Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu, 1993'teki Sivas katliamıyla ilgili raporunu açıkladı. Sadece sonuç bölümü açıklanan raporda; olayla ilgili başka sorumlular da var denilerek krizi idare edemeyen devlet yöneticileri ile olaya dair yanlış tutum içerisindeki kolektif hafıza grupları kusurlu gösterildi. Raporda, protestoların olacağı bilinmesine rağmen yeterli güvenlik önlemlerinin alınmadığı, otelin yakılmasına kadar gidecek bir ortamın oluşturulduğu belirtildi.
15.07.2014 13:19 Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu (DDK), 1993 yılında meydana gelen Sivas katliamıyla ilgili raporunu açıkladı. Sadece sonuç bölümü kamuoyuna açıklanan 1402 sayfalık araştırma ve inceleme raporunda, “Sivas olaylarında yargılanarak çeşitli cezalara mahkum edilen toplam 81 kişi; otelde öldürülen 35 kişinin görünen, temas edilebilen ve yargılama süreçlerinin tespit ettiği sorumlularıdır. Yukarıda yer verilen tespit ve açıklamaların da gösterdiği üzere, olayların oluş şekli ve mahiyeti, bunların yanında, başka faillerin ve sorumluların da varlığına işaret etmektedir” deniliyor.
“Sivas’ta cereyan eden olay, katliam olarak nitelendirilmesi gereken toplumsal bir olaydır” denilen raporda, “olayın ortaya çıkmasında, önlenememesinde ve soruşturulmasında/yargılanmasında Devlete terettüp eden ağır bir hizmet kusuru bulunmaktadır” ifadelerine yer verildi.
Rapor, "1-2 Temmuz 1993 Tarihlerinde Sivas İlinde Meydana Gelen ‘Madımak Olayının’ Oluş Şekli, Amacı, Sonuç ve Tesirleri İtibarıyla İncelenmesi” hakkında 24/03/2014 tarih ve 2014/5 sayılı Araştırma ve İnceleme Raporunun Sonuç Bölümü" başlığı altında Cumhurbaşkanlığı web sitesinden yayınlandı.
DDK’nın Sivas katliamı raporunun tamamını okumak için tıklayın
Devlet Denetleme Kurulu (DDK), 1993 yılında meydana gelen Madımak olayının raporunu tamamladı. DDK'dan 'Madımak' raporu: Olay öncesi ve sonrası yeterli tedbir alınmadı
Cumhurbaşkanlığı’nın internet sitesinde yer alan raporda, “Şeytan Ayetleri kitabı ile ilgili olarak hem dünyada hem de Türkiye’de İslamofobi kaygılarının oluştuğu bir zamanda ve Sivas gibi benzer hadiseler yaşanmış bir şehirde, daha önce Banaz köyünde yapılan bir etkinliğin ilk iki gününün şehir merkezine taşınması ve bir Alevi etkinliğine ‘Şeytan Ayetleri’ kitabının çevirisinin Aydınlık Gazetesi’nde tefrika edilmesi ile gündeme gelmiş Aziz Nesin’in onur konuğu olarak davet edilmesi neticesinde milliyetçi ve dini reflekslerle bir protesto gerçekleşmiştir. Ancak, bu protestoların olacağının bilinmesine rağmen yeterli güvenlik önlemleri alınmamıştır. Toplanan kalabalığı dağıtmaya yönelik herhangi bir etkili çaba gösterilmemiştir. Protestoların şiddetlenmesine ve kalabalığın Madımak Oteli önünde toplanmasına izin verilmiştir” denildi.
“KALABALIĞIN DAĞITILMASINA YÖNELİK HERHANGİ BİR TEDBİRE BAŞVURULMAMIŞTIR”
Uzunca bir süre otelin önündeki kalabalığın dağıtılması ya da otelde kalanların boşaltılmasına yönelik herhangi bir tedbire başvurulmadığı dile getirilen raporda, 500 civarında polis ve jandarmadan oluşan güvenlik görevlisi ile yangından önce görevlendirilen ilave 370 kişilik askeri personel, kalabalıkları soğutmaya ve dağıtmaya veya otelde kalanların tahliyesine yönelik herhangi bir faaliyette kullanılmamıştır” ifadesine yer verildi.
“OTELİN ÖNÜNDE BEKLETİLEN KALABALIĞA HER TÜRLÜ EYLEM YAPMA İMKANI VERİLMİŞ”
“Olaylara ilişkin risk ve tehdit belirlemesinin yanlış yapılması ve buna bağlı olarak güvenlik unsurlarının edilgen müdahale içerisine girmesi, bir yandan kalabalığın artması ve kabarmasına diğer yandan da güvenlik unsurlarının caydırıcılığının aşınmasına neden olmuştur” denilen raporda, şunlar kaydedildi:
“Böylece, uzun süre otelin önünde bekletilen kalabalığa adeta her türlü eylemi yapma imkanı verilmiş ve kalabalıkça tüm protesto eylem ve söylemlerinin tüketilmesine ve nihayetinde otelin yakılmasına kadar gidecek bir ortam yaratılmıştır. Otelde bulunanlardan bir kısmı yangından kısa bir süre önce tehlikeyi görerek otelden çeşitli yöntemlerle ayrılmışlardır. Ancak, idare tarafından cılız bir biçimde otelden ayrılmaya yönelik ikna çabaları dışında zorunlu tahliye seçeneği düşünülmemiştir. Otelde kalanlar adına karar verenler tarafından da otelde kalmanın daha güvenli olduğu ve/veya oteli terk etmenin mevzii kaybetmek ve irticaya geçit vermek olarak telakki edildiği için ısrarla otelde kalınmaya devam edilmiştir. Kitle psikolojisiyle şuurunu kaybetmiş/gözü dönmüş ve tüm protesto araçları tükenmiş kalabalıkça önce otelin önündeki araçlar yakılmış, daha sonra da otel ateşe verilmiştir.”
“SAĞLIK TEŞKİLATI ALARM DURUMUNA GEÇİRİLMEMİŞTİR”
Otelde meydana gelen ölümlerin ağırlıklı olarak yangın nedeniyle oluşan dumandan gerçekleştiği, bazı ölümlerin ise yanmadan kaynaklandığı belirtilen raporda şu ifadelere yer verildi:
“Valiliğe ve katılımcı profiline yönelik olarak ciddi protestoların yaşanmasına ve tehlikenin oluşumuna rağmen, otelin taşlanması ve akabinde otelin önündeki araçların yakılması girişimleri sırasında dahi sağlık teşkilatı alarm durumuna geçirilmemiştir. Bu nedenle, dumandan etkilenenlere yönelik olay yerinde acil müdahalede bulunulamamış veya derhal sağlık kuruluşlarına sevkleri sağlanamamıştır. Ölü muayene ve otopsi işlemleri dönemin mevzuatı ve bilimsel standartlarına uygun olarak yapılmamıştır. Öyle ki, cesetler üzerinde istikrarlı olmayan farklı farklı yöntemler kullanılmak suretiyle otopsi işlemleri gerçekleştirilmiştir. Bazı cesetlerde sadece ölü muayenesi ile yetinilmiş, bazılarında klasik otopsi işlemi yapılmış, diğer bazılarında ise klasik otopsi yanında kan örnekleri alınarak Adli Tıp Kurumu Başkanlığı’na görüş sorulmuştur.”
“OTELDE ÖLENLERDEN SEKİZ KİŞİNİN KESİN ÖLÜM NEDENİ BELİRLENEMEMİŞTİR”
Otelde ölenlerden sekiz kişinin kesin ölüm nedeninin belirlenemediği kaydedilen raporda, “Otelde öldürülen 35 kişi dışında 2 kişi daha hayatını kaybetmiştir. Söz konusu 2 kişi güvenlik görevlilerince göstericilerin dağıtılması sırasında ateşli silahla vurularak öldürülmüştür. Söz konusu olayın faillerinin tespitine yönelik herhangi bir adli süreç işletilmemiştir” denildi.
“DELİLLERİN TOPLANMASINDA VE MUHAFAZASINDA YETERLİ VE GEREKLİ ÖZEN GÖSTERİLMEMİŞ”
Ceza Muhakemeleri Usul Kanunu, Suç Eşyası Yönetmeliği ve Polisin Adli Görevlerinin Yerine Getirilmesinde Delillerin Toplanması, Muhafazası ve İlgili Yerlere Gönderilmesi Hakkında Yönetmeliğin olay yeri inceleme ve delil toplama hükümlerine uyulmadığı vurgulanan raporda, delillerin toplanmasında ve muhafazasında yeterli ve gerekli özenin gösterilmediği belirtildi. Raporda, şu ifadelere yer verildi:
“Suçun tipini ve vasfını doğrudan etkileyen; bir kısım sloganların eklenmiş olması ve Kongre Müzesi önündeki Atatürk büstünün sökülmesi/tahrip edilmesinin faillerinin netleştirilmeden yargılananların yaptığına karar verilmesi gibi yargı süreçlerinde eksiklikler/hatalar oluşmuştur. Soruşturma ve yargılamalar esnasında, bazı yargı mensuplarınca ‘Düşünce Örneği’ yazısının ilgili mahkemelere gönderilmesi suretiyle yargılama yeri ve görevli mahkeme ile suç vasfını değiştirmeye yönelik yargılamaya müdahale niteliği taşıyan bazı hususlar vuku bulmuştur. Sivas olaylarında ortaya çıkan kamu yönetimi zafiyetleri ve hizmet kusurlarına yönelik ilgili kamu görevlileri hakkında etkin bir adli ve idari soruşturma ve yaptırım kapasitesi oluşmamıştır. Olaylarla ilgili olarak adli takibata maruz kalan kamu görevlilerinin fiilleri sadece, belediye görevlileri tarafından işlendiği iddia edilen, kalabalığın engellemesi ve güvenlik kuvvetlerinin engellemeleri bertaraf edememesi sonucu kalabalık içerisinde sıkışan itfaiyenin etkin kullanılmaması (göstericilere tazyikli su sıkılamaması) ile otele atılan taşların aylar önce yapılan ihale süreciyle ilgili olarak tespit edilen usulsüzlüğe yönelik fiillerdir. Özetle, 37 kişinin ölümüyle sonuçlanan bir olay ve ağır ihmaller zincirinde; ilin emniyet, asayiş ve genel yönetiminden sorumlu tek bir kamu görevlisi bile herhangi bir adli takibata (kovuşturmaya) maruz kalmadığı gibi en hafif bir disiplin cezası bile almamıştır.”
Raporda öne çıkan diğer ifadeler de şöyle:
'Olay katliam olarak adlandırılmalı'
Sivas’ta cereyan eden olay; 2 Temmuz 1993 tarihinde düzenlenen etkinlik nedeniyle oluşan bir toplumsal krizin başlangıcından sonuna kadar yönetilmesinde; gerek etkinliğin düzenlenme yerinin belirlenmesi gerekse katılımcı profilinin oluşturulmasında Devletin aktif katılımına ve apaçık gerçekleştiği/oluştuğu görülen toplumsal kriz riskine rağmen, gerek yeterli güvenlik önlemleri alınmadan etkinliğin yapılmasına Devlet tarafından ön ayak olunması gerekse etkinliği düzenlemeye aktif olarak katılan Valiliğe ve katılımcı profiline yönelik olarak ciddi protestoların yaşanmasına rağmen; ortamı soğutmaya ve can güvenliğini sağlamaya yönelik olarak etkinliğin iptali, kalabalığın dağıtılması, katılımcıların otelden tahliyesinin sağlanması, sokağa çıkma yasağı uygulanması gibi tedbirleri almakta ciddi ihmal ve zafiyetler gösterilmesi neticesinde kontrolden çıkan ve kutsalına hakaret edildiğine ilişkin nefret duygularıyla hareket eden şuursuz hale gelmiş kalabalıklarca otelde bulunan 35 kişinin ölümüne yol açılması ile sonuçlanan ve “katliam” olarak nitelendirilmesi gereken bir toplumsal olaydır.
'Başka fail ve sorumlular da var'
Sivas olaylarında yargılanarak çeşitli cezalara mahkum edilen toplam 81 kişi; otelde öldürülen 35 kişinin görünen, temas edilebilen ve yargılama süreçlerinin tespit ettiği sorumlularıdır. Yukarıda yer verilen tespit ve açıklamaların da gösterdiği üzere, olayların oluş şekli ve mahiyeti, bunların yanında, başka faillerin ve sorumluların da varlığına işaret etmektedir. Bu açıdan, esas itibariyle söz konusu olaydaki sebep ve failleri; kamu yönetiminin söz konusu olaylardaki rolünde ve oluşan toplumsal krizi yönetmedeki basiretsiz uygulamalarında ve Sivas olaylarına ilişkin kolektif hafıza gruplarının tutum ve yaklaşımlarında aramak gerekmektedir. Başka bir deyişle, kolektif hafızalar arasında çatışmalı bir alana girip bir başka kolektif hafızayı ötekileştiren ve tarafsızlığını yitirecek nitelikte başka bir kolektif hafızaya ait bir etkinliği düzenleme ve heykel dikimi gibi sair işlere girişen ve güvenliği sağlamakla ilgili temel görevine ilişkin gereklerden hiçbirisini yerine getirmeyen ve olaylar sırasında da aynı zafiyeti gösteren ve olaylarda kontrolü yitiren ve böylece 37 kişinin öldürülmesine seyirci kalan ve sebep olan dönemin kamu yönetimi unsurları ile kamu yönetimine hakim olan paradigma ve yaklaşımlar da olayın esas failleri olarak görülmelidir.
'Devlet taraf haline geldi'
Aynı şekilde, yargıya müdahale niteliği taşıyan vasıtalarla olayın gerçek mahiyetini kavramaya yönelik çabaların sonuçsuz kalmasının; adli ve idari soruşturmaların kamu vicdanını tatmin etmeyen bir biçimde sonuçlanmasının ve böylece olayın tümüyle kolektif hafızalar tarafından tarihselleştirilmesine yol açılmasının da temel müsebbibi Devletin söz konusu olaylarda taraf hâline gelmesi ve geleneksel tarihselleştirme araçlarına başvurmasına ilişkin uygulama ve yaklaşımlarıdır.
'Devlet ağır kusurlu'
Bu nedenle, olayın ortaya çıkmasında, önlenememesinde ve soruşturulmasında/yargılanmasında Devlete terettüp eden ağır bir hizmet kusuru bulunmaktadır. Bu açıdan, Sivas olaylarında hem yönetsel hem de siyasal organları itibariyle olayın temas ettiği dönemin tüm Devlet ricali ile yaklaşımları, 37 kişinin ölümünden dolayı; en az kalabalıkları şuursuz hale getiren ve kolayca tahrike kapılan Sünni kolektif hafızaya ait bazı algı ve yaklaşımlar ile sünni kolektif hafızanın tahrikine yol açtığı kanaati edinilen bazı davranışlar kadar sorumludur. Ne yazık ki, gerek kamu görevlileri ile ilgili etkin bir adli ve idari soruşturma ve yaptırım kapasitemizin olmaması gerekse siyasal sorumluluk algılaması ile ilgili yetersiz demokratik standartlarımız nedeniyle herkes “tüm suçu” kalabalıkların ve toplumun üzerine yıkma kolaycılığını tercih etmiştir. Sorumlulukların böyle bir perspektifte belirlenmesi; hiçbir şekilde oteli yakan ve 35 kişinin ölümüne yol açan kişilerin ve anlayışların suçunu hafifletmeye yönelik bir tavır olmayıp; tam aksine, Sivas olaylarında söz konusu kişiler ve anlayışlar dışında da faillerin ve sorumlulukların olduğu gerçeğinin kavranılmasına ve topluma bu gerçeğin gösterilmesine yönelik bir yaklaşımı ifade etmektedir.
DDK'NIN 25 İDDİAYA VERDİĞİ CEVAPLAR
Raporda, 21 yıldır dile getirilen iddialar 25 madde halinde toplandı ve DDK’nın bu iddialara dair tespitleri tek tek sıralandı. Radikal'İn haberine göre; 1400 sayfalık DDK raporundan özetlenen o 25 iddiaya verilen yanıtlar şöyle:
İDDİA 1: Pir Sultan Abdal Kültür etkinliklerinin Kültür Bakanlığı'nın, valiliğin ve İl Kültür Müdürlüğü'nün desteğinde ve himayesinde yapıldığı iddia edilmektedir.
SONUÇ: Kültür Bakanlığı, Sivas Valiliği ve İl Kültür Müdürlüğünün etkinliklere yoğun desteğinin olduğu ve bu kapsamda bazı kamu görevlilerinin etkinliklerde görevlendirildiği kanaatine varılmıştır.
İDDİA 2: Sivas olayları öncesinde Kültür Bakanlığı tarafından Sivas’a gönderilen 'Ozanlar Anıtı'nın aslında Pir Sultan Abdal Heykeli olduğu, anıtın Kültür Merkezi'nin önüne acele olarak bir gecede dikildiği, Sivas halkı tarafından anıt Pir Sultan Abdal heykeli olarak anıtta bulunan köpek ise Pir Sultan Abdal’ın “haram yemez” köpeği olarak algılandığından anıta karşı bir tepki oluştuğu ve en önemli tahrik unsurlarından biri haline geldiği iddialar arasındadır.
SONUÇ: Sivas olaylarında kalabalığı en çok tahrik eden ve/veya kalabalığın tahrik edilmesinde kullanılan unsurlardan birisinin, Pir Sultan Abdal heykelinin dikilmesi hususunun olduğu kanaati edinilmiştir. Anıt dikildikten sonra bazı alevi vatandaşların gelerek anıtın etrafında dolaşma ve anıta el sürme gibi anıta bir kutsiyet atfetmeye yönelik ritüel ve davranışlarda bulundukları yönündeki ifadelerden anıtın Pir Sultan Abdal Anıtı olarak kabul edildiği anlaşılmaktadır. Dikilen heykelin Pir Sultan Abdal Heykeli olarak algılanmasının ve anıtın bir gecede dikilmesinin, toplumsal bir tepkinin oluşumuna yol açtığı anlaşılmaktadır.
İDDİA 3: Şeytan Ayetleri kitabının bütün dünyada tepkiler yaşanmasına ve Bakanlar Kurulu kararıyla kitabın yurda girişi yasaklanmasına rağmen Aydınlık Gazetesi Başyazarı Aziz Nesin’in ısrarla kitabın çevirisinin yayınlanmasına ilişkin açıklamalarının olayların meydana gelmesinde etkili olduğu iddiası sıklıkla dile getirilmiştir.
SONUÇ: Şeytan Ayetleri kitabına bütün dünyada tepkiler ortaya çıkmıştır. Söz konusu kitabın Türkiye ’de yayımlanması ile ilgili olarak da Aziz Nesin’e karşı ülkemizde çeşitli tepkiler gösterilmiştir. Aziz Nesin’in Şeytan Ayetleri kitabını Türkçeye tercüme ettirerek yayınlatmasının bir kesim tarafından “kutsala saldırı” olarak algılandığı ve bu algıdan kaynaklanan bir tepkinin oluşturulmaya çalışıldığı, buna mukabil olarak başka bir kesim tarafından da Aziz Nesin’e sahip çıkıldığı ve destek verildiği anlaşılmaktadır. Aziz Nesin’in Şeytan Ayetleri kitabının ülkemizde yayımı konusundaki ısrarlı tavrı ve Türk halkı ve İslamiyet’le ilgili kamuoyunun tepkisini çeken açıklamalarının bulunduğu bir ortamda etkinliklere davet edilmesi Sivas halkında hem dini hem de milliyetçi ögeler taşıyan bir tepki oluşturmuştur. Aziz Nesin’in 1 Temmuz 1993 günü Kültür Merkezinde etkinliklerin açılışında yaptığı konuşmanın bazı bölümlerinin toplum içinde kulaktan kulağa yayıldığı ve şehirdeki gerginliği artırdığı anlaşılmıştır.
İDDİA 4: 2 Temmuz 1993 günü Sivas’ta meydana gelen olaylarda, o dönem Sivas’ta yayım yapan mahalli basında, etkinliklerden günler önce etkinlikler aleyhinde haberlerin çıkmaya başladığı, 2 Temmuz 1993 tarihinde bu olumsuz haberlerin dozunun artarak verilmeye devam edildiği mahalli basının “tahrik edici” rolü olduğu iddiası dile getirilmektedir.
SONUÇ: Etkinlikler öncesi mahalli gazetelerin son 15 günlük nüshalarında ne Pir Sultan Abdal Kültür Etkinlikleri ne de Aziz Nesin aleyhine herhangi bir haber ve yorumun çıkmadığı, dolayısıyla kamuoyunun yerel basın tarafından uzun süreden beri etkinlikler aleyhine hazırlandığı iddiasını teyit edecek herhangi bir durum tespit edilmemiştir.
İDDİA 5: Pir Sultan Abdal Kültür Etkinlikleri başlamadan birkaç gün önce “Hicret Koşusu” adı altında bir etkinlik düzenlendiği, Hicret Koşusu gerekse olaylar için dışarıdan gelenlerin Belediye ve Milli Gençlik Vakfına ait öğrenci yurtlarında kaldığı, bu yurtlarda din eğitimi adı altında şeriat düzenini kurma hazırlıklarının yapıldığı ve bu kişilerin 2 Temmuz 1993 günü olaylara aktif olarak katıldığı iddia edilmektedir.
SONUÇ: Yürütülen çalışma neticesinde söz konusu iddialarla ilgili olarak “Hicret Koşusu”nun iddia edildiği gibi Sivas Belediyesince düzenlenen bir etkinlik olmadığı; etkinliğin Milli Gençlik Vakfı tarafından düzenlendiği, Hicri yılbaşı münasebetiyle “Hicret Koşusu” ve sohbet toplantısı yapıldığı ancak hem vali hem emniyet müdürü başta olmak üzere yetkililerin bu organizasyon hakkında yapıldığı dönemde önemli bir gözlemlerinin olmadığı, anılan koşuya halkın katılımının dikkat çekici boyutta olduğuna yönelik herhangi bir tespite ulaşılamadığı anlaşılmıştır.
İDDİA 6: 1 Temmuz 1993 Perşembe günü öğleden sonra sol görüşlü Eğitim-Sen, Tüm Sağlık-Sen, Ener-Sen ve Demiryol-Sen isimli sendikaların idari makamlardan istedikleri izinlerin yasal şartları karşılamadığı için reddedilmesi nedeniyle yaptıkları yasa dışı yürüyüş sonrası, bu yürüyüşe katılan kişilerin Sivas’ta kalarak toplumu tahrik ettikleri, olaylara aktif olarak katıldıkları iddiası gündeme getirilmektedir.
SONUÇ: Sivas ilinde bulunan bazı kamu sendika temsilcilerinin o dönem mer’i mevzuata aykırı olarak toplantı ve gösteri yaptıkları sabittir. Ancak, sendika temsilcilerinin ve beraberindekilerin 2 Temmuz 1993 Cuma günü Sivas’ta kaldıkları ve olaylara aktif katılımlarının olduğu yönünde somut herhangi bir bilgi ve belgeye ulaşılamamıştır. Bununla birlikte, sendikaların yürüyüşü ile ilgili olarak Sivas olaylarının cereyan ettiği 2 Temmuz 1993 tarihli yerel gazetelerde konuyla ilgili yer alan haber ve yorumların veriliş biçiminin; etkinlik ve katılımcı profili nedeniyle oluşan mevcut milliyetçi ve dini tepkileri artıran ya da pekiştiren ilave bir unsur olabileceği değerlendirilmiştir.
İDDİA 7: 2 Temmuz 1993 günü Sivas’ta meydana gelen olaylarda gösterici topluluğunun Kültür Merkezine ve Madımak Oteline saldırmalarında, camilerde görev yapan imam, vaiz ve diğer din görevlilerinin vaazlarıyla halkı Pir Sultan Abdal Etkinlikleri ve Aziz Nesin aleyhinde kışkırtmalarının da etkili olduğu iddia edilmektedir.
SONUÇ: Sivas olaylarına karıştıkları gerekçesiyle sadece dört din görevlisi gözaltına alınmış, bunlardan ikisi soruşturma safhasında serbest bırakılırken tutuklanan diğer iki din görevlisi yargılanmış ve bu yargılamalar sonucunda da beraat etmişlerdir. Soruşturulan din görevlileri hakkında inceleme yapan Diyanet İşleri Başkanlığı Müfettişleri de ilgililer hakkında herhangi bir suç unsuruna rastlamamışlardır. Esas itibarıyla, bu iddiaların teyit edilmesinin ancak o dönem vaaz ve hutbeleri dinleyen cami cemaatinden kişiler vasıtasıyla olabileceği ve aradan yaklaşık 20 yıl gibi uzun bir zaman geçmesi nedeniyle böyle bir tespiti yapmanın da zorlukları ortadadır.
İDDİA 8: Pir Sultan Abdal Kültür etkinliklerine davet edilen, etkinlik programında Kültür Merkezindeki açılışta konuşma yapacağı belirtilen ve ayrıca Kültür Merkezi önüne dikilen Ozanlar Anıtı/Pir Sultan Abdal heykelinin açılışını yapacak olan Kültür Bakanı Fikri Sağlar’ın gelişini 03.07.1993 tarihine ertelemesi ve daha sonra 02.07.1993 tarihinde olayların çıkması üzerine etkinliklerin Sivas’ta yapılan ilk iki gününe gelmemesi kamuoyunca sorgulanmış, hatta Sivas’ta olayların çıkabileceği yönünde kendisine haber verildiği ve bu yüzden Sivas’a gelmediği iddiaları sıklıkla dile getirilmiştir.
SONUÇ: Kültür Bakanı Fikri Sağlar’ın program davetiyesinde 1 Temmuz 1993 tarihinde etkinliklere katılacağı görülmekle birlikte kendisinin etkinliklere katılımının Kültür Bakanlığından Sivas Valiliğine gönderilen faks ile 3 Temmuz 1993 tarihinde olacağının bildirildiği tespit edilmiştir. Öte yandan, Fikri Sağlar tarafından bir televizyon programında İstanbul’daki Türksoy Toplantısına katılım nedeniyle Pir Sultan Abdal Etkinliklerine katılınmadığı ifade edilmiştir.
İDDİA 9: Sivas olayları öncesinde Jandarma komanda bölüğü ve emniyet özel harekât timinin, gerçek olmayan ihbarlarla Divriği, Zara ve İmranlı yöresinde PKK ile ilgili bir operasyona gönderilerek Sivas merkezdeki kuvvetlerin zayıflatıldığı iddialar arasında olduğu tespit edilmiştir.
SONUÇ: Yapılan incelemede, emniyet özel harekât personeli ile Sivas ve Divriği’de bulunan jandarma komando birliklerinin 1 Temmuz 1993 günü Zara ve Divriği kırsalına operasyon için gönderildiği ve gönderilme nedeni ile ilgili ihbarın asılsız çıktığı anlaşılmıştır. Ancak, asılsız çıkan mezkur ihbarın; 2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas’ta güvenlik unsurlarının zafiyete uğratılması amacıyla mı yoksa ihbar müessesesinden kaynaklanan diğer hususlardan mı yapıldığını ortaya çıkaracak herhangi bir bilgi veya belgeye ulaşılamamıştır.
İDDİA 10: Pir Sultan Abdal Kültür etkinliklerinin Sivas il merkezine alınması, programın dört güne yayılması, etkinliklere Aziz Nesin’in davet edilmesi gibi sebeplerden etkinlikler sırasında bir gerginliğin olabileceği, provokasyona müsait bir ortamın oluşabileceği ihtimali karşısında MİT, Emniyet ve Jandarma istihbarat birimlerince bu yönde bir bilgiye ulaşılamamış olmasının olayları öncesinde büyük bir istihbarat zafiyetini oluşturduğu kamuoyunda yaygın bir kanaat olarak iddia edilmektedir.
SONUÇ: Emniyet Genel Müdürlüğüne yazılan yazıda “gerekli her türlü tedbirin alındığı” ifade edilmesine rağmen, yeterli bir planlamaya dayalı uygun tedbirler alınmamış olup bu nedenle, kalabalıkların çoğalması, kalabalık içerisinde liderlerin faaliyet ve kışkırtmaları, kalabalıkların şuursuz hale gelmesi, hedef belirlemesi ve hedef üzerinde yoğunlaşması ve eyleme geçmesi önlenememiştir.
İDDİA 11: Olayların geliştiği gün içerisinde Aziz Nesin ile beraberinde Prof. Dr. Cevat Geray ve arkadaşlarının Zara Tödürge Gölüne gitmek istediği, ancak çeşitli nedenlerle gidemediği, olayların başladığı ve devam ettiği süreçte il yöneticilerinin Nesin’i Zara’ya gitti diye bildiği, Nesin’in Madımak Otelinde olduğuna ilişkin haberlerin göstericiler arasında duyulmasından sonra kalabalığın arttığı, emniyet birimlerinin aralarındaki konuşmalar sırasında göstericiler tarafından duyulduğu iddiaları yer almaktadır.
SONUÇ: Madımak Otelinin önündeki kalabalığın artmaya başlamasında Aziz Nesin’in Madımak Otelinde olduğunun göstericiler tarafından öğrenilmesinin etkisi olduğu kanaati edinilmiştir. Bu durum, bir anlamda etkinlikler nedeniyle oluşan toplumsal tepkinin odağı/hedefi hâline gelmiş olan Nesin ile ilgili alınan güvenlik tedbirlerinin kalitesini ve niteliğini de gösterdiği kanaatine varılmıştır. Başka bir deyişle, Aziz Nesin’e karşı yönelen açık tehditler olmasına ve kalabalıkların toplanmasına rağmen her iki durumu da birlikte gözeten bir güvenlik uygulaması yerine sadece bireysel saldırılara karşı yakın korunmasına ilişkin güvenlik tedbiri türü uygulanmıştır.
İDDİA 12: Madımak Oteli’nin önünde göstericiler toplanmaya başladıktan sonra etkinlik katılımcılarının otelden tahliye edilip daha güvenli bölgelere götürülmesi önerisine karşı etkinlik katılımcılarının otelde kalmak istediği, polisin ve askerin onları korumak zorunda olduğu gibi gerekçelerle tahliye taleplerini reddettikleri iddia edilmektedir. Ayrıca Valilik ve Emniyet yetkililerinin otelin tahliyesi için yeterli güvenlik önlemlerini alarak girişimde bulunmadığı da iddialar arasındadır.
SONUÇ: Madımak Otelinde bulunan etkinlik katılımcılarının tahliye edilmesinin gündeme geldiği anlaşılmaktadır. Her ne kadar Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Başkanı Murtaza Demir bu talebin kendilerinden geldiğini belirtse de diğer beyanların tamamı bu talebin otel sahibinden geldiğini göstermektedir. Bu talebe rağmen Valilikçe oteldeki etkinlik katılımcılarının tahliyesi hususunda yeterli kararlılık gösterilmediği gibi bizzat Vali Ahmet Karabilgin’in istenilen takviye kuvvetlerin geleceği beklentisi nedeniyle otelde kalınmasının güvenlik açısından daha doğru olacağı yönünde telkinlerinin bulunduğu kanaati edinilmiştir. Otelin olaylar sırasında her an tahliye edilme imkânının bulunduğu, en azından otelin önündeki kalabalığın artmaya başladığı 17.00-18.00 saatlerine kadar rahatlıkla tahliye edilebileceği anlaşılmaktadır. Madımak Otelinde bulunan etkinlik katılımcılarının kendi aralarında oluşturdukları bir grup ile otelin tahliye edilmesine yönelik talebi değerlendirdikleri ve bu değerlendirme sonucunda; dışarıda güvenliklerinin sağlanamayacağı, devletin kendilerini otelde korumak zorunda olduğu, otelde kalıp “mücadele etmelerinin” uygun olacağı, göstericilere karşı aciz duruma düşmeyip direnmeleri gerektiği gibi saiklerle, oteli tahliye etme talebini kabul etmedikleri anlaşılmaktadır. Etkinlik katılımcılarının olaylardan sonra çeşitli yayınlardaki beyanlarından; otelde kalıp “mücadele etmeyi” tercih ettikleri ve bu tercihleriyle diğer katılımcıları da etki altına aldıkları kanaati edinilmiştir.
İDDİA 13: Yangından otelde bulunan bir kısım etkinlik katılımcısı otelin bitişiğinde bulunan Büyük Birlik Partisi Sivas İl Merkezi Binasına geçerek kurtulmuştur. Yangından kaçan bu grubun ilk başta BBP mensuplarınca içeriye alınmak istenmediği, sözlü ve fiili müdahalelerle katılımcıların kovulduğu, ancak BBP Sivas İl Başkanının parti mensuplarına müdahale etmesi üzerine içeriye alındıkları iddia edilmektedir.
SONUÇ: BBP mensuplarının ilk başta yukarıda yer verilen BBP Sivas İl Başkanı tarafından ifade edilen tutum nedeniyle bir tereddüt geçirdikleri ve yangın çıktıktan sonra otelden kaçan etkinlik katılımcılarını -dışarıdaki göstericilerin kendilerine de saldırabileceği düşüncesiyle- içeri almak istemedikleri, ancak kısa bir süre içinde bu tereddüdü atıp içeri aldıkları kanaati edinilmekle birlikte, bu tereddüt esnasında karşı tarafa sözlü ve fiziki müdahalede bulunulup bulunulmadığı konusunda tarafların farklı beyanları ve bu beyanları teyit edebilecek başkaca bir somut bilgi ve belgeye ulaşılamaması nedeniyle herhangi bir kanaate varılamamıştır.
İDDİA 14: Olaylar esnasında göstericiler tarafından en çok atılan sloganlardan birinin "Vali istifa" sloganının olduğu video kasetlerinin izlenmesinden anlaşılmaktadır. Sivas Valisi Ahmet Karabilgin’in göstericiler nezdinde istenmeyen kişi durumuna düşmesinin sebepleri arasında; Aziz Nesin'in vali tarafından davet edilmesi, Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü’nün danışmanlığından gelmesi, sokakta gezen bir vatandaşa devrim kanunlarına aykırılıkta işlem yaptırması, 1 Temmuz günü etkinliklerin açılışında devrim şehitleri adına saygı duruşu yapılmasına iştirak etmesi gibi hususlar iddia edilmektedir.
SONUÇ: Valiye karşı gösterilen tepkilerin ortaya çıkmasında, etkinlik ve Aziz Nesin ile ilgili oluşan algılar kadar dönemin politik gelişmeleri ve Valilik davranış ve uygulamalarının da payı olduğu değerlendirilmektedir. Başka bir deyişle, dönemin politik tutumları çerçevesinde oluşan tepki ve algılar, etkinliğin düzenlenmesi ve Aziz Nesin’in davet edilmesi sonucunda şiddetlenmiştir.
İDDİA 15: Sivas Belediye Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun olaylar sırasında tahrik edici davranışlarda bulunduğu, göstericilere hitaben yaptığı konuşmalarda “gazanız mübarek olsun”, “ruhuna el Fatiha” gibi sözlerle göstericileri teşvik edici beyanları olduğunun iddialar arasında yer aldığı anlaşılmıştır.
SONUÇ: Sivas Belediye Başkanı Temel Karamollaoğlu'nun Emniyet Müdürü ve diğer yetkililerin önerisi ve İl Valisinin uygun görmesiyle, mevzuatla belirlenmiş asayişe yönelik böyle bir görev ve sorumluluğu olmamasına rağmen olayın mahiyeti itibarıyla kitlesel olması sebebiyle Kültür Merkezi, Madımak Oteli önünde ve belediye hoparlöründen gösterici gruba karşı dört defa konuşma yaptığı, konuşmalarının genel itibarıyla gösterici grubu sakinleştirerek dağılmalarını sağlamaya yönelik olduğu, olaylar sırasında Belediye Başkanının olayların cereyan ettiği ortamda bulunmasının kendisinden talep edilmesi üzerine konuşma yapmak amacıyla olduğu kanaatine varılmıştır.
İDDİA 16: Sivas olaylarında polisin yeterli önlemi almayarak olaylara zemin hazırladığı, olaylara zamanında müdahale edilmediği, zamanında önlem alınsaydı bu olayların yaşanmayabileceği, Emniyet Müdürünün müdahale için Validen izin istediği ancak Valinin izin vermediği istenseydi kalabalığın dağıtılabileceği iddia edilmiştir.
SONUÇ: Polisin topluluğu dağıtmaya kararlı ve muktedir olduğunu, gerekirse bu topluluğu dağıtmak için her çareye başvurulacağının topluluğa gösterilmesi amacıyla yapılması gereken “kuvvet gösterisi” taktiğinin uygulanmadığı, göstericilerin şehir içerisine dağılacağı ve bir Alevi-Sünni çatışması çıkabileceği gerekçesiyle göstericilerin dağıtılmayıp toplu olarak kalmaları için özellikle gayret gösterildiği, kolluk kuvvetlerinin sayısının yeterli olduğu dikkate alındığında polisin zor kullanarak göstericileri çok rahat bir şekilde dağıtabileceği, göstericilere zor kullanılmamasının bir nedeninin de polisin müdahale etmek için askerden yardım geleceği beklentisine girmesi olduğu, mesai saatinin bitmesinden sonra kalabalığın artacağı konusunda yapılan uyarılar dikkate alınmayıp gösterici sayısının artmasına göz yumulduğu, göstericilere zor kullanıldığında büyük bir karmaşa olacağı ve daha fazla can kaybına sebebiyet verilebileceği gerekçesinin de yangından sonra havaya ateş etmek suretiyle yapılan müdahale sonucunda göstericilerin dağılmasıyla çeliştiği kanaatine varılmıştır.
İDDİA 17: Sivas olaylarında güvenlik kuvvetlerinin (polis, jandarma ve asker) olaya zamanında ve uygun olan yöntemle müdahale etseydi ve öngörülü davransaydı olayların bu noktaya gelmeyeceği tartışılan iddialar arasındadır.
SONUÇ: Kanununa göre; mevcut imkânlarla gerekli tedbirleri alıp olaya müdahale etmeleri ve topluluğa dağılmaları aksi hâlde zor kullanılarak dağıtılacakları ihtarında bulunması gerektiği hâlde göstericilere bu yönde bir müdahale ve ikaz yapmadığı, göstericileri dağıtmaya kararlı ve azimli olduğunu topluluğa hissettirme kapsamında kuvvet gösterisinde bulunmadığı, Toplumsal olay esnasında hedef olabilecek Aziz Nesin gibi kişileri ve Pir Sultan Anıtı gibi unsurları, tekrar tahrike sebep olmayacak uygun bir yöntemle göstericilerden uzaklaştırmadığı anlaşılmaktadır.
İDDİA 18: Valinin olayı yönetemediği, böylesi bir sonucun ortaya çıkmasında yöneticilerin büyük sorumluluğunun olduğu, valinin başkanlığında yapılan asayiş saatinde konunun ayrıntılı olarak değerlendirilmediği, olaylar öncesinde hazırlanması gereken emniyet asayiş planlarının yetersiz olduğu ve olaylarda güvenlik güçlerinin koordinasyonunda zafiyet yaşandığı iddia edilmiştir.
SONUÇ: Söz konusu iddiaların esas itibarıyla emniyet ve asayişe ilişkin planlama faaliyetleri ve bunların uygulanmasına yönelik idari işlem ve tasarruflarla ilgili olduğu anlaşılmıştır. Başka bir deyişle, olaylar başladıktan sonra üretilen kararlardaki çekingenlikler/isabetsizlikler, mevcut güvenlik unsurlarının etkin bir şekilde yönlendirilememesi, verilen emirlerin güvenlik birimlerince mahiyetinin kavranamaması, risklere karşı hazırlıklı olunmadığı ve buna ilişkin planlama faaliyetlerinin eksik yapıldığı anlaşılmıştır.
İDDİA 19: Askeri kuvvetlerden yardım talep edilmesi ve toplumsal olaylarda görevlendirilmesi kapsamında, valinin tugay komutanından yardım talep etmesine rağmen tugay komutanının asker göndermediği, yardıma gelen askerin kendini riske etmeyecek yerlerde konuşlanmayı tercih ettiği de ileri sürülmüştür.
SONUÇ: Valisi tarafından yapılan sözlü ve yazılı asker taleplerinin hiçbirinde, talep edilen askeri kuvvetin sayısı, nerede konuşlanacağı, görevin kapsamı, emir-komuta ve koordinasyonun nasıl sağlanacağı gibi görevin ifasına ilişkin hususların belirtilmediği ve tümüyle Garnizon Komutanının inisiyatifine bırakıldığı, Tugay Komutanınca Valilikten gelen taleplerin belirsizliği ve toplumsal krize müdahalede askerin kullanılmasına yönelik isteksizlik nedeniyle, emrinde bulunan 13.481 askerden (4.195’i usta asker ve rütbeli personel olmak üzere) peyderpey yaklaşık 370’inin sevk edildiği ve olaylarla ilgili risk algılamasının yapılmamış olması nedeniyle sevk edilen askerlerin göstericilere müdahale ve otelin korunması yerine hükümet meydanı ve istasyon caddesinde konuşlandırılarak kuyumcuların korunması gibi pasif ve lokal risk algısı içeren uygulamalarda kullanıldığı, kalabalıkların “En Büyük Asker Bizim Asker” sloganı atarak güvenlik kuvveti ile kalabalık arasındaki ilişkinin değişmesi, otele zorla giren göstericilerin gözaltına alınmak yerine tekrar kalabalıklar arasına bırakılması gibi hususlara bağlı olarak kalabalıkta güvenlik unsurlarının caydırıcılığının kaybolduğuna ilişkin inanç gelişmesine neden olunduğu kanaatine varılmıştır.
İDDİA 20: Sivas olayları sırasında Valinin diğer illerden kuvveti geç talep ettiği, olaylar başlamadan önce takviye kuvvet isteminde bulunulmamasının olayların değerlendirmesinde yetersizliğin mevcudiyetini gösterdiği, talep edilen kuvvetlerin Sivas’a geç intikal ettiği, takviye kuvvetlerin çevik kuvvet polisi olmadığı gibi hususların kamuoyunda tartışılan iddialar arasında olduğu tespit edilmiştir.
SONUÇ: Sivas Valisi Ahmet Karabilgin, sayıları yaklaşık 500 civarında olan göstericilere karşı kendi emrinde bulunan emniyet ve Jandarma kuvvetinin bu kalabalığa yeterli olup olmayacağını yeterince değerlendirmemiştir. Jandarma Komutanı, Emniyet Müdürü ve Askeri Birlik temsilcisini bir araya getirecek şekilde asayiş harekât merkezi oluşturulmamış olduğundan, diğer illerden takviye kuvvet istenmesi kararının yeterince analiz edilmeden alındığı kanaatine varılmıştır.
İDDİA 21: Olaylar sonrasında otelde yaralanan ve Sivas’taki değişik kamu hastanelerine kaldırılan kişilerin yeterli sağlık yardımı alamadığı, ölümlerin bir kısmının personel ve araç-gereç yetersizliğinden meydana geldiği basın yayın organlarında ve kamuoyunda dile getirilmiş ve özellikle konunun taraflarınca iddia edilmiştir.
SONUÇ: Sağlık hizmetleri alanında gerekli/yeterli idari tedbirlerin alınmadığı, valiliğe ve katılımcı profiline yönelik olarak ciddi protestoların yaşanmasına ve tehlikenin oluşumuna rağmen otelin taşlanması ve akabinde otelin önündeki araçların yakılması girişimleri sırasında dahi sağlık teşkilatının alarm durumuna geçirilmediği, dumandan etkilenenler arasından olay yeri acil müdahale esnasında ve/veya derhal sağlık kuruluşlarına sevk edilerek oksijen verilmesi gibi basit tıbbi müdahale ile kurtarılmaları imkan dahilinde olabilecek bazı kişilerin ölümlerinin gerçekleşmiş olabileceği kanaati edinilmiştir.
İDDİA 22: Adli soruşturmalar kapsamında; delillerin toplanması ve otopsi yapılması gibi hususlarda yargılamaların sonucunu ve kalitesini etkileyen önemli hatalar yapıldığı iddia edilmektedir.
SONUÇ: Söz konusu iddia ile ilgili olarak;- Sivas olayları sırasında polis ve haber ajanslarınca çekilen ve olayların oluş şeklini tespite yönelik olarak kullanılan kamera kayıtlarının mevzuatta belirtilen şekilde adli emanete alınmadığı, Kültür Bakanlığı kameramanları tarafından Madımak Otelinin içerisinde yapılan çekimler ile otelin önündeki kalabalıkların otel içerisinden alınan görüntülerini ihtiva eden kamera ve dolu kasetlerin kaybolduğu, yangın sonrasında olay yerinde herhangi bir kalıntısının bulunmadığı ve kameramanların alınan ifadelerinde de mezkûr kamera ve kasetlerin otelin yangının sirayet etmediği dördüncü katta bırakıldığının ve bazı görgü tanıklarınca kendilerine sivil görünümlü polis olduğu iddia edilen bazı kişiler tarafından kameraların yangından sonra alındığının belirtildiği, olaylar sırasında emniyet mensuplarının kendi aralarında ve diğer kurumlar ile yaptığı görüşmelere dair polis telsiz konuşmalarına ilişkin kayıtların derhal temin edilerek muhafaza altına alınmadığı, mevcut telsiz kayıtlarının ise saat 19.00’dan sonraki elektrik kesintisi ve/veya olaylar sırasında bir kanalın arızalı olması gerekçesiyle tam olmadığı, olay yeri inceleme ve delil toplama hükümlerine uyulmadığı, daha sonra yargılanan itfaiye müdürü Remzi Şahin’in olay yeri incelemede Cumhuriyet Savcılığınca oluşturulan bilirkişi heyetinde görevlendirildiği anlaşılmıştır.
İDDİA 23: Olaylar sonrasında Sivas ve Kayseri illerindeki adli makamlarca yapılan yargılamanın kamu güvenliği nedeniyle Ankara iline alınması ile başlayan süreçte; Ankara DGM Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yayınladığı “Düşünce Örneği” yazısı ile yargılama yeri ile suç vasfını değiştirmek maksadıyla yargıya açık müdahalelerde bulunulduğu ancak tüm davaların toplandığı Ankara 1 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi’nden istenilen sonuç elde edilemediği için bu kez Sivas olaylarını; cumhuriyetçilik ve laiklik aleyhine eyleme dönüştürmek ve suçun vasfını değiştirmek maksadıyla Yargıtay safhasında kalabalıkça söylenmemiş bazı sloganların dosyaya ilave edildiği ve Atatürk büstünün tahrip edilmesi gibi valilikçe kurgulanmış fiillerin varlığının kabul edildiği ve bu suretle 28 Şubat döneminin koşulları içerisinde oluşan siyasal ve ideolojik atmosfer içerisinde yargılamalar yapıldığı gibi hususlar kamuoyuna yansıyan değişik iddialara konu olmuştur.
SONUÇ: Gerek olayların gerçekleştiği 1993 yılı gerekse yargılamaların yapıldığı döneme ilişkin siyasal ve toplumsal iklim özetlenmiştir. Bu dönemde yaşanan sosyolojik fay hatlarındaki hareketlilik ile siyasi gelişmelerin ve karşıtlıkların da Sivas olaylarının soruşturulması ve yargılamasına ilişkin süreçlere dair etkilerinin üzerinde durulması gerekmektedir. Başka bir deyişle, yürütülen yargılamaların kapasite ve kalitesinin tam olarak anlaşılabilmesi açısından dönemin yargılamalarına ve yargı erkine egemen olan siyasal irade ve niyetlerin kavranmasının gerekli olduğu düşünülmektedir. Nitekim, Sivas davası yanında çok sayıda dava, günümüzde bile söz konusu tanımlamalar ve nitelendirmeler perspektifinde tartışılmaktadır. Bu itibarla, gerek yukarıda yer verilen bazı tespitlerde işaret edilen soruşturma/kovuşturma aşamalarına dair eksiklikler/hataların, yargı organlarında görülen genel yapısal ve işleyişe ilişkin sorunlar yanında bahsedilen çerçevede de siyasal ve toplumsal özeleştirisinin yapılmasının icap ettiği düşünülmektedir.
İDDİA 24: Sivas olayları sırasında Sivas’ta görevli olan kişilerden Vali, Tugay Komutanı, İl Emniyet Müdürü, İl Jandarma Komutanı veya vekili ile Belediye Başkanının geçirdiği idari ve adli soruşturma ve incelemeler ile bunun sonucunda ortaya çıkan “sorumlu bulunmadıkları/görevlerini ihmal etmedikleri” kararları ile kamu kurum ve kuruluşlarında görev yapanların olaylar sırasında veya olaylardan sonra görevleri yapmakta kayıtsız davrandıkları, gerek adli ve idari soruşturmaların gerekse yargılamanın sağlıklı yapılmadığı yönünde iddialar sıklıkla dile getirilmiştir.
SONUÇ: Olaylar sonrası kamu görevlileri hakkında dönemin mer’i mevzuatı gereği idari soruşturma yapılması için İçişleri Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığınca görevlendirme yapılmıştır. Mülkiye Müfettişlerince sadece İl Valisi, Emniyet Müdürü ve İl Jandarma Alay Komutanı hakkında inceleme ve soruşturma yapılmıştır. Olaylarla ilgisi olabilecek diğer kamu görevlileri hakkında herhangi bir inceleme yapılmamıştır. Belediye Başkanı Temel Karamollaoğlu ve personeli hakkında Mülkiye Müfettişi tarafından düzenlenen fezleke üzerine İl İdare Kurulu tarafından fezlekede yer alan öneriler doğrultusunda karar alınmıştır. Bu karara istinaden yapılan yargılama sonucunda Belediye Başkanı dışındaki kişilerin tamamı beraat etmiştir. Belediye Başkanının ise 1995 yılı genel seçimlerinde milletvekili olması nedeniyle dosyası ayrılmış, milletvekilliğinin sona ermesinden sonra yargılama süreci yeniden başlamış, ancak 20.12.2000 tarihinde kabul edilen “4616 sayılı 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun” gereğince davanın ertelenmesine hükmedilmiş ve sonuç bu şekilde kesinleşmiştir.
İDDİA 25: TBMM Sivas Olayları Araştırma Komisyonunun birçok bilgi ve belgeye ulaşmasına rağmen olayları derinlemesine incelemesinin engellendiği, Komisyonun çalışma süresi çok kısa tutulduğundan olayın detaylı olarak araştırılmasının istenmediği gibi hususların başta komisyon üyeleri olmak üzere kamuoyunda tartışılan iddialar arasında olduğu tespit edilmiştir.
SONUÇ: TBMM’de 06 Temmuz 1993 tarihinde “2 Temmuz 1993 Günü Sivas'ta Meydana Gelen Olayların Sebep ve Sorumluları ile Olayların Oluş Şeklinin Ortaya Çıkarılması ve Maddi Zararların Tespiti Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu” adı altında bir komisyon oluşturulmuş ve 08.07.1993 tarihinde çalışmalarına başlamıştır. Komisyonun görev süresi 15 gün olarak belirlenmiştir. Söz konusu raporun karşı oy yazılarında komisyona tayin edilen 15 günlük çalışma süresi eleştiri konusu yapılmıştır.
(15 Temmuz 2014, 13:19), son güncel.: (15 Temmuz 2014, 16:52)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:
Sivas Madımak katliamıyla ilgili manşetlerimiz
Sivas dosyası yeniden açılsın
Başbağlar katliamıyla ilgili manşetlerimiz
Başbağlar katliamcılarını Erzincan DGM serbest bıraktı
Tanık, Başbağlar katillerini açıkladı
TİKKO üyesi Ulaş Özel´in şok itiraflarında Madımak ve Başbağlar
Sivas-Başbağlar: Amaç mezhep çatışması
Ergenekon-PKK bağlantısıyla ilgili manşetlerimiz
Ergenekon ve bağlantılı iddianamelerde ara