Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in öldürülmesinde yetkililerin ihmali iddialarına dair 35 kişinin yargılandığı davaya devam edildi. 16, 17 ve 20 Ocak'ta peşpeşe günlerde görülen duruşmalarda dönemin İstihbarat Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer savunma yaptı. Üç gün süren savunmasında Yılmazer, hakkındaki suçlamaları ve Fetö iddialarını reddetti. Duruşma sonunda mahkeme, dönemin İstanbul Valisi/eski İçişleri Bakanı Muammer Güler ile eski Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Emin Arslan, eski emniyet müdürleri Hanefi Avcı, Selim Kutkan, FETÖ/PDY soruşturması kapsamında aranan istihbarat Dairesi eski Başkan Yardımcıları Ayhan Falakalı ve Recep Güven ile gazeteci Nedim Şener'in de arasında bulunduğu 51 kişinin tanık olarak dinlenmesine karar verdi.
22.01.2017 10:12 Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in öldürülmesine ilişkin eski Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek, eski İstihbarat Daire Başkanlığı Personel Şube Müdürü Coşgun Çakar ve eski İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer ile Yargıtay'ın bozduğu ana davanın 8 sanığının da aralarında bulunduğu 35 kişinin yargılandığı davaya devam edildi.
16.01.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen 31. duruşmada, tutuklu sanıklar dönemin İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek ve dönemin İstihbarat Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer hazır bulundu. Tutuksuz sanıklar dönemin İstanbul İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun ve dönemin Trabzon Emniyet Müdürü Reşat Altay da duruşmada yer aldı. Bazı sanıklar ise ses ve görüntülü sistem aracılığıyla duruşmaya katıldı. Duruşmada sanık ve gelen evrakların yoklaması yapıldı.
YILMAZER'İN SAVUNMASI
Daha sonra tutuklu sanık Ali Fuat Yılmazer'in sorgusuna geçildi. Yılmazer'in avukatlığını kızı Fatma Saadet Yılmazer üstlendi.
Ali Fuat Yılmazer ilk kez yaptığı savunmasında, "Yaklaşık 2,5 yıldır tutuklu yargılanıyorum. Emniyet teşkilatında 25 yıl görev yaptım. 25 yıllık meslek yaşantımda sicil notumda bir tane bile olumsuzluk olmadan, hep pekiyi olarak sayısız taltif olmak üzere 2014'te kendi talebim üzerine emekli oldum. 25 yıllık meslek yaşantımda hiçbir olumsuzluk yaşamamışken 2014'te yaptığım televizyon konuşmalarımın sonucu hakkımda soruşturmalar açıldı ve 6 tanesinden tutuklu yargılanıyorum. Savunmamı sabırla dinleyiniz, bugünün Türkiye'sine, yargı sistematiğine, yargının ne kadar bağımsız olduğuna dair ibret alınacak çok meseleler olduğunu düşünüyorum" dedi.
İddianamede kendisi hakkında F4 raporunun imha edildiğine dair iddialar olduğunu anımsatan Yılmazer, "Bu imhanın C şube ile yakında uzaktan ilgisi yok. Bilgi işlem şube müdürlüğünün görev ve sorumluluğunda bu" diye konuştu. İddianamede "Cemaat yapılmasının emniyette gerçekleştirdiği" iddiasına değinen Yılmazer, "Bu beyanlar bir savcıya yakışacak sözler değil. Atamayla ilgili benim bir tane bile personel istihdamına yetkim yok. Ama yapılanmayı gerçekleştirmekle suçlanıyorum. Benden önce istihdam edilmiş personelle çalıştım. Ahmet İlhan Güler'in kadrosu neyse onunla çalıştım" dedi.
Yılmazer, tutuklama tedbirinin gerçekleşebilmesi için kendilerine "örgüt yöneticiliği" suçlaması yapıldığını savunarak, "Bizler tutuklanarak susturulmuşuz. Bu konu bugünlere taşınabilmesi için. Hrant Dink cinayetinde ilk dönem soruşturmaları adalete çok daha yakın durumdaydı. Bugün gerçekliğe yakınlık itibariye daha geri durumdayız" diye konuştu.
Yılmazer, Dink cinayetinin Trabzon'da planladığını anımsatarak, "Dink İstanbul'da yaşıyor. İstanbul'da alınması gereken tedbirler alınmadığı için hayatını kaybetmiştir. Trabzon'da alınması gereken tedbirler alınmadığı için cinayet tasarısının önüne geçilememiştir. Ben bu işin neresindeyim" diye konuştu. Yılmazer, "Orhan Pamuk nasıl koruma altına alınmışsa Dink de öyle koruma altına alınacaktı. Bunu yapacak makamlar bellidir" dedi.
Hrant Dink cinayetine ilişkin burada olmasının nedeninin Ogün Samast'ın ifadesi olup olamadığını soran Yılmazer, "Cinayetten 8 yıl sonra o güne kadar hiç gündeme gelmedi. Niye? Çünkü benim Trabzon'la hiçbir bağlantım yok. Hayatımda Trabzon'a gitmedim. Bakın bu insanları azmettirdiysem bir bağlantı olmalı. Ama Engin Dinç'in var. Jandarma ile görüşmeleri var" dedi.
Yılmazer, yargılanmakta olduğu mahkemenin adil ve tarafsız olduğuna inanmadığını, yine de iddialar karşısında insan olarak savunmasını yapacağını söyledi. Ali Fuat Yılmazer, İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Müdürlüğü'ne atanmasının sanki bir katakulliyle sağlandığı şeklinde algı oluşturulduğunu belirterek özgeçmişini anlattı. 1989 yılında Polis Akademisi'nden mezun olduğunu söyleyen Yılmazer, toplam 22 yılının istihbarat branşında sürdüğünü belirtti.
Aşırı sağ ve irticai faaliyetler konusunda uzman olan tartışmasız, ilk isim olduğunu söyleyen Yılmazer, "1996'da 'İslam'da Mezhepler, Dini Akımlar, Tarikatlar' adlı bir kitap yazdım. 28 Şubat döneminin askeri makamlarından gelen talepler üzerine bu kitabın tekrar tekrar basımı yapıldı. O dönemin C Şube Müdürü Necmettin Emre, ben altında başkomiser rütbesindeydim. Sabri Uzun da daire başkanı. 28 Şubat döneminde tüm komisyonlarda bakanlık temsilcisi olarak görev yaptım. O dönem C Şube Müdürü, İstihbarat Daire Başkanı toplantılara katılamazken ben çağrılırdım. Başkomiser olarak katılırdım. Bakanın çağrı kağıtlarını, yazıları ben hazırlardım. Milli Güvenlik Kurulu'nun, Milli Güvenlik Akademisi'nde din devlet ilişkileri ve irtica konusunda dersler verdim" şeklinde konuştu.
Yılmazer, KCK operasyonlarının talimatını bizzat dönemin yöneticileri tarafından kendisine verdiğini iddia etti. Ergenekon operasyonları hakkında konuşan Yılmazer, "Kumpas operasyonları yapılmış ise dönemin İstanbul İl Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, İstanbul Valisi Muammer Güler ile İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürü Selim Kutkan döneminde başlamıştır" dedi.
İstanbul'da görevli olduğu dönemlerde Başbakan, Cumhurbaşkanı ve bakanlarla görüşmelerinin olduğunu söyleyen Yılmazer, "Bu görüşmeler tek taraflı değildir. O makamların uygun görmesi ile olmuştur" diye konuştu.
Ergenekon ismini 2007'den sonra yapılan operasyonlar ile duyduğunu söyleyen Yılmazer, "Trabzon jandarma, yapılan bir ihbarı İstanbul jandarmaya bildirmiş. İhbar yapılan yer Ümraniye'de olduğu için Ümraniye'de polis bölgesinde olduğu için, İstanbul jandarma da emniyete bilgi vermiş. Olay yerine ilk olarak ilçe emniyet ekipleri gitmiş. Yapılan incelemede el bombaları olduğu ortaya çıkınca terörle mücadeleye bilgi vermişler. Terörle mücadele de istihbarat şubeye haber verince benim böyle haberim oldu" dedi.
Yılmazer, "2007 Haziran'ından önce hiçbir çalışmamızda bir tane Ergenekon tabirini bulamazsınız. Dolayısıyla Ergenekon operasyonlarının alt yapısını hazırladığım iddiası tamamen düzmecedir. Kumpas operasyonları yapılmış ise dönemin İstanbul İl Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, İstanbul Valisi Muammer Güler ile İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürü Selim Kutkan döneminde başlamıştır. Kumpas ve tezgah ise yakalamaları ve aramaları bunlar yapmıştır" diye konuştu.
Yine kendi döneminde asayiş olaylarına da yardımcı olduğunu söyleyen Yılmazer, "Bizim dönemimizde mafya adeta sokağa çıkamaz hale gelmişti. Biz içeriye girdikten sonra, 'Onları kanında boğacağız' diyenler çıkmaya başladı" dedi. İstanbul'daki 1 Mayıs'a izin verilmesin de de rolünün büyük olduğunu anlatan Yılmazer, "Herkes karşı çıkıyordu. Özellikle emniyet müdürü Celalettin Cerrah... Başbakanı zor ikna ettim" ifadesinde bulundu.
17.01.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesindeki 32. duruşmada savunma yapmaya devam eden eski İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer, Başbakanlık müfettişlerince hazırlanan cinayete ilişkin raporda, hakkında iddialar olduğunu belirterek, rapordaki bazı bölümlere itiraz etti.
İtirazlarını sürdüren Yılmazer'i uyaran mahkeme heyeti başkanı Ali İhsan Horasan, "Sizin kabul etmediğiniz, sizinle ilgili olan bir husus varsa onunla ilgili konuşun. İsnat edilen eylemleri söylersiniz, kabul etmediğinizi söyleyip geçersiniz. Yoksa bu şekilde bitmez ki. Etraflıca delil araştırmasına girmeyin, kendinizle alakalı olanla ilgili konuşun sadece. Her konuya girersek burada bu bitmez." diye konuştu.
"Sabırla bugünü bekledim"
Yılmazer de, 2 yıldır tutuklu olduğunu ifade ederek, "Sabırla bugünü bekledim. Kendimle ilgili olanları anlatıyorum. Bu rapor benimle ilgili hazırlanmış zaten." dedi.
İstihbarat şubede görevli iken cinayetle ilgili kendisinden talep edilen her şeyi ilgililere verdiğini ve sadece telefon detay dökümünü vermediğini aktaran Yılmazer, "Bunu da müfettiş incelemesine tabi olmadığı için vermedim. Onların talep etmeleri de yasal değildi, benim vermem de yasal olmazdı. Onun dışında benden istenen her türlü talep ve bilgiyi vermişimdir." beyanında bulundu.
Başbakanlık müfettişlerinin cinayetle ilgili kamu görevlilerinin kusurunun bulunup bulunmadığı konusunun araştırıldığı sırada İstanbul'da düzenledikleri toplantıya katılmadığını aktaran Yılmazer, bu toplantıya, nezaketen davet edilmediği için ve personel üzerinde psikolojik baskı oluşturmamak amacıyla katılmadığını öne sürdü.
Hrant Dink'in öldürülmesinin hemen ardından cinayetin 3-5 gün sonra bütün detaylarıyla çözülüp aydınlatıldığını savunan Yılmazer, "Bu cinayet işlendikten hemen sonra tüm yönleriyle aydınlatılmış ve çözülmüştür ancak cinayetle ilgili adli süreç yürütülememiştir." dedi.
Ali Fuat Yılmazer, Dink'in ölümünde İstanbul'daki makamların sorumlu tutulması halinde bu suçtan bütün ilgililere dava açılması gerektiğini de dile getirdi.
Mahkeme heyeti, Yılmazer'in savunmasının alınmasına devam edilmek üzere duruşmayı 20 Ocak Cuma gününe erteledi.
20.01.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen 33. duruşmaya, bu davanın yanı sıra FETÖ/PDY'ye yönelik soruşturmalarla davalarda tutuklu bulunan Ramazan Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer ile tutuksuz sanıklardan eski Trabzon Emniyet Müdürü Reşat Altay ve ana dava dosyası sanıklarından Erhan Tuncel katıldı. Duruşmada sanıklardan Ogün Samast, Yasin Hayal ve Şükrü Yıldız da Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile bağlantı kurularak duruşmaya katıldı. Müdahil Hrant Dink ailesini de duruşmada avukatları temsil etti.
Duruşmada, savunmasına devam eden Ali Fuat Yılmazer, son zamanlarda terör örgütü FETÖ/PDY'nin şifreli haberleşme programı "ByLock" kullananlara yönelik yakalama kararları çıktığını dile getirerek, kendisinin söz konusu programı kullanmadığını ve adının da kullananlar arasında çıkmadığını söyledi.
Kendisini, FETÖ ile bağlantı kurduracak tek bir delil ve ilişki bulunmadığını savunan Yılmazer, "Ben neye göre cemaatçi oldum? Bunun açıklanması gerekiyor." dedi.
Yılmazer, yaptıkları istihbari çalışmaları yasadan da kaynaklanan yükümlülükleri nedeniyle adli birimlere bildirdiklerini anlatarak, "Hrant Dink'le ilgili biz bildirmişiz ama yapılmamış. İstihbarat birimi bildirir, adli işlem yapmaz. Sonucunu da takip etmişiz, gücümüzün yettiği kadar." ifadelerini kullandı.
"Ben bu ülkede neye göre cemaatçi oldum?" diye soran Yılmazer, şöyle devam etti:
"İlk cemaatçilik iddiası, Veli Küçük'ün 2008'de Ergenekon operasyonunda alınmasından sonra çıktı. 2008'de operasyondan sonra Aydınlık dergisi cemaatçi olduklarını belirterek 57 kişilik bir liste yayınladı. O listede ismim yer aldı. Şikayet ettim. Soruşturma başlatıldı. Emniyet, 'bizde böyle resmi bir evrak yok' dedi. Aydınlık bu sahte evrakı kendisi hazırladı. Aydınlık'ın iftirası, tezgahı, kumpası dışında başka bir şey varsa söyleyin."
Yılmazer, FETÖ'nün bir dönem kendi içinde ayrıştığını belirterek, "Geçmişte cemaatin önde gelen isimlerinden Hanefi Avcı, Sabri Uzun ile Kemalettin Özdemir kendi içinde ayrıştı. Geçmişin önde gelen isimleri, kendi içinde ayrışıp bugün başkalarına cemaatçi suçlaması yapıyor." diye konuştu.
Eski emniyet müdürü Hanefi Avcı'nın bir kitabında, Dink cinayetinin Ogün Samast ve Yasin Hayal'le sınırlı olduğunu anlattığını aktaran Yılmazer, "Tam aksine, Hrant Dink cinayeti, Zirve cinayeti ve Danıştay saldırısı gibi cinayetlerin arkasında örgütlü siyasi yapılar vardır." dedi.
Yılmazer, Devrimci Karargah ve KCK ile ilgili o dönemde yaptıkları tespitleri anlatması halinde Türkiye'nin bunu kaldıramayacağını iddia ederek, elde ettikleri bu tespitleri zamanında Başbakana da sunduklarını kaydetti.
15 Temmuz darbe girişiminin kırılma noktası olduğunu ifade eden Yılmazer, ancak Batı'nın "Binlerce insan tutuklandı. Nasıl tespit ettiniz bu kadar delili?" diye sorduğunu belirtti.
Yılmazer, Türk usulü bir delil toplamanın bulunduğunu öne sürerek, "Biz fişlemeci bir milletiz, derin devlet anlayışına sahibiz. Herkesle ilgili gerektiğinde kullanılmak üzere bilgiler toplanmıştır." dedi.
Yılmazer, cinayetle ilgili İstanbul'un üzerindeki suçu başka yere yıkmak için kendisine kumpas kurulduğunu iddia ederek, bütün amacın İstanbul'u sorumluluktan kurtarmak olduğunu savundu.
Yılmazer, kendisinin itibarsızlaştırılması için Ergenekon sanıklarının beraat ettirildiğini öne sürdü.
ARA KARARLAR: 51 TANIK DİNLENECEK
20 Ocak'taki 33. duruşma sonunda ara kararlar alındı. Mahkeme ara kararında dönemin İstanbul Valisi/eski İçişleri Bakanı Muammer Güler ile eski Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Emin Arslan, eski emniyet müdürleri Hanefi Avcı, Selim Kutkan, FETÖ/PDY soruşturması kapsamında aranan istihbarat Dairesi eski Başkan Yardımcıları Ayhan Falakalı ve Recep Güven ile gazeteci Nedim Şener'in de arasında bulunduğu 51 kişinin tanık olarak dinlenmesine karar verdi.
Hrant Dink cinayette ihmali bulunduğu gerekçesi ile Dink ailesi, Muammer Güler hakkında suç duyurusunda bulunmuştu. Ancak İçişleri Bakanlığı Güler hakkında soruşturma izni vermemiş, hem Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı hem de Dink ailesi buna itiraz etmişti. Bu itiraz henüz karara bağlanmadı.
"Beşir Atalay ve Abdülkadir Aksu'nun dinlenmesi talebi daha sonra değerlendirilecek"
Mahkeme ayrıca davanın sanıklarından eski İstanbul İl Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah'ın avukatının eski İçişleri Bakanları Abdülkadir Aksu, Beşir Atalay ile eski İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin'in tanık olarak dinlenmesine ilişkin talebinin ise daha sonra değerlendirilmesini kararlaştırdı.
Tutuklu sanıklar Ali Fuat Yılmazer ve Ramazan Emekli'nin tutukluluk halinin devamına karar veren mahkeme, sanıklar Ahmet İskender, Coşgun Çakar, Yunus Yazar, Ömer Faruk Kartın, Serkan Şahan, Mehmet Akif Yılmaz ve Yılmaz Angın hakkındaki yakalama emrinin infazının beklenmesine hükmetti.
"Dönemin İçişleri Bakanı'nın başkanlığındaki toplantıya kimler katılmıştı?"
Mahkeme, Trabzon'da 10 Şubat 2006 tarihinde dönemin İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu başkanlığında yapılan Trabzon, Artvin, Bayburt, Gümüşhane, Giresun, Ordu illeri valileri ile İl emniyet müdürleri ve Jandarma Komutanlıklarının katıldıkları belirtilen toplantının ne amaçla yapıldığı, kimlerin katıldığı, toplantıda alınan kararların içeriği konusunda oluşturulmuş bir karar evrakı varsa bunun İçişleri Bakanlığı'ndan istenmesine karar verdi.
Bir sonraki oturuma tutuklu sanık Ali Fuat Yılmazer'in ifadesinin alınmasına devam edilerek başlanmasına karar veren mahkeme duruşmayı 6 Şubat 2017 tarihine erteledi.
DİNK CİNAYETİ ÜZERİNDEN 10 YIL GEÇTİ
Agos gazetesi genel yayın yönetmeniyken 19 Ocak 2007'de uğradığı silahlı saldırıda hayatını kaybeden gazeteci Hrant Dink'in öldürülmesine ilişkin dava, cinayetin üzerinden 10 yıl geçmesine rağmen devam ediyor.
Hrant Dink'in, genel yayın yönetmeni olduğu Agos gazetesinin bulunduğu Şişli'de, hükümlü Ogün Samast'ın silahından çıkan kurşunla 19 Ocak 2007'de öldürülmesinin üzerinden tam 10 yıl geçti.
Bu 10 yıllık süreçte, Dink'in ölümüne ilişkin yürütülen soruşturmalar sonucunda açılan dava, yasayla kapatılmasına karar verilen dönemin özel yetkili İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin verdiği hükmün bir kısmının Yargıtay tarafından bozulması, bir kısmının da onanmasının ardından, kimi kamu 16 görevlilerinin katılmasıyla, 35 sanıklı olarak, yapısı değişen İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam ediyor.
Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) soruşturmaları kapsamında görevden uzaklaştırılan ve hakkında yakalama kararları çıkarılan eski İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekili Fikret Seçen ve dönemin özel yetkili İstanbul cumhuriyet savcısıyken kendi isteğiyle düz savcılığa geçen Selim Berna Altay'ın ortak yürüttüğü Dink cinayeti soruşturması kapsamında hazırlanan iddianameyle görülmeye başlanan davanın, 19 Ocak 2017'ye kadar geçen 10 yıllık sürecini AA'dan Murat Kaya derledi.
Ogün Samast 20 Ocak'ta yakalandı
Hrant Dink'in, 19 Ocak 2007'de Şişli'deki Agos gazetesinin önünde uğradığı silahlı saldırıda hayatını kaybetmesinin ardından bölgedeki güvenlik kameralarında görüntülerine ulaşılan ve daha sonra kimliği belirlenen 17 yaşındaki Ogün Samast, 20 Ocak 2007'de Samsun Otogarında yakalandı.
Samast'la birlikte gözaltına alınan Yasin Hayal, Zeynel Abidin Yavuz, Ersin Yolcu ve Ahmet İskender, 24 Ocak 2007'de tutuklandı. Savcı Selim Berna Altay'ın yürüttüğü soruşturma kapsamında, Dink'in eşi Rakel, kızları Sera ve Delal, oğlu Arat ile kardeşi Orhan Dink'in şikayetçi sıfatıyla ifadelerine başvuruldu.
Soruşturma kapsamında, farklı tarihlerde Erhan Tuncel, Salih Hacısalihoğlu, Tuncay Uzundal, Veysel Toprak, Osman Alpay, İrfan Özkan ve Mustafa Öztürk de tutuklandı. Dönemin özel yetkili İstanbul cumhuriyet savcıları Altay ve Seçen'in yürüttüğü soruşturma sonunda tamamlanan 12'si tutuklu 18 sanık hakkındaki iddianamenin, 20 Nisan 2007'de gönderildiği dönemin özel yetkili İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nce kabul edilmesiyle Dink cinayetiyle ilgili yargılama başlamış oldu.
Sanık sayısı 20'ye yükseldi
Davanın ilk duruşması 2 Temmuz 2007'de yapıldı. Ogün Samast'ın yaşının küçük olması nedeniyle kapalı yapılan ve yaklaşık 12 saat süren duruşmada, tutuklu sanıklardan Salih Hacısalihoğlu, Osman Altay, İrfan Özkan ve Veysel Toprak tahliye edildi.
Yasin Hayal'in eniştesi Coşkun İğci hakkında 2009'da hazırlanan ek iddianame, bu davayla birleştirildi. Böylece davadaki sanık sayısı 19'a yükseldi. Türkiye'de ilk defa sesli ve görüntülü kayıt sistemi, davanın 11 Şubat 2008'de yapılan 3'üncü duruşmasında kullanıldı.
Davanın 7 Temmuz 2008'de yapılan 6'ncı duruşmasında, sanıklardan Ogün Samast'ın 18 yaşını doldurmasından dolayı yargılamanın açık yapılması kararlaştırıldı. Sanık Yasin Hayal'in ağabeyi Osman Hayal hakkında, 2008'de hazırlanan iddianamenin de ana davayla birleştirilmesiyle sanık sayısı 20'ye yükseldi. Yargılamanın 8'inci duruşmasında Erhan Tuncel ile Yasin Hayal arasında tartışma yaşandı. Hayal, önünde oturan Tuncel'i yumrukladı ve küfürleşmeler de oldu.
Davadaki ilk "örgütlü yapı" iddiası
Aynı duruşmada tutuklu sanıklardan Mustafa Öztürk, Zeynel Abidin Yavuz ve Tuncay Uzundal'ın tahliyesine karar veren mahkeme heyeti, müdahil avukatlarının 12 Ocak 2009 tarihli dilekçelerinde belirttikleri hususları göz önüne alarak, "Hrant Dink'in öldürülmesinin arkasındaki örgütlü yapının ortaya çıkarılabilmesi için eski Trabzon Jandarma Alay Komutanı Albay Ali Öz'ün kullandığı telefon veya telefonlarla yapılan görüşmelerin tespit edilmesi" ve "banka hesap hareketlerinin devam etmekte olan Ergenekon soruşturmasını yürüten cumhuriyet savcıları eliyle araştırılması" için, İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekilliği'ne yazı yazılmasına hükmetti.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki Ergenekon davasında yargılanan Sevgi Erenerol'un, Genelkurmay Başkanlığı ve Hava Kuvvetleri Komutanlığında verdiği "Türkiye'deki misyonerlik faaliyetleri" başlıklı seminerlerin kayıtlı olduğu CD'lerin de delil olarak istenmesini, CD örneğinin mahkemeye ulaştırılması durumunda müdahil avukatı Fethiye Çetin'e verilmesini kararlaştıran heyet, Ergenekon davası sanıklarıyla bu davada yargılanan sanıklar arasında irtibat olup olmadığının belirlenebilmesi açısından, Ergenekon davası sanıklarına ait telefon numaralarının HTS raporlarının ve dijital kayıtlarının delil olarak istenilmesi için, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne yazı yazılmasını da karara bağladı.
Yaşı küçük Samast'ın dosyası ayrıldı
Davanın 11'inci duruşmasında, cinayette kullanılan tabanca, sanıkların eline jandarma kontrolünde verilerek tanıyıp tanımadıkları soruldu. Sanıklardan Ogün Samast, silahı hatırlayamadığını, Yasin Hayal ise silahın cinayette kullanılan suç aleti olduğunu söyledi.
Heyet, 13'üncü duruşmada, sanıklardan Ersin Yolcu ve Ahmet İskender'in tahliyesine karar verdi. Böylece davada tutuklu olarak Yasin Hayal, Erhan Tuncel ve Ogün Samast kaldı. Davanın 25 Ekim 2010 tarihli duruşmasında ise mahkeme heyeti, 6008 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 8. maddesiyle, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (CMK) 250. maddesinin 4. bendine eklenen fıkradaki hükmünü hatırlatarak, Ogün Samast hakkındaki dava dosyasının ayrılmasına ve ayrılan dava açısından mahkemenin "görevsizliğine" karar verdi.
Samast hakkındaki dava dosyasının görevli ve yetkili İstanbul 2. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderilmesini ve tutukluluk halinin devamına hükmeden mahkeme heyeti başkanı Erkan Canak, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) 4 Aralık 2010'daki kararıyla Sakarya'da geçici yetkiyle görevlendirildi. Canak'ın yerine aynı mahkeme üyesi Rüstem Eryılmaz başkanlığa getirildi.
Samast'a 22 yıl 10 ay hapis cezası
İstanbul 2. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi, 25 Temmuz 2011'de Ogün Samast'ı, "tasarlayarak öldürmek" ve "ruhsatsız silah taşımak" suçlarından 22 yıl 10 ay hapis cezasına çarptırdı. Karar, temyiz incelemesini yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesi tarafından onandı.
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki ana davanın 20'nci duruşmasında 106 sayfalık mütalaasını, müdahil avukatlarının itirazına rağmen mahkemeye sunan dönemin duruşma savcısı Hikmet Usta, Hrant Dink cinayeti ve "Ergenekon" soruşturması kapsamında elde edilen belge, bilgi ve delillerin değerlendirildiğini belirterek, "Dink cinayeti eyleminin, Mc Donalds'ın bombalanmasının ve diğer eylemlerinin salt milliyetçilik duyguları kabaran gençler tarafından işlenmesinin ötesinde, iştirak halinde ve süreklilik içerisinde çalışan, gizlilik kuralları ve örgütsel hiyerarşiye azami özen gösteren Erhan Tuncel ve Yasin Hayal yönetiminde, 'Ergenekon' terör örgütünün Trabzon'da faaliyet gösteren bir hücre yapılanması tarafından işlenmiş olduğu değerlendirilmektedir." ifadesini kullandı. Usta, mütalaasında bazı sanıkların, çeşitli suçlamalarla değişen sürelerde hapisle cezalandırılmasını talep etti.
Bir sanığın unutulduğu mahkeme kararı
Mahkeme heyeti kararını, 17 Ocak 2012'de açıkladı. Tutuklu sanık Yasin Hayal, "Hrant Dink'i tasarlayarak öldürmeye azmettirmek" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılırken, "silahlı terör örgütü yöneticisi olmak" suçundan beraatına karar verildi.
Tutuklu sanık Erhan Tuncel'i, "patlayıcı madde imal etmek ve kullanmak" suçlarından 10 yıl 6 ay hapse mahkum eden heyet, "silahlı terör örgütünün yöneticisi olmak" ve "tasarlayarak öldürmeye azmettirme" suçlarından beraatını kararlaştırdığı Tuncel'i tahliye etti.
Sanıklar Ersin Yolcu ve Ahmet İskender'i "tasarlayarak öldürmeye yardım etmek" suçundan 12 yıl 6'şar ay hapisle cezalandıran mahkeme heyeti, bu sanıkların da "silahlı terör örgütüne üye olmak" suçundan beraatına hükmederken, birleşen dosya sanığı Osman Hayal ile diğer sanıklar Zeynel Abidin Yavuz, Mustafa Öztürk ve Tuncay Uzundal'ın da "silahlı terör örgütüne üye olmak" ve "tasarlayarak öldürmek" suçlarından beraatı kararlaştırıldı.
Karar duruşmasından bir süre sonra mahkeme heyetinin, 19 sanıklı davada 18 sanıkla ilgili hüküm kurduğu ve sanıklardan Coşkun İğci hakkında karar vermeyi unuttuğu ortaya çıktı. Bunun üzerine yeni bir dosya açarak İğci ile ilgili kararını 13 Şubat 2012'de açıklayan heyet, tutuksuz sanık Coşkun İğci'nin de beraatına hükmetti.
Başkan Eryılmaz'ın, "Karar, örgüt yoktur anlamına gelmez" açıklaması
Savcı Hikmet Usta, yerel mahkemenin kararına itiraz ederek, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderdiği dilekçeyle, "Erhan Tuncel ve Yasin Hayal'in örgüt liderliği ve yöneticiliğini yaptığının, sanıkların, Ergenekon soruşturmalarında yakalanan ve haklarında dava açılan sanıklarla amaç birliği içinde bulunduğunun, ana yapı Ergenekon ile Trabzon'daki hücresel yapının aynı suç işleme DNA ve gen özelliklerine sahip olduğunun anlaşıldığını" öne sürdü.
Mahkeme Başkanı Rüstem Eryılmaz, kararı eleştirenlere "Verdiğimiz karar, 'örgüt yoktur' anlamına gelmez. Verdiğimiz karardan rahatsız değiliz. Sadece tatmin edici olmadığını belirttim. Elbette bu cinayeti basite indirgeyemeyiz." sözleriyle karşılık verdi.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, yerel mahkemenin kararının, "sanıkların atılı suçları, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlediği" gerekçesiyle bozulmasını istedi. Temyiz incelemesinin yapıldığı Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 15 Mayıs 2013'te verdiği kararda, sanıkların "silahlı terör örgütü" değil, "suç işlemek amacıyla oluşturulan örgüt" üyesi olduklarına hükmetti. Daire, "örgüt" yönünden verilen beraat kararlarını bozarken, sanıkların "silahlı terör örgütü" değil, "suç işlemek amacıyla oluşturulan örgüt üyesi" oldukları gerekçesiyle yargılanmaları gerektiğini kaydetti.
Başkan değişti, Tuncel yeniden tutuklandı
Yargıtay'ın bozma kararının ardından, 17 Eylül 2013'te davanın yeniden görülmeye başlandığı mahkemeye, HSYK kararnamesiyle görev yeri değiştirilen başkan Rüstem Eryılmaz'ın yerine Hadi Çağdır başkanlık yaptı. Hakkında yakalama emri çıkarılan Erhan Tuncel, 24 Ekim 2013'te tutuklandı. Tuncel, 3 Aralık'taki duruşmada, tanık koruma programına alındığını söyledi.
Davanın 7 Ocak 2014'teki duruşmasında, sanıklar Osman Hayal ve Zeynel Abidin Yavuz hakkında yakalama kararı çıkartıldı. Trabzon'da tutuklanan Hayal ile Yavuz, davanın görüldüğü mahkemece, SEGBİS aracılığıyla cezaevinde ifadeleri alınarak serbest bırakıldı.
İstanbul merkezli 17/25 Aralık 2013 soruşturmaları sonrası dönemin yetkilileri, belirli bir yapıya işaret ederek, "Ergenekon ve Balyoz gibi davaların, orduya yönelik kumpas davaları olabileceği" yönündeki açıklamalarını ve gündeme gelen "paralel yapılanma" tartışmalarını hatırlatarak, dosyanın yeniden ele alınmasını istedi.
Dink ailesi, 6 Mart 2014'te cinayette sorumluluğu bulunduğu iddia edilen kamu görevlileri hakkında İstanbul Valiliğinin soruşturma izni vermemesinin ardından, idare mahkemesine yapılan itirazın da reddedilmesi üzerine Anayasa Mahkemesine, kamu görevlileri hakkında etkin soruşturma yürütülmesi talebiyle başvurdu.
Terörle Mücadele Kanunu'nun 10. maddesiyle görevli ağır ceza mahkemelerini kaldıran kanunun yürürlüğe girmesi üzerine, 5 yılı aşan sanıkların tutukluluk durumlarını ele alan İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti, 7 Mart 2014'te verdiği kararla Erhan Tuncel'i tahliye etti.
Mahkemenin kapatılması nedeniyle Dink cinayeti dava dosyası İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderildi. Bu mahkemede ilk duruşma, 18 Nisan 2014'te yapıldı.
-Kamu görevlilerine yargı yolu açıldı-
Dink cinayetinde ihmali olduğu iddia edilen, dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah ve İstanbul Vali Yardımcısı Ergun Güngör ile emniyet görevlilerinin de aralarında bulunduğu 9 kamu görevlisi hakkında açılan soruşturmaya ilişkin İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekilliğince verilen takipsizlik kararı, Dink ailesi avukatlarının itirazı üzerine Bakırköy 8. Ağır Ceza Mahkemesi'nce 6 Haziran 2014'de kaldırıldı. Böylece, cinayette ihmalleri olduğu belirtilen kamu görevlilerinin yargılanmasının yolu açıldı
Ogün Samast'ın "terör örgütü üyeliği" davasından yargılandığı İstanbul 2. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi heyeti, 27 Haziran 2014 tarihli duruşmada, Dink cinayetine ilişkin TBMM ile paylaşılan belgelerin "devlet sırrı" olup olmadığı yönünde yazı gönderdiği ve "görüş bildirilmesinin mümkün olmadığı" cevabını aldığı MİT Müsteşarlığı'na, "açık ve net olmalarına" dair yeni bir yazı gönderilmesine karar verdi. MİT Müsteşarlığı'nın, 17 Ekim 2014'te mahkemeye gelen cevapta, "Dink cinayetine ilişkin TBMM ile paylaşılan belgelerin devlet sırrı olup olmadığının Genelkurmay Başkanlığı'na sorulmasını istediği" ifade edildi.
Ana davanın görüldüğü İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi ise 30 Ekim 2014 tarihli duruşmada, Yargıtay'ın bozma kararına uyulmasına hükmetti. Heyet, İstanbul 2. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi'nde Ogün Samast'ın "terör örgütü üyeliği" suçundan yargılandığı dava dosyası ile bu davanın birleşmesi talebini de uygun gördü. Dosyalar, 9 Aralık 2014'te verilen ara kararla birleştirildi.
Samast, Akyürek ve Yılmazer'i işaret etti
HSYK kararıyla açığa alınan ve FETÖ/PDY soruşturmaları kapsamında hakkında tutuklamaya yönelik yakalama kararı çıkarılan dönemin özel yetkili İstanbul cumhuriyet savcılarından Muammer Akkaş'ın yetkisinden, 3 yıllık süreç sonunda alınan Dink cinayeti soruşturma dosyası, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu savcılarından Yusuf Hakkı Doğan'a verildi ve soruşturma hızla ilerlemeye başladı.
Savcı Doğan bu süreçte, cinayetten yaklaşık 8 yıl sonra yargılama yolu açılan, aralarında eski İstihbarat Dairesi Başkanı Ramazan Akyürek, eski İstihbarat Daire Başkanlığı C Büro Müdürü Ali Fuat Yılmazer ve eski İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah'ın da aralarında bulunduğu şüpheli kamu görevlilerinin ifadelerini aldı.
Savcılıkça 9 Aralık 2014'te, tanık olarak ifadesi alınan Ogün Samast, "Bu cinayeti bana işlettirdiler. Yasin, suçu üzerine alıyor, 'Ben işlettim.' diyor, arkasındaki isimleri söylemiyor. Arkasındaki isimler, benim dediklerim araştırılsın, bulunur. Sicil numaralarını verdiğim polis memurları, Ramazan Akyürek, Ali Fuat Yılmazer ve bu dosyada adı geçen diğer kişilerin ilişkileri araştırılınca gerçek ortaya çıkar." dedi.
Kamu görevlilerine açılan yeni dava
Doğan'dan sonra dosyayı devralan aynı büro savcılarından Gökalp Kökçü ise Cerrah, Akyürek ve Yılmazer'in yanı sıra, eski İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun, eski İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler ve eski emniyet müdürü Coşkun Çakar'ın da aralarında bulunduğu 26 kamu görevlisi hakkında, "tasarlayarak kasten öldürmek, silahlı örgüt kurmak ve üye olmak, resmi belgede sahtecilik, resmi belgeyi yok etme, görevi kötüye kullanma ve kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi" gibi suçlardan iddianame hazırladı.
Ramazan Akyürek 27 Şubat, Ali Fuat Yılmazer de 28 Mayıs 2015'te, bu soruşturma kapsamında tutuklandı.
Davanın hükümlülerinden Yasin Hayal de avukatı aracılığıyla İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi'ne 22 Mayıs 2015'te verdiği dilekçeyle, "birtakım kişilerce Erhan Tuncel vasıtası ile açıkça kullanılmış olduğunu" iddia ederek, yeniden yargılanma talebinde bulundu.
Mahkemenin 3 Eylül 2015 tarihli duruşmasında, Dink ailesinin avukatlarınca, kamu görevlileriyle ilgili soruşturmanın neticelendirilmesinin beklenilmesi talep edildi.
Kocaeli'de cezaevinde tutuklu bulunan Ogün Samast, duruşmalara katılabilmek için 16 Kasım 2015'te İstanbul'daki bir cezaevine nakledilmeyi talep etti.
Savcı Kökçü'nün kamu görevlisi 25 şüpheliyle ilgili hazırladığı iddianame, eksiklikler olduğu gerekçesiyle iade ve yeniden gönderme süreçlerinin yaşanmasının ardından, 3. kez gönderildiği başsavcılıkça onaylanarak, İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki davayla birleştirilmesi talebi olmasına rağmen 9 Aralık 2015'te İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderildi.
Kamu görevlisi sanıklara istenen cezalar
Hazırlanan 168 sayfalık iddianamede, Ramazan Akyürek ile Coşgun Çakar'ın "tasarlayarak kasten öldürmek" suçundan ağırlaştırılmış müebbet, "silahlı örgüt kurmak, resmi belgede sahtecilik, resmi belgeyi yok etme ve görevi kötüye kullanma" suçlarından da 23 yıldan 44'er yıla kadar hapisle cezalandırılması talep edildi.
Sanıklardan Ali Fuat Yılmazer'in "tasarlayarak kasten öldürmek" suçundan ağırlaştırılmış müebbet, "silahlı örgüt kurma, resmi belgeyi yok etme ve görevi kötüye kullanma" suçlarından, 19 yıldan 32 yıla kadar hapis cezasına çarptırılması öngörülen iddianamede, dönemin Trabzon İstihbarat Şube Müdürü olan Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Engin Dinç ve eski İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler'in "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi ve görevi kötüye kullanma" suçlarından, 15 yıl 6'şar aydan 22'şer yıla kadar hapisle cezalandırılması istendi.
Dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah ve eski İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun'un, "görevi kötüye kullanma" suçundan 6 aydan 2'şer yıla kadar hapisle cezalandırılması talep edilen iddianamede, dönemin Trabzon Emniyet Müdürü Reşat Altay ve eski Trabzon Emniyet Müdürlüğü İstihbarattan Sorumlu Müdür Yardımcısı Hasan Durmuşoğlu'nun "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi, görevi kötüye kullanma ve resmi belgeyi yok etme" suçlarından 18 yıl 6'şar aydan 29 yıl 6'şar aya kadar hapis cezasına çarptırılması öngörüldü.
Cinayetin işlendiği dönemde İstihbarat Daire Başkanlığında görevli komiser Yılmaz Angın, İstihbarat Daire Başkanlığı C Büro Şube Müdür Yardımcılığı görevini yürüten Tamer Bülent Demirel ve Osman Gülbel, Trabzon'da polis memurluğu yapan Muhittin Zenit, Mehmet Ayhan, Onur Karakaya, komiser yardımcısı Özkan Mumcu, Trabzon İstihbarat Şube Müdür Yardımcısı görevini yürüten Ercan Demir ve Trabzon İstihbarat Şube Müdürlüğü yapan Faruk Sarı hakkında, "tasarlayarak kasten öldürme" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talep edilen iddianamede, bu sanıklar hakkında ayrıca "silahlı örgüte üye olmak, resmi belgede sahtecilik, resmi belgeyi yok etme ve görevi kötüye kullanma" suçlarından çeşitli hapis cezaları istendi.
İddianamede, dönemin İstihbarat Daire Başkanlığında görevli Şube Müdürü Yunus Yazar, eski İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Müdür Yardımcısı Ali Poyraz, o dönem komiser olan Hamdi Egbatan, Mehmet Akif Yılmaz, Serkan Şahan, Ömer Faruk Kartın, polis memuru Mehmet Uçar ve dönemin mülkiye müfettişi Şükrü Yıldız'ın ise "silahlı örgüte üye olmak, resmi belgede sahtecilik, resmi belgeyi yok etme ve görevi kötüye kullanma" suçlarından çeşitli hapis cezalarına çarptırılmaları talep edildi.
Mahkemeler arasındaki anlaşmazlığa Yargıtay ayarı
İddianamenin gönderildiği İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, 15 Aralık 2015'te verdiği kararla, 26 sanıklı Hrant Dink cinayetine ilişkin yeni davanın, İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki ana dava dosyasıyla birleştirilmesini kararlaştırdı. İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi de muvafakat talep edilmediği için yeni dava dosyasını İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'ne iade etti.
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi de mahkemeler arasındaki uyuşmazlığın giderilmesi amacıyla dosyanın Yargıtay 5. Ceza Dairesi'ne gönderilmesine hükmetti. Bu sırada İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam eden ana davanın 22 Aralık 2015 tarihli duruşmasında, Dink ailesinin avukatlarınca dosyaların birleştirilmesi talep edildi.
Yargıtay 5. Ceza Dairesi, 26 Ocak 2016'da, Hrant Dink cinayetine ilişkin iki davanın birleştirilerek İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülmesini kararlaştırdı. İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki 8 sanıklı ana dava dosyası da bu mahkemeye gönderildi.
Bu süreçte, iddianameyi hazırlayan soruşturma savcısı Gökalp Kökçü, adliyedeki iş bölümü değişikliği çalışmasıyla Hazırlık Büro savcısı olarak görevlendirildi, Dink dosyası başka savcıya verildi. Kökçü daha sonra terör ve örgütlü suçlar bürosuna geçerek, yeniden bu dosyayla görevlendirildi.
Birleşme kararı sonrası ilk duruşmada iki tahliye
Dava dosyalarını birleştiren İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, Akyürek ve Yılmazer'in de aralarında bulunduğu 26 kamu görevlisi ile Yargıtay'ın bozduğu ana davanın 8 sanığının da aralarında bulunduğu 34 kişinin yargılanmasıyla ilgili ilk duruşmayı, 19 Nisan 2016'da yaptı.
Davanın ilk duruşmasında tutuklu sanıklardan Özkan Mumcu ve Muhittin Zenit'in, adli kontrol uygulanarak tahliyesi kararlaştırıldı.
Hakkında soruşturma yürütülen Ordu Vali Yardımcısı eski Mülkiye Başmüfettişi Mehmet Ali Özkılınç hakkında, teftiş raporlarında, Dink'in "mutlak suretle öldürüleceği" bilgisi yer alan F3-F4 raporlarını bilinçli kullanmadığı ve FETÖ/PDY'nin amaçları doğrultusunda hareket ettiği iddiasıyla yürütülen soruşturma sonunda hazırlanan ve Özkılınç'ın "silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte bilerek ve isteyerek yardım etme" suçundan 7,5 yıldan 15 yıla kadar hapisle cezalandırılması istenen iddianamenin de dosyaya eklenmesiyle sanık sayısı 35'e çıktı.
33 duruşmada 20 sanık savunma yaptı
Davanın 24 Mayıs 2016 tarihli ikinci duruşmasında, kimi sanıkların reddi hakim talebi kabul edilmedi. İddianamenin okunmasının ardından sanıkların savunmalarına geçildi.
Davada 16 Ocak'taki 31. duruşmaya kadar 30 duruşma gerçekleştirildi. Hafta içi yapılan 3 duruşma ile bu sayı 33'e yükseldi. Sanıklardan Reşat Altay geçen yıl 26 Mayıs'taki 4, Muhittin Zenit 20 Haziran'daki 5, Ercan Demir 21 Haziran'daki 6, Özkan Mumcu 11 Ağustos'taki 10, Mehmet Ayhan ve Onur Karakaya 26 Eylül'deki 12, Engin Dinç 10 Ekim'deki 15, Faruk Sarı 13 Ekim'deki 17, Hasan Durmuşoğlu 14 Ekim'deki 18, Ahmet İlhan Güler 7 Kasım'daki 19, Sabri Uzun 10 Kasım'daki 21, Celalettin Cerrah 11 Kasım'daki 22, Tamer Bülent Demirel ve Ali Poyraz 28 Kasım'daki 23, Osman Gülbel 29 Kasım'daki 24, Ramazan Akyürek 2 Aralık'taki 26, Şükrü Yıldız 20 Aralık'taki 28., Mehmet Ali Özkılınç 23 Aralık'taki 30. ve Ali Fuat Yılmazer ise 16-17-20 Aralık'taki 31-32-33. duruşmalarda savunması yaptı.
Duruşmalardaki ayrıntılar
Tutuklu sanıklardan Ercan Demir, 23 Haziran 2016 tarihli 7'nci duruşmada verilen ara kararla tahliye edildi.
FETÖ'nün 15 Temmuz'daki darbe girişiminin ardından yapılan 8 Ağustos 2016 tarihli 8'inci duruşmada, tutuklu Akyürek ve Yılmazer'in de bulunduğu bazı sanıkların avukatları, mahkemeye dilekçe vererek avukatlıktan çekildi. Daha önce onlarca avukat tarafından savunulan sanıkların avukatsız kalmaları ve CMK'dan avukat atanmasının beklenilmesi savunmalarının alınmasını da geciktirdi.
Savunma yapan sanıklardan Ercan Demir'e soru soran Mahkeme Heyeti Başkanı Canel Rüzgar'ın, "Dink'in o dönemlerde, o atmosferde ciddi ölüm tehdidi aldığı belli. Trabzon'da görev yaptığınız dönemde size belgeler getiriliyor. Klasörlerde kronolojik sıraya giderseniz dosya zaten bağırıyor. Diyor ki, 'Bu adam ölecek.' Fiziki takip, yazışma belgeleri var. 'Tedbir alın.' deniyor. Roman gibi okusanız, son sayfaya gelmeden, ilk 50 sayfada ne olacağı, Hrant Dink'in öldürüleceği belli." şeklindeki ifadeleri dikkati çekti.
Eski emniyet müdürü Hanefi Avcı, 11 Ağustos tarihli 10'uncu duruşmada, mahkemeye gönderdiği mektupta, sanık Muhittin Zenit'in kendisiyle ilgili asılsız iddialarda bulunduğunu öne sürerek, bu iddiaların kaynağı olan kişi veya kişilerin ortaya çıkarılmasını talep etti.
Yılmazer'in FETÖ savunması
Davanın 13'üncü duruşmasında söz alan Ali Fuat Yılmazer, "Yapılan savunmalara göre bu cinayette kusurları olduğu iddia edilen merkezdeki insanların FETÖ ile ilişkisi yoktur. Fetullah Gülen ve grubu ile ilgisi olmadığı ortadadır. Bu durumda bu cinayeti ya FETÖ işlememiştir, olaya dahli yoktur ya da bunlar (Trabzon'da görev yapan sanıklar) gizli FETÖ'cüdür." dedi.
Sanıklardan, dönemin Trabzon İstihbarat Şube Müdürü olan Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı sanık Engin Dinç de 10 Ekim 2016 tarihli duruşmadaki savunmasında, "Bu paralel yapının biz çok darbesini yedik. Trabzon istihbaratta görevliyken pasif bir göreve alındım. Bunun, 'Paralel veya derin bir yapı' tarafından yapıldığını düşünüyorum." ifadesini kullandı.
Ahmet İlhan Güler ise 19'uncu duruşmada, "Devlete sızmış bir örgütün kumpasına karşı, bu kumpası görüp de görmeyenlerin yaklaşımına karşı hem kendimi hem de devletimi savunuyorum. Ben fail değil, mağdurum." şeklinde konuştu.
Sanıklardan Sabri Uzun da 10 Kasım 2016 tarihli duruşmada, "İstihbarat dairesini ele geçirmeden hiçbir örgütün yaşaması mümkün değil. FETÖ'nün yaşaması için daireyi ele geçirmesi gerekiyordu. Bana göre Hrant Dink cinayeti bir kumpas olarak işlendi. Adli bir vak'a gibi bakılamaz. Verilmek istenen mesaj için öldürüldü Hrant Dink." beyanında bulundu.
Devam eden duruşmalarda tutuklu sanıklardan Ramazan Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer'in, dönemin emniyet yetkilisi olan diğer tutuksuz sanıklarla sık sık tartıştıkları ve birbirlerine suç isnat ettikleri de dikkatlerden kaçmadı.
Mahkemenin üye hakimine gözaltı
Davanın 26'ncı duruşmasının yapıldığı 2 Aralık 2016 günü, tutuklu sanıklardan Ramazan Akyürek, savunma yaptığı sırada duruşmaya bir süre ara verilmesiyle, o gün duruşmaya girmeyen mahkemenin üye hakimlerinden Bünyamin Karakaş'ın, FETÖ'ye yönelik soruşturma kapsamında gözaltına alındığı odasında arama yapıldığı ortaya çıktı.
Öte yandan, Mahkeme Heyeti Başkanı Canel Rüzgar da 19 Aralık 2016'daki 27'nci duruşmada, HSYK'nın aldığı son kararla İstanbul 17. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı'na atandığını ve mahkemenin diğer heyetinin başkanı Ali İhsan Horasan'ın da bu mahkemeye başkan olduğunu duyurdu.
Mahkeme heyeti, davanın 20 Aralık 2016'daki 28'inci duruşmasından itibaren Ali İhsan Horasan başkanlığında yargılamayı yürütüyor.
Paralel yapı-Hrant Dink cinayeti
(22 Ocak 2017, 10:12)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: