattığını için fotoğrafını vermediğini söyledi.
Adli yargı sınavından bir gece önce hakim G'nin yine eve gelerek beş kişiye 100 alan sorusunu verdiğini anlatan F.M, bu kez kendisinden 87 puan almasının istendiğini, 85 puan alarak sınavı kazandığını aktardı.
Tanık F.M, Bakırköy Adliyesi'nde staja başladığını, bu sırada Z. isimli ablanın kendilerine ev tutma, kılık kıyafet, ibadet tarzı gibi konularda ne yapacaklarını anlattığını vurguladı.
F.M, adliyede abdesti teyemmümle almaları, lavaboda abdest almamaları, adliyelerde mescit ve camilere gitmemeleri gerektiğinin söylendiğini belirtti.
Bakırköy Adliyesi'ndeki stajyerler olarak 18 kişinin dört ev tuttuğunu ifade eden F.M, kiraları kendilerinin ödediğini, ev eşyalarının ise cemaat tarafından sağlandığını bildirdi.
F.M, 2014 yazında telefonuna bir abla tarafından gizli kalmak kaydıyla ByLock yüklendiğini, cemaatin uygun gördüğü askeri hakim S.Ç ile ise 2015 Mayıs'ta evlendiğini, 2016 Ocak'ta boşandıklarını anlattı.
DARBECİ DAMAT, 2010 ASKERİ HAKİM ALIMI SINAV KURULUNDA GÖREVLİ ÇIKTI
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) askeri yargıdaki yapılanmasına ilişkin 33 kişi hakkında hazırlanan iddianamede, örgüt mensuplarınca özellikle 2009'dan itibaren yapılan askeri hakim sınavlarında usulsüzlük yapıldığı, 2010'daki Askeri Hakim Alımı Sınav Kurulunda, eski YAŞ üyesi Akın Öztürk'ün damadı, eski filo komutanı Hakan Karakuş'un da görevli olduğu ortaya çıktı.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca, FETÖ'nün askeri yargıdaki yapılanmasına ilişkin 33 kişi hakkında hazırlanan iddianamede, FETÖ'nün, devlet içinde yapılanmak ve örgütlenmek için önem verdiği devlet kurumlarının başında mahrem yapı olarak adlandırılan Türk Silahlı Kuvvetlerinin bulunduğu, örgütün Türk Silahlı Kuvvetlerindeki yapılanmasını askeri yargıdaki etkinliğiyle sağlamaya çalıştığı, askeri yargının da adli ve idari yargıda olduğu gibi önemli ölçüde FETÖ üyesi olan hakim ve savcılardan oluştuğu tespitleri yer aldı.
Terör örgütü mensuplarınca askeri hakim ve savcı alımı için yapılan sınavda kopya çekildiğine ilişkin kuvvetli şüpheler ortaya çıkarken, iddianameye göre, 2009-2014 yılları arasında yapılan sınav sonuçlarına göre atanan ve sınavda kopya çektiğine ilişkin "kuvvetli şüpheli" bulunduğu teknik değerlendirmesi yapılan toplam 217 askeri hakimden 214'ünün sözde sıkıyönetim mahkemelerine özel görevlendirme ile atandıkları tespit edildi.
İddianamede, Askeri Hakim Alımları Sınavlarında usulsüzlük yapıldığına ilişkin iddialar kapsamında alınan bilirkişi raporlarına yer verildi.
Raporun, "sınavla ilgili genel bilgiler" başlıklı bölümünde, Milli Savunma Bakanlığı Askeri Adalet İşleri Başkanlığı koordinasyonunda 2010 yılında askeri hakim alım sınavı başvurularının internet üzerinden 2 Temmuz 2010-13 Eylül 2010 tarihleri arasında alındığı, 10 Ekim 2010'da yazılı sınav, 18-21 Ekim 2010 tarihleri arasında ön sağlık muayenesi ve fiziki değerlendirme sınavı, 19-22 Ekim 2010 tarihleri arasında ise mülakat sınavlarının yapıldığı belirtildi.
Sonuçları internet üzerinden duyurulan sınava giren adayların, sağlık muayenesi ve güvenlik soruşturmasının ardından subay temel askerlik eğitimini tamamlayıp 12 Eylül 2011'den itibaren geçerli olmak üzere askeri hakim olarak görevlendirildikleri kaydedildi.
İddianamede, bu adayların, askeri staj eğitiminden sonra 6 Temmuz 2012 ve 13 Temmuz 2012'de müşterek kararnamelerle ilk görev yerlerine atandıkları belirtildi.
357 sayılı Askeri Hakimler Kanunu uyarınca askeri hakim alımlarında Meslek Yönetim Şube Müdürü, Davalar Şube Müdürü, Kuvvet Komutanlıkları temsilcileri, MSB temsilcisinin katılımıyla oluşturulan komisyon ile her sene bir kuvvetin kontrolünde askeri hakim alım ilanlarının yapıldığı ve müracaatlar alındıktan sonra şartları taşıyanların sınava tabi tutulduğu anlatıldı.
Burada başarılı olanların da belli bir oranda yedek listesi tespit edilerek, bunların sağlık ön muayene ve mülakat işlemlerinin yapıldığı, bu kapsamda yapılan yazılı sınava Meslek Yönetim Şubenin nezaretinde ve kontrolünde Askeri Adalet İşleri Başkanının denetiminde tespit edilen soru ve cevapların Meslek Yönetim Şube Müdürlüğündeki bilgisayar ve yazıcılar kullanılarak bizzat Meslek Yönetim Şube Müdürü ve Yardımcısı tarafından basılıp zarflandıktan sonra sınavın yapılacağı yere, yine Meslek Yönetim Şube Müdürünün kontrolündeki bir araçla götürüldüğü, Askeri Adalet İşleri Başkanının kabul etmediği soru ve cevapların değiştirildiği kaydedildi.
Sınav şartları ve koşulları
İddianamede, yazılı sınavda soruların dağıtılmasının ardından, okunma işleminin de o sene sınavı yapan kuvvetin imkanlarıyla okutulup notların tespit edildiği, maddi hata olup olmadığının sınav komisyonunda görevli üyeler tarafından kontrol edildikten sonra MSB Askeri Adalet İşleri Başkanlığı sitesinde açıklandığı aktarıldı.
Sınavda başarılı olanlar ve yedeklerin, ön sağlık muayenesi ve mülakat için sınavı yapan kuvvetin tahsis ettiği yere geldikleri, önce ön sağlık muayenesinin yapıldığı, bunu yine sınavı yapan kuvvetin temsilcilerinin yürüttüğü belirtilen iddianamede, mülakatın sınav komisyonunun huzurunda yapıldığı, her komisyon üyesinin adaya istediği soruyu sorup daha sonra bu sorulara aldığı cevaba göre kendi puan cetveline ve ortak puan cetveline ayrı ayrı kendi el yazısıyla tükenmez kalemle yazması gerektiği kaydedildi.
Verilen bu puanların, mülakatın bitmesinden sonra sıralanıp ve kontenjan miktarına göre, kazananların, Askeri Adalet İşleri Başkanı, Müsteşar ve Bakandan onay alındıktan sonra sitede ilan edildiği belirtilen iddianamede, sınavı kazananların sağlık kurulu raporu ve güvenlik soruşturması akabinde, staj yerlerinde yine Meslek Yönetim Şube Müdürü tarafından görevlendirildikleri, stajın tamamlanmasından sonra kararname ile bağlı olduğu kuvvet vasıtasıyla tayinlerin yapıldığı belirlendi.
Sınav kurulundaki isimler
İddianamede yer alan bilgilere göre, 2010'daki Askeri Hakim Alımı Sınav Kurulunda, bu iddianamenin tanıklarından Mehmet Emin Tekpınar'ın yanı sıra İsmail Karataş, Mehmet Ali Almış, Zeki Karataş, Aytaç Uğur, Mehmet Pehlivan ve eski YAŞ üyesi Akın Öztürk'ün damadı, eski filo komutanı Hakan Karakuş'un görevli oldukları ortaya çıktı.
İsmail Karataş, Mehmet Ali Almış, Zeki Karataş, Metin Pehlivan ve Hakan Karakuş'un, 15 Temmuz askeri darbe girişiminin ardından meslekten çıkarıldıkları, eski Hakim Albay İsmail Karataş, Mehmet Ali Almış ve eski Hava Pilot Kurmay Yarbay Hakan Karakuş hakkında "FETÖ üyesi olmak, Anayasayı ihlal" suçlarından soruşturma yürütüldüğü hatırlatıldı.
GENELKURMAY ASKERİ SAVCISI YÜZBAŞIOĞLU'NUN BEYANLARI "ASKERİ YARGI" İDDİANAMESİNDE
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) askeri yargı yapılanmasına yönelik iddianamesinde, "müşteki" sıfatıyla alınan ifadesi aktarılan Genelkurmay Askeri Savcısı Mehmet Yüzbaşıoğlu, Ankara Zir Vadisi'nde bulunan mühimmatla ilgili eski yarbay Mustafa Dönmez hakkındaki mahkumiyet hükmünün 7 noktada eksikler olduğu gerekçesiyle Askeri Yargıtay tarafından bozulmasına karşın, askeri mahkemenin direnme kararı verdiğine dikkati çekti.
İddianamede, direnme talebinde bulunan savcı ile bu yönde karar veren hakimlerin, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından tutuklandıkları ve Türk Silahlı Kuvvetlerinden (TSK) ihraç edildikleri belirtildi.
Başsavcılığın, 33 kişi hakkında hazırlayarak mahkemeye gönderdiği iddianamede, Yüzbaşıoğlu'nun "müşteki" sıfatıyla 2 Ağustos 2016'da alınan ifadesi özetlendi.
Buna göre Yüzbaşıoğlu, Ergenekon davasında tutukluyken tahliye olan Hıfzı Çubuklu'nun ardından Genelkurmay Askeri Mahkemesine ikinci hakim olarak geldiğini, mahkeme başkanının Ali Rıza Bildik olduğunu bildirdi. Asker hakimler Cemil Çelik ve Bedrettin Özgür'ün mahkemede görev yaptığını, Volkan Şahin, Yavuz Şentürk, Yaşar Yüce ve Zekeriya isimli kişinin ise savcı olduğunu ifade eden Yüzbaşıoğlu, o dönemde Zekeriya isimli savcıya ilişkin kamera kaydının medyaya servis edildiğini ve bu yolla tasfiye sürecinin başladığını kaydetti.
KAYSERİ'DEKİ PERSONELLE İLGİLİ SORUŞTURMA
Yüzbaşıoğlu, göreve başladığında ilk aldığı dosyanın, Kayseri'deki "Işık Evleri"nde yetişen üç havacı astsubayın intranet sistemine gerçeğe aykırı belge yüklemesi ve akabinde cemaate ilişkin Ahmet Zeki Üçok tarafından yapılan soruşturmaya yönelik tutukluluğa itiraz kararları olduğunu anlattı. Dosyayı inceleyince, bu kişilerin "Ağabey" dedikleri kod adı kullanan kişilerle ilişkilerini de dikkate alarak, bunun örgüt suçu olduğuna kanaat getirdiğini ve tutukluluğun devamı yönünde karar verdiğini kaydeden Yüzbaşıoğlu, bu aşamadan sonra basında aleyhine "asıl yazarı" Yener Dönmez olan yazılar çıkmaya başladığını aktardı.
Sonraki süreçte Dursun Çiçek'in tutuklamaya sevk edildiğini, dosyayı incelediğinde kriminal raporunun "yanlı ve hatta sanığı tutuklamak için işgüzarca hazırlandığını gördüğünü" ve tutuklama taleplerini reddettiğini bildiren Yüzbaşıoğlu, akabinde "TSK Kulis" ve "Karanet" isimli Twitter adreslerinden hakkında yalan haberler çıkmaya başladığını belirtti.
