Ankara'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında Jandarma Genel Komutanlığı karargahındaki eylemlere ilişkin 243 sanıklı davaya devam edildi.
18.11.2018 11:14 Ankara'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında Jandarma Genel Komutanlığı karargahındaki eylemlere ilişkin davaya devam edildi.
05.11.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 23'üncü Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Sincan Cezaevi yerleşkesindeki salonda görülen duruşmaya, tutuklu ve tutuksuz sanıklar ile tarafların avukatları katıldı.
Duruşmada, darbe girişimi sırasında şehit olan polisler için 'leş' dediği iddia edilen eski üsteğmen Metin Yağcı savunma yaptı. O gece terör saldırısı olacağı söylendiği için karargaha gittiğini söyleyen sanık Yağcı, darbe girişimi olduğuna ve sıkıyönetim ilan edildiğine ilişkin bir açıklama duymadığını, bu yönde de kimseye emir vermediğini iddia etti.
Sanık Yağcı, bilirkişi raporunda yer alan görüntülerde saat 22.00 sıralarında karargaha giriş yapıyor ve gece boyunca elinde silahla karargah içinde gözüküyor. Alt rütbeli askerlere otoparkta toplayıp bazı talimatlar verildiği gözüken sanık Yağcı'nın bir kapıyı kırması da güvenlik kameralarına yansıyor. Sanık Yağcı, dava dosyasına giren karargahın güvenlik kameralarına ait görüntüler için "Yorum yok, görüntülere ilişkin konuşmak, yorum yapmak istemiyorum" diyerek, görüntülerin delil olarak kabul edilmemesini istedi.
Ankara 23. Ağır Ceza Mahkemesince, Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen duruşmada darbe girişimi sırasında şehit olan polisler için "leş" dediği müşteki beyanlarına yansıyan eski üsteğmen Metin Yağcı hakim karşısına çıktı.
Olay tarihinde nöbetçi olmadığı halde karargaha gittiği belirlenen Yağcı, terör saldırısı ve sızma ihtimaline karşı herkesin kamuflaj giymesi için emir verildiğini iddia etti.
Gelişmelerle ilgili bilgi almak için 10. kata çıktığını belirten Yağcı, daha sonra karargah cephaneliğinden MP5 otomatik tabanca aldığını söyledi.
Gecenin ilerleyen saatlerinde üsteğmen Musa Kılıçaslan'ın ilaçlarını almak için odasının kapısını tekme atarak kırdığını anlatan Yağcı, bu eylemi başka bir amaçla yapmadığını savundu.
Darbe girişimi olduğu ve sıkıyönetim ilan edildiğine ilişkin bir açıklama duymadığını, bununla ilgili kimseden emir almadığını öne süren Yağcı, kanunsuz bir eylemde bulunmadığını iddia etti.
Sanık Yağcı, dava dosyasına delil olarak giren karargahın güvenlik kameralarına ait görüntüler için "Yorum yok, görüntülere ilişkin konuşmak, yorum yapmak istemiyorum." dedi.
Karargahın her yerinde kameralara yakalandı
Yorum yapmak istemediği güvenlik kamerası kayıtlarına göre Yağcı, darbe girişiminin yaşandığı 15 Temmuz'da karargahın bütün bölgelerinde görülüyor.
Olay tarihinde 22.00 sıralarında karargaha giriş yapan Yağcı'nın, gece boyunca elinde silahla karargahın içindeki görüntüsü kamera kayıtlarında yer alıyor.
Alt rütbeli askerleri otoparkta toplayıp talimat veren Yağcı, bir odanın kapısını kırarken kameralar tarafından kaydediliyor.
Şehitlere hakareti iddianamede
Ayrıca sanığın cuntaya direndikleri için şehit olan polislere de hakaret ettiği iddianamedeki müşteki beyanlarında yer aldı.
Söz konusu beyