'Tahşiyeciler' isimli Fetullah Gülen karşıtı grubun evine paralel örgüt tarafından silah yerleştirilerek bulunması kumpasını konu alan davada 2. duruşma görüldü. Duruşma sonunda Gülen dahil tüm tutuklu sanıkların tutukluluklarına devam kararı verildi. Reddihakim hakkındaki kararını 1 hafta sonra verecek olan mahkeme davayı 23 Şubat'a erteledi.
25.12.2015 13:42 Fetullahçı Terör örgütünü konu alan, "Tahşiyecilere kumpas" iddiasıyla, aralarında Fetullah Gülen'in de bulunduğu 33 sanığın yargılanmasına bugün ikinci duruşma ile devam ediliyor. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nce Çağlayan'daki adliyenin büyük salonunda yapılan duruşmada; Hidayet Karaca ile polis müdürleri Ömer Köse, Yurt Atayün, Erol Demirhan, Ahmet Öztürk, Ali Fuat Yılmazer, Ertan Erçıktı, Mustafa Kılıçaraslan, Ekrem Çelik, Hüseyin Nohut'un aralarında olduğu 10 tutuklu cezaevinden getirilerek mahkeme salonunda hazır edildi. Emniyet müdürü Tufan Ergüder'in de aralarında olduğu 22 tutuksuz isim de duruşmaya katıldı. Saat 11.10'de başlayan duruşmaya sanıkların aileleri de izleyici olarak katıldı. Duruşmaya yokluğunda tutuklanmasına karar verilen firari sanık Fetullah Gülen yine katılmadı.
Duruşma öncesi yoklama yapıldı. 22 Aralık salı günü yapılan ilk duruşmada sanık avukatları tutukluluklar, davanın anayasaya uygun olmadığı ve mahkemenin yetkisiz olduğu gibi itirazlarda bulunmuş, mahkeme de bu itirazları reddetmişti. Mahkemeye tepki gösteren avukatlar ise daha sonra reddi hakim talebinde bulunmuş, taleplerini detaylı olarak hazırlamak üzere süre istemişti. Duruşma bu nedenle bugüne ertelenmişti. Avukatların bugünkü duruşmada reddi hakim taleplerini içeren dilekçelerini sunmaları bekleniyor.
REDDİ HAKİM TALEBİ ÜST MAHKEMEYE GÖNDERİLECEK
Mahkeme Başkanı Canel Rüzgar, "Tahşiye grubuna" ilişkin Genelkurmay Başkanlığı'na yazılan yazıya cevap verildiğini ve bunun dosyaya konulduğunu açıkladı.
Duruşma, sanık avukatlarının reddihakim taleplerine ilişkin beyanlarının alınmasıyla devam etti.
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca ve eski polislerin yargılandığı 33 sanıklı davaya devam ediliyor. Davanın Salı günkü ilk duruşmasında bazı sanıkların avukatları reddi hakim talebinde bulunmuştu. Bugün görülen duruşmada ise bir kısım sanıkların avukatları, dosyaya yeni raporlar geldiği için reddi hakim ile ilgili daha geniş çaplı dilekçe sunacaklarını belirtti ve süre istedi. Mahkeme başkanı da kısa sürede dilekçenin ulaştırılmasını istedi.
Avukatlar reddi hakim talebini yaptıktan sonra mahkeme, bu talebi üst mahkeme olan İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderecek. Üst mahkeme talebi kabul etmesi durumunda İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde bu davaya bakması için yeni heyet oluşturulacak. Reddetmesi durumunda mevcut heyet yargılamaya devam edecek.
Duruşma, avukatların tahliyeye ilişkin taleplerinin alınmasıyla devam etti. Duruşmada reddi hakim talebi nedeniyle sadece avukatların tahliyeye ilişkin talepleri alındı. Avukatlardan önce görüşü sorulan duruşma savcısı, tutuklu sanıkların tutukluluk halinin devamı yönünde görüş bildirdi.
GÜLEN'İN AVUKATI ALBAYRAK: MÜVEKKİLİM DAHA ÖNCE BERAAT ETTİ
Duruşmada 1 nolu sanık Fetullah Gülen'in avukatı Nurullah Albayrak açıklamalarda bulundu. Müvekkili hakkında 2000 yılında DGM savcılığı tarafından hazırlanan iddianame ile bu dosyanın iddianamesini karşılaştırdı. Suçlamaların birebir aynı olduğunu iddia eden Albayrak, AİHM kararlarına göre aynı olgu ve olaylarla ilgili ikinci bir dava açılamayacağını söyledi.
Albayrak, müvekkilinin 2015 yılında dünyanın sayılı barış ödüllerinden Gandhi Barış Ödülü'nü aldığını hatırlattı. Albayrak müvekkilinin bugün ise silahlı terör örgütü kurmak ve yönetmekle yargılandığını ifade etti. Bunu kendilerinin irdeleyeceğini kaydeden Nurullah Albayrak, mahkeme heyetinden de bu durumu irdelemelerini istedi.
Müvekkilinin sohbetiyle talimat verdiğinin iddia edildiğini anlatan Albayrak, sözlerini şöyle sürdürdü: "Sohbetinden kim nasıl talimat almış anlamıyorum. Defalarca dinledim bir talimat bulamadım. Bu tespiti yapan, muhtemelen polis, muhakkak özel olarak muhafaza edilmelidir. AİHM kararlarına göre bir suçtan iki kere yargılanılmaz diyor. Bu dava 2000 yılında Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde (DGM) açılan dava ile birebir aynıdır."
İki iddianameden de müvekkili hakkındaki suçlamaları okuyan Albayrak, müvekkilinin 2008'de beraat ettiği suçlamalarla bugün tekrar yargılandığını hatırlattı. Nurullah Albayrak, "Hukuken soruşturma dahi açılması doğru değil. Savcının iddianamede ortaya attığı iddialar daha detaylı ve sistemli şekilde beraat ettiği davada yer alıyordu. Hepsinden beraat etti ve karar onandı. Aynı suçlamalar yeni bir soruşturmaya konu olamaz. Öyle bir iddianame ile karşı karşıyayız ki savcı, bu hususlar (delillendirme) aşağıda açıklanacak deniyor, altta ise yukarıda ele aldık deniyor. Böyle bir iddianame." diye konuştu.
'Soruşturma başlatılması talimatı için sohbet, köşe yazısı ve daha da masraflı olan dizi mi çekilmesi gerekiyor?' diye soran Albayrak, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nin beraat kararı verdiği dosyanın istenmesini talep etti.
Nurullah Albayrak, müvekkili hakkında verilen tutuklama kararını geçtiğini, soruşturma başlatılması ya da dava açılmasının doğru olmadığını vurguladı. Albayrak, müvekkili hakkındaki tutuklama kararının kaldırılmasını istedi.
GÜLEN'İN AVUKATI YAMAKOĞLU: GÜLEN'E TERÖRİST DENİLİRSE TÜM MÜSLÜMANLAR TERÖRİST GÖSTERİLMİŞ OLUR!
Gülen'in avukatlarından Tahir Yamakoğlu da sık sık yurt dışına çıktığını kaydetti. Dünyada Müslümanların terörist olarak görüldüğüne işaret eden Yamakoğlu, Gülen ve cemaatine yönelik ise olumlu bir bakış açısı bulunduğunu vurguladı. Tahir Yamakoğlu, müvekkili ve sevenlerinin terörist gibi gösterilmeye çalışılmasıyla 'tüm Müslümanlar terörist' denilmiş gibi olacağını ifade etti.
KARACA'NIN AVUKATI YAZGAN: BUGÜNE KADAR VERİLEN BÜTÜN KARARLAR GEÇERSİZ
Tutuklu sanık Hidayet Karaca'nın avukatlarından Aynur Tuncer Yazgan ise sanıklar hakkında bugüne kadar verilen bütün kararların gerekçesiz olduğunu iddia etti. Bu durumun Ceza Muhakemesi Kanunu ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) ortaya koyduğu standartlara açıkça aykırı olduğunun altını çizdi. Mahkemenin verdiği tutukluluk kararlarının da hukuki ve fiili hiçbir neden içermediğini kaydetti. Türkiye'nin gerekçesiz karar sebebiyle AİHM tarafından mahkum edildiğini hatırlatan Yazgan, bundan sonraki verilecek kararlarda bu hususa dikkat edilmesini talep etti. Yazgan ayrıca Karaca'nın tutukluluğuna ilişkin iddianamede taraflarca yalanlanmış yasa dışı bir ses kaydının yer aldığını ve bu kaydın delil olamayacağı yönünde çok sayıda Yargıtay kararı olduğunu vurguladı.
KARACA'NIN AVUKATI: SULH CEZALAR ENGİZİSYONLA AYNI
Karaca'nın avukatlarından Fikret Duran, tutuklama kararını veren ve her ay yapılan tutukluluk incelemelerinde bu kararını tekrarlayan sulh ceza hakimlikleriyle Ortaçağ'daki Engizisyon mahkemelerinin uygulamalarını karşılaştırdı. Duran, sulh ceza hakimlikleri ile Engizisyon mahkemelerinin birebir aynı olduğunu savundu.
Duran, savcının iddianamede Karaca'nın talimat aldığı bir telefon görüşmesinin sinyal kaydından bahsettiğini aktardı. Fikret Duran, mahkemeye sunduğu raporla Karaca'nın o dakikalarda ameliyatta olduğunu belirtti.
Karaca'nın avukatlarından Doğan Akkurt, iddianamede mağdur olarak yer alanların Karaca hakkında şikayetçi olmadığını ama buna rağmen dava açıldığını kaydetti. Savcının iddianamede, Şefkat Tepe dizisinin bir sahnesinde geçen 'tırlatmak' kelimesinde yer alan 'tır' hecesinden yola çıkarak MİT TIR'larının durdurulması talimatı verildiğini öne sürdüğüne dikkat çekti. Akkurt, 'Bu şizofrenidir' dedi.
Tutuklu Emniyet Müdürü Ahmet Öztürk'ün avukatı Turgay Demirci, müvekkilinin önce doğmamış bebeğini ardından ise eşini kaybettiğini hatırlattı. Tutuklanmasıyla geride 7 yaşında bir öksüz bıraktığını anlattı. 'Hukuk her şeyden önce insan içindir' diyen Demirci, müvekkilinin daha önce gözaltına alındıktan sonra serbest kaldığını ancak kaçmadığını hatırlattı. Hakkında tekrar gözaltı kararı verildikten sonra da yine kendisi gelerek emniyete teslim olduğunu ifade eden Demirci, "Müvekkilimin tutukluluğuna gerekçe yapılan kaçma şüphesinin ayakları yere basmıyor" dedi. Demirci, Öztürk'ün tutuksuz yargılanmasını istedi.
Avukat Ömer Turanlı da yıllarını terörle mücadeleye adamış emniyet mensuplarının terör suçlamasıyla yargılanmasına tepki gösterdi. Turanlı, müvekkillerinden Emniyet Müdürü Ertan Erçıktı'nın canlı bombayı üzerine atlayarak etkisiz hale getirdiğini ancak şimdi terörle suçlandığına dikkat çekti. "Terörü değil emniyetin terör hafızasını yargılıyorsunuz" diyen Turanlı, delil olmaksızın insanların bir yılı aşkın süredir tutuklu olduğunu kaydetti. Tutukluluk tedbirinin cezaya dönüştüğünü belirten Turanlı, "Tutukluluk yargının sopası olmasın" diye konuştu. Turanlı, müvekkilleri hakkında tahliye talebinde bulundu.
MAHKEME: TUTUKLULUKLARA DEVAM
Duruşma sonunda mahkemeden tutuklu sanıklara tahliye kararı çıkmadı. Duruşma sonunda mahkeme ara kararlarını açıkladı. Hidayet Karaca, Ali Fuat Yılmazer, Ömer Köse, Yurt Atayün, Ekrem Çelik, Erol Demirhan, Ertan Erçıktı, Hüseyin Nohut, Mustafa Kılıçarslan ve Ahmet Öztürk’ün tahliye talepleri reddedildi.
MAHKEME TAHŞİYE SANIKLARININ BERAATİNE VE SES KAYDINA DİKKAT ÇEKTİ
Mahkeme, Tahşiye sanıklarının yargılandıkları Bakırköy 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nde kesinleşmemekle birlikte beraat etmelerini gerekçe olarak gösterdi. Tahşiyecilere yönelik o dönem yapılan işlemleri de gerekçe yapan mahkeme, Youtube'dan alındığı iddianamede de belirtilen ve Fetullah Gülen ile Hidayet Karaca arasında geçtiği iddia edilen telefon kaydını da dikkate aldığını belirtti.
Mahkeme heyeti tahliyelere ret kararına ayrıca, “Tahşiyeciler grubu davası sanıklarının Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesi’nde beraat etmesi yönünde verilen karar, bir kısım şikayetçilerin sahibi oldukları BMB yayın grubuna ait dini görüş ve yorumları içeren kitap içerikleri, gazete nüshaları, ele geçen el bombaları, delil durumu, atılı suçlamaların vasfı, sanık Hidayet Karaca ile ilgili Ser Film A.Ş.’ye ait ticaret sicil kayıtları” kapsamında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut kanıtlar bulunmasını da gerekçe gösterdi.
ALİ FUAT YILMAZER'İN YAZISININ DAYANDIĞI BİR BELGE YOK
Mahkeme, sanıklardan Ali Fuat Yılmazer'in 2008 yılında il emniyet müdürlüklerine ilettiği yazısına ilişkin mesnet teşkil edecek belge bulunmadığına dair emniyetin Ocak 2015'te bir yazı gönderdiğini de kaydetti.
Bu nedenlerle kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların bulunduğunu belirten mahkeme, suçun vasfı, delil durumu ve istenen ceza miktarına göre tutukluluğun orantılı olduğunu ifade etti.
GÜLEN'İN TUTUKLULUĞUNA DEVAM
Fetullah Gülen hakkında gıyabi tutukluluk kararının kaldırılması talebinin de bu aşamada reddine karar verildi.
MAHKEME 7 GÜN SONRA REDDİ HAKİM TALEBİNİ DEĞERLENDİRECEK
Heyetin reddi talebinde bulunan avukatlara 7 gün süre veren mahkeme, bu talebe ilişkin açıklayıcı sebeplerini bildirmelerini istedi. Mahkeme bu süre sonunda heyetin reddine ilişkin "kendilerinin ret kararı vermeleri durumunda" talebi değerlendirmek üzere dosyanın üst mahkeme olan İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderilmesine karar verdi. Mahkemenin reddihakim talebini "reddetmesi durumunda" ise davaya aynen devam edilecek.
Mahkeme, heyetin reddi talebi bulunduğu için bu talebe ilişkin karar verilinceye kadar avukatların diğer taleplerine yönelik bir karar verilmesine yer olmadığına da hükmetti.
DAVA 23 ŞUBAT'A ERTELENDİ
Duruşma 23, 24 ve 25 Şubat tarihlerine ertelendi.
PARALEL MEDYA ÇARPITMADA ISRARLI
Öte yandan davayla ilgili paralel medyada çarpıtma haber yapılmada ısrar edildiği görülüyor. MİT'in Tahşiye grubunun bir terör örgütü olmadığını açıkça bildirmesine karşın cemaat medyası grubun terör örgütü olduğunda ısrar ediyor. MİT'in mahkemeye gönderdiği belgeye rağmen paralel medya "Tahşiye grubu" kelimesini ilk kez Gülen'in değil ondan 1 ay önce MİT'in kullandığının ortaya çıktığını, dolayısıyla dayanağı olduğu davanın da çöktüğünü, sanıkların derhal serbest bırakılması gerektiğini iddia etti!..
Paralel medyanın merkez haber ajansı Cihan'da "Tahşiye ifadesini ilk Gülen değil MİT kullanmış" başlığı ve Osman Arslan-Halil Özcan imzası ile bugün yayınlanan ve bol miktarda "Hocaefendi" ifadesinin geçtiği haber aynen şu şekilde:
"Genelkurmay Başkanlığı’nın mahkemeye gönderdiği MİT raporuna göre, Tahşiye ifadesini iddiaların aksine Fethullah Gülen Hocaefendi’den önce MİT kullanmış. Tahşiyecilere kumpas kurulduğu iddiasıyla açılan davanın iddianamesinde Tahşiye’yi ilk kez Hocaefendi’nin vaazında kullandığı, bu ifadenin dizi filmde ve köşe yazılarında geçmesiyle de polisin operasyon yaptığı iddia edilmişti.
Gülen ve Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca ile eski polislerin yargılandığı dava dosyasına önemli bir rapor girdi. Genelkurmay’ın gönderdiği bu rapor MİT’in 5 Mart 2009 tarihinde Tahşiyecilere yönelik hazırladığı yazı. ‘Tahşiye Nurcu Grubu’ başlığı altındaki 6 sayfalık raporu MİT, Genelkurmay’a göndermiş. Mahkemenin, Genelkurmay’dan Tahşiyecilerle ilgili ellerindeki bilgi ve belgeleri istemesi üzerine de Genelkurmay, bu raporu mahkemeye gönderdi.
Mahkeme, aynı talebi MİT’ten de istemişti. Ancak MİT birkaç satırlık kısa bir cevap gönderirken kendi hazırladığı 6 sayfalık bu raporu ise göndermedi.
RAPOR, İDDİANAMEDEKİ SUÇLAMAYI ÇÜRÜTTÜ
İddianamede, Tahşiye ifadesinin ilk kez Gülen tarafından 6 Nisan 2009 tarihindeki vaazında kullandığı ileri sürüldü. Hocaefendi’nin dini gruplardan bir kısmının terörize edilebileceği uyarısında bulunduğu konuşmasında tahşiye ifadesini kullandığı, daha sonra bu ifadenin Tek Türkiye dizisinde geçtiği, bazı gazetecilerin de köşelerinde yazdığı anlatıldı. Savcı iddianamesinde, böylece polislerin Tahşiye adıyla operasyon yaptığını öne sürdü.
Ancak, dosyaya giren ve Hocaefendi’nin vaazından önce 5 Mart 2009 tarihli MİT raporunda grubun adı Tahşiye olarak belirtilmiş. ‘Tahşiye Nurcu Grubu’ başlığı adıyla hazırlanan raporda aynı zamanda dipnot ile Tahşiyenin ne anlama geldiği de açıklanmış.
Raporda ayrıca MİT, grubun merkezinin Muş olduğunu, 2008 Kasım ayında yaklaşık 500 kişilik mensubu bulunduğunu ve düzenli toplantılar yaptığını belirtiyor. Raporda ayrıca, Mehmet Doğan’ın talimatıyla gazeteci yazar Mustafa Kaplan’ın 2004 yılında Nur cemaati liderlerine tehdit içerikli mektuplar yazdığı da kaydedildi. MİT’in bu tespitleri Gülen’in vaazından yıllar önce de MİT’in bu gruba yönelik çalışma yaptığını göstermiş oldu.
Tahşiye ifadesinin Samanyolu’nda yayınlanan Tek Türkiye dizisinde işlendiği gerekçesiyle tutuklanan Hidayet Karaca’nın avukatı Fikret Duran, MİT’in bu raporunun davanın temelini çürüttüğünü söyledi. Gülen’in vaazından bir ay önce MİT’in Tahşiye başlığıyla rapor hazırladığını kaydeden Duran, “Bu raporun hazırlanabilmesi için de öncesinden çalışmalar yapmak gerekiyor. Dolayısıyla Fethullah Gülen Hocaefendi’nin vaazından aylar hatta yıllar önce MİT, Tahşiye ifadesini kullandığı anlaşılıyor.” dedi. Duran, Tahşiye ifadesinin ilk kez Gülen’in konuşmasında geçtiği, sonra bu ifadenin Tek Türkiye dizisinde kullanıldığı ve buna bağlı olarak polislerin operasyon yaptığı iddiasının böylece çöktüğünü vurguladı."
GÖZDEN KAÇIRILMAK İSTENENLER
Cihan'ın haberi bu şekilde.. Pes mi demek lazım yoksa başka bir şey mi insan şaşırıyor. Öncelikle bazı hususların paralel medyada kasıtlı olarak birbirine karıştırıldığı söylenebilir.
Birincisi, Tahşiye grubunun bir terör örgütü olup olmadığı tartışmasının ön planda tutulduğu, arka planda ise bazı iddiaların gözden kaçırılmaya çalışıldığı görülüyor. Bu grubun terör örgütü olduğu iddiasının bir an için de olsa doğru kabul edildiği varsayılsın. Ancak bu durum, o gruba bir kumpas kurulmuş olduğu iddiasını ortadan kaldırmaz. Ki, Çağlayan'daki davanın konusu da zaten budur. Tahşiye grubunun terör örgütü olup olmadığı ayrı bir konudur. Buna dair ayrı bir dava Bakırköy'de görülmüş ve beraatle sonuçlanmıştır. Çağlayan'daki davanın konusu ise, o gruba Gülen yapılanması tarafından kumpas kurulup kurulmadığıdır. Bu şüpheyi güçlendiren çok sayıda somut delil ortaya çıkmıştır. Ancak paralel medya ise işin bu yanına nedense hiç değinmemektedir. Acaba neden?.. "Tahşiye" isimli grubun Fetullah Gülen karşıtı bir "nur" cemaati grubu olması.. Sanıkların evinin civarında operasyondan önceki günlerde çok sayıda cemaat mensubu polis görevlisinin olduğunun ve bunların da resmi görev kayıtları düzenlenmeden o bölgede bulunduğunun belirlenmesi.. Evde yapılan aramada bulunan bombaların üzerinden sanıklardan hiçbirisinin parmak izi çıkmamasına karşın aramayı yapan polislerin parmak izlerinin çıkmış olması.. İşte bunlar kumpasa dair en güçlü kanıtları oluşturmaktadır.
Paralel medyanın konuyu nasıl çarpıttığına dair ikinci bir örnek ise, geçtiğimiz haftalarda yaptıkları bir haber örnek verilerek gösterilmişti. Tahşiye grubunun yargılandığı Bakırköy'deki davaya, sonlanmasına yakın geçtiğimiz haftalarda Emniyet ve MİT tarafından gönderilen bir yazı gündeme gelmişti. Bu iki kurumun mahkemeye gönderdiği yazılar, paralel örgütün "Tahşiye Grubu bir terör örgütü olup El Kaide ile irtibatlıydı" iddiasını boşa çıkarmıştı. Yazılarda grubun terör örgütü olduğuna dair, İstihbarat Dairesi, Bakanlar Kurulu ve uluslararası kurumların kararlarında her hangi bir kayda rastlanmadığı belirtiliyordu. Ancak paralel medya konuyla ilgili haberinde inanılmaz şekilde mahkemeye gelen resmi yazıların bir bölümünü gizlemiş, MİT ve Emniyet sanki Tahşiye grubunun terör örgütü olduğunu mahkemeye bildirmiş gibi iddiada bulunmuştu. Evet, haberde belgenin bir kısmı gizlenerek tam aksi yönde bir görüş bildirildiği iddia edilmişti. Basında yayınlanan mahkeme tutanağı, bu çarpıtmayı da belgelemiş oldu. (1)
Paralel medyanın bu çarpıtmaları MİT Tırları ve Selam soruşturmalarında da görüldü. Dönemin Başbakanı Erdoğan'ı, İran lideri Ahmedinejat ve Lübnan Hizbullah lideri Nasrallah ile birlikte sözde Selam-Tevhid terör örgütünün lideri olarak sunmaya çalıştılar. Bu kumpas ortaya çıkarılınca, 3 yıllık soruşturma sürecinde hiçbir delil elde edilemediği açığa çıktı. O zaman da, "aslında biz tam delilleri elde etmek üzereyken dosya elimizden alındı" demeye başladılar. Günlerce propaganda yaptılar. Nazlı Ilıcak, Gültekin Avcı, Tufan Ergüder gibi paralel yazar, hukukçu ve polis şefleri "İran her yere sızdı" diyerek "en iyi savunma saldırıdır" şeklindeki psikolojik savaş tekniğini kullanmaya çalıştılar. Türkiye'nin İranlılar tarafından ele geçirildiğini, bu örgütün, kahraman polis ve savcıları o dosyadan aldığını iddia ettiler. Tüm kamuoyunu uyanık olmaya çağırdılar. Ancak ilginç çelişkilere de imza attılar. O günlerde tutuklanan İstanbul eski emniyet istihbarat yetkilisi Ali Fuat Yılmazer, tutuklanmasına tepki olarak "ülkeyi İsrail ajanları yönetiyor" diye haykırmıştı. Görüldüğü gibi ülkeyi yönetenleri hem İran hem İsrail gibi birbiriyle asla birarada olmayacak iki ülkenin ajanı gibi göstermeye kalkıştılar. Şimdi Tahşiye davasında da bu çarpıtmaların aynı pişkinlikle devam ettirilmeye çalışıldığı gözleniyor. (Abdullah Harun / kontrgerilla.com)
(1) Kontrgerilla.com/mansetgoster.asp?haber_no=7242
TAHŞİYE İDDİANAMESİNE ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN
Paralel yapı-14 Aralık (2014) 'Tahşiye kumpası' soruşturması manşetlerimiz
Paralel yapı-Çeşitli davalardaki kumpaslar manşetlerimiz
Tahşiye çöktü, paralel çarpıttı
(25 Aralık 2015, 13:42), son güncel.: (26 Aralık 2015, 07:45)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: