Turgut Özal´ın 18 Haziran 1988 günü uğradığı suikasta dair her gün yeni iddialar ortaya atılıyor. 1988´de kongredeki suikast girişiminden önce 1987 Haziran ayında Özal´ın içinde bulunduğu uçak arızalanıyor, 1991 yılında uçağında patlama oluyor. Ahmet Özal, bugüne kadar salonda ve uçakta yaşananlara dair hiç anlatmadıklarını anlattı.
Özal´a ilk suikast girişimi uçakta yapılmış
Turgut Özal´ın 18 Haziran 1988 günü uğradığı suikasta dair her gün yeni iddialar ortaya atılıyor. 1988´de kongredeki suikast girişiminden önce 1987 Haziran ayında Özal´ın içinde bulunduğu uçak arızalanıyor, 1991 yılında uçağında patlama oluyor. Ahmet Özal, bugüne kadar salonda ve uçakta yaşananlara dair hiç anlatmadıklarını anlattı.
Dönemin Başbakanı Turgut Özal´ın 18 Haziran 1988 günü uğradığı suikasta dair her gün yeni iddialar ortaya atılıyor, suikastın aydınlatılabilmesi için çözülmesi gereken ilk bilmece ANAP Olağan Kongresi´ne gelenlerin üstlerinin aranmadan salona girmiş olmaları. Bu aslında Özal´ın ölümüne kadar uzanan şüpheler zincirinin başladığı ilk nokta. Suikast girişiminden önce 1987 Haziran ayında Özal´ın içinde bulunduğu uçak arızalanıyor, 1991 yılında uçağında patlama oluyor. Ahmet Özal, bugüne kadar salonda ve uçakta yaşananlara dair hiç anlatmadıklarını anlattı. Babasının, ölümü yine çok tartışılan Hiram Abbas´ı MİT´in başına getirmeyi planladığını açıkladı.
UÇAK BAŞ AŞAĞI GİDİYORDU
Babanız ve siz içindeyken 1987 yılında İstanbul´dan Ankara´ya gelirken bir uçak arızası yaşanıyor. Bunun ayrıntılarını anlatır mısınız? - Uçak kalkmadan önce ilk ben bindim, pilotlarla ben vardım uçakta, uçakta ışıklar gitti. Sigorta dediler. Daha sonra babam geldi, 13 kişiydik, uçak kalktı. Adalar´ın üstüne geldik, yine uçakta ışıklar gitti. Ben huzursuz oldum, ben de pilotum, Baba, ben bu uçağı geri döndüreceğim Yeşilköy´e dedim. Çerman Koparal Kaptan´ın yanına gittim, Yeşilköy´e geri dönüyoruz dedim. Kaptan, Bir şey yok, rahat gideriz dedi, ben Uçakta Başbakan var, dön geriye dedim. Ben ısrar edince döndük, havaalanına doğru gidiyoruz, sağ motor gitti, öbür motor inlemeye başladı. Uçak baş aşağı denize doğru gidiyor. Hostes korkudan bayıldı, sonra midesi delindi. Bütün elektrikler gitti uçakta, telsiz bile çalışmıyor, uçağın içinde yangın çıktı, suya doğru gidiyoruz. 13 kişi çığlık çığlığa. İlk defa babamı hayatımda yüksek sesle bağırırken duydum, Herkes yerine otursun Allah´ın dediği olur dedi. Herkes yerine oturdu.
İNFİLAK EDECEK UYARISI
Havaalanına ulaşabildiniz mi? - Kule ile bile konuşamıyorduk, bir uçakla filan çarpışabilirdik, kimsenin bizim iniş yapacağımızdan haberi yok, öyle son anda havaalanına indik, inerken tekerler patladı. Kaptan uçak infilak edecek diye Herkes dışarı fırlasın dedi. Ama, kabin basıncı içeride ve dışarıda farklı olduğu için kapı açılmıyor. Arka kargo kapısını açtılar, korumalar atladı, babamı omuzlarda indirdiler.
Uçakta nasıl bir arıza yaşanmış? - ABD´den geldiler, uçağı incelediler. Uçağın benzin deposunun içinde elektrik kablolarını tutan kelepçeler vardır, o kelepçeler kabloları kesmiş ve kısa devre yapmış, 40 milyon dolarlık uçakta böyle bir şey olması mümkün değil. ABD´lilerin hazırladığı raporda, o durumda, yani benzin tankının içinde kabloların kısa devre yapması halinde uçağın infilak etmesi oranının yüzde 95 olduğu yazıyordu. Yüzde 5´le kurtardık. En iyi uçaktı, yeni imalattan çıkmıştı. Bunun örneği de hiç yaşanmamış.
Eşref Bitlis´in uçağı düşünce bu olayla bir bağlantı kurdunuz mu? -Hiç konuşmadık, bağlantı aklımıza bile gelmedi. Şimdi düşününce insan şüpheleniyor. Eşref Bitlis´in uçağı King Air 200, çift motorlu pratt-whitney motorlar vardır. Bu motorların bir tanesinin kendi kendisine bir arızadan dolayı durma ihtimali 13 milyon saatte birdir, yani 1400 sene. 2 motorun 50 saniye arayla durması mümkün değil.
Buna benzer bir olay daha yaşanıyor. Yine babanızın bineceği GAP uçağında 1991 yılında patlama yaşanıyor. - Amerika´da aletler vardı, uçaklar bir kordon içinde dururdu, o kordonun içine kuş bile konsa alarm çalardı. Hâlâ bu uçakların böyle koruma altına alındığını zannetmiyorum. 1991 yılında GAP uçağında ise İstanbul´da havaalanında patlama oluyor, babam arabayla Ankara´ya dönüyor.
KONGREDEKİ ÜST ARAMASINI KİMLER NE GEREKÇE İLE KALDIRDI?
Suikast girişiminin olduğu gün siz kongre salonuna girerken salona girenlerin üstleri aranıyor muydu? - Ben o gün salondaydım. Bugün 2010´dan o yıllara dönüp baktığınızda olayların esasında enteresan başladığını görüyoruz. Çok yoğun bir kalabalık vardı. Benim de dikkatimi çekti, kapıda ciddi bir üst araması vardı. Sonradan bu üst arama bir anda kalktı ve insanlar güruh halinde içeri girmeye başladılar.
Üst araması neden durdurulmuş hiç sordunuz mu? - Durdurulması diye bir şey olmaması lazımdı. Ankara Emniyet Müdürü valiliğe bağlı, valiliğin kuralları belli ve kesindir. Aramanın durdurulması emrini ya onların amiri ya da Emniyet Genel Müdürü ya da İçişleri Bakanı verir. Ankara Emniyet Müdürü´nün kendi inisiyatifi ile böyle bir risk alabileceğini düşünmüyorum. Onun üstü İçişleri Bakanı´dır. İçişleri Bakanı´ndan başka kimse bu talimatı veremez.
POLİS ÇEMBERİ DE YOKMUŞ
Size göre o gün salonda başka gariplikler var mıydı? - ANAP´ın kongrelerinde, genel başkan ve yanındaki heyeti tribünlerin ortasında bir yerde otururdu. O gün kongrede kim düzenlemeyi yaptıysa, tribünlerde, delegelerin arasında değil, aşağıda, yere annemle babam için iki tane koltuk koymuşlar. Kameraların konulması için bir stand yapılmış, o standın altı kapalı ve boş. Annem ve babam o koltuklarda hiç oturmadılar, o koltuklarda oturmuş olsalardı, kameraların bulunduğu standın altındaki o boşluktan, saldırganın koltuklara gelip, ateş etmesi çok kolay olacaktı, aradaki mesafe 1 metreydi.
Kongre düzeninden kimler sorumluydu? - Benim hatırladığım kongrenin emniyetiyle ve düzeniyle üç kişi ilgileniyordu. Rahmetli Mustafa Taşar, İlker Tuncay ve Mustafa Kalemli. Kartal Demirağ, o standın altında saklandığını kendisi ifade ediyor. Babamlar yerdeki o koltuklara oturmadıkları için mecburen kürsüdeyken ateş etmek zorunda kalıyor. O silahın salona nasıl girdiğinin, güvenliğin neden olmadığının, üst aramaların durdurulması talimatını kimin verdiğinin araştırılması gerekiyor. Bunlar soru işareti.
EVDE DURAN ACİL DURUM ÇANTASI O GÜN YOK OLMUŞ
Babanız hiç başına bir şeyler gelebileceğinden söz etti mi? - Rahmetli babam 5 vakit namaz kılardı. Manevi yönü çok kuvvetliydi. Özbekistan Buhara´da Nakşibendi Hazretleri´nin türbesinde namaz kılıyor, son derece duygulanıyor. orada. Oradan toprak alınmasını istiyor. Babam, bu toprağın kendi mezarına konulacağını söylüyor. Buhara´dan gelen toprağı ben mezarında babamın göğsüne koydum.
Öleceğini hissetmişti yani. - Bugün mezarının olduğu yerden, ölmeden 2 ay önce geçiyorduk, Vatan Caddesi üzerinden Harbiye Orduevi´ne dönüyorduk, gece yarısıydı, 12.30-1 arası. Arabada annem ve ben vardık. Şoföre dur dedi, eliyle bugün mezarının olduğu yeri göstererek, Ahmet orayı görüyor musun, ölünce beni oraya gömün dedi. Mezar yerini kendisi seçti.
Babanızın vefat ettiği gün yaşananlarla ilgili annenizin anlattıklarının dışında dikkat çekici bir şey biliyor musunuz? - Köşk´te yaşananlar konusunda insanların anlattıklarıyla, annemin anlattıkları farklı. Evde duran, ABD´den getirilen bir acil durum çantası var, o çanta aranıyor, bulunamıyor. yerinde yok. Evde duruyordu, o gün yok. 24 saat doktor dururdu, doktor yok, ambulanslar yok, çanta yok, hiçbir şey yok. Babamı kucaklayıp makam arabasıyla yola çıkarıyorlar. GATA´ya haber veriliyor. Ömer Şarlak hazırlanıyor. Yolda birisi arabayı Hacettepe´ye döndürüyor, onlar hazırlıklı değil, uzman doktor yok. Hastaneyi arayanlar, acil hasta varmış gibi değil, cumhurbaşkanı teftişe gidiyormuş gibi söylüyorlar. Haccettepe´yi kim arıyor, kim yolun değiştirilmesi talimatını veriyor bilmiyoruz.
Arabada kimler var? -Kim var bilmiyoruz, annem şimdi bunları çıkaracak sanırım.
KAHVECİ´NİN KÜRT RAPORU KAYBOLDU
Sizce Kürt sorununun çözümü üzerine yapılan çalışmalar mı babanızın, Eşref Bitlis´in, Adnan Kahveci´nin hedef olmasına neden oldu? - Rahmetliyi en son ben Aşkabat´ta gördüm. Bana gece, Ahmet ben Türkiye´ye döneceğim, döndüğüm zaman bu Kürt meselesini, terör meselesini bitireceğim. Büyük bir siyasi risk alacağım, ama bu işi çözeceğim dedi. O çalışmanın değişik kolları vardı, tek bir koldan gitmiyordu, ekonomik yatırımlar, hukuki düzenlemeler, kültürel haklar, kanuni değişiklikler vardı, kısmen ve kademeli af derdi, o da vardı paket içinde. Bunun çalışmalarını Adnan Kahveci, Eşref Bitlis yapıyordu. Adnan Kahveci trafik kazası geçirdiğinde yanındaki çantası kayboldu, hazırlanan raporlar o çantadaydı. Eşref Bitlis, Barzani ve Talabani ile görüşüyordu, askeri boyutuyla ilgileniyordu. Rahmetli Uğur Mumcu da PKK ile derin yapılanma arasındaki ilişkileri yazmaya başlamıştı. Bir anda Türkiye kana bulandı.
JİTEM GÜÇLENDİRİLDİ
Ahmet Özal, Babanızın Hiram Abbas´la ilişkisi nasıldı sorumuz üzerine, Babamla ilgili bütün çalışmaları yapan insandı. Sivilleştirmeyi düşündüğü MİT´in başına Hiram Abbas´ı getirecekti. Bugün herkesin inkâr ettiği JİTEM vardı. MİT´in sivilleşmesinin gündeme gelmesi üzerine, başka bir yapı tarafından JİTEM güçlendirildi dedi. ( Bugün)
Özal´ın yüzü Yuşçenko gibiydi
18 Ekim 2010: Cengiz Altınkaya, Özal´ın yüzünde çıkan lekeleri zehirlenerek öldürülmek istenen Ukrayna Devlet Başkanı Victor Yuşçenko´ya benzetti.Bugün´ün haberine göre, 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal´ın başbakanlığı döneminde Bayındırlık ve İskan Bakanlığı yapan Cengiz Altınkaya, Özal´ın ölümünün muammalı olduğunu söyledi. Özal´a ANAP Kongresi sırasında Kartal Demirağ´ın yaptığı suikast girişimine işaret eden Cengiz Altınkaya, Böylesine bir suikast girişimi tek başına yapılabilir mi? Ancak hadise öyle kaldı. Tetikçinin arkasında kim ya da kimler vardı ortaya çıkartılmadı dedi.
Ülkenin geleceği için...
Ahmet Özal´ın babasına ilk suikast girişiminin İstanbul-Ankara seferi sırasında yapıldığını açıklamasına ise Altınkaya, Benim uçak hadisesinden haberim yok dedi. Altınkaya, Özal´ın ölmeden önce yüzünde çıkan lekeleri 2004´teki seçim kampanyası sırasında zehirlenerek öldürülmek istenen Ukrayna Devlet Başkanı Victor Yuşçenko´ya benzetti. Yüzündeki lekeler Yuşçenko´nunkine benziyordu diyen Altınkaya, Özal´a otopsi yapılıp-yapılmadığı spekülasyonlarını şöyle değerlendirdi: Sayın Özal´ın ölümünde ciddi muamma var. Ben kendisine otopsi yapıldığı kanaatini taşıyorum. Zehirlendiği anlaşıldığı için otopsi raporunun açıklanmadığını tahmin ediyorum. Bu yüzden otopsi raporunun sonucu yıllar geçmiş olmasına rağmen açıklanmıyor. Bazı bilgiler ülkenin sağlığı (geleceği) için açıklanmayabilir.
Özal 67 model arabayla hastaneye götürüldü
Turgut Özal´ın ölümü ile ilgili skandallara bir iddia daha eklendi. Yeni öğrendiği bir bilgiyi BUGÜN´le paylaşan Ahmet Özal, Babamı hastaneye yıllardır garajda tutulan, Cevdet Sunay´a hediye edilmiş 1967 model bir araçla götürmüşler dedi.Ahmet Özal, BUGÜN Gazetesi´ne yaptığı değerlendirmede, yaptıkları araştırma sonucunda babasının hastaneye hangi araçla götürüldüğünü tespit ettiklerini söyledi. Özal, Babamı kendi makam arabasıyla dahi hastaneye götürmemişler. Yeni öğrendik, bir ambulansın aküsü bitmiş, o yüzden ambulans çalışmamış. 1967 yılında Cevdet Sunay´a hediye edilen, yani 1967 model bir araçla babamı hastaneye götürmüşler. Çok eski bir araba, garajda duruyor. Kendi makam arabası dururken, garajdan onu çıkarıp, babamı onunla hastaneye götürmüşler diye konuştu. Özal, Bir televizyon programına katılmıştım, çıktıktan sonra gece 1,30´da telefonum çaldı, Hacettepe Hastanesinin laboratuvar şefi, ´Kanı bizde buzdolabında duruyor´ dedi, ertesi sabah annem müraacat etti, 5 se nedir buzdolabında duran kan biz müracaat ettiğimizde kayboldu. Hemşire kız babamın kanını alıyor, renginden şüpheleniyor, sonra o kız ortada yok. Bulabilen kimse yok. ´ Öldü mü kaldı mı hiçbir fikrim yok. Veli Can Oduncuyu öldürenler kimdi? Bunlar hep soru işareti. Köşk´te o kadar araba varken, garajda duran 1967 model bir araba neden kullanılıyor? Şimdi bir de bu soru eklendi diye konuştu.
Mustafa Kalemli: Kongrede arama kararını ben kaldırmadım
İçişleri eski Bakanı Mustafa Kalemli, 1988´de Turgut Özal´ın suikasta uğradığı kongre salonunda üst aramasının kaldırılmasına yönelik herhangi bir talimatının olmadığını açıkladı.Dönemin Başbakanı Turgut Özal´ın 18 Haziran 1988 tarihinde uğradığı suikasta dair her gün yeni iddialar ortaya atılıyor, kongrenin yapıldığı salonda ilk 20 dakika üst araması yapılması, ardından bu uygulamanın kaldırılması tartışmalarında gözler dönemin İçişleri Bakanı Mustafa Kalemli´ye çevrildi. Görüşlerini almak üzere Kalemli´yi aradım. Kongre salonunda üst arama uygulamasının kaldırılması yönünde bir talimat verip vermediğini sordum, Kalemli Benim böyle bir talimatım kesinlikle olmamıştır dedi. Kalemli, o günlerde neler yaşandığını, kendisinde hangi bilgilerin olduğunu Kalemli´nin Kaleminden kitabında yazdığını, sorularımın cevaplarını orada bulacağımı söyledi.
Kimse benimle konuşmadı
Kalemli, Kalemli´nin Kaleminden Kitabı´nda Özal Suikastı başlığı altındaki bölüme, Siyasi tarihimizde bu olay çok işlendi. İlgili ilgisiz herkes bir şeyler söyledi veya yazdı. Bu yazılanların pek çoğunda olayı yaşayanların anlattıkları esas alındı, bu anlatılanlar doğru kabul edildi. Ama, nedense hiç kimse o günün içişleri bakanıyla bu konuyu konuşma gereğini duymadı sitemiyle başlıyor. Kalemli´nin suikastla ilgili anlattıkları ise özetle şöyle:
Tahkikat DGM´ye devredildi
...Ertesi günden itibaren bütün mesaimizi olayın aydınlatılması yönünde teksif ettik. İki veya üçüncü gün ne olduysa oldu, daha yasal gözaltı süresi dolmadan, benim hatırladığım kadarıyla, tahkikat DGM´ye geçti. Bundan sonra da biz İçişleri Bakanlığı olarak takip edemez olduk.
İstifamı verdim
...Ben yine ertesi gün öğle vaktine doğru Başbakan Özal´ı ziyaret ederek İçişleri Bakanlığı´ndan istifamı kendilerine arz ettim. İstifa dilekçemi kabul etmedikleri gibi niye böyle bir harekete kalkıştığımı da anlamadığını söyledi ve biraz da kızdı.
Kasetlerini defalarca seyretti
O günden sonra Başbakan TV başından ayrılmadı. Olayın kasetlerini yüzlerce defa seyretti. İkinci bir kişiden ve ikinci bir silahtan bahsedenler oldu ama bunlar hiç bulunamadı. Özal kurşunun zehirli olabileceğinden endişe etti ...Başbakan Özal, kurşunun zehirli olabileceğinden endişe etti. Kendisinden alınan kan örnekleri hem Ankara´da hem de yurtdışında titiz bir incelemeye tabi tutuldu. Bir sonuç çıkmadı. Toksik madde kalıntısı tespit edilmedi. ( Bugün)
(17 Ekim 2010), son güncel.: (18 Ekim 2010)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:
Turgut Özal suikastiyle ilgili manşetlerimiz
Özal suikasti muhteşem bir Özel Harp işiydi, amacına da ulaştı