Yüzbaşıoğlu, Çorlu'da görev yaptığı döneme ilişkin çok az kişinin bilebileceği haberler çıktığını, ilçede iki savcı görev yaptıklarını, bunlardan birinin Yasin Akdeniz olduğunu, tutuklandığını ve haberlerin kaynağının o olabileceğini düşündüğünü beyan etti.
ZİR VADİSİ DAVASI
Yüzbaşıoğlu, daha sonra Zir Vadisi'nde bulunan mühimmata ilişkin davada eski Yarbay Mustafa Dönmez hakkında Cemil Çelik'in başkan, Bedrettin Özgür'ün üyesi olduğu heyetin mahkumiyet kararı verdiğini, bunun Askeri Yargıtayda, 7 noktada eksik soruşturma nedeniyle bozulduğunu bildirdi.
Bozma kararının ardından tekrar görülen duruşmalara başkan olarak çıktığını belirten Yüzbaşıoğlu, o dönemde askeri savcının Yaşar Yüce olduğunu, duruşmadan önce sık sık, çok da usule uygun olmayan şekilde savcı Yüce ile hakimler Çelik ve Özgür'ün toplandıklarını, kendisini gördüklerinde de konuyu kapattıklarını ya da sustuklarını anlattı.
"Normal olarak 7 noktada noksan soruşturmadan bozulan bir dosyada direnme kararı verilmesinin hayatın olağan akışına ve yargının işleyişine uygun olmadığını" kaydeden Yüzbaşıoğlu, bunu bilmesine rağmen savcının önceden hazırlanmış çok ayrıntılı bir direnme kararı okuduğuna işaret etti.
Mehmet Yüzbaşıoğlu, müzakere sonucunda heyetin, savcıyla aynı doğrultuda, hatta kelimeleri bile birbirine uygun bir direnme kararı verdiğini, kendisinin karara muhalif kaldığını, dosyanın Askeri Yargıtay Daireler Kurulunca yine eksik soruşturma gerekçesiyle bozulduğunu bildirdi.
İZMİR CASUSLUK DAVASI: "DERHAL EMEKLİ OLMAMI VEYA PASİF GÖREVE GEÇMEMİ ÖNERDİLER"
Yüzbaşıoğlu, 2012'de İzmir'deki askeri casusluk davasının başladığını aktararak, şu beyanı verdi:
"Polis olduğunu düşündüğüm biri arayarak, yan odada Zafer Kılınç'ın (dönemin bu soruşturma ile yetkilendirilmiş özel yetkili cumhuriyet savcısı) olduğunu, İzmir Emniyet'inde KOM dairede şu anda benim tutuklanmamı görüştüklerini söyledi. Benimle ilgili yaklaşık 5 dakika İzmir casusluk davasında da geçen fişleme kayıtlarını okuyarak, derhal emekli olmamı veya pasif göreve geçmemi önerdiler. Bu konuda Genelkurmay İstihbarat Başkanlığına dilekçe yazıp bu hususun araştırılmasını istedim. Halihazırda Jandarma Genel Komutanı, o dönemde İstihbarat Daire Başkanı olan Yaşar Güler konuyu MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile görüşeceğini söyledi. Daha sonra şahsına verdiğim telefon numarasının 'patates numara' diye tabir edilen numara olduğu bildirildi."
Yüzbaşıoğlu, 2013'te, basın ve sosyal medyada hakkındaki yalan dolu yazıların artması üzerine İzmir'deki casusluk davasına bulaştırıldığını anladığını, sonrasında da tutuklanacağı yönünde bilgiler gelmeye başladığını ifade etti.
Hakkındaki karalayıcı beyanlar sebebiyle, o dönemki Genelkurmay Adli Müşaviri Muharrem Köse'ye, "Genelkurmay Başkanına sor, benimle çalışmak istemiyorsa istifa edebilirim" dediğini, Köse'nin kendisine dönerek, "Genelkurmay Başkanı sizinle çalışmaya devam etmek istiyor" dediğini anlatan Yüzbaşıoğlu, bundan yaklaşık 1,5 ay sonra Genelkurmay Askeri Mahkemesi Başkanlığından alınıp "tarihte görülmeyecek şekilde" 4. Kolordu Komutanlığına disiplin subayı olarak atandığını aktardı.
"Mesajı aldın mı?"
Mehmet Yüzbaşıoğlu, o dönemde Mamak'ta Balyoz ve İzmir casusluk davası sanıklarının bulunduğuna işaret ederek, yine evini gizli numaradan telefonla arayan şahsın "Mesajı aldın mı?" diye sorduğunu ifade etti. Yüzbaşıoğlu, bunun "Mamak'ta askeri cezaevi var. Seni buraya göndererek tutuklayacağız" mesajı vermek gayesiyle yapıldığını anladığını, İzmir'deki davaya fişleme bilgileri verilerek dahil edildiğini, ancak Türkiye'de yaşanan süreçlerden dolayı ikinci ve üçüncü dalgalar oluşmadığı için tutuklanmadığını anlattı.
Genelkurmay Askeri Mahkemesinde Mustafa Dönmez'i yargılayan heyetten Çelik ve Yüce'nin daha sonra Askeri Yüksek İdare Mahkemesi üyesi, Özgür'ün hakimlik süresinin çok kısa olmasına rağmen Hava Kuvvetleri Adli Müşaviri olduğunu bildiren Yüzbaşıoğlu, o dönemde gazeteci Yener Dönmez'in, sadece askeri yargıdaki kişilerin bilebileceği haberler yapıp, Seyfi Oktay'ı kastederek, kendisinin "Seyfi dede tarikatı"ndan olduğuna dair yazı yazdığını ifade etti.
İddianamede, Yüzbaşıoğlu'nun beyanında ismi geçenlerden Bedrettin Özgür, Yaşar Yüce ve Cemil Çelik'in, 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında TSK'dan ihraç edildikleri ve tutuklandıklarına dikkat çekildi.
FETÖ'den Öğrencilere "Kot Pantolon" Yasağı
Fetullahçı Terör Örgütü'nün askeri yargıdaki yapılanmasına ilişkin 33 kişi hakkında hazırlanan iddianamede, örgüte ait evlerde kalan erkek öğrencilere "kot pantolon giyilmemesi" ve "ince bıyık bırakılması" konusunda yapılan baskıyı anlatan tanığın ifadesine yer verildi.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca FETÖ'nün askeri yargıdaki yapılanmasına ilişkin 33 kişi hakkında hazırlanan iddianamede, tanık sıfatıyla ifadesi yer alan avukat Resul Er, örgüt evlerinde öğrencilere yapılan baskıları anlattı.
Er, lisede eğitim gördüğü sırada örgüte ait bir dershaneye gittiğini ve burada zaman zaman yapılan toplantılarda örgütün elebaşı Fetullah Gülen'in görüntülerinin izlettirildiğini belirtti.
Üniversite eğitimi için gittiği Konya'da da kendisinin örgüt mensuplarınca karşılandığını ve kendisiyle ilgilenildiğini aktaran Er, Kredi Yurtlar Kurumu'na ait bir yurtta yer olmadığı için örgütün evinde kaldığını dile getirdi.
Er, daha sonra örgüt evinden ayrıldığını, örgüt üyelerinin ise geri dönmesi konusunda kendisine baskılar yaptığını, örgüt evlerinde kot pantolon giyilmemesi yönünde yasak bulunduğunu ifade etti.
Örgütün erkek öğrencilere ince bıyık bırakmaları ve saç tıraşlarının düzgün olması gibi konularda baskılar yaptığını vurgulayan Er, örgütün öğrencilere giyim konusunda örgütün elebaşı Fetullah Gülen'i örnek gösterdiğini, "Hazreti Muhammet yaşasa Fetullah Gülen gibi davranırdı, giyimi onun gibi olurdu." şeklinde söylemlerde bulunulduğunu aktardı.
Örgütün evlerde kalan öğrencilerden para topladığını anlatan Er, bu paraların bir kısmının örgütün sözde "bölge abi"lerine gönderildiğini, kalan kısmın ise ihtiyaçlar için kullanıldığını kaydetti.
Er, örgüt evlerinde "ev nöbetçisi" olanların yemekleri yaptığını, bulaşıkları yıkadığını, gece saat 23.00'ten sonra ise eve girişin yasak olduğunu söyledi.
Örgüt evlerine belirli zamanlarda gelen ve "büyük abi" diye nitelendirilen kişilerin çeşitli toplantılar yaptığını aktaran Er, bu toplantılarda örgütün elebaşı Gülen'in görüntülerinin izlettirildiğini anımsattı.
Er, FETÖ içerisinde elebaşı Gülen'in yazdığı kitaplara "pırlanta" denildiğini, kitapların okunmasıyla ilgili de öğrencilerin denetlendiğini bildirdi.
Örgüt içinde "soru sorma, itaat et, kurtul" mantığının uygulandığını dile getiren Er, örgütün "polis" olmasını istediği öğrencilere "polat" diye hitap ettiğini ve bu öğrencilere sınavlardan önce soruların verildiğini duyduğunu kaydetti.
KYK'da boş kontenjan olduğu durumlarda örgütün haberinin olduğunu ve bu yurtlarda da etkisinin bulunduğunu dile getiren Er, örgüt evlerinden KYK yurtlarına geçişe ise "Hicret" isminin verildiğini anlattı.
Er, aynı üniversitede okuduğu ve söz konusu iddianamede şüpheli olan Hakim Teğmen Akif US'u da fotoğrafından teşhis etti.
KOZMİK ODA'DAKİ "İLGİSİZ" BELGELER ÖZEL'İ SİNİRLENDİRDİ
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) askeri yargıdaki yapılanmasına ilişkin iddianamede, devlet sırrı niteliğindeki belgelerin saklandığı "Kozmik Oda"dan, o dönem Başbakan olan Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan'ın dengesini kaybederek attan düştüğü anın fotoğrafların çıktığına yönelik ifadeler yer aldı.
İddianamede tanık olarak ifadesine yer verilen Milli Savunma Bakanlığı (MSB) Hukuk Müşavirliği ve Davalar Daire Başkanı Hakim Albay Okşan Çidem, 2009'da Genelkurmay Başkanlığı Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığında bulunan 11 ve 16 numaralı odalarda arama yapılmasına izin vermeyen Başkanlık personeliyle, 2011 yılında Genelkurmay Başkanlığı görevinde bulunan Orgeneral Necdet Özel başkanlığında bir toplantı yapıldığını anlattı.
Toplantıda, Seferberlik Tetkik Kurulu personelinin aramalar hakkında bilgi verdiğini belirten Çidem, Özel'in, "Devlet sırrı olduğunu belirterek itiraz ettiğiniz belgelerde neler vardı" diye sorduğunu, bunun üzerine Seferberlik Tetkik Kurulu personelinin de 2010 yılı Ocak ayında devlet sırrı oldukları gerekçesiyle savcılığa teslimine itiraz edilen 20 civarında belgenin birer nüshasının yer aldığı klasörü Özel'e sunduğunu belirtti.
Özel'in klasör içindeki evrakı incelemeye başladığını aktaran Çidem, bu evraklardan bir tanesinin o dönem Başbakan olan Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan'ın ata bindiği sırada atın huysuzluk çıkartması üzerine dengesini kaybederek düştüğü ana ilişkin fotoğrafların yer aldığı sunum olduğuna işaret etti.
Çidem, dönemin Genelkurmay Başkanı Özel'in fotoğrafları görünce çok kızdığını, "Bu ne, bu mu kozmik odadan çıktı, bunun kozmik odada ne işi var?" karşılığını verdiğini bildirdi.
Siyasi partilerin oy oranları kozmik odadan çıktı
Özel'in dosyayı incelemeye devam ederken geçmiş yıllarda yapılan bir seçimde bazı bölgelerde siyasi partilere çıkan oy oranlarına ilişkin bilgileri içeren belgeyi fark ettiğini anlatan Çidem, Özel'in "Bu ne, bunun ne işi var peki kozmik odada?" diyerek Özel Kuvvetler personeline tekrar sorduğunu aktardı.
Çidem, Özel Kuvvetler personelinin de "Tam olarak bilmiyoruz ama bölge etütlerimiz için olabilir." şeklinde cevap verdiğini belirterek, görev alanları kapsamında çalışma yaptıkları bölgenin demografik yapısıyla ilgili hususlar için hazırlanmış olabileceğini ima ettiklerini vurguladı.
Özel'in klasörü hızlıca çevirdiğini ancak ilgisiz evrakın kendisini sinirlendirdiğini dile getiren Çidem, "Bana bunlara devlet sırrı diye itiraz ettirip beni gülünç duruma mı düşüreceksiniz?" dediğini bildirdi.
Özel'in "Peki ne var bu imajların içerisinde" diye sorduğunu ifade eden Çidem, Seferberlik Tetkik Kurulu personelinin de "Tam olarak bilmiyoruz, bölge etütlerimiz olabilir" yanıtını verdiğini anlattı.
Çidem, Özel'in Özel Kuvvetler personeline "peki bu imajları yanlarında bizden (askeri personeli kastederek) birkaç kişi varken inceleseler, suç unsuru gördüklerini alsalar, askeri belgeleri sonrasında iade etseler bir sorun olur mu?" şeklinde bir soru yönelttiğini, Özel Kuvvetler personelinin de bu şekilde yapılacak bir incelemenin sorun yaratmayacağını ifade ettiğini aktardı.
Bunun üzerine Özel'in, "Tamam mahkeme kararıyla istenen imajları teslim edin, biri Özel Kuvvetlerden biri Genelkurmay Adli Müşavirliğinden iki personelin ismini bildirin, onların huzurunda inceleyip kendilerini ilgilendirenleri alsınlar kalanlarını iade etsinler." şeklinde emir verdiğini belirten Çidem, bu şekilde toplantının sonlandığını kaydetti.
"Özel Kuvvetler sorun teşkil etmez"
Toplantı sonucunda Özel'in daha önceden devlet sırrı olduğu belirtilerek itiraz edilen bir kısım belgelerin içeriğini (Cumhurbaşkanı ile ilgili fotoğraflı yansılar, seçim sonuçları gibi) dikkate alarak mahkemenin arama kararına itiraz edilmesini uygun görmediğine dair bir tutanak düzenlediğini dile getiren Çidem, bu şekilde hazırlanan tutanağın kendisi ve o dönem Genelkurmay Adli Müşaviri olan Albay Muharrem Köse tarafından imzalandığını dile getirdi.
Bu tutanağı Adli Müşavirlikte tutulan dosyaya eklediğini, sonrasında toplantıda alınan karar doğrultusunda Özel Kuvvetlerle de yazışma yapıldığını anlatan Çidem, Özel Kuvvetler tarafından, hem inceleme işlemlerinde görev yapması uygun görülen bir binbaşının isminin bildirilmesini hem de askeri personel huzurunda yapılacak incelemenin askeri bilgi/belge açısından sorun teşkil etmeyeceğini yazılı olarak ifade ettiğini belirtti.
Adli Müşavirliği temsilen kendi isminin uygun görüldüğünü, neticede bahse konu imajların mahkeme kararı gereğince Cumhuriyet Savcılığının emanetinde muhafaza edilmek üzere gönderildiğini aktaran Çidem, bu imajlar içerisinde CMK'nın 125'inci maddesi uyarınca devletin güvenliğine ilişkin bilgi ve belgeler bulunabileceğini, bu nedenle belirtilen madde kapsamında yapılacak incelemelerin askeri personelin katılımıyla gerçekleştirilmesinin uygun olacağını belirten bir yazı hazırlandığını bildirdi.
Çidem, Muharrem Albay'ın bu yazıyı hem dönemin Genelkurmay ikinci başkanına hem de dönemin Genelkurmay Başkanına onaylattığını da ifadesinde kaydetti.
Fetö, Tehdit Gördüğü Savcının Eşini "Kızağa" Çekmiş
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan FETÖ'nün askeri yargıdaki yapılanmasına ilişkin iddianamede tanık olarak yer alan Yardımcı Askeri Savcı Filiz Türkoğlu, eşinin, hakkında kamu davası açtığı ve 15 Temmuz FETÖ'nün darbe girişiminin ardından ihraç edilen Sahil Güvenlik Ege Deniz Bölge Komutanı Murat Yılmazarslan tarafından kızak bir göreve çekildiğini anlattı.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının FETÖ'nün askeri yargıdaki yapılanmasını oluşturdukları iddiasıyla 33 kişi hakkında hazırladığı iddianamede, 15 Temmuz darbe girişiminin başarılı olması halinde hayata geçirilecek "sıkıyönetim mahkemeleri görevlendirme listesi" kapsamında Milli Savunma Bakanlığı (MSB) emrine alınanların tanık sıfatıyla verdikleri ifadeler de yer aldı.
Tanık Filiz Türkoğlu, sözde sıkıyönetim mahkemeleri görevlendirme listesinde MSB emrine görevlendirilmesini, listeyi hazırlayanlar tarafından meslekten uzaklaştırılmaya çalışıldığı şeklinde değerlendirdiğini belirtti.
Meslek safahatı bakımından atamalarının FETÖ'cü yapılanma tarafından özellikle yapıldığını, bu atamaları yapanlar tarafından sürekli kızak görevlerde tutulduğunu anlatan Türkoğlu, " İzmir casusluk davası" olarak bilinen davada adının geçmesi nedeniyle mağdur olduğunu anlattı.
Türkoğlu, bu davanın iddianamesinde sözü geçen örgütün "pandora" adı verilen veri tabanının şifresinin hala çözülemediği, çözülmesi halinde yeni iddianamelerin gelebileceği ve kendisinin de sanık durumuna düşebileceğinin kendisine anlatıldığını aktardı.
"Yılmazarslan hakkında soruşturma talep ettim"
Türkoğlu, Sahil Güvenlik Ege Deniz Bölge Komutanlığının bir botunda meydana gelen akaryakıt kaçakçılığı olayıyla ilgili soruşturmada o dönem Sahil Güvenlik Ege Deniz Bölge Komutanı olan Murat Yılmazarslan hakkında "memuriyet nüfuzunu suistimal etmek" suçundan soruşturma talep ettiğini anlattı.
Yılmazarslan hakkında söz konusu suçtan iddianame düzenleyerek kamu davası açtığını bildiren Türkoğlu, bu olay esnasında eşi Yarbay Volkan Türkoğlu'nun Sahil Güvenlik Ege Deniz Bölge Komutanlığı Harekat Şube Müdürü olarak Yılmazarslan'ın emrinde görev yaptığını bildirdi.
Yılmazarslan hakkında hazırladığı iddianameye istinaden açılan kamu davasından çok kısa bir süre sonra eşinin bir mesaj emriyle İzmir Gaziemir Sahil Güvenlik Hava Komutanlığına atandığını belirten Türkoğlu, "Aslında askeri teamüllere göre hakkında dava açılan kişinin kızak bir göreve atanması gerekirken kendi eşinin adeta cezalandırılırcasına kızak bir göreve çekilmesini çok tuhaf bulduğunu" ifade etti.
Türkoğlu ifadesinde, "Ancak 15 Temmuz darbe girişiminden sonra Murat Yılmazarslan'ın tutuklanarak TSK'dan ihraç edilmesi neticesinde kendisinin FETÖ'cü yapılanma içinde yer aldığını, eşinin, bu kişi hakkında dava açmasının ardından kızak bir göreve çekildiğini ve bu atama ile aslında kendisine de dolaylı olarak bir mesaj verildiğini düşündüğünü" kaydetti.
(15 Nisan 2017, 15:01)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: