Anayasa Mahkemesi´nin 367 kararı da bir skandaldı; türban kararı da akla ziyan bir yorumdu ve bütün bunlar kurulmaya çalışılan ´yargı vesayeti´ni bir ölçüde deşifre etmişti; ama hiçbiri Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu´nun Ergenekon savcılarının ayağını kaydırıp davayı engellemek, JİTEM´ci canilerin yargılanmasını önlemek için canını dişine takıp direnmesi kadar deşifre etmemişti yüksek yargıyı... Şimdi koca bir toplum, hayretten büyümüş gözlerle yargının ´bağımsızlığını´ sağlamak için oluşturulmuş bir kurumun, yargının çanına ot tıkamaya çalışmasını izliyor... Haksızlık etmeyelim; sadece izlemiyor toplum. Aynı zamanda deşifre ediyor! Bakıyorsunuz, HSYK üyesi Suat Ertosun´un Ergenekon savcılarının yerlerini değiştirmeye çalışan önergesinin gündeme düşmesiyle, bu kişinin Ergenekon sanıklarıyla yakınlığını belgeleyen fotoğrafın ortaya çıkması bir oluyor. Ardından aynı kişinin Mustafa Duyar cinayetiyle ilişkisine dair şüpheler, bağlantılar ve soru işaretleri atılıyor ortaya. Orada da durmuyor, aynı kişinin Adli Tıp´la ilişkisi ve Adli Tıp´tan çıkan garip raporlar geliyor gündeme... Tam da aynı günlerde Cumhurbaşkanı Adli Tıp kurumunun Devlet Denetleme Kurulu tarafından denetlenmesini emrediyor. Ve bir bakıyorsunuz; İkinci Ergenekon Davası´nda savcı, tutuksuz yargılanan orgenerallerin GATA´nın kapıları ardına saklanmasını önlemek üzere harekete geçiyor; tutuksuz sanıklar hakkında adli tıp incelemesi istiyor. Bu arada, Fırat´ın doğusundaki Ergenekon büyük bir hızla çözülmekte. Zamanında JİTEM´in korkunç cinayetlerine tanık olan eski askerler, eski subaylar; bu cinayetlere ortak olanlar, bilenler, duyanlar ama konuşmaya korkanlar artık konuşmaya başlıyor. Çünkü güç dengeleri değişiyor artık.
Tanıklar ihbarlar giderek artıyor.. Kontrgerilla çözülüyor..
Anayasa Mahkemesi´nin 367 kararı da bir skandaldı; türban kararı da akla ziyan bir yorumdu ve bütün bunlar kurulmaya çalışılan ´yargı vesayeti´ni bir ölçüde deşifre etmişti; ama hiçbiri Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu´nun Ergenekon savcılarının ayağını kaydırıp davayı engellemek, JİTEM´ci canilerin yargılanmasını önlemek için canını dişine takıp direnmesi kadar deşifre etmemişti yüksek yargıyı... Şimdi koca bir toplum, hayretten büyümüş gözlerle yargının ´bağımsızlığını´ sağlamak için oluşturulmuş bir kurumun, yargının çanına ot tıkamaya çalışmasını izliyor... Haksızlık etmeyelim; sadece izlemiyor toplum. Aynı zamanda deşifre ediyor! Bakıyorsunuz, HSYK üyesi Suat Ertosun´un Ergenekon savcılarının yerlerini değiştirmeye çalışan önergesinin gündeme düşmesiyle, bu kişinin Ergenekon sanıklarıyla yakınlığını belgeleyen fotoğrafın ortaya çıkması bir oluyor. Ardından aynı kişinin Mustafa Duyar cinayetiyle ilişkisine dair şüpheler, bağlantılar ve soru işaretleri atılıyor ortaya. Orada da durmuyor, aynı kişinin Adli Tıp´la ilişkisi ve Adli Tıp´tan çıkan garip raporlar geliyor gündeme... Tam da aynı günlerde Cumhurbaşkanı Adli Tıp kurumunun Devlet Denetleme Kurulu tarafından denetlenmesini emrediyor. Ve bir bakıyorsunuz; İkinci Ergenekon Davası´nda savcı, tutuksuz yargılanan orgenerallerin GATA´nın kapıları ardına saklanmasını önlemek üzere harekete geçiyor; tutuksuz sanıklar hakkında adli tıp incelemesi istiyor. Bu arada, Fırat´ın doğusundaki Ergenekon büyük bir hızla çözülmekte. Zamanında JİTEM´in korkunç cinayetlerine tanık olan eski askerler, eski subaylar; bu cinayetlere ortak olanlar, bilenler, duyanlar ama konuşmaya korkanlar artık konuşmaya başlıyor. Çünkü güç dengeleri değişiyor artık.
Yıllık iznime çıkmadan önce katıldığım son televizyon programında uzun uzun yargısal vesayet rejiminden söz etmiştim. Askerlerin epey bir süredir siyaseten gerilediklerini ve doğrudan müdahalenin iyice zorlaştığını, bu yüzden askeri vesayet rejimini yüksek yargıyı kullanarak sürdürmeye çalıştıklarını anlatmaya çalışmış, buna da yargısal vesayet rejimi demiştim. İşe bakın, demeye kalmadı, onun da ipliği pazara çıktı... Evet, Anayasa Mahkemesi´nin 367 kararı da bir skandaldı; türban kararı da akla ziyan bir yorumdu ve bütün bunlar kurulmaya çalışılan yargı vesayetini bir ölçüde deşifre etmişti; ama hiçbiri Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu´nun Ergenekon savcılarının ayağını kaydırıp davayı engellemek, JİTEM´ci canilerin yargılanmasını önlemek için canını dişine takıp direnmesi kadar deşifre etmemişti yüksek yargıyı...
Sadece izlemiyor toplum. Aynı zamanda deşifre ediyor!
Şimdi koca bir toplum, hayretten büyümüş gözlerle yargının bağımsızlığını sağlamak için oluşturulmuş bir kurumun, yargının çanına ot tıkamaya çalışmasını izliyor... Haksızlık etmeyelim; sadece izlemiyor toplum. Aynı zamanda deşifre ediyor! Bakıyorsunuz, HSYK üyesi Suat Ertosun´un Ergenekon savcılarının yerlerini değiştirmeye çalışan önergesinin gündeme düşmesiyle, bu kişinin Ergenekon sanıklarıyla yakınlığını belgeleyen fotoğrafın ortaya çıkması bir oluyor. Ardından aynı kişinin Mustafa Duyar cinayetiyle ilişkisine dair şüpheler, bağlantılar ve soru işaretleri atılıyor ortaya. Orada da durmuyor, aynı kişinin Adli Tıp´la ilişkisi ve Adli Tıp´tan çıkan garip raporlar geliyor gündeme... Tam da aynı günlerde Cumhurbaşkanı Adli Tıp kurumunun Devlet Denetleme Kurulu tarafından denetlenmesini emrediyor.Ve bir bakıyorsunuz; İkinci Ergenekon Davası´nda savcı, tutuksuz yargılanan orgenerallerin GATA´nın kapıları ardına saklanmasını önlemek üzere harekete geçiyor; tutuksuz sanıklar hakkında adli tıp incelemesi istiyor. Bu arada, Fırat´ın doğusundaki Ergenekon büyük bir hızla çözülmekte. Zamanında JİTEM´in korkunç cinayetlerine tanık olan eski askerler, eski subaylar; bu cinayetlere ortak olanlar, bilenler, duyanlar ama konuşmaya korkanlar artık konuşmaya başlıyor.
Çünkü güç dengeleri değişiyor artık. Karanlık rejimin bütün dayanakları birer birer çöküyor.
Demokrasi düşmanı bürokrasi büyük bir hızla güç kaybediyor; güç kaybettikçe çatlıyor, parçalanıyor. Şimdiye kadar suça batmış bürokrasinin hizmetinde olmuş birçok kişi artık kaderini onlardan ayırma telaşında. Kurulan korku imparatorluğu çöktükçe yıllarca o imparatorluğun tebaası olmuş vicdanlı, iyi ve ahlaklı birçok insan da bu büyük temizlik harekatında, bu nefis çorbada bir tutam tuzu olsun diye harekete geçiyor. Artık Türkiye´nin her kurumu, vatansever jurnalcılarla dolu. Devlet labirentlerinin en ücra köşelerinde bile demokrasinin köstebekleri var. Ve artık Türkiye´de generallerin tehditle ve baskıyla korkutup sindiremediği yüz akı medya organları var. Vesayet rejimi dikiş tutmuyor, geri çekilip yeni direniş hatlarına kurdukları her barikat anında çöküyor: Artık ne askeri yargı var koruyucu kanatları altına saklanabilecekleri; ne GATA var; ne de Adli Tıp... Ne YÖK´ü ne de HSYK´yı istedikleri gibi kullanabiliyorlar. Karanlık rejimin bütün dayanakları birer birer çöküyor.
Askeri vesayetin bin yıl süreceğine inananlar şok geçirmeye devam edecekler
Askeri vesayet rejimi dediğimiz rejimin (hadi 27 Mayıs 1960´tan başlatalım) en az elli yıllık bir geçmişi var; ama bakın, onun kendi yerine ikame etmeye çalıştığı yargısal vesayet rejimi (onu da 28 Şubat´tan başlatacak olursak) ancak on yıl dayanabildi; seçilmişleri yargı yoluyla yola getirme çabaları on yıl içinde tamamen deşifre oldu ve yüksek yargı halkın nezdindeki itibarını kaybetti. Bu durumun yüksek yargı üyelerini rahatsız etmediğini mi sanıyorsunuz? Çok yakında, Yüksek Yargı´dan isyan sesleri yükseldiğini duymaya başlarsanız hiç şaşırmayın. Hiç kimse kaderini çökmekte olan bir güçle birleştirmek istemez... Hele hele, dünyanın en saygın mesleğinin en tepelerine kadar yükselmiş insanlar mesleki intiharı kolay kolay göze alamazlar. Askeri vesayetin bin yıl süreceğine inananlar, önümüzdeki dönemde toplum içindeki ittifaklarını ne kadar hızla kaybettiklerine bakıp bakıp şaşacaklar.
(22 Temmuz 2009)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: