Birinci Ergenekon davasının dünkü duruşmasında, Danıştay saldırısını azmettirmekle suçlanan sanıklardan emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin, Kent Otel toplantılarına katıldığı ortaya çıkan Danıştay 5. Daire Başkanı Salih Er´e övgüler yağdırdı. Danıştay Daire Başkanı Salih Er, ortaya çıkan delillerden hareketle Danıştay saldırısının Ergenekon Terör Örgütünün işi olabileceğini ve dolayısıyla Ergenekon davasıyla birleştirilmesine dair görüş bildiren Yargıtay´ın kararını bile yok sayarak saldırının türban için müslümanlar tarafından işlendiğinde ısrar ediyordu. Bu görüşünü açıkladığı toplantıda gördüğü bir düşü de anlatan Salih Er´in düşünde neredeyse görmediği bir konu kalmamıştı. Toplantıda hükümeti yerden yere vuran siyasi açıklamalar yapan Er, düşünden hareketle ekonomiye bile el atarak çözümler önermiş, özelleştirmeleri eleştirmişti. Israrla saldırı olayını türbana bağlayan, Ergenekon bağlantısına ihtimal bile vermeyen net ve sert açıklamalarıyla Salih Er, aslında statükocu Kontrgerillacıların yargıda ne kadar yaygın şekilde örgütlendiğini ispatlayan çarpıcı bir örneği teşkil ediyor. Kendilerini bu kadar deşifre ediyor olmaları Kontrgerillacıların çok zor bir durumda olduklarını gösteriyor.
Tekin´den düş görüp gerçeği görmeyen Danıştaycıya övgü
Birinci Ergenekon davasının dünkü duruşmasında, Danıştay saldırısını azmettirmekle suçlanan sanıklardan emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin, Kent Otel toplantılarına katıldığı ortaya çıkan Danıştay 5. Daire Başkanı Salih Er´e övgüler yağdırdı. Danıştay Daire Başkanı Salih Er, ortaya çıkan delillerden hareketle Danıştay saldırısının Ergenekon Terör Örgütünün işi olabileceğini ve dolayısıyla Ergenekon davasıyla birleştirilmesine dair görüş bildiren Yargıtay´ın kararını bile yok sayarak saldırının türban için müslümanlar tarafından işlendiğindeısrar ediyordu. Bu görüşünü açıkladığı toplantıda gördüğü bir düşü de anlatan Salih Er´in düşünde neredeyse görmediği bir konu kalmamıştı. Toplantıda hükümeti yerden yere vuran siyasi açıklamalar yapan Er, düşünden hareketle ekonomiye bile el atarak çözümler önermiş, özelleştirmeleri eleştirmişti. Israrla saldırı olayını türbana bağlayan, Ergenekon bağlantısına ihtimal bile vermeyen net ve sert açıklamalarıyla Salih Er, aslında statükocu Kontrgerillacıların yargıda ne kadar yaygın şekilde örgütlendiğini ispatlayan çarpıcı bir örneği teşkil ediyor. Kendilerini bu kadar deşifre ediyor olmaları Kontrgerillacıların çok zor bir durumda olduklarını gösteriyor.
Salih Er´in, Danıştay saldırısının 3. yıldönümü toplantısındaki Yargıtay ve ağır ceza mahkemelerinin kararlarını yok sayarak ?Danıştay saldırısı türban için yapıldı? iddiası, Muzaffer Tekin´in dayanağı oldu. Danıştay 5. Daire Başkanı Salih Er için ´yiğit´ nitelemesi yapan Tekin, Danıştay saldırısıyla ilgisi olmadığını iddia ederek ?Yargıtay 5. Dairesi üyesi (Danıştay 5. Daire Başkanı) yiğit Salih Er, Danıştay saldırısının asıl faillerine işaret etmişti. Kimse beni menfur Danıştay saldırısıyla ilişkilendiremez´ dedi. ( Star)
İkinci davaya da katılmak istiyor
Ergenekon yöneticisi olduğu öne sürülen emekli Tuğgeneral Veli Küçük de ikinci Ergenekon davasının duruşmalarına katılmak istediğini söyledi. Küçük, ?İkinci ve üçüncü iddianamenin her sayfasında adım geçiyor. Bu nedenle ikinci Ergenekon davasının duruşmalarına katılmak istiyorum? dedi.
Arslan MİT´e sorulacak
Danıştay saldırganı avukat Alparslan Arslan´ın kullandığı Glock marka silahı temin ettiği iddiasıyla yargılanan Aykut Metin Şükre ve Ergenekon sanığı Emin Gürses´in avukatı Mehmet Taşdelen, Alparslan Arslan´ın ´haber elemanı´ olduğunu iddia etti. Taşdelen, ?Alparslan´ın Danıştay´a saldırmasını hala hazmedemiyorum. 10 yıldır Milliyetçi Hareket Partisi içinde olan bir insan nasıl böyle bir saldırıyı gerçekleştirir? dedi. Danıştay olayının bir başörtüsü eylemi olmadığını belirten Taşdelen, Alparslan Arslan´ın Danıştay dosyasında ülkücü kimliğinin ön plana çıkarılmamasına sevindiğini dile getirdi. ?Danıştay´a saldıranlar Türkiye Cumhuriyeti devletini cezalandırmıştır? diyen Taşdelen, Arslan´ın ´haber elemanı´ olup olmadığının MİT ve Emniyet´e sorulmasını istedi. Savcı Mehmet Ali Pekgüzel, bu talebi kabul ederek Danıştay tetikçisi Alparslan Arslan´ın haber elemanı olup olmadığını MİT´e sorulmasını talep etti.
Tahliye talebine ret
Tutuklu sanıkların tahliye talebini reddeden mahkeme heyeti, sözlü ve yazılı talepleri bir sonraki celsede karara bağlanacağını açıkladı. Duruşma 8 ekim perşembe gününe ertelendi. ( Taraf)
Danıştay davasının Ergenekon´la birleştirildiği gün Muzaffer Tekin´in morali çok bozulmuştu: Bugünden itibaren hiç bir sorunuza cevap vermicem
´Ergenekon´ davasının tutuklu sanıklarından Muzaffer Tekin, mahkemenin, bu dava ile Danıştay´a saldırı davasının birleştirilmesi yönündeki görüşüne tepki göstererek, ´Bu benim son söz almam. Bugünden itibaren söz almayacağım gibi hiçbir sorunuza da cevap vermeyeceğim´ demişti. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi´nde 13 Mayıs 2009 günü yapılan duruşmada söz alan Tekin, ´Ergenekon´ davasında savunmasını yapan hemen her sanığın, ´emniyet ve savcılık ifadelerini verirken Veli Küçük ve kendisine iftira atmaları konusunda nasıl zorlamaya tabi tutulduklarını anlattıklarını´ söylemişti. Tekin, ´Bu genç delikanlıların, devşirilmeleri konusunda istihbarat birimleri ve iddia makamları tarafından ne kadar zorlandıklarını görmelerine rağmen, ´insanın en büyük değeri onurudur´ diyerek oradan dimdik çıkmaları da tarihte yerini alacaktır´ şeklinde konuşmuştu. ´Mahkeme heyetinin taraflı olduğunu´ da iddia eden Tekin, şunları kaydetmişti: ´Geçtiğimiz Cuma günü yaptığınız uygulama ile taraf olduğunuzu açıkça belirttiniz. Hukuki tabiriyle ´ihsas-ı rey´ yaptınız. Danıştay kararının verildiği gün, önce beni sorgulamanızın amacı neydi? Yeni bir delil mi elde etmiştiniz? Zira, ´Osmancık´ mahkemenize yeterli delil sunmuştu. Sorgulandığım günün ertesinde medyada çıkan yayınların müsebbibi mahkemenizdir.´ Daha sonra çıkan ´Danıştay´ın arkasında Ergenekon var´ başlıklı haberlerden, bu kararıyla mahkemenin sorumlu olduğunu öne süren Tekin, davaların birleştirilmesini uygun bulma kararı sonrasında, Danıştay baskınına kadar görmediği bir ´meczupla´ saldırıdan önce son dakikaya kadar görüştüğü izleniminin yaratıldığını savundu. Tekin, ´Birleştirme kararını aldığınız gün bizleri bu saldırıyla özdeşleştirerek kurtlar sofrasına attınız. Bu kararınız bu davaları birleştirdi, ama bu insanları ne vicdanen ne de başka anlamda asla özdeşleştirmeyecek. Bu benim son söz almam. Bugünden itibaren söz almayacağım gibi hiçbir sorunuza da cevap vermeyeceğim´ şeklinde konuştu.
Deniz Feneri´ni araştırın
´Savcı Zekeriya Öz´ün soruşturmanın ilk gününden itibaren taraflı ve siyasi bir dava yürüttüğünü, suç ve suçlu yaratmaya çalıştığını´ iddia eden Tekin, ´Sizler asıl Ergenekoncular´ı ve onun finans kaynaklarını bulmak istiyorsanız, Mersin Serbest Bölgesi´nde Barzani ve ortaklarını hedef alınız. Gizli tanıklık yapanlar ne elde etti? Gizli tanıklık yapanların, ondan sonraki menkul ve gayrimenkul artışlarını araştırınız. Deniz Feneri yolsuzluğunun arkasında kimler var, onları araştırınız´ diye konuştu.
Efendi, türban senin işin değil, git ulemaya sor
Danıştay saldırısı öncesi çektiği mesajın tamamını da okuyan Tekin, ´Bu mesajdan algılamak istediğiniz manayı ben çözemedim. Şayet bu mesaj yerine, ´Efendi, türban senin işin değil, git ulemaya sor´ deseydim, kesinlikle bu menfur saldırıyla bağlantılandırılmadığım gibi bu sorgulamanın içinde de olmayacaktım. Türk, bu saldırı gibi bir şerefsizliği asla yapmaz´ şeklinde konuştu.
Gerçekleri değil düş görmeyi seçenler
Üç yıl önce gerçekleşen Danıştay saldırısında bir üyelerini kurban veren Danıştay camiasından bazıları ya şaşkınlığını hala üzerinden atamamış ya da... Saldırıyı anmak için düzenlenen ve bazı yüksek yargı organlarının başkanlarının da katıldığı törende kürsüye gelen Danıştay 5. Dairesi Başkanı Salih Er, Yargıtay´ın, Ergenekon ve Danıştay dosyalarının birleştirilmesi kararını yok saymıştı. Bu yönde hem Ankara hem de İstanbul´daki mahkemelerin verdiği kararlar da, saldırıyla Ergenekon arasındaki irtibatın gözardı edilmesini engelleyemedi. Er, saldırının rejime yönelik olduğu görüşünde ısrar ederken, ´şeriatçı´ diye nitelendirdiği basına ve hükümete ağır ithamlarda bulundu, Danıştay´ın ´Cumhuriyet´in niteliklerine sahip çıktığı için hedef olarak seçildiğini´ iddia etti: Türkiye´de türban sorunu yokken bu konuyu kaşıya kaşıya günümüze taşıyanlar, bu saldırı karşısında bugün de düşünmelidirler.
Bu yargıç hala görevini sürdürüyor
Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 8 sanık hakkında yerel mahkemece verilen kararı ´Ergenekon davasıyla fiili irtibat bulunduğu´ gerekçesiyle oybirliğiyle bozmuş, dava Ergenekon´la birleştirilmişti. Saldırının amacının Danıştay´ın türban kararı değil, ülkede kaos oluşturmak olduğu aktarılmıştı. Danıştay 5. Dairesi Başkanı Salih Er, Yargıtay ve iki yerel mahkemenin kararına rağmen saldırının Cumhuriyet´e yönelik gerçekleştirildiğini savunmuştu. Danıştay 2. Dairesi´nin, ´türban konusunda aldığı kararla şeriatçı basının baş hedefi durumuna geldiğini´ ileri süren Salih Er, Ergenekon ve tetikçi Alparslan Arslan arasında irtibat kurulmasından da rahatsız olmuştu: Öte yandan, katilin geçmişi, söylemleri üzerinden sonuca varmayı yeterli görenler bilgi kirliliği ve yönlendirmeler karşısında düşünce pencerelerini biraz daha aralamalıdırlar. Danıştay hakiminin, bütün bunları söyledikten sonra Başbakan´ı ´hukukun üstünlüğünü tanımaya´ çağırması da dikkat çekiciydi.
Dün bir düş gördüm, Obama´nın değil bizim düşümüz
Salih Er, Danıştay saldırısında azmettirici olmakla suçlanan Ergenekon sanıklarını ´devlete hizmet etmiş kişiler´ olarak tanımladı: Dün bir düş gördüm. Ülkemin savcıları, insan onuruna sahip çıkıyorlar, soruşturmaların gizliliği konusunda büyük duyarlılık gösteriyorlardı. Sabahın erken saatlerinde evlerinin arandığı, devlete yıllarca hizmet etmiş kişilerin gözaltına alınma sürecinde örselenmiş ruhların bırakıldığı dönemleri kınıyorlardı. Hukukun üstünlüğüne inanan bir Türkiye gördüm. Dün bir düş gördüm. Ülkemin Başbakanı Danıştay`a sahip çıkıyor, türban kararından sonra `Bunlar bu gidişle evin içine de karışacaklar`, `Efendi bu senin işin değil, Diyanet`in işi`, `Yasamada, yürütmede bazı adımları atarız ama yargıdaki adımı bizim atmamız mümkün değil. Açık konuşuyorum, Danıştay`da bir çok engelle karşı karşıyayız` diyenleri hukukun üstünlüğünü tanımaya çağırıyordu. Ülkemin Başbakanı, yargı kararlarına saygı duymayı herkesin içine sindirmesi gerektiğini söylüyor, Can Dündar`ın dediği gibi `saldırganlığa zemin hazırlamamak için Başbakan nasıl konuşmalı`nın dersini veriyordu. Ülkemin savcıları, insan onuruna sahip çıkıyorlar, soruşturmaların gizliliği konusunda büyük duyarlılık gösteriyorlardı. Sabahın erken saatlerinde evlerinin arandığı, anlatımların yandaş basına aktarıldığı, devlete yıllarca hizmet etmiş kişilerin göz altına alınma sürecinde örselenmiş ruhların bırakıldığı, ceplerinde kalbi kırık ömürler ve tansiyon hapıyla dolaşmaların yaratıldığı dönemleri kınıyorlardı. Geleceğin Türkiyesi soruşturmasının savcısı, insan onurunu güvence altına alan bütün kuralların, insan hakları kapsamında olduğunun dersini veriyordu. Namusun yalnızca kadınlarda bulunması gereken bir değer olmadığı, kadınlarımızın, genç kızlarımızın töre cinayetlerine kurban gitmediği, Güldünya`nın, Şemse`nin, nicelerinin adının soğuk mezar taşlarına yazılmadığı, pervasız esintili sabahlarda çocukların örselenmediği, ırk, renk, etnik köken, uyruk, din, cinsiyet ya da cinsel yönelim ayrımının olmadığı, etnik ve kimlik baskının yapılmadığı, yaşı bir gecede büyütülüp idam edilen gençlerin bulunmadığı, `asmayalım da besleyelim mi` diyenlerin devlet büyüğü muamelesi görmediği, borsanın, doların, silah, ilaç sanayinin emperyal güçlerin egemen olmadığı, özelleştirme adı altında rant transferlerinin yapılmadığı, Cumhuriyet`in özellikle son yıllarda elden çıkarılan kazanımlarının gerçek sahiplerine, halka döndürüldüğü, korku tünelinden özgürlüğün aydınlığa çıkan, sorunlarını demokratik parlamenter rejim içinde çözün, hukukun üstünlüğüne inanan bir Türkiye gördüm. Bu düş Obama`nın düşü değil, bizim düşümüz. Ulaşmak uzun soluklu olsa da bu düşün gerçekleşeceğine ben inanıyorum. Biliyorum ki, sizler de inanıyorsunuz. Bu inancımızı bir kez daha paylaşmak üzere Anıtkabir`e, Mustafa Kemal`e gidelim.
Provokasyonda rol alan Danıştaycılar
Danıştay daire başkanı Salih Er´in, Yargıtay´ın olayın türban işi olmayıp fiili ve hukuki irtibatlar sebebiyle Ergenekon Terör Örgütü işi olma olasılığını yüksek görüp davaların birleştirilmesini istemesini bile görmezden gelerek saldırganlara dokunmaması ve soruşturmayı yerden yere vurması şaşırtsa da aslında şaşırtmıyor. Bu konuda kafa karıştıran ilk örnek daha saldırının hemen peşinden gelmişti. Saldırıya uğrayan Danıştay heyetinde yeralan Tansel Çölaşan´ın katil Alparslan Arslan´ın saldırıyı türban için yaptığını Allah´ın askeriyim dediğini ve Allahuekber şeklinde tekbirler getirerek kurşun yağdırdığı şeklinde basına verdiği iddiasının heyette yeralan diğer Danıştay üyelerince yalanlanması Tansel Çölaşan ne yapmak istiyor? sorusunu sordurtmuştu ister istemez. Yargı camiası içinden Sabih Kanadoğlu, Emin Ağaoğlu, Özdemir Bozok, Muammer Aydın ve daha bir çok örneği verilebilecek yargı elemanlarının Ergenekon soruşturmasına iyi niyetli olmadığı kesin olan eleştirileri ile Ergenekon Terör Örgütü´nün aslında yargı camiasına örgütsel veya en azından sempatizan düzeyinde ne kadar sızmış olduğu görülebiliyor. İtalya´daki Gladio soruşturmasına giderek daha çok benzemeye başlayan Ergenekon soruşturması, en büyük direnişi tıpkı orada olduğu gibi burada da yargı camiasından görüyor.
(06 Ekim 2009, 11:20)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:
Gerçeklerden kopan Kontrgerillacıların gördüğü düşler manşetlerimiz
Kontrgerilla´nın yargıdaki örgütlenmesi
Danıştay soruşturması sil baştan
Danıştay saldırısının Ergenekon davasıyla birleştirilmesi manşetlerimiz