2007'de Malatya Zirve Yayınevi'nde biri Alman uyruklu 3 kişinin boğazının kesilerek öldürülmesine ilişkin davanın 107. duruşmasında, tutuksuz sanık emekli Orgeneral Hurşit Tolon savcının esas hakkındaki mütalaasına karşı savunma yaptı. Tolon'un avukatı da savunmasında, davayı ilk açan Ergenekon savcısı Zekeriya Öz'ün paralel örgüt üyeliği soruşturması kapsamında yakalama kararı çıkarılacağı haberleri üzerine yurtdışına firar etmiş olmasına dikkat çekti.
13.09.2015 11:34 Zirve Yayınevi'nde biri Alman uyruklu 3 kişinin boğazının kesilerek öldürülmesine ilişkin davanın dün görülen 107. duruşmasında, tutuksuz sanık emekli Orgeneral Ahmet Hurşit Tolon ve adli kontrol kararıyla elektronik kelepçe takılan sanıklardan Cuma Özdemir savunmalarını verdi.
Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmada, tutuksuz sanıklar Ahmet Hurşit Tolon, emekli Albay Mehmet Ülger, Binbaşı Haydar Yeşil, İnönü Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Görevlisi Ruhi Abat, Murat Göktürk, Mehmet Çolak, Abdullah Atılgan, Levent Ercan Gelegen ile adli kontrol kararıyla elektronik kelepçe takılan sanıklar Emre Günaydın, Abuzer Yıldırım ve Salih Gürler hazır bulundu.
Elektronik kelepçe takılan sanıklardan Hamit Çeker Elbistan Adliyesinden, Cuma Özdemir ise Darende Adliyesinden video konferans sistemiyle duruşmaya dahil edildi.
Cinayetlerde hayatını kaybedenlerden Uğur Yüksel'in annesi Hatice Yüksel de duruşmaya katıldı.
Mahkeme Başkanı Vedat Koç, geçen duruşmada davanın tutuksuz sanıklarından İlker Çınar'ın dosyaya delil olarak sunduğu flash bellek ve CD ile tutuksuz sanık Haydar Yeşil'in kayınbiraderi Hüseyin Kılıç'ın verdiği harddiskin bilirkişi tarafından incelenmesinin kararlaştırıldığını hatırlatarak, henüz bilirkişi heyeti oluşmadığını belirtti.
HURŞİT TOLON SAVUNMA YAPTI
Daha sonra Ahmet Hurşit Tolon, esas hakkındaki savunmasını verdi.
Sözlerine Hakkari ve Iğdır'daki terör saldırılarında şehit olan asker ve polislere Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifa dileyerek başlayan Tolon, "Davaya konu menfur cinayetler münasebetiyle hayatlarını kaybedenlere Tanrı'dan rahmet diliyorum" dedi.
Bu sırada fenalaşan ve polislerce dışarıya çıkarılan Hatice Yüksel, daha sonra duruşma salonuna getirildi.
Tolon, cinayetlere ilişkin en küçük bir bilgisi, ilgisi ve irtibatı olmadığını savundu.
İddianamede adı geçen (Özel Harp Dairesi (ÖHD) bağlantılı) Türkiye Ulusal Stratejiler ve Harekat Dairesi (TUSHAD) isimli bir örgütün kurulmadığı gibi böyle bir oluşumun varlığına ilişkin hiçbir bilgi ve görgüsü olmadığını ileri süren Tolon şöyle konuştu:
"Dinlenen tanık beyanları da bu gerçeği teyit etmiştir. İddia makamı; Genelkurmay Başkanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve sosyal güvenlik kurumlarının yazılarına rağmen İlker Çınar isimli müfterinin aşağılık iftiralarına itibar etmeyi tercih etmiş, sadece tedarik edilmiş bir müfterinin iftiralarıyla kurgulanmış bir senaryoyu uygulamaya koymuştur. Yargılamanın ulaştığı bu aşamada toplanan somut delilleri göz önüne alarak ayrıntılı bir savunma yapmayacağım. Somut deliller, resmi makamlardan gelen belgeler ve toplanan delillerle isnat edilen suçu işlemediğim tüm açıklığıyla gözler önüne serilmiştir."
İlker Çınar'a şair Ziya Paşa'nın "En ummadığın keşf eder esrar-ı derunun, sen herkesi kör, alemi sersem mi sanırsın" dizeleriyle cevap vermek istediğini ifade eden Tolon, "Son kullanma tarihini doldurmuş bir sahte mütalaa dosyada mevcudiyetini korumaktadır.
İddia sahibi iddiasını ispatla yükümlüdür. Ne iddianameyi düzenleyen cumhuriyet savcısının ne de iddia makamının bu kurala dikkat ve imtina göstermediği açıktır. Sözde gizli tanık esastaysa sanık olan kişinin kimliğini araştırmamışlardır. Subjektif ve tutarsız beyanlarına itibar etmişlerdir" dedi.
"Türk Silahlı Kuvvetlerinin yıpratılmasına çalışmıştır"
"Şahsımı kamuoyunda menfur bir cinayetin azmettiricisi gibi göstererek aslında Türk Silahlı Kuvvetlerini (TSK) hedef almışlardır" diyen Tolon, şöyle devam etti:
"Şahsımın kabul edilemez ithamlarla suçlandığı görülmektedir. Benimle birlikte muvazzaf askerlerin yargılanmasıyla planlı şekilde devam eden yıpratma, karalama ve öç alma kampanyasının sürdürülmesi amaçlanmıştır.
Ahmet Taner Kışlalı, Uğur Mumcu, Eşref Bitlis ve Turgut Özal gibi kişilerin ölümlerinin inkar edilemez şekilde sorumlusu olarak TSK gösterilmiştir. Bununla da yetinilmemiş Genelkurmay Başkanlığı ve askeri savcılığı sahte evrak düzenlemekle itham edilerek esasen TSK'nın yıpratılmasına çalışılmıştır."
Atatürk'ün 31 Temmuz 1920'de Afyonkarahisar'da subaylara hitaben "Orduyu itham etmek için mutlaka subayları karalamak lazımdır" dediğine değinen Tolon, "Ülkemizde yaşanan gelişmeler Atatürk'ün bu sözünün günümüzde de halen geçerliliğini koruduğunu ortaya koymaktadır. TSK'nın emekli ve muvazzaf mensuplarına düzmece delillerle büyük bir hukuk katliamı yaşatılmıştır.
Şerefli Türk askerlerinin büyük bölümü hayatlarını kaybetmiş ya da uğradıkları iftiralara dayanamayarak yaşamlarına son vermişlerdir. Orduya kurulan kumpasın tüm açıklığıyla ortaya çıkması tek ve yegane tesellimizdir. Şahsıma kurulan tuzaklara rağmen bugün de yine 'varlığım Türk varlığına armağan olsun' diyorum. Bu uğurda ömür verdim, kalan ömrümü de vermeye hazırım.
Bu karalama kampanyalarını hak etmediğimi düşünüyorum. Hukukun üstünlüğünün bu mahkemede hala geçerliliğini koruduğuna inanmak ve güvenmek istiyorum. Yaşantım boyunca hukuka aykırı suçum olmadı" ifadesini kullandı.
Tolon, beraatını ve İlker Çınar hakkında suç duyurusunda bulunulmasını talep etti.
-Tolon'un avukatının savunması-
Tolon'un avukatı İlkay Sezer de Ahmet Hurşit Tolon'un konutunda 1 Temmuz 2008'de el konulmasının üzerinden 7 sene geçtikten sonra imajlarını alabildikleri 2 CD'ye dikkati çekerek, CD'leri incelemeye tabi tutturduklarını söyledi.
Sezer, inceleme sonucunda aldıkları 2 bin 450 sayfalık rapor olduğunu belirterek, bunu mahkemeye sunacağını kaydetti.
Raporun önemli bir bölümünü okumak istediğini dile getiren Sezer, şöyle konuştu:
"CD'lerin bulundukları yerde imajlarının alınmaması, özlüklerinin çıkarılmaması delil olarak işlenmeleri konusunda ciddi olumsuzluğa sebep oldu. Bu dosyaların farklı kaynaklarda oluşturulduktan sonra CD'lere yazıldığını ortaya koyuyor. Bu dosyaların tarih manipülasyonu içerdiği ortaya çıktı.
