´Özal´ı vefat ettiği gün yaver ve garson kucaklayarak makam aracına taşıdı. Hastaneye ambulansla gitmedi. Köşk´te doktor ve ambulans yoktu. Hastaneye kollarına girip sürükleyerek götürdüler.´ Semra Özal´ın şok eden bu sözleri olaya tanık olan Kanal D haber muhabirince de doğrulandı. Oysa Özal´ın yaveri olan Genelkurmay 2. Başkanı Aslan Güner bu iddiaları yalanlamış, Özal´ın hastaneye ambulansla götürüldüğünü belirtmişti. Son açıklamalarla Aslan Güner ve ölüm olayında ihmal olmadığı iddialarını ortaya diğer çevreler üzerindeki şüpheleri arttırdı.
Semra Özal´a doğrulama: Özal ambulansla götürülmedi
´Özal´ı vefat ettiği gün yaver ve garson kucaklayarak makam aracına taşıdı. Hastaneye ambulansla gitmedi. Köşk´te doktor ve ambulans yoktu. Hastaneye kollarına girip sürükleyerek götürdüler.´ Semra Özal´ın şok eden bu sözleri olaya tanık olan Kanal D haber muhabirince de doğrulandı. Oysa Özal´ın yaveri olan Genelkurmay 2. Başkanı Aslan Güner bu iddiaları yalanlamış, Özal´ın hastaneye ambulansla götürüldüğünü belirtmişti. Son açıklamalar, Aslan Güner ve ölüm olayında ihmal olmadığı iddialarını ortaya atan diğer çevreler üzerindeki şüpheleri arttırdı.
Önceki gün Kanaltürk televizyonunda yayınlanan canlı programda konuyla ilgili ilginç tartışmalar yaşandı. Öldüğünde Turgut Özal´ın yanında olan eşinin anlattıklarına rağmen, Turgut Özal´la ilgili kitap yazmış bulunan gazeteci Orhan Uğuroğlu´nun olaya tanık olan diğer kişilere dayandırarak aksi yönde iddialarda bulunması katılımcıları da kızdırdı. Program katılımcılarından Mehmet Bekaroğlu, olayın birinci tanığı buradayken başkalarının iddialarında ısrar etmenin anlamsız olduğunu vurguladı. Semra Özal´ın tepki gösterdiği Uğuroğlu´nun Turgut Özal´la ve onun ölümüyle ilgili yazdığı kitap için Semra Özal´la görüşmediği de ortaya çıktı. Bu şaşırtıcı durum üzerine Uğuroğlu, defalarca aradığını ancak Semra Özal´a ulaşamadığını söyleyerek durumu düzeltmeye çalıştı. Semra Özal´ın iddialarını, programın sonlarına doğru telefonla bağlanan ve Özal´ın vefat olayını öğrenir öğrenmez hastaneye giderek haber yapan Kanal D muhabiri de doğruladı. Tartışma programında yaşanan bu ilginç ayrıntılar, Özal´ın ölüm olayı üzerine yaşananların bazı çevrelerce nasıl saptırılmaya çalışıldığını da göstermiş oldu.
Fikri Sağlar´ın, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı´nda, Cumhurbaşkanı´nın kriz geçirdiğinde doktorunun, ambulansın olmadığını söylüyorsunuz. Bu bizim için bir yüz karası. Benim bildiğim, cumhurbaşkanı ve başbakanların acil durumlara ilişkin planları vardır. Doktor yoktu dediniz. diyerek şaşkınlığı belirttiği durum bir ihmal miydi yoksa suikast planındaki adımlardan biri miydi? Eğer doktor olsaydı, ambulans olsaydı, ilk müdahale yapılsaydı ve hastaneye öyle sevkedilseydi Turgut Özal kurtarılabilir miydi?Ağabey Korkut Özal bu durumu şok sözlerle ifade ediyordu: ´Evet ağabeyim öldürüldü. Ölümü bir tertip. Köşk´ün içine kadar girmiş bir organizasyon var. Köşk´teki doktor ve hemşirelere o gün kim izin verdi? Açık kalp ameliyatı geçirmiş, rahatsızlığı bilinen bir Cumhurbaşkanı´nın Köşkü´nde doktorun bulunmaması ilginç. Kalp krizi geçirince müdahale edilmiyor ya da ettirilmiyor. Kendi haline bırakılıyor. Adeta ölmesi bekleniyor.
Şüpheli ölüm olayıyla ilgili son bir kaç haftadır çok şey söylendi, çarpıcı ayrıntılar ortaya çıktı. Bunları dikkate alan savcılarca soruşturma başlatıldı. Turgut Özal´a 1987´de kongre esnasında düzenlenen suikast girişimini ve 1993´te şüpheli ölümünü konu alan ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı´nca başlatılan soruşturma daha sonra Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı´na devredildi. Bu kapsamda şu ana kadar sadece Ahmet Özal ifade verdi.
SEMRA ÖZAL´DAN FLAŞ AÇIKLAMALAR...
?Özal´ı vefat ettiği gün yaver ve garson kucaklayarak makam aracına taşıdı. Hastaneye ambulansla gitmedi. Köşk´te doktor ve ambulans yoktu. Hastaneye kollarına girip sürükleyerek götürdüler.? 12 Ekim 2010 tarihinde Kanaltürk´te Tarık Toros´la Merkez Siyaset programında konuşan 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal´ın eşi Semra Özal, oğlu Ahmet Özal ve kardeşi Korkut Özal ilk defa çok önemli açıklamalarda bulundu.
Açıklamalardan öne çıkan cümleler şöyle:
Ahmet Özal: Turgut Özal´a suikast girişiminin arkasında sadece Sabri Yirmibeşoğlu ve Erol Simavi isimleri yok. Anavatan Partisi´nden bazı isimler söz konusuydu. Buna reaksiyon gösteren insanlara da çok dikkat edin. Niye bu kadar agresif davranıyorlar, buna bakın. Savcıya bazı isimleri verdim, savcı da bazı isimleri bana sordu zaten. Büyük bir ihtimalle önümüzdeki haftalar içerisinde göreceğiz kimleri çağıracaklarını.
Korkut Özal: Ben, Turgut Özal´ın vefatının ?öldürme? olduğuna kesin inanıyorum. Öldüğü gün, kendi korumalarından birinin verdiği ifade var. Diyor ki, ?ağzından köpükler gelerek vefat etti.? Kalp rahatsızlığından ölen bir kimsenin ağzından köpük gelmesi söz konusu olamaz. Kalbi durur, gider. Bu iş olduğu zaman hanımı da başındaydı. Ağzından köpükler gelerek vefat edince denildi ki, ?bu zehirlenerek ölmedir?. Bu kalp ölmesi değildir.
Semra Özal: (17 nisan 1993, Turgut Özal´ın öldüğü gün) sabahleyin kalktık, Turgut bey traş oldu. Duşunu yaptı. Ben de kahvaltı hazırlamıştım. Yürüme bandına hiç çıkmadı. Ve biz konuşa konuşa kahvaltı masasına doğru ilerliyorduk. Hemen arkamdaydı. Bir anda, konuşurken, oturma odasına geçmek üzereyken, o aralıkta küt diye düştü. Düşünce hemen çevirdim, ağzından beyaz bir köpük geliyordu. Bağırdım, ?doktor, çabuk yetişin? diye... İlk gelen, orada hazır bekleyen garson oldu. Ondan sonra öbür iki garson ve aşağıdan deniz albayı vardı, yaver... Bir de o geldi... Başka kimse yoktu. En son, bizim başyaver geldi. Başyaverle birlikte kucakladılar. İki yaver, iki garson kucakladılar, kapıdaki arabaya götürdüler. Ne ambulans vardı, ne de doktor... Ben hastaneye giderken yolda gördüm, doktor geliyordu... Kucaklayıp götürdüler. Herkes birşeyler konuşuyor, tamamen uydurma, tamamen yalan... Ambulans olsaydı, bir sedye getirip onu öyle alırlardı. Sedye gelmedi. Onu yaverler ve garsonlar kucakladı, götürdüler. Bir de hastaneye girişi var. Hastaneye de iki kişi kollarından tutup sürükleyerek sokuyorlar. Ambulans olsa sedyeyle sokmazlar mıydı? Ambulans olmadığına eminim. Zira evden almaya bir sedye gelmedi. Hastaneye de sedyeyle girmedi. (Turgut Özal hastaneye ulaştığında yaşamıyordu) evde vefat etmişti. (ağzından köpük gelmesinin) zehirlenmeden olabileceğini söylediler... Vefat ettiği zaman doktor Cengiz Aslan, saçının ucundan kesti bana verdi. Hatıra diye, o kadar... (otopsi konusunda) kimse bir şey sormadı. Bunu zaten Şarlak paşa söyledi. ?biz aileye bunu sormadık ki? dedi. Nereden çıkarıyorsunuz? Bize devlet böyle bir şey sormadı. Şarlak paşa, gata´nın başındaydı. (cenazenin) tahnit edilmesine değil, mumyalanmasına hayır dedim. Mumyalayıp saklayabiliriz, dediler. Hayır mumyalama istemem, dedim. Şimdi bakın, rahmetlinin hayatında yiyip içmediği üç şey vardı. Kuru fasulye yemezdi, limonata içmezdi. Bir gün önce çok yorgundu. Ertesi gün de İstanbul´a gideceğiz diye köşk´e gelip dinlenmek istiyordu. Fakat Kaya Toperi ve bir iki kişi daha, çok ısrar ettiler. ?ille bu kokteyle gitmen lazım? diye... Ve aldılar bir kokteyle götürdüler. Bulgar sefaretindeki kokteyl. Sonra geldi. Ben onun yemeğini hazırlamıştım. Geldiği zaman ?bir şey yemeyeceğim?, dedi. Ben de kızdım, ?gene bir şeyler mi atıştırdın, ne yaptın?? Diye... ?yok yok, hiçbir şey ağzıma sürmedim ama herkese içki getirirken bana bir bardak limonata yapmışlar? dedi. Demişler ki,?siz içki almıyorsunuz diye bunu sizin için hazırladık?... Bana, ?ben de ayıp olmasın diye onu içtim? dedi. Dedim ki, ?sen ömründe içmezsin limonata. Nasıl aldın da içtin??... ?sizin için yaptık deyince ayıp olmasın diye içtim? diye cevap verdi. Limonatadan şüpheleniyorum. (içtiği limonata, Turgut Özal´ı ölüme götüren zehirlenme olabilir mi?) Benim şüphem o. Gerekirse, gerektiği yerde ben konuşurum. Anlatacağım belki daha çok şey var. Ama bunu uluorta basına anlatamam. (saç örneğini) saklıyorum. Konuştuğum kişiler, saçın ucundan kesildiği için pek fazla bir şey ifade etmediğini söylediler. Kökünden kesilmesi gerekiyormuş. (meclis araştırması açılmalı mı?) Evet, çok isabet olur. Zaten cumhuriyet savcılığı´nda bir soruşturma var. Ahmet (Özal) gitti konuştu. Ben bunun devamını istiyorum. (çağırılırsanız, gider misiniz?) Gayet tabi giderim... (bir otopsi yapılabilir mi?) Bu noktadan sonra ne yapılacağına herhalde savcılık karar verecek. Bu konuda savcılığa, gerektiği zaman gerektiği şeyleri söyleyeceğim.
Özal´ın öldüğü dönem, Kanal D Ankara muhabiri olan Kenan Tümer: 17 nisan 1993, cumartesi... Haberi aldığımda saat 11´i geçiyordu. Teleksle flaş haber geçince hızla yola çıktık. Hacettepe acil, dediler. Gözlerimle gördüm. Çok net hatırlıyorum. Hacettepe acil servisi´nin önünde, çok uzun bir limuzin mercedes duruyordu. Ne ambulans, ne de başka bir şey vardı. Mercedes, tam acil´in önünde bekler vaziyetteydi. Kaya toperi, Turgut Özal´ın vefat haberini verdiğinde de oradaydım. Çok net söyleyebilirim ki, bize makam aracı ile geldiği belirtildi. Hatta ölüm haberinin verildiği dakikada da makam aracı acil´in önünde duruyordu. Özal bununla mı geldi, diye sorunca, bize yaveri ve korumalarıyla, bu araçta geldiği ifade edildi. O makam otosu, saatlerce orada bekletildi. Zaten makam otosu gelmemiş olsa, otonun orada durmasının bir anlamı yok. Niye orada dursun. Semra Özal bunları dile getirince bağlanma ihtiyacı duydum.
İŞTE PROGRAMIN TAM DEŞİFRESİ:
Kanaltürk´te yayımlanan Tarık Toros´la Merkez Siyaset programına konuk olan Ahmet Özal, babası merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal´a 1988 yılında düzenlenen suikast girişimine ilişkin olarak yeni iddialarda bulundu.
Turgut Özal´ın suikastı üç ay sonra çözdüğünü söyleyen Özal, MGK eski Genel Sekreteri Sabri Yirmibeşoğlu ve Hürriyet gazetesi sahibi Erol Simavi isimlerini babasının gündeme getirdiğini söyledi.
?Baştan beri aynı şeyi söylüyorum. Ben iddiada bulunmuyorum. Ben, rahmetli babam ve araştırmayı yapan insanlardan duyduklarımı seslendirdim. İddia makamı değilim, savcı değilim. İlk günden beri bunu söylüyorum? diyen Ahmet Özal, ?Partiden, ANAP´tan isimler var mıydı?? sorusuna şu cevabı verdi:
?Bazı isimler vardı. Anavatan Partisi´nden bazı isimler söz konusuydu. Onlar da çıkacaktır yakında. Bırakın savcı işini yapsın. Buna reaksiyon gösteren insanlara da çok dikkat edin. Niye bu kadar agresif davranıyorlar, buna bakın. Savcıya bazı isimleri verdim, savcı da bazı isimleri bana sordu zaten. Büyük bir ihtimalle önümüzdeki haftalar içerisinde göreceğiz kimleri çağıracaklarını. Sadece Sabri Yirmibeşoğlu ve Erol Simavi isimleri yok. Ben Sabri Yirmibeşoğlu´ndan da özür dilemedim. Telefonda konuştuk, kendisine babamdan duyduklarımı söylediğimi anlattım. Ona karşı bir tavrım yok.?
Programda daha sonra, Turgut Özal´ın kardeşi Korkut Özal´ın iki hafta önce aynı programda yaptığı açıklamalar yayımlandı. Korkut Özal, ağabeyinin öldürüldüğüne inandığını anlattı:
?Bu vefatın ben öldürme olduğuna kesin inanıyorum. Öldüğü gün, kendi korumalarından birinin verdiği ifade var. Diyor ki, ?Ağzından köpükler gelerek vefat etti?. Kalp rahatsızlığından ölen bir kimsenin ağzından köpük gelmesi söz konusu olamaz. Kalbi durur, gider. Bu iş olduğu zaman hanımı da başındaydı. Ağzından köpükler gelerek vefat edince denildi ki, ?Bu zehirlenerek ölmedir?. Bu kalp ölmesi değildir.?
Daha sonra söz alan gazeteci Orhan Uğuroğlu, Turgut Özal´la ilgili kitap yazdığını, çok önemli kişilerle görüştüğünü belirterek Özal´ın öldüğü günü anlatmaya başladı:
ORHAN UĞUROĞLU: Turgut Özal´ın en yakın danışmanları, koruma görevlileri ve doktorlarıyla görüştüm. Koruma Müdürü Musa Öztürk ve doktoru Cengiz Aslan´la da konuştum. Bana anlatılanlar kitabımda yer alacak. Ben size burada anlatayım. Rahmetli, o gün (17 Nisan 1993) Bayanlar Cumhurbaşkanlığı Voleybol Kupa Finali´ne gidecekti. Talimat veriyor, ?Saat 11.30-12.00 gibi Köşk´ten çıkış yapacağım? diyor. Sabah 9.30-10.00 gibi kalkıyor, Semra hanıma ?Ben yürüyüş bandında spor yapacağım. Kilo vermem lazım? diyor. Spor kıyafetlerini giyiyor. Tanık olanların isimlerini de verebilirim... Yürüyüş bandına çıkıyor, odanın kapısı kapalı. Bu arada Semra hanım, ?Turgut bey ne zaman kahveni istersin? diye soruyor. Çünkü Turgut bey sabahları Türk kahvesi içiyor. Turgut bey, ?Saat 10.30´da? diye cevap veriyor. Semra hanım hizmetçi kıza, ?Saat 10.30´da beyefendinin kahvesini ver? diye talimat veriyor. Sonra Semra hanım, salonda gazete okumaya geçiyor. Vakit gelince, servis yapan kız kız, elinde kahve tepsisiyle Özal´ın bulunduğu odanın kapısını açmaya çalışıyor. Kapı açılmayınca Semra hanıma dönüp ?Kilitli mi acaba? diye soruyor. Semna hanım, ?Hayır, arkasına bir şey düşmüştür, itele aç? diyor. Kadıncağız kapıyı zorlayınca, aralıktan Turgut beyin yerde yattığını görüyor.
AHMET ÖZAL: Bunu sana kim söyledi? Ben hiç böyle bir şey duymadım çünkü...
ORHAN UĞUROĞLU: İzin verirseniz, anlatacağım.
AHMET ÖZAL: Doğru değil bu... İstiyorsanız anneme telefonla bağlanalım, soralım. Bu böyle değil...
ORHAN UĞUROĞLU: Bana anlatılanı anlatıyorum.
TARIK TOROS: Orhan bey bu konuyu Semra hanımla konuştunuz mu?
AHMET ÖZAL: Hayır, annemden başkası yoktu.
ORHAN UĞUROĞLU: Başkaları var.
AHMET ÖZAL: Kim var başkaları...? Allah´ını seversen yaa... Ver isimleri...
ORHAN UĞUROĞLU: O sırada Cumhurbaşkanlığı Köşkü´nde, ?şok tim? denilen, Özal´ın ilk koruması Turgay Sarıali adlı koruma polisi, başkomiser Kadir bey ve şoför Mustafa görevli... Bunlar aynı katta çok yakınındalar.
AHMET ÖZAL: Aynı katta nasıl olur Orhan? Yapma gözünü seveyim yaa... Hayret bir şey. Neden bunları söylüyorsun, ben çok merak ediyorum açıkçası... Annem var yanında, başka kimse yok.
ORHAN UĞUROĞLU: Sayıyorum isimleri, dinlemediniz ki... Kapı açılıyor, Turgut bey spor yaptığı ayakkabılardan birini ayağından çıkarmış, diğerini çıkartamamış, yerde yatıyor. Bu koruma polisleri, yurt dışında acil yardım eğitimi almış insanlar olduğu için, bakıyorlar nabız yok, kalbi durmuş. Yani ölmüş olduğunu görüyorlar. Hatta, çok özür dilerim, rahmet cumhurbaşkanının küçük abdestini de kaçırdığı belirleniyor. Zira, vücut öldüğü zaman gevşer... Kusma gibi bir şey ise bana söylenmedi. Ağzından bir şey gelmiyor. Korkut beye böyle söylendiyse bilmiyorum. Ambulansa durum bildiriliyor. Telefonlara bakan polis memuru Erdal, ağlayarak koruma müdürü Musa beyi arıyor, Musa bey kapıdan fırlıyor...
**
Bu sırada Semra Özal canlı yayına bağlandı.
TARIK TOROS: Semra hanım iyi geceler.
SEMRA ÖZAL: Tamamen yalan haberler bunlar. Bir kere, o söylediği polisler orada değiller... Orhan beyi dinledim, bir kelimesi bile doğru değil. O söylediği polis memurları, Turgay filan... Çok evvel ayrılmışlardı. Orada değillerdi. Doğrusunu ben size anlatayım... Sabahleyin kalktık, Turgut bey traş oldu. Duşunu yaptı. Ben de kahvaltı hazırlamıştım. Odada beraberdik. Yatak odasıyla, bizim oturma odamıza geçerken arada bir boşluk vardır. Spor (yürüme) bandı orada durur. ?Ben şimdi duşumu yaptım. Başka vaktim yok, İstanbul´a gideceğiz. Ben bugün spor yapmayacağım? dedi. Yürüme bandına hiç çıkmadı. Bandın üzerinde her zamanki gibi sor ayakkabıları çoraplarıyla beraber duruyordu. Ayağında terliği vardı. Ve biz konuşa konuşa kahvaltı masasına doğru ilerliyorduk. Hatta dönüp bana, ?Dünkü elbisem güzel değildi, bana rahat bir kıyafet ver? dedi. Ben de ?Hazırladım, merak etme? dedim. Ben yürüyordum, o da arkamdan geliyordu. Hemen arkamdaydı. Bir anda, konuşurken, oturma odasına geçmek üzereyken, o aralıkta küt diye düştü. Düştü, hatta ayağından terliğinin biri fırladı. Terlik vardı, buna dikkat edin. Spor ayakkabılarını hiç giymedi ve spor bandına hiç çıkmadı... Düşünce hemen çevirdim, ağzından beyaz bir köpük geliyordu. Bağırdım, ?Doktor, çabuk yetişin? diye... İlk gelen, orada hazır bekleyen garson oldu. Bir garson vardı zaten, Mustafa... O koştu geldi. Ondan sonra öbür iki garson ve aşağıdan deniz albayı vardı, yaver... Bir de o geldi... İlk gelenler bunlardır... Yani, orada çalışan üç-dört kişi ve yaver... Başka kimse yoktu. Polis falan, hiç kimse yoktu. Konuşanların hepsi yalan söylüyor. Bunların hiçbiri doğru değil ve beni çok üzüyorlar. Böyle konuşmakla, böyle yalan yanlış şeyleri söylemekle beni çok üzüyorlar. Bunları yaşayan benim... En son, bizim Başyaver geldi. Başyaverle birlikte kucakladılar. İki yaver, iki garson kucakladılar, kapıdaki arabaya götürdüler. Ne ambulans vardı, ne de doktor... Ben hastaneye giderken yolda gördüm, doktor geliyordu... Doktor yoktu. Garson bana, ?Biz götürüp arabaya koyduk? dedi. Kucaklayıp götürdüler. Herkes birşeyler konuşuyor, tamamen uydurma, tamamen yalan...
ORHAN UĞUROĞLU: Semra hanım sizi birkaç kere aradım, ulaşamadım.
SEMRA ÖZAL: Orhan, sen bana soracaktın...
ORHAN UĞUROĞLU: Yanınızdaki hanıma da sorabilirsiniz, kaç kere aradım... Bana anlatanlar, ambulansla direk Hacettepe´ye gönderildiğini söylediler. Genelkurmay 2. Başkanı olan Aslan Güner Paşa, o sırada Köşk´te Özal´ın yaveriydi, o da böyle anlattı.
SEMRA ÖZAL: Ambulans olsaydı, bir sedye getirip onu öyle alırlardı. Sedye gelmedi. Onu yaverler ve garsonlar kucakladı, götürdüler.
ORHAN UĞUROĞLU: Koruma Müdürü Musa bey ve doktor Hilmi bey, ambulansla götürüldüğünü söylüyorlar. Arabayla biz takip ettik, diyorlar.
SEMRA ÖZAL: Bir kere Hilmi bey yoktu. Sen bana sor doğrusunu...
TARIK TOROS: Semra hanım, siz Özal´ın en yakınısınız ve rahatsızlandığı anda oradasınız. Çok önemli bir şey söylediniz. Yaverler ve garsonlar Özal´ı kucaklayarak arabaya götürdüler, dediniz. Hangi arabaya götürdüler?
SEMRA ÖZAL: Götüren garsonun bana söylediği şu; ?arabasına koyduk, ambulansı bulamadık? dedi...
TARIK TOROS: Yani makam aracına götürüyorlar?
SEMRA ÖZAL: Evet... Ambulans olsa sedyeyle gelip alacaklar, kucaklayıp götürmeyecekler. Bir de hastaneye girişi var. Hastaneye de iki kişi kollarından tutup sürükleyerek sokuyorlar. Ambulans olsa sedyeyle sokmazlar mıydı? Ambulans olmadığına eminim. Zira evden almaya bir sedye gelmedi. Hastaneye de sedyeyle girmedi.
TARIK TOROS: Çok önemli bir şey söylüyorsunuz. Türkiye Cumhuriyeti´nin Cumhurbaşkanını hastaneye, garsonu ve yaveri kollarından tutup sürükleyerek mi soktular?
SEMRA ÖZAL: Evet... Sürükleyerek soktular. Bunu bana bir yabancı da ayrıca söyledi.
TARIK TOROS: Peki Özal´ın nabzı atıyor muydu, acaba? Çünkü hastaneye geldiğinde vefat ettiği söyleniyor...
SEMRA ÖZAL: Evet. Evde vefat etmişti.
ORHAN UĞUROĞLU: Ambulansta elektro şok uyulandığı ama canlandırılamadığı, hastanede yine elektro şok uygulandığı fakat canlandırılamadığı söyleniyor. İlk müdahalenin ambulansta yapıldığı söyleniyor. Bana bunları anlatanları siz de ismen biliyorsunuz...
SEMRA ÖZAL: Sana bunları anlatanları, getir benim yanımda anlatsınlar bakayım. Tek şahit benim.
FİKRİ SAĞLAR: Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı´nda, Cumhurbaşkanı´nın kriz geçirdiğinde doktorunun, ambulansın olmadığını söylüyorsunuz. Bu bizim için bir yüz karası. Benim bildiğim, cumhurbaşkanı ve başbakanların acil durumlara ilişkin planları vardır. Doktor yoktu dediniz.
SEMRA ÖZAL: Doktor yoktu. Ben hastaneye giderken yolda rastladım. Bir hastaneye gitmiş, bir işi varmış. Oradan yeni geliyordu Köşk´e...
FİKRİ SAĞLAR: Cumartesi-Pazar günleri Köşk´te doktor olmuyor muydu? Yoksa özellikle o anda mı doktor yoktu?
SEMRA ÖZAL: Hayır. Olması lazım. Bilemiyorum, özellikle mi, değil mi... Ama doktor yoktu.
TARIK TOROS: Semra hanım, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı´nın Çankaya Köşkü gibi korunaklı bir yerde, kendi rezidansında doktor olmaması... Turgut Özal gibi 66 yaşında, by-pass´lı kalbiyle yaşayan bir cumhurbaşkanının, doktorsuz kalması garip değil mi?
SEMRA ÖZAL: Valla, onu siz araştıracaksınız... Hem de çok garip...
FİKRİ SAĞLAR: Semra hanım, siz kimlerden şüpheleniyorsunuz?
SEMRA ÖZAL: Bu derin bir konu, böyle ayaküstü anlatılacak şey değil. Ama size şunu söylüyorum. Bir kere yürüme bandına çıkmadı. Asla, spor yapmadı. Düştüğü zaman... Beraber konuşuyorduk, oturma odasına gelirken... Konuşurken düştü. İnsanlar öyle şeyler uyduruyor ki, ben birini gördüm mesela, diyor ki, ?Biz kapıyı kırdık da girdik?... Kardeşim orada ne kilitli kapı, ne de kapalı kapı var... Her taraf açık. Bunu en iyi bilen, orada yanıma gelen, o günkü garsonlardır.
TARIK TOROS: Ağzından köpük geldi, dediniz... Bunu siz neye yoruyorsunuz, araştırdınız mı?
SEMRA ÖZAL: Evet. O şokla neyi araştırdığımı bilmiyorum ama bunun zehirlenmeden olabileceğini söylediler...
ORHAN UĞUROĞLU: Sizin, koruma müdürü Musa beye, ?Turgut beyin saçından bir örnek alın? diye talimat verdiğiniz, söyleniyor.
SEMRA ÖZAL: Hayır canım. Öyle bir şey yok. Vefat ettiği zaman doktor Cengiz Aslan, saçının ucundan kesti bana verdi. Hatıra diye, o kadar...
ORHAN UĞUROĞLU: Bir zarfa konularak size verildiğini, saç örneğinin sizde bulunduğunu söylüyorlar.
SEMRA ÖZAL: Koruma müdürü sonradan geldi, yoktu... Onu sonradan veren Cengiz Aslan.
ORHAN UĞUROĞLU: Peki o zaman, kırılan kan tüpünün ne önemi var? Saçtan tüm tahliller yapılabiliyor.
AHMET ÖZAL: Hayır hayır, bir dakika... Yapılmıyor... Orhan bey yapılmıyor, öyle bir şey yok.
ORHAN UĞUROĞU: Siz izin vermediğiniz için otopsi yapılmadığı söyleniyor.
SEMRA ÖZAL: Hayır, kimse bir şey sormadı. Bunu zaten Şarlak Paşa söyledi. ?Biz aileye bunu sormadık ki? dedi. Nereden çıkarıyorsunuz? Bize devlet böyle bir şey sormadı. Şarlak Paşa, GATA´nın başındaydı.
TARIK TOROS: Ahmet Özal diyor ki, ?Annem tahnit edilmesine hayır dedi?
SEMRA ÖZAL: Tahnite değil, mumyalanmasına hayır dedim. Mumyalayıp saklayabiliriz, dediler. Hayır mumyalama istemem, dedim.
TARIK TOROS: Otopsiyle ilgili kimse size bir soru sormadı...?
SEMRA ÖZAL: Hayır. Şarlak Paşa açıkladı zaten. Aileye böyle bir sormadık, dedi. ?Apar topar da defnetmeye götürdüler? diye açıklama yaptı. Bunu Şarlak Paşa ile konuşun.
FİKRİ SAĞLAR: Ambulans ve doktor yoktu. Bu böyle, her haftasonu alışılagelmiş bir şey midir? Yoksa sadece o gün mü, tesadüfen oldu bunlar? Bu bir tesadüf müydü?
SEMRA ÖZAL: Herşey tesadüfe bağlı... Ben size şunu açık söyleyeyim, tesadüfen yaşıyoruz.
TARIK TOROS: Daha önce, Çankaya Köşkü´nde ambülanssız ve doktorsuz kaldığınız başka bir gün olmuş muydu? Yoksa bu durumla ilk defa o gün mü karşılaştınız?
SEMRA ÖZAL: Rahmetli, öyle ambülans kapıda beklesin diyen biri değildi. Ambülansın aşağıda bir yerde olması lazımdı.
TARIK TOROS: Devlet re´sen cumhurbaşkanını korur, kollar hanımefendi.
SEMRA ÖZAL: Evet ama... İşte maalesef böyle... Doktor zaten başka yerde çalışıyormuş. O gün sabahtan gitmiş, yoktu.
TARIK TOROS: Doktor cumhurbaşkanına bakar, başka bir görevi olabilir mi?
SEMRA ÖZAL: Bunu doktora sorun.
ORHAN UĞUROĞLU: Doktoru, Hacettepe Hastanesindeki kalp damar uzmanı Hilmi bey... Koruma müdürü Musa bey ile Hilmi bey, aynı arabanın içinde ambulansı takip ettiklerini söylediler.
TARIK TOROS: Semra hanım, o günün gecesi ve sabahı, Turgut beyde bir anormallik hissettiniz mi? Çok yorgun olduğu söyleniyor.
SEMRA ÖZAL: Hayır hayır, çok iyiydi... Telaş ediyordu, geç kalmayalım diye... ?İstanbul´a gidelim? diyordu. Torununun doğum günü vardı. İstanbul´a gidecektik. ?Yürüme bandına çıkarsam, tekrar duş yapmam lazım. Vakit yok, gideceğiz? dedi. İstanbul´a gidecektik. Her şeyimiz hazırdı.
ORHAN UĞUROĞLU: Madem ağzından köpük geldiği görüldü. O kadar danışman ve yaver var. Size otopsi yaptıralım, diyen olmadı mı?
SEMRA ÖZAL: Bırakın bunları. Kapıyı kırdık girdik, diyen Dışişleri´nden biri. Bunların hiçbiri orada yoktu.
TARIK TOROS: Semra hanım, siz merhum eşinizin zehirlendiğini mi düşünüyorsunuz?
SEMRA ÖZAL: Evet.
TARIK TOROS: Bu kanaate ne zaman vardınız? Vefat ettiği gün mü?
SEMRA ÖZAL: Vefat ettikten sonra. İlk önce şoktan ne yaptığımı bilmiyorum. Sonradan düşündüm. Şimdi bakın, rahmetlinin hayatında yiyip içmediği üç şey vardı. Kuru fasulye yemezdi, limonata içmezdi. Bir gün önce çok yorgundu. Ertesi gün de İstanbul´a gideceğiz diye Köşk´e gelip dinlenmek istiyordu. Fakat Kaya Toperi ve bir iki kişi daha, çok ısrar ettiler. ?İlle bu kokteyle gitmen lazım? diye... Ve aldılar bir kokteyle götürdüler. Bulgar sefaretindeki kokteyl. Sonra geldi. Ben onun yemeğini hazırlamıştım. Geldiği zaman bir şey yemeyeceğim, dedi. Ben de kızdım, ?Gene bir şeyler mi atıştırdın, ne yaptın?? diye... ?Yok yok, hiçbir şey ağzıma sürmedim ama herkese içki getirirken bana bir bardak limonata yapmışlar? dedi. Demişler ki,?Siz içki almıyorsunuz diye bunu sizin için hazırladık?... Bana, ?Ben de ayıp olmasın diye onu içtim? dedi. Dedim ki, ?Sen ömründe içmezsin limonata. Nasıl aldın da içtin??... ?Sizin için yaptık deyince ayıp olmasın diye içtim? diye cevap verdi.
TARIK TOROS: Bu limonatadan mı şüpheleniyorsunuz?
SEMRA ÖZAL: Evet.
TARIK TOROS: İçtiği limonata, Turgut Özal´ı ölüme götüren zehirlenme olabilir mi, diyorsunuz?
SEMRA ÖZAL: Benim şüphem o.
FİKRİ SAĞLAR: Semra hanım, bu kadar önemli konuları, 17 sene sonra ilk defa söyüyorsunuz.
SEMRA ÖZAL: Bu kadar önemli konuları, ayaküstü sokakta basına konuşamam ben. Gerekirse, gerektiği yerde ben konuşurum. Anlatacağım belki daha çok şey var. Ama bunu uluorta basına anlatamam.
ORHAN UĞUROĞLU: Keşke o günlerde savcılığa gidip dava açsaydınız.
SEMRA ÖZAL: O günlerde düşünmedim. Kan hikayesinden sonra içimdeki şüphe kesinleşti.
TARIK TOROS: Bir kan örneği vardı. Bu döküldü ve artık yok. Saç örneği olduğundan bahsediliyor. Nerede bu saç örneği?
SEMRA ÖZAL: Ben saklıyorum onu.
TARIK TOROS: Yurt içinde mi, yurt dışında mı?
SEMRA ÖZAL: O bana ait bir şey. Yalnız, benim konuştuğum kişiler, saçın ucundan kesildiği için pek fazla bir şey ifade etmediğini söylediler. Kökünden kesilmesi gerekiyormuş.
TARIK TOROS: Bunu tahlil ettirmeyi düşünmediniz mi?
AHMET ÖZAL: Bir işe yaramaz ki...
SEMRA ÖZAL: Çok şey düşündüm. Yani, anlatacağım çok şey var. Onu bunu konuşturup kitap yazmaya kalkmayın, bunların hiçbirinin aslı yok.
FİKRİ SAĞLAR: Semra hanım, izin verirseniz. Buradan bir çağrıda bulunalım. Turgut Özal´ın ölümüyle ilgili bir Meclis Araştırması açılsın. Sizin de bilgilerinize başvurularak Türkiye geçmişini aydınlatma noktasında somut bir adım atsın.
SEMRA ÖZAL: Lütfen. Çok isabet olur.
TARIK TOROS: Çok anlatacak şey var dediniz, Meclis´te bir komisyon kurulsun önerisine de destek veriyorsunuz. Devlet bu işin üzerine gitsin, aydınlatsın diyorsunuz.
SEMRA ÖZAL: Evet, zaten Cumhuriyet Savcılığı´nda bir soruşturma var. Ahmet (Özal) gitti konuştu. Ben bunun devamını istiyorum.
TARIK TOROS: Böyle bir soruşturmada, saç örneğini devlete verir misiniz?
SEMRA ÖZAL: İş oraya kalsın... Ondan önce o kadar çok şey var ki...
TARIK TOROS: Neler var?
SEMRA Özal: Ben bunu böyle açıklayamam. Bunlar gereken yerde anlatılır.
TARIK TOROS: Savcılık soruşturması çerçevesinde çağırılırsanız, gider misiniz?
SEMRA ÖZAL: Gayet tabi... gayet tabi...
TARIK TOROS: Peki Turgut Özal´ın zehirlendiği iddiası nasıl ispatlanabilir?
SEMRA ÖZAL. O savcılığın işi. Benim işim değil. Savcılık onu nasıl yapacağını bilir. Buradan konuşmaya değmez.
TARIK TOROS: Bir otopsi yapılabilir mi?
SEMRA ÖZAL: Bu noktadan sonra ne yapılacağına herhalde savcılık karar verecek.
TARIK TOROS: Siz bu konuda aile olarak savcılığa yardımcı olur musunuz?
SEMRA ÖZAL: Bu konuda savcılığa, gerektiği zaman gerektiği şeyleri söyleyeceğim.
FİKRİ SAĞLAR: Ben o zaman Hükümet´te bakandım. Bize verilen bilgilerde fark var. Ambulansın farklı bir hastaneye giderken güzergah değiştirdiği söylenmişti. Şimdi öğreniyorum ki, ambulans yokmuş, arabaymış bu. Ciddi çelişkiler var. Bunun derhal açıklığa kavuşturulması gerekiyor.
SEMRA ÖZAL: GATA´ya diye çıkıyorlar. Yolu değiştirip dönüyorlar Hacettepe´ye. Oradan vazgeçip buraya çeviren kim, onu bilmiyorum.
ORHAN UĞUROĞLU: Aslan Güner bey, şu anda Genelkurmay İkinci Başkanı... Yazılı açıklama yaptı. Ambulans doğrudan Hacettepe´ye gitti, diyor.
AHMET ÖZAL: Doğru değil. Aslan Güner beyin söylediği doğru değil.
SEMRA ÖZAL: Aslan Güner arabada değildi. Yanında yoktu.
AHMET ÖZAL: Aslan Güner doğruyu söylemiyor. Çok net söylüyorum.
FİKRİ SAĞLAR: Ben Hükümet´teyim. Bilgi verdiler bize. GATA´ya giderken yön değişirip Hacettepe´ye yöneldi, diye...
SEMRA ÖZAL: Rasgele insanlarla konuşmasınlar.
TARIK TOROS: İyi geceler, çok teşekkürler açıklamalarınız için...
**
Daha sonra telefona bağlanan ve o sırada Kanal D Ankara muhabiri olan Kenan Tümer, Turgut Özal´ın hastaneye makam aracı ile getirildiğini doğruladı. Kenan Tümer şöyle konuştu:?17 Nisan 1993, Cumartesi... Haberi aldığımda saat 11´i geçiyordu. Teleksle flaş haber geçince hızla yola çıktık. Hacettepe Acil, dediler. Gözlerimle gördüm. Çok net hatırlıyorum. Hacettepe Acil Servisi´nin önünde, çok uzun bir limuzin Mercedes duruyordu. Ne ambulans, ne de başka bir şey vardı. Mercedes, tam Acil´in önünde bekler vaziyetteydi. Kaya Toperi, Turgut Özal´ın vefat haberini verdiğinde de oradaydım. Çok net söyleyebilirim ki, bize makam aracı ile geldiği belirtildi. Hatta ölüm haberinin verildiği dakikada da makam aracı Acil´in önünde duruyordu. Özal bununla mı geldi, diye sorunca, bize yaveri ve korumalarıyla, bu araçta geldiği ifade edildi. O makam otosu, saatlerce orada bekletildi. Zaten makam otosu gelmemiş olsa, otonun orada durmasının bir anlamı yok. Niye orada dursun. Semra Özal bunları dile getirince bağlanma ihtiyacı duydum. Görgü tanığı olarak, tarihe bir anekdot olsun diye anlatıyorum.? ( Kanalturk)
İŞTE TURGUT ÖZAL SUİKASTİ VE ŞÜPHELİ ÖLÜME DAİR SON 1 AYDIR YAŞANAN ÇARPICI GELİŞMELER:
12 Ekim 2010: Semra Özal: Ölümünden önceki gün Bulgaristan Büyükelçiliği´nde ikram edilen limonata ile zehirlenmiş olabilir
Kanaltürk televizyonunda bir programa katılan Semra Özal, Turgut Özal´ın Bulgaristan Büyükelçiliği´nde bir resepsiyona katılmasının ertesi günü kollarında öldüğünü anlattı. Konuyla ilgili ilk kez konuştuğunu söyleyen Semra Özal olayı şu şekilde anlattı: Turgut Bey Bulgaristan Büyükelçiliği´nde bir resepsiyona katılmıştı. Orada ´Siz içki içmezsiniz´ diyerek limonata hazırladıklarını söylemişler. Ona ikram etmişler. Oysa Turgut Bey iki şey sevmezdi. Limonata ve kurufasulye. Ayıp olmasın diye içmiş. Eve geldiğinde yemek yemedi. Ertesi gün spor için yürüyüşe çıkmıştık. Fenalaşıp kollarıma düştü. Ölürken ağzından beyaz köpük geldi. Köşk´te doktor da ambulans da yoktu. Yaverler ve garsonlar kucaklayıp makam aracına koydular. Hastaneye geldiğimizde de sedye yoktu. Hastaneye de kucaklayıp götürdüler. ( Ayrıntılar)
09 Ekim 2010: Ahmet Özal: Babam kalp krizi geçirmedi, kalbi aniden durdu
8´nci Cumhurbaşkanı Turgut Özal´ın oğlu Ahmet Özal babasının kalp krizi geçirmediğini, kalbinin bir anda durduğunu söyledi ve bu durumun doktorların raporlarında yer aldığını belirtti. Özal, babasını Ergenekon´un öldürdüğünü söyledi. ( Ayrıntılar)
08 Ekim 2010: Ahmet Özal: Babamın saç örnekleri bizde, inceleme istiyoruz
8´nci Cumhurbaşkanı Turgut Özal´ın oğlu Ahmet Özal, babasının ölümünü aydınlatacak tek delil olan saç örneklerinin incelenmesini istedi. Saç örneklerinin yurtdışında saklandığına dikkat çeken Ahmet Özal, ´Bu yerin ismini söyleyemem. Ancak savcılar bunu isteyip inceleyebilir´ dedi. ( Ayrıntılar)
04 Ekim 2010: Aslan Güner: Cumhurbaşkanı, ambulans ve korumalar eşliğinde hastaneye götürüldü
Güner, açıklamasında şunları kaydetti: ´Vefat olayının meydana geldiği 17 Nisan 1993 günü, 8´inci Cumhurbaşkanı merhum Turgut Özal´ın ambulansla Hacettepe Üniversitesi Hastanesine götürülmesi dışında vefat ile ilgili ortaya atılan iddialarla ilgili özel bir bilgiye sahip değilim. Olay olduğunda 8´inci Cumhurbaşkanı, Köşk´ün envanterindeki ambulans ve korumalar eşliğinde hastaneye götürülmüştür. Cumhurbaşkanı, doğrudan Hacettepe Üniversitesi Hastanesinin acil kısmına götürülmüştür. Dolayısıyla önce GATA´ya götürülerek zaman kaybedildiği iddiaları gerçeği yansıtmamaktadır. Olayın ilk anında 8´inci Cumhurbaşkanı´nın yanında eşi hanımefendi, daha sonrasında da önce hizmetliler ve korumalar, bilahare nöbetçi yaver gelmiştir. Başyaver olay yerine geldiğinde ise Cumhurbaşkanı´nın yanında en az altı kişi bulunmaktaydı.´ ( Ayrıntılar)
04 Ekim 2010: Ahmet Özal : Aslan Güner suikastin ardındaki derin yapıda olabilir
Son dönemdeki iddialarıyla Sekizinci Cumhurbaşkanı Turgut Özal´ın ölümüyle ilgili yeniden soruşturma açılmasını sağlayan Ahmet Özal, iddialarına devam ediyor. Ahmet Özal, babasının ölümüyle ilgili şüphelerini anlattı ve Eski MGK Sekreteri Sabri Yirmibeşoğlu´nun ardından bu kez de dikkatleri Özal´ın başyaveri, Genelkurmay İkinci Başkanı Aslan Güner´e çevirdi. Özal, Güner´in babasının ölümünün ardındaki derin yapıdan olabileceğini iddia etti: Yine bu derin yapıdan olabilecek babamın başyaveri vardı. Aslan Güner. Genelkurmay İkinci Başkanı şu anda. Daha önce istihbarat başkanlığı yaptı. Babam öldü, 17 yıl geçti, daha onu bir defa görmedim. Ben milletvekiliyken bir kez randevu için telefon açtım sekretaryasına. Ama hiç cevap gelmedi, hiçbir zaman. Müsait değil diye bile bir şey gelmedi. Rahmetli babamın öldüğü gün normalde Cumhurbaşkanlığı Köşkü´nde daimi olarak bir doktor ve ambülans bulunur. İkisi de yok. Ve arabayla götürüyorlar. Önce GATA´ya, sonra birileri yol ve güzergâh değiştirerek Hacettepe´ye götürüyor. Yolda yarım saat kaybediyorlar. Şimdi bunu kim yaptı bilmiyorum. Soru işaretleri tabii. ( Ayrıntılar)
30 Eylül 2010: Özal´ın ölümüyle ilgili soruşturma Ankara´ya devredildi
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal´ın ölümüyle ilgili basında yer alan bir takım haberler üzerine resen soruşturma başlattı. Aynı konuda bir hafta önce İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma başlatmış, Ahmet Özal´ın ifadesi alınmıştı. İstanbul savcılığının dosyayı görevsizlik kararıyla Ankara´ya gönderdiği öğrenildi. Ankara´nın bu dosyayı yeni başlattığı soruşturma dosyasıyla birleştireceği öğrenildi. Cumhuriyet Savcısı Hüseyin Görüşen´in yürüteceği soruşturma çerçevesinde, Özal´ın yaşamını yitirdiği Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesindeki kayıtlar yeniden incelenecek. Soruşturma kapsamında önümüzdeki günlerde bir takım kişilerin ifadelerine de başvurulabileceği öğrenildi. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Turgut Özal´ın ölümüyle ilgili 2006 yılında da bir soruşturma başlatılmış ancak takipsizlik kararıyla sonuçlanmıştı. ( Ayrıntılar)
29 Eylül 2010: Semra Özal´dan şok açıklama: Eşim zehirlenerek öldürüldü
8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal´ın eşi Semra Özal, Erbil´de yayımlanan Rudaw gazetesine açıklamalarında eşinin ´zehirlenme´ sonucu öldüğünü söyledi. Semra Özal, eşinin zehirlendiğine dair ellerinde bulunan belgeleri yetkili kurumlara vermelerine rağmen bu belgelerin ´yok edildiğini´ ileri sürdü. ´Biz hala bu işin takipçisiyiz ancak ne yaparsak yapalım o belgeleri ortadan yok ediyorlar. Ama biz bu işin peşini bırakmayacağız ve bir gün hedefimize ulaşacağız. Oğlum milletvekili olduğu dönemde konuyu araştırmakla yükümlü meclis araştırma komisyonundan bu işi takip etmelerini istedi ancak hiçbir sonuç alınamadı.´ Ölüm olayındaki zehirlenme kuşkusunu Ahmet Özal da dile getirmiş ve babasının saç tellerini yurt dışında, ´kimsenin bulamayacağı gizli bir kasada´ sakladıklarını belirtmişti. Saç tellerinin ölüm sonrası analiz edildiğine dair basında bugüne kadar çıkan haberleri de yalanlayan Özal, ´Babamın saç telleri kesinlikle analiz edilmedi. Otopsiyi annemin engellediği iddiası da doğru değil´ demişti. ( Ayrıntılar)
29 Eylül 2010: Suikaste dair Ahmet Özal´dan şok açıklamalar, yeni isimler
TRT Haber´de dün gece Kozmik Oda programının konuğu olan Ahmet Özal, Turgut Özal suikastı ve ölümü üzerindeki şüphelere ilişkin Rıdvan Memi´nin sorularını yanıtladı. Pazartesi günkü savcılık ifadesinden sonra ilk kez konuşan Özal´ın açıklamaları yenilir yutulur cinsten değil: ´Suikastı en iyi bilenler Ahmet Selçuk ve Bülent Şemiler.. Suikasta parti içinden destek vardı, Cemil Çiçek´in bana saldırısı bununla bağlantılı olabilir.. Korkut Özal bazı şeyleri biliyor ama konuşmuyor.. Turgut Sunalp´i destekleyen bazı askerler ´bu adam (Özal) yok edilmeli´ dediler.. Babamla yakın olan Hiram Abas öldürülmeden önce suikastı araştırıyordu.. Erol Simavi ismini İsviçre istihbaratı verdi, bir gazeteci, bir işadamı ve bir asker daha var.. Özkök patronunun gazetecilik dışı işlerini bildiğinden rahatsız oldu, mesela kaçakçılık.. 1993 yılı yurtdışından yönlendirilen JİTEM, Ergenekon ve derin devletin eseri, suikastçılar da bunun içinde.. Özal Hacettepe´ye de hemen götürülmedi, araba yarım saat gezdirildi.. Babam her şeyi kasetlere okudu, 3-4 ay sonra yayında, çok şaşıracaksınız. ( Ayrıntılar)
27 Eylül 2010: Turgut Özal suikasti: Ahmet Özal ifade verdi
Ahmet Özal´ın bir gazetede çıkan röportajında ´Turgut Özal´a yapılan suikast girişiminin ardında eski MGK Genel Sekreteri vardı´ iddiasını, ihbar kabul ederek soruşturma başlatan İstanbul´da Özel Yetkili Cumhuriyet savcılarından Hakan Karaali, ifadesinin alınması için Ahmet Özal´a tebligat göndermişti. Özal´ın gazetede yer alan röportajında, babasına yönelik düzenlenen başarısız suikastın arkasındaki isimlerin çok kısa sürede tespit edildiğini ve bu isimlerin kendisine aktarıldığını dile getirmişti. Özal, ´Bu isimlerin hepsi Emniyet ve MİT´in arşivlerinde var. Arşivler açılsın´ ifadesini kullanmıştı. İfade verdikten sonra açıklama yapan Özal´a göre, savcı sadece suikastle değil ölüm olayıyla da ilgileniyor. ( Ayrıntılar)
24 Eylül 2010: Ahmet Özal: Suikast bir ülkücüye teklif edildi, kabul etmedi öldürüldü
Ahmet Özal, Turgut Özal´a suikast için daha önce Veli Can Oduncu isimli ülkücüye teklif götürüldüğünü; ancak Oduncu´nun ´Anlı secdeye değen birisine, ateş etmem´ dediği ve bunun için de hapishanede öldürüldüğü, onu öldürenin de öldürüldüğü şeklinde kendisine o dönem ihbar mektubu geldiğini açıkladı. ( Ayrıntılar)
23 Eylül 2010: FLAŞ!!! Savcı, Ahmet Özal´ı ifadeye çağırdı
Merhum 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal´a yönelik 18 Haziran 1988´de yapılan suikast girişimine ilişkin, önceki gün bir gazetede çıkan haberdeki iddialar nedeniyle açılan soruşturma kapsamında, oğlu Ahmet Özal´a savcılık tebligatının ulaştığı bildirildi. ( Ayrıntılar)
23 Eylül 2010: Özal iddialarını yalanlayan Özel Harpçiden tarihi itiraf: Kıbrıs´ta cami bile yaktık
Özal´a suikastın gerisindeki isim olarak suçlanan Özel Harp Dairesi´nin (ÖHD) eski komutanlarından emekli Org. Sabri Yirmibeşoğlu Habertürk yayınında boş bulununca ağzından çok önemli bir itiraf kaçırdı. Kıbrıs´ta sivil direnişi örgütleyen isim olarak bilinen emekli Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu, halk arasında adı kontrgerilla olarak bilinen Özel Harp Dairesi´nin faaliyetlerini anlatırken ´Halkın mukavemetini artırmak için düşman yapmış gibi bazı değerlere sabotaj yapılır. Mesela bir cami yakılır. Kıbrıs´ta biz bunu yaptık. Bir cami yaktık´ dedi. İddiaları yalanlamak isterken ´muhteşem´ bir hata yaptı. ( Ayrıntılar)
23 Eylül 2010: ŞOK İDDİA!!! Özal´ın öleceğini Demirel ve Cindoruk biliyordu
Gazeteci Emin Çölaşan´dan şok iddia: ´Turgut Özal´ın ne zaman öleceğini Süleyman Demirel, Hüsamettin Cindoruk, Cavit Çağlar gibi isimler biliyordu. Halamın oğlu, o sırada Meclis Başkanı olan Hüsamettin Cindoruk´la Özal´dan söz ediyoruz. Kulağıma eğiliyor ve şu sözleri söylüyor: ´Bu gidici. Yakında ölecek.´ İnanmıyorum, şaşırıyorum ve aynen ´Ne gidicisi abi, o hepimizi götürür´ diyorum. Cindoruk ısrar ediyor: ´Haberin kaynağı Baba´dır. Bu devlet bilgisi. Sadece sen bil ve ağzını sıkı tut. Önümüzdeki yaz aylarını çıkaramayacak. Baba sağlamcıdır. Bunu diyorsa bir bildiği vardır. Bu devlet sırrını kimseye açamıyorum. Aradan kısa bir süre geçiyor ve Özal 17 Nisan´da ölüyor.´ ( Ayrıntılar)
23 Eylül 2010: Korkut Özal: Köşk´e kadar giren organizasyon ağabeyimi öldürdü
Ağabey Korkut Özal´dan şok açıklamalar: ´Evet ağabeyim öldürüldü. Ölümü bir tertip. Köşk´ün içine kadar girmiş bir organizasyon var. Köşk´teki doktor ve hemşirelere o gün kim izin verdi? Açık kalp ameliyatı geçirmiş, rahatsızlığı bilinen bir Cumhurbaşkanı´nın Köşkü´nde doktorun bulunmaması ilginç. Kalp krizi geçirince müdahale edilmiyor ya da ettirilmiyor. Kendi haline bırakılıyor. Adeta ölmesi bekleniyor.´ diye konuştu. ( Ayrıntılar)
22 Eylül 2010: FLAŞ!!! Özal´a suikast iddialarına soruşturma
İstanbul Cumhuriyet Savcısı Hakan Karaali, vefat eden eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal´a yönelik 18 Haziran 1988´de yapılan suikast girişimine ilişkin, dün bir gazetede yer alan ´Özal suikastının ardından eski MGK Genel Sekreteri vardı´ başlıklı haberi ihbar kabul ederek soruşturma başlattı. Soruşturma kapsamında merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal´ın iddiaları dile getiren oğlu Ahmet Özal´ın ifadesine başvurulacağı öğrenildi. ( Ayrıntılar)
22 Eylül 2010: Özal suikastındaki 2. kilit isim de açıklandı: Erol Simavi
´Babama düzenlenen suikastin arkasında dönemin MGK Sekreteri var´ diyen 8. Cumhurbaşkanı Özal´ın oğlu Ahmet Özal, ikinci şok ismi de Yeni Şafak´a açıkladı. Babasına yapılan suikaste ilişkin ikinci önemli ismin Hürriyet Gazetesi´nin eski sahibi Erol Simavi olduğunu iddia eden Ahmet Özal ´Simavi ismi birkez babam tarafından zikredildi. Zaten dikkat edilirse Erol Simavi o olaydan sonra gazeteyi sattı gitti. Kendisi bıraktı gitti´ diye konuştu. ( Ayrıntılar)
22 Eylül 2010: Özel Harpçi Yirmibeşoğlu: Özal bana değer verirdi
Emekli Orgeneral Sabri Yirmişbeşoğlu, iddiaları yalanladı. Yirmibeşoğlu, Ortada yanlış bir anlaşılma var veya yanlış yazılmış. Ben suikastten sonra MGK Genel Sekreteri oldum. Böyle bir şey mümkün değil. Hem iş hem de arkadaşlık anlamında aramız çok iyiydi. Suikastin arkasında olsam merhum Özal, benim MGK Genel Sekreteri olmam için kararnameye imza atmazdı. Aklım mantığım almıyor. Biz, merhum Özal´la nikah şahitliği yaptık. Bana, ´burada nihayet bizi karşı karşıya getirmeyi başardılar´ dedi. Bana, her zaman ´senin konuşmalarından faydalanıyorum´ derdi dedi. Ahmet Özal´ı da telefonla aradığını dile getiren Yirmibeşoğlu, Telefonla kendisine ulaştım. Aramız çok iyidir. Benden özür diledi. ´Yanlış anlamışlar´ diye konuştu dedi. ( Ayrıntılar)
21 Eylül 2010: Özal suikasti muhteşem bir Özel Harp işiydi, amacına da ulaştı
Ahmet Özal, Turgut Özal´a yapılan suikast girişiminin ardında eski Özel Harp Dairesi ve eski MGK Genel Sekreteri Sabri Yirmibeşoğlu´nun adının çıktığını açıkladı. Suikast sırasında MGK genel sekreterliği görevini yürüten Yirmibeşoğlu, halk arasındaki adıyla Kontrgerilla olan Özel Harp Dairesi´nin (ÖHD) eski komutanlarından biriydi. ´6-7 Eylül de bir Özel Harp işidir ve muhteşem bir örgütlenmeydi. Amacına da ulaştı´ açıklamasını yapan kişiydi. Özal suikastini soruşturan ve suikastçi Kartal Demirağ´ın Afyon Dazkırı bölgesindeki kontrgerilla örgütlenmesine dahil olduğunu tespit eden savcıyı, olayın üzerine daha fazla gidilmemesi için uyaran kişi de MGK sekreteri Yirmibeşoğlu´ydu. Yine Yirmibeşoğlu, 1978´de Başbakan Ecevit´in, ´Farz-ı muhal, buradaki MHP il başkanı, aynı zamanda Özel Harp Dairesi´nin sivil uzantısındaki gizli elemanlardan biri olamaz mı?´ kuşkusunu ´Evet, öyledir ama kendisi çok güvenilir, vatansever bir arkadaşımızdır.´ diyerek doğrulayan kişiydi. Cumhurbaşkanı Turgut Özal, suikast olayının detayları kendisine ulaşınca MGK sekreteri Yirmibeşoğlu´nu re´sen emekliye sevketti. Suikastin ardında olmakla suçlanan diğer kişi ise yine Özel Harp´te komutanlık yapan Org. Kemal Yamak´tı. Cumhurbaşkanı Turgut Özal´ın genel sekreterliği görevini yürüten Yamak, Özal´ın 1993´te şüpheli ölümü üzerine o gün görevinden istifa etmişti. ( Ayrıntılar)
17 Eylül 2010: Korkut Özal: Kardeşimi Ergenekoncular öldürdü
Korkut Özal, kardeşi Turgut Özal´ın ölümüyle ilgili çarpıcı iddialarda bulundu. Habertük canlı yayınında çarpıcı açıklamalar yapan Özal, kardeşi Turgut Özal´ı Ergenekon´un zehirleyerek öldürdüğünü iddia etti. ( Ayrıntılar)
Ambulans vardı, hastaneye korumaları götürdü
15 Ekim 2010: 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal´ın ölümüne tanık olan gazeteci Metin Özer, Hastaneye korumaları götürdü. Özal´a doktorların rutin işlem denilen kan, idrar hatta gayta ve saç örneklerinden tahlil yapıp yapmadığı bilinmiyor dedi. 8. Cumhurbaşkanı merhum Turgut Özal´ın öldüğü gün Çankaya Köşkü´nde bulunan gazeteci Metin Özer, o gün şahit olduğu olayları Yeni Şafak Gazetesi´ne anlattı. O tarihte Türkiye Gazetesi´nin Cumhurbaşkanlığı muhabiri olan Özer, Doktorların rutin işlem dediği kan, idrar hatta gayta ve saç örneklerinden tahlil yapılıp yapılmadığı bilinmiyor dedi. İşte Özer´in şahit olduğu olaylarla Özal´ın vefatı:
Telsizle ambulans anons edildi
Özal´ın vefat ettiği gün siz neredeydiniz? - Çankaya Köşkü´ndeydim. Özel kalem Müdürü Fevzi İşbaşaran´ın odasında oturuyordum. Ne için orada bulunuyordunuz? - Ben Türkiye Gazetesi´nin cumhurbaşkanlığı muhabiriydim. TGRT´nin kuruluş startı verilecekti. Bunun için görkemli bir açılış töreni düzenleniyordu ve açılışı Özal´a yaptırmak için davetiye hazırlanmıştı. Benden davetiyeyi Özal´a elden ulaştırıp, gelip gelmeyeceğini öğrenmem istendi. Bende Köşke çıktım. Fevzi beyle özel kalemde oturuyorduk. Fevzi bey, Sayın Cumhurbaşkanı şu an sabah yürüyüşünü yapıyor. Sonra ben seni yanına alırım dedi. Fevzi beyin arkasında açık olan el telsizinden, Acil ambulans isteyin diye, bir anons geçti. Anonsu yapan kişinin ses tonunda bir anormallik sezmediğimiz için çok da üzerinde durmadık.
(DÜZELTME: Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal´ın vefatıyla ilgili gazeteci Metin Özer´le yapılan röportajda Özel Kalem Müdürü olarak Fevzi İşbaşaran´ın ismi geçmiştir. Doğrusu Özel Kalem Müdürü Büyükelçi Volkan Bozkır´dır. Yenişafak, 17 Ekim 2010)
Özal´ı korumaları taşıyordu
Tahmini olarak 5 ile 7 dakika arasında bir süre geçti. Aynı telsizden bu kez biraz daha panik halinde, Beyefendiyi dışarıya çıkarıyoruz anonsu geldi. O yüzden ambulansın Özal için istendiğini anladık. Kısa bir şoktan sonra Fevzi bey içeriye doğru koştu. Ben de bahçeye koştum. Gördüğüm manzara şuydu; Özal iki koruması tarafından taşınıyordu. Nasıl taşınıyordu? - Korumalardan birisi Özal´ın sağ koluna diğeri sol koluna girmişti. Korumalar kollarında mı tanışıyordu, bir sedye yok muydu? - İki koruma kollarına girmiş taşıyordu ama orada birkaç kişi daha vardı. Özal´ın yüzü gökyüzüne çevrilmiş, sırtı yere doğruydu. Ayakları yere sürtüyordu. En çok dikkatimi çeken şey, yüzü oldu.
Ambulansa benzemiyordu
Yüzü nasıldı? - Yüzü simsiyah olmuştu, kararmıştı.. Üzerindeki kıyafet neydi? - Çok rahat, sabahları giyinen eşofmanı andıran bir kıyafeti vardı. Bu arada eski model, siyah bir araç Köşk´ün merdivenlerine doğru yanaştırılmıştı. Bu araç ambulans mıydı? - Dışarıdan bakınca çok ambulans havasında olan bir araç değildi. O arada bir kişi o aracın arka kapısını açıp, sedye çıkarmaya çalıştı. Oradan ambulans olduğunu anladım. İçeride bir sedye olduğunu görünce. Birkaç dakika uğraştılar, sedyeyi çıkarmak için. Bağırış, çağırışlar vardı. Meğerse ambulansın sedyesi sabitmiş. Bu yüzden sedyeyi çıkaramadılar.
Karga tulumba bindirdiler
Ne yaptılar? - İki kişi ambulansa girdi kollarından yukarı çekti, iki kişi de, Özal´ın ayaklarından tutup, karga tulumba ambulansa koydular. Siz o arada bunu seyrediyorsunuz? - Evet ben bahçe tarafından seyrediyorum ama ben de şoka girdim. Ondan sonra ne yaptınız? - Gazetecilik refleksiyle beni bekleyen Türkiye Gazetesi´nin aracına koştum. Yan kapıdan şimdi 5 no´lu kapıdan çıkış yaptılar. Biz de son sürat çıkış yapan siyah aracın arkasına takıldık.
Semra Hanım ambulansta değildi
O sırada yanlış hatırlamıyorsam Köşk´ün siyah bir Mercedes´i bizi büyük bir hızla solladı. İçinde Semra hanımın olduğunu hastaneye gidince öğrendim. Köşk´ten direk Kızılay´a doğru iniyorduk. Kızılay´a gelince biz ambulansı kaybettik. Ben Özal´ın o halini görünce en yakın hastaneye götürüleceğini düşündüm. İbni Sina ya da Hacettepe Hastanesi diye düşündüm. Ve önce Hacettepe Hastanesi´nin Acil servisine yöneldik. Acil servisin önüne geldiğimizde o siyah aracın arka kapısı açılmış, birkaç dakika önce Özal, içeriye alınmıştı. O anı görmedim.
Getirenler ´kalp krizi´ dedi
Özal´ın ölümünü araştırdınız mı? - Elbette ki bütün bunları sıcağı sıcağına gören birisi olarak, Özal´a ne olduğunu anlamaya çalıştım. Çok kısa bir süre içerisinde inanılmaz bir kalabalık geldi, devlet hastaneyi ablukaya aldı. Ben hem içeride ne olduğunu ve Özal´ın durumunun ne olduğunu kendi kaynaklarımdan öğrenmeye çalışıyordum. O an acil serviste görev yapan genç bir doktora ulaştım. Ancak ismini vermedi. Ama enteresan bazı bilgiler verdi. Özal´ın hastaneye geldiğinde öldüğünü söyledi. Elektro şoka da hiçbir şekilde tepki vermediğini belirtti. Hastane yönetiminden hiç kimseye konuşmayın talimatını aldıklarını ve ilk müdahalenin ardından kendilerinin Özal´ın yanından uzaklaştırıldığını söyledi. Ben o an sıcağı sıcağına bir suikast ihtimali var mı onu sordum. Kendisi de ´Hastayı getirenler kalp krizi olduğunu söylediler. Biz de onun üzerinde durduk ve hayata döndürmeye çalıştık. Onun dışında bir tetkik yapma şansı bize verilmedi. Bir şey diyemem´ dedi. ´Her şey olabilir´ dedi.
Krizin nedenleri araştırılmalı
Doktor, çok önemli bir tıbbi bilgiyi benimle paylaştı. ´By-Pass geçiren bir insanın ilk iki kalp krizlerini atlatabildiğini bugüne kadar ilk iki krizi atlatıp da üçüncüyü atlatan çıkmadığını belirtip,´Sayın Cumhurbaşkanı bildiğim kadarıyla iki kalp krizi geçirmişti. Bu üçüncüsü olmuş. Bir araştırma yapılacaksa kalp krizini tetikleyebilecek maddelere bakılması gerekir. Hastanemizde zaten bu tetkikleri yapacaklardır. Onlar bizim hastanemizin işi. Burada yapılır´ dedi. Geçmişte öldürülmek istenen bir insanın ölümü hiçbir zaman normal olmaz.
Kamuoyu rahatlatılmadı
Ben bu sonuca ulaştım. Benim şüphemi çeken ve karanlıkta kalan unsurlar var. Hastane bu araştırmaları hiçbir zaman yapmadı veya yaptıysa da kamuoyuna açıklamadı. Sıradan bir doktorun rutin işlem dediği kan, idrar hatta gayta ve saç örneklerinden hiçbir zaman bir tahlil yapılıp, sonucu kamuoyuyla ya da ailesiyle paylaşılmadı. Koskoca Türkiye Cumhuriyeti´nin Cumhurbaşkanı´nın vefatı sıradan bir ölümmüş gibi gösterilip, olayın kapatılması için de büyük bir gayret gösterildi. Bunlar elbetti kuşkuya neden olacak unsurlar.
1960 model ambulansla taşındı
Semra hanım ambulansın olmadığını söylüyor ama siz siyah aracın bir ambulans olduğunu anlatıyorsunuz? - Aslında bu tartışmaya da böylece son noktayı koyalım. Semra hanım Rahmetli Özal´ın ambulansla taşınmadığını söyledi. O zaman Turgut Özal´ın yaveri olan Genelkurmay 2.Başkanı Aslan Güner Paşa da Köşk´ün envanterindeki bir ambulansla götürüldüğünü söyledi. Aslında ikisi de doğru söylüyor. Nasıl? - Bu araca baktığınızda çok eski bir model. Belki 1950 ya da 60´lardan kalma. Sedyesi sabit olan bir araç. Günümüz ambulanslarıyla kıyaslandığında ambulans demek mümkün değil. Ancak Aslan Paşa´nın ifadesinde önemli bir bilgi var. Envanter kayıtlarına göre de adına ambulans denilen bir araç. Dolayısıyla o da kendi cephesinden bunun bir ambulans olduğu konusunda haklı.
Programında sergi vardı
Turgut Özal´ın eşi Semra Özal´ın, Turgut Bey, ölümünden önceki gün katıldığı resepsiyonda limonata ile zehirlendi iddiasının ardından başdanışmanı Kaya Toperi ile koruma müdürü Musa Öztürk arasında yaşanan polemikte ilginç bir noktaya gelindi. Semra Özal´ın bu iddiasından sonra başdanışmanı Kaya Toperi, Bulgar heykeltraşın sergisinde bir tepsi limonata servisi yapıldığını ve o sırada koruma müdürü Musa Öztürk´ün de bulunduğunu dile getirmişti. Ancak Öztürk, yaptığı açıklamada resepsiyonda olmadığını, o programda başka bir arkadaşının görev yaptığını, kendisinin o sırada traş olduğunu, zaten Özal´ın resepsiyona gidip gitmeyeceğinin belli olmadığını belirtmişti. Öztürk´ün ifadesinin tersine 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal´ın Köşk´ten medya kuruluşlarına gönderilen programında Bulgar heykeltraşın sergisine katılma programının yeraldığı ortaya çıktı. Özel Kalem Müdürlüğü´nün 15 Nisan 1993´ten 9 Mayıs 1993´e kadar olan Cumhurbaşkanı programında 16 Nisan Cuma günkü programlarda resepsiyona katılması yeralıyor. O gün üç programı olan Özal´ın son programının 17.30 ile 19.30 saatleri arasında olduğu belirlendi. ´16 Nisan 1993 Cuma´ üst başlıklı günlük programın üçüncüsünde (17.30-19.30 Vejdi Rasidov Heykel Sergisi (Armoni Sanat Galerisi- Çevre Sok. 30/1- Çankaya. Giriş: Kuloğlu Sok. 5/1) ifadeleri yeralıyor. Buna göre, Kaya Toperi´nin Resepsiyonda koruma müdürü Musa (Öztürk) da vardı sözlerinin ardından Öztürk´ün Program net değildi, ben de o sırada traş oluyordum sözleri resmi programın ortaya çıkmasıyla birlikte yeni bir polemik konusu oluşturmuş oldu.
Semra Özal limonatadan şüphelendi
Semra Özal: Turgut Bey´in hayatında yemediği iki şey vardı: Biri kuru fasülye diğeri limonata. O gün Turgut Bey´e limonata içirmişler. Ertesi gün hayatını kaybetti. Ağzından beyaz köpük geliyordu. İki garson rahmetliyi makam arabasıyla GATA´ya götürmek üzere yola çıktı.
Toperi: Ben eşim ve başyaver de limonatadan içtik
Kaya Toperi: Ölmeden bir gün önce de akşam 18:00´de Çevre Sokak´taki Armoni Sanat Galerisi´nde Bulgar heykeltraş Vejdi Raşidov´un sergisine gittik. Sergide meşrubat getirildi. Turgut bey, limonata aldı. Ben, eşim ve başyaver de limonatadan içtik.
Musa Öztürk: Ben Bulgar ressamın programı sırasında yoktum. Çünkü o sırada Köşk´te berbere traş oluyordum. Rahmetlinin o gün Bulgar ressamın programına katılması resmi programında yoktu. Gidip gitmeyeceği de belli değildi.
Babamın ölümündeki sır hemşirede gizli
Ahmet Özal, babasının kan örneklerini alan hemşirenin ölü bulunduğunu söyleyerek, O hemşirenin akıbeti aydınlatılırsa, soru işaretleri de cevap bulur dedi. Özal´ın yakın arkadaşı Zeynel Abidin Erdem de İvedilikle soruşturma komisyonu kurulsun çağrısı yaptı. Turgut Özal´ın ölümü üzerinde ciddi şüphelerin olmasına rağmen soruşturma açılmadığını söyleyen Ahmet Özal, 17 yıldır komisyon kurulmasını bekliyoruz. Ciddi şüpheler hala aydınlatılamadı dedi. TBMM´de komisyon kurulursa, elindeki ihbar mektuplarını vereceğini söyleyen Özal, Kan örneklerinin birbirinden çok farklı olduğunu söyleyen hemşireye kim ne yaptı bu ortaya çıksın dedi. Özal´ın yakın arkadaşı ve Erdem Holding Yönetim Kurulu Başkanı Zeynel Abidin Erdem de, Özal´ın ölümü ile ilgili çok sayıda ss perdesi olduğunu dile getirerek, TBMM tarafından soruşturma Komisyonu kurulması çağrısında bulundu..
Süreç baştan ele alınmalı
Turgut Özal´ın oğlu Ahmet Özal, daha önce dile getirdiği Babasının ölümü sonrasında, kan örneklerini alan ve bir süre sonra evinde ölü bulunan hemşire Dilber Karabulut´un akıbetinin araştırılması halinde şüphelerin dağılacağı iddiasını savcılık ifadesinde yineledi. Bu soru işaretlerinin kalkması için kendilerinin de 17 yıldır soruşturma komisyonu kurulması için beklediklerini söyleyen Özal Yapılacak soruşturmanın, Özal´a yapılan suikastı de içine alan bir süreci baştan ele alması gerekir. Babamın ölümü sonrasında kan örneklerinin nasıl kaybolduğu ve kan örneklerini alan hastane görevlisinin başına neler geldiğinin de aydınlatılması gerekir dedi. Özal´la birlikte sık sık yurt dışı ziyaretlerine katılan ve yakın çevresindeki isimlerden Erdem Holding Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Zeynel Abidin Erdem, Özal´ın ölümü üzerindeki sis perdesinin kaldırılmasını istiyor. Aynı zamanda Turgut Özal Fikirleri Araştırma Derneği ve Vakfı Genel Sekreteri de olan Dr. Zeynel Abidin Erdem, kuşkuların fazla olduğunu belirterek, Yapılan çelişkili açıklamalar bir yana ortada büyük bir şüphe var. Derhal soruşturma komisyonu kurularak bu şüphelerin giderilmesi gerekir. Şu ana kadar Özal´ın ölümüyle ilgili hiçbir soruşturma komisyonu kurulmadı. Bu soruşturma Türkiye´nin vebalidir dedi.
Soruşturma komisyonu kurulsun
Turgut Özal Fikirleri Araştırma Vakfı Onursal Başkan´lığı yanı sıra Türk-Amerikan Derneği Yönetim Kurulu Başkanlığını da yürüten Erdem, Özal´ın ölümü ardından bu kadar kuşku duyulmasına rağmen hala resmi bir soruşturma komisyonunun kurulmamasını da anlaşılamaz olduğunu söyledi. Çelişkili açıklamalar bir yana ortada büyük bir şüphenin olduğunu söyleyen Erdem, Derhal soruşturma komisyonu kurularak bu şüphelerin giderilmesi gerekir. Şu ana kadar Özal´ın ölümüyle ilgili hiçbir soruşturma komisyonu kurulmadı. Neden diye soran da yok dedi.
Kan örnekleri tutmuyor
Hacettpe Üniversitesi Kan Laboratuvarı´nda Laborant olarak çalışan Dilber Karabulut, 17 Nisan 1993 Cumartesi sabahı hastaneye kaldırılan Turgut Özal´a yapılan ilk müdahale sonrasında kan örneklerini alan hemşireydi. Hacettepe Hastanesi´nde o gece nöbetçi kalan Karabulut, Özal ailesine kan örneğinin tüm sonuçlarının farklı çıktığını, Özal´ın normal şekilde ölen bir insanın kan sonuçlarına sahip olmadığını söylemişti. Gelişmeyle ilgili olarak ifade veren Ahmet Özal da mahkemeye verdiği ifadesinde Karabulut olayını anlattı. İfadesinde Laboratuar şefinin kendisini aradığını ve ´Babanızın kanı alındı ve o kan buradadır, alabilirsiniz´ dediğini söyleyen Özal, Ertesi gün, kan örneklerinin alınacağı sırada gelen telefonda ise ´kan, hemşire tarafından yanlışlıkla dökülmüş´ açıklaması yapıldı ifadelerine yer vermişti. Karabulut, bir süre sonra evinde ölü olarak bulunmuştu. ( Yenişafak)
Abdullah Harun
(14 Ekim 2010), son güncel.: (15 Ekim 2010)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:
´Turgut Özal´ın öldüğü gün neler yaşandı?´ Kanaltürk program videosunu izlemek için tıklayınız
Özal suikasti muhteşem bir Özel Harp işiydi, amacına da ulaştı
Turgut Özal suikastiyle ilgili manşetlerimiz