Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz'daki darbe girişimi sırasında Kara Kuvvetler Komutanlığındaki (KKK) eylemlerle ilgili 150 sanık hakkında hazırlanan iddianame mahkemeye gönderildi. İddianamede, KKK personeli olan şüphelilerin, 15 Temmuz'da sabah saatlerinden itibaren darbe girişimi hazırlıklarına başladığı bildirildi. İddianamede, yıllık izindeki Fetö örgüt üyesi olan kişilerin sabah saatlerinden itibaren acil olarak mesaiye çağrıldığı ifade edilerek, yıllık izin kullanan; ancak örgüt üyesi olmayan kişilere yönelik olarak herhangi bir çağrı yapılmadığı belirtildi.
15.04.2017 14:24 Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz'daki darbe girişimi sırasında Kara Kuvvetler Komutanlığındaki (KKK) eylemlerle ilgili hazırlanan iddianame mahkemeye gönderildi.
10 Nisan'daki gelişmeye göre, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca, FETÖ'nün darbe girişimine ilişkin başlatılan soruşturmalar devam ediyor. Darbe girişimi gecesi Kara Kuvvetleri Komutanlığındaki eylemlerle ilgili 150 şüpheli hakkında hazırlanan iddianame tamamlanarak mahkemeye gönderildi. İddianamede, 15 kişi ise müşteki sıfatıyla yer alıyor.
Şüpheliler hakkında "anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs", "cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya teşebbüs veya görevlerini kısmen veya tamamen yapmasını engellemeye teşebbüs", "cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs" suçlamaları ile kamu davasının açıldığı bildirildi.
İddianamede, 15 Temmuz gecesi TSK içerisinde örgütlenmiş olan FETÖ mensupları tarafından demokratik anayasal düzen, cebir ve şiddet kullanılarak ortadan kaldırılma teşebbüsünde bulunulduğu belirtildi. 8 binden fazla askeri personelin, 35 uçağın, 37 helikopterin, 74 tankın, 246 zırhlı aracın ve 4 bine yakın hafif silahın kullanıldığı belirtilerek, eylemler sonucunda 172'si sivil, 4'ü asker, 63'ü polis olmak üzere 250 vatandaşın şehit olduğu, 23'ü asker, 154'ü ise polis olmak üzere 2 bin 735 vatandaşın yaralandığı kaydedildi.
DARBE HAZIRLIKLARI SABAHTAN BAŞLADI
İddianamede, KKK personeli olan şüphelilerin olay günü sabah saatlerinden itibaren darbe girişimi hazırlıklarına başladığı bildirildi. İlk olarak olay günü itibariyle yıllık izinde bulunan örgüt üyesi olan kişilerin sabah saatlerinden itibaren acil olarak mesaiye çağrıldığı ifade edilerek, yıllık izin kullanmayan ancak örgüt üyesi olmayan kişilere yönelik olarak herhangi bir çağrı yapılmadığı kaydedildi.
15 Temmuz günü FETÖ mensubu olmayan askeri personel in saat 17.00-18.00 sıralarında servislerle ve özel araçları ile mesailerini tamamlayarak kışlayı terk ettikleri belirtilerek darbe hazırlığında olan şüpheliler ise mesaiye kalarak karargah binasında darbe saatini bekledikleri anlatıldı. İddianamede, "Saat 20.00 sıralarında evlerinde bulunan bir kısım şüpheliler ise telefon açılarak KKK'lığına çağrılmışlardır. Saat 21.00 sıralarında şüpheliler darbe girişimine karşı geleceklerini düşündükleri müştekileri ellerini ve ayaklarını koli bantları ile bantlayarak etkisiz hale getirmişlerdir. Darbe girişimine iştirak etmeyeceklerini düşündükleri nöbetçi personeli ise nöbetlerinin bittiğini ve idari izinli olduklarını belirterek kışla dışına çıkartmışlardır. Saat 22.00'dan itibaren KKK'lığı karargah binası ve kışla şüpheliler tarafından tamamen ele geçirilmiştir" denildi.
SİLAH DEPOSUNUN KAPISI KIRILARAK FETÖ'CÜ ASKERLERE SİLAH DAĞITILDI
İddianamede, darbe girişimine katılması planlanan ancak kışlada bulunmayan şüphelilerin kamuflajlarını giyerek ve silahlarını yanlarına alarak kışlaya gelmelerinin istenildiği vurgulanarak, silahları bulunmayan şüphelilere ise erlere ait silahların muhafaza edildiği silahlığın kapısı kırılarak G-3 piyade tüfekleri tüfeklerinin dağıtıldığı bildirildi. Şüphelilerin karargah binasını ve kışlayı ele geçirmelerinin ardından darbe karşıtı sivil halkın ve polislerin kışlaya girişlerine engel olmak amacıyla tüm giriş kapılarında silahlı olarak nöbet tuttukları ifade edildi. Normal şartlarda birkaç er ve bir uzman çavuş ile nöbet tutulan giriş kapılarında, olay günü yüksek rütbeli şüphelilerin 15-20 kişilik guruplar halinde nöbet tuttukları kaydedilerek, giriş kapılarına gelen askeri personelin örgüt mensubu olmaması halinde kışlaya alınmadığı belirtildi. İddianamede, darbe girişiminin başarısız olduğunun anlaşılması üzerine şüphelilerden büyük çoğunluğunun sivil kıyafetlerini giyerek kışlayı terk ettikleri, kışlayı terk etmek istemeyen çok az sayıdaki şüphelilerin ise kışlada gözaltına alındığı ifade edildi.
ŞÜPHELİLER
İddianamede tüm şüpheliler için "Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs", " Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs", "Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs" suçlarından üçer kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istendi.
İddianamede eski Kara Kuvvetleri Kuvvet Geliştirme Daire Başkanı Tuğgeneral Erhan Caha bir numaralı şüpheli olarak geçerken, Kara Kuvvetleri Lojistik Başkanı Korgeneral Yıldırım Güvenç, Kara Kuvvetleri Komutanlığı Cari Harekat ve Komuta Kontrol Daire Başkanı Tuğgeneral Adem Boduroğlu, Kara Kuvvetleri Komutanlığı Eğitim Daire Başkanı Tuğgeneral Ali Rıza Çağlar ve tuğgeneraller Cüneyt Soyraç, İbrahim Lütfi Nuhoğlu, Mücahit Tamer ile 2016 yılı YAŞ kararlarını Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın imzasına sunan Kurmay Albay Fehmi Atuk da şüpheliler arasında yer aldı.
İddianamedeki şüpheliler arasında bulunan diğer Kara Kuvvetleri Komutanlığı personeli şöyle:
"Hüseyin Öztürk, Eşref Mert, Emrullah Kaya, Atila Tanrıver, Adnan Akdemir, Turgay Kurt, Önder Kamiloğlu, Mustafa Albayrak, İsmail İnal, Mehmet Aydın, Hasan Yılmaz, Atilla Karakuş, Abdullah Yiğit, Yüksel Ordu, Mutlu Serkan Vurdem, Yusuf Yiğit, Uğur Karaca, Nuh Altınsoy, Tanju Aydıncık, Serhat Akın, Yalçın Karahan, Alpaslan Kılıç, Ahmet Ejder, Sinan Şimşek, Mesut Rahat, Murat Yüksel, Dinçer Özcan, Mehmet Ortaç, Hamza Akkaya, Halil Ekiztaş, Fikri Pehlivanlı, Fatih Demir, Erkal Tarlacı, Cevdet Serbest, Adem Öner, Turgut Akgül, Şahin Yüce, Mustafa Şahin, Murat Veske, Muharrem Bayrakal, Mehmet Kalkan, Mehmet Karslı, Mesut Turan, Hasan Fidan, İsmail Yükleyen, İdris Aygün, Levent Akçaoğlu, İbrahim Başpınar, Ercan Buyur, Altuğ Kayışoğlu, İhsan Bozkurt, Mesut Şahan, Ünal Demir, Yener Akbaba, Zeyit Karagöz, Fatih Toran, İsmail Ayyıldız, Hakan Ergin, Uğur Bahtiyar, Fatih Sarıkır, Ali Kahya, Yılmaz Akış, Muhammed Hakan Sanön, Yavuz Sezer, Fikret Yağmur Yavuz, Ekrem Güneş, Halit Şimşek, İsmail Aydın, Bahtiyar Kılıçaslan, Hüseyin Rahmi Bali, Bekir Öztürk, Ahmet Aktaş, Ahmet Direnç, Ahmet Altug Erşan, Mustafa Tezcan, Yusuf Gül, Yasin Çakır, Serdar Yıldız, Salih Talaşlı, Veyis Şahin, Adem Yıldırım, Necati Durmuşbaş, Fatih Özden, Suat Yercel, Fatih Yılmaz, Ahmet Fazıl Işık, Aydın Duman, Erkan Şahin, Vedat Güngör, Tahmazhan Berk, Oğuzhan Çelikoğlu, Bayram Üstündağ, Kurtuluş Kafalı, Emrah Çelebi, Erman Arısoy, Ümit Ağaçlı, Süleyman Kaya, Kazım Yanmaz, Osman Karaköse, İbrahim Denizhan, Ramazan Bingöl, Yunus Emre Çevik, Halil İbrahim Üçgül, Ayhan Kaykaç, Ahmet Erdoğan, Ali Gürcan, Volkan Önal, Seyhan Cömez, Oğuzhan Güney, Ramazan Bozdağ, Murat Kül, Metin Çetin, Mehmet Burak Demir, Mustafa Serhat Akdolu, Ali Özkan Yorgun, Resul Savaş, Mevlüt Özyurt, Göksel Salı, Gökhan Karaca, Mustafa Kumdakcı, Muttalip Şahin, Selim Özden, Cuma Aygün, Zülküf Orak, Abdullah Ballı, Abdullah Polat, Mustafa Yıldırım, Serdar Kerem Koç, Yalçın Kızılçam, Mahmut Dalgın, Hüsnü Göçmen, Bahri Bayrak, Refik Durak, Mehmet Akkuş, Osman Gökmen, Fatih Dağcı, Ramazan Atsan, Ökkeş Yavaş, Ferdi Çakıl, Süleyman İmece, Levent Ceylan ve Gökhan Akdağ."
İddianamede tüm şüphelilerin ayrıca "askeri komutanlıkların gasbedilmesi, cebir tehdit veya hile kullanarak kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, silahlı terör örgütüne üye olma, silahlı terör örgütü yöneticisi olma, kişiyi yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle öldürmeye teşebbüs etme, silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım etme, suç delillerini gizlemeye teşebbüs, kasten yaralama, tehdit ve hakaret" suçlarından da cezalandırılmaları talep edildi.
İddianamede Milli Savunma Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Tümgeneral Ömer Şevki Gençtürk ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı Karargah ve Destek Kıtaları Grup Komutanı Albay Tuncay Polat ile 15 Kara Kuvvetleri Komutanlığı personeli müşteki olarak yer aldı.
"Türk milletinin imanı, vatan sevgisi ve demokrasiye olan inancı..."
İddianamede, "Bu girişim, Sayın Cumhurbaşkanı ve Sayın Başbakanın televizyon kanallarından yapmış oldukları çağrılar üzerine sokağa çıkarak vücutlarını atılan kurşunlara, tanklara ve zırhlı araçlara korkusuzca siper eden kahraman Türk Milleti'nin imanı, vatan sevgisi ve demokrasiye olan inancı ile darbecilere karşı dik duruşu ve emniyet güçlerine vermiş olduğu sınırsız destek neticesinde akamete uğratılmıştır." denildi.
Darbe girişiminden en büyük manevi zararı Türk Silahlı Kuvvetlerinin gördüğü vurgulanan iddianamede, "Üstelik bu hasar, kendi içinden çıkardığı ancak beynini ve yüreğini, kerameti kendinden menkul bir şahıs ve onun bağlı olduğu gruba kiralamış personel tarafından meydana getirilmiştir. FETÖ'ye mensup hainler tarih boyunca başka hiçbir milletin maruz kalmadığı bir ihanet örneği sergileyerek 15 Temmuz 2016'daki menfur kalkışmayı gerçekleştirmişlerdir." ifadelerine yer verildi.
FETÖ'nün öncelikle devletin güvenlik güçlerini, en öncelikli hedef olarak da TSK'yı seçtiği ve en gizli, en yoğun faaliyetlerini bu kuruma yönelttiği vurgulanan iddianamede, şu değerlendirmeler yapıldı:
"15 Temmuz sonrasında da bu haşhaşi örgütünün faaliyetlerinden en çok etkilenen kurumların başında TSK yer almıştır. TSK'nın demokrasi ve hukuk ilkelerine yürekten bağlı, devletinin ve milletinin emrinde görev yapmaktan başka hiçbir düşüncesi olmayan personeli, vatandaşlarımızla birlikte kahramanca darbe girişimine karşı durmuş ve bu ihanet çetesinin emellerini birkaç saat içerisinde hüsrana uğratmıştır. Yaşanan bu menfur hadisenin meydana getirdiği her türlü olumsuzluğa rağmen TSK, kendisine verilecek her türlü vazifeyi yerine getirecek kudrette ve kararlılıkta, milletinin emrinde görev yapmaya devam etmektedir.
Halen terörle mücadelede, Fırat Kalkanında, Güneydoğu'da ve Irak'ın kuzeyinde bu milletin sadık ve gönülleri vatan aşkıyla dolu evlatları başarıyla harekat yürütmektedir.
Yıllarca TSK bünyesinde eğitim görmüş, çalışmış, yetişmiş olmasına rağmen, kuruma ve onun değerlerine tamamen ters bir şekilde, ihanet boyutunda, silah arkadaşlarına, korumaya yemin ettiği vatandaşlarına, sadakat yükümlülüğü taşıdığı devletine silah kullanacak hale gelmiş/getirilmiş bu militan kadronun tasfiyesi yanında, gelecek nesillerin aynı tehlikelere düçar olmasını önleyecek tedbirlerin alınması TSK için hayati önemi haiz bir zorunluluktur."
Türk Silahlı Kuvvetlerinin 15 Temmuz darbe girişimine aktif karışmış personelin yanı sıra darbe girişimine çeşitli saiklerle göz yummuş, kolaylaştırmış personelini de süratle teşhis ederek kurum dışına çıkardığı belirtilen iddianamede, mevcut bilgiler çerçevesinde hala kurum içinde bulunan ve göreve devam eden personelin de açığa çıkarma gayretlerinin devam ettiği kaydedildi.
FETÖ'DEN KOMUTANLARIN ÇEVRESİNE "BARİYER SİSTEMİ"
Türk Silahlı Kuvvetlerine sızan Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ), son 10 yılda en üst makamların emir subaylıkları, özel kalem müdürlükleri ve icra subaylıklarına örgüt üyelerinin tayin edilmesini sağladı. Bu emir subayları ve özel kalem müdürlerince komutanların etrafında "bariyer sistemi" oluşturdu, FETÖ'cü olmayan karargah subaylarının komutanların yanına yaklaşmasına müsaade edilmedi. Komutanların sahip olduğu en kritik bilgiler terör örgütü elebaşı Fetullah Gülen'e iletilirken bu bilgiler başta ABD olmak üzere yabancı ülke istihbarat teşkilatlarına servis edildi.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca, FETÖ'nün 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında Kara Kuvvetleri Komutanlığındaki olaylara ilişkin aralarında eski Kara Kuvvetleri Lojistik Başkanı Korgeneral Yıldırım Güvenç ve Tuğgeneraller Erhan Caha, Adem Boduroğlu, Ali Rıza Çağlar, Cüneyt Soyraç, İbrahim Lütfi Nuhoğlu ve Mücahit Tamer'in de bulunduğu 150 kişi hakkında iddianame hazırlandı.
İddianamede tüm şüpheliler için "Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs", " Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs", " Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs" suçlarından üçer kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istendi.
Şüphelilerin ayrıca "askeri komutanlıkların gasp edilmesi, cebir tehdit veya hile kullanarak kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, silahlı terör örgütüne üye olma, silahlı terör örgütü yöneticisi olma, kişiyi yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle öldürmeye teşebbüs etme, silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım etme, suç delillerini gizlemeye teşebbüs, kasten yaralama, tehdit ve hakaret" suçlarından da cezalandırılmaları talep edildi.
İddianamede, FETÖ'nün Türk Silahlı Kuvvetlerinin içine yerleştirdiği mensuplarına verdiği öneme, onların yönlendirilmesine ilişkin bilgiler de yer aldı.
Örgüt TSK'ya soktuğu hiçbir elemanını boş bırakmadı
Buna göre, üyelerinin kurmay subay olabilmelerine önem veren terör örgütü, mesleğe başlayan mensuplarının Harp Akademilerine yönlendirilmesine özen gösterdi.
Örgütün küçük yaştan beri yetiştirdiği ve TSK'ya soktuğu mensuplarının hemen hemen tamamı, bağlı oldukları abiler veya imamların izin ve talimatı doğrultusunda evlendirildi. Böylece eşinin de kendisi gibi örgüte bağlı olmasıyla üyelerinin hem bağlarının kopmaması sağlandı hem de örgütten ayrılması durumunda eş ve çocuklarının kendinden uzaklaşacağı endişesiyle bu kişilere baskı oluşturuldu.
Örgüt, küçük yaşlardan beri yetiştirerek TSK'ya soktuğu hiçbir elemanını boş bırakmadı. Onları örgüte yeni eleman kazandırılması için de görevlendirdi. Ayrıca örgüt üyeleri FETÖ'ye karşı TSK personelinin faaliyetlerini de izledi. Böylece örgüte zarar verebilecek her türlü hareketin önüne geçilmeye çalışıldı.
İLK HEDEF TSK'NIN PERSONEL SİSTEMİ
FETÖ, 1970'li yıllardan itibaren sızmaya başladığı TSK'da 1990'lı yılların sonundan itibaren personel temin, atama ve sicil birimleri, istihbarat ve istihbarata karşı koyma birimleri, başta Harp Akademileri olmak üzere eğitim kurumlarının ölçme değerlendirme birimleri ve diğer askeri okul, eğitim ve kurs birimlerine yuvalandı.
Sonrasında ise genç rütbede kritik görevlere atadıkları FETÖ üyelerine, yurt içi ve dışında yüksek lisans ve doktora eğitimi aldırdı, yabancı dil kurslarına gönderdi, yurt dışı görevlere seçilmesini sağladı.
Yüksel sicil ve takdir verilerek parlatılan örgüt mensuplarının TSK'nın diğer personelinin önünde olması sağlandı. Personel sisteminin ele geçirilmesiyle, örgüt menfaatine olacak şekilde "atama ve temin" yapılmaya başlandı.
Emir subayları ve özel kalem müdürlerini atadılar
FETÖ'nün tayin ve atama dairelerine yaptığı sızma çalışması yıllar boyunca artarak devam etti. Başlangıçta bir iki eleman yerleştirmek suretiyle yapılan sızma, yıllar boyunca arttı ve sonunda Genelkurmay Başkanlığının ve kuvvet komutanlıklarının personel başkanlıklarının neredeyse tamamı FETÖ üyelerinden oluştu. Böylelikle örgüt, istihbarat birimleri ve adli müşavirlikler gibi en kritik yerlere atama yapmaya başladı.
FETÖ'nün TSK'da hedef olarak belirlediği bir diğer görev ise emir subaylığı ve özel kalem müdürlüğü oldu. Son 10 yıldır en üst makamlar dahil kritik komutanlık emir subaylarının, özel kalem müdürlerinin ve icra subaylarının tamamına yakınının FETÖ tarafından özel olarak seçilmiş kişilerden oluşacak şekilde tayin edilmeleri sağlandı. Bu sayede komutanların sahip olduğu en kritik bilgiler örgüte, hatta örgüt elebaşı Fetullah Gülen'e servis edildi.
Bu kişiler aracılığıyla, komutanların özel hayatlarına ilişkin mahrem bilgiler ile sağlık bilgilerine kadar ulaşılabildi. Ayrıca söz konusu emir subayları ve özel kalem müdürleri sayesinde komutanların programları, olması gerektiği gibi değil de FETÖ'nün kendilerinden istediği şekilde dizayn edildi. Komutanların etrafında emir subayları ve özel kalem müdürlerinin iş birliğiyle güvenlik gerekliliği kisvesi altında bir bariyer sistemi oluşturuldu. Örgüt, kendilerinin uygun görmediği kişilerin, FETÖ'cü olmayan karargah subaylarının komutanların yanına yaklaşmasına bile müsaade edilmeyecek tarzda tertipler aldı.
Yalan haberlerle TSK'daki bazı subayları karaladılar
Kendilerinden olmayan generallere ulaşmayı da önemli bir hedef gören FETÖ, generallerin yanına yaver, emir subayı, astsubayı ve emir erleri görevlendirdi. FETÖ, yönetemeyeceğini anladığı yüksek rütbeli subayların iftiralarla, karalamalarla, komplolarla tasfiye edilmesini sağladı. Örgüt bununla ilgili sosyal medyadan da yararlandı. Sosyal paylaşım sitelerinde açılan çeşitli hesaplar ve internet siteleriyle TSK'daki milli subaylarına yönelik sahte ihbar mektupları, yalan haberler yayımlandı.
FETÖ, general seviyesinde istediklerini yaptıracak güce ve kuvvete ulaştığında ise TSK'nın tamamını ele geçirecek, kadrolaşacak hamleler yapmaya başladı. Örgüt bu sürede elde ettiği, devletin ve TSK'nın en gizli bilgileriyle hükümeti korkutmak istedi, başta ABD olmak üzere yabancı ülke istihbarat teşkilatlarına bilgileri servis etti.
KKK PERSONELİNE SAAT 22.00'DE DARBE TEŞEBBÜSÜ BİLDİRİLMİŞ
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca FETÖ'nün 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında Kara Kuvvetleri Komutanlığındaki (KKK) olaylara ilişkin hazırlanan iddianamede, eski Kara Kuvvetleri Kuvvet Geliştirme Daire Başkanı Tuğgeneral Erhan Caha tarafından görevlendirilen darbeci albay Hasan Yılmaz'ın saat 22.00 sıralarında tüm karargah personeline "TSK'nın yönetime el koyduğunu" bildirdiğine yer verildi.
İddianamede, şüphelilerin 15 Temmuz günü mesai bitiminde görev yerlerini terk etmeyerek, mesaiden ayrılan veya izinde bulunan örgüt üyelerini de mesaiye çağırarak Kara Kuvvetleri karargah binasında sayısal üstünlüğü ele geçirdikleri belirtildi.
Şüphelilerin örgüt üyesi olmayan nöbetçi heyetini darbe girişimine başlamadan önce idari izinli olduklarını belirterek zorla kışlanın dışarısına çıkarttıkları, kendilerine karşı koyacaklarını düşündükleri müştekileri ise zorla alıkoyarak etkisiz hale getirdikleri ifade edilen iddianamede, "Şüpheliler, 15 Temmuz günü Kara Kuvvetleri Komutanlığının kalbi olan karargah binasını akşam saat 22.00 sıralarında ele geçirerek kendilerine Yurtta Sulh Konseyi tarafından verilen görevi yerine getirmişlerdir. Kara Kuvvetleri Komutanlığı Karargah binası ve Kışlayı ele geçirerek Türk Silahlı Kuvvetlerinin en kalabalık ve en büyük gücü olan Kara Kuvvetlerini kontrol etme imkanını kazanmışlardır." denildi.
İddianamede darbeci şüphelilerin normal şartlarda birkaç er tarafından nöbet tutulan giriş kapıları ve nöbet bölgelerinde, silahlığın kapısını kırarak ele geçirdikleri uzun namlulu piyade tüfekleriyle sabaha kadar nöbet tuttukları, kışlanın polis veya sivil vatandaşlar tarafından kurtarılmaya çalışılması halinde de silahlı çatışmaya hazır vaziyette bekledikleri kaydedildi.
"Kışladaki herkes darbe girişiminden haberdar edildi"
İddianamede, "Sözde Yurtta Sulh Konseyi tarafından KKK'yı ele geçirmesi için görevlendirilmiş olan şüpheli Erhan Caha, 15 Temmuz günü saat 21.00'den itibaren KKK'nın birçok bölgesinde TSK'nın yönetime el koyduğunu, ülkede sıkıyönetim ilan edildiğini, KKK'nın emir komutasının kendisinde olduğunu, kendisinden habersiz hiçbir işlem yapılmamasını karargah binasında bulunan tüm şüphelilere söyleyerek olay gecesi KKK kışlasında bulunan herkesi gerçekleştirilen darbe girişiminden haberdar etmiştir." denildi.
Darbeci general Caha'nın görevlendirmesiyle KKK Destek Kıtalarını ele geçirmekle görevlendirilen şüpheli albay Hasan Yılmaz'ın da saat 21.30 ve 22.00 sıralarında, tüm destek kıtalarında görevli rütbeli ve askerlere iki ayrı bilgilendirme yaptığı belirtilen iddianamede, "TSK'nın yönetime el koyduğunu, ülkede sıkıyönetim ilan edildiğini, bu işin sonunun ya zafer ya da ölüm olduğunu..." söylediği kaydedildi.
İddianamede, şüpheli Yılmaz'ın tüm personeline saat 22.00 itibarıyla eylemlerinin darbe girişimi olduğunu söylediği belirtildi.
"TEŞEBBÜSE BİLEREK VE İSTEYEREK KATILDILAR"
Şüphelilerin hem yapılan eylemin darbe girişimi olduğunu hem de bu girişimin TSK içerisindeki FETÖ mensupları tarafından gerçekleştirildiğinden olay başladığı andan itibaren haberdar oldukları vurgulanan iddianamede, 15 Temmuz gecesi yaşananların, Türk Silahlı Kuvvetlerinde alarm ve tatbikatlarla izah edilip edilemeyeceği yönünde hazırlanan bilirkişi raporunun sonuç bölümündeki "Bu faaliyetlerin içerisinde yer almak, yardım etmek, destek olmak veya kolaylaştırmak hiçbir surette eğitim, alarm veya tatbikat gibi kavramlarla açıklanamayacağı..." ifadesine yer verildi.
İddianamede, şüpheliler Erhan Caha ve Hasan Yılmaz'ın kışlada bulunan herkesin haberdar olacağı şekilde "TSK'nın yönetime el koyduğunu, ülkede sıkıyönetim ilan edildiğini, KKK'nın emir komutasının kendilerine geçtiğini ve kendilerinden habersiz hiçbir iş yapılmamasını" söyleyerek kışlada bulunanları darbe teşebbüsü hakkında bilgilendirdikleri, diğer şüphelilerin de bu teşebbüse ve işlenen suçlara bilerek ve isteyerek katıldıklarının anlaşıldığı bildirildi.
DARBECİ GENERALDE "PAKRADUNİ" KİTABI ÇIKTI
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişimine ilişkin Kara Kuvvetleri Komutanlığındaki eylemlerle ilgili hazırlanan iddianamenin bir numaralı şüphelisi, darbeci eski tuğgeneral Erhan Caha'nın odasında bulunan Ahmet Akgül'ün "Osmanlıdan Cumhuriyete Kripto Yahudiler ve Pakraduniler" isimli kitabı deliler arasına girdi.
Başsavcılıkça, FETÖ'nün 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında Kara Kuvvetleri Komutanlığındaki olaylara ilişkin, aralarında eski Kara Kuvvetleri Lojistik Başkanı Korgeneral Yıldırım Güvenç ve tuğgeneraller Erhan Caha, Adem Boduroğlu, Ali Rıza Çağlar, Cüneyt Soyraç, İbrahim Lütfi Nuhoğlu ve Mücahit Tamer'in de bulunduğu 150 kişi hakkında hazırlanan iddianamenin bir numaralı şüphelisi, eski tuğgeneral Erhan Caha oldu.
Caha'nın, darbe gecesi Kara Kuvvetleri Komutanlığı Karargahında, karargah sorumlusu olarak görevlendirildiği, sözde atama listesinde ise Kara Kuvvetleri Komutanlığı Harekat Başkanlığı görevine getirildiği belirlendi.
Savunmasında, darbe girişiminden olaylar başlamadan önce haberdar olmadığını belirten Caha, mesai bitiminde, TSK Komuta Harekat Merkezinden gelen gizli mesaj formunda, "Silahlı Kuvvetlerin yönetime el koyduğu, sıkıyönetim ilan edildiği ve kendisinin de Kara Kuvvetleri Komutanlığı Karargahında karargah sorumlusu olarak görevlendirildiğinin" yazdığını iddia etti.
Mesaj emri formundaki yazıları okuyunca bu girişimin TSK'nın normal, hali hazırdaki emir komuta zinciri içerisinde yapıldığını düşündüğünü, bu nedenle emre uyduğunu ileri süren Caha, şunları savundu:
"Emri görünce zaten hemen normal bir emir olmadığını anladım. Kendimce bir kriz yönetimi yapmaya karar verdim. Çünkü bu kanunsuz emre uyduğum takdirde darbe başarılı olamazsa suçlanacaktım. Yine bu emre uymadığım takdirde darbe başarılı olursa suçlanacaktım. Bu durumda kendim ve orada bulunan personelimin en az zararı görecek şekilde krizi yönetmeye çalıştım. Verilen karargah sorumluluğu görevini kabul ettim. Kara Kuvvetleri Karargahında gerekli güvenlik tedbirlerini aldırdım fakat hiçbir rütbeli ya da askere, sivil halka ya da herhangi bir kimseye ateş edilmesi talimatı vermedim. Benim sorumluluk alanımda herhangi bir olay da vuku bulmadı. Vatandaşı korkutacak herhangi bir harekat talimatı dahi vermedim. Tam tersine personele vatandaşı tahrik etmeyecek biçimde davranmalarını söyledim."
"TUTUKLANACAĞIM, YAPTIM BİR HATA ALLAH AFFETSİN"
Bu süreçte, TSK Harekat Merkezinden darbeci general Mehmet Partigöç ile telefonda görüştüğünü ifade eden Caha, şu ifadeyi verdi:
"Bana, kuvvet komutanlarına ve Genelkurmay Başkanına darbe teşebbüsünü teklif ettiklerini ancak onların kabul etmediklerini söyledi. İşin yanlış olduğunu bu noktada daha çok anladım. Personele de darbe girişiminin normal emir komuta zinciri içerisinde olmadığını söyledim. Benim vazgeçmemin sonucu değiştirmeyeceğini düşündüğüm için o anda vazgeçme, teslim olma konusunda herhangi bir teşebbüste bulunmadım. Geceden itibaren konuyu soğuta soğuta ertesi güne getirdim. Ertesi gün de öğleye doğru albaylara teslim olma görüşümü bildirdim. Onlar da 'Siz ne emrederseniz onu uygulayalım.' dediler. Yapılanın yanlış olduğuna birlikte ikna olduk. İlgili albaylar, karargahtaki askerlere 'Normale dönün.' diye emir verdi. Sonrasında biz beş rütbeli karargahın önünden bir taksi çağırıp karakola gidip teslim olduk. İçerideyken resmi kıyafetliydik, karakola giderken sivil kıyafetler giydik. Olanlardan son derece pişmanım, mahcubum."
İddianamede, Caha'nın, 16 Temmuz 2016 tarihli, şüpheli Tanju Aydıncık tarafından kaleme alınan "sıkıyönetim direktiflerine uyulması" konulu ve "sıkıyönetim direktifine uymayanlar hakkında sıkıyönetim komutanlıklarınca kanuni işlem başlatılacağını" bildiren mesaj formunu, diğer şüpheliler Atilla Tanrıver ve Adem Boduroğlu ile imzalayarak tüm birliklere dağıtılmasını sağladığı da anlatıldı.
Emniyet Genel Müdürlüğü Siber Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığınca şüpheliye ait cep telefonu üzerinde yapılan incelemede, Caha'nın, 16 Temmuz günü saat 11.57'de, durumunu soran ağabeyi İlham Caha'ya, "Abi sağlığım iyi, bir daha görüşemeyebiliriz, tutuklanacağım, yaptım bir hata Allah affetsin." mesajı gönderdiği de tespit edildi.
Gülen beddua etmişti
İddianamede, şüpheli Erhan Caha'nın, ev, işyeri, araç aramalarında ele geçirilen belgelere de yer verildi.
Caha'nın evinde ve iş yerinde yapılan aramalarda, suikast sonucu öldürülen Necip Hablemitoğlu'nun, Gülen hareketinin örgütlenmesini anlattığı ve öldürüldüğü için tamamlayamadığı "Köstebek" isimli kitabı bulundu.
Aramalarda, ayrıca yazar Ahmet Akgül'ün "Osmanlıdan Cumhuriyete Kripto Yahudiler ve Pakraduniler" isimli kitabı da deliller arasına girdi.
Ermeni toplumu içinde yaşayan gizli Yahudiler için kullanılan "Pakraduni" kelimesi, terör örgütü elebaşı Gülen tarafından 2015 Kasım ayında dile getirilmişti.
Gülen, "Bütün terör örgütlerinin Allah belasını versin... Pakrudin Terör Örgütü'nün Allah belasını versin... Pers Terör Örgütü'nün Allah belasını versin... Terör örgütü olmayana terör örgütü diyenlerin, paralel olmayanlara paralel diyenlerin Allah belasını versin..." diyerek beddua etmişti.
ERDOĞAN'A YAŞ KARARLARINI SUNAN ALBAY GENERALLERİ FİŞLEMİŞ
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişimine ilişkin Kara Kuvvetleri Komutanlığındaki eylemlerle ilgili hazırlanan iddianamenin şüphelileri arasında, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından yapılan YAŞ toplantısında Cumhurbaşkanı Erdoğan'a YAŞ kararlarını imza için sunan Kurmay Albay Fehmi Atuk da yer aldı.
Başsavcılıkça, FETÖ'nün 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında Kara Kuvvetleri Komutanlığındaki olaylara ilişkin 150 kişi hakkında hazırlanan iddianamede, şüpheliler arasında yer alan Fehmi Atuk, 10 Ağustos 2016 tarihine kadar görevde kaldı.
Atuk, darbe girişiminin hemen ardından 28 Temmuz 2016'da toplanan Yüksek Askeri Şura (YAŞ) toplantısında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a YAŞ kararlarını imzalatırken görüntülendi.
Şüpheli Atuk, ifadesinde, darbe teşebbüsü günü, normal mesai için Kara Kuvvetleri Komutanlığı karargahına gittiğini, kurmay şube müdürü olduğu için, terfi ve emekliliklere karar verildiği ve bu konudaki çalışmaların o gün de devam ettiğini söyledi.
Personel Başkanı Tümgeneral Ömer Şevki Gençtürk'ün, o gün Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Salih Zeki Çolak ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar ile son görüşmeleri yapacağını belirten Atuk, şöyle devam etti:
"Bu nedenle Personel Başkanımız Tümgeneral Ömer Şevki Gençtürk bana, 'Konuyla ilgili listeleri gün içinde çalışalım ve son halini verelim.' dedi. Gün içinde, saat 18.00'e kadar çeşitli değişikliklerle tamamlamaya çalıştık. Gençtürk beni dahili hattan arayarak 'Komutan toplantıdan gelmiş, her an çalışmaları arz etmeye hazır ol.' dedi. Hazır olduğumu söyledim. Sonra yine dahili hattan saat 18.30 sıralarında tekrar aradı, 'Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Salih Zeki Çolak'ın, Genelkurmaya gittiğini, dönüşünü bekleyeceğimizi' söyledi."
Bekleme sırasında, bir ara Gençtürk'ün odasına geçtiğini, bu sırada Akar ile Çolak'ın Kara Havacılık Komutanlığına gittiklerini öğrendiklerini anlatan Atuk, buna bir anlam veremediklerini, Gençtürk'ün emriyle Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı Orgeneral İhsan Uyar'ın yerini öğrenmeye çalıştığını ifade etti. Fehmi Atuk, Uyar'ın, askeri savcı ile karargah dışına çıktığı, adli müşaviri yanlarına almadıkları bilgisini Gençtürk'e aktardığını, Gençtürk'ün bu kez de "Bu işte bir iş var olayın aslını öğrenmek için adli müşavirin yanına bir git, görüş." dediğini belirtti.
"Sen çık, defol.' dedi"
Adli Müşavir Hakim Albay Mehmet Emin Yapar'a konuyu sorduğunu, kendisinin de bir şeyden haberi olmadığını söylediğini ifade eden Atuk, daha sonra Ömer Şevki Gençtürk'ün yanına gittiğini anlattı. Atuk, saat 19.30 ile 20.00 sıralarında odanın kapısının birden açıldığını, bir askerin, elinde siyah ip veya kabloya benzer cisimle Gençtürk'e doğru hamle yaparken, içeri girenlerinden birinin elindeki silahı Gençtürk'e doğrulttuğunu belirtti. "Neler oluyor?" demesi üzerine bu kişinin silahına mermi sürerek kendisine doğrulttuğunu ve "Sen çık, defol." dediğini anlatan Atuk, odadan çıktığını, ardından Gençtürk'ü koridorun sonundaki odaya götürdüklerini gördüğünü söyledi.
Olayın heyecanıyla sağa, sola koşuşturmaya başladığını, düğünde olduğunu bildiği Daire Başkanı Tuğgeneral Mücahit Tamer'i aradığını ancak ulaşamadığını, bu saatten sonra odasında beklediğini ifade eden Fehmi Atuk, şunları söyledi:
"Kaçmayı düşündüm, ancak patlamalar ve silah sesleri geldiği için buna cesaret edemedim. Bunu gece boyunca düşündüm ve fırsat kolladım. Sabah gün ağardığında hareketlilik iyice azalmıştı, koridorda, nizamiyeler açıldı diye bir haber duyunca sivil elbiselerimi giyerek tayin daire koridorundan çıkışa doğru hızla hareket ettim, koridorda Daire Başkanı Tuğgeneral Mücahit Tamer, ' Araban var mı, neyle gideceksin, beni de bırak?' dedi. Beraber ana nizamiyeden çıkış yaptık. Milli Kütüphanenin ilerisinde kendisini bıraktım ve evime gittim."
Şüpheli Fehmi Atuk, 16 Temmuz 2016 günü Personel Başkanı Tümgeneral Ömer Şevki Gençtürk'ü aradığını, ulaşamadığını, ardından Gençtürk'ün kendisini arayarak birliğe çağırdığını belirtti. Verilen emirler çerçevesinde birliklere ivedi yazılması gereken mesajları ve yazıları hazırlayarak göreve başladığını söyleyen Atuk, 18 veya 19 Temmuz 2016'da kendisi ve Ömer Şevki Gençtürk'ün, Genelkurmay Başkanlığında görevlendirildiklerini aktardı.
Atuk, "Daha sonraki zamanlarda Genelkurmay Başkanlığında mesaide bulundum. 9 Ağustos 2016'da Genelkurmay'daki görevlendirmem sona erdi ve kendi birliğim Kara Kuvvetleri Komutanlığına geri geldim. 10 Ağustos günü saat 17.30 sıralarında, ifademin alınacağı söylendi, Merkez Komutanlığına gittik, daha sonra da saat 20.30 sıralarında polislere teslim edildik." diye konuştu.
Ev ve iş yeri aramaları
Fehmi Atuk'un, 11 Ağustos 2016'da, ev ve iş yerinde yapılan aramalarda, çok sayıda belge, CD ve dijital materyal, askeri personellerin özel bilgilerinin yer aldığı dosyalar, not kağıtları ile siyah kaplı evrak dosyası içerisinde "İllegal gruplarla (DHKP-C) irtibatlı personel (Kara)" ibareli evraklar bulundu.
Atuk'a ait olduğu değerlendirilen siyah renkli "Özel bilgi dosyası-general" ibareli, 70 sayfa sayılı ajanda içerisinde ise Kara Kuvvetleri Komutanlığında görevli subaylara (7 korgeneral-18 tümgeneral-35 tuğgeneral ) ait kişisel bilgilerin not olarak yazılmış olduğu görüldü.
Aramalarda, "Özel bilgi dosyası (kurmay albay)" ibareli iki adet spiralli 50 sayfa ve 56 sayfalık evrak dosyası, ayrıca 5 sayfa A-4 kağıda bilgisayar çıktısı ile "yazılmış Kurmay Albay Özel Bilgi Listesi, muhtelif özel bilgilerin yazılı olduğu "Özel Notlar 2015" ibareli dosyalar ele geçirildi.
125 sayfa sayılı bir başka ajanda içinde Kara Kuvvetleri Komutanlığında görevli subaylara (10 korgeneral- 29 tümgeneral- 62 tuğgeneral) ait kişisel bilgiler, yine komutanlıkta görevli 49 kişilik kurmay albaya ait dosya, ayrıca 44 kurmay albaya ait başka bir dosya tespit edildi.
Elde edilen dosyalardaki bilgilerin bir bölümünün personel hakkındaki basında ve internette çıkan haberlerle ilgili olduğu, kişilerin aile yapıları, siyasi, dünyevi ve dini görüş-inançları, çocukları eşleri ve akrabaları ile ilgili bilgiler, bağlantıları, öğrencilik hayatlarından başlayarak ve görevleri süresince belli zamanlardaki özel ve genel bilgilerini içerdiği belirlendi. Ancak bu bilgilerin FETÖ/PDY terör örgütü sebebiyle tutuklanan veya açığa alınan şahısların lehinde mi yoksa aleyhinde mi olduğunun anlaşılamadığı değerlendirmesi yapıldı.
İddianamede, şüpheli Atuk ile ilgili başka dosyanın şüphelisi meslekten ihraç edilen Gölbaşı Hakimi Suzan Polat'ın ifadesine de yer verildi. Suzan Polat, darbe teşebbüsüne katıldığı gerekçesiyle Türk Silahlı Kuvvetlerinden ihraç edilen ve tutuklanan eşi İlhami Polat ile Fehmi Atuk'un, akademiden bu yana tanıştıklarını, eşinden Atuk'un "FETÖ yapılanması mensubu olduğunu duyduğunu" söyledi.
Görüntü çözümleri
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının görevlendirme yazısı ile Kara Kuvvetleri Komutanlığına ait kamera görüntülerinin çözümlerinin yaptırılması amacıyla oluşturulan bilirkişi heyetince düzenlenen raporda, Fehmi Atuk'un olay günü saat 19.35'ten itibaren Kara Kuvvetleri Komutanlığı Karargah Binasında, günlük çalışma kıyafetiyle görüldüğü, saat 20.49'da Personel Başkanı Tümgeneral Ömer Şevki Gençtürk'ün derdest edilmesi sırasında tespit edildiği aktarıldı.
OLEY ÇEKTİLER!
FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişimi sırasında Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nda derdest edilen Albay Tuncay Polat, kendisini Akıncı'ya götüren Mehmet Akkuş'un "İçişleri Bakanı Efkan Ala alındı" yalanına nasıl sevindiğini anlattı. Polat, "Bir telefon geldi, 'İçişleri Bakanı Efkan Ala'yı almışlar' dedi ve ona bir oley çekti" diye konuştu.
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz darbe girişimi sırasında Kara Kuvvetleri Komutanlığı (KKK) Karargahı'nda yaşananlara dair Ankara Cumhuriyet Savcısı Musa Yücel'in hazırladığı iddianamede çarpıcı ayrıntılar ortaya çıktı. İddianamede, KKK'daki kamera kayıtlarına ilişkin tespitler yer aldı. Saat 20.22'de MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın Genelkurmay Karargahı'ndan ayrılmasının ardından cuntacılar darbe girişimi için düğmeye bastı. İddianamenin yönetici şüphelileri eski Geliştirme Daire Başkanı Tuğgeneral Erhan Caha ve Albay Hasan Yılmaz, saat 20.34 sıralarında KKK Karargahı'na askeri kıyafetleriyle geldi.
Diğer yönetici şüpheli eski Cari Harekat ve Komuta Kontrol Daire Başkanı Tuğgeneral Adem Boduroğlu da 22.43'te karargaha geldi. Tanık Ünal K. "Erhan Caha, Albay Atilla Tanrıver'e Boduroğlu'nu telefonla çağırmasını söyledi. 15-20 dakika sonra Boduroğlu bizim bulunduğumuz odaya geldi. Sabaha kadar telefonla konuştu. Konuştuklarından bazılarına 'abi' diye hitap ediyordu, bazılarına da 'size verilen emirlere uyun' şeklinde tavsiyelerde bulunuyordu" ifadelerini kullandı.
Darbe girişimi sırasında derdest edilip Akıncı Üssü'ne götürülen Kara Kuvvetleri Karargah ve Destek Kıtaları Grup Komutanı Albay Tuncay Polat'ın ifadesi de iddianameye girdi. Polat, Kara Kuvvetleri Personel Başkanı Şevki Gençtürk'ün emir astsubayı Mehmet Akkuş'un "Sizi Genelkurmay Başkanının emriyle tutukluyorum, herhangi mukavemet göstermeyin, gösterirseniz size ateş ederiz" dediğini aktardı. Kendisini götüren cuntacılara arabada "Darbe mi yapıyorsunuz" diye sorduğunu söyleyen Polat, "Tuğgeneral Bican Kırker'in emir astsubayı 'Evet komutanım ihtilal yapıyoruz' dedi. O sırada helikopterler havalanıyordu. Arabayı kullanan Mehmet Akkuş sevinerek oley diye bağırdı, bu esnada bir telefon geldi, 'İçişleri Bakanı Efkan Ala'yı almışlar' dedi ve ona da bir oley çekti" diye konuştu.
İddianamenin 1 numaralı şüphelisi olarak gösterilen cuntacı general Erhan Caha ile ilgili tanık Cem A.'nın beyanları dikkat çekti. 15 Temmuz günü saat 15.00 sıralarında Caha'nın Adem Boduroğlu'nun odasına gelerek olağandışı bir şekilde her iki kapıyı da kapatarak özel görüşmeye yaptıklarını anlatan Cem A., "Genelde dış kapı kapatılmazdı" dedi.
Cem A., "16 Temmuz günü Binbaşı Deniz ve Binbaşı Selçuk durumu anlamak için yukarı çıktılar ve 5-10 dakika sonra KKHM'ye gelerek Caha'nın sivil olarak koşarak kaçtığını söylediler" ifadelerini kullandı
Şüpheli Korgeneralin "Darbecilere Karşı Mücadele Ettiği" İddiası
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca, FETÖ'nün 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında Kara Kuvvetleri Komutanlığındaki olaylara ilişkin hazırlanan iddianamede, şüpheliler arasında yer alan eski Korgeneral Yıldırım Güvenç, 15 Temmuz'da darbecilere karşı mücadele ettiğini, Akıncı Üssü'nde alıkonulan komutanları kurtardığını, ancak darbecilerin sözde atama listesinde TRT Genel Müdürü olarak yer alması nedeniyle tutuklandığını iddia etti.
İddianamede, eski Kara Kuvvetleri Lojistik Komutanı Korgeneral Yıldırım Güvenç, şüpheliler arasındaki en yüksek rütbeli asker oldu.
Güvenç'in, iddianamede yer alan ifadesinde, 15 Temmuz günü saat 22.00 sıralarında Kara Kuvvetleri Lojistik Komutanlığında Kurmay Başkanı vekili olarak görev yapan Kurmay Albay Ömer Faruk isimli şahsın kendisini arayarak, "Genelkurmay Başkanlığından gelen mesajda sıkıyönetim ilan edildiği bilgisinin yer aldığını" kendisine söylediğini aktardı.
Mesajda kimin imzası bulunduğunu sorduğunu, "Tuğgeneral Mehmet Partigöç'" cevabını alması üzerine, küfürlü yanıt verdiğini ileri süren Güvenç, lojmanına gelen makam aracının flaması ve yıldızlarını sökerek Kara Kuvvetleri Lojistik Komutanlığına geçtiğini, harekat merkezine gidip emir komutayı devraldığını, Genelkurmay ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı harekat merkezini aradığını ancak hiçbirine ulaşamadığını iddia etti.
-"Salak salak dolaşan zırhlı araçların kışlaya dönmesi emri"
Eğitim Doktrin Komutanı Orgeneral Kamil Başoğlu'na da ulaşamaması üzerine Ankara Garnizonunda en kıdemli generalin kendisi olduğunu anladığını ifade eden Güvenç, zırhlı birlikleri aradığını "sağda solda salak salak dolaşan zırhlı araçların kışlaya dönmesi emri" verdiğini anlattı.
Darbeci Kara Kuvvetleri Personel Plan Yönetim Daire Başkanı Tuğgeneral Ahmet Bican Kırker'in zırhlı birliklere gittiğini öğrenmesinin ardından Kırker'i aradığını ona da "Derhal komutayı bırakıp teslim olmasını, fakir milletin parasıyla alınan tank, zırhlı aracın milletin üzerine doğrultulmasının hesabının sorulacağını" söylediğini savunan Güvenç, Kırker'in kendisine bunun "konseyin kararı olduğu" cevabını verdiğini aktardı.
Güvenç, Özel Kuvvetler Komutanı Korgeneral Zekai Aksakallı ile telefonda görüştüğünü, onun da kendisine "Darbeci Semih Terzi'nin adamlarıyla beraber Özel Kuvvetler Komutanı makamına gittiklerini ve artık Özel Kuvvetler Komutanının kendisi olduğunu söylediğini, şehit olan Ömer isimli emir astsubayı ile telefonda görüşerek, ona darbeci ekibin engellenmesi konusunda gerekli talimatları verdiğini, o çocuğun da gereğini yaptığı ancak şehit olduğu" bilgisini verdiğini kaydetti.
Darbe teşebbüsünün yaşandığı saatlerde Ankara Emniyet Müdürü Mahmut Karaaslan ile birçok kez telefon görüşmesi yaptığını, "darbeye karışmayan masum askerlerin halk tarafından olumsuz olaylara maruz kalmaması için tedbir alınması" gerektiğini söylediğini ifade eden Güvenç, zırhlı tümenin bağlı olduğu komutan Korgeneral Metin İyidil'in girişimi ve gayretleriyle zırhlı tümene atanan darbeci Ahmet Bican Kırker'in teslim olduğunu söyledi.
1. Ordu Komutanı Orgeneral Ümit Dündar'ın, Akıncı Üssü'nün çok hassas olduğunu ve oraya giderek alıkonulan komutanların kurtarılmasını emrettiğini belirten Güvenç, Özel Kuvvetler Komutanı Aksakallı'nın emriyle Akıncı Üssü'ne giden Albay Murat Yiğit komutasındaki grup ve 300-350 civarındaki polis özel harekat personeliyle Akıncı Üssü'nde darbecilere müdahale etmek için hazırlık yaptıklarını anlattı.
Akıncı Üssü'ndeki darbecilerle müzakere etmesi için Albay Murat Yiğit'i görevlendirdiğini, zırhlı birliklerdekilerin ve Genelkurmay Başkanlığında da Mehmet Partigöç'ün teslim olduğunu ve darbecilerin direncini kırmaya çalıştıklarını ifade eden Güvenç, "Akıncı Kışlasının fakir milletin milyarlarca lirasıyla yapılan çok önemli bir tesis olduğunu, tesisin de zarar görmemesini" darbecilere bildirdiklerini kaydetti.
Güvenç, müzakereci Albay Yiğit'in Akıncı Üssü'ne girmesinden sonra önce Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Fahri Kasırga'nın serbest bırakıldığını, komutanların etrafındaki darbeci askerlerin çekilmeye başladığını ve bu fırsattan istifade ederek kendilerine ulaşan, alıkonulan komutanların yerlerini söylemesi üzerine ekip göndererek bulundukları yerden bu komutanları aldırdıklarını belirtti.
Gittikleri yerde Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Yaşar Güler ve Yüksek Askeri Şura Üyesi Akın Öztürk'ü ayrı ayrı yerlerde bulduklarını, başka bir yere geçerek Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Abidin Ünal ve diğer tuğgeneral, tümgeneral ve korgeneralleri kurtardıklarını ancak Kara Kuvvetleri Komutanı Salih Zeki Çolak, Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı Orgeneral İhsan Uyar ve Kara Kuvvetleri Personel Başkanı Şevki Gençtürk ile buluşamadıklarını, daha sonra bu kişilerin kendi çabalarıyla kurtulduklarını öğrendiğini söyledi.
Akıncı Üssü'nündeki komutanların kurtarılmasının ardından Milli Savunma Bakanı Fikri Işık ve Başbakanlık Özel Kaleminden bir kişiye "mutlu haberi" verdiğini ifade eden Güvenç, 16 Temmuz saat 17.30'da kurtarılan komutanların bulunduğu bir kortejle Ankara'ya doğru hareket ettiklerini, Akın Öztürk'ün Hava Kuvvetleri Komutanlığı karargahında indiğini, Yaşar Güler'i de evine bıraktığını, yolda Genelkurmay Başkanlığı ve Kara Kuvvetleri Komutanlığının darbecilerden kurtarıldığı bilgisini aldığını kaydetti.
Darbeciler tarafından TRT Genel Müdürü olarak atandı
Güvenç, olayların bütün detaylarıyla hazırladığı ceridede yazılı olduğunu belirterek, kendisinin darbe girişimine katılmadığını, bu kapsamda kimseye emir vermediğini, kimseden emir almadığını, aksine darbeye karşı hayatını ortaya koyduğunu, darbecilere müdahale ettiğini, bu konuda Aksakallı'nın kendisine "dikkat et" şeklinde sözler söylediğini, darbeciler tarafından hazırlanan atama listesinde TRT Genel Müdürü olarak isminin yazılı olduğunu bildiğini ancak bu görevlendirmenin bilgisi ve rızası dışında olduğunu savundu.
Şüpheli Güvenç'in "Yurtta Sulh Konseyi" tarafından hazırlanan ve darbe sonrasında görev alacak kişilerin isimlerinin yer aldığı atama listesinin 12'nci sırasında yer aldığı, Kara Kuvvetleri Komutanlığı Lojistik Komutanlığı görevine devam edeceğinin ve ikinci görev olarak da TRT Genel Müdürülüğüne atandığının yazıldığı belirtildi.
İddianamede tanık olarak yer alan, dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Yaşar Güler'in de Güvenç ile ilgili olarak "Saat 18.30 sıralarında Korgeneral Yıldırım Güvenç ile özel kuvvetlerden gelen ekip yanıma geldiler. 'Komutanım sizi götürmeye hazırız.' dediler. Akın Öztürk o esnada geldi. 'Siz giderken sizinle Ankara'ya geleyim.' dedi. Yıldırım Paşa ile Akın Öztürk burada başka rehinelerin de olduklarını ancak nerede olduklarını bilmediğini söyledi." şeklindeki ifadesine yer verildi.
İddianamede, ayrıca Güvenç'in üzerinde yapılan aramada beş adet bir dolar ele geçirildiği belirtildi
KAHRAMAN 2 ER DARBECİLERİ BÖYLE PÜSKÜRTTÜ
FETÖ'nün 15 Temmuz'daki darbe girişimi sırasında Kara Kuvvetleri Denetleme ve Değerlendirme Başkanı olarak görev yapan Tümgeneral Ali Doğan İnce'yi kaçırmak için gelen darbecilerin nöbetçi er tarafından püskürtülmesi güvenlik kameralarına yansıdı.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca 15 Temmuz darbe girişimi sırasında Kara Kuvvetleri Komutanlığındaki eylemlere ilişkin hazırlanan iddianame tamamlanarak mahkemeye gönderildi. İddianamede, Kara Kuvvetleri Komutanlığında yaşanan eylemlere ilişkin görüntülere de yer verildi. Olay günü Kara Kuvvetleri Denetleme ve Değerlendirme Başkanı olarak görev yapan Tümgeneral Ali Doğan İnce'yi kaçırmak için gelen darbecilerle general/amiral lojmanlarında nöbetçi olan askerler arasındaki çatışma görüntülere yansıdı.
"Tümgeneral İnce'yi bize vereceksin, onun işini bitireceğiz"
İddianamede, darbeci Binbaşılar Cevdet Serbest, Ali Kahya, Zeyit Karagöz ile Yüzbaşı Gökhan Akdağ'ın olay günü askeri bir araç ile saat 23.00 sıralarında Kara Kuvvetleri Komutanlığındaki general/amiral lojmanlarına geldikleri belirtildi. General/amiral lojmanları girişinde nöbet tutan Uzman Çavuş Erdal Anbarcı'nın aracı kullanan darbeci Serbest'e niye geldiklerini sorduğu, darbecilerin "Tümgeneral Ali Doğan İnce'yi bize vereceksin. Onun işini bitireceğiz" dediklerine yer verildi. Anbarcı'nın şüphelileri içeriye almayarak kimlik kontrolü yapmak istemesi üzerine şüpheli Cevdet Serbest'in Anbarcı'nın elinde bulunan silahın namlusunu tutarak almaya çalıştığı, araç içerisinde bulunan diğer şüphelilerin ise Anbarcı'yı korkutmak amacı ile silahları ile havaya ateş açtıkları görüntülerde yer aldı.
Kahraman er darbecileri püskürttü
Görüntülerde, kapı nöbetçisi olan Piyade Er Müslüm Uzun'un Anbarcı'yı kurtarmak amacı ile önce havaya bir kez ateş ettiği, şoför koltuğunda oturan Cevdet Serbest'in vurulduğunu düşünerek kendisini araç içerisine attığı görüldü. Çıkan çatışma esnasında Anbarcı, araç içerisinde bulunan darbecilerin ateş etmesi nedeniyle ağır yaralandı. Kapı nöbetçisi Piyade Er Uzun'un tek başına şüpheliler ile karşılıklı çatışmaya girerek darbecilerin üzerine kurşun yağdırdığı, kendi mermisi tükenince Anbarcı'nın silahını alarak çatışmaya devam ettiği ve darbeci üç binbaşı ile bir yüzbaşının nizamiyeden içeri girmelerine engel olduğu görüntülere yansıdı. Nizamiyeden geçemeyen darbeci askerlerin geldikleri askeri aracı olay yerinde bırakarak kaçtığı görüldü. Olayda ağır yaralanan Anbarcı'nın ise sağlık ekipleri tarafından hastaneye kaldırıldığı görüldü.
Öte yandan, lojmanlar girişindeki silahlı çatışmanın sonrasında darbeci askerlerin kullandığı bir helikopter görüntülere yansıdı. Bu helikopterin Kızılay bölgesine ateş açtığı görüldü.
İŞTE 6 KURŞUN YEDİĞİ HALDE DARBECİLERE GEÇİT VERMEYEN O ERDAL ÇAVUŞ
FETÖ'nün 15 Temmuz'daki darbe girişimi sırasında darbecilerle girdiği çatışmada vücuduna 6 mermi isabet eden ve yaşamını tekerlekli sandalyede sürdüren Piyade Uzman Çavuş Erdal Anbarcı, "Bu ülke için 6 mermi değil, 20 mermi yesek de bu göreve hazırım. Allah'a şükür, öldürmeyen Allah öldürmedi, bu günleri gösterdi." dedi.
Darbe girişiminin yaşandığı akşam Ankara Merkez Komutanlığı Özel Koruma Tabur Komutanlığı general ve amiral lojmanlarında nöbetçi olan Anbarcı, darbecilerle girdiği çatışmada vücuduna isabet eden 6 mermi ile yaralandı.
Önce Gazi Üniversitesi Hastanesi, daha sonra Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesinde yaklaşık 9 ay tedavi gören Anbarcı, Çankırı'nın Eldivan ilçesindeki babaevine geldi.
Yaşama tekerlekli sandalye ile bağlanan evli ve 2 çocuk babası 40 yaşındaki Anbarcı, 15 Temmuz gecesi yaşadıklarını AA muhabirine anlattı.
Darbe girişimi akşamı Özel Koruma Tabur Komutanlığı lojmanlarının nizamiyesinde görevli olduğunu dile getiren Anbarcı, saat 20.30 civarında bir binbaşı ile başçavuşun nizamiyeye gelerek denetleme olduğunu söylediğini ve bir komutanı alıp çıktıklarını aktardı.
Bu kişiler nizamiyeden çıkarken silah sesleri duyulduğunu belirten Anbarcı, "Biraz ileride polisler komutanımızı aldı. Bu olaylar yaşanırken darbeyle ilgili bilgimiz yoktu. Denetleme bahanesiyle komutanın kaçırıldığının hesabını yapıyorduk. Hemen amirlerime olayla ilgili bilgi verdim." dedi.
Bir süre sonra nizamiyedeki nöbetçi askerlerin telsizle kendisine doğru silahlı kişilerin geldiğini söylediğini ifade eden Anbarcı, bunun üzerine silahını alıp dışarı çıktığını söyledi.
Bu sırada askeri plakalı bir araçla hainlerin kapının önünde durduklarını anlatan Anbarcı, şöyle devam etti:
"Bu arada uçaklar, helikopterler havada dolaşıyor. Yanlarına gidip aracın içine baktığımda silahları gördüm. 'Uzman çavuşum, bize Ali Paşa'yı vereceksin' dediler. Bana kimliklerini vermeleri gerektiğini söyledim. Bir yüzbaşı bana kimliği uzatır gibi yaptı, ben kimliği almak için uzandığımda silahımın namlusundan tutup aracın içine çekmeye çalıştı. Şoförün yanında oturan yarbay ve arkasında oturan binbaşı 'Mermiden de mi korkmuyorsun' diyerek havaya ateş açtı. O arada mevzideki nöbetçi askerlerden biri önce havaya, ardından araca ateş açtı. Silahım bırakılınca mevzime doğru koşarken arkamdan ateş açtılar. Ben de mevzime girip araca doğru ateşe başladım."
KAHRAMAN ÇAVUŞ: BU ÜLKEYİ BÖLMEYE KİMSENİN GÜCÜ YETMEZ
Anbarcı, yanındaki askerin darbecilerin B bloğuna doğru gittiklerini söylemesi üzerine harekete geçtiklerini aktararak şunları söyledi:
"Mevzimden çıktığımda darbeci yarbay ağaçların arasından bana ateş etmeye başladı. İlk önce kolumdan vuruldum. Daha sonra belimden, omuriliğimden, bel bölgesinden, ardından sağ bacağımdan iki mermi yiyip yere düşerken bir mermi daha yemişim. Namaz kılar gibi çöktüm kaldım. Askerimle göz göze geldim. Askerin silahı tutukluk yaptı. Belimdeki silahımı askere atıp 'Bununla devam et' dedim. Bu sırada bilincimi kaybetmedim, dua edip şehadet getiriyordum. Silah sesleri kesildiğinde askerler beni duvara yasladı. Beni de bir komutanım arayıp 'Erdal buraya kesinlikle bir araç yaklaştırma' deseydi ben de rahmetli Halisdemir gibi gözümü kırpmadan o aracı tarardım. O aracın yanına da gitmezdim."
Çatışmanın bitmesinin ardından ambulansla Gazi Üniversitesi Hastanesine götürüldüğüne işaret eden Anbarcı, şunları kaydetti:
"Hastaneye gidene kadar bilincim açıktı. Yoğun bakıma girdikten sonra hiçbir şey hatırlamıyorum. 17 Temmuz sabahı korna seslerine uyandım. Hemşireye seslerin sebebini sordum. 'Haberin yok mu darbe girişimi oldu' dedi. Böylece darbe girişimini öğrendim. Bu ülke için 6 mermi değil, 20 mermi yesek de bu göreve hazırım. Allah'a şükür, öldürmeyen Allah öldürmedi, bu günleri gösterdi. Bu ülkeyi kimse bölemez, bölmeye de kimsenin gücü yetmez. Bu bayrak dalgalandıkça bizim gibi vatan sevgisi, vatan aşkı olan evlatlar olduğu sürece kimse bu ülkeyi yıkamayacak."
(15 Nisan 2017, 14:24)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: