İstanbul'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz darbe girişiminde Sualtı Taarruz (SAT) ile Kurtarma ve Sualtı komutanlıklarında görevli 38 askerle bu personelden sorumlu sözde Deniz Kuvvetleri yapılanmasının "mahrem imamı" konumundaki 14 sivilin de aralarında bulunduğu 42'si tutuklu 52 sanığın yargılanmasına, tanık beyanlarının alınmasıyla devam edildi.
16.02.2019 18:08 İstanbul'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz darbe girişiminde Sualtı Taarruz (SAT) ile Kurtarma ve Sualtı komutanlıklarında görevli 38 askerle bu personelden sorumlu sözde Deniz Kuvvetleri yapılanmasının "mahrem imamı" konumundaki 14 sivilin de aralarında bulunduğu 42'si tutuklu 52 sanığın yargılanmasına, tanık beyanlarının alınmasıyla devam edildi.
11.02.2019 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesince Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi karşısındaki binada yapılan duruşmada tanık beyanları alındı.
Olay tarihinde yarbay olarak SAS kurs eğitim komutanlığı görevi yapan albay Murat Meyvacı, tanık olarak dinlenildi. Meyvacı, ilk olarak "Çok güzel ve sağlam bir ekibimiz vardı. Birbirini seven ve güvenen. SAS kursiyerlerine eğitim veriyordum. Hiçbir kan bağım olmamasına rağmen hepsini kardeşim gibi severdim." dedi.
Darbe girişiminden bir gün önce, olay tarihinde Deniz Yüzbaşı rütbesiyle Sualtı Eğitim Merkez Komutanlığı'nda görev yapan tutuklu sanık Yalçın Erdoğan ve diğer görev yeri değişecek olanlar için yemek düzenlediklerini anlatan Meyvacı, şöyle konuştu:
"14 Temmuz'da Su Altı Eğitim Merkezi Komutanlığı yemekhanesinde kahvaltı edip aşağı indim. Yolda yürürken başçavuş Hüseyin Kayabaşı ile karşılaştım. 'Hayırdır Hüseyin?' dedim. Silahları temizleyeceklerini söyledi. Oradan SAS kursu idari bürosuna geçtim. Yalçın yüzbaşı ile birlikte tayini çıkan diğer arkadaşlar için o gün veda yemeği yapılacaktı.
Yalçın Erdoğan, Hüseyin Kayabaşı ve ben, SAS bölük komutanlığına gittik. Öğlen 12 civarı öğle yemeğine indim. Hüseyin Kayabaşı ve Fahri Özdemir yanıma geldiler. 'Amerika tatbikatı var, genç arkadaşları yemeğe götürmeyelim, eğitimleri var, eğitimlerine devam etsinler' dediler. Kayabaşı'na böyle bir şey olamayacağını söyledim. Yalçın yüzbaşı, değer verdiğim biriydi. Yemeğe, nöbetçi personelle genç arkadaşların dahi katılacağını söyledim. Yemeğe gitmeden önce Yalçın yüzbaşı, babasının rahatsız olduğunu, yemekten erken ayrılmak zorunda kalacağını bana bildirdi."
Akşam Yeniköy'e veda yemeğine gittiklerini anlatan Meyvacı, hep birlikte yemeği yediklerini ve Erdoğan'ın erken kalktığını anlatarak, şunları söyledi:
"Yalçın yüzbaşı ayrıldıktan sonra diğer hocalar da yorulduklarını beyan ederek ayrılmak istediler. 'Daha yeni geldik' falan dedim. 'Amerika eğitimleri var, yorgunuz' deyip ayrıldılar. Biz biraz daha kaldık, hatta mekan değiştirdik. Cuma sabahı mesaiye geldim. Hocaların çoğu Riva'daki SAS bölük komutanlığa geçmişti, Aşağıda birkaç hoca vardı. Yalçın hocanın son günüydü. O yüzden o yukarı gelmek istemedi ve aşağıda kaldı. O gün Hüseyin Kayabaşı'nın şahsi aracıyla yukarı (Riva) çıktık. Kayabaşı, öğlen 14.30 sularında silah temizliğinin bittiğini, silahların hafif silah ambarına teslim edildiğini söyledi. Bu teslim etme rutin bir olaydır. Eğer silahlar az süreyle kalacaksa emniyette kalması için görev araçlarımıza kilitliyorduk ya da kendi ambarlarımızda 1 gece falan tutabiliyorduk. Biz içeriden bir tehdit beklemedik. Birbirine çok güvenen insanlardık. Hiçbir sakınca bulmuyorduk. Hiç içeriden silah çalınmamıştı. Saat 16.00 gibi YDS başvurusunda bulunmak için birlikte ayrıldım."
-"Yalçın Erdoğan'ı aradım ancak ulaşamadım"
Meyvacı, mesaiden sonra eşi ve çocuğuyla bir yerde yemek yedikten sonra evine döndüğünü, saat 22.00 sıralarında televizyonda köprülerin kapatıldığını gördüğünü belirttiği ifadesine şöyle devam etti:
"Whatsapp'tan çeşitli mesajlar gelmeye başladı. Ankara grubundan, 'Ankara'ya tayini olanlar hemen katılacaktır' gibi mesajlar vardı. Ankara'ya tayini çıktığı için Yalçın Erdoğan'ı aradım ancak ulaşamadım. Saat 23.15 gibi hepimizin telefonuna 'Derhal birliğinize dönün' diye bir mesaj geldi. İlk yaptığım şey deniz albayımız Olcay Süzenler'i aradım. Bana, 'O mesaj bize de geldi.' diyerek, bir an önce birliğe dönüp tedbir alın. Biz birliğe gidiyoruz, siz de birbirinize haber verin' dedi. Üst komşum ile Yeniköy'e geçtik. Dehşet bir kalabalık vardı. Boğaz trafiği kapandığı için herkes takalara yönelmişti. Saat 24.00 civarında takaya binip karşıya geçtik. Geçince Barış Bingöl (firari sanık) astsubayı gördüm. Beykoz'dan Yeniköy'e gitmeye çalışan bir grubun içindeydi. Çok sevdiğim bir arkadaşımdı. 'Barış burada ne işin var?' dedim. Biz birliğe gitmeye çalışırken o geri dönüyordu. 'Abim çok rahatsız, abimi görmem lazım' dedi. Daha sonra birliğe gittim. Sabaha kadar faaliyetleri ve olan biteni televizyondan izledik. Gelmesi gerekip de gelen tek kişi Hasan Erdem Yılmaz'dı. Ertesi gün öğlen 11.00 civarında bölük komutamız birlikten çıkabileceğimizi söyledi. Evimize gittik."
-"Silahları ben aldım, detayları yukarıda anlatacağım"
Meyvacı, ifadesinin devamında, şunları anlattı:
"Albay Olcay Süzenler, pazar sabahı beni arayarak, birliklerin silahlarının sayılmasının emredildiğini, bir an önce birliğe gelmemi söyledi. Hemen birliğe gittim. Hüseyin Kayabaşı silahları saymak için SAS'a çıktı. Ben aşağıdaki su altı eğitim silahlarını saymaya gittim. Hüseyin başçavuş yanıma gelerek, hafif silah ambarındaki sandığı açtığında silahların yerinde olmadığını beyan etti. 'Nasıl olur?' dedim. Aşağıdaki görev aracına baktım. Silahlar yoktu. Bunu hemen komutanımıza bildirdik. O sırada Özgür albayımla (Süzenler) konuştum. Sayımda sıkıntı olduğunu, silahların olmadığını söyledim. Bana, 'Binbaşı Hakan Egemen şüpheli, şu anda teslim olmaya geliyor, temkinli bir şekilde karşıla' dedi. Şaşırdım, 'Anlaşıldı efendim' dedi. Orta bahçeye indim. Hakan orta bahçeden bana doğru geliyordu. Bana, 'Silahları ben aldım, detayları yukarıda anlatacağım. Silahları Nihat Çengel vasıtasıyla aldım' dedi."
-"SAS'ların en iyisini kullandım"
Bölük komutanıyla, en üst rütbeli komutanlarının 10 dakika sonra bulunduğu yere geldiğini aktaran tanık Meyvacı, "Komutanlar, Egemen'e birtakım sorular sordular. 'Bir generalden emir aldım efendim. Bu görev için SAS'ların en iyisini kullandım.' dedi. Komutanımız, 'Kim onlar?' diye sordu. Hiçbir isim vermedi. Benim ekibimden bir tek Nihat Çengel'in adını verdi. Sonrasında Beykoz savcısıyla askeri savcı gelip ifadesini aldılar. Askeri savcımız başçavuş Nihat Çengel'e ulaşmamızı istedi. Aradım defalarca ulaşamadım. Bir kez açtı, 'Birliğe dönmen lazım' dedim. 'Döneceğim efendim' dedi. O gün akşama kadar dönmedi." diye konuştu.
Duruşmaya yarın diğer tanıkların dinlenilmesiyle devam edilecek.
12.02.2019 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesince Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi karşısındaki binada yapılan duruşmada, olay tarihinde Su Altı Savunma Grup Komutanlığı'nda görev yapan tanık Özgür Kildirli'ye Ses ve Görüntülü Bilişim Sistemi (SEGBİS) yöntemiyle bağlanıldı.
Tanık Kildirli, 14 Temmuz 2016 tarihinde, tayin sebebiyle ayrılan personel için birlikte tören yaptıklarını ve 16 Temmuz 2016'da yıllık izne ayrılacağını personeline bildirdiğini anlattı. Kildirli, 15 Temmuz'da normal mesaisine gittiğini ve saat 15.30'da birlikten ayrıldığını belirterek, "Oğlumun lise tercihlerini yapmak için Çekmeköy'e gittim. Yaptıktan sonra eşimle Kurtarma ve Su Altı Komutanlığı nizamiyesine gittim. İmzalamam gereken evraklar vardı, onları imzalayıp eve döndüm. Yıllık izin için hazırlık yapıyor, bavulları hazırlıyorduk. Akşam saatlerinde bir arkadaşım arayarak televizyonda askerin köprüyü kapattığı şeklinde haberler olduğunu söyledi. Televizyonu açıp izlemeye başladım. İlk etapta bir terör olayı olabileceğini düşündüm. Saat 23.15'te Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Harekat Merkezi'nden, 'Derhal birliklerimize dönün ya da katılın' gibi bir mesaj aldım. Komutanlığa gittim, Olcay Süzenler ile birliğe giriş yaptım." ifadelerini kullandı.
Birliğe girdikten sonra subay salonuna çıktığını kaydeden Kildirli, şunları anlattı:
"Deniz Binbaşı Murat Uyanık oradaydı. SABKOR kırmızı alarm verildiğini söyledi. Sonra bana sözde sıkıyönetim mesajını bir sümen içinde sundu. O sırada Kuzey Deniz Saha Komutanı Koramiral Şükrü Korlu'nun emir subayı beni cepten aradı. Korlu'yu askeri telefondan aramamı söyledi. Kendisini aradım. Bana, 'Hala Deniz Kuvvetleri emir komutası altında mısın?' diye sordu. 'O nasıl soru, tabi ki Deniz Kuvvetleri emir komutasındayım.' şeklinde cevap verdim. Tüm birliklerde her türlü tedbiri almamı, en güvendiğim adamlardan iki SAS timi hazırlamamı söyledi. 'Anlaşıldı komutanım' dedim. Emrim altındakilere gerekli talimatları verdim. SAS Bölük Komutanlığı nöbetçi subayını aradım. Bir problem olup olmadığını sordum. Asayişin berkemal olduğu yanıtını aldım. Gece yarısını biraz geçince Kurtarma ve Su Altı Komutanlığından ayrılıp, yanımdaki birkaç subayla ara yollardan SAS Bölük Komutanlığı'na intikal ettik. Saat 01.00 sularında Riva'ya vardık. Cephaneliğin ve hafif silah ambarının durumu hakkında bilgi aldım. Birliğe gelen personelin listesinin hazırlanmasını emrettim. Şükrü Korlu'yu arayıp, önce bir SAS timi göndereceğimi, ikinci timi hazırladığımı söyledim. Korlu bana ikinci time gerek kalmadığını beyan etti. SAS timi astsubaylarının, SAS'ın 2 girişi ile cephaneliğe, askerlerle birlikte nöbet tutmaları talimatı verdim. Bunların yanı sıra 4 kişilik ani reaksiyon timi de hazırlanmasını ve tüm personele ulaşılmasını emrettim. Birliğe 32 civarında personel intikal etti. Birçok personel arayıp, yolların kapalı olduğundan birliğe ulaşmakta sıkıntı çektiğini söylüyorlardı. Gelemeyen personelin eve dönüp kendilerini emniyete almaları için SMS gönderilmesi talimatı verdim."
Kildirli, gece saat 02.00 sularında, birliğe 2 km mesafede bulunan Riva'daki köye, sivil şekilde 2 astsubay gönderdiğini, bunu SAS Bölük Komutanlığı'nın emniyette olduğunu, birliğe karşı herhangi bir tehlikenin bulunup bulunmadığını öğrenmek için yaptığını söyledi.
Köylüden ve köy muhtarından, herhangi bir sorun olmadığı yönünde bilgi alındığını dile getiren Kildirli, "Saat 03.30 gibi bütün personelden haber alındığı bilgisine ulaştım. Ancak ben binbaşı Hakan Egemen'e ulaşamıyordum. Kendisini 2 kez aradım, açmadı. Sabaha kadar gelişmeleri takip ettim. Ayrıca Saat 01.00 gibi Kasımpaşa'ya hareket eden SAS timi, 03.00 gibi Kuzey Deniz Saha Komutanlığı'na ulaştıklarına ilişkin bilgi verdi." dedi.
Sanık avukatı, tanığın salonda dinlenilmesini istedi
Tanığın ifadesine devam ettiği sırada, sanık avukatlarından İbrahim Burak Eskici söz aldı.
Tanığın SEGBİS görüntüsünün net olmadığını söyleyen Eskici, "Görüntü net değil, tanık kameraya uzak mesafede ve karanlıkta duruyor. İfade verirken bazı şeyleri unutuyor ve olay günü geçmiş zamanlı bilgileri sonradan veriyor. Önünde notlar ve ilk aşamada verdiği ifadesi olabilir. Bunlara bakıp hatırlıyor olabilir. Bu hukuki değildir. Tanık duruşma salonunda dinlenilsin." diye konuştu.
Mahkeme heyeti, talebi değerlendirmek üzere kısa bir ara verdi. Aranın ardından yeniden toplanan heyet, tanığın dinlenilmesinde doğrudan doğruyalık ve yüz yüzelik ilkesine bir aykırılık bulunmadığını, sanıkların oturduğu bölümün önünde bulunan küçük ekrandaki görüntünün net olduğunu, salonda bulunan perdelerdeki görüntülerin, teknik aksaklık nedeniyle net olmadığını belirterek, sanık avukatının talebini reddetti.
15 Temmuz sabahı izin almış
Daha sonra ifadesini sürdüren tanık Kildirli, 16 Temmuz sabahına kadar gelişmeleri takip ettiğini dile getirerek, "Sabah birlikteki personeli, kahvaltılık malzemeleri alması için Riva'ya gönderdim. Personel malzemeleri alıp geldi. Yüzbaşı Barış Uğurlu ve Erhan Atasoy benim yanıma gelip, Hakan Egemen'i Riva'da gördüklerini söylediler. Hakan Egemen 15 Temmuz sabahı bana WhatsApp'tan, 'Komutanım, valide düşmüş kalça kemiğini kırmış, müsaadenizle Ankara'ya gitmek durumundayım.' yazmıştı. Ben de geçmiş olsun dileğimi iletmiştim. Kendisini Ankara'da bildiğim için, 16 Temmuz sabahı Riva'da görülmesine şaşırdım. Hemen kendisini aradım. Riva'da görüldüğünü öğrendiğimi söyledim. Aracının arıza yaptığını ve tamire verdiğini, Riva'da bir akrabasının yanında kaldığını söyledi." ifadelerini kullandı.
"Atatürkçü bir subayım"
SAS Grup Komutanlığı'ndan saat 14.00 sıralarında eve gitmek için ayrıldığını kaydeden Kildirli, şunları söyledi:
"İzinde olan, Bodrum'da bulunduğunu bildiğim İlhan Öcalan aradı. Kurtarma Su Altı Komutanlığı'nda olduğunu söyledi. Kendisine durumu arz etmek üzere yanına gittim. Bu sırada Turan Ecevit beni arayarak, Hakan Egemen'in şahsi çantasının SAT Komutanlığı Keçilik'te bulunduğunu bildirdi. Derhal Egemen'e ulaşıp onu zapt altına almamızı iletti. Bu hususu Öcalan'a arz ettim. Egemen'i tekrar aradım. Tamircide işinin uzadığını söyledi. Ben de SAS'a değil Kurtarma ve Su Altı Komutanlığı'na gelmesini istedim. Bana telefonda, 'Komutanım son zamanlarda size söylediğim şeyler doğru değil ama ben Atatürkçü bir subayım. Atatürk ilke ve inkılaplarından hiçbir zaman ayrılmadım. Ne yaptıysam vatanım için yaptım.' dedi. Ne yaptıysa açıkça söylemesini istedim. Yüz yüze anlatacağını söyledi. Sonradan tekrar irtibat kurduk, akşam üstü eşinin memleketten geleceğini, onu karşılaması gerektiğinden pazar günü birliğe dönebileceğini bildirdi. Ben Öcalan ile görüşmemi bildirip eve gittim."
"Deniz Kuvvetleri'nden bir amiralden görev aldım"
Kildirli,17 Temmuz 2016'da saat 12.00'de dünkü duruşmada tanık olarak dinlenilen ve olay tarihinde yarbay olan albay Murat Meyvacı'nın kendisini arayarak Hakan Egemen'in Kurtarma ve Su Altı Komutanlığı'na geldiğini bildirdiğini anlattı.
İlhan Öcalan ile birliğe gittiklerine değinen Kildirli, şunları kaydetti:
"Komutanlıkta, ben, Murat Meyvacı, Olcay Süzenler ve İlhan Öcalan bir odadaydık. Egemen'den yaptıklarını anlatmasını istedik. Bize, '11-12 Temmuz'da Genelkurmay'dan bir general tarafından arandım. Özel ve gizli bir görevim olacağı ve bazı komutanları koruma görevi verileceği söylendi.' dedi. Bu emir-komuta zincirine aykırı bir görüşmedir. Biz şu ana kadar hiç Genelkurmay'dan ve Deniz Kuvvetleri'nden böyle bir görev almadık. Egemen, birkaç gün sonra Deniz Kuvvetleri'nden bir amiralden görev aldığını, bu konuyu komutanlarına dahi söylememesinin emredildiğini söyledi. Öcalan, buna karşılık, 'Sen hiç böyle bir görevlendirme yapıldığını gördün mü?' diye sordu. Egemen, çok gizli görev olduğunu söyledi. Beykoz'daki hafif silahlıktan silah almak için Nihat Çengel'i görevlendirdiğini ifade etti. Bunun üzerine Meyvacı, 'Sen benim personelime nasıl görev verirsin?' dedi. Egemen, 'Siz Nihat Çengel'i kumanda edemezsiniz ama ben ederim' dedi. Ancak Egemen ve Çengel arasında yetki-koruma ilişkisi yoktu.
Egemen ile bir saat konuştuk ama bir sonuca varamadık. Silahların nerede olduğunu sorduk. Kendisi birliğe gelmeden önce sayım emri verilmişti. Gerçek silah olması gereken sandıklarda, gerçeğiyle aynı ağırlıkta olan tahta ya da mavi plastikten eğitim yardım silahları çıktı. Egemen ile bir sonucu varılamayınca, Öcalan Kuzey Deniz Saha Komutanını arayıp durumu bildirdi. Komutan askeri savcıyı görevlendirdi. Askeri savcıyla, cumhuriyet savcısı birliğe geldi. Soruşturmayı devraldılar."
"Bir grup silahı Riva'da bir araziye gömdüklerini itiraf etmiş"
İzmir Uzunada'da iki SAS timleri olduğunu ve oradan da çeşitli bahanelerle izin alan personelin bulunduğunu öğrendiğini aktaran Kildirli, "Bu kişilerin listesinin tutanak haline getirilip bana fakslanmasını istedim. Listede, 12,13 ve 14 Temmuz 2016'da bazı personellerin çeşitli bahanelerle İstanbul'a geldiklerini öğrendim. Kimisi 'Annem rahatsız' demiş, kimisi 'Eşimin düşük tehlikesi var' demiş. Bu kişilerden Cafer Saraç'ın evi Riva'daydı. İki binbaşı görevlendirip, Saraç'ı SAS'a göreve çağırmalarını bildirdim. Saraç, binbaşılara, bir grup silahı Riva'da bir araziye gömdüklerini itiraf etmiş. Bu mevkiyi öğrenip savcılara bildirdim. Saat 19.30'da emniyetten olay yeri inceleme timi Saraç'ı beraberine alarak araziye gitti. Silahlar çıkarıldı ve makineli tüfek ve diğer silahlar delil poşetleri içinde birliğe getirildi. Egemen ve Saraç, ifadeleri alınırken, defalarca değiştirdiler. Bu süreçte sorgulananlar suçlarını kabul ederken, Saraç ve Egemen ifadelerine imza atmaktan hep imtina ettiler. 17 Temmuz'u 18'ine bağlayan gece Hakan Egemen, Cafer Saraç ve İrfan Kılıç'ı polise teslim ettik. Ertesi gün öğle yemeğinden sonra tüm personeli toplayıp, bu 3 kişinin darbe teşebbüsünde yer aldıklarını açıkladım. Darbe girişimi öncesi bu kişilerden emir alan olup olmadığını, böyle bir şey varsa gelip bize söylemelerini bildirdim. Sonrasında gelip isimler veren oldu, bunları da ilgili yerlere ilettik." şeklinde konuştu.
Kildirli, 20 gün kadar sonra Karadeniz Bölge Komutanlığı'na atamasının yapıldığını ifade etti.
Tanığın ifadesini tamamlamasının ardından sorulara geçildi.
Cumhurbaşkanlığını temsilen duruşmada yer alan avukat Necip Kibar, söz alarak, tanık Kildirli'ye, "Hakan Egemen, telefonda size, 'Son zamanlarda size söylediğim şeyler doğru değildi. Ben Atatürkçü bir subayım' der. Size son zamanlarda söylediği şey neydi?" diye sordu.
Kildirli, "15 Temmuz sabahında annesinin kalça kemiğinin kırılmasını söyleyerek mazeret izni istemesi, Riva'da arabasının bozulması, akrabasında kalması gibi şeyleri kastettiğini düşünüyorum. Hatırlarsanız sözde sıkıyönetim mesajını okuduğunuzda ilk etapta sanki Atatürkçü bir düşünceyle yazılmış gibiydi. Egemen bana, Atatürk ilke ve inkılaplarından hiçbir zaman ayrılmadım demişti." dedi.
"'Yok öyle demedim şöyle dedim' diye ifadesini değiştirtiyordu"
Avukat Kibar, bu kez, "İdari tahkikat için ifade alırken, sanıklara herhangi bir zorlamada bulundunuz mu? Sanıklardan Hakan Egemen'in ifadesine imza atmamasının sebebi neydi?" diye sordu.
Kildirli, sanıklara kötü bir muamelede bulunmadıklarını, kendi iradeleriyle ifade verdiklerini belirterek, Egemen için şunları söyledi:
"İfadesi 2 sayfaydı. İfadeyi yazıyorduk, tam imzalanacaktı, 'Yok öyle demedim, şöyle dedim' diye ifadesini değiştirtiyordu. En sonunda savcılar 'İmzalıyorsan imzala, imzalamıyorsan imzalama. İmzadan imtina etti diye not düşeriz' dedi. Ayrıca bizim idari tahkikat heyeti ifadeleri aldıktan sonra, askeri savcı tekrar katibiyle birlikte ifade aldı. Sonra her bir kişinin ifadesini kapalı zarf yaparak bize bıraktı. Hepsi bu şekilde cereyan etti. Bu husus askeri savcıya da sorulabilir. Herhangi bir darp, zorlama, işkence gibi bir husus gerçekleşmedi."
Daha sonra sanıklar, tanığa sorular yöneltti. Tutuklu sanık Hakan Egemen, "Murat Meyvacı ile birlikte tutanak altına aldığınız bir imza var. Cep telefonumu subay salonunda rızam haricinde almanıza rağmen rızamla size teslim etmişim gibi tutanak tanzim etmişsiniz. Size rızamla mı verdim, zorla mı aldınız? Telefonumu elimden aldıktan sonra, 'Geri verin' dedim mi?" sorusunu yöneltti. Tanık Kildirli, böyle bir durum olmadığını beyan etti.
Öte yandan tanığa, iki saate yakın süre soru soran Egemen, mahkeme başkanı tarafından kendiyle alakalı soru yöneltmesi, yoruma dayalı soru sormaması ve gelen cevaplara göre yorum yapmaması yönünde sık sık uyarıldı.
Egemen, tanığa soru sorduğu sırada, yine alakasız soru sorduğu şeklinde mahkeme başkanı tarafından uyarılınca, "Kimse benim Atatürkçülüğümü sorgulayamaz. Benim FETÖ'cü olmadığım hususunda emniyetten gelen yazı vardır. Böyle bir imada bulunmayı dahi herkesten men ederim." İfadesini kullandı.
Egemen, tanığa bilgi edinme dışında yorumlanabilecek sorular sorması üzerine mahkeme başkanı tarafından, son sorularını sorması yönünde uyarılınca, "Uygun sorular sorarak, maddi gerçeği ortaya çıkarmaya çalışıyorum. Buna engel oluyorsunuz. Kayıtlara geçmesi açısından buradan belirtmek isterim." dedi.
Diğer sanıkların da sorularını yanıtladıktan sonra söz alan tanık Kildirci, "Bugüne kadar giydiğim üniformama leke sürmedim. bu akşam görüyorum ki sanıkların bir kısmı beni darbeye teşebbüs emri vermekle itham ediyor. Bu hususta şikayetçi olduğumu belirtmek isterim." ifadesini kullandı.
Duruşmaya yarın tanık beyanlarının alınmasıyla devam edilecek.
13.02.2019 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesince Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi karşısındaki binada yapılan duruşmaya, 17 tutuklu sanık ve avukatları katıldı. Duruşmada, Hazine ve Maliye Bakanlığı ile Cumhurbaşkanlığı avukatı da hazır bulundu.
Duruşmada, olay tarihinde Deniz Kuvvetleri SAS Eğitim Merkezi'nde kursiyer olan Samet Topçu ile İbrahim Yılmaz'ın tanıklığına başvuruldu.
Tanık Yılmaz, emir üzerine, birlikteki silahları temizlik ve bakım için 13 Temmuz 2016'da Riva'daki yerleşkeye götürdüklerini anlattı. Gün içinde silahların temizlik ve bakımını yaptıklarını kaydeden Yılmaz, bu işlemden sonra yine silahları araca geri yüklediklerini aktardı. Cuma günü de spor faaliyeti yaptıklarını söyleyen Yılmaz, "Cuma günü spor faaliyeti normalden daha hafif geçti. Akşamında izin kağıtlarını doldurduk. Ben Gölcük'e geçtim. Darbe girişiminden babamın aramasıyla haberdar oldum. Evde televizyon açık değildi. Aksi bir durum yaşamadım. Pazar günü Gölcük'teki komutanlıktan arandım, gittim. Kursiyer olduğumuz için SAS'tan beni arayan olmadı." dedi.
İlk aşamada alınan ifadelerini tekrar eden tanığa, mahkeme heyeti, taraf avukatları ve sanıklar tarafından sorular yöneltildi. Mahkeme başkanı, tanığa ilk ifadesini hatırlatarak, sanıklardan Nihat Çengel'in telefonda konuştuğunu görmesi olayını sordu. Tanık Yılmaz da silahları temizledikleri esnada, sanık Çengel'in kendilerinden uzakta sık sık telefonda görüştüğünü ancak konuşma içeriklerini duymadığını belirtti.
Duruşmaya yarın tanık beyanlarının alınmasıyla devam edilecek.
14.02.2019 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesince Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi karşısındaki binada yapılan duruşmaya, 13 tutuklu sanık ile avukatları katıldı. Duruşmada, Hazine ve Maliye Bakanlığı ile Cumhurbaşkanlığı avukatı da hazır bulundu.
Duruşma tanıkların dinlenilmesiyle sürdü.
15.02.2019 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesince Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi karşısındaki binada yapılan duruşmaya, 30 tutuklu sanık ve avukatları katıldı. Duruşmada, Hazine ve Maliye Bakanlığı ile Cumhurbaşkanlığı avukatı da hazır bulundu.
Duruşma, tanıkların dinlenilmesiyle sürdü.
Duruşmada, olay tarihinde Su Altı Eğitim Merkezi komutanı olan emekli Deniz Kıdemli Albay Olcay Süzenler'in tanıklığına başvuruldu.
Darbe girişiminden önce FETÖ kumpası nedeniyle askeri mahkemede yargılanıp 3 ay hapis yattığını belirten tanık Özgür Kaya, olay tarihinde SAS ve SAT birliklerinde yaşadıkları ile tanık olduğu olayları anlattı.
Kaya, ifadesinin ardından, sanıkların sorularını yanıtladı. Kaya, birçok tanığın, "İfademiz alınırken bize işkence yapıldı mı? Bu hususu gördünüz mü?" sorularına, "hayır" şeklinde yanıt verdi.
Tanık Kaya'nın ifade işleminin bitmesiyle yeni tanık salona çağrıldı.
Yeni tanık dinlenileceği sırada Özgür Kaya, mahkeme heyetine bir şey söylemek istediğini belirterek yeniden kürsüye geldi.
Kaya, salondan ayrılmak üzereyken bir kişinin kendisine "Keser döner." dediğini dile getirdi. Kaya, sanıklara yönelik olarak "2009'dan beri FETÖ'cülerle savaşıyorum. Bazıları 'Keser döner." diyor. Böyle bir söz duydum. Zaten 2009'dan beri içinizden birileri bana ahlaksızca bazı ithamlarda bulundu. Emekli olmak zorunda kaldım. Şimdi utanmadan bana 'Keser döner.' dendi." ifadesini kullandı.
Mahkeme başkanının, bu sözü kimin söylediğini sorması üzerine tutuklu sanık Özgür Danışan elini kaldırdı. Başkan bu kez tanık Kaya'ya şikayetçi olup olmadığını sordu. Kaya, Danışan'a bakıp, şikayetçi olmadığını söyledi.
Kaya'nın salondan ayrılmasının ardından, mahkeme başkanı, duruşmaların düzenini bozduğu gerekçesiyle sanık Özgür Danışan'ın duruşma salonundan çıkarılmasına karar verildiğini açıkladı. Danışan, cezaevi jandarması eşliğinde salondan çıkarıldı.
Duruşmada daha sonra, 15 Temmuz 2016'da albay rütbesiyle Su Altı Eğitim Merkezi komutanı olarak görev yapan ve Mayıs 2018'de Deniz Kıdemli Albay rütbesiyle emekli olan Olcay Süzenler'in tanıklığına başvuruldu.
Süzenler, bayram tatilinden sonra 13 Temmuz 2016'da göreve başlayıp mesaiye gittiğini belirterek, günlük personel mevcutlarını imzaladığını söyledi.
Senelik izinde olduğunu bildiği tutuklu sanık Hüseyin Kayabaşı'yı 14 Temmuz sabah 08.15 sularında birliğin içinde görünce şaşırdığını anlatan Süzenler, "Kendisinde, 'Hüseyin senelik izinde değil misin?' dedim. 'Evet, komutanım, nöbet çizelgeleriyle ilgili bir dilekçem var, bir de lojman işim var.' dedi. İznini boşa harcamamasını söyledim. Darbe girişiminden sonra, bu bahsettiğim tarihte izinli personelin silah çıkarma durumu olduğunu öğrendim. Benim için 13-14-15 Temmuz'da göze çarpan sıra dışı tek olay buydu." dedi.
"Mayıs ve haziranda gelen SMS'ler hazırlık içinmiş"
Bu sırada bir sanık avukatı söz alarak, tanık Süzenler'in, duruşmaya ara verildiğinden diğer tanık Özgür Kaya ile bina içindeki kafeteryada yan yana gördüğünü, bilgi alışverişi yapmış olabileceklerini, bunun usule aykırı olduğunu ve ifadesine başvurulacak tanıkların bir araya gelmemesi gerektiğini söyleyerek, Süzenler'in dinlenilmesinden vazgeçilmesini istedi.
Bazı sanık avukatları ise tanığın ifadesinin müvekkillerinin durumu için önemli olabileceğini kaydederek, Süzenler'in ifadesinin alınmasını talep etti.
Mahkeme heyeti, Süzenler'in dinlenilmemesi yönündeki talebi reddetti. Süzenler, "Benim birliğimden 60 küsur silah bir şekilde çalındı ya da çıkartıldı. Hala akıbeti belli değil. Herkese olduğu gibi şahsıma da zararı olduğu için ifade vereceğim. Buna müsaade ettiğiniz için teşekkür ederim. Buraya kadar gelip doğruları söyleyeceğime yemin etmiştim." diye konuştu.
İfadesine devam eden Süzenler, 15 Temmuz'da rutin mesaisini yaptığını, evde televizyon izlerken, o dönem Başbakan olan Binali Yıldırım'ın bir televizyon kanalına yaptığı "Bu bir kalkışmadır." açıklamasını gördüğünü belirtti.
Tedirgin olduğunu ve televizyona odaklandığını anlatan Süzenler, "Saat 23.15 gibi cep telefonuma 'Bütün personel ivedilikle görevi başına geçecektir.' gibi bir mesaj geldi. Bunu görünce olayların bizimle de ilgili olabileceğini, bize ihtiyaç olabileceğini düşünerek ufak tefek hazırlıklara başladım. Bu mesajın gelmesi beni şaşırtmadı. Benzer olarak deneme amaçlı 2 kez mayıs ve haziran aylarında da mesaj gelmişti. O yüzden çok garipsemedim. Ancak bu kez gerçek bir uygulama olduğunu anladım. Şu anda, gelen o 2 deneme mesajının, temmuzda uygulamaya geçirilmek için yapıldığını, bunun bir hazırlık olduğunu değerlendiriyorum." diye konuştu.
"Karargah odasında sıkı yönetim mesajını gördüm"
Mesajın, kendisi gibi diğer personellere de iletildiğini, kendisine bağlı bölüm amirlerinden rapor beklemeye başladığını, bu sırada da birliğin yakınındaki konutundan çıkmak için hazırlık yaptığını aktaran Süzenler, şöyle devam etti:
"Bu sırada, yarbay Murat Meyvacı arayarak, aynı mesajın kendisine de geldiğini, ne yapması gerektiğini sordu. Süratle birliğe gelmesini söyledim. Yaklaşık 15 dakika sonra evimden çıktım, şahsi aracımla birliğime geçtim. Tam aracımı park ederken albay Özgür Kildirli ile karşılaştım. Kendisi o dönem hem SAS Grup Komutanı hem de vekaleten Kurtarma ve Su Altı Komutanıydı. Birlikte karargah binasındaki subay salonuna çıktık. Nöbetçi amiri yarbay Murat Uyanık, yarbay Bekir Selçuk Gürser ile iki subay daha oradaydı. Nöbetçi amiri albay Kildirli'ye, masada duran bir mesajı gösterdi. Ben de hemen Özgür'ün yanındaydım. Sayfalarca olduğu görülen mesajın kapağında sıkı yönetim yazıyordu. Kildirli bunu uzun uzun okumaya başladı. O okurken salondaki telefon çaldı. Arayana Kuzey Deniz Saha Komutanıymış. Kildirli'yi telefona çağırttı. Telefonda 2-3 dakika görüştüler. O telefonda görüşürken ben de mesajı biraz inceledim. İçinde, TRT spikerinin olduğu bildiride geçen cümleler vardı. Mesaj TSK'nın yönetime el koyduğunu gösteriyordu. Mesajı okuduğum anda aklıma çok sıkıntılı bir dönem olan 1980 ihtilali geldi. Böyle bir dönem yaşayacağımızı düşünerek karamsarlığa büründüm. Akabinde Kildirli salondaki masaya tekrar geldi. Bu mesajın sahte olabileceğini, buna itibar etmememiz gerektiğini, itirazı olan olup olmadığını sordu. Karşı durmak adına sonuna kadar gerekeni yapma hususunda anlaştık. Kildirli bunun sahte olabileceğini söyleyince içimde bir ferahlama oldu."
"Komutanım Riva'daki silahlarımız yok, kayıp"
Tanık Süzenler, kendilerinden 1 saat sonra Murat Meyvacı'nın da kendi imkanlarıyla birliğe intikal ettiğini söyleyerek, şöyle devam etti:
"Bu olaylar olurken televizyonu da takip ediyorduk. Meyvacı'nın birliğe geldiğini görünce kendisine dışarıdaki durumu sorduk. Gelişmelerin kötü olduğunu söyledi. Su Altı Eğitim Merkezi'nde ne gibi tedbirler alabiliriz diye aramızda konuştuk. Envanterimizde hafif silah ve mühimmat vardı. Bunların durumlarının emniyet maksadıyla nerede olduğunu teyit etmek istedim. Meyvacı'ya sordum. Meyvacı bir kısmının her zaman olduğu gibi Su Altı Eğitim Merkezi Komutanlığında (SEMK), bir kısmının Riva'daki su altı hafif silah ambarında emniyette olduğunu söyledi. Meyvacı, emin olmak istemiş ki bir süre sonra beni arayıp, 'Komutanın ben silahların emniyette olduğunu teyit ettim, birkaç kişiyi aradım' dedi. Sabaha kadar gelişmeleri takip ettik. Sabaha karşı bu direnişin kırılmaya başladığını gördük. Bunun rahatlığıyla 16 Temmuz'da 11 sıralarında eve istirahat etmeye gittim.
17 Temmuz Pazar günü sabah 08.20'de nöbetçi amir beni aradı. Birliğe, bütün envanter sayımının yapılıp rapor edilmesi gerektiğini içeren bir mesaj geldiğini söyledi. Meyvacı'yı arayarak emri ilettim. Bana, 'SAS'ta silahların bir kısmı SEMK'te, bir kısmı temizlik yapılması için Riva'daki SAS Grup Komutanlığına çıkarılmıştı. Oradaki hafif silah ambarında. SEMK'tekileri ben sayacağım.' dedi. Riva'dakiler için bir kişiyi görevlendireceğim.' dedi. Ben de kendisine 'Böyle bir emir geldiğine göre belli ki bir yerlerde silah kaybı var, görerek ve tek tek sayarak sayım yapalım.' dedim. Beni 5 dakika sonra geri aradı, Riva'daki silahların sayımı için Nihat Çengel'i (tutuklu sanık) görevlendireceğini ancak kendisine ulaşmadığını, bu nedenle Hüseyin Kayabaşı'yı (tutuklu sanık) görevlendireceğini söyledi. Tamam deyip beklemeye başladım. Saat 10.00'a kadar iletmemiz gerek raporu, 10.06 olmasına rağmen gönderemedik. Meyvacı'yı aradım, durumu sordum. Bana SEMK'teki silahları saydığını Riva'dakilerin sayımının bitmesini beklediğini iletti. En kısa zamanda bitirmelerini söyledim. Saat 11.40 olmasına rağmen haber gelmeyince Meyvacı'yı yine arayıp, 'Murat bak saat kaç oldu, neden bitmedi bu sayım?' Diye sordum. 'Komutanım Riva'daki silahlarımız yok, kayıp.' dedi. 'Ne demek yok?' dedim. 'Kayabaşı, sandıkların içinde silahlar olmadığını görmüş.' dedi. Kayabaşı'nın oradaki durumu tutanak altına almasını, kendisinin SEMK'e geçmesini, benim de oraya gideceğimi bildirdim."
"Komutan gelince anlatacağım"
Evden çıkmak üzereyken Meyvacı'nın kendisini aradığını aktaran Süzenler, "Bana, 'Komutanım kayıp silahlarımızın sebebi Hakan Egemenmiş (tutuklu sanık eski binbaşı), Özgür Kildirli'yi aramış her şeyi itiraf etmiş, şu anda da birliğe geliyormuş.' dedi. Tamam deyip kapattım. Hemen birliğe geçtim. Karargah binasına doğru yürürken, binanın önünde Hakan Egemen ve Murat Meyvacı'yı ayaküstü konuşurken gördüm. Onlarla aramda 10 metre mesafe vardı. Hakan Egemen'in üzerinde silah olup olmadığını bilmediğimden ve tehlikeli olabileceğini düşündüğümden Meyvacı'yı yanıma çağırdım. Hakan'a üzerinde silah olup olmadığını sordum, olmadığını söyledi. Sonra yanımdaki Meyvacı'ya neler olduğunu sordum. Egemen'in şu anda bir şey söylemediğini, komutan gelince anlatacağını söylediğini bana aktardı. Özgür Kildirli'yi arayıp durumu anlattım. Yanında komutan İlhan Öcalan'ın olduğunu, birlikte karargaha geleceklerini söyledi. Hasan Egemen ile diyaloğa girmeden Kildirli'nin gelmesini bekledik. Kısa süre sonra geldiler. Birlikte, Kurtarma Su Altı Komutanının odasına çıktık. Odada Egemen, Kildirli, Öcalan, Meyvacı ve ben bulunmaktaydık. İlhan Öcalan, Egemen'den neler olduğunu anlatmasını istedi. Kayıp silahların nerede olduğunu sordu." ifadesini kullandı.
"Beni zorlamayın, beni töhmet altında bırakmayın"
Süzenler, Egemen'in o gün verdiği ifadenin bir kısmının resmi kayıtlara geçmediğini, çünkü ilk söylediği şeyleri sonradan, kontrol etmesi için kendisine verilen ifade evrakından çıkarttırdığını ve imzalamadığını dile getirdi.
Kayıtlara geçmeyen sözleri duruşmada anlatan Süzenler, şunları kaydetti:
"Egemen, ısrarla silahların nerede olduğunu söylemek istemedi. 'Beni zorlamayın, beni töhmet altında bırakmayın. Ben kimsenin ismini veremem.' dedi. Israrla söylemesini istedik. Bize sadece silahları kendisine tedarik eden kişinin Nihat Çengel olduğunu söyledi. Çengel'in birinci sicil amiri Murat Meyvacı'dır. O da ben de şok olduk. Meyvacı, 'Nasıl olur, Nihat nasıl senden emir alır?' diye sorunca Egemen, 'Nihat Çengel senden emir almaz ama benim emirlerimi yerine getirir.' dedi. Emir komuta dışında olduğu için bu cümle bize çok garip geldi.
'Komutanım lütfen bana silahların nerede olduğu konusunda baskı yapmayın. Ama silahlar emin bir yerde. Ben personele hitap edeceğim. Bir iki gün içinde kayıp silahların hepsi ambarlara gelecek.' ifadesini kullandı. Kendisine olayın nasıl olduğunu anlatması için bir kağıt verilmişti. Uzun uzun yazdı. Sonra bu kağıt bilgisayar ortamında tekrar yazılıp okuması için kendisine verildi. Eline bir kalem alıp, düzeltmeler yaptı. Bunun üzerine o ifadede söylediği yerler çıkarılıp tekrar daktilo edildi. Ancak bunu 3-4 kez yaptı. Yazdığı uzun metin gitgide kısaldı. En son artık kağıdı imzalamasını istedik. Ancak bu ifade imza altına alınamadı çünkü Egemen ifadesine imza atmaktan imtina etti. Bu esnada da askeri savcı geldi. Savcı, imzalamaktan imtina ediyorsa imzalamıyor şeklinde not düşmemizi söyledi. Bu ifadenin hiçbir şekilde baskı altında alınmadığını biliyorum, şahidim."
Egemen, silahları bavulla araca yüklemiş
Süzenler, ifadesinin devamında, şunları anlattı:
"Egemen, imzalamadığı beyanında, 13 Temmuz'da askeri hattan önce Genelkurmaydan bir generalin, ardından Deniz Kuvvetlerinden bir generalin kendisini aradığını, arayan kişinin, kendisine çok gizli bir görevlendirme yaptığını, bunun amiral ve generalleri koruma görevi olduğunu söylediğini anlattı. Devamında, görevin başarısızlığa uğramasını engellemek adına, sıralı amirlerini dahi haberdar etmemeye karar verdiğini, ihtiyacı olan bütün eksiklerinin SAT Komutanlığı tarafından karşılanacağının kendisine bildirildiğini, bu göreve dair ihtiyacı olan silahları tedarik etmek için Nihat Çengel ile irtibata geçtiğini, silahları 14 Temmuz 2016'da eğitim sahasında Çengel'den teslim aldığını, Anadolu Feneri yakınlarında kendi özel aracına aktardığını, bagajda yer kalmadığı için bazı silahları arka koltuğun altlarına koyduğunu, eksiklerinin SAT bölüğünden karşılanacağının bildirildiğini, 15 Temmuz'da aracındaki bu silahlarla Fatih Beyazıt'ın evine gittiğini, burada bir müddet sohbet ettiğini, 18.00 gibi aracı çalışmadığı için Fatih'in aracını ödünç aldığını ve kendisinden bavul istediğini, Fatih'ten gizli bu silahları bavula ve Fatih'in aracına koyduğunu, SAT Komutanlığa gittiğini, adını söyleyerek rahatlıkla geçerek subay salonuna gittiğini, bir SAT subayının kendisine mühimmat tedarik ettiğini ancak subay salonunda bulunan personele silahları dağıttığını, komuta kademesinde olduğu için kendisine silah ve mühimmat alamadığını, mühimmat dağıttıktan sonra personeli görevlendirip dağıttığını, görevin başarısız olması halinde personelin kendi başlarına halletmelerini söylediğini' yazmıştır."
Kazı yapıldı, gömülü silahlar çıkarıldı
Egemen'in daha sonra askeri savcı ve cumhuriyet savcısı tarafından bir odada sorgulandığını dile getiren tanık Süzenler, "O günün akşamında Egemen, Cafer Saraç'ın adını vermiş. O da birliğe çağrılarak sorgulanmış. Saraç ifadesinde bir takım gömülü silahlardan bahsedip bunların nereye gömüldüğünü söylemiş. Beykoz Emniyetinden polisler geldi. Gece yarısı gibi Saraç'ın ifadesinde belirttiği yerde kazı işlemi yapıldı. Burada 11 silah bulundu. Seri numaraları karşılaştırdığımızda 7'sinin SAS'a 4'ünün SAT'a ait olduğunu tespit ettik. 18 Temmuz 2016 akşam üzeri Nihat Çengel ve Hüseyin Kayabaşı birliğe geldiler. Yine önce komutanlar bilgi amaçlı ifade aldı. 'Neden böyle yaptınız? Silahlar nerede?' diye soruldu. Nihat, çalışkan ve iş disiplinini takdir ettiğim biriydi. Nihat'a, 'Sana hak ettiğinden fazla değer vermişim.' dedim. Silahlarımızın kayıp olmasının nedeninin Çengel ve Kayabaşı olduğunu öğrendiğim için hayal kırıklığına uğradım. Kayabaşı'nın o esnada gözyaşlarını tutamadığını hatırlıyorum. İkisine de 'Silahları nasıl çıkarttınız? Amirlerinizin haberi var mı?' diye soruldu. İkisi de komutanlarının emri olmadan çıkarıldığını, Hakan Egemen'in telkiniyle çıkardıklarını bizzat söylediler. Onların ifadeleri de baskı ya da darp olmaksızın alındı." diye konuştu.
Mahkeme başkanı, ifadesini tamamlayan Süzenler'e, "Burada bir kısım sanıkların, ifadeleri alınırken idari tahkikat heyeti ve dışarıdan geldiklerini iddia ettiği kişiler tarafından kötü muameleye uğradıklarını beyan ettiler. Böyle bir şeye şahit oldunuz mu?" diye sordu. Süzenler, "Öyle bir şey olsa duyardım. Bu ifadelere katılmadım ama işkence olayına şahit olmadım. Böyle bir şikayet de gelmedi." dedi.
Süzenler, cumhuriyet savcısının, "Hakan Egemen, birliğe geldiğinde nasıl bir ruh hali vardı?" sorusunu, "Son derece rahat, kendinden emin bir tavrı vardı. Hiçbir panik havası yoktu. Kaygılı değildi. Adanmış bir hali vardı. Dava arkadaşlarını satmama halindeydi. Sadece Nihat Çengel'in adını vermişti." şeklinde yanıtladı.
Duruşmaya 18 Şubat Pazartesi günü tanık beyanlarının alınmasıyla devam edilecek.
İDDİANAME
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nca hazırlanan iddianamede, sanıkların Türk Silahlı Kuvvetleri'nin emir komuta zincirinden kopuk olarak FETÖ'nün mahrem imamlarından talimat aldıkları, darbe girişimi sırasında SAT ile Kurtarma ve Sualtı komutanlıklarında muhalif olduklarını düşündükleri bazı askerleri derdest etmekle görevlendirildiği belirtiliyor.
Darbe girişiminin olduğu 15 Temmuz gecesi harekete geçen sanıkların darbenin başarısız olması nedeniyle eylemlerini tamamlayamadıkları anlatılan iddianamede, sanıkların bu aşamadan sonra da kendilerini gizlemeye çalıştıkları kaydediliyor.
İddianamede, sanıklardan Su Altı Savunma (SAS) komandosu E.T'nin etkin pişmanlıktan yararlandığı ve Deniz Kuvvetleri yapılanmasının sözde mahrem imamlarından olan sanık Enes Hozan'a bağlı olduğunu itiraf ettiği aktarılıyor.
İddianamede 51 sanık hakkında "anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme", "TBMM'yi ortadan kaldırmaya teşebbüs etme" ve "hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs etme" suçlarından üçer kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talep ediliyor.
Deniz Kuvvetleri yapılanmasının "mahrem imamı" konumundaki 14 sanığın ayrıca "terör örgütü yöneticisi olmak" suçundan ayrı ayrı 15 yıldan 22,5 yıla kadar hapisle cezalandırılması istenen iddianamede, etkin pişmanlıktan yararlanan SAS komandosu E.T'nin de aralarında bulunduğu 38 sanık hakkında "silahlı terör örgütü üyesi olmak" suçundan ayrı ayrı 7,5 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası öngörülüyor.
Kaybolan silahlar Ümraniye'de bulundu
İddianamede, darbe girişimi sonrası SAT Komutanlığı'na ait 2'si uzun namlulu olmak üzere 4 silah ile bu silahlara ait mühimmat, SAT komandolarının kullandığı çok sayıda şişme can yeleği ve çelik yelekler de dahil birçok malzemenin kaybolduğu belirtiliyor.
İhbar üzerine Ümraniye'de bir apartmanın bodrumunda bulunan silah ve mühimmatın bu iddianamenin sanıkları arasında yer alan tutuklu SAS komandosu Astsubay Levent Özcan'a ait olduğu, Özcan'ın da bu apartmanda ikamet ettiği kaydediliyor.
Paralel yapı-15 Temmuz (2016)-19 Temmuz (2017) 'İstanbul 52 sanık Darbe/Deniz SAT/Mahrem Yapı' davası
(16 Şubat 2019, 18:08)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: