Ankara'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sonrasında görevlerinden ihraç edilen ve çıkarıldıkları mahkemelerce tutuklanan Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay ve Hakimler Savcılar Kurulu (HSYK) üyelerinin ayrı ayrı yargılanmasına devam edildi. Bu kapsamda eski Anayasa Mahkemesi üyeleri Alparslan Altan ve Erdal Tercan ile eski Yargıtay üyeleri Ahmet Kütük, Ekrem Ertuğrul, Muzaffer Özdemir, Hamza Yaman, İlhan Kaya ve Süleyman Pehlivan hakim karşısına çıkarıldı.
02.12.2018 14:18 Ankara'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sonrasında görevlerinden ihraç edilen ve çıkarıldıkları mahkemelerce tutuklanan Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay ve Hakimler Savcılar Kurulu (HSYK) üyelerinin ayrı ayrı yargılanmasına devam edildi. Bu kapsamda eski Anayasa Mahkemesi üyeleri Alparslan Altan ve Erdal Tercan ile eski Yargıtay üyeleri Ahmet Kütük, Ekrem Ertuğrul, Muzaffer Özdemir, Hamza Yaman, İlhan Kaya ve Süleyman Pehlivan hakim karşısına çıkarıldı.
ESKİ YARGITAY ÜYESİ AHMET KÜTÜK
19 Kasım'da ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesince, Yargıtay Genel Kurul salonunda görülen duruşmada, tutuklu sanık örgütün Yargıtay'daki "grup sorumlusu abi"lerinden eski Yargıtay Üyesi Ahmet Kütük hakim karşısına çıktı.
Duruşmada, Kütük'ün avukatı da hazır bulundu.
Dosyaya gelen belgelerin okunmasının ardından Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Müslüm Canpolat, sanık hakkında hazırlanan esas hakkındaki mütalaayı okudu.
Örgütün yapısı, tanık beyanları, sanık savunması ile toplanan bilgi ve belgelerin anlatıldığı mütalaada, tanık beyanları ile diğer bilgi ve belgeler yer aldı.
Sanığın, örgütün haberleşme amaçlı dağıttığı tabletlerin güncellenmesi, takip edilecek dosyalarla ilgili koordinasyonun sağlanması gibi görevleri yürüttüğünün tespit edildiği belirtilen mütalaada, sanığın ayrıca dava takip biriminde çalıştığı, Yargıtay içinde örgütsel taktik belirlenmesinde önemli rol oyladığı aktarıldı.
Ahmet Kütük'ün, Yargıtayın hukuk daireleri sorumlusu eski üye Ali Akın'ın bir altında bulunan ve talimatları diğer üyelere ulaştırması için ilettiği "grup sorumlusu abi"lerden olduğu belirtilen mütalaada, ByLock'u etkin kullanan sanığın yazışmalarına da yer verildi.
Örgüt mensuplarının talimatıyla Yargıtay üyeliğine seçildiği ifade edilen sanığın, örgüt üyeliğinden soruşturma ve kovuşturma geçiren yargı mensupları ve sivil imamlarla bir araya geldiğinin ortak baz sinyalinden anlaşıldığı kaydedildi.
Mütalaada, sanığın diğer yargı mensuplarıyla Ankara'daki bir ankesörlü telefondan ardışık arandığına ilişkin kayıtlar da okundu.
Esas hakkındaki mütalaada, Kütük'ün, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olduğu, sıkı bir disiplinle, örgütün stratejisi, yapılanması, faaliyetleri ve amacına uygun hareket ettiği ve "silahlı terör örgütü üyesi" olma suçunu işlediği sonucuna varıldığı kaydedildi.
Örgüt hiyerarşisi içinde "mahrem alan" kapsamında yer alan sanığın eğitim düzeyi, sahip olduğu sosyokültürel birikimi, yaptığı görev nedeniyle edindiği mesleki bilgi ve tecrübeleriyle örgütteki konumu itibarıyla bu oluşumun, bir silahlı terör örgütü olduğunu bilebilecek durumda bulunduğu vurgulanan mütalaada, sanık hakkında, Türk Ceza Kanunu'nun (TCK), kaçınılmaz bir hataya düşen kişinin cezalandırılamayacağını öngören "hata" başlıklı 30. maddesinin uygulanamayacağı vurgulandı.
Esas hakkındaki mütalaada, sanığın "örgüt üyesi olma" suçundan TCK'nin 314/2 ve terör suçlarında cezanın yarı oranında artırılmasını öngören 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 5/1 maddeleri uyarınca 7,5 yıldan 15 yıla kadar hapisle cezalandırılması istendi.
Sanığın Yargıtayda görevlendirilmesi, örgütte temin ettiği güç ve sadakati ölçüsünde yükselip elde ettiği statüsüne eşdeğer şekilde yüksek yargı içerisinde konumlandırılması ve FETÖ'nün mahrem yapısı içerisinde bulunduğu hususları dikkate alınarak suçun işleniş biçimi, kastın yoğunluğu ve oluşan tehlikenin ağırlığına göre temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak belirlenmesi talep edildi.
Mütalaaya karşı söz verilen sanık Kütük ve avukatı, esas hakkındaki savunmasını hazırlamak için süre verilmesini ve tahliyesini talep etti.
Mahkeme heyeti, sanığın tutukluluk halinin devamını, esas hakkındaki savunmasını hazırlanması için süre vererek duruşmayı erteledi.
ESKİ YARGITAY 9. CEZA DAİRESİ BAŞKANI EKREM ERTUĞRUL
20 Kasım'da ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesince, Bölge Adliye Mahkemesi Duruşma Salonu'nda görülen duruşmada, kamuoyunda "kumpas davaları" olarak bilinen Balyoz, Devrimci Karargah gibi davaların onandığı eski Yargıtay 9. Ceza Dairesinin Başkanı Ekrem Ertuğrul, hakim karşısına çıktı.
Duruşmada savunma yapan tutuklu sanık Ertuğrul, gerçeklerin ortaya çıkarılmasını istediğini söyledi. FETÖ ile irtibatının bulunmadığını ileri süren Ertuğrul, örgüte sempati de duymadığını iddia etti.
Örgütün toplantılarına katılmadığını savunan Ertuğrul, meslek hayatı boyunca kimseden talimat ve tavsiye almadığını öne sürdü.
Yargıtay cumhuriyet savcısı ise mütalaa için dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesini, sanığın tutukluluk halinin devamına karar verilmesini istedi.
Mahkeme heyeti, sanığın tutuksuz yargılanmak üzere yurt dışına çıkış yasağı konularak adli kontrol şartıyla tahliye edilmesine karar verdi. Duruşma 5 Şubat 2019'a bırakıldı.
Önceki duruşmada da tahliyesine karar verilen Ertuğrul, Başsavcılığın itirazı üzerine yeniden tutuklanmıştı.
ESKİ YARGITAY ÜYESİ MUZAFFER ÖZDEMİR
21 Kasım'da ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesince, Yargıtay Genel Kurul Salonu'nda görülen duruşmada, eski Yargıtay üyesi Muzaffer Özdemir hakim karşısına çıktı.
"Örgüt kurmak ve yönetmek" suçundan yargılanan Özdemir ile avukatı Gökhan Günaydın'ın katıldığı duruşmada sanık hakkında ifade veren tanıklar dinlendi.
İddianamede, sanığın Yargıtay üyesi seçildikten sonra Yargıtay Divan üyeliği yaptığı, daireler arasındaki iş bölümünün belirlenmesinde etkin rol oynadığı, yapı mensubu Yargıtay üyelerinin görev dağılımı ve iş bölümünün yapı tarafından belirlenmesinin sağlandığı anlatıldı. Sanığın böylece Yargıtayda üst düzey görevler üstlendiği, örgütün yargıyı ele geçirmesinde aktif rol aldığı aktarılan iddianamede, örgütün gizli haberleşme programı ByLock kullandığı, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olduğu, stratejisi, amaçları doğrultusunda sıkı bir disiplinle hareket ettiği, talimat verme konumunda yönetici pozisyonunda olduğu kaydedildi.
Tanık olarak ifade veren eski Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 1. Daire Başkanı İbrahim Okur, duruşmaya tutuklu bulunduğu Silivri Cezaevi'nden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla katıldı.
Okur, 2010 HSYK seçiminin ardından Yargıtay ve Danıştaya 2011'deki üye seçimi için eski HSYK Genel Sekreteri Mehmet Kaya'nın evinde yapılan toplantıya, kurul üyelerinin yanı sıra Özdemir'in de arasında bulunduğu Yargıtay tetkik hakimlerinin katıldığını söyledi. Okur, buna itiraz etmesi üzerine Özdemir ve diğer tetkik hakimlerinin, "Yargıtaydan aday olacakları iyi tanıdıkları, liyakatları konusunda bilgi vermek üzere toplantıya çağrıldıkları"nın söylendiğini kaydetti.
Okur, cemaat mensupları tarafından Yargıtaya üye seçilmesi için hazırlanan 80 kişilik listede Muzaffer Özdemir'in de isminin bulunduğunu söyledi.
Sanığın sorusu üzerine İbrahim Okur, Özdemir'in bu toplantıda, şu an görevde bulunan bazı yüksek yargıçlarla ilgili de olumlu görüş bildirdiğini ifade etti.
Eski Adalet Bakanlığı Müsteşarı Birol Erdem de sanığı cemaat mensubu olarak bildiğini, Yargıtaya 2011'deki üye seçimi için Mehmet Kaya'nın evinde yapılan toplantıya, Yargıtay tetkik hakimi olmasına rağmen sanığın da katıldığını belirtti.
Sanığın sorularını da yanıtlayan Erdem, Özdemir'in, Yargıtay üyesi seçilmek için liyakatının bulunduğunu, çalışkan bir tetkik hakimi olarak bilindiğini aktardı.
Birol Erdem, Yargıtaya yapılan seçim sonrasında cemaat mensubu üyelerin gerçek güçlerinin üzerinde bir etkiye ulaştıklarını, bu etkinliği kırmak üzere cemaat mensubu olmayan Yargıtay üyelerini bilgilendirmek için yaptıkları toplantıya cemaat mensubu olduğunu düşündükleri için sanığı çağırmadıklarını bildirdi.
Eski HSYK Başkanvekili Ahmet Hamsici de Özdemir'in, Mehmet Kaya'nın evindeki toplantıya, o dönemki Yargıtay tetkik hakimleri Nazmi Dere, Önder Aytaç ve Aydın Boşgelmez ile katıldığını söyledi.
Tetkik hakimlerinin toplantıya katılımına İbrahim Okur ile kendisinin tepki gösterdiğini anlatan Hamsici, "Ama bize 'Yargıtayı iyi biliyorlar, adayların mesleki kıdem ve liyakatıyla ilgili bilgi verecekler' dediler. Özdemir zaman zaman Yargıtaydan seçilecek adaylarla ilgili söz aldı, görüş bildirdi. Bunun öncesinde cemaatçi olduğunu duyardım. Üye seçildikten sonraki faaliyetlerini, somut olarak sohbet toplantılarına katıldığını, himmet verip vermediğini bilmiyorum." şeklinde ifade verdi.
Tanık beyanlarına karşı söz verilen sanık Muzaffer Özdemir, Yargıtaya 2011'deki üye seçimi için eski HSYK Genel Sekreteri Kaya'nın evinde yapılan toplantıya katıldığını kabul etti. Bu toplantıda, bilgi vermek dışında emir, talimat vermesinin söz konusu olmadığını, tanıkların da bu yönde beyanının bulunmadığını ifade eden Özdemir, ByLock kullandığı yönündeki tespiti de kabul etmedi.
Yargıtay Divan üyeliği yaptığı ve iş bölümünün belirlenmesinde görev aldığı dönemde kanunsuz hiçbir eyleminin bulunmadığını ileri süren Özdemir, 28 aydır tutuklu olduğunu, itirafçıların soyut beyanları dışında aleyhinde bir delil bulunmadığını savunarak tahliyesine karar verilmesini istedi.
Sanık avukatı Gökhan Günaydın da müvekkilinin tahliyesine karar verilmesini talep etti.
Mahkeme heyeti, verilen aranın ardından sanığın tutukluluk halinin devamına, dinlenmeyen tanıkların bir sonraki duruşmada dinlenmesine karar vererek duruşmayı erteledi.
ESKİ ANAYASA MAHKEMESİ ÜYESİ ALPARSLAN ALTAN
22 Kasım'da ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesince Yargıtay ek binadaki salonda görülen duruşmada, eski Anayasa Mahkemesi Üyesi Alparslan Altan, hakim karşısına çıktı. Duruşmaya Altan, avukatı Erol Aras ve sanık yakınları katıldı.
Dosyaya gelen yazı cevapları ve belgelerin okunmasının ardından söz verilen Altan, tutukluluk haline itirazını dile getirdi.
Altan, tek bir delil dahi olmadan tutuklandığını, tutukluluğuna gerekçe gösterilen delillerin çok sonra dosyasına girdiğini savunarak, dosyasına sonradan giren bu delillerin ise tutukluluğa yetecek nitelikte olmadığını ileri sürdü.
Haksız şekilde tutukluluğun devamı yönünde kararlar verildiği, bu şekilde özgürlük ve güvenlik hakkının ihlal edildiği iddiasında bulunan Altan, 2 yıl 4 aydır devam eden tutukluluğunun makul süreyi aştığını öne sürdü.
Altan, tutukluluğun devamı yönündeki kararların gerekçelerinden birinin Anayasa Mahkemesine yaptığı bireysel başvurunun reddedilmesi olduğunu ifade ederek, "Anayasa Mahkemesi, bu kararında insan hakları incelemesi yapan bir mahkeme gibi değil ceza vermeyi kafasına koymuş bir mahkeme gibi davranmıştır. Kararın altında imzası olanlar bu vebalin altında ezileceklerdir. İleride haksızlıkları saptanacak ve bu karar hukuk fakültelerinde olumsuz örnek olarak okutulacaktır." görüşünü savundu.
Altan, tutuklu bulunduğu sürenin de göz önüne alınarak tahliyesini talep etti.
Mahkeme heyeti, Altan'ın tahliye talebini reddederek tutukluluk halinin devamına karar verdi.
Kovuşturmanın genişletilmesi talebi olmaması halinde, esas hakkındaki mütalaasını hazırlaması için dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesi, duruşmanın 12 Şubat 2019'a bırakılması kararlaştırıldı.
ESKİ YARGITAY 9. CEZA DAİRESİ ÜYESİ HAMZA YAMAN
26 Kasım'da ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesince Yargıtay Genel Kurul salonunda görülen duruşmada, kamuoyunda kumpas davaları olarak bilinen Balyoz, Askeri Casusluk, Hrant Dink, Devrimci Karargah gibi davalara bakan mahkemelerin kararlarını onayan Yargıtay 9. Ceza Dairesinin eski üyesi Hamza Yaman hakim karşısına çıktı.
Duruşmada, sanık Yaman'ın ankesörlü telefonlardan ardışık arandığına ilişkin tespitlerin de yer aldığı dosyaya gelen yazı cevapları ve belgeler okundu.
Savunma için söz verilen Yaman, ankesörlü telefonlardan yapılan aramaların ardışık olmadığını, bir aramadan aylar sonra ikinci aramanın gerçekleştiğini öne sürdü. Yaman, bu aramaların sınav zamanları telefonlarını yanına alamayan çocukları tarafından yapıldığını, başka herhangi bir kişi tarafından aranmadığını savundu.
Arama yapılan ankesörlü telefonların şehrin merkezi yerlerinde olduğunu belirten Yaman, bu bölgelerdeki MOBESE kayıtlarından arayanların kimliklerinin tespit edilebileceğini söyledi.
Yaman'ın avukatı Adem Kaplan ise mahkeme heyetine başkanlık eden daire üyesi Abdurrahman Orkun Dağ ile ilgili hakimin reddi talebinde bulundu. Kaplan, heyete Daire Başkanı veya kıdemli üyenin başkanlık etmesi gerektiğini, Dağ'ın bu nitelikleri taşımadığını öne sürdü.
Ayrıca, Birleşmiş Milletler (BM) Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu'nun, müvekkilinin tutukluluğunun haksız olduğuna ilişkin karar verdiğini ancak bunun henüz ellerine ulaşmadığını anlatan Kaplan, Dağ'ın daha önce Anayasa Mahkemesi kararını uygulamamasıyla gündeme geldiğini, Anayasa Mahkemesi kararını uygulamayan bir üyenin BM çalışma grubunca verilen bir kararı da uygulamayabileceğini düşündüklerini söyledi.
Verilen aranın ardından talebe ilişkin karar açıklandı ve sanık avukatının hakimin reddi talebi kabul edilmedi. Başkan Dağ, mevzuatta heyete daire başkanı veya kıdemli üyenin başkanlık edeceğinin düzenlendiğini ancak her ikisinin de olmadığı duruma ilişkin mevcut uygulamayı engelleyen açık bir düzenleme bulunmadığını aktardı. Diğer itirazın ise bu dosyayla ilgisinin bulunmadığı belirtildi.
-Esas hakkındaki mütalaa
Daha sonra söz verilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Müslüm Canpolat, esas hakkındaki mütalaayı okudu.
Örgütün yapısı, tanık beyanları, sanık savunması ile toplanan bilgi ve belgelerin anlatıldığı mütalaada, tanık beyanları ile diğer bilgi ve belgeler yer aldı.
Örgüt üyeleri arasındaki ByLock yazışmalarında örgüt faaliyetleri kapsamında sanığın da isminin geçtiği belirtilen mütalaada, eski HSYK Genel Sekreter Yardımcısı FETÖ firarisi Engin Durnagöl'ün sanığın cemaat mensubu olduğunu söylediğine ilişkin tanık ifadeleri aktarıldı.
Mütalaada, sanığın grup sorumlusu olarak örgüt toplantılarına katıldığı, himmet verdiği, Yargıtay 9. Ceza Dairesine örgüt tarafından özellikle seçtirildiği gibi tanık ifadelerine de yer verildi.
Sanığın, örgüt liderinin talimatıyla Yargıtaya seçilmesine karar verilen isimlerden olduğu, üye seçildikten sonra da örgüt faaliyetlerini sürdürdüğü kaydedilen mütalaada, örgüt üyeliğinden soruşturma ve kovuşturma geçiren yargı mensupları ve sivil imamlarla bir araya geldiğinin ortak baz sinyalinden anlaşıldığı ifade edildi.
Mütalaada, sanığın Ankara'daki ankesörlü telefonlardan ardışık arandığına ilişkin kayıtlar da okunurken, bu ankesörlü telefonlardan FETÖ üyeliğinden yargılanan diğer yüksek yargı mensuplarının da arandığı bildirildi.
Esas hakkındaki mütalaada, Yaman'ın, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olduğu, sıkı bir disiplinle, örgütün stratejisi, yapılanması, faaliyetleri ve amacına uygun hareket ettiği ve "silahlı terör örgütü üyesi" olma suçunu işlediği sonucuna varıldığı belirtildi.
Örgüt hiyerarşisi içinde "mahrem alan" kapsamında yer alan sanığın eğitim düzeyi, sahip olduğu sosyokültürel birikimi, yaptığı görev nedeniyle edindiği mesleki bilgi ve tecrübeleriyle örgütteki konumu itibarıyla bu oluşumun, bir silahlı terör örgütü olduğunu bilebilecek durumda bulunduğu vurgulanan mütalaada, sanık hakkında, Türk Ceza Kanunu'nun (TCK), kaçınılmaz bir hataya düşen kişinin cezalandırılamayacağını öngören "hata" başlıklı 30. maddesinin uygulanamayacağı vurgulandı.
Esas hakkındaki mütalaada, sanığın "örgüt üyesi olma" suçundan TCK'nin 314/2 ve terör suçlarında cezanın yarı oranında artırılmasını öngören 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 5/1 maddeleri uyarınca 7,5 yıldan 15 yıla kadar hapisle cezalandırılması istendi.
Sanığın Yargıtayda görevlendirilmesi, örgütte temin ettiği güç ve sadakati ölçüsünde yükselip elde ettiği statüsüne eşdeğer şekilde yüksek yargı içerisinde konumlandırılması ve FETÖ'nün mahrem yapısı içerisinde bulunduğu hususları dikkate alınarak suçun işleniş biçimi, kastın yoğunluğu ve oluşan tehlikenin ağırlığına göre temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak belirlenmesi, tutukluluk halinin devamına karar verilmesi talep edildi.
Mütalaaya karşı söz verilen sanık Yaman ve avukatları, esas hakkındaki savunma için süre istedi ve tahliye talebinde bulundu.
Mahkeme heyeti, sanığın tutukluluk halinin devamını ve esas hakkındaki savunmasını hazırlaması için süre verilmesini kararlaştırarak duruşmayı erteledi.
ESKİ YARGITAY ÜYESİ İLHAN KAYA
27 Kasım'da ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesince Yargıtay Genel Kurul Salonu'nda görülen duruşmada, Van Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı görevini yürütürken başlatılan Şemdinli soruşturmasında iddianameyi hazırlayan savcı Ferhat Sarıkaya'ya " Yaşar Büyükanıt'ı da işin içine kat." talimatı verdiği iddia edilen eski Yargıtay Üyesi İlhan Kaya, hakim karşısına çıktı.
Duruşmaya, Kaya ve yakınları ile avukatı katıldı.
Duruşmada, söz verilen sanık Kaya, Şemdinli iddianamesini hazırlayan eski Van Savcısı Ferhat Sarıkaya'nın kendisine kişisel intikam duygusu beslediğini söyledi.
Sarıkaya'nın intikam duygusunun yanı sıra itirafçılıktan faydalanmak istediğini öne süren Kaya, iddianameye Türk Silahlı Kuvvetlerini zora sokacak iki paragraf eklettiği iddiasını reddetti.
Sanık Kaya, savunmasında şunları kaydetti:
"Ferhat'ın kendi yazdığı bölümlerde çok ağır iddialar vardı. İfadeleri çelişkilidir. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Yücel Aşkın soruşturmasını da Sarıkaya yürütmüştü. Biz mahkeme olarak tahliye kararı vermiştik. Şemdinli davası açılınca da otomatik olarak UYAP'tan bana düştü. Duruşma sırasında, iddianamenin TSK aleyhindeki bazı bölümlerinin okunmamasına karar verdik. Bu iki davada, kendisinin talep ve istemlerinin tersi yapılmıştır. Bu nedenle kin beslemektedir. Bu adam, iddia ettiği hususları kendisi yapmıştır."
İddianameye eklettiği belirtilen iki parafla ilgili ve soruşturma nedeniyle dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın mesleğinde zora sokacak hususlar olup olmadığı konularında bilirkişi incelmesi yapılmasını isteyen Kaya, Şemdinli davasını UYAP üzerinden kendi mahkemesine düşürülmesini sağladığı iddiasını da reddederek, bu konuda da bilirkişi incelemesi talep etti.
Esas hakkındaki mütalaadan
Duruşmada daha sonra Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Müslüm Canpolat, esas hakkındaki mütalaasını açıkladı.
Mütalaada, eski Savcı Ferhat Sarıkaya'nın Van'da özel yetkili savcı olarak görev yaptığı dönemde sanığın, FETÖ mensupları dönemin KOM Şube Müdürü Mustafa Uçkan, dönemin TEM Şube Müdürü Şahin Yalçınkaya ile hareket ederek, soruşturma dosyasıyla ilgisi olmadığı halde dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın yıpratılmasını sağlamayı amaçladığı belirtildi.
Böylece Sarıkaya'nın, Genelkurmay Başkanlığına atanmasına engel olmak amacıyla, paralel yapı mensubu hukukçular tarafından Ankara'da hazırlanan dijital ortamda getirilen kısımları 'kopyala-yapıştır' yapıp, sanığın da eklenmesini istediği hususları ilave ederek, Ali Kaya, Özcan İldeniz ve Veysel Ateş hakkında, "devletin birliğini ve bütünlüğünü bozmaya yönelik eylemde bulunmak, adam öldürmek" suçlarından 3 Mart 2006'da kamu davasının açılmasını sağladığı kaydedildi.
Mütalaada, Van 3. Ağır Ceza Mahkemesinde açılan bu davada, sanığın "başkan" sıfatıyla içinde bulunduğu mahkeme heyetince yargılanan sanıkların cezalandırılması için karar verildiği hatırlatıldı.
Ankesörlü telefonla da aranmış
Örgüt mensuplarının ByLock yazışmalarında, Sanık İlhan Kaya'nın da adının geçtiği, sanığın örgütün kullandığı ankesörlü telefonla haberleşme yöntemi kapsamında arandığı tespiti yer aldı.
İlhan Kaya'nın sohbet toplantılarına katıldığı, aracında yapılan aramada ele geçirilen 2 CD içerisinde, terör örgütü elebaşı Fetullah Gülen'e ait görüntülerin bulunduğu belirtildi.
Mütalaada, Van Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı döneminde, Şemdinli iddianamesinin kendi mahkemesine düşmesini sağladığı, açığa alınması ve ihraç edilmesi süreçlerinde Sarıkaya'ya para yardımında bulunduğu anlatıldı.
Sanık Kaya'nın, süreçte, "Ali Kaya iyi çocuktur, tanırım dediği" için Yaşar Büyükanıt hakkında "adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs" suçundan ayrı bir soruşturma evrakı düzenlenmesini sağladığı da ifade edildi.
Sanıkla ilgili tanık beyanlarının da yer aldığı mütalaada, bu kapsamda, sanık İlhan Kaya'nın, örgüt mensuplarının talimatıyla Yargıtay üyesi seçildiği, mesleğin icrası sırasında devam eden örgüt mensubiyetinin Yargıtay üyeliği sırasında da sürdüğü anlatıldı.
Mütalaada, Şemdinli soruşturmasının, "örgütün nihai hedeflerini gerçekleştirmeye yönelik yargı yapılanması tarafından gerçekleştirilen faaliyetler kapsamında ilk eylemlerden" olduğu vurgulandı.
Örgütün yargıdaki ilk eylemlerinden olacak şekilde Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı olarak görev yapan sanığın, Özel Yetkili Van Cumhuriyet Savcısı Ferhat Sarıkaya'yı etkilemek suretiyle Genelkurmay Başkanı olması beklenen ve örgütün askeriye içerisindeki yapılanmasına engel olarak görülen Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ı saf dışı bırakmak amacıyla dava konusu olayla ilişkilendirmeye çalıştığı kaydedildi.
Sanık Kaya'nın, görevi olmamasına karşın "Şemdinli davası" olarak bilinen davanın iddianamedeki bir kısım paragrafları bizzat kaleme aldığı, bir kısmını da yaptığı yönlendirme neticesinde o tarihte KOM Müdürü olarak görev yapan örgüt üyesi Mustafa Uçkan'a dijital ortamda getirtmek suretiyle eklenmesini sağladığı belirtildi.
İlhan Kaya'nın, soruşturma nedeniyle Ferhat Sarıkaya'nın açığa alınmasından sonra, örgüt lideri Fetullah Gülen'in talimatları doğrultusunda seyahat, konaklama başta olmak üzere her türlü ihtiyacıyla ilgilendiği, düzenli para ödemesi yapılmasını sağladığı da ifade edilen mütalaada, sanığın ayrıca, Sarıkaya'nın ihraç sonrası HSYK'ya giderek gelişmeleri anlatmasına engel olduğunun anlaşıldığı aktarıldı.
İstenilen cezalar
Esas hakkındaki mütalaada, Kaya'nın, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olduğu, sıkı bir disiplinle, örgütün stratejisi, yapılanması, faaliyetleri ve amacına uygun hareket ettiği ve "silahlı terör örgütü üyesi" olma suçunu işlediği sonucuna varıldığı belirtildi.
Örgüt hiyerarşisi içinde "mahrem alan" kapsamında yer alan sanığın eğitim düzeyi, sahip olduğu sosyokültürel birikimi, yaptığı görev nedeniyle edindiği mesleki bilgi ve tecrübeleriyle örgütteki konumu itibarıyla bu oluşumun, bir silahlı terör örgütü olduğunu bilebilecek durumda bulunduğu vurgulanan mütalaada, sanık hakkında, Türk Ceza Kanunu'nun (TCK), kaçınılmaz bir hataya düşen kişinin cezalandırılamayacağını öngören "hata" başlıklı 30. maddesinin uygulanamayacağı vurgulandı.
Esas hakkındaki mütalaada, sanığın "örgüt üyesi olma" suçundan TCK'nin 314/2 ve terör suçlarında cezanın yarı oranında artırılmasını öngören 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 5/1 maddeleri uyarınca 7,5 yıldan 15 yıla kadar hapisle cezalandırılması istendi.
Sanığın Yargıtayda görevlendirilmesi, örgütte temin ettiği güç ve sadakati ölçüsünde yükselip elde ettiği statüsüne eşdeğer şekilde yüksek yargı içerisinde konumlandırılması ve FETÖ'nün mahrem yapısı içerisinde bulunduğu hususları dikkate alınarak suçun işleniş biçimi, kastın yoğunluğu ve oluşan tehlikenin ağırlığına göre temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak belirlenmesi, tutukluluk halinin devamına karar verilmesi talep edildi.
Mütalaaya karşı söz verilen sanık Kaya ve avukatı esas hakkındaki savunmasını hazırlamak için süre istedi.
Verilen aranın ardından, mahkeme heyeti sanığın tutukluluk halinin devamına, sanığa ve avukatına esas hakkındaki savunmalarını hazırlamaları için süre verilmesine karar verdi.
Duruşma, 12 Şubat'a bırakıldı.
Ferhat Sarıkaya tanık olarak dinlenmişti
Kaya'nın yargılandığı davada daha önce tanık olarak dinlenen eski Savcı Ferhat Sarıkaya, "Başkan Kaya, bana, 'Büyükanıt, Genelkurmay Başkanlığına gelecek, darbe yapacak, iddianameye dahil et.' dedi." şeklinde ifade vermişti.
İddianame sonrası açığa alındığı sırada Kaya'nın kendisine düzenli maaş verdiğini bildiren Sarıkaya, "Beni bu cenderenin içine atan Kaya'dır. Namusu, şerefi varsa söylesin. Allah rızası için, biraz Allah korkun, vicdanın varsa söyle. Bu cemaatle ilgim yoktu. Bunları yaşamasaydım, belki hala hakim, savcıydım." demişti.
Hakkari'nin Şemdinli ilçesindeki Umut Kitabevinin 9 Kasım 2005'te bombalanması sonucu 2 kişi hayatını kaybetmişti, dönemin Van Savcısı Sarıkaya, aynı yıl olayla ilgili "Şemdinli iddianamesi"ni hazırlamıştı.
"Türk Silahlı Kuvvetlerine yapılan ilk tertip" kabul edilen iddianamede, dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Büyükanıt hakkında "Diyarbakır 7. Kolordu Komutanı olduğu dönemde suç işlemek için çete kurmak" suçlamaları yer almıştı.
ESKİ ANAYASA MAHKEMESİ ÜYESİ ERDAL TERCAN
27 Kasım'da ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesince Yargıtay ek binadaki salonda görülen duruşmada, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişimi sonrası meslekten ihraç edilen ve tutuklu yargılanan eski Anayasa Mahkemesi Üyesi Erdal Tercan, hakim karşısına çıktı. Tercan, duruşmaya tutuklu bulunduğu cezaevinden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile bağlandı.
Duruşmaya SEGBİS ile bağlanarak dinlenmesine karar verilen gizli tanık "Kitapçı" hazır edilemediği için dinlenemedi.
Dosyaya gelen yazı cevaplar ve belgelerin okunmasının ardından söz verilen Tercan, dosyaya giren belgelerin henüz kendisine ulaşmadığını, inceledikten sonra bunlara ilişkin savunma yapmak istediğini söyledi.
Bugün dinlenemeyen gizli tanık "Kitapçı"nın savcılık beyanına değinen Tercan, "Kitapçı"nın kendisine yönelik doğrudan bir beyanda bulunmadığını, genel ifadeler kullandığını savundu.
"Kitapçı"nın raportörlük için kendisinden referans olmasını istediğini, önce yardımcı olacağını söylediğini, ancak 6 ay sonra ikinci kez geldiğinde mahkeme başkanı ile arasının iyi olmaması nedeniyle yardımcı olamayacağını belirttiğini anlatan Tercan, aralarında cemaat bağlantısı olmadığını ileri sürdü.
"Kitapçı"ya "Sana referans olursam adın cemaatçiye çıkar" dediği yönündeki beyanı kabul etmeyen Tercan, "Ben cemaatçi değilim. Buna ilişkin somut delil yoktur. Bu kişiye de cemaatten uzak durması tavsiyesinde bulunmuş olabilirim." savunmasını yaptı.
Örgütün takip ettiği dosyalarda talimatla karar verdiği suçlamasını da reddeden Tercan, talimatla karar verecek mizaca sahip olmadığını ileri sürdü ve FETÖ elebaşı Fetullah Gülen'in bireysel başvurusunda çoğunluk ile hareket ederek, kabul edilemezlik kararı verdiğini anlattı.
Tercan, İstanbul'da FETÖ tutuklusu isimleri hukuka aykırı şekilde tahliye ettikleri gerekçesiyle yargılanan ve örgüt üyeliğinden hapis cezasına çarptırılan eski hakimler Mustafa Başer ile Metin Özçelik'in bireysel başvurularında ise hukuki kanaatine göre heyetin kararına muhalif kaldığını öne sürdü.
Muhalefet yazmak için raportörlerden taslak hazırlamalarını istemediğini, kararı kendisinin yazdığını anlatan Tercan, raportörlerden taslak istese dahi bunun suç teşkil etmeyeceğini kaydetti.
Hakkında tutukluluğuna yetecek somut delil bulunmadığını savunan ve 29 aydır tutuklu olduğunu ifade eden Tercan, tahliyesini istedi.
Mahkeme heyeti, Tercan'ın tahliye talebini reddederek, tutukluluk halinin devamına karar verdi.
Kovuşturmanın genişletilmesi talebi olmaması halinde, esas hakkındaki mütalaasını hazırlaması için dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesi, duruşmanın 18 Şubat 2019'a bırakılması kararlaştırıldı.
ESKİ YARGITAY ÜYESİ SÜLEYMAN PEHLİVAN
28 Kasım'da ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 9'uncu Ceza Dairesince, Yargıtay Genel Kurul Salonu'nda görülen duruşmada, kamuoyunda "FETÖ'nün kumpas davaları" olarak bilinen Amirallere Suikast ve Balyoz soruşturmalarında görev yapan eski Yargıtay üyesi Pehlivan hakim karşısına çıktı.
Sanık Pehlivan, duruşmaya tutuklu bulunduğu Sincan Cezaevinden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi aracılığıyla bağlandı. Süleyman Pehlivan'ın avukatı ise mazeret bildirerek duruşmaya katılmadı. Heyete Başkanlık eden Yargıtay 9'uncu Ceza Dairesi Üyesi Abdurrahman Orkun Dağ, yargılamanın geldiği aşama nedeniyle bu durumun duruşmanın icrasına engel teşkil etmediğini belirterek, yargılamaya devam etti.
Dosyaya gelen bilgi ve belgeleri okuyan Başkan Dağ, sanığın diğer FETÖ sanıkları ve örgütün sivil imamlarıyla baz çakışması kayıtları ile sanığın ankesörlü telefonla ardışık ve periyodik arandığı yönündeki tespiti okudu.
Pehlivan, baz çakışmalarını ve ankesörlü telefonla aranma tespitlerini kabul etmedi.
Duruşmada daha sonra Yargıtay Cumhuriyet Savcısı tarafından esas hakkındaki mütalaa açıklandı.
Örgütün yapısı, tanık beyanları, sanık savunması ile toplanan bilgi ve belgelerin anlatıldığı mütalaada, örgüt üyeleri arasındaki ByLock yazışmalarında örgüt faaliyetleri kapsamında sanığın da isminin geçtiği belirtildi. Sanığın ankesörlü telefonla ardışık arandığı aktarılan mütalaada, sanığın mesleğe girişten itibaren örgüt içinde yer aldığı, örgüt toplantılarına katıldığı, örgüt talimatları doğrultusunda Yargıtaya üye seçildiği, himmet verdiği, ByLock kullandığı, Yargıtay üyesi seçildikten sonra da sohbet toplantılarına katıldığı, örgütsel faaliyetlere devam ettiği anlatıldı.
"FETÖ'nün kumpas soruşturmaları" olarak bilinen soruşturmalarda etkin rol alan sanığın, FETÖ'nün deşifre olmasını engellemek, örgüt mensupları hakkındaki soruşturmaların sonuçsuz kalmasını sağlamak için faaliyet yürüttüğü de ifade edildi.
Mütalaada sanığın, Balyoz soruşturması, Yarbay Ali Tatar'ın intiharına neden olan eylem ve işlemleri, usulsüz dinleme, kumpas eylemlerine yönelik faaliyetlerinin ilgili HSK kararlarından anlaşıldığı da kaydedildi.
Tüm bu deliller ışığında Süleyman Pehlivan'ın, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olduğu, sıkı bir disiplinle örgütün stratejisi, yapılanması, faaliyetleri ve amacına uygun hareket ettiği ve "silahlı terör örgütü üyesi" olma suçunu işlediği sonucuna varıldığı kaydedildi.
Örgüt hiyerarşisi içinde "mahrem alan" kapsamında yer alan sanığın eğitim düzeyi, sahip olduğu sosyokültürel birikimi, yaptığı görev nedeniyle edindiği mesleki bilgi ve tecrübeleriyle örgütteki konumu itibarıyla bu oluşumun, bir silahlı terör örgütü olduğunu bilebilecek durumda bulunduğu ifade edilen mütalaada, sanık hakkında Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) kaçınılmaz bir hataya düşen kişinin cezalandırılamayacağını öngören "hata" başlıklı 30'uncu maddesinin uygulanamayacağı belirtildi.
Esas hakkındaki mütalaada, sanığın "örgüt üyesi olma" suçundan TCK'nin 314/2 ve terör suçlarında cezanın yarı oranında artırılmasını öngören 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 5/1 maddeleri uyarınca 7,5 yıldan 15 yıla kadar hapisle cezalandırılması istendi.
Sanığın Yargıtayda görevlendirilmesi, örgütte temin ettiği güç ve sadakati ölçüsünde yükselip elde ettiği statüsüne eşdeğer şekilde yüksek yargı içerisinde konumlandırılması ve FETÖ'nün mahrem yapısı içerisinde bulunduğu hususları dikkate alınarak, suçun işleniş biçimi, kastın yoğunluğu ve oluşan tehlikenin ağırlığına göre temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak belirlenmesi, tutukluluk halinin devamına karar verilmesi talep edildi.
Mütalaaya karşı söz verilen sanık Pehlivan, esas hakkındaki savunmasını hazırlamak için süre talep ederek, tutuklu kaldığı süre göz önünde bulundurularak tahliyesine karar verilmesini istedi.
Verilen aranın ardından mahkeme heyeti, sanığın tutukluluk halinin devamına, sanığa ve avukatına esas hakkındaki savunmalarını hazırlamaları için süre verilmesine karar verdi. Duruşma, 21 Şubat 2019'a bırakıldı.
Yarbay Ali Tatar'ın İntiharıyla Gündeme Gelmişti
Süleyman Pehlivan, İstanbul'da özel yetkili savcı olarak görev yaptığı 2009 yılında "Amirallere Suikast Soruşturması"nı yürüttüğü sırada, Yarbay Ali Tatar hakkında inceleme başlatmasıyla gündeme gelmişti.
Yarbay Tatar, savcıya ifade vermesinin ardından mahkemece tutuklanmış, üst mahkemeye başvurması üzerine 9 gün cezaevinde kaldıktan sonra serbest bırakılmıştı. Bu gelişme üzerine savcı Pehlivan'ın itirazıyla hakkında yeniden tutuklama kararı çıkarılan Tatar, cezaevine gitmeden intihar etmişti. Pehlivan, 2011 yılında Yargıtay üyeliğine seçilmişti.
Paralel yapı-Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, HSYK üyelerine açılan davalar
Paralel yapı-08 Ekim (2017) 'Ankara 77 sanık Yüksek Yargı Yapılanması' soruşturması/fezlekesi (Yargıtay)
(02 Aralık 2018, 14:18)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: