Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi, 12 Eylül askeri darbesine ilişkin dönemin Genelkurmay Başkanı, 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren ile Emekli Orgeneral Tahsin Şahinkaya´nın şüpheli olarak yer aldığı iddianameyi kabul etti. İddianamede, 12 Eylül darbesinin halen hayatta olan üyeleri Evren ve Şahinkaya için, ´ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası´ talep ediliyor. Duruşmaların başlama tarihi daha sonra belirlenecek.
10.01.2012 12:35 Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi, 12 Eylül askeri darbesine ilişkin dönemin Genelkurmay Başkanı, 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren ile Emekli Orgeneral Tahsin Şahinkaya´nın şüpheli olarak yer aldığı iddianameyi kabul etti.Özel yetkili Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekili Hüseyin Görüşen´in basın sözcüsü sıfatıyla verdiği bilgiye göre, Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi, iddianame üzerindeki incelemesini tamamlayarak, iddianamenin kabulüne karar verdi. İddianamede, dönemin Genelkurmay Başkanı, 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren ile dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Emekli Orgeneral Tahsin Şahinkaya sanık olarak yer alıyor. İddianamede, Evren ve Şahinkaya´nın, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu´nun ´Devlet Kuvvetleri Aleyhinde Cürümler´e ilişkin 146. maddesi ile 80. maddesi uyarınca ´ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına´ çarptırılmaları isteniyor.
12 Eylül askeri darbesine ilişkin iddianamede, dönemin Genelkurmay Başkanı, 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren ile Emekli Orgeneral Tahsin Şahinkaya´nın ´Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Tamamını veya Bir Kısmını Değiştirmeye veya Ortadan Kaldırmaya ve Anayasa İle Teşekkül Etmiş Olan Türkiye Büyük Millet Meclisini Ortadan Kaldırmaya veya Görevini Yapmasına Engel Olmaya Cebren Teşebbüs Etmek´ suçunu işledikleri kaydediliyor.
Özel yetkili Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekili Hüseyin Görüşen, Cumhuriyet Savcısı Kemal Çetin´in hazırladığı iddianamenin Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesince saat 10.40 itibarıyla kabul edildiğini bildirdi. Mahkemenin sanıklar hakkındaki adli kontrol talebini henüz karara bağlamadığını belirten Görüşen, duruşma gününün de tensiple birlikte belirleneceğini kaydetti.
İddianamede, 1 numaralı sanık 11 Ekim 1925 doğumlu Ali Tahsin Şahinkaya, 2 numaralı sanık ise 1 Ocak 1918 doğumlu Ahmet Kenan Evren olarak yer aldı.
Sanıkların, ´Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Tamamını veya Bir Kısmını Değiştirmeye veya Ortadan Kaldırmaya ve Anayasa İle Teşekkül Etmiş Olan Türkiye Büyük Millet Meclisini Ortadan Kaldırmaya veya Görevini Yapmasına Engel Olmaya Cebren Teşebbüs Etmek´ suçlarını işledikleri ifade edilen iddianamede, 2 Ocak 1980 ile 12 Eylül 1980-6 Aralık 1983 arası suç tarihi olarak gösterildi.
Suç yerinin Ankara olduğu belirtilen iddianamede, sanıkların, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmaları isteniyor.
DELİLLER
İddianamede, ´deliller´ ise şöyle sıralandı: ´İddianame, müşteki beyanları, Mehmet Demir adlı kişinin gönderdiği 1 adet DVD, TBMM Kanunlar ve Kararlar Başkanlığının 29 Kasım 2011, Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğünün 27 Aralık 2011 tarihli yazıları ve ekleri, Kahramanmaraş Eski Belediye Başkanı Ahmet Uncu ve Çorum eski Valisi tanık Rafet Üçelli´nin ifade tutakları, Aksiyon Dergisinin 770. sayısı, 201552 sayılı 1980 tarihli ´Bayrak Harekat Direktifi´ başlıklı 21 sayfadan ibaret ´Çok Gizli´ ibareli belge,
SAVCI KAYASU´NUN İDDİANAMESİ
Adana Cumhuriyet Başsavcılığınca Kenan Evren hakkında Cumhuriyet Savcısı Sacit Kayasu tarafından hazırlanan iddianame, sanıkların avukatlarınca verilen savunma dilekçesi, TBMM Genel Sekreterliği Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı Kanunlar ve Kararlar Müdürlüğünün 10 Haziran 2011 tarihli 64982 sayılı ekinde 5 Haziran 1977´de yapılan milletvekili genel seçimlerinde Millet Meclisi 5. Dönem üyeliğine seçilen milletvekillerine ilişkin listenin bulunduğu yazı,
BİRAND´IN 12 EYLÜL BELGESELİ
Ankara Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünün temin etmiş olduğu 12 Eylül 1980 Askeri darbesi ile ilgili gazeteci yazar Mehmet Ali Birand tarafından hazırlanan 12 Eylül Belgeselinin bulunduğu 4 adet DVD, Şahinkaya´nın ifade tutanağı ve ifadeye ilişkin 2 adet mini DVD kaset ve 2 adet DVD, Başbakanlık Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğünün 1 Haziran 2011 tarihli ve 5897 sayılı ekinde 13 Kasım 1979´da göreve başlayan Bakanlar Kurulu listesi ile kabinedeki değişikliklerin yer aldığı Resmi Gazete nüshalarının ilgili bölümleri,
KENAN EVREN´İN İFADESİ VE DARBENİN ASKERİ BİLDİRİLERİ
Kenan Evren´in ifade tutanağı ve ifadenin kaydına ilişkin 1 adet DVD, 12 Eylül 1980 tarihli 17103 mükerrer sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 12 Eylül Askeri darbesiyle ilgili bildirilere ilişkin Resmi Gazete çıktısı (Ülke yönetimine el konulduğuna ilişkin ilk bildiri olan 1 numaralı bildiri ile 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9 numaralı bildiriler ve Kenan Evren´in basına açıklamasına ilişkin belge), 16 Ekim 1981 tarihli 17486 mükerrer sayılı, 28 Ekim 1980 tarihli 17145 sayılı, 12 Aralık 1980 tarihli 17188 mükerrer sayılı, 5 Haziran 1981 tarihli 17361 sayılı Resmi Gazetelerde yer alan 2533 sayılı, 2324 sayılı, 2325 sayılı, 2356 sayılı kanunlar, Milli Güvenlik Konseyinin 52 sayılı kararı, Türkiye İnsan Hakları Vakfı tarafından yayınlanan ´İşkence Dosyası Gözaltında ya da Cezaevinde Ölenler´ isimli kitap, sabıka ve nüfus kayıtları ve tüm dosya kapsamı.´
İSTEDİĞİMİZ KANUNLAR ÇIKMAYINCA YÖNETİME EL KOYDUK
10.01.2012 14:39 Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Kemal Çetin tarafından hazırlanan 12 Eylül 1980 darbesine ilişkin iddianame Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi´nce kabul edildi. İddianamede dönemin Genelkurmay Başkanı ve 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren ile Hava Kuvvetleri Komutanı Emekli Orgeneral Tahsin Şahinkaya´nın 765 sayılı TCK´nın Devlet Kuvvetleri Aleyhinde Cürümlere ilişkin 146. maddesi ile 80. maddesi uyarınca ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmaları isteniyor. CMK´nın 29´uncu maddesi uyarınca hem Evren hem de Şahinkaya hakkında adli kontrol uygulaması talep ediliyordu.Darbeyi yapan ancak hayatlarını kaybeden dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Nejat Tümer ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun hakkında ise TCK´nın 64/1. maddesi gereğince ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmişti.
Soruşturma kapsamında ifade veren Kenan Evren´in savunmasında dikkat çekici ifadeler yer alıyor. 12 Eylül 1980 tarih öncesi Türkiye´nin ne halde olduğunu detaylı olarak anlatmaya gerek olmadığını dile getiren Evren, ülkenin o zamanki durumunun herkes tarafından bilindiğini, terör olaylarının yoğun şekilde arttığını, özellikle sağ sol kavgalarının yoğunlaştığını, banka soygunlarının arttığını, polisin ikiye bölündüğünü, POL-DER bir tarafta POL-BİR bir tarafta, öğretmenlerin ayrıca bölündüğünü, polisin görev yapamaz hale geldiğini anlattı.
Kahramanmaraş olaylarında 102 vatandaşın, Çorum olaylarında 80´e yakın vatandaşın terör olayları nedeniyle can verdiğini, Türkiye sathında her gün 10 ile 15 vatandaşın terör olaylarında hayatını kaybeder hale geldiğini belirten Evren, Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu´nun 35. maddesinin Türk Silahlı Kuvvetlerine Cumhuriyeti koruma ve kollama görevi verdiğini, bu kanunun Atatürk zamanında çıkarıldığını, ülke yönetimine el koymaya ne kendinin ne de Türk Silahlı Kuvvetleri Komuta kademesinin tek başına karar vermediğini iddia etti.
12 Eylül öncesi bu terör olaylar nedeniyle kuvvet komutanları olarak bir araya geldiklerini, ´ne yapabiliriz´ diye değerlendirme yaptıklarını anlatan Evren, Ülkenin kötü gidişatının engellenmesi amacıyla 27 Aralık 1979 tarihinde Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk aracılığıyla siyasi parti başkanlarına uyarı mektubu verdiklerini, Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk´ün görev süresinin dolmuş olmasına rağmen Ağustos ayına kadar Cumhurbaşkanı seçilemediğini, o tarihteki kanunlara göre Cumhurbaşkanı seçilebilmesi için Meclis´in üçte iki çoğunluğunun oyunun gerektiğini, Meclis´in çalışamaz hale geldiğini, Meclis´in çalışamaması nedeniyle ülkede güvenliğin sağlanabilmesi için Türk Silahlı Kuvvetleri Komutanları ve Sıkıyönetim Komutanları olarak bir kısım kanunların çıkarılmasını istediklerini, ancak bu kanunların çıkarılamadığını, kanunların çıkarılmasını ülkede istediklerini, örneğin polise silah kullanma yetkisin verilmesini istediklerini ancak bunların yapılamadığını, Anayasal kurumların (Türkiye Büyük Millet Meclisi, Cumhurbaşkanı, Bakanlar Kurulu) görevini yapamaz hale geldiğini, ülkenin felç olduğunu, bu nedenle yönetime el koymak durumunda kaldıklarını anlattı.
DEMİREL´İN HİSSEDİP HİSSETMEDİĞİNİ BİLMİYORDUK
Meclis´in görevini de yönetime el koyduktan sonra oluşturulan Danışma Meclisi´ne verdiklerini dile getiren Evren, ülke yönetimine el koymayı istemediklerini, bu nedenle uzun süre beklediklerini savundu. Özellikle polisin silah kullanamadığını, ikiye bölündüğünü, hiçbir yasanın çıkmadığını, bir kısım sıkıyönetim bölgelerine polis ihtiyacının olmasına rağmen yapılan atamaların engellendiğini, mahkeme kararı ile durdurulduğunu ileri süren Evren, dolayısı ile sıkıyönetim bölgelerinin polis ihtiyacının giderilemediğini, o zaman ülkenin içinde bulunduğu durumun gözeterek Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmetler kanununun 35. maddesinin ülke yönetimine el koyma yetkisi verdiğini kendisini ve diğer komutanlar olarak değerlendirdiklerini, bu yetkinin şartlar itibariyle sahip oldukları kanaatine vardıklarını kaydetti.
Ülke yönetimine el koymadan önce Türk Silahlı Kuvvetleri´nin yönetime el koyabileceğini Başbakan olan Süleyman Demirel ve Anamuhalefet Partisi liderinin hissedip hissetmediklerini bilmediğini ancak konuşmalarında sıkıntıları birçok kez dile getirdiğini dile getiren Evren, Milli Güvenlik Kurulu toplantılarında da bu hususların kendinin ve kuvvet komutanları tarafından ifade edildiğini ancak açıkça kanunlar çıkarılmadığı takdirde Türk Silahlı Kuvvetleri´nin yönetime el koyacağı konusunda gizli ya da açık bir şey söylenmediğini söyledi.
Bazı yapılan konuşmalardan ve gelişmelerden siyasilerin Türk Silahlı Kuvvetleri´nin ülke yönetimine el koyabileceğini tahmin etmeleri gerektiğini savunan Evren, hatta bazı senatörler ve milletvekillerinin kendisiyle görüşerek bu Meclis´in artık çalışmadığı, ülke yönetimine el koymaktan başka çıkar yol olmadığını söylediklerini belirtti.
Ülke yönetimine el koyduktan sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi ve hükümetin feshedildiğini, kesinti olmaması için bu yetkileri kullanacak kurumlara ihtiyaç olduğunu, bu nedenle Türkiye Büyük Millet Meclisi, Senato, Cumhurbaşkanı ve Millet Meclisi´ne ait yetkileri, oluşturulmuş olan Milli Güvenlik Konseyi´ne geçici olarak verdiklerini, ardından oluşturdukları danışma Meclisi´ne görevleri devrettiklerini, parlamenter sistemi esas aldıklarını anlatan Evren, Ülkenin felç olmuş durumda olduğunu, Meclisin çalışmadığını, Danışma Meclisi oluşturulana kadar yetkiyi Milli Güvenlik Konseyine verdiklerini, bunun nedeninin ise bir kuruma ihtiyaç olduğunu, kısa süre sonra da yetkiyi Danışma Meclisine devrettiklerini, Anarşiyi önlemek İçişleri Bakanlığına bağlı olarak çalışan polislere ait olduğunu, Türk Silahlı Kuvvetleri ve Sıkıyönetim Komutanlıklarının ancak İçişleri Bakanlığı yardım istediği takdirde onlara yardımcı olduğunu, Sıkıyönetim Komutanlıklarının bulunduğu yerlerde suçluların yakalandıklarını, ancak hapishanelerden toplu olarak kaçışların söz konusu olduğunu, Sıkıyönetim Komutanlıklarının silah kullanma yetkisinin olmadığını, ülkenin tamamen felç olmuş durumda olduğunu, 19 ilde sıkıyönetim ilan edilmiş olmasına rağmen diğer illerde sıkıyönetimin olmadığını, olayların diğer illerde de meydana geldiğini, hapishane yönetimlerinde otorite boşluğunun olduğunu, yönetimin mahkumların elinde olduğunu savundu.
´TERÖR VE ANARŞİ EYLEMLERİ BİRDEN ÖNLENDİ´ İDDİASINI DEMİREL İLERİ SÜRDÜ
11 Eylül 1980´de devam eden terör ve anarşi eylemleri 12 Eylül 1980 tarihinde birden önlenmiş, suçlular yakalanmıştır iddiasının Süleyman Demirel´in ileri sürdüğünü ifade eden Evren, bunun doğru olmadığını, 12 Eylül günü sokağa çıkma yasağı ilan edildiğini, devam ettiğini, herkesin şaşkınlık yaşadığını, 1 hafta boyunca herhangi önemli olayın olmadığını, ancak ardından olayların tekrar başladığını iddia etti. 6 ay kadar olayların devam ettiğini, olayların ancak 6 ay içerisinde kontrol altına alınabildiğini ileri süren Evren, 12 Eylül 1980 tarihinde ülke yönetimine el koyduktan sonra terör örgütü mensuplarının tümünün adres ve kimliklerinin bilinmediğini, daha sonra Milli İstihbarat Teşkilatı ve Jandarmanın beraber çalışması ile bunların ortaya çıkarılarak yakalandığını söyledi.
Kenan Evren´e 19-26 Aralık 1978 Kahramanmaraş olayları için dönemin Başbakanı Bülent Ecevit´in Bazı çevreler biz ısrarla ve sistemli olarak sıkıyönetim ilanına zorluyorlardı. Kahramanmaraş olayları CHP´nin kurduğu hükümeti sıkıyönetime zorlamak isteyenlerin tahriklerinin sonucuydu. Nitekim zorlanmış olduk. Kahramanmaraş olaylarında hükümetin sorumluluğu olduğunu düşünemem. Bir hayli askeri birlikler yardıma çağrılmıştı. Fakat güvenliğin sağlanmasına doyurucu bir katkıları olmamıştı. Geniş ölçüde pasif kalmışlardı. diyerek orduyu suçladığı; dönemin Başbakanı Süleyman Demirel´in ise Efendim sıkıyönetim ilan edilmiş, sıkıyönetim komutanlarına yetkiler verilmiş, hükümet olarak bizim yapacak bir şeyimiz yok ki. Askerler isteselerdi anarşi ve terör önleyebilirlerdi, nitekim 12 Eylül günü bıçakla kesilir gibi kesildi. İdareye el koymaya kararlı oldukları için bilerek anarşinin üzerine gitmediler şeklinde Türk Silahlı Kuvvetlerini suçladığı hatırlatıldı.
Evren, bu suçlamaları kabul etmedi. Bunların Türk Silahlı Kuvvetlerine siyasiler tarafından atılmış bir iftira olduğunu iddia eden Evren, Siyasilerin tabi ki kabahati üzerlerine almaları söz konusu olamayacağını, Türk Silahlı Kuvvetlerinin insanların ölümünü bekleyip sonuçta bunu fırsat olarak değerlendirip yönetime el koymasının düşünülemeyeceğini, bunu vicdanlarının kabul etmeyeceğini, bunu kesinlikle kabul etmediğini, halen eski Cumhurbaşkanı Demirel ile görüştüklerini, bu şekilde kendisine bir şey söylemediğini, ayrıca Ecevit Başbakan iken kendisini ziyarete gittiğinde, kendisini kapıda karşıladığını, bu yönde kendisine herhangi bir şey söylemediğini ve görüşmelerinin de devam ettiğini, bu iddiaların o zamanın şartlarına göre siyasiler tarafından söylenmiş sözler olduğunu, Cumhurbaşkanı adayı Muhsin Batur´un akademiden sınıf arkadaşı olduğunu, onun seçilmesinden rahatsız olmalarının mümkün olmadığını, bir söz olduğunu ´suç samur kürk olsa kimse giymez´, bu şekilde bir olay olmadığını, Orhan Eren´in ´Celasun paşanın baksanıza adamlar Cumhurbaşkanını seçiyorlar, demesi üzerine´ endişeyi sezerek bu şekilde bir söz söylediğini de hatırlamadığını ifade etti.
12 Eylül sonrası Ege Sorunu konusunda Yunanistan´dan herhangi bir yazılı güvence almadan NATO Başkomutanı Rogers´ın vermiş olduğu sözlü güvenceye dayalı olarak Yunanistan´ın NATO´ya girmesine izin vermesinin hata olduğunu dile getiren Evren şunları söyledi:
Pişman olmadığını, anarşi olaylarının sürekli arttığını, günlük 20-30 ölüm olayının olduğunu, Türkiye´de eski bir Başbakan olan Nihat Erim´in, ismini hatırlamadığı bir Orgeneral ile emekli Oramiral Kemal Kayacan´ın öldürüldüğünü, olayların giderek tırmandığını, faillerin yakalanamadığını, 12 Eylül´den sonra Danışma Meclisi tarafından hazırlanan 1982 Anayasa´nın taslağında Cumhurbaşkanı´nın 2 kez seçilebileceği konusunda hüküm bulunduğunu, ancak kendisinin ´Cumhurbaşkanı 2. kez seçilecek olursa tekrar seçilebilmek için iktidardaki partiye destek vermeye başlar´ dediğini ve bunun yanlış olacağını söyleyerek Cumhurbaşkanı´nın 2. kez seçilemeyeceği yönündeki hükmü Anayasa´ya koydurttuğunu, yine Cumhurbaşkanlığı görevinin dolmasına yakın rahmetli Turgut Özal´ın kendisine gelerek Anayasa değişikliği yaparak kendisinin 2. kez Cumhurbaşkanı olmasını teklif ettiğini, ancak kendisinin bunu kabul etmediğini söyledi. ( Cihan)
12 EYLÜL ÖNCESİNDEKİ 10 TERÖR OLAYI İDDİANAMEDE
10.01.2012 15:00 İddianamede 12 Eylül 1980 askeri darbesi öncesi meydana gelen önemli 10 terör olayından bahsediliyor. Bunlar arasında 1 Mayıs 1977 olayları, 1978 Sivas olayları, Kahramanmaraş olayları, gazeteci Abdi İpekçi´nin öldürülmesi ile 6 Nisan 1978 tarihinde Ankara Emek Postanesi´nden Malatya Belediye Başkanı Hamit Fendoğlu´nun öldürülmesi yer alıyor.
Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Kemal Çetin, 1970´li yılların toplumda güçlü ideolojik akımların yaygın olarak boy gösterdiği bir süreç olduğuna dikkat çekiyor. Bireylerde kendilerini bir yere bağlı hissetme duygusu olan aidiyet düşüncesinin ön planda olduğunu dile getiren Çetin, toplumda yasal olarak örgütlenen sivil toplum kuruluşları, ekonomik ve sosyal amaçlardan çok siyasi ve ideolojik amaçlarını ön plana çıkardıklarını vurguluyor. Özellikle bireylere eşit hizmet sunması gereken devlet memurları arasındaki siyasal ve ideolojik örgütlenmeler toplumun kamplara bölünmesine yol açtığının altını çizen Çetin, Bu anlamda, çalışan sayısı bakımından büyük kitleler oluşturan öğretmenler ve polisler arasındaki örgütlenmeler toplumda büyük huzursuzluk oluşturuyordu. Sağcı polisler POL-BİR, solcu polisler POL-DER adı altında, sağcı öğretmenler ÜLKÜ-BİR, solcu öğretmenler TÖB-DER çatısı altında örgütlenmişti. Diğer meslek gruplarında da benzeri karşıt görüşlü örgütlenmeler oluşturulmuştu. Toplumdaki bu ideolojik bölünmelere ek olarak, ülkede yaşanan kronikleşmiş ekonomik krizin etkisiyle yoksulluk had safhaya ulaşmış, ülke borçlarını ödeyemediğinden iflasın eşiğine gelmişti. Ülkede kaos ve kargaşa oluşturarak, darbeye zemin oluşturmak isteyen güçler, bu ekonomik ve sosyal istikrarsızlığı kaçırılmaz bir fırsat olarak değerlendirerek tertipledikleri terör olaylarıyla ülkeyi adım adım askeri darbeye sürüklemişlerdir. 12 Eylül askeri darbesi öncesi ülkede yaşanan terör olaylarında, halkı kışkırtmak ve karşı karşıya getirmek için çoğunlukla aynı argümanların kullanılması, olaylarda herkes tarafından görülen asıl faillerin olaylardan sonra bir türlü yakalanamaması, yakalanarak yargılananların ise birbirlerine karşı kışkırtılarak çatışmaya sürüklenen kişiler olması, olaylara ya hiç müdahale etmeyen ya da geç müdahale eden güçlerinin tutum ve davranışları, bazı olaylarda bizzat güvenlik güçlerinin kullanılması, hususları gözetildiğinde, olayların, ülke yönetiminin askeri otoritenin eline geçmesini isteyen güçler tarafından çıkarıldığı, şüphelilerin denetiminde bulunan askeri yönetiminse, ülkenin kaosa sürüklenerek darbe şartlarının oluşmasını bekledikleri sonucuna varılmaktadır. diyor.
Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Kemal Çetin, ülkenin 12 Eylüle götürüldüğü süreçte yaşanan ve toplumu en çok etkileyen ve askeri darbede gerekçe olarak kullanılan terör olaylarını ise şöyle sıralıyor:
1 Mayıs 1977 Olayları; 6 Nisan 1978 tarihinde Ankara Emek Postanesinden Fendoğlu Ankara Emek Postanesinden evine gönderilen bombanın patlaması sonucu öldürüldü. Halkın ´Hamido´ diye bildiği Belediye Başkanının evinde bombanın patlaması sonucu kendisi ile birlikte gelini ve torunu da ölmüştü. 16 Mart 1978 günü Sol görüşlü öğrenciler İstanbul Beyazıt´ta İstanbul Üniversitesi´nin Beyazıt Meydanı´na açılan kapısında dışarıya çıkarlarken öğrencilerin üzerine ateş edilmeye başlandı. Bir el bombası da öğrencilerin üzerine atıldı. Yapılan saldırıda 7 öğrenci hayatını kaybetti. 50´den fazla kişi de yaralandı. 1978 Sivas Olayları; 19-26 Aralık 1978 tarihleri arasında Kahramanmaraş´ta meydana gelen olaylar 12 Eylül sürecine giden yolda önemli dönüm noktalarından biridir. Kahramanmaraş Olayları 12 Eylül 1980 askeri darbesinin nedenlerinden biri olarak görülmektedir. 1 Şubat 1979 tarihinde terör bu kez Milliyet Gazetesinin başyazarı Abdi İpekçi´yi hedef seçmişti. Abdi İpekçi gazeteden ayrılıp Nişantaşı Emlak Caddesine geldiğinde iyice sıkışık olan trafikte evinin bulunduğu karakol sokağına dönmek üzere yavaşladığında arabasının camından sıkılan kurşunlarla öldürüldü. Katili Mehmet Ali Ağca 5 ay sonra İstanbul´da yakalandı. Önce suçsuz olduğunu belirterek her şeyi inkar etti. Ardından da: ´Mahkemeye çıkarsam herkesi ve her şeyi açıklayacağım.´ dedi. Gönderdiği mesaj adresine ulaşmıştı. Kısa süre sonra Mehmet Ali Ağca, Maltepe Askeri Cezaevinden asker elbisesi giydirilerek kaçırıldı. Çorum Olayları; Fatsa Operasyonu; Cumhurbaşkanlığı Seçimleri ve 12 Eylül askeri darbesine gerekçe gösterilen olaylardan bir tanesi 6 Eylül 1980 MSP´nin Konya mitingi. ( Cihan)
İŞTE DARBENİN BİLANÇOSU
* 650 bin kişi gözaltına alındı.
* 1 milyon 683 bin kişi fişlendi.
* Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı.
* 7 bin kişi için idam cezası istendi.
* 517 kişiye idam cezası verildi, 50´si asıldı.
* 388 bin kişiye pasaport verilmedi.
* 30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atıldı.
* 14 bin kişi vatandaşlıktan çıkarıldı.
* 30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurtdışına gitti.
* Çıkan olaylarda 300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.
* 171 kişinin işkenceden öldüğü belgelendi.
* 937 film sakıncalı bulunduğu için yasaklandı.
* 23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu.
* 31 gazeteci cezaevine girdi, 3 gazeteci öldürüldü.
* Gazeteler 300 gün yayın yapamadı.
* 13 büyük gazete için 303 dava açıldı.
* 39 ton gazete ve dergi imha edildi.
* Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi. Bunlardan 44´ü kuşkulu, 14´ü açlık grevinde, 16´sı kaçarken, 95´i çatışmada öldü.
(10 Ocak 2012, 12:35)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:
12 EYLÜL İDDİANAMESİNİ OKUMAK/İNDİRMEK İÇİN TIKLAYIN
12 Eylül soruşturmayla ilgili manşetlerimiz
Flaş!!! 12 Eylül´e soruşturma açıldı.. Dosya no: 2010/605