Ankara Özel Yetkili Başsavcılığı suç duyuruları üzerine 28 Şubat sürecine ilişkin soruşturma başlattı. Gerek duyulması halinde dönemin komutanları da ifadeye çağırılacak. Adalet Platformu, 28 Şubat 2011 tarihinde suç duyurusunda bulunmuştu.
28 Şubat için soruşturma başlatıldı
Ankara Özel Yetkili Başsavcılığı suç duyuruları üzerine 28 Şubat sürecine ilişkin soruşturma başlattı. Gerek duyulması halinde dönemin komutanları da ifadeye çağırılacak. Adalet Platformu, Emniyet Genel Müdürlüğü eski İstihbarat Daire Başkanı Bülent Orakoğlu, Avukat Yunus Akyol, Genç Siviller, Mazlum-Der, Özgür-Der, İnsan Hakları Derneği, Hukukçular Derneği, Adaleti Savunanlar Derneği gibi sivil toplum örgütü ve kişiler tarafından çok sayıda suç duyurusu yapılmıştı.
12 Eylül´ün ardından 28 Şubat süreci de soruşturulacak. Ankara Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığı süreçle ilgili soruşturma başlattı. Gerek duyulması halinde dönemin komutanları da ifadeye çağırılacak. Ankara Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığı, dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı, Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir, kuvvet komutanları, Sincan´da tankları yürüten Erdal Ceylanoğlu hakkındaki suç duyurularını dikkate aldı. Türk Ceza Kanunu´nun 312. maddesi uyarınca, cebir ve şiddet kullanmadan Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmalarına kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etme iddiasıyla yani darbe suçlamasıyla soruşturma başlatıldı. Edinilen bilgilere göre, özel yetkili savcılık Refahyol hükümetinin kurulmasından Erbakan´ın istifasına kadar olan sürece ilişkin tüm bilgi ve belgeleri inceliyor. 28 Şubat kararlarının alındığı Milli Güvenlik Kurulu bildirisi de savcılıkça mercek altında.
Kozmik oda savcısı
28 Şubat soruşturmasını, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç´a suikast iddialarıyla ilgili ?Kozmik Oda? soruşturmasını yürüten özel yetkili Savcı Mustafa Bilgili´nin yürüttüğü öğrenildi. Bilgili´nin, ?28 Şubat kararları? olarak bilinen MGK kararları ile dönemi anlatan kitapları incelediği, Gölcük Donanma Komutanlığı´nda ele geçirilen 28 Şubat´la ilgili belgeleri de isteyeceği belirtildi.
Hükümeti yıkmaya teşebbüs
Dilekçelerde, sorumluların, ?Cebir ve tehdit kullanarak hükümeti ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını engellemeye teşebbüs etmek?ten ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılmaları isteniyor. Soruşturma ile 28 Şubat´ın simgesi haline gelen Sincan´da yürütülen tanklarla ilgili ?Demokrasiye balans ayarı yaptık? diyen dönemin Zırhlı Birlikler Komutanı, emekli Kara Kuvvetleri Komutanı Erdal Ceylanoğlu´nun da aralarında olduğu isimler şüpheli haline geldi. Suçlanan isimlerden bazıları şöyle: Dönemin G.Kurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı, Kara Kuvvetleri Komutanı Hikmet Köksal, Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya, Hava Kuvvetleri Komutanı Ahmet Çörekçi, Jandarma Komutanı Teoman Koman, Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir, MGK Genel Sekreteri İlhan Kılıç, G.Kurmay Genel Sekreteri Erol Özkasnak, Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı Doğu Aktulga.
28 ŞUBATTA NE OLDU
28 Şubat 1997´de yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısı sonucu açıklanan kararlarla başlayan ve irticaya karşı olduğu iddia edilen, ordu ve bürokrasi merkezli süreçte Türkiye siyasi tarihine geçen kararlar alınmıştı. 28 Şubat´ta yapılan MGK toplantısı 9 saat sürdü. MGK laikliğin Türkiye´de demokrasi ve hukukun teminatı olduğunu sert bir şekilde vurguladı. 28 Şubat 1997´deki MGK kararları hükümete bildirildi. Kararda, laiklik için yasaların uygulanması istendi, ´8 yıllık kesintisiz eğitime geçilmeli, Kuran kursları denetlenmeli´ gibi daha sonra çok tartışılacak kararlar alındı.
28 ŞUBAT SONRASI GELİŞMELER
MGK toplantısından bir hafta sonra, 4 Mart´ta Başbakan Erbakan, MGK kararları yumuşatılmazsa imzalamayacağını söyledi ve imzalamadı. Ancak baskılar nedeniyle 13 Mart´ta imzalamak zorunda kaldı. 21 Mayıs´ta Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş, ´Ülkeyi iç savaşa sürüklediğini´ söyleyerek, RP´nin kapatılması için dava açtı. 10 Haziran´da Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay başkan ve üyeleri Genelkurmay Başkanlığı´na çağrılarak kendilerine irtica konusunda brifing verildi. 18 Haziran´da Necmettin Erbakan başbakanlıktan istifa etti. 19 Haziran´da Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, hükümet kurma görevini o sırada arkasında TBMM çoğunluğu olan DYP lideri Tansu Çiller´e vermeyip, ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz´a verdi. 30 Haziran´da Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit ve Hüsamettin Özkan´la birlikte ANASOL-D Hükümeti´ni kurdu.
Adalet Platformu suç duyurusu yapmıştı
Adalet Platformu, Emniyet Genel Müdürlüğü eski İstihbarat Daire Başkanı Bülent Orakoğlu, Avukat Yunus Akyol, Genç Siviller, Mazlum-Der, Özgür-Der, İnsan Hakları Derneği, Hukukçular Derneği, Adaleti Savunanlar Derneği gibi sivil toplum örgütü ve kişiler tarafından çok sayıda suç duyurusu yapılmıştı.Adalet Platformu, 28 Şubat 2011 tarihinde 28 Şubat 1997 ve 12 Eylül 1980 askeri darbeleri için suç duyurusunda bulunmuştu. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı´na teslim edilen suç duyurusunda, bu darbelerde etkin rol alan kişilerin isimleri belirtiliyor ve bu kişiler ile sorumlu diğer tüm kişilerin cezalandırılması talep ediliyordu. Platform sözcüsü Adem Çevik´in savcılığa teslim ettiği ve olayın gerçekleştiği yer olması itibarıyla Ankara savcılığına aktarılan suç duyurusu dilekçesinde, ayrıntılı olarak belirtilen iddialardan dolayı ilgililere Türk Ceza Kanununun ilgili maddelerinin uygulanması, kamu davası açılması talep ediliyordu:
Şüphelilerden Her Türkiye vatandaşı gibi bende bizzat manevi ve maddi zarar gördüm. 12 Yaş öncesine Kuran eğitim yasağı konulduğundan oğluma Kur´an öğretemedim. Kızımı İmam-Hatipe Gönderemedim... Tüm ailem müslüman olduğundan islama irtica denilmesi ve başörtülü olmak suçtur ayrımcılığı bana ve insanlığa karşı suçtur... Şüphelilerin cezalandırılması için kamu davası açılması ve tüm darbecilerin malvarlıklarına el konularak hazineye aktarılması, tüm darbecilerin ve destek verenlerin kamu kurum-kuruluşlarına-cadde ve sokaklara verilen isimlerinin de acilen silinmesini hukuki zorunluluktur. Darbeci isimleri kullananlara da darbeyi-suçu-suçluyu övme suçu ve suça iştirakden ve islama irtica dedikleri için islama-müslümanlara hakaretten de işlem yapılmasını, TSK ve Yargı mensuplarının da içinde bulunduğu CUNTAcılarla 27mayıs-12mart cuntacıları, 28şubat-27nisan muhtıracıları ve Ergenekon-Balyoz-Kafes-İrtica-Susurluk-pkk-kck-bçg-gladio vb. Çetelerle organik-inorganik bağlantılarının araştırılmasını özellikle insanlığa karşı suç işlenmesinden dolayı TCK 77. maddeye göre de cezalandırılmalarını arz ve talep ederiz.
28 ŞUBAT YARGILANACAK MI? |
1960´tan itibaren kurulan Askeri vesayet, bir yandan Yargı, öte yandan Medya ayağıyla takviye edilerek, bugünlere kadar devam etti. Sözde en demokratik anayasayı yapmıştık 1961´de. Ali Fuat Başgil, cumhurbaşkanı adayı olmak isteyince, tehdit ve baskı altında bu kararından dönmek zorunda kaldı. Cemal Gürsel´in ismi, silâhların gölgesinde tek aday olarak Genel Kurul´un onayına sunuldu. Çankaya Protokolü´yle, Adalet Partisi´nin Genel Başkanı yerine, CHP Genel Başkanı İsmet İnönü´nün başbakan olması empoze edildi. Adalet Partisi ile CHP anlaşıp, anayasayı değiştirmek, böylece Demokrat Partililere siyaset yolunu açmak istedi. Gürsel´den sonra cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan eski Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay, Demirel´i Köşk´e davet etti ve Demokrat Partililerin siyasi haklarına kavuşmasına TSK´nın razı gelmediğini tebliğ etti. Anayasa değişikliği Komisyon´a geri çekildi. Cevdet Sunay sonrasında, cumhurbaşkanı adayı aranıyordu. Faruk Gürler, Genelkurmay Başkanlığı´ndan istifa edip, aday oldu. Aday olmadan önce, zaten Kara Kuvvetleri Komutanlığı sırasında, Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur ve Genç Subaylarla birlikte Güney Amerika modeli bir darbe faaliyeti içine girmiş, son anda, yüreği yetmeyince, 12 Mart muhtırasıyla yetinmişti. Komuta kademesi muhtırayla Demirel´in istifasını sağladı ve beyin takımını hükümet yaptılar. Bu karanlık geçmişe rağmen Gürler, güle oynaya Genelkurmay Başkanı oldu; kimse engelleyemedi. Sonra da cumhurbaşkanlığı koltuğunu bile kendisine hak gördü. Cumhurbaşkanlığı oylaması yapılacağı gün, TBMM´deki localar subaylarla dolmuştu. Ecevit ve Demirel baskılara boyun eğmedi. Ama gene de, ancak, ılımlı bir askeri, Fahri Korutürk´ü seçtiler. Bu bile büyük başarı sayıldı.
28 Şubat, bir iki senelik kısa bir dönem değildir. Askeri vesayet zihniyeti, 1960´tan sonra, çeşitli kisveler altında günümüze kadar uzanmıştır. Askerin siyaseti istediği gibi şekillendirmesi, bazı gelişmeleri tehdit gibi görüp, engellemeye çalışması, 28 Şubat´la sınırlı kalmaz. Dikkat ederseniz, 28 Şubat başarısı daha sonra gelenleri de heveslendirmiştir. Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu´nun 28 Şubat bin yıl sürecek demesi, aslında askeri vesayet karşısında siyasi iktidarların aczine olan inancından kaynaklanmaktaydı. Nitekim, Batı Çalışma Grubu´nun başkanı olduğu bilinen Çetin Doğan Paşa, 2002´de AK Parti iktidarına karşı Balyoz Planı´nı, bu tecrübelerin ışığı altında başlattı. Höt desek, sivil hükümet dayanamaz düşüncesi hâkimdi.
Psikolojik harekâtın başarıya ulaşması, medya, bürokrasi ve aydınlarla işbirliğine bağlıydı. 28 Şubat´ta da Genelkurmay, rektörlere, yargı üyelerine, basın mensuplarına brifing vermemiş miydi? Refah Partisi´nden kaynaklanan büyük tehlikeyi onlara anlatmamış mıydı? Sermayeyi bile Yeşil diye nitelendirip, listesini yayınladılar. Askeri birliklerin, Ülker de dahil, yeşil sermayeden alışveriş yapmasını yasakladılar. Tabii, altyapıyı hazırlamak için o gün de medya devreye sokulmuştu; Balyoz Planı´nda da, işbirlikçi gazeteciler listesi hazırlandı. İşadamları, üniversite üyeleri, köşe yazarları ile irtibat sağlandı. Çok teferruata girmeyeceğim; Balyoz sonrası diğer gelişmeleri satır başlarıyla hatırlatmaya çalışacağım:
Jandarma Genel Komutanlığı´na gelen Şener Eruygur, Batı Çalışma Grubu benzeri Cumhuriyet Çalışma Grubu´nu Jandarma bünyesinde kurdu. Sarıkız darbe planını hazırladı; tutturamadı, çünkü Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, darbeci komuta heyetine karşı çıktı. Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek de, bütün safahatın bir güzel günlüğünü tuttu. Dedim ya, askerler için vesayet tabii bir süreçti. Bu yüzden çekinmelerine gerek yoktu.
2007 Cumhurbaşkanlığı seçiminde, yargının nasıl devreye sokulduğunu hatırlıyoruz. Anayasa Mahkemesi, toplantı yeter sayısının 367 olduğu iddiasını gerçek olarak kabul etti. AK Parti´nin seçim zaferi, cumhuriyeti koruma kollama heveslilerini bir nebze ürküttü ama kararlı bir grup, yola devam etmekte ısrarlıydı.
Anayasa Mahkemesi yeniden devreye sokuldu. Bu defa, AK Parti aleyhine kapatma davası açıldı. AK Parti bir oy farkla, kapatılmaktan kurtuldu fakat Anayasa Mahkemesi, başörtüsünü serbest bırakma çalışması dolayısıyla bu partiyi laiklik karşıtı ilan etmekte beis görmedi.
2007´in 27 Nisan´ında Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt e-muhtırayı yayınladı.
2007´de Ergenekon soruşturması ve operasyonlar başladı. Tedricen yoğunluk kazandı; kirli torbalar açıldı.
Askerin psikolojik harekâtla müdahaleye teşebbüs etmesinin son tarihi 2009´dur. Kafes Eylem Planı, İrtica ile Mücadele Eylem Planı ve İnternet siteleri AK Parti´yi yıpratıp, itibarsızlaştırmaya yönelmişti. Hepsi açığa çıktı. Şu anda, gizli saklı bir köşede hücre yapılanmaları mutlaka vardır. Ama çok şükür, güçleri kalmadı; millet de, iyice uyandı.
28 Şubat´ı yargılayacağız yargılamasına ama askerin, rejimin hamisi olduğunu düşünen, her fırsatta onlara davetiye çıkaran medya mensuplarını, işadamlarını, yargı üyelerini ne yapacağız? Hepsini yargılayamayız ya! Bence teşhir etmek yeterli. Çünkü sorgulasanız, bütün bu gelişmeleri doğal karşıladıklarını söyleyeceklerdir. Yıllardan beri onların zihin haritası bu şekilde oluşmuştur.
Refah Partisi aleyhine Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş iddianame hazırladı. İddianame Yekta Güngör Özden´in başkanlığını yaptığı Anayasa Mahkemesi´nce kabul edildi. Kapatma kararının altında Özden´in yerine geçen Ahmet Necdet Sezer´in imzası var. Refah Partisi davasını görmelerine rağmen, Anayasa Mahkemesi üyeleri belki birkaç istisnasıyla, diğer Yüksek Yargı mensuplarıyla birlikte Genelkurmay´ın bilgilendirme brifingine katıldılar. Hani hâkimlere, savcılara talimat verilemezdi? 28 Şubat sürecinde bu kural askıya alındı. ( Nazlı Ilıcak / Sabah)
AVUKAT YILDIRIM´DAN ŞOK 28 ŞUBAT AÇIKLAMALARI |
HATA YAPMIŞ OLABİLİRİM DEMİŞTİ
İBDA-C Dâvâsı´na bakan ve Salih Mirzabeyoğlu´na idam cezası veren hakim Metin Çetinbaş; daha sonra yaptığı açıklamada; ?Verdiğim karar yüzde yüz doğrudur diyemiyorum... Biz o günkü şartlara göre karar verdik, hata yapmış olabiliriz? diyerek, ?brifingte alınan kararlara? gönderme yapmıştı... Adana DGM´nin; ?Mirzabeyoğlu dosyasının takipsizliğine? karar vermiş olması da, hakim Metin Çetinbaş´ın; ?Brifingte alınan kararları uyguladığı? yorumlarını güçlendiriyor.
HARBİYE ORDUEVİ´NDE TOPLANMIŞLAR
Bahçelievler davasından tutuklanan Haluk Kırcı ve Mehmet Ali Ağca ile 1. Ergenekon davası sanığı Fuat Turgut´un avukatlığını yapan Doğan Yıldırım, Genelkurmay ve sivil uzantılarının hükümet yıkma planına bizzat şahitlik ettiğini söyledi. 1. Ordu Komutanlığına ait Harbiye Orduevi tesislerinde tertiplenmiş çok gizli bir toplantıya katıldığını söyleyen avukat Doğan Yıldırım, darbenin sivil kadrolarına bu toplantıda brifing verildiğini belirtti. Yıldırım, toplantıda Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı, dönemin 1. Ordu Komutanı Hüseyin Kıvrıkoğlu, Balyoz´un bir numarası eski 1. Ordu Komutanı Çetin Doğan, Genelkurmay Genel Sekreteri Erol Özkasnak, dönemin DGM Başsavcısı, mahkeme başkanları, Susurluk ve İBDA-C davasında hakimlik yapan Metin Çetinbaş, eski İstanbul Barosu Başkanı Kazım Kolcuoğlu, İstanbul Valisi Erol Çakır, Doğan medyasında görev yapan birçok gazetecinin bulunduğunu ifade etti.
28 ŞUBAT´IN SIR ŞAHİDİNDEN TARTIŞMALARA SEBEB OLACAK AÇIKLAMALAR
Kayseri´deki ofisinde görüştüğümüz Doğan Yıldırım sorularımıza şu cevapları verdi:
* Türkiye´de önemli isimlerin avukatlığını üstlendiniz, Haluk Kırcı, Mehmet Ali Ağca bunlardan birkaçı. Sizin savunduğunuz kişilerin birçoğu sağcı hatta ülkücü diyebiliriz; siz kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz?
Doğan Yıldırım: Kayseriliyim, çocukluğum burada geçti. Temel eğitimi tamamladıktan sonra Deniz Harp Okulu´nu kazandım siyasi çekişmeler yüzünden daha sonra atıldım. Türk Milliyetçisi olarak tanımlıyorum kendimi, dediğiniz gibi birçok önemli isme avukatlık yaptım.
?İLK EYLEMLERİ YARGIDAKİ ALEVİ KADROLAŞMASI?
* 28 Şubat döneminin şu ana kadar gizli kalmayı başarmış tanıklarından olduğunuz söyleniyor?
Doğan Yıldırım: Doğrudur (gülüyor) o döneme ilişkin birçok şey gördük yaşadık. Dönemin öncesi ve sonrasına vakıf biriyim. 28 Şubat aslında 1997´de değil Özal´ın ölümüyle başlayan bir süreç aslında. İlk eylem yargıdaki kadrolaşma oldu. Yargıdaki ilk kadrolaşma maalesef söylemek zorundayım bu bir siyasi parti görünümü (CHP-SHP) altında Alevi kadrolaşmasıydı. Bariz bir şekilde Alevi hakim ve savcılar kilit noktalara atandı.
Bu belki konumuz dışı ama merhum Türkeş´in Seyfi Oktay´ın desteklenmesi gerektiğini belirttiğini biliyorum..
* Merhum Türkeş´in de... ilginç yani Ergenekoncu mu demek istiyorsunuz?
Doğan Yıldırım: Soruşturması ve davası süren Ergenekon yapılanmasından çok daha büyük bir yapılanma var aslında. Bu henüz tam olarak idrak edilebilmiş değil. Soldan sağa doğru hilal gibi dizilen gizli bir ittifak. Bu ittifak soldan sağa doğru yayılarak her iki grubu da kontrol eden gizli bir yapılanma. Sol kesimi idare eden isim isim verebileceğimiz insanlar var. Sağ grubu da hakeza. Kendi tanımlamalarına göre hilalin merkezinde birleşiyorlar örnek olarak merhum Türkeş beyi verdim. Hatta açık olarak talimat verdiğini biliyorum kendi partisine, ´Seyfi Oktay´ı destekleyeceksiniz´ dediğini biliyorum. Ne ilginçtir değil mi?
* Doğru ise dehşet verici ama asıl konumuza dönelim istiyorum.
Doğan Yıldırım: Tamam asıl konumuza dönelim. Ergenekon´da da sanık olan Seyfi Oktay´dan sonra gelen Mehmet Moğultay ile kadrolaşma tamamlanmış oldu ve bu kadro yargıda terör estirmeye başladı. Rahşan Affı olarak bilinen genel af çalışmasında sağcı mahkûmlar içeride tutuldu. Bahçelievler katliamından dolayı idam cezası alan müvekkilim Haluk Kırcı bu kuvvetin yargıdaki kadroları tarafından tahliye edilmedi. Fakat politik olmayan kişiler tahliye edildi. Mesela İzol Aşiretinden Mustafa İzol, 7 kişinin katili Mustafa İzol tahliye edildi. Dönemin Üsküdar 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Mehmet Kolukısa´ya dilekçe verdik. Adam ´ben kabul etmem bunu´ dedi. Neden diye sorduğumda, ´ben tarafım kardeşim kabul etmem´ dedi. Üsküdar o dönem stratejik bir mahkemeydi. O anlamda oranın kilit noktalarına kendilerine yakın kişileri atamışlardı. Adalet Alevi kadroların eline geçmişti. Ben bugünkü durumu da bu kadroların tasfiyesi olarak görüyorum.
?28 ŞUBAT´IN SİVİL ÖRGÜTLENMESİ HARBİYE ORDUEVİ´NDE YAPILDI?
O dönem DGM´lerinde nasıl bir hava hakimdi?
Doğan Yıldırım: DGM´lere gelecek olursak PKK´nın insan kaynakları ve ekonomik altyapısını çökertmek için kurulsa da asıl hedefi derin devletin izlerini örtmek, Müslümanları baskı altında tutmak olmuştur. Bunlara talimatın gittiği nokta da Genelkurmay´dı. Devletin askeriyesi, Genelkurmay´ı Yargıtay, HSYK ve diğer mahkemeleri ile pek sıkı fıkıydı. Şahidi olduğum toplantılarda nasıl tavır alacakları izah ediliyordu.
* ´Şahidi olduğum´ dediniz, açar mısınız?
Doğan Yıldırım: Benim saklayacak gizleyecek hiçbir şeyim yok. Birazdan söyleyeceklerimle istiyorum ki gerçekler açığa çıksın. 28 Şubat post modern darbesinin sivil örgütlenmesi askerin sivilleri koordinesi Harbiye Orduevi´nde yapıldı. 1. Ordu Komutanlığı´na bağlı Harbiye Orduevi´nde toplantı yapıldı. Benim de katıldığım toplantıya yargı mensupları başta olmak üzere akademisyenler ve o dönem çok etkili olan birçok gazeteci katıldı. Toplantıda irticadan ve hükümetin irticayı körüklediğinden bahsedildi. Buna karşılık toplantıya katılanların koordineli harekete etmesi ve kendi konumlarından doğan gücü lehte kullanmaları gerektiği vurgulandı.
?KARADAYI, KIVRIKOĞLU VE ÇETİN DOĞAN ORADAYDI?
* Bu çok önemli bir açıklama. Yani karargâhın gizlice toplandığını söylüyorsunuz kimler katıldı isim verebilir misiniz?
Doğan Yıldırım: Elbette gizli ve seçmece bir toplantıydı. Harbiye Orduevi´nin konferans salonuna girdiğimde içeride Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı, dönemin 1. Ordu Komutanı Hüseyin Kıvrıkoğlu, ne ilginçtir şimdi Balyoz´un bir numarası eski 1. Ordu Komutanı Çetin Doğan, Genelkurmay Genel Sekreteri Erol Özkasnak ve daha birçok asker vardı.
?İBDA-C DÂVÂSININ HAKİMİ...?
Sivillerden kim vardı?
Doğan Yıldırım: Dönemin DGM Başsavcısı, mahkeme başkanları, hatta Susurluk ve İBDA-C davasında hakimlik yapan şu meşhur hakim Metin Çetinbaş da vardı. Ve hatta Çetinbaş kürsüde konuşma yaptı. Herkes protokoldeki yerine göre oturuyordu. Resmi bir toplantı havasındaydı. Ön sıralara baktığımda yanlış hatırlamıyorsam İstanbul Barosu Başkanı Kazım Kolcuoğlu vardı.
?İSTANBUL VALİSİ EROL ÇAKIR, TUNCAY ÖZKAN DA İÇERİDE?
* Toplantıda basından kimler vardı?
Doğan Yıldırım: Epey zaman oldu hepsini hatırlamak zor ama şimdi Ergenekondan sanık olan Tuncay Özkan, Erol Mütercimler, Milliyet yazarı Yalçın Doğan ve şu an Doğan Medyasında görev alan birçok isim vardı. En ön sırada ise dönemin İstanbul Valisi Erol Çakır´ın oturduğunu gördüm.
?BRİFİNG MEDYASI HEDEF ÜRETTİ, KOLLUK KUVVETİ DELİL, YARGISI MÜEBBET VERDİ?
O dönem yapılan anti demokratik uygulamaların hepsinin geri planında o toplantıda alınan kararların olduğunu biliyorum. Toplantıya katılan DGM hakimleri karşılarına gelen dosyaları buna göre değerlendirdi. Delil aramadı gerekçe önemli değildi. Brifing Medyası irticacı yaftasıyla hedef üretti, brifinge katılan kolluk kuvveti bu kişiler hakkında sahte delil üretti, yargısı ise dosyada suç var mı yok mu umursamadan irticacı diye yaftalanan kişilere müebbet hapis cezası ve hatta idam cezası verdi. İBDA-C davası Susurluk davası ve benzeri birçok dava bunun neticesi. Bunların araştırılması aydınlatılması lazım, bu anti demokratik uygulamaların deşifre edilmesi, hesap sorulması lazım. ( Murat Alan / Yeni Akit)
GÖLCÜK´TE ELE GEÇEN 28 ŞUBAT BELGELERİ ANKARA´YA GÖNDERİLDİ
30.12.2011 16:59 Gölcük Donanma Komutanlığı´nda yapılan aramalarda bulunduğu belirtilen 28 Şubat dönemine ilişkin belge ve görüntüler 28 Şubat´a ilişkin soruşturma başlatan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı´na gönderildi.İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı´nın Askeri casusluk soruşturması kapsamında Gölcük´te yaptığı aramalarda ele geçen 28 Şubat dönemine ait belgeler Ankara´da. 28 Şubat sürecine ilişkin soruşturma başlatan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı´na gönderilen dosyada söz konusu döneme ait belge, görüntü ve ´gizli´ ibareli askeri yazışmaların olduğu belirtildi. Askeri casusluk ve şantaj soruşturması kapsamında 6 Aralık 2010 tarihinde Gölcük Donanma Komutanlığı´nda yapılan aramalarda casusluk ile ilgili belgelerin yanı sıra Balyoz ve 28 Şubat sürecine ilişkin belge ve görüntülerin bulunduğu belirtilmişti. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı´nın 28 Şubat ile ilgili soruşturma başlatması üzerine de süreçle ilgili bu belge ve görüntülerin Ankara´ya gönderilmesine karar verilmişti. ( Cihan)
(22 Kasım 2011), son güncel.: (30 Aralık 2011)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:
28 Şubat´ta Türkiye´yi böyle bölmüşler
28 Şubat süreci ile ilgili manşetlerimiz
28 Şubat darbesi için suç duyurusu
Adalet Platformu ile ilgili manşetlerimiz