Ankara'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişiminde Gölbaşı'ndaki Özel Kuvvetler Komutanlığını (ÖKK) ele geçirme teşebbüsüyle ilgili 68 sanığın yargılandığı davaya sanıkların esasa yönelik beyanlarıyla devam edildi.
16.12.2018 11:40 Ankara'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişiminde Gölbaşı'ndaki Özel Kuvvetler Komutanlığını (ÖKK) ele geçirme teşebbüsüyle ilgili 68 sanığın yargılandığı davaya sanıkların esasa yönelik beyanlarıyla devam edildi.
10.12.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nce, Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen duruşmaya tutuklu ve tutuksuz sanıkların yanı sıra, yakınları ve taraf avukatları katıldı.
Duruşmada, iddia makamının esasa yönelik beyanına karşı savunma yapan eski albay Adem Loğa, darbe girişimine katılmadığını savundu.
Örgüt üyesi olmadığını öne süren tutuksuz sanık Loğa, beraat talebinde bulundu.
Tutuksuz sanık eski üsteğmen Fatih Rüştü Keten de savunmasında, kollukta ve mahkeme huzurunda verdiği önceki ifadelerini kabul etti.
Keten, olay günü İzmir'de bulunduğunu ve yaşananlardan akrabalarının araması sonrası haberdar olduğunu dile getirerek, amirinin verdiği emir doğrultusunda ertesi gün birliğine katıldığını kaydetti.
Birliğine gittikten sonra gözaltına alınıp tutuklandığını anlatan Keten, üzerine atılı suçlamaları reddetti ve beraatini istedi.
Tutuksuz sanıklardan eski astsubay Ahmet Aslan da 15 Temmuz'da kışla nöbetçi astsubayı olarak görev yaptığını, Yüzbaşı Vural Volkan Bal'ın kışlaya giriş çıkışlara izin verilmeyeceğine yönelik emri doğrultusunda hareket ettiğini öne sürdü.
Aslan, Vural Volkan Bal dışında kimseden emir almadığını ve nöbet talimatlarına aykırı hareket etmediğini öne sürerek, savcılık makamının terör örgütüne üyelikten cezalandırılmasına yönelik talebine katılmadığını söyledi.
FETÖ ya da başka bir örgüte üye olmadığını, bir tarikat ya da cemaatle de ilişkisi bulunmadığını savunan Aslan, ByLock veya örgütün başka haberleşme programını kullanmadığını, kızının, eşinin ya da kendisinin örgütün dershanelerine ve evlerine gitmediğini bildirdi.
"Darbeyle ya da örgütle bir ilgim yoktur." diyen Aslan, beraatini istedi.
Tutuksuz sanık eski uzman çavuşlar Kadir Aslan ve Umut Coşkun ile Ahmet Seçkin Vural da FETÖ ile bir bağları bulunmadığını savunarak, beraat talebinde bulundu.
Duruşmaya yarın devam edilecek.
11.12.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 14. Ağır Ceza Mahkemesince, Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen duruşmaya tutuklu ve tutuksuz sanıkların yanı sıra, sanık yakınları ve taraf avukatları katıldı.
Duruşmada, iddia makamının esasa yönelik mütalaasına karşı savunma yapan eski kurmay albay Ümit Bak, suçlamaları kabul etmedi.
Bak, darbe girişiminin yaşandığı dönemde Özel Kuvvetler Karargahında Harekat Eğitim Şube Müdürü olarak görev yaptığını ve 15 Temmuz'da da Genelkurmay Başkanlığında yapılan terörle mücadele toplantısına katıldığını anlattı.
Toplantı sonuna doğru hava sahasının uçuşlara kapatıldığına yönelik Genelkurmay Başkanı'nın emrini öğrendiğini belirten Bak, bunun çok üzerinde durmadığını, toplantının ardından dönemin ÖKK Komutanı Korgeneral Zekai Aksakallı'yı uğurlayıp, o günden kalan evrak işlerini ve toplantı notlarını toparlamak amacıyla kışlaya gittiğini öne sürdü.
İddia makamının "görevli olmadığı halde karargahta" neden bulunduğunu sorduğu Bak, işleri dolayısıyla gittiğini, bu suçlamanın bir anlamı olmadığını söyledi.
Bak, "Kışlaya dönmem ve karargahta bulunmam gayet tabii, hayatın akışına uygun bir harekettir. Bunu 15 Temmuz darbe girişiminin bir parçası olarak göstermek beyhudedir." diye konuştu.
Terör saldırılarına karşı ikaz emri
Odasında bulunduğu sırada Silahlı Kuvvetler Komuta Harekat Merkezi'nden (SKKHM) saat 21.30-22.00 civarı "Harekat yıldırım" öncelikli bir mesaj geldiğini belirten Bak, bu mesajın bir terör saldırısına karşı ikaz ve tedbirlerin artırılmasına yönelik olduğunu öne sürdü.
Bak, mesajın geldiği makamın doğru ve usulüne uygun olduğunu, konu ve kapsamının suç teşkil etmediğini iddia ederek, böyle bir emir geldiğinde birlik komutanının bilgilendirilmesi kapsamında Zekai Aksakallı'ya ulaşıldığını kaydetti.
Aksakallı'nın da emniyet tedbirlerinin artırılmasını, kışlaya kimsenin alınmamasını, 32. Özel Kuvvet Taburuna alarm verilmesini emrettiğini aktaran Bak, tabur personeli gelene kadar karargahtan bir grubu nizamiyeleri takviye için yönlendirdiğini, kışlaya da kimsenin alınmamasını ilettiğini bildirdi.
Bak, ilerleyen saatlerde nizamiyeye 2-3 araç yaklaştığı bilgisi üzerine 32. Taburun geldiğini düşündüklerini, bu sırada Sezgin Güney ve onun timinin de içeri girdiğini söyledi.
Güney'in yanına gelerek emrini sorduğunu, onların mesaide olduğunu düşündüğünü ve sonrasında nizamiyeyi takviyeye gönderdiğini dile getiren Bak, "Genelkurmay Başkanlığından gelen birinci emrin uygulanması kanuni bir zorunluluktur. Uygulanmaması suç olur. Emri Zekai Paşa'ya bildirdik. O da bize talimat verdi. Biz de Zekai Paşa'nın emirlerini yapmakla mükellefiz." şeklinde beyanda bulundu.
Bak, bütün faaliyetlerin emir komuta zinciri içinde askeri hiyerarşiye uygun, askerliğin gereği olarak yapıldığını savunarak, o gece kışladaki en üst rütbeli olarak emirleri kendisinin verdiğini belirtti.
Semih Terzi'yi aramış
Ümit Bak, 22.00-22.30 arasında Genelkurmay'dan gönderilen ikinci mesaj emrinin kendisine getirildiğine işaret ederek, "harekat yıldırım" öncelikli mesajın, bazı generallerin atamasıyla ilgili olduğunu bildirdi.
Bu mesaja göre, Aksakallı'nın, Kara Kuvvetleri Komutanlığı emrine alındığını, Semih Terzi'nin de onun yerine atandığını bildiren Bak, mesajın çekildiği makamın da doğru olduğunu, en üst karargah olan Personel Başkanlığı General Amiral Şube'den geldiğini anlattı.
Yazılı emre istinaden Semih Terzi'yi aradığını ve mesajı söylediğini, onun da "Ben zaten geliyorum. Gelene kadar giriş çıkışları durdurun. Kimseyi de almayın." diye emir verdiğini aktaran Bak, Terzi'nin daha sonra da okul komutanı gelirse onu da almamalarına yönelik WhatsApp'tan mesaj attığına değindi.
Personelde bir kararsızlık oluştuğunu, bunun üzerine Silahlı Kuvvetler Komuta Harekat Merkezini (SKKHM) aradıklarını aktaran Bak, oradan da emrin geçerli olduğunun bildirildiğini ileri sürdü.
Yazılı emrin sahte olduğunu bilmediğini savunan Bak, emri kendisinin verdiğini, emri alan personelin de bunu yerine getirmek zorunda olduğunu belirterek, "Sorumluluk, emri veren olarak bana aittir." beyanında bulundu.
Duruşmaya, öğle arası verildi.
Sanıklardan eski kurmay albay Ümit Bak, duruşmanın öğleden sonraki bölümünde esasa yönelik savunmasına devam etti.
Genelkurmay Başkanlığından 22.30-23.00 arasında üçüncü emrin geldiğini ve bunun "sıkıyönetim direktifi" olduğunu belirten Bak, "Çok şaşırdım. Birisi bize şaka yapıyor sandım. Gözlerim büyüdü, ürktüm." dedi. Bu emir Genelkurmay Başkanlığından geliyorsa, emrin TSK'nın yönetime el koyması, yani darbe yapıldığı anlamına geldiğini ifade eden Bak, darbenin ülkeye yarardan çok zarar getirdiğini düşündüğünü söyledi.
Bak, altında ıslak imza olan emre biraz göz gezdirdiğini, ardından da masasına koyduğunu iddia ederek, usulüne uygun çekilmiş olmasına, yazılı olmasına rağmen konu ve kapsamının suç teşkil ettiğini bildirdi.
"Kabak gibi suç"
Birinci ve ikinci emrin suç teşkil etmediğini ileri süren Bak, üçüncü gelen mesajla ilgili şöyle konuştu:
"Bu emirlerin konu ve kapsamı bariz, kabak gibi suç teşkil ediyordu. Ayrıca 'yurtta sulh konseyi' diye bir oluşumu da o güne kadar duymamıştım. Emrin yazılı olması dahi beni kurtarmazdı. Ben de bu emirle ilgili bir şey yapmamaya karar verdim ve kenara koydum. O emir, gece boyunca odamdan dışarı çıkmadı. O emri nöbetçi heyetine göstermedim, tebliğ etmedim. Konuştuğum hiç kimseye darbe lafını kullanmadım. Ast birliklere göndermedim. Mehmet Ali Çelik ve odama geç saatte gelecek Murat Aydın'a bilgi maksatlı göstermem dışında emri hiç kimse görmedi."
Kışlada kimseyi derdest etmediklerini, alıkoymadıklarını, kimseyi bağlamadıklarını savunan Bak, o gece orada bulunan personelin de ÖKK'nin kendi personeli olduğunu bildirdi.
Bak, o dönem Özel Kuvvet Okulu Komutanı olan Kurmay Albay rütbesindeki Ömer Faruk Bozdemir'in bir ekiple nizamiye karşısına geldiğini ve içeri girmek istediğini de belirterek, nizamiyeden kendisine bu kişilerin silah kullanabileceğinin bildirildiğini aktardı.
Bunun üzerine onlara ikazda bulunulmasını, komutan emri gereği içeri alınmayacaklarının iletilmesini, ateş açılsa dahi hedef alarak, yaralama veya öldürme maksadıyla ateş edilmemesini emrettiğini ileri süren Bak, bunlara rağmen nizamiye personelinin üzerine ateş açıldığını iddia etti.
Bak, üzerine ateş açılan nizamiye personelinin de kanunlar gereği karşılık vermiş olabileceğini savunarak, İsmail Oğuz'un da bu sırada yaralanmış olabileceğini öne sürdü.
"Nizamiyedeki personel, babası da gelse içeri girmesine müsaade etmezdi." diyen Bak, personelin verilen emri uyguladığını iddia etti.
Terzi'nin gelişi
Darbeci tuğgeneral Semih Terzi'nin o dönem Silopi'de görev yaptığını, Zekai Aksakallı'dan sonra ÖKK komutanlığına getirilmesinin beklendiğini ileri süren Bak, Aksakallı ile telefonda görüştüklerinde Terzi'den bahsetmediğini iddia etti.
"Semih Terzi'nin FETÖ'cü ve darbe girişimi içinde olduğunu kesinlikle bilmiyordum." diyen Bak, Aksakallı'nın Terzi'nin darbeci olduğunu ve bunun için Ankara'ya geldiğine yönelik bir şeyden bahsetmediğini savundu.
Bak, kışlayı Semih Terzi'ye teslim edeceklerine yönelik, birilerinin derdest edilmesi, yere yatırılması gibi bir kanıt da olmadığını öne sürdü.
Semih Terzi ile yaptığı görüşmelerde darbeyle ilişkilendirilebilecek bir husus bulunmadığını da iddia eden Bak, "Semih Terzi durdurulmasaydı eminim kötü şeyler yapabilirdi. Bu konuda itirazım yok." diye konuştu.
Bak, şehit Astsubay Ömer Halisdemir'i de şahsen tanıdığını, mesajlar geldiği sırada onun da neler olduğunu anlamaya çalıştığını ve koridorlarda dolaştığını anlattı. Bak, "Hatta 2-3 kez benim odama kadar geldi. Semih Terzi'yi vurma emrini aldığı bilmiyordum. Kendisini tehdit etme, hapsetme gibi bir davranışımız olmamıştır. Terzi ile gelen ve onu şehit eden personel ile de ne olay öncesi ne olay sonrası bir anlaşma, bir irtibatımız olmamıştır." ifadelerini kullandı.
Terzi geldikten sonra Mihrali Atmaca ve onun ekibince 03.17'de derdest edildiklerini ve oradan ifade için götürülene kadar devre dışı kaldıklarını söyleyen Bak, nizamiye tarafından silah sesleri geldiğinde de müdahale etme şansı olmadığını öne sürdü.
Duruşmaya, yarın Bak'ın savunmasıyla devam edilmek üzere ara verildi.
12.12.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 14. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen duruşmaya, tutuklu ve tutuksuz sanıklar ile yakınları ve taraf avukatları katıldı.
Tutuklu sanıklardan eski kurmay albay Ümit Bak, 11 Aralık'ta başladığı esasa ilişkin savunmasına devam etti.
Bak, darbe girişiminin ertesi gün savcıya ifade verirken cüzdanından çıktığı iddia edilen "darbe girişimine katılacakların listesi" ile ilgili bir şey söylemediğini, soru sormadığını ancak cüzdanındaki askeri kimlik kartının orada bulunduğunu öne sürdü.
Bu liste hakkında 7 Haziran'a kadar işlem yapılmadığını ifade eden Bak, kriminal inceleme talebi sonucu el yazısı örneklerinin 8 Eylül 2017'de alındığını, raporun ise 20 Şubat 2018'de hazırlandığını bildirdi.
Bak, raporda, el yazısında benzerlikler görüldüğü ancak yüksek oranda bir sonuç elde edilemediğinin belirtildiği ve kesin sonuca varılamadığını dile getirerek, buna rağmen "Yazıların Ümit Bak'ın elinden çıktığı kanaatine varılmıştır." sonucuna ulaşıldığını söyledi.
Kesinlik olması gereken bir raporda kanaat sonucu verildiğini savunan Bak, raporu kabul etmediğini belirtti.
"Liste hazırlamadım"
Listenin cüzdanından çıktığı iddiasıyla ilgili Bak, "Böyle bir liste hazırlamadım ve cüzdanıma koymadım. Eğer ki cüzdanımdan çıktıysa kimin hazırladığını ve koyduğunu da bilmiyorum." dedi.
Bak, olay gecesi cüzdanının üniformasının cebinde bulunduğunu, Mihrali Atmaca ve ekibince derdest edildiklerinde cüzdanının alındığını ancak bir süre sonra geri konulduğunu ileri sürdü. Bak, cüzdanı kimin alıp kimin koyduğunu görmediğini savundu.
Kendisinden çıktığı iddia edilen listede 33 isim bulunduğunu kaydeden Bak, bu kişilerden yalnızca birkaçını tanıdığını, onlarla da samimiyeti olmadığını iddia etti.
Bak, listedekilerin 23'ünün farklı nedenlerle 15 Temmuz'da kışlada dahi olmadığını ifade ederek, 10 kişinin ise ya nöbetten dolayı ya da mesaiye kaldıkları için orada bulunduklarını öne sürdü.
Listedekilerin yaşlılardan oluştuğunu ve muharip personel olmadıklarını savunan Bak, iddia edildiği gibi darbeci olsa savaşçı personeli listeye yazacağını söyledi.
Nedim Şahin'in öldürülmesi
Başçavuş Nedim Şahin'in, Mihrali Atmaca ve İsmail Çınar tarafından odasında öldürüldüğünü belirten Bak, Özel Kuvvetler Komutanlığınca başsavcılığa gönderilen yazıda Şahin'in, korumalığını yaptığının belirtildiğini ifade etti.
Şahin'in koruma personeli olmadığını, bu işin kursunu almadığını ve yaşlı olduğunu ileri süren Bak, koruma için bu kursu almış, atik, çevik adamlar görevlendirebileceğini, bu yüzden bu iddianın da doğru olmadığını savundu.
Bak, "Nedim Şahin'e bana korumalık yapması için bir emir vermedim. Böyle bir görevlendirme yapmadım. Yetkim de yok. Kendisi de bana gelip böyle bir görev için talepte bulunmadı." diye konuştu.
Darbeci tuğgeneral Semih Terzi ile mesajlaşmalarıyla ilgili de Bak, emniyete gönderilen telefonlarda yapılan incelemede, mesajların Terzi öldükten sonra, kendisi de cezaevinde bulunduğu sırada gerçekleştiğine yönelik rapor hazırlandığını öne sürdü.
Duruşmaya, öğle arası verildi.
Tutuklu sanıklardan eski kurmay albay Ümit Bak, duruşmanın öğleden sonraki bölümünde de esasa yönelik savunmasına devam etti.
FETÖ ile bir bağının bulunmadığını savunan Bak, FETÖ ağabeyleri veya imamları tarafından ankesörlü telefonla da aranmadığını öne sürdü.
Bak, savunmasının sonunda "Suç teşkil etmeyen, askeri mahiyette verdiğim emirleri yerine getiren personelin sorumlu tutulmamasını ve cezalandırılmamasını talep ediyorum." dedi.
Mal varlığı üzerindeki tedbirlerin kaldırılmasını da isteyen Bak, tahliye ve beraat talebinde bulundu.
Ardından tutuksuz sanıklardan bazıları, esasa ilişkin savunmalarını yaptı.
Sanık Mustafa Sarıboğa, 2014'te ÖKK'ye atandığını belirterek, işten eve-evden işe gidip geldiğini, FETÖ ile bir bağı olmadığını iddia etti. Atılı suçları kabul etmeyen Sarıboğa, beraatini istedi.
Sanık Mehmet Yaşar Çelik de o gece nizamiyede nöbetçi olduğunu ifade ederek, darbe girişimine katılmadığını söyledi. FETÖ ile de bir bağı bulunmadığını savunan Çelik, beraat talebinde bulundu.
Sanık Emrah Şentürk de Kara Kuvvetleri Komutanlığına bağlı İnsani Yardım Tugayı Doğal Afet Arama Kurtarma Taburunda görev yaptığını ancak ÖKK ile aynı kışlada bulunduklarını, 15 Temmuz'da da nöbetçi olduğunu kaydetti.
Darbe girişimine yönelik hiçbir eyleme karışmadığını savunan Şentürk, FETÖ ile de hiçbir bağlantısı olmadığını ileri sürdü.
Şentürk de beraat talebinde bulundu.
Duruşmaya yarın devam edilmek üzere ara verildi.
13.12.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 14. Ağır Ceza Mahkemesince, Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen duruşmaya tutuklu ve tutuksuz sanıkların yanı sıra sanık yakınları ve taraf avukatları katıldı.
Sanık Muzaffer Han, 15 Temmuz'da kışla emniyetini takviye ettiğini, vardiya amiri Mehmet Ali Çelik'in verdiği emrin yasal olduğunu ve askeri mevzuat açısından suç unsuru oluşturmadığını öne sürdü.
Ayrıca Korgeneral Zekai Aksakallı'nın da o gece emniyet tedbirlerinin artırılması emrini verdiğini savunan Han, yüzbaşı Volkan Vural Bal tarafından ilk önce nizamiye bölgesine yerleştirildiğini söyledi.
Daha sonra karargah bölgesine geçtiğini, orada da neler olduğunu öğrenmek için harekat merkezine girdiğini belirten Han, silahını bırakamadığı için oraya o silahlı girdiğini iddia etti.
Han, harekat merkezindeki kimseyi tehdit etmediğini savunarak, 00.40 gibi burada izlediği televizyonda başbakan ve cumhurbaşkanının açıklamalarını dinlediğini ve kalkışmadan haberdar olduğunu belirtti.
Muzaffer Han, 00.50'de odasına gittiğini ve teçhizatını bıraktığını, 04.00'e kadar da odasında kaldığını ifade etti.
Odasından çıktıktan sonra görüntü izleme merkezine gittiğini ve derdest edilip gözaltına alındığı 07.00'ye kadar orada kaldığını anlatan Han, "Kalkışma olduğunu öğrendiğim andan itibaren kalkışmayı destekleyici manada bir fiil ve eylemim bulunmamaktadır." diye konuştu.
Han, tahliyesini ve beraatını talep etti.
Önceki ifadelerini kabul etmedi
Tutuksuz sanık Gürbüz Türk de mesai sonrası geldiği evindeyken izlediği televizyondan, darbe girişiminden haberdar olduğunu söyledi.
15 Temmuz akşamı kışlaya gitmediğini anlatan Türk, 17 Temmuz'da çağrıldığını ve 10 gün mesai yaptığını bildirdi.
Türk, 27 Temmuz'da gözaltına alındığını ifade ederek, Gölbaşı Adliyesi ve polis karakolunda kötü muamele altında verdiğini öne sürdüğü ifadeyi kabul etmedi.
Hiçbir terör örgütüyle bağı bulunmadığını savunan Türk, beraatını istedi.
Sanıklar Baki Ağyar, Ahmet Turan Yücedağ, Halil Kuş, Hüseyin Uğurer, Mehmet Koç ve Alperen Bayrak Durmuş da suçlamaları reddederek beraat talebinde bulundu.
Tutuksuz sanık Mehmet Kuşlu, 15 Temmuz'da kışlada olmadığını, darbe girişimine katılmadığını savundu.
"Ne suç işlediğimi bilmeden, somut bir delil olmadan tutuklandım." diyen Kuşlu, isnat edilen suçlamaları da kabul etmediğini söyledi.
Kuşlu, terör örgütü olarak kabul edilen hiçbir oluşumla irtibatı olmadığını ileri sürdü.
Eski kurmay albay Ümit Bak'ın cüzdanından çıkan bir listede ismi bulunduğu için tutuklandığını öğrendiğini bildiren Kuşlu, Bak'ı tanımadığını, isminin bir listeye yazıldığını ise emniyette öğrendiği ifade etti ve beraatini talep etti.
Tutuksuz sanık eski kurmay albay Ertuğul Bozçal da 15 Temmuz'da yaşanan darbe girişiminin içinde yer almadığını savundu.
Sezgin Güney'den ele geçirildiği iddia edilen bir listede ismi bulunduğu için yargılandığını öne süren Bozçal, "Bilgim ve iradem dışında hazırlanan listeden sorumlu tutulmamam gerektiğine inanıyorum." diye konuştu.
Bozçal, FETÖ ile bir bağı olmadığını iddia ederek beraatini istedi.
Tutuksuz sanıklardan Raşit Özdilek de darbe girişiminin hiçbir aşamasında bulunmadığını ve FETÖ ile bağı olmadığını öne sürerek beraat talebinde bulundu.
Tutuksuz sanık Ökkeş Dursun Öztürk de 15 Temmuz'da ÖKK nizamiyesinde nöbet tutan yedi uzman çavuştan biri olduğunu ve terör örgütüne üye olmakla suçlandığını ancak örgütle bağı olmadığını savundu.
Sanıklar Okan Türkmen, Osman Yalçın, Sedat Soysal, Ufuk Kaplan da suçlamaları kabul etmeyerek beraat talebinde bulundu.
Duruşmaya yarın devam edilmek üzere ara verildi.
14.12.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 14. Ağır Ceza Mahkemesince, Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen duruşmaya tutuklu ve tutuksuz sanıkların yanı sıra sanık yakınları ve taraf avukatları katıldı.
Sanık eski astsubay Bekir Kurt, ÖKK'da, ulaştırma bölüğünde bakım başçavuş olarak görev yaptığını, 15 Temmuz'da da araç sevk amirliğinde nöbet tuttuğunu söyledi.
Nöbeti 16.45'te devraldığını, 22.00 sonrası kışla nöbetçi subayı Volkan Vural Bal'ın arayıp Korgeneral Zekai Aksakallı'nın korunması için acil bir transit araç istediğini belirten Kurt, aracı gönderdiğini, ilerleyen saatlerde minibüsün darbecilerce vurulduğunu ve bir uzman çavuşun yaralandığını öğrendiğini bildirdi.
Kurt, yanında görevli askerleri korumak için emniyetli olarak düşündüğü depoya gönderdiğini öne sürerek, kendisinin de nöbet yerinden ayrılmadığını iddia etti.
Nöbet sırasında tam teçhizatlı olduğu iddiasının gerçek almadığını ileri süren Kurt, 16 Temmuz'da nöbetini devrettiğini, 17 Temmuz'da tekrar nöbete geldiğini dile getirdi.
Kurt, 21 Temmuz'da idari tahkikat yapıldığını ve bir suç unsuruna rastlanmadığını, 28 Temmuz'a kadar görev yaptığını belirtti. Kurt, 28 Temmuz'da istihbarat şubede ifadesi alınacağının söylenmesi üzerine şubeye gittiğini ve gözaltına alındığını söyledi.
Eğitim Harekat Şube Başkanı eski kurmay albay Ümit Bak'tan ele geçirildiği öne sürülen bir listede isminin olmasıyla ilgili de suçlandığını ifade eden Kurt, Bak'ı tanımadığını ve listede ismi geçmesinden sorumlu tutulamayacağını bildirdi.
Kurt, darbe girişimine katılmadığını savunarak tahliyesini ve beraatini talep etti.
Sanık eski üsteğmen Mustafa Koyuncu da ÖKK Harekat Merkezi'nden arandığını ve terör saldırısı olabileceği için emniyet tedbirleri kapsamında bölüğünün başında olması emri verildiğini anlattı.
Karargah muhafız taburunda görev yaptığını belirten Koyuncu, nizamiyeye gittiğinde emniyet tedbirlerinin artırılmasından başka bir şey söylemediğini iddia etti.
Koyuncu, nizamiyede yaklaşık bir saat kaldığını, darbeye yönelik bir eylemde bulunmadığını öne sürerek, 23.00 sonrası Volkan Vural Bal'ın emriyle ani reaksiyon timi ile spor okuluna gitmesinin emredildiğini belirtti.
Spor okuluna nizamiyeyi koruma göreviyle giderken 23.30 gibi bir helikopter tarafından açılan ateş sonucu bacaklarından yaralandığını ifade eden Koyuncu, o saatten sonra hastaneye kaldırıldığını bildirdi.
"Ben hain değilim. Vatanım için canımı seve seve feda ederim." diyen Koyuncu, tahliyesini ve beraatini istedi.
Tutuksuz sanıklar Ömer Faruk Cavlazoğlu ve Hüseyin Uludağ da esasa yönelik beyanlarında suçlamaları kabul etmeyerek beraat talebinde bulundu.
Mahkeme, esasa yönelik beyanda bulunamayan sanıkların ve avukatların taleplerini de dinledi.
Daha sonra mütalaası sorulan iddia makamı, tutuklu sanıkların tutukluluk hallerinin, tutuksuz sanıkların da adli kontrol tedbirlerinin devamını talep etti.
Duruşmaya ara karar için ara verildi.
Verilen aranın ardından ara kararını açıklayan mahkeme, tutuksuz sanıkların adli kontrol tedbirlerinin devamına karar verdi.
Mahkeme, tutuklu sanıkların tutukluluk hallerinin devamına da hükmetti.
Duruşma 7-11 Ocak 2019'a ertelendi.
Paralel yapı-15 Temmuz (2016)-16 Aralık (2016) 'Ankara 68 sanık (ilk 69) Darbe/ÖKK' davası
(16 Aralık 2018, 11:40)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: