Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Başbakanlığı döneminde ofisine dinleme cihazı yerleştirildiği iddiasıyla açılan soruşturma tamamlanarak iddianame hazırlandı. 13 polis hakkında 'örgütlü casusluk' suçlamasıyla müebbet hapis cezası istendi. Şüpheli isimlerin 'yakalanması'nın da istendiği iddianamede, şüpheli polislerin Gülen cemaatiyle bağlantılı oldukları iddialarına yer verilmesi de dikkati çekti. Savcılığın bu değerlendirmesini haklı çıkarırcasına paralel medyada iddianameye tepki gösterildi, o polisler için cevşenler okunduğu belirtildi.
03.11.2014 20:42 Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Başbakanlığı döneminde ofisine dinleme cihazı yerleştirildiği iddiasıyla açılan soruşturma tamamlanarak iddianame hazırlandı. Ankara Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Bürosu Savcısı Durak Çetin'in, aralarında Erdoğan’ın koruma Müdürü Mehmet Yüksel, Zeki Bulut ve eski TÜBİTAK Başkan Yardımcısı Hasan Palaz’ın da bulunduğu 13 kişi hakkında iddianame hazırladığı belirtildi.
İddianamede, şüpheli isimler için “yakalama” istendi. Şüpheliler hakkında 'örgütlü casusluk' suçlamasıyla müebbet hapis cezası istendi. İddianamenin Başsavcı Vekili Hüseyin Şahin’e onaylaması için geçen hafta sunulduğu ve henüz mahkemeye gönderilmediği belirtildi.
Gizli tanık 'Hançer'
İddianamede MİT raporu, Başbakanlık Teftiş Kurulu raporu, gazete haberleri, ortam dinleme cihazı olarak tabir edilen “böcek” satışı yapan firma yetkilisi olduğu ifade edilen “Hançer” kod adlı gizli tanık beyanları ve HTS kayıtları delil olarak gösterildi. İddianamede şöyle denildiği öne sürüldü:
Cemaat iddiası
"Şüpheliler Ali Özdoğan, Serhat Demir, Ahmet Türer, Sedat Zavar, Enes Çiğci, İlker Usta, Hasan Palaz, Zeki Bulut ve evrakı ayrılan Orhan Şengül’ün, Başbakanlığın çalışma ofislerinde bulunan dinleme cihazları nedeniyle yazılı ve görsel basında Fethullah Gülen cemaatine mensup olduklarının yazıldığı, söylendiği, ancak şüpheliler Ali Özdoğan, Ahmet Türer, Sedat Zavar, Enes Çiğci, İlker Usta, Hasan Palaz, Zeki Bulut’un savunmalarında, Fethullah Gülen cemaatine mensup olmadıklarını söyledikleri..."
İddianamede şu bilgiler yer aldı: "28 Aralık 2011'de sabah saatlerinde Başbakanlık Keçiören Subayevleri’ndeki ikametin altında bulunan ofislerinde Başbakanlık Başmüşaviri Mustafa Varank’ın ve konutta görevli polislerin eşliğinde tarama yapılırken sinyal yayan bir dinleme cihazı bulundu. Öğleden sonra AK Parti Genel Merkezi'nde 5 kişilik MİT ekibiyle arama tarama yapıldı. 29 Aralık 2011 günü öğleden önce 5 kişilik MİT ekibiyle yine yanlarında Varank varken Başbakanlık Merkez binada ve öğleden sonra Başbakanlık resmi konutunda arama tarama yapıldı. Priz içerisinde sinyal yaymayan dinleme cihazı bulundu."
MİT teslim almış
Keçiören'deki ofiste böceğin dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından kullanılan masanın sağ tarafındaki "Far" marka 6 girişli çoklu prizde bulunduğu belirtildi. Anılan masanın sağ tarafında kriptolu telefon da dahil olmak üzere toplam 4 adet telefonun bulunduğu belirtilen iddianamede "Telsiz vericinin tespiti sonrasında, mevcut durumun sadece Mustafa Varank ile paylaşılarak herhangi olumsuz bir durum yokmuş gibi teknik arama faaliyetine devam edildiği, söz konusu çoklu priz incelenmek üzere MİT'e bağlı ekip tarafından teslim alındığı" belirtildi.
İddianamede ayrıca 29 Aralık 2011'de Başbakanlık Çankaya Resmi Konuttaki makam odasında gerçekleştirilen teknik arama faaliyeti neticesinde yine çoklu priz içinde böcek bulunduğu anlatıldı.
Palaz'ın imzası yok
Savcı Çetin, daha önce “Başbakanlık ofisinde bulunan böcekle ilgili hazırlanan raporda tahrifat yapmam istendi” açıklaması yapan Hasan Palaz ile ilgili ise, hazırlanan raporda imzası olmadığını belirtti. TÜBİTAK raporundan 2 yıl sonra alınan Tevfik Diker imzalı rapor, Palaz aleyhine delil olarak kullandı.
İddianamede kimler var?
-Eski Tübitak Başkan Yardımcısı Hasan Palaz.
-Eski Başbakanlık Koruma Daire Başkanı Mehmet Yüksel. Şu anda Polis Teftiş Kurulu Başkanlığı'nda görev yapıyor.
-Başbakan Erdoğan'ın eski koruma müdürü Zeki Bulut. Polis Teftiş Kurulu Başkanlığı'nda çalışıyor.
-İstihbarat Dairesi Başkanlığında çalışan Ali Özdoğan, şu an itibarıyla A. Gaffar Okkan PMYO'da görev yapıyor.
-Eski Başbakanlık Koruma Daire Başkanlığı personeli Serhat Demir, Emniyet'ten istifa etti. Yurt dışında olan Demir, gözaltına alınamadı.
-İstihbarat Dairesi Başkanlığında çalışan Sedat Zavar, şu an itibarıyla Erzurum İl Emniyet Müdürlüğü'nde görev yapıyor.
-Başbakanlık Koruma Daire Başkanlığında çalışan Ahmet Türer'in meslekten ilişiği kesildi.
-Komiser Enes Çiğci. İstihbarat Dairesi Başkanlığı'nda çalışan Çiğci, Ankara Gölbaşı ilçesinde görevine devam ediyor.
-Başpolis Memuru İbrahim Sarı, Ankara İl Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube Müdürlüğü'nde görev yapıyor.
-Polis memuru Hurşit Gölbaşı, Başbakanlık Koruma Güvenlik Teknik Şube Müdürlüğü'nde çalışıyor.
-Polis memuru Harun Yavuz, KOM Daire Başkanlığı'nda çalışırken, Hakkari İl Emniyet Müdürlüğü'ne nakledildi.
-Polis memur Seyit Saydam, Ankara İl Emniyet Müdürlüğü Bomba İmha ve İnceleme Şube Müdürlüğü'nde görev yapıyor.
-Polis memuru İlker Usta, İstihbarat Dairesi Başkanlığı'ndan, Diyarbakır İl Emniyet Müdürlüğü'ne tayin edildi.
PARALEL MEDYA DAVAYA ÖFKELİ
Öte yandan Gülen cemaatine mensup paralel medyada iddianameye tepki gösterildi. Örneğin paralel medyanın merkez yayın organı olarak nitelendirilen Zaman gazetesi, olayı, "'Kupür' davası başladı: Polislerin 36 sayfalık iddianamesinde 30 hata yapılmış" başlığıyla verdi. Haberde şu satırlar yer aldı:
"İzmir'de terör ve yolsuzluğu soruşturan emniyet mensuplarına yönelik operasyon sonucunda açılan dava başladı. Tutuksuz yargılanan polislerin avukatı Ali Aksoy, 36 sayfalık iddianameyi hazırlayan savcının, kopyala yapıştır sistemiyle isimleri eklediği için en az 30 tane bariz hata yaptığını söyledi.
Hükümete yakın bir gazetenin kupürü ihbar kabul edilerek 19 Ağustos 2014 tarihinde yapılan operasyonla 32 emniyet mensubu gözaltına alınmış, daha sonra tamamı tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmıştı. Bugün İzmir Adliyesi 9. Ağır Ceza Mahkemesi'nde başlayan yargılamadan önce basın mensuplarının sorularını cevaplandıran Av. Aksoy, "İddianame, aslında 36 sayfalık bir iddianame. Bunun 20'ye yakını, kişilerin kimlik ve adres bilgilerinden ibaret. İddianame zaten bir garabetti, bilmiyorum bakma şansınız oldu mu? İddianamede müvekkillerin isimleri yanlış yazılmıştır. Başka isim yazılmıştır. Halbuki şu andaki yargılama yaptıkları noktada burası aslında kendilerinin, yani kişilerin isimlerindeki, mesleklerindeki yanlışlarından dolayı yargılama yapan savcı, iddianame hazırlayan savcı, en az hata yaptığı sayfada müvekkillerin isimlerinde iki defa hata yapmış. Yani kopyala yapıştır yapmış, 36 sayfalık bir şeyde, zaten bunun 20'ye yakın sayfası kişilerin isimleri ve adresleri olduğu halde 30'un üzerinde hatası var. İsim hatası var, yani böyle çok bariz hatalar var. Bugün duruşmamız başlıyor. İnşallah güzel bir hukuk neticesi alırız diye düşünüyorum." dedi...
Polislere destek vermek için adliyeye gelen İzmirli esnaflardan Necati Yörüdü ise, "Davanın devam ettiğini duyduk. İzmir esnafı olarak buraya geldik, destek vermeye. Masum olduklarını biliyoruz ve desteklemeye geldik." dedi. Esnaf Emin Izgın da, "Mağdur olduklarını düşündüğümüz için desteklemeye geldik. Onlara şu an bir zulüm yapıldığını düşünüyoruz. Zulümle âbad olanın, sonu berbat olur. Bunların elbet günyüzüne çıkacağına, mahkemenin gerekli kararı verip onları serbest bırakacağına eminiz. Onların mağduriyetlerinin giderilmesi için dua ediyoruz. Arka tarafta arkadaşlarımız Cevşen'ler okuyup dua ediyorlar. İnşallah dualarımız yerine ulaşacak. Haklı haksız, suçlu suçsuz günyüzüne çıkacak." dedi. (Cihan)"
Yine Zaman gazetesinin bir başka haberi de "Kupür davası başlıyor dosya, avukatlardan gizleniyor" başlığını taşıyor. Haber şu şekilde:
"İzmir’de 19 Ağustos 2014’te hükümete yakın bir gazetenin kupürü ihbar kabul edilerek emniyet mensuplarına yapılan operasyonla ilgili yargılama bugün başlıyor; ancak avukatlara hâlâ dava dosyasının tamamı verilmedi. Polis avukatlarından İsmail Hakkı Küçük, “Hayali savunma yapmak zorunda bırakılıyoruz.” dedi.
İzmir merkezli 13 ilde, önleme dinlemesi yapan polislere yönelik yapılan operasyonda 32 kişi gözaltına alınmıştı. Sevk edildikleri sulh ceza hakimliği tarafından, aralarında eski Batman İl Emniyet Müdürü Hasan Ali Okan ve eski Emniyet Müdür Yardımcısı Ramazan Karakayalı’nın da bulunduğu 11 polis tutuklanırken 21 polis tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmıştı. Operasyondan kısa bir süre sonra savcı Okan Bato, jet hızıyla iddianame hazırlayarak Okan, Karakayalı, Memduh Tosun, Taner Aydın, Tarkan Kolik ve Haldun Çabuk hakkında, iddianamede isimleri yer alan 31 mağdur ve müşteki için her suçlamadan 31’er kez ayrı ayrı, toplam 310 yıldan 961’er yıla kadar hapis, diğer 26 sanık için 10 ile 713’er yıl arasında değişen hapis cezaları istemişti. İddianamenin İzmir 9. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilmesinin ardından yapılan tutukluluğa itiraz sonucu, yaklaşık 40 gün cezaevinde kalan 11 polisin tamamı tahliye edildi. Tahliye kararını veren İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi, dokuz sayfalık gerekçeli kararında, tutuklamalara gerekçe olan suçlamalarla ilgili değil somut delil, olgu dahi bulunmadığına dikkat çekmiş, örgüt suçlamasını ‘hukuki garabet’ olarak değerlendirmişti.
ÖRGÜT SUÇLAMASI ‘HUKUKİ GARABET’
İddianameyi kabul eden İzmir 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde tamamı tutuksuz 32 polis, bugün hâkim karşısına çıkacak ancak sanık ve sanık avukatlarına dava dosyasının tamamı verilmedi. Avukat İsmail Hakkı Küçük, “Müşteki ve mağdur ifadelerinin üçte biri yok. Şikâyetçi olabileceği düşüncesiyle ifadesi alınan ancak şikâyetçi olmayarak sanık lehine verilen ifadeler ortada yok. TİB kayıtları verildi; ancak okunma ihtimali sıfır. Okuyup inceleyebilmemiz için mahkemedeki evrak asıllarının fotokopilerinin verilmesi gerekiyor.” dedi. Başlayacak davada sanıklara örgüt suçlaması yönetildiğini, örgüt davalarında müştekilerin mahkemede ifade vermesinin kanunen gerekli olduğunu da hatırlatan Avukat Küçük, “Örgüt davası olmasına rağmen müştekilerin ifadeleri, bulundukları yerlerde alınıyor.” diye konuştu. Savcılığın ardından mahkemeden de dava dosyasının tamamını alamadıklarını belirten Küçük, “Hayali savunma yapmak zorunda bırakılıyoruz.” diye konuştu."
Bu şekilde aktarılan iki haberden de görüldüğü gibi, iddianamede savcının şüphelilerin cemaatle bağlantısına dikkat çekmesini adeta haklı gösterircesine paralel medyada şüphelilere sahip çıkılıyor. Ne Balyoz ne Ergenekon ne de bağlantılı davalarda gösterilmeyen bir yaklaşımın, tıpkı cemaat yapılanmasının yakın dönemde ilk kez gündeme geldiği 7 Şubat 2012 krizinde olduğu gibi, tıpkı 17 Aralık sonrasındaki cemaat ve paralel yapı konulu dava ve soruşturmalarda olduğu gibi bu böcek iddianamesi konusunda da sergilendiği görülüyor. Bu yaklaşımın adeta aradaki bağlantının zımni bir itirafı niteliği taşıdığı hukukçularca dile getiriliyor.
CEVŞENLER OKUNUYOR
İddianamenin yerden yere vurulduğu paralel medyanın yukarıdaki gibi haber ve değerlendirmeleri, o şüpheli polislerin cemaat mensubu olduğu iddialarını güçlendiriyor. Hatta öyle ki, Zaman gazetesinin yukarıda alıntılanan haberinde iddianamede yer alan polisler için "CEVŞENLERİN OKUNDUĞU" belirtiliyor. Şu satırlar okuyuculara aktarılarak o polislerin cemaat mensubu olduğu adeta haykırılıyor:
"Polislere destek vermek için adliyeye gelen İzmirli esnaflardan Necati Yörüdü ise, "Davanın devam ettiğini duyduk. İzmir esnafı olarak buraya geldik, destek vermeye. Masum olduklarını biliyoruz ve desteklemeye geldik." dedi. Esnaf Emin Izgın da, "Mağdur olduklarını düşündüğümüz için desteklemeye geldik. Onlara şu an bir zulüm yapıldığını düşünüyoruz. Zulümle âbad olanın, sonu berbat olur. Bunların elbet günyüzüne çıkacağına, mahkemenin gerekli kararı verip onları serbest bırakacağına eminiz. Onların mağduriyetlerinin giderilmesi için dua ediyoruz. Arka tarafta arkadaşlarımız Cevşen'ler okuyup dua ediyorlar. İnşallah dualarımız yerine ulaşacak. Haklı haksız, suçlu suçsuz günyüzüne çıkacak." dedi. (Cihan)"
Cemaatin, 17 Aralık sonrası paralel yapıya karşı başlatılan mücadele kapsamında polis ve yargıya yönelik soruşturma, dava, görevden alma ve benzeri tasarruflara hedef olan tüm isimlere sahip çıkması yaklaşımının en çarpıcısı ise 17 Aralık sonrası geniş çaplı görevden almalar üzerine Fetullah Gülen'in şok bir beddua videosu yayınlayarak ve ayrıca Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e mektup yazarak polis görev değişikliklerini eleştirmesi ve engellenmesini istemesi olmuştu. Gülen'in bu iki hamlesi kamuoyunda şok etkisi yapmış, onun paralel yapının lideri olduğuna dair deliller arasında gösterilerek hakkında suç duyuruları yapılmasına neden olmuştu. Bu suç duyurularının İstanbul Cumhuriyet başsavcılığında halen süren bir soruşturmaya dönüştüğü geçtiğimiz günlerde ortaya çıkmıştı. Cemaatten ayrılan yazar Hüseyin Gülerce de bu soruşturma kapsamında bir kaç gün önce tanık sıfatıyla savcılığa ifade vermişti. (Abdullah Harun / kontrgerilla.com)
(03 Kasım 2014, 20:42)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: