1993 yılında PKK´lı teröristler tarafından Bingöl-Elazığ karayolunda kurşuna dizilen 33 erle ilgili dosya adeta buharlaştı. Olayla ilgili dosyaları isteyen Diyarbakır´daki savcıya ´Herhangi bir kayıt bulunamadı´ cevabı verildi. 2009´da katliamı araştıran Ergenekon savcısı Zekeriya Öz de aynı cevapla karşılaşmıştı: ´Elimizde hiçbir belge ve dosya yok.´ 1993 yılında TSK içinde Egenekon sanığı Hurşit Tolon liderliğinde Tushad isimli gizli bir Ergenekon hücresi kuruldu. Aynı yıl içinde adeta bir suikast ve şüpheli ölümler fırtınası yaşandı. Komutan cinayetleri olarak da adlandırılan ve peşpeşe gelen olaylarda sivil ve askeri kişiler hayatlarını kaybettiler. Sırasıyla Uğur Mumcu cinayeti, Eşref Bitlis ve Turgut Özal´ın şüpheli ölümleri, Bingöl´de 33 asker katliamı, Sivas ve Başbağlar katliamları, Bahtiyar Aydın ve Cem Ersever cinayetleri gerçekleşti. Ardından terörü demokratik açılım ve barış yoluyla durdurma projesi rafa kaldırıldı. Bir ekip tasfiye edildi. Yerlerine gelen yeni cumhurbaşkanı ve hükümetler yeni bir devlet politikasını uygulamaya başladılar.
14.11.2012 09:42 Bingöl´de 19 yıl önce izinden dönen 33 erin şehit edilmesi kadar, katliamdan sonraki yargı süreci de şüphelerle dolu. Olayla ilgili Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı´nın başlattığı soruşturmada çarpıcı bilgilere ulaşıldı. Elazığ ve Malatya´da bulunan 1993 yılına ait dosyalar incelenince birçok soru işareti ortaya çıktı. Dosyaya önce Elazığ´daki askerî mahkeme bakıyor. Bir yarbay, 3 yüzbaşı, 2 üsteğmen ve bir er ´görevi ihmal´den ceza alıyor. Ancak Askeri Yargıtay itiraz ediyor. Bunun üzerine askerî mahkemenin görev alanına girdiği halde dosya sivil mahkemeye gönderiliyor. Ardından adeta buharlaşıyor. Bu yıl Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı´nın başlattığı soruşturma kapsamında hem sivil hem askerî mahkemeden dosyayı isteyen savcıya ´Herhangi bir kayıt bulunamadı.´ cevabı veriliyor. Aynı durumla 2009´da dönemin Ergenekon savcısı Zekeriya Öz de karşılaşmıştı.
Öte yandan Diyarbakır Başsavcılığı´nın ulaştığı belgeler, 33 erin bile bile ölüme gönderildiğini gözler önüne seriyor. Erleri taşıyan konvoya silahlı askerler bindirilmiyor. Oysa Bingöl Emniyet Müdürlüğü´nün istihbarat raporunda açıkça şu uyarı yapılıyor: “150 kişilik PKK´lı grubun birkaç gün içinde Bingöl-Elazığ karayolunu keseceği bilgisi alınmıştır.”
Türkiye´nin en karanlık dönemlerinden biri 1993 yılında yaşandı. Genel af ve PKK´nın silah bırakmasının konuşulduğu bu dönemde, sürece köstek olan olaylar zinciri meydana geldi. Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Jandarma Komutanı Org. Eşref Bitlis, Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı Tuğg. Bahtiyar Aydın, JİTEM üyesi Cem Ersever ve gazeteci Uğur Mumcu şüpheli bir şekilde öldü. En sarsıcı hadise ise 24 Mayıs 1993´te yaşandı. İzinden dönen silahsız 33 er, PKK´lılar tarafından şehit edildi.
Faili meçhul cinayetleri araştıran Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, 33 er katliamıyla ilgili 2 ay önce yeni bir çalışma başlattı. Savcılık, dosya ile ilgili sürecin işleyişini öğrenmek için Elazığ ve Malatya´da bulunan dosyaları inceledi. Alınan bilgilere göre, katliamla ilgili olarak dönemin Elazığ 8. Kolordu Komutanlığı Askerî Savcısı Hakim Binbaşı İnayet Taş, bir iddianame hazırlıyor. Bir yarbay, 3 yüzbaşı, 2 üsteğmen ve 1 er, askerî mahkemede yargılanarak ´görevi ihmal´den ceza alıyor. Ancak Askerî Yargıtay kararı bozarak, dosyayı Bingöl Asliye Ceza Mahkemesi´ne gönderiyor. Bu mahkeme de dosyayı Bingöl İl ve İlçe İdare Kurulu´na sevk ediyor. ´İdare kurulları nasıl bir işlem yaptı?´ sorusuna cevap arayan Diyarbakır savcılığı, şaşırtıcı bir durumla karşılaştı. İdare kurullarından savcıya gönderilen cevabî yazıda, sözü edilen kişi ve dosyalarla ilgili kendilerinde herhangi bir kayıt olmadığı belirtildi.
Dava dosyasında yer alan bilgi ve belgeler, 33 erin bile bile ölüme gönderildiğini gösteriyor. Buna göre ihmaller zinciri Malatya´da başlıyor. 24 Mayıs 1993´te Malatya İl Jandarma Komutanlığı´nda toplanan erler, on altı ayrı araçla Bingöl İl Jandarma Komutanlığı´na gönderiliyor. Askerleri taşıyan konvoya koruma aracı verilmediği gibi araçların içine silahlı askerler de bindirilmiyor. Dosyada, Diyarbakır Jandarma Asayiş Komutanlığı´nın, Bingöl ve Elazığ İl Jandarma komutanlıklarına bir emir göndererek, dağıtıma ya da birliğine gidecek askerlerin belli merkezlerde toplanması ve zırhlı araç eskortuyla gönderilmesini istediği anlaşılıyor. Jandarma Genel Komutanlığı da 9 Eylül 1992´de, nakil sırasında araçların içerisine silahlı asker konulması ve konvoya helikopterlerin eşlik etmesi konusunda emir veriyor. Dosyada bu emirlere uyulmadığı belirtiliyor. Ayrıca PKK´nın Elazığ-Bingöl karayolunu keseceğine dair olaydan dört gün önce ´birinci dereceden teyitli´ istihbarat raporu hazırlandığı ancak bunun da dikkate alınmadığı vurgulanıyor.
İLK İDDİANAME: OLAYIN YAŞANACAĞINI HERKES BİLİYORDU
Katliamın hemen ardından savcı İnayet Taş´ın hazırladığı iddianame de olayın vahametini gözler önüne seriyor. İddianamede özetle şu ifadelere yer veriliyor: “Böyle bir olayın yaşanacağını herkes biliyor. Olayın meydana geldiği karayolunun güvenliğinin sağlanmasından sorumlu bulunan Bingöl Jandarma Komutanı Yüzbaşı Nevzat Yıldız´ın da tespit edilen beyanlarında alınan tedbirlerin yeterli olmadığını bildiği, hatta 150 kişilik bir terörist grubunun, iki minibüsteki erlerin indirildiği Diztepe mevkiinin çok yakınında bulunan Gökçekanat ve Çevrimpınar köyüne geldiklerinin bilindiği, 20 Mayıs 1993´te 60 kişilik bir PKK´lı grubunun Gökçekanat köyü Manço deresi mevkii istikametine gittikleri şeklindeki duyumun güvenilir kaynaklardan alındığı anlaşılmıştır. Örgüt mensuplarının karayolunda yoğun eylem planladıkları bildirildiği halde, Malatya İl Jandarma Komutanlığı´ndan 24 Mayıs günü, 16 araçla 582 erin Bingöl´e konvoy meydana getirilmeden, eskort olmaksızın ve her aracın içerisine silahlı askerler bindirilmeksizin sevkiyatın yapıldığı görülmektedir.”
Bingöl Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şubesi´nin imzasını taşıyan istihbarat raporunda da şöyle deniliyor: “Elazığ´ın Palu ilçesindeki 300 kişilik PKK grubundan ayrılan 150 kişilik bir grubun Bingöl bölgesine geldiği ve aynı grubun birkaç gün içinde Bingöl-Elazığ karayolunu kesip eylem yapacağı bilgisi alınmıştır.”
ASKERÎ SAVCILIK: ELİMİZDE HİÇBİR BİLGİ VE BELGE YOK
33 erin katledilmesi, Ergenekon soruşturması çerçevesinde de gündeme gelmişti. Olayla ilgili Genelkurmay Askerî Savcılığı´nın elindeki delil ve soruşturma dosyalarını isteyen Ergenekon savcısı Zekeriya Öz´e, “Elimizde bu olayla ilgili hiçbir belge ve dosya yoktur.” şeklinde cevap verilmişti. Katliamla ilgili iki farklı dosya bulunuyor. Bunlardan biri, fail durumundaki terör örgütü mensuplarıyla, diğeri ise olayda sorumluluğu bulunan askerlerle ilgili. Askerlere ilişkin dosya zamanaşımına uğradı. PKK´lılarla ilgili bölümü ise halen açık. 33 er olayına karıştığı belirlenen teröristlerden biri 1995 yılında, diğeri de 1998´de ceza aldı.
Diyarbakır´daki savcılar, emir-komuta zincirinde sorumlular arasında bulunması gereken emekli Albay Mehmet Fikri Karadağ hakkında da yargılama sürecinde hiçbir işlem yapılmadığını da belirledi. Ergenekon´un tutuklu sanıklarından Karadağ´ın, 33 er olayında Elazığ 8. Kolordu Komutanlığı İstihbarat ve İstihbarata Karşı Koyma Şube Müdürlüğü´nde görevli olduğu ortaya çıkmıştı. Olay yerine ilk giden kişinin de Karadağ olduğu iddia edilmişti. Diyarbakır´daki savcılar, 1993 yılındaki dönemin üst düzey komutanları hakkında askerî yargının bir işlem yapıp yapmadığını Genelkurmay Başkanlığı´na sordu. Ancak şu ana kadar herhangi bir cevap gelmedi.
Sakık: Askerler PKK´lıların önüne atıldı
PKK´nın eski yöneticilerinden Şemdin Sakık, olayla ilgili savcıya verdiği ifadede, Doğu Çalışma Grubu´na (DÇG) dikkat çekmişti. Batı Çalışma Grubu´nun Doğu ve Güneydoğu´daki örgütlenmesi olan DÇG´nin 1993´te fiiliyata geçtiğini anlatan Sakık, “O yıl Uğur Mumcu, askerî icraatın başı Eşref Bitlis, askerî istihbaratın başı Cem Ersever, devletin başı Turgut Özal ve daha birçok üst düzey komutan, siyasetçi ve aydın tasfiye edilerek 33 er olayı sürecine gelindi. 1993´te yaşanan acı hadiselerin tamamı, yönetimi ele geçirmeyi amaçlayan ve kanın akmasını isteyen bu cunta ekibinin işi. 33 asker olayı bir grup kızgın PKK´lı tarafından gerçekleşti ama planlayarak gerçekleştirdikleri bir eylem değildi. Bu askerler birileri tarafından kendilerinin önüne atıldı ve DÇG´nin ikinci planı bu olaya dayandırılarak hayata geçirildi.” ifadelerini kullandı. Sakık, geçtiğimiz hafta Ergenekon´da tanık olarak dinlendi. 33 er olayına ilişkin sözlerinin arkasında durdu. Sakık, şöyle konuştu: “1993´teki olaylar planlıdır. Özal, Ersever, Bitlis, (Musa) Anter gitti. Kilit noktadakiler ortadan kaldırıldı. Çatışmaların başlaması için eylem gerekiyordu (33 er olayıyla) oluşturdular. Bunlar birbirinin devamı olaylardır. 93, 12 Eylül´den daha kanlı, daha köklü daha korkunç bir darbe oldu.”
Öcalan´dan Ergenekon iması
Terör örgütü PKK´nın elebaşısı Abdullah Öcalan, avukatları aracılığıyla yaptığı açıklamada, katliamın yaşandığı dönemde örgütün iki numaralı ismi Şemdin Sakık´ın eylemi Ergenekon adına gerçekleştirmiş olabileceğini ima etmişti. Öcalan, “Şemdin doğrudan Ergenekon´la bağlantılıdır, onların adamıdır, demiyorum, ancak kullanılmıştır. Bu dönemde ateşkesi istemeyenler kimlerdi? Bunu anlamak benim için zor oldu.” demişti.
Bölge Komutanı: Taktik sorumluluk bana ait
33 erin şehit edildiği 1993´te Asayiş Bölge Komutanı olan emekli Orgeneral Necati Özgen, katliama ilişkin Ergenekon imasında bulunulmasına tepki göstermişti. 33 erin şehit edilmesinde taktik sorumluluğun kendisinde olduğunu vurgulayan Özgen, eylemin 300-400 kişilik bir PKK grubu tarafından gerçekleştiğini savunmuştu. Özgen, “Bu olayda başka bir şey aramak öküz altında buzağı aramaktır. Şehitlerimize de TSK´ya da hakarettir.” demişti. (Zaman)
TUSHAD´IN KURULDUĞU YIL KOMUTAN CİNAYETLERİ VE KATLİAMLAR YAŞANDI
Geçtiğimiz aylarda kabul edilen Malatya Zirve katliamı davasına ait ek iddianamede şok bir iddia ortaya çıktı. Türkiye´yi sarsan ve mahkemenin doğruluğunu araştırmaya başladığı bu iddiaya göre, Malatya´daki Zive Yayınevi katliamı 1993 yılı içinde TSK içinde gizli şekilde oluşturulan TUSHAD isimli bir Ergenekon hücresi tarafından gerçekleştirilmişti.
Ergenekon sanığı emekli orgeneral Hurşit Tolon tarafından TSK içinde gizlice yapılandırıldığı ileri sürülen TUSHAD´ın kuruluş yılı olan 1993´e dikkat çekmek istiyoruz. Türkiye´nin yakın tarihinde ´kara yıl´ olarak nitelendirilen bu yıl içinde komutan cinayetleri denilen ve peşpeşe gelen olaylarda sivil ve askeri kişiler hayatlarını kaybettiler. Sırasıyla Uğur Mumcu cinayeti, Eşref Bitlis ve Turgut Özal´ın şüpheli ölümleri, Bingöl´de 33 asker katliamı, Sivas ve Başbağlar katliamları, Bahtiyar Aydın ve Cem Ersever cinayetleri gerçekleşti. Ardından terörü demokratik açılım ve barış yoluyla durdurma projesi rafa kaldırıldı. Bir ekip tasfiye edildi. Yerlerine gelen yeni cumhurbaşkanı ve hükümetler yeni bir devlet politikasını uygulamaya başladılar. MGK´da yani en üst düzeyde alınan kararlarla, teröre karşı şiddete, köy yakmalara, köylülere dışkı yedirerek gözlerini korkutmaya, teröre desteklerini kesmeye, yargısız infazlara ve faili meçhullere dayanan kontrgerilla türü bir mücadele yürütüldü. Bir taraftan PKK güçlendirildi, diğer taraftan Türk-Kürt halkları arasındaki uçurum daha da derinleştirildi.
Yukarıda sayılan komutanların aynı ekipte, Özal´a bağlı komutanlar ekibinde yer aldıkları ve ´terörü barış projesiyle çözme´ sürecini sabote etmek amacıyla derin devlet tarafından öldürüldükleri yıllardır ileri sürüldü. Hatta gazeteci Uğur Mumcu ve Binbaşı Cem Ersever gibi şahısların ölümleri ile Bingöl 33 er, Sivas ve Başbağlar katliamlarının da aynı derin güçler tarafından aynı karşı proje doğrultusunda tezgahlandığı iddia edildi. 2007´de başlayan Ergenekon soruşturma sürecinde ortaya çıkan çarpıcı delil ve bulgular üzerine tüm bu soruşturma dosyaları 2010 yılında çeşitli illerdeki savcılıklar tarafından açıldı. Çillioğlu ile Özden´e otopsi yapıldı. Bu iki albayın cinayete kurban gittiklerini gösteren şok bulgular tespit edildi. Çillioğlu olayında Jandarma içinde varlığı günümüzde de devam eden bir yapılanma tespit edildi. Halen izi sürülüyor. Geçtiğimiz günlerde kamuoyuna sızan ilk bilgilere göre Turgut Özal´ın otopsisinden de zehlirlendiğine dair şok bir sonuç çıktığı ileri sürülüyor. 2012 sonuna kalmadan bu iddia netleşecek. Eğer doğru çıkarsa peşpeşe gözaltı dalgaları gelebilir. Kısacası, bu komutan ve sivillerin cinayete kurban gittiklerine dair somut deliller elde edildi. Yıllardır dile getirilen şüpheler güçlendi. Özal ve komutan ölümlerinin dosyaları 20 yılı tamamladığı için 2013 başından itibaren peşpeşe kapanma durumuna gelecek. Bu nedenle savcının son ana kadar delil toplamaya devam etmesi, dava açmaya yeter delil elde edildiğinde ise iddianameleri tamamlayarak mahkeme sunması bekleniyor.
-Balyoz ve Ergenekon sanığı subayların isimleri o listedeydi-
ecevit-erbakan.jpg hspace=3>1980 öncesindeki başbakanlığı döneminde Bülent Ecevit, devlet içinde yapılandırılmış olan ve siyasi cinayetler işlediği, terörü kışkırttığı ileri sürülen Özel Harp Dairesi´nin kontrgerilla adı verilen sivil uzantılarını tasfiye etmeyi düşünmüştü. Ancak Ecevit, bu askeri daireye bağlı sivil elemanlarının açığa çıkarıldıklarında tehlikeli tertiplere girişeceği korkusuyla bundan vazgeçti. (Kontrgerilla Cumhuriyeti, Talat Turhan, sh. 84)
Ecevit´in bu korkusunu çağrıştıran bir gelişme 1993 yılında yaşandı. Suikastlere kurban giden bazı jandarma komutanlarının Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis´e, onun da Cumhurbaşkanı Turgut Özal´a ulaştırdığı raporlarda şok bilgiler vardı. 1993 yılındaki suikast fırtınasına neden olduğu da ileri sürülen bu tasfiye listesinde, teröre yardım eden ve kışkırtan, terörden rant elde eden, yani silah ve uyuşturucu kaçakçılığı yoluyla teröristlerle menfaat işbirliğine giden, ihanet içerisinde olan bazı subayların isimleri bildiriliyordu. 16´sı subay toplam 34 devlet görevlisinin adının yer aldığı listedeki kişilerin devlet kademelerinden uzaklaştırılmaları tavsiye ediliyordu. Bu tasfiye raporunun hemen ardından komutan cinayetleri adı verilen ve yukarıda sıraladığımız cinayet fırtınası başladı. Tasfiyesi istenen 16 subaydan bazılarının isimleri ortaya çıktı. Tümgeneral Ahmet Yavuz, Tuğgeneral Levent Ersöz, Albay Levent Göktaş, Albay Fikri Karadağ, Korgeneral Selahattin Uğurlu, Tuğgeneral Nevzat Bekaroğlu ve Tuğgeneral İsmail Kuru. Bu kişilerden bazıları Ergenekon ve Balyoz davalarında halen tutuklu yargılanmakta. (Abdullah Harun / kontrgerilla.com)
ASKERİ SAVCI: SORUŞTURMA BELGELERİ ARŞİVDE OLMALI
15.11.2012 09:58 PKK tarafından 19 yıl önce Bingöl-Elazığ karayolunda şehit edilen 33 erle ilgili yargı sürecinin şüphelerle dolu olması Türkiye´nin gündemine oturdu. Katliama yönelik ilk soruşturmayı başlatan askerî savcı İnayet Taş, tüm belge ve bilgilerin 8´inci Kolordu Askerî Mahkemesi´nin arşivinde olduğunu söyledi. Zaman´a konuşan Taş, “Bu dosyalar üzerinden uzun zaman geçti, Ankara Arşiv Dairesi´ne de gönderilmiş olabilir.” açıklamasını yaptı. Rütbe gözetmeksizin herkesi sorguladığını ifade eden savcı Taş, hazırladığı iddianamenin şu anda kendi elinde de olmadığını belirtti. Öte yandan şehit askerlerden Şenol Cansız´ın babası Kazım Cansız, dosyanın kirli oyunun deşifre olmaması için yok edildiğini dile getirdi: “Olaydan yaralı kurtulan Denizlili asker suskunluğunu koruyor. Konuşsa her şey ortaya dökülecek.”
Bingöl-Elazığ karayolunda 19 yıl önce 33 erin PKK tarafından kurşuna dizildiği katliama ilişkin soruşturma dosyalarının ´kaybolması´ hukuk skandalını gün yüzüne çıkardı. 33 er olayında askerî personelin ihmali olup olmadığına ilişkin ilk soruşturmayı başlatan askerî savcı İnayet Taş, tüm belge ve bilgilerin 8´inci Kolordu Askeri Mahkemesi´nin arşivinde olduğunu söyledi. Zaman´a konuşan Taş, “Bu dosyalar üzerinden uzun zaman geçti, belki de Ankara Arşiv Dairesi´ne de gönderilmiş olabilir.” dedi. Olayla ilgili rütbe gözetmeksizin herkesin sorguladığını ifade eden Savcı Taş, “Hazırladığım iddianame şu an benim elimde de yok. Keşke bir örneğini alsaydım. Bugün 33 er olayının bu duruma geleceğini kestiremedik.” değerlendirmesini yaptı.
Katliamın ardından olayla ilgili, bölgede sorumlu bulunan tüm subay ve astsubayların ifadesini alan ve istihbarat raporlarını inceleyen Askerî Savcı İnayet Taş, olaya ilişkin ihmali olanları tespit ettiğini aktardı. Taş, “O zamanki tüm istihbarat raporlarını inceledim. Olayın yaşandığı bölgede bir saldırı planlandığı ve bu konuda elde edilen tüm istihbaratların gerekli kurumlarla paylaşıldığını gördüm. Olayın yaşanacağı tüm sorumlular tarafından biliniyor ve istihbarat raporları saldırı olacağını söylüyordu.” açıklamasını yaptı. İddianameyi hazırladıktan sonra dosyadan çekildiğini ifade eden askerî savcı, “Daha sonra emekliliğimi istedim. Bu dosyadan alınmam ile ilgili değil. Tamamen şahsi bir karar. Ben bu olayla ilgili üzerime düşeni yaptım. Vicdanen rahatım.” diye konuştu. (Mustafa Gürlek, Fatih Yalçıner / Zaman)
(14 Kasım 2012), son güncel.: (15 Kasım 2012)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:
1993 yılı Bingöl 33 Er Katliamı manşetlerimiz
Kanlı ve Kara Yıl: 1993.. PKK´nın tasfiyesi durduruldu
Özal ve komutan cinayetleri bağlantılı
Turgut Özal´ın şüpheli ölümü manşetlerimiz
Orgeneral Eşref Bitlis´in şüpheli ölümü manşetlerimiz
Albay Kazım Çillioğlu´nun şüpheli ölümü manşetlerimiz
Tuğgeneral Bahtiyar Aydın suikasti manşetlerimiz
PKK´nın bitirilememesi gücünden değil ihanetten
Ergenekon-PKK bağlantısıyla ilgili manşetlerimiz
Ergenekon ve bağlantılı iddianamelerde arama yap