4 dosyanın tarihleriyle ilgili durum bu manipülasyonu güçlendiriyor. İncelenen dosyalarda oluşturulan değiştirme izleri dikkat çekti. Bu CD'ler müvekkilime ilişkin arama, el koyma tutanaklarında da belirtilmiyor. Buradan anlıyoruz ki bu CD'lerin imajları bize neden verilmemiş."
YURTDIŞINA FİRAR EDEN SAVCI ZEKERİYA ÖZ'E DİKKAT ÇEKTİ
Sezer, "Müvekkilim, şu anda yurtdışına gitmiş bir savcı tarafından hazırlanan iddianameyle yargılandı. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı, bu ceza sonra müebbet hapse çevrildi. Sonra beraat etti. Dava Yargıtay'da temyiz aşamasında bekliyor. Bunun ne anlama geldiğinin takdirini mahkemenize bırakıyorum" dedi.
Sezer, daha sonra hazırladığı 68 sayfalık esas hakkındaki savunmasını ve "Elba 3" ve "Elba 4" ibareli CD'lerle ilgili kriminal bilirkişi raporunu mahkeme heyetine teslim etti.
SANIK CUMA ÖZDEMİR SAVUNMA YAPTI
Daha sonra Cuma Özdemir, esas hakkındaki savunmasını verdi.
Özdemir, olayın olduğu dönemde köyden şehre dershaneye gitmek ve üniversiteye hazırlanmak üzere gelen bir kişi olduğunu ifade ederek, Hamit Çeker ve Salih Gürler ile tanıştığını anlattı.
Özdemir, Hamit Çekir ve Salih Gürler ile iyi diyalogları bulunduğunu savunarak, "Emre Günaydın, bize ağabeyinin, dayısının mafya babalarıyla ilişkilerini anlatıyordu. Sümer Karakolu'na gidip çıkışı ondan korkmamıza sebep oldu.
Emre Günaydın, bize misyonerlikten bahsetmese haberimiz yoktu. Ülkemize karşı kötü insanlar olduğunu anlatıp dururdu. Ailesinin yanında kalmak dururken niye yurtta kalıyordu? Köyden gelmiş, ne dese inanan başka kimi bulabilirdi?" ifadelerini kullandı.
"Öldürülmelerinde dahlim yoktur"
Olay günü olay yerine ilk kez gittiğini savunan Özdemir, "Öldürülmelerinde dahlim yoktur. Olay yerinden dışarı çıkmak istediğim, kapı kilitli olduğu için çıkamadığım doğrudur. Olay yerinden herhangi bir şekilde bir şey almış değilim. Pencere kenarında bekliyordum. Herhangi bir terör örgütüne üye değilim" dedi.
Özdemir, cezaevinde üniversiteyi kazandığını ve okulu orada bitirdiğini belirterek, "Okumamdan dolayı idare tarafından ödüllendirildim" diye konuştu.
Cinayetlerin azmettiricisi olarak yargılananları tanımadığını iddia eden Özdemir, "Hiçbiriyle en ufak bir ilgim alakam yoktur. Bilsem olayın azmettiricisi bu sanıklar, anlatırım ama şimdi bu insanlara iftira atacak değilim, atmadım, atmam da. Bu insanlara iftira atılıyorsa ben hiçbir şeyden haberi olmayan Cuma ne yapsın?" ifadesini kullandı.
"Keşke köyümde çobanlık yapsaydım"
Özdemir, hayatımın en güzel yıllarını ailesinden uzak geçirdiğini ifade ederek, "Artık bir yuva kurmak istiyorum. Beraatimi talep ediyorum. Keşke köyümde çobanlık yapsaydım da Emre Günaydın'ı tanımasaydım" şeklinde konuştu.
Özdemir'in avukatı Soner Demirci de söz konusu cinayetlerin devlet rejimini, otoriteyi hedef almadığını savunarak, cinayetlerin zaman zaman farklı kesimlerce işlendiğine ilişkin algı oluşturulduğunu iddia etti.
Cinayetlerin ilk başta milliyetçi görüştekiler tarafından planlandığının ileri sürüldüğünü anlatan Demirci, şimdiyse "paralel devlet unsurlarınca" yapıldığı görüşünün hakim olduğunu savundu.
Hamit Çeker ise savunmasını yazılı verdiğini, sözlü beyanda bulunmak istemediğini kaydetti.
Zirve'de suç öldürülenlerde mi?
(13 Eylül 2015, 11:34)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: