Ankara'da, eski MİT görevlisi istihbaratçı Enver Altaylı ile birlikte 4 sanığın 'FETÖ/PDY yöneticiliği', 'örgüt üyeliği', 'siyasi ve askeri casusluk' suçlamasıyla yargılandıkları davanın görülmesine devam edildi. Duruşmalarda sanık Enver Altaylı hakkında yazılar yazan gazeteciler Abdülkadir Selvi ve Nedim Şener hakkında suç duyurusunda bulunulması istedi. Mahkeme suç duyurusu talebinin yazılarda suç unsuru olup olmadığının değerlendirilmesi için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına yazı yazılmasına, sanıkların duruşmalar için yayın yasağı getirilmesi talebinin ise reddine karar verdi.
22.11.2020 13:48 Ankara'da, eski MİT görevlisi istihbaratçı Enver Altaylı ile birlikte 4 sanığın 'FETÖ/PDY yöneticiliği', 'örgüt üyeliği', 'siyasi ve askeri casusluk' suçlamasıyla yargılandıkları davanın görülmesine devam edildi.
30.10.2020 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmaya tutuklu sanıklar Altaylı ve Mehmet Barıner, Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla katıldı. Davanın tek tutuksuz sanığı Seda Chamatzoglou ise mahkeme salonunda bulunmadı.
Mahkeme Başkanı Sebahattin Sarıdoğan, önceki celse alınan ara karar gereği dava dosyasına gelen evrakı okudu.
Başkan Sarıdoğan, sanıklardan Mehmet Can Yılmaz'ın dosyasının ara celsede tefrik edilerek ayrı bir esasa kaydedildiğini açıkladı. Böylece sanık sayısı üçe düştü.
Başkan Sarıdoğan, önceki celse savunmasını tamamlayan Altaylı'nın çapraz sorgusuna geçileceğini söyledi.
Bunun üzerine Altaylı, sağlık sorunlarını gerekçe göstererek mahkeme heyetinin iddianamedeki tespitlere ilişkin sorularına şimdilik cevap vermeyeceğini, beyanının mahkeme huzurunda alınmasını talep etti.
Yargılandığı dosyaya ilişkin basında asılsız haberlerin yer aldığını öne süren Altaylı, "Dava dosyasına ilişkin her gün basında sayfa sayfa haberler yayımlanıyor. Her seferinde masumiyet karinesi zedeleniyor, bu nedenle yayınlara yasak getirilmesini istiyorum." dedi.
Tutuklu sanık Mehmet Barıner de yaklaşık üç yıldır tutuklu olduğunu, uygun olmayan cezaevi koşullarında tutulduğunu iddia etti.
Barıner de Altaylı gibi basına yayın yasağı getirilerek davaya ilişkin haberlerin yayımlanmasının önüne geçilmesini istedi.
Sanık ve avukatları ile duruşma savcısının talebini alan mahkeme, ara kararını açıkladı.
Sanıkların tutukluluk hallerinin devamını kararlaştıran heyet, sanık ve avukatlarının yayın yasağı taleplerini reddetti.
Sanık avukatlarının, gazeteciler Abdulkadir Selvi ve Nedim Şener'e ilişkin suç duyurusunda bulunulmasına yönelik talebin, bu iki gazeteci hakkında bir suç unsuru bulunup bulunmadığının tespiti için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına yazı yazılmasını, sanık avukatlarının yayın yasağı ile ilgili taleplerinin reddine, sanık Enver Altaylı'nın duruşmaya katılımıyla ilgili sağlık durumunun yeniden değerlendirilmesi için rapor hazırlanmasına hükmetti.
Mahkeme, duruşmayı 9 Kasım'a erteledi.
09.11.2020 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Ceza ve İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen duruşmaya, tutuklu sanıklar Altaylı ve Mehmet Barıner katıldı. Tutuksuz sanık Seda Chamatzoglou'nun ise gelmediği duruşmayı izleyenler arasında sanık yakınlarının yanı sıra Alman Büyükelçiliği görevlileri de yer aldı.
Mahkeme Başkanı Sebahattin Sarıdoğan, önceki celse alınan ara karar gereği dava dosyasına gelen evrakı okudu, ardından sanık Altaylı'nın çapraz sorgusuna geçildi.
FETÖ'nün firari tepe yöneticilerinden Mustafa Özcan ile ilişkisi sorulan Altaylı, söz konusu isimle 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel aracılığıyla tanıştığını söyledi. O dönem Orta Asyalı öğrencilere burs verileceği bilgisinin duyulması üzerine çok sayıda gencin Türkiye'ye geldiğini anlatan Altaylı, bu durumun neden olduğu kargaşanın giderilmesi için Demirel'in kendisini aradığını bildirdi. Cumhurbaşkanı Demirel'in, "Mustafa Özcan diye biri seni arayacak." dediğini aktaran Altaylı, daha sonra görüştüğü Özcan ile Orta Asya'dan Türkiye'ye gelen öğrencilerin yurtlara yerleşmelerini sağladıklarını kaydetti.
Altaylı, FETÖ'nün 17/25 Aralık kumpas soruşturmalarından sonra Özcan ile görüşmeme kararını aldığını öne sürdü.
İfadelerini kabul etmedi
Hazırlık aşamasında emniyet ve savcılıkta, avukatı eşliğinde verdiği ifadeleri kabul etmeyen Altaylı, "Polis ve savcılık ifademi tamamıyla reddediyorum. Hayatın doğal akışına aykırı şeyleri kabul etmem mümkün değildir. Benden kendimi suçlamamı kimse beklemesin." dedi.
Bunun üzerine Sulh Ceza Hakimliğindeki sorgusunda avukatı huzurunda polis ve savcılık ifadesinin kabul ettiğinin hatırlatılması üzerine Altaylı, "O zaman hukuki bilgisizlik mi, telaş mı ne denilecekse artık o dönem polis ve savcılık ifadesini kabul etmediğimi belirtmemişim." demekle yetindi.
Mahkeme Başkanı Sarıdoğan'ın dijital materyallerden elde edilen dosyadaki delilleri okumaya başlaması üzerin Altaylı, "Dijital verileri reddediyorum, her seferinde reddediyorum çünkü bunlar delil değildir. Bunlar doğru değildir, gerçekle ilişkisi yoktur." iddiasında bulundu.
Altaylı, arama esansında el konulan dijital materyaller arasında yer alan "hizmet harekatı ve siyasete yaklaşım" başlıklı 10 sayfalık belgeye ilişkin, "Benim ne bilgim var ne de duydum, benim söyleyeceğim bir şey yok." diye konuştu.
Evindeki aramada ele geçirilen örgüt elebaşı Fetullah Gülen'e ait kitaplara ilişkin soruya Altaylı, "Kütüphanemde yaklaşık 10 bin kitap var. Bunların arasında Lenin'in de Abdullah Öcalan'ın da kitapları var. O dönem Fetullah Gülen bir fenomen, herkesin görüştüğü biriydi. Bu adam ne yazmış, merak edip almaktan daha doğal ne olabilir, bu suç mu?" cevabını verdi.
Duruşmaya, 13 Kasım Cuma günü devam edilecek.
Kabul etmediği deliller
Altaylı'nın "dijital olduğu" iddiasıyla kabul etmediği deliller arasında, örgüt bağlantısının yanı sıra yabancı istihbarat servisleriyle ilişkisini ortaya koyan belgeler de bulunuyor.
İddianameye göre Altaylı'nın bilgisayarında ele geçen raporlarda, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı hedef alan bazı ifadelerin yanı sıra Türkiye'nin mevcut askeri durumu hakkında bilgilere yer verildi.
Türkiye'de askeri darbe gerçekleştirmenin ABD yönetimine bir seçenek olarak sunulduğu raporlarda, "Erdoğan kendisine en çok bu isimle hitap edilmesini seviyor. Arapça Re's (baş) kökeninden gelen Reis; lider, daha doğrusu führer veya duçe anlamına geliyor." ifadesi dikkati çekti.
Altaylı, bilgisayarında ele geçen bir mektubunda, "Hizmet kervanınızda benim de payım olursa bu da Rabb'imin bana bir büyük lütfu olacaktır." diyerek Gülen ile birlikte hareket etme iradesini ortaya koyuyor.
Mektupta, "Zatıalilerinizin taraftarı oldukları iddia ve gerekçesi ile 20 MİT görevlisi son derece sıkı bir takibe alınmışlardır." bilgisini veren Altaylı, "Başbakan, müsteşar nezdinde teşebbüste bulunarak, Kaşif Kozinoğlu'nun etkisiz hale getirilmesini ve bu 20 görevli hakkındaki izlemenin durdurulmasını temin edebilir. Ancak Başbakan'ın böyle bir inisiyatif kullanacağı kanaatinde değilim." ifadesiyle örgüt elebaşı Gülen'den Kozinoğlu'nun etkisiz hale getirilmesini istedi.
İddianamede, Altaylı'nın çok sayıda CIA çalışanı ile irtibatının bulunduğu, bunlarla Türkiye'deki sosyal ve siyasal gelişme hakkında yazışmalar yaptığı, kritik gelişmelere ilişkin raporlar hazırladığı aktarıldı.
Altaylı'nın eski CIA çalışanı Duane Clarridge'in ile fotoğraflarının bulunduğu, söz konusu karenin 23 Şubat 2016'da çekildiği bildirildi.
Enver Altaylı'nın, oluşturduğu "Dear Mike" ile başlayan bir mail içeriğine yer verilen iddianamede, "Muhatabına, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı düşman ve diktatör olarak tanıtmakta olduğunun görüldüğü, metin içinde ülkemizde 15 Temmuz 2016'da yaşanan darbe teşebbüsün ardından gözaltına alınan veya tutuklanan örgüt üyelerinden 'masum insanlar' diye bahsettiği, tasfiye edilen darbeci askerlerden 'milli ordu' olarak bahsedildiği ve yok edildiğinin belirtildiği anlaşıldı." ifadeleri kullanıldı.
13.11.2020 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 16'ncı Ağır Ceza Mahkemesi'nce, Sincan Cezaevi Yerleşkesi'ndeki salonda görülen duruşmaya, tutuklu sanık Enver Altaylı, Mehmet Barıner ve avukatları katıldı. Tutuksuz sanık Seda Chamatzoglou ise vareste tutulduğu için duruşmaya avukatı ve Alman Büyükelçiliği görevlileri katıldı.
Duruşmada sanık Altaylı, savunmasına devam etti. Altaylı, FETÖ/PDY yöneticiliği ile ilgili sorulan bir soruya, "Vaiz kürsüsünde hıçkırıklara boğulan bir imamın, bin yıllık bir geçmişi olan bir devleti yönetemeyeceğini bilecek bir şuura ve bilince sahip bir insanım. Böyle bir şeyi kabul etmiyorum" cevabını verdi.
Altaylı, ele geçirilen dijital materyallerle ilgili sorulan sorulara yanıt vermeyeceğini, bu materyallerin hukuksuz bir şekilde elde edildiğini, birçoğunda ekleme çıkarma yapıldığını, bunların delil olarak kabul edilmeyeceğini iddia etti. Soruların ardından savunmasına bazı ek hususları ekleyerek son vereceğini belirten Altaylı, "Daha önceki celselerde bana kardeşim Taha Altaylı hakkında isimsiz bir şekilde CİMER'e yapılan ihbar hakkında sorular soruldu. Suçun şahsiliği ilkesi gereği bu konuda sorgulanmam ne kadar doğru? Sonra bu konunun dosyama girdiğini gördüm. Ardından ailemle ilgili iftiralarla karşı karşıya kaldım. Buğra Kavuncu'da olduğu gibi" diye konuştu.
Savunmasında, gizli bir elin kanunsuz işleri için mahkemeyi kullanmak istediğini iddia eden Altaylı, "Sayın mahkemenin kendini bu kişilere kullandırmayacağını biliyorum. Bu çirkin oyuna gelmeyeceğini biliyorum. Verdiğiniz kararla 'Adalet Mülkün Temelidir' sözünü bir kez daha ortaya koymanızı bekliyorum. İddianamede insafsızca suçlanıyorum, bana yönlendirilen suçlamaların ve bunların delillerinin ne olduğunu halen anlamadım. Silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapılanmasının üzerinde olduğum söyleniyor. Yani Fetullah Gülen'in üzerinde olduğum iddia ediliyor. Örgütün eylemlerini organize ettiğim söyleniyor. Hangi eylemleri organize etmişim? Hangi delille örgüt adına karar verdiğim, hangi faaliyetleri, nasıl organize ettiğim yok. Kimlere talimat vermişim? Bunlara ilişkin somut bir delil yok. Bir tek Mustafa Özcan ile ilişkim var. Onu da daha önce arz ettim" dedi.
Altaylı, devlete ait gizli bilgileri dezenformasyon yaparak, CIA ajanlarına servis ettiği, kara propaganda yaptığı yönünde iddialar olduğunu belirterek, "Hangi bilgileri, ne zaman, kime servis etmişim? Bunlar yok. Sayın iddia makamı bu iddiaları nereden almış. Bu iddiaları Rus kalemler yazıyor. Bu Rusların bakış açısıdır. Ortada hukuken geçerli bir delil yok. Kanun maddesi açık, casus değilim, hiçbir terör örgütü ve cemaat yapılanmasının içinde olmadım. Bütün hayatım boyunca bu yapılanmalara karşı olduğumu belirttim. Umarım hukuka uyarsınız. Bu mahkemenin bir tiyatro olmadığını tüm dünyaya gösterirsiniz" dedi.
Etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmak istemediğini, suçsuz olduğunu savunan Altaylı, Türkiye'nin yanı sıra Türk Cumhuriyetlerinde de çok sayıda hizmeti olduğunu, Azerbaycan'ın Dağlık Karabağ'da Ermenistan'a karşı kazandığı zaferde payı olduğunu öne sürdü.
Halk Bank davasında Türkiye aleyhinde tanıklık yapması için Mehmet Barıner'in ABD'ye kaçırılması girişimine ilişkin dava dosyasındaki tespiti kabul etmeyen Altaylı, "Mehmet Barıner, defalarca ifade vermesine rağmen bu olaydan bahsetmiyor. Ancak ben gözaltına alındıktan 10 saat sonra buna ilişkin ifadesi alınıyor ama kendisi şu an bu ifadeyi kabul etmiyor." dedi.
Gelişmelere Rus istihbaratı penceresinden bakan bir grubun, Türkiye'ye katkı sağlayan ABD'li üst düzey bazı isimleri küstürdüğünü iddia eden Altaylı, "Casus değilim, casusluk da yapmadım. Hiçbir cemaat ve örgüt içinde yer almadım. Mahkum edilmem, milletin asırlık düşmanları ile onların Türkiye'deki uzantılarını sevindirecektir." savunmasını yaptı.
Başkan Sarıdoğan, Altaylı'nın önceki duruşmalarda cezaevinde kötü koşullarda tutulduğu iddiası üzerine Sincan Ceza İnfaz Kurumundan talep ettikleri evrakın mahkemeye ulaştığını belirtti.
Başkan Sarıdoğan'ın okuduğu evrakta, Altaylı'nın talebi üzerine her seferinde doktora götürüldüğü, ziyaretçilerine izin verildiği, telefon görüşmeleri yapmasına imkan tanındığı, kütüphaneden yararlandığı, kaldığı koğuşun yasalardaki mevzuata uygun olduğu ve düzenli olarak havalandırmaya çıkarıldığı bilgilerine yer verildi.
Bunun üzerine Altaylı, "Cezaevi yönetimine teşekkür ediyorum. Bunlar benim yasal haklarım." dedi.
Altaylı'nın avukatları da müvekkillerine yöneltilen suçlamaların somut delillere dayanmadığını, yaklaşık 3 yıl tutuklu olduğunu, 77 yaşında olması ve sağlık sorunlarının da dikkate alınarak, adli kontrol hükümleri uygulanarak, tahliye edilmesini istedi. Sanık Mehmet Barıner de daha önce savunmasını tamamladığını, ekleyecek bir hususu bulunmadığını belirterek, tahliyesini istedi.
Savunmaların ardından Cumhuriyet Savcısı'nın görüşünü alan mahkeme ardından ara kararlarını açıkladı. Mahkeme, sanık Altaylı ve avukatlarının dijital materyallerde oynama yapıldığı yönündeki iddialarla ilgili, bunların adli emanetten istenilerek, emniyetçe bu materyallerle ilgili hazırlanan raporun karşılaştırılarak, bunlarda ekleme ya da çıkarma yapılıp yapılmadığı hakkında yeniden rapor hazırlanması için ilgili yerlere müzekkere yazılmasına karar verdi. Tutuklu sanıkların tutukluluk hallerinin devamına hükmeden mahkeme, dosyanın geldiği aşamada esas hakkındaki mütalaasını hazırlaması için Cumhuriyet Savcısı'na verilmesine de karar verdi.
Duruşmaya 22 Aralık'ta devam edilecek.
İddianame
İddianamede sanıklardan Mehmet Barıner'in FETÖ mensubu olduğu, örgütsel faaliyetlerini görev yaptığı dönemde de sürdürdüğü ve 1 Aralık 2016'da kamu görevinden ihraç edildiği bildirilmişti.
Mehmet Barıner'in, Altaylı'nın damadı Metin Can Yılmaz ile üniversiteden tanıştıkları belirtilen iddianamede, Altaylı ve Yılmaz'ın, Barıner'i yurt dışına çıkarmaya çalıştıkları, Barıner'in yurt dışına çıkarılmasıyla ABD'deki Halkbank davasının manipülatif şekilde etkilenmesinin amaçlandığı anlatılmıştı.
İddianamede, Altaylı'ya "terör örgütü yöneticiliği" ile "siyasi ve askeri casusluk", Barıner'e ise "terör örgütü üyeliği" ile "siyasi ve askeri casusluk" suçlamaları yöneltiliyor. Altaylı'nın 30 yıldan 42 yıl 6 aya kadar, Barıner'in de 22 yıl 6 aydan 35 yıla kadar hapsi isteniyor.
Altaylı'nın FETÖ mensuplarının yurt dışına çıkarılması için damadının yanı sıra Türkiye ve Almanya vatandaşı Ali Serhat Ilıcak ile hareket ettiği kaydedilen iddianamede, Ilıcak'ın Muğla'da temas kurduğu tutuksuz sanık Seda Chamatzoglou'nun ise "örgüt üyesi olmamakla birlikte bilerek ve isteyerek örgüte yardım etmek" suçundan 1 yıl 6 aydan 4 yıla kadar hapsi talep ediliyor.
ALTAYLI'YI RAHATSIZ EDEN O HABERLER
Duruşmalarda sanık Enver Altaylı'nın haklarında suç duyurusunda bulunulması istediği gazetecilerden Abdülkadir Selvi'nin Hürriyet gazetesinde yayınladığı yazılarında ilgili bölümler şu şekilde idi:
27.10.2020 - Enver Altaylı’yı yurtdışına kaçırmak istemişler
Ümit Özdağ, Enver Altaylı’nın “Parti kurmayın, sokağa dökülün” dediğini açıklamıştı.
Enver Altaylı, Ümit Özdağ’a yanıt verdi. “Güya kendisine ‘Sokağa dökülün’ demişim. O da bunu devlete iletmiş! Külliyen yalan!” dedi. Şimdi sıra Ümit Özdağ’da.
Ancak Enver Altaylı’yla ilgili iddianamede benzer teklifi FETÖ’nün ABD’deki etkin isimlerine de yaptığına ilişkin kanıtlar yer alıyor. Enver Altaylı, 17 Ağustos 2017 tarihli tutanağa göre FETÖ’nün Amerikan kongresiyle ilişkilerini sağlayan Bilal Ekşili ile ABD’deki görüşmesi sırasında, Türkiye’de tüm muhalif güçlerle birlikte hareket edilerek halkın sokaklara indirilmesini öneriyor. Enver Altaylı ABD’ye Fetullah Gülen’le görüşmek için gittiği sırada yapıyor bu teklifi. Belli ki Gülen’le görüşmeyi başarsa ona da aynı öneride bulunacak.
SERHAT ILICAK KAÇIRMAK İSTEMİŞ
Enver Altaylı’nın açıklamasına ilişkin olarak Ümit Özdağ’ın ne diyeceği önemli. Ümit Özdağ bu iddiayı ortaya atarken, dünyanın sayılı istihbaratçılarından biri olan Enver Altaylı’nın bunu yalanlayacağını hesap etmiş olmalı. O Enver Altaylı ki ünlü CIA ajanı Ruzi Nazar’ın, MİT müsteşarı Fuat Doğu’yla birlikte iki parlak öğrencisinden biri olarak gösterdiği kişi.
Enver Altaylı, MİT’ten ihraç edilen FETÖ’cü Mehmet Barıner’i Türkiye aleyhindeki Halkbank davasında tanık olması için yurtdışına kaçırmak isterken MİT ve Jandarma’nın ortak operasyonuyla yakalanmıştı. Barıner’in yurtdışına kaçırılmasıyla ilgili son aşamaya gelindiğinde, “Kuş kafesten uçuyor” şifresi üzerine MİT’le Jandarma ortak operasyon düzenleyip Altaylı’yı saklandığı yerde yakalamıştı. Askeri ve siyasi casusluk ile FETÖ’den dolayı halen cezaevinde.
Enver Altaylı’nın Mehmet Barıner’i yurtdışına kaçırma operasyonunun üzerine yoğunlaştığımız için iddianamedeki bir bilgiyi atladığımı fark ettim.
MİT’çi Mehmet Barıner yakalanınca, Enver Altaylı’nın yurtdışına kaçırılması planı devreye girmiş.
Planı yapan kim?
Enver Altaylı’nın “Her gün konuşurum” dediği, Almanya’da matbaacılık yapan işadamı Serhat Ilıcak.
İŞTE O İFADE METNİ
Seda Chamatzoglou’nun şüpheli sıfatıyla 14 Eylül 2017 tarihinde verdiği ifadesinden aynen aktarıyorum.
“Serhat Ilıcak beni Ağustos ayı içerisinde telefon ile aradı. Çok değerli bir yazar arkadaşının olduğunu, bu şahsın mutlaka kaçak yollardan yurt dışına çıkarılması gerektiğini söyledi. Bende ‘bakarız abi’ diye geçiştirdim. Onu da kırmak istemedim çünkü benim müşterilerimden olduğu için sadece geçiştirdim. Sonrasında Kos adasında bulunduğu bir gün telefon görüşmesi yaptı bende o sırada yanındaydım. Bir anda suratı değişti, morali bozuldu. Bende kendisine ne olduğunu sorduğumda Enver Altaylı teslim olmuş ya dedi. Bende kendisine Enver kim diye sorduğumda sana geçenlerde söylediğim yazar dedi.”
Demem o ki Enver Altaylı yalanladı diye hemen Ümit Özdağ’ı çarmıha germeyin. Enver Altaylı dediğiniz kişi MİT’ten girip CIA’den, Alman istihbaratından, FETÖ’den çıkan birisi. O nedenle Enver Altaylı yalanlıyorsa o işte mutlaka bir doğruluk payı vardır.
28.10.2020 - Gülen, Enver Altaylı’yı Gül’e danışman yapmak istemiş
Ümit Özdağ’ın Buğra Kavuncu hakkında ileri sürdüğü “FETÖ’cü” iddiası üzerine yargı harekete geçti. Buğra Kavuncu, Ümit Özdağ’ın iddiaları üzerine savcılığa suç duyurusunda bulunmuştu. Meral Akşener de “Sayın Ümit Özdağ’ın iddialarını ispatlaması için imkân sunuyor” demişti.
Ama söz konusu FETÖ’yle ilgili bir iddia olunca yargı harekete geçti. Şimdi de Buğra Kavuncu’nun FETÖ’cü olmadığını ispat etmesi gerekecek.
Ümit Özdağ’ın açtığı tartışmanın iki ayağı vardı.
Biri Buğra Kavuncu’yla ilgili FETÖ’cü iddiasıydı. Diğeri ise Buğra Kavuncu’nun dayısı olan Enver Altaylı’nın “Sokağa dökülün” talebiydi.
Enver Altaylı, FETÖ iddiasıyla MİT’ten ihraç edilen Mehmet Barıner’i yurtdışına kaçırma iddiasıyla yakalanmıştı. Askeri ve siyasi casusluk ile FETÖ iddiasıyla cezaevinde. Enver Altaylı hakkında düzenlenen iddianamede bir mektup yer alıyor.
ALTAYLI’NIN FETÖ’YE MEKTUBU
Bu mektup, Enver Altaylı’nın Fetullah Gülen’e yazdığı mektup.
Enver Altaylı’nın Fetullah Gülen’e “muhterem efendim” hitabıyla başlayan mektubu 11.10.2008 tarihini taşıyor. Enver Altaylı, “zat-ı âlileri” diye hitap ettiği Gülen’e “Uygun göreceğiniz bir zamanda elinizi öpmek, duanızı ve nasihatinizi almak için beni kabul buyurmanızı sizden istirham ederim” diyor.
Mektup önemli. Çünkü Enver Altaylı, bu mektubunda Kaşif Kozinoğlu’nun susturulmasını öneriyor. Kozinoğlu, FETÖ operasyonu ile tutuklandıktan sonra cezaevinde şüpheli bir şekilde ölmüştü. Altaylı onu mu kast etti bilmem ama susturulmuştu.
Enver Altaylı ayrıca Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’u da Gülen’e şikâyet ediyor.
“Yeni Genelkurmay Başkanı’nın zat-ı âlinize ve yapılan hizmetlere bakışı son derece menfidir” diyor. İlker Başbuğ FETÖ operasyonuyla tutuklanıp cezaevine atılmıştı.
CUMHURBAŞKANLIĞINDA GÖREV
Enver Altaylı’nın mektubunda Gülen’e bir de teşekkür var.
Altaylı, “Bu vesile ile zat-ı âlinize benim Cumhurbaşkanı nezdinde görev almam konusunda gösterdiğiniz gayret sebebiyle teşekkür etmek isterim” diyor.
Mektupta yazılanların bir kısmının sonuçlarını yukarıda paylaştım. Ancak Enver Altaylı’nın Gülen tarafından “Cumhurbaşkanı nezdinde” görev alması için girişimde bulunulup bulunulmadığı konusunu ise bilmiyorum. Onu ancak o tarihte Cumhurbaşkanı olan Abdullah Gül aydınlatabilir. Enver Altaylı geçmişte Özal ve Demirel’e danışmanlıklar yapmış birisiydi. Yeniden Cumhurbaşkanlığı’nda görev almak istemesi hayatının doğal akışına aykırı değil. Ama dönemin Cumhurbaşkanı olarak Abdullah Gül, Fetullah Gülen’in doğrudan ya da imamları aracılığıyla Enver Altaylı’nın Cumhurbaşkanlığı’nda görev alması konusunda bir girişimi olup olmadığını açıklamalı.
30.10.2020 - Enver Altaylı'nın 'Baykal'a ve MHP'ye kaset kumpası' olayıyla ilgili ilişkisi
Bir dönem siyaset kasetler üzerinden dizayn edilmişti. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal kaset darbesiyle tasfiye edilmiş, CHP’nin başına Kılıçdaroğlu gelmişti. MHP’de ise kasetleri çıkan genel başkan yardımcıları siyasete veda etmek zorunda kalmıştı.
Kasetler siyasette deprem etkisi yaparken, CHP ve MHP’yi kasetler üzerinden dizayn etmeye çalışan yapının FETÖ olduğu daha sonra ortaya çıkmıştı.
CHP ve MHP’nin kaset operasyonlarıyla dizayn edildiği süreçte bir isim ön plana çıkmıştı. FETÖ tarafından yurtdışına kaçırılan İbrahim Faruk Bayındır’dan söz ediyorum.
Enver Altaylı’yla ilgili olarak düzenlenen iddianameyi incelerken, İbrahim Faruk Bayındır ismi ile karşılaştım. Enver Altaylı MİT’ten başlayıp CIA, Alman istihbaratı ve FETÖ’ye uzanan karanlık ilişkiler ağına sahip olduğu için Amerika’dan, Almanya’dan, Türkiye’den aldığı GSM hatları üzerinde mahkeme kararıyla yapılan HTS incelemesinde, “Enver Altaylı’nın FETÖ-PYD Silahlı Terör Örgütü bağlantılı birçok üst düzey örgüt mensubu ile yoğun irtibat kayıtlarının olduğu, bunlar arasında CHP ve Deniz Baykal ile MHP kaset kumpasları ve gazeteci Haydar Meriç’in öldürülmesinde adı geçen İbrahim Faruk Bayındır ile görüşme kaydı bulunduğu” belirtiliyor.
Enver Altaylı’nın İbrahim Faruk Bayındır ile “yoğun irtibat kayıtlarının” tespit edilmesi beni şaşırttı mı? Şaşırtmadı. Ama Türk siyasetinde çok büyük bir depreme yol açan kaset kumpasının faillerinden biri olan İbrahim Faruk Bayındır ile Enver Altaylı arasındaki yoğun ilişkinin üzerinde durulması gerekiyor. Bir yanda “karanlık prens” Enver Altaylı, diğer yanda ise FETÖ’cüler tarafından CHP ve MHP’ye düzenlenen kaset operasyonu.
Kasetlerle CHP’nin genel başkanı değişti. Deniz Baykal tasfiye edildi, MHP’de kilit görevlerde bulunan 10 genel başkan yardımcısı 48 saat içinde patır patır istifa etmek zorunda kaldı. Bunlar normal işler mi?
Deniz Baykal kaset olayından sonra, “İktidarın samimiyetine inanmıyorum ama ABD’den, Pensilvanya’dan aldığım mesajlara da inanmıyorum” diye açıklama yapmıştı. Baykal’ın o gün neden Pensilvanya’yı aklamaya çalıştığı anlaşılamamıştı. Bugün bile Baykal’ın o gün çıkıp neden “Okyanus ötesi bu işin içinde değil” dediği anlaşılabilmiş değil. Soru işaretinin çengelini asmakla yetineceğim.
İddianameden yaptığım alıntı yeterli fikir verebilir ama yine de İbrahim Faruk Bayındır ismi hakkında biraz bilgi vermem gerekiyor.
TABUTUN İÇİNDE KAÇMIŞTI
İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Yardımcısı Hasan Yılmaz’ın yürüttüğü soruşturma sonucunda İbrahim Faruk Bayındır’ın filmlere taş çıkartan kaçış öyküsü ortaya çıkmıştı. Tarkim Havacılık’ın sahibi olan Bayındır, tabut içinde bindirildiği özel jetle önce Erbil’e, oradan da ABD’ye kaçmıştı.
İbrahim Faruk Bayındır’ın Deniz Baykal’ın tasfiyesi ve MHP’ye kaset operasyonundaki rolüne değindim. Bayındır ile Enver Altaylı arasındaki yoğun görüşme trafiğinin önemli olduğunu belirttim.
İSMİNİ BAHÇELİ AÇIKLAMIŞTI
İbrahim Faruk Bayındır ismini, MHP’ye kaset operasyonunun sürdüğü sıralarda Bahçeli ortaya çıkarmıştı. Bahçeli, skandal görüntülerin yer aldığı internet sitelerinin domain ücretinin İbrahim Faruk Bayındır’ın kredi kartından ödendiğinin tespit edildiğini açıklamıştı. İbrahim Faruk Bayındır, kredi kartından yapılan ödemeyi kabul etmişti. Ancak kredi kartından yapılan harcamayı fark etmediğini söylemekle yetinmişti.
ENVER ALTAYLI’YA KASET OPERASYONLARI SORULMALI
Yargılaması halen devam eden Enver Altaylı’yla İbrahim Faruk Bayındır’ın yoğun görüşme trafiğinin hangi tarihleri kapsadığı çok önemli. Dilerim bu bilgi iddianamelerin eklerinde yer alıyordur. Çünkü tarih önemli. Baykal’ın kasetinin çıktığı 6 Mayıs 2010 tarihi ile MHP’de genel başkan yardımcılarının görüntülerinin yayınlanmaya başladığı 27 Nisan 2011 tarihleri öncesi ve sonrasıysa, çok önemli.
Yargılama sırasında Enver Altaylı’ya İbrahim Faruk Bayındır ile ilişkileri ile MHP ve Baykal’a kaset komplosu da sorulmalı.
Duruşmalarda sanık Enver Altaylı'nın haklarında suç duyurusunda bulunulması istediği diğer gazeteci Nedim Şener'in ise Hürriyet gazetesinde yayınladığı yazılarında ilgili bölümler şu şekilde idi:
23.10.2020 - Tüm sırlar bu fotoğrafta
25 Ekim 2017 tarihinde resmi olarak faaliyete geçen İP’nin kuruluş çalışmalarının devam ettiği günlerde, Antalya’da önemli bir operasyon yapıldı. Eski MİT’çi, Amerikan ve ABD istihbaratı ile ilişkileri olan Enver Altaylı, FETÖ’den ihraç edilmiş bir eski MİT görevlisinin yurtdışına kaçırılmasını organize ederken 20 Ağustos 2017 günü yakalandı.
2014’te Alma Ata’da FETÖ’cülerle çekilen fotoğraf: G-Balık Kazakistan, Taha Altaylı’ya ait.
FETÖ mensubu MİT’çi Mehmet Barıner İran masasında çalışmıştı ve nihai varış yeri olan Amerika Birleşik Devletleri’nde FETÖ’cüler tarafından Halkbank dosyasında Türkiye aleyhine “tanık” yapılacaktı. İkna edilmesi de kaçışı organize eden Altaylı’nın göreviydi.
Ancak hepsi birden gözaltına alınıp tutuklandı.
ALTAYLI’NIN ZİYARETİ
Bundan bir süre önce Enver Altaylı, İP’nin kuruluş çalışmalarını yürüten Ümit Özdağ’ı ziyaret ederek, “Parti kurmayın, sokağa dökülün” önerisinde bulunmuştu. Özdağ bu tehlikeli öneriyi hem Akşener’e hem de devletin ilgili birimlerine aktardı.
Parti kurma çalışmaları son aşamasına gelirken, 160 kişilik kurucular listesi için adı geçenlerden birisi Ümit Özdağ’ın dikkatini çekti.
Bu kişi, kendisine “Parti kurmayın, sokağa dökülün” diyen ve FETÖ üyeliğinden tutuklanan Enver Altaylı’nın yeğeniydi.
Özdağ, Buğra Kavuncu’yu araştırınca onun da FETÖ iltisakı olduğunu öğrendi.
Durumu Meral Akşener’le paylaştı ve Buğra Kavuncu’nun parti kurucular listesine girmesini önlendi.
Buğra Kavuncu, tüm bu süreçte bir Alman şirketinde yöneticiydi.
Tüm sırlar bu fotoğrafta
KARAR VERİLDİ
Buğra Kavuncu’nun İP’de kurucu olma girişimi Ümit Özdağ tarafından engellenmişti ama başkaları onun hakkında çoktan kararı vermişti: İP’ye girecekti. Ancak öyle sıradan bir üye olarak değil; tepeden, adeta paraşütle...
Üniversite sonrası 1997’de Kazakistan’a giden Buğra Kavuncu, 13 yıl boyunca Orta Asya’da, üç yıl da İsviçre’de çalıştıktan sonra 2012-2016 yılları arasında Alman kimya şirketi BASF’ın Türkiye ve Azerbaycan CEO’su, 2016-2018 yılları arasında Bağımsız Devletler Topluluğu ve Türkiye Yapı Kimyasalları Bölge Direktörü olarak görev yapmıştı.
BASF, Türk makamlarının 2017’de Alman emniyetine verdiği listede FETÖ iltisaklı kişilerin çalıştığı şirketlerden birisi olarak yer almıştı.
Buğra Kavuncu’nun özgeçmişinde ise Ümit Özdağ’ın dikkat çektiği ancak kendisinin pek yer vermediği başka bir ayrıntı vardı: Kavuncu, üyesi olduğu FETÖ’cü KATİAD (Kazakistan Türk İşadamları Derneği) isimli örgütün 2007 ile 2010 yılları arasında başkan yardımcılığını yapmıştı.
TECRÜBELERİNİ AKTARMAK İÇİN!
30 Mart 2018’de iş yaşamına son verip siyasete giren Kavuncu, internetteki özgeçmişinde bunu şöyle gerekçelendiriyordu:
“30 Mart 2018 tarihinde bu görevinden istifa ederek, yönetim, sanayi ve ticaret alanındaki uluslararası birikim ve tecrübelerini ülkesi için değerlendirmeye karar verdi.”
Dayısı Enver Altaylı’nın durumu ve Özdağ’ın FETÖ iltisakı konusundaki uyarıları üzerine partinin kurucusu olamayan Kavuncu, Meral Akşener’in isteği üzerine 1 Nisan’da İP Genel İdare Kurulu’na girdi, ardından genel başkan yardımcısı ve parti sözcüsü yapıldı.
Buğra Kavuncu’nun İP’in tepesine yönetici olarak gelmesinde imza Akşener’e aitti ama peki bu kararın arkasında kim vardı?
Onu da Meral Akşener’den dinleyelim.
‘ORHAN ABİM DESTEĞE GELMİŞ’
Tarih 2 Haziran 2018, yer Osmaniye. İP Genel Başkanı dört kişiyi kürsüye çağırıyor. Akşener, kendisini dinlemeye gelen kalabalığa şöyle sesleniyordu:
“Şimdi sizinle bir şey paylaşmak istiyorum. Orhan abi neredesin? Orhan Kavuncu hep böyle gerilerde durur. Şimdi Orhan Kavuncu abim burada, biliyorsunuz Osmaniye’nin il olmasında çok büyük faydası olmuştur, etkisi olmuştur. Kız kardeşini (kendisinden söz ediyor) desteklemeye geldi Allah razı olsun. Buraya iki genel başkan yardımcımla geldim, buradalar, Buğra Kavuncu ve sizin evladınız Osmaniyeli Ersagun Yücel.
Bir kardeşim daha var, biz Osmaniye’ye bayağı kalabalık geldik. Yavuz Ağıralioğlu’nu tanırsınız, rahmetli Muhsin Başkan’ın emanetidir kendisi. İlk Nizam-ı Alem Ocakları Genel Başkanı, benim de kardeşim.
Abimin oğlunu aldım, şimdi sizinle tanıştırmak istiyorum. Orhan abiye teşekkürlerimi sunmak istedim. Kendilerine de bu arkadaşlarıma da teşekkürlerimi sunuyorum, verdikleri bu kararlar bu destekler için...”
KÜRSÜDEKİ KAVUNCU SIR FOTOĞRAFTA
İP, Osmaniye mitinginden sekiz ay önce kurulmuştu. Kürsüye çıkan, önce genel idare kurulu üyesi, sonra Akşener tarafından genel başkan yardımcısı yapılan Buğra Kavuncu ve babası Orhan Kavuncu o günlerde çok fazla dikkat çekmedi.
Basında eski MİT mensubu olan ve FETÖ üyesi bir MİT’çiyi yurtdışına kaçırma girişimi sırasında tutuklanan, Amerikan CIA ve Alman istihbaratıyla ilişkili Enver Altaylı’nın yeğeni olarak haberleştirildi. O dönemde FETÖ bağlantısı gündeme gelmedi.
Ancak Ümit Özdağ’ın açıklamaları çok büyük ses getirdi, getirmeye de devam edecek. İşte tam bu sırada bir fotoğraf ortaya çıktı.
Tarih 2014, yer Kazakistan’ın Başkenti Alma Ata. Mekân, Enver Altaylı’nın kardeşi Talha Altaylı’ya ait G Balık isimli restorant. Kalabalık bir masada oturanlar ilginç isimler.
Sol başta FETÖ’nün Kazakistan imamı Mesut Ata, onun yanında oturan ikinci kişi Buğra Kavuncu’nun babası Orhan Kavuncu, üçüncü kişi Buğra Kavuncu’nun dayısı FETÖ’den tutuklu Enver Altaylı, soldan beşinci kişi Bank Asya’nın kurucu ortağı Mehmet Artukaslan, yedinci kişi Kazakistan’da yayınlanan FETÖ’nün Zaman gazetesi başyazarı Ahmet Alyaz, fotoğrafta en sağda bulunan sekizinci kişi ise Buğra Kavuncu’nun kardeşi Oruç Burak Kavuncu.
FOTOĞRAFIN BÜYÜĞÜNE BAKIN
Meral Akşener, Osmaniye’de kürsüye kimi çağırıp teşekkür etmişti? Orhan Kavuncu’yu değil mi...
Yanında kim vardı? Oğlu Buğra Kavuncu değil mi...
Buğra Kavuncu’yu sadece onun internette yayınlanan özgeçmişine bakıp konuyu tartışmak mümkün değil, diğer fotoğraflara da bakmak gerekiyor.
Enver Altaylı-Orhan Kavuncu ilişkisini anlamadan hatta bütün ailesinin ilişkilerini çözmeden, onların da FETÖ, ABD, Alman istihbaratı ilişkilerini bilmeden Buğra Kavuncu olayını anlamak mümkün değil. Elimizdeki fotoğraflar bazı sırları anlatıyor ama büyük senaryoyu anlamak için fotoğrafın büyüğüne bakmak lazım.
İşe, 2014’te Alma Ata’da FETÖ’cülerle çekilen o fotoğraftan başlayabiliriz.
26.10.2020 - Orkestra şefi
Bir önceki yazımda İP kurucusu Ümit Özdağ’ın, İP İstanbul İl Başkanı Buğra Kavuncu’nun FETÖ ilişkisi konusundaki açıklamasının büyük fotoğrafın küçük bir parçası olduğunu yazmıştım. Çünkü Buğra Kavuncu’nun 1997’de gittiği ve Kazakistan’da üyesi olduğu FETÖ’nün KATİAD isimli derneğinin 2007-2010 arasında yöneticiliğini yapmış olması tek başına her şeyi anlatmaya yetmez.
O yüzden büyük fotoğrafa bakmak gerektiğine dikkat çekmiştim.
Kazakistan’ın başkenti Alma Ata’da 2014’te Enver Altaylı’nın kardeşi Talha Altaylı’ya ait G Balık isimli restoranda çekilen fotoğraf çok şey anlatıyor. Masada sol başta FETÖ’nün Kazakistan imamı Mesut Ata, onun yanında Buğra Kavuncu’nun babası Orhan Kavuncu, onun yanında da Buğra Kavuncu’nun dayısı, FETÖ’den tutuklu Enver Altaylı oturuyor.
Masada en sağda bulunan kişi Buğra Kavuncu’nun kardeşi Oruç Burak Kavuncu, onun yanında Kazakistan’da yayınlanan FETÖ’nün Zaman gazetesi başyazarı Ahmet Alyaz oturuyor. Masada FETÖ’nün Bank Asya kurucu ortağı Mehmet Artukaslan da var. Bir de o karede olmayanlar var. Buğra Kavuncu’nun amcası, yani Orhan Kavuncu’nun kardeşi, FETÖ üyesi firari İsmail Kavuncu gibi...
ORHAN KAVUNCU-ENVER ALTAYLI
Kuşkusuz masadaki herkes önemli ama Ümit Özdağ’ın açıklamalarından sonra, eski MİT mensubu, CIA ve Alman istihbaratıyla ilişkili Enver Altaylı ile Buğra Kavuncu’nun babası Orhan Kavuncu’nun varlığı özel bir önem kazandı. Madem Buğra Kavuncu ismi tartışma konusu, onu babası Orhan Kavuncu’dan ayrı tartışmak eksik kalır. İP’lilerin adını bile bilmediği ama Akşener tarafından GİK üyesi, genel başkan yardımcısı yapılan Buğra Kavuncu’nun siyasete girmesinde rolü önemli.
ORHAN KAVUNCU İP MİTİNGİNDE
2018 yılı Haziran ayında Osmaniye mitinginde Akşener, Buğra Kavuncu’yu partililere tanıtırken babası Orhan Kavuncu’yu da sahneye çağırıp şunları söylemişti:
“Şimdi Orhan Kavuncu abim burada, biliyorsunuz Osmaniye’nin il olmasında çok büyük faydası olmuştur. Kız kardeşini (kendisinden söz ediyor) desteklemeye geldi Allah razı olsun. Buraya iki genel başkan yardımcımla geldim, buradalar, Buğra Kavuncu ve sizin evladınız Osmaniyeli Ersagun Yücel. Abimin oğlunu aldım, şimdi sizinle tanıştırmak istiyorum. Orhan abiye teşekkürlerimi sunmak istedim.”
ALTAYLI İÇİN MİT’E MEKTUP
Elbette Orhan Kavuncu’yu konuşurken, kayınbiraderi ve halasının oğlu, eski MİT’çi ve CIA ile Alman istihbaratı ile ilişkili olan, şu anda FETÖ üyesi bir eski MİT mensubunu yurtdışına firarını organize etmekten tutuklu olan Enver Altaylı’dan söz etmek gerekiyor.
Orhan Kavuncu, Enver Altaylı’nın tutuklandığı 27 Ağustos 2018’de kendi internet sitesinde onu savunurken şunları yazmıştı: “Allahtan korkmaz kuldan utanmaz kişiler kına yaksın! Enver Altaylı 20 Ağustos 2017 günü gözaltına alındı. Bugün de tutuklandı. Avukatından öğrendiğimiz kadarıyla, 2013 yılında MİT’e alınan 15 Temmuz’dan sonra da FETÖ’cü olduğu için MİT’ten ihraç edilen ve halen tutuklu olan birisi Enver Altaylı’ya telefon edip yardım istemiş. Buna istinaden örgüte yardım etmek suçundan yargılanma istemiyle tutuklandı. Bunun dışında bilmediklerimiz var mıdır? Olabilir. Enver Altaylı benim halamın oğlu, kayın biraderim, benden beş yaş büyük ağabeyimdir. Fikri yapımın oluşmasında katkısı olmuştur. Dolayısıyla onunla ilgili davayı takip etmek, yardım etmeye çalışmak benim en tabii vazifemdir.”
Orhan Kavuncu, internet sitesinden yaptığı açıklamada, Enver Altaylı gözaltında iken MİT Müsteşarı Hakan Fidan’a, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’a ulaşmaya çalıştığını da açıkladı. Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Fahri Kasırga, İçişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Sabri Erdil ve Tuğrul Türkeş ile görüşmüş. MİT Müsteşarı’na ulaşamayınca ona şu mektubu göndermiş:
“Sayın Hakan Fidan, MİT Müsteşarı, Değerli Müsteşarım
1) Enver Altaylı, Mustafa Özcan ilişkisi bilinen bir konu. Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekili Necip İşçimen’e daha önce verdiği ifadede Özcan ile dönemin Cumhurbaşkanı’nın yönlendirmesiyle Orta Asyalı öğrencilere yardım amacıyla nasıl tanıştığı bilgisinin detayları bulunuyor.
2) Enver Bey'in, Teşkilata 7 Şubat 2012’den sonra alınmış, İran masasında çalıştırıldığı iddia edilen 15 Temmuz 2016’dan sonra FETÖ’cü olduğu için ihraç edilmiş, tanımadığı bir gencin telefonuna cevap vermekle suçlandığı söyleniyor. 70 küsür yaşındaki Enver Bey'in 20 küsür yaşında ve üstelik teşkilattan ihraç edilmiş bir şahısla irtibat kurup kendisine yardımcı olmaya çalışacağı iddiasını aklımız almıyor.
3) Bunların dışında bir konu varsa onu biz de bilelim ki, susup bir kenarda sabırla bekleyelim.
Saygılarımla... Prof. Dr. Orhan Kavuncu”
SÜRGÜN MEKTUBU VE GÜL-KAVUNCU GÖRÜŞMESİ
Orhan Kavuncu’nun Enver Altaylı’yı desteklemesi ve onu savunmasını sadece akrabalık ilişkisi ile açıklamak zor. Çünkü beraberlikleri başka alanları da kapsıyor. Nitekim Enver Altaylı’nın bilgisayarında ele geçirilen ve 28.12.2008 tarihli bir mektup bu ilişkiyi anlamamızı sağlıyor. Enver Altaylı 2018 yılında Özbekistan Devlet Başkanı İslam Kerimov’a “Saygıdeğer Prezindentim” hitabıyla yazdığı mektupta, Orhan Kavuncu’nun da adını geçiriyor. Altaylı, mektupta Özbekistan yönetim muhalifi Muhammed Salih’in Türkiye’den sınır dışı edilmesi konusunda FETÖ elebaşı Gülen’in rolünü anlatırken, Orhan Kavuncu’nun Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile görüşmesini şöyle aktarıyor:
“(...) Bizler Türkiye’de Özbekistan’a karşı faaliyet gösteren bazılarının, bu arada Salih’in gerçek yüzünü anlamış bulunuyoruz. Türkiye dışına çıkartılmıştır.
Salih’in sınır dışı edilmesinde Fetullah Gülen Hoca Efendi’nin Abdullah Gül’e yazdığı mektubun etkili olduğunu biliyorum. Ben mektubu okudum. Hoca Efendi mektubunda ekstremist dini akımlarla bağlı olan Salay ve benzeri insanların verdikleri ve verecekleri zarara dikkat çekerek, bunlara engel olmanın dini ve İslami bir vecibe olduğunu yazıyor. Bir süre önce Cumhurbaşkanı Abdullah Gül kayınbiraderim Prof.Dr. Orhan Kavuncu’yu davet etmiş ona benzer şeyler söylemiştir. Gül Orhan’a söylediklerinin tarafımdan Zatı Alinize intikal ettirileceğini bilir...”
BUĞRA AYRINTI, İLİŞKİLER DAHA DERİN
Nitekim bunu öğrenen Muhammed Salih, 2008 yılında FETÖ elebaşına elden ulaştırdığı mektupta, Gülen’in Özbekistan’da kapalı okullarını açtırabilmek için kendisini Türkiye’den sürgün ettirmek amacıyla İslam Kerimov ile pazarlık yaptığını yazmıştı.
İki kardeşi ile birlikte 8 bin Özbek Müslüman’ın Kerimov’un zindanlarında çürümeye devam ettiğini yazan Salih, mektubunda Gülen’e “Gerçekten böyle bir pazarlık oldu ise, ben bir mazlum Müslüman olarak size hakkımı helal etmeyeceğim” diyerek sitem etmişti.
Tüm bu olan bitene baktığımızda, Buğra Kavuncu üzerinden başlayan tartışmanın sadece Enver Altaylı ve Orhan Kavuncu ilişkisinin akrabalık boyutuyla ilgili değil, daha derin olduğu anlaşılıyor.
Büyük fotoğrafta baktığınızda Amerika’dan Avrupa’ya, Türkiye’de FETÖ’den Orta Asya’ya uzanan ve Türkiye’de iç siyaseti de dizayn eden CIA ve Alman istihbaratı ile ilişkili Enver Altaylı’nın “orkestra şefliğinde” büyük bir senaryonun aktörleri görülecektir.
30.10.2020 - 60 yılın casusu CIA’den yardım isterken
İP milletvekili Ümit Özdağ’ın, partisinin İstanbul İl başkanı Buğra Kavuncu’nun FETÖ’cü olduğunu söylemesi ve ardından İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın iddialar hakkında soruşturma başlatması, 2017’den beri tutuklu olan eski MİT mensubu, Amerikan CIA ve Alman istihbaratıyla ilişkili Enver Altaylı ismini yeniden gündeme taşıdı.
Enver Altaylı, Buğra Kavuncu’nun babası Orhan Kavuncu’nun kayınbiraderi. Dolayısıyla Buğra Kavuncu’nun da dayısı.
Bu ilişkiler, 2018’de İP’ye GİK üyesi ve genel başkan yardımcısı olarak Buğra Kavuncu’nun siyasete başlamasında ne kadar etkili oldu, bilinmez...
Ama Meral Akşener 2018 yılında Osmaniye mitinginde adı dahi bilinmeyen genel başkan yardımcısı Buğra Kavuncu’yu seçmenlere tanıtmak için çağırırken sahneye önce babası Orhan Kavuncu’yu davet etmişti.
ALTAYLI, FETÖ, 1990’LAR
Dolayısıyla Buğra Kavuncu hakkındaki iddialar, FETÖ’nün Kazakistan’daki derneğinde yöneticilik yapması yanında, siyasete girmesinde babası Orhan Kavuncu ve Enver Altaylı ile ilişkileri yönüyle de araştırılacaktır.
Çünkü Enver Altaylı yalnız yabancı istihbarat kuruluşlarıyla ilişkili değil, FETÖ elebaşı Gülen’e “Muhterem efendim, ellerinizden öpmek isterim” şeklinde mektup yazacak kadar da yakın birisi.
1990’lı yılların başından itibaren FETÖ ile Enver Altaylı, ortak patronları Amerika’nın çıkarları için Orta Asya cumhuriyetlerinde birlikte çalıştı.
Altaylı, FETÖ’cülerle özel ilişki de geliştirdi. Öyle ki kızının istenmesi merasiminde yüzükleri takan, FETÖ’nün iki numaralı ismi Mustafa Özcan’dı.
Sadece onlar değil, ABD’de Beyaz Saray’a bile girip çıkan FETÖ’cü Bilal Ekşili ile de ilişkili. Nitekim şu anda da MİT’ten ihraç edilen bir FETÖ’cüyü yurtdışına kaçırmak üzereyken yakalandı. 15 Temmuz sonrası CHP’nin hazırladığı “kontrollü darbe” raporunun mimarlarından ve basına yansıyan bilgilere göre CHP Genel Başkan Başdanışmanı Rasim Bölücek aracılığıyla bunu partiye kabul ettirebilecek kadar etkili bir isim.
Tüm bunları yaparken şahsi küçük çıkarlarını elbette düşünüyor ama asıl Amerika’nın “büyük çıkarları” için çalışıyor. Nitekim Enver Altaylı’nın Ankara’da tutuklu yargılandığı dava dosyasında yer alan bilgiler, Amerika çıkarları için çalışan CIA’in hizmetinde bir ajan profilini ortaya koyuyor.
MÜCADELE İÇİN CIA’DEN YARDIM İSTİYOR
Dava dosyasında yer alan, 15 Temmuz 2016 FETÖ darbe girişimi sonrası Amerika’da CIA ile ilişkili birine “Sevgili Mike” hitabıyla gönderdiği 4 Ekim 2016 tarihli bir e-postada kendisini Amerikan çıkarlarına nasıl adadığını şöyle anlatıyor:
“Biz şimdi Türkiye’de güvenilmez, çoğulcu, demokratik hukuk devletine ve hukukun üstünlüğüne düşman bir diktatör tarafından yönetiliyoruz. Gözaltına alınan ve tutuklanan insan sayısı yüz bine yakın. Türk milli ordusu sanki yok edilmiş. Kurnazca ve sinsice yürütülen bir plan çerçevesinde Türkiye Batı’dan kopartılarak, Rusya, İran ve Çin ile bir blok oluşturmuş, batıdan kopmuş bir Türkiye, ABD’nin Asya, Avrupa ve Afrika’daki varlığı için felaket olacağını düşünüyorum.
Şahsen ben Türkiye’nin karşı karşıya olduğu felaketin önlenmesi için mücadeleye kararlıyım ve elimden geleni yapacağım. Duane hayatta olsaydı herhalde bu mücadele benim için daha kolay olurdu. Ama o olmasa bile onun sayesinde tanıdığım dostlar var, sizler varsınız. Belfast’ta yaşayacağıma göre görüşmemiz daha kolay olur diye düşünüyorum. Ne zaman Londra’da olacağını bilirsem, seni orada ziyaret etmek isterim.”
Dikkat çeken ayrıntı, e-postanın 15 Temmuz darbe girişiminden sonra yazılması, FETÖ’cü askerler için “milli ordu” demesi. Ayrıca Türkiye’deki durum ile savaşma kararı aldığını yazıyor ve “istihbaratçı Mike”dan yardım istiyor.
CIA’DEKİ PATRONU DUANE MİYDİ?
Enver Altaylı’nın e-postada “Duane” isimli kişiden söz ediyor.
Kim bu Duane?
Duane Rumsfeld Clarridge, 1955’te CIA’e katılmış, hayatı Türkiye, Latin Amerika ve Avrupa’da uzun yıllar anti-komünist istihbarat operasyonlarını yönetmekle geçmiş bir ajan. 1970’lerde İstanbul’da CIA istasyon şefi oldu. Burada “komünizm karşıtı” örgütlerin arkasında olan kontra-gerilla yapısıyla yakın çalıştı. 12 Eylül 1980 darbesi sonrası 1981’de Latin Amerika istasyon şefi oldu. CIA’in Latin Amerika’daki ünlü anti-komünist operasyonlarını yönetti. Nikaragua’da solcu Sandinista hükümetini devirmek için kontra güçlerini örgütlemede görev aldı. 1984’te CIA Avrupa bölüm şefi oldu. 1990’larda CIA merkezinde görev yaptı.
Enver Altaylı’nın ismini “saygı” ile andığı Duane Rumsfeld Clarridge ile yakın ilişkisi, muhtemelen kendisinin 1970’lerde sola karşı yürüttüğü faaliyetlerle paralellik gösteriyor. Altaylı, muhtemelen o yıllarda sola karşı mücadelede CIA’ci Duane ve diğerleriyle çalıştı.
Amerikan çıkarlarını kendini adamış olan Enver Altaylı’nın kim olduğu ve ne yaptığı, yargılandığı dava ile ilgili Ankara Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi tarafından hazırlanan fezlekede şu cümlelerle anlatılıyor:
“Türkiye’nin siyasal tarihinde kanayan yara olan darbeler analiz edildiğinde, yapılan tüm darbelerin Soğuk Savaş etkisinde kalan, yabancı istihbarat servisleri tarafından eğitim gören askerlerin etkili olduğunu ve bu istihbarat servislerinde çalışma hayatlarını bu gelenekle devam ettiren eski ajanların, Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasi olarak sıkıntı çektiği dönemlerde dış istihbarat birimlerinin kontrolüne girerek, ülkeyi kaosa sürükledikleri darbe planı/muhtıra/post modern darbe hevesleri yıllarca süre gelmiştir.
Günümüzde casusluk eylemi kişilere bağlı olmaktan çıkmıştır. Bu bağlamda Enver Altaylı’nın Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı yaklaşık altmış yıldır olduğu gibi ülke aleyhindeki faaliyetlerinin bir bütün olarak değerlendirilerek Türkiye Cumhuriyeti’nin bekası için casusluk/ajanlık kapsamında değerlendirilmesi uygun olacaktır.”
Paralel Yapı-21.01.2020-Ankara 3 sanık (ilk 4) MİT eski görevlisi Enver Altaylı/MİT yapılanması davası
(22 Kasım 2020, 13:48)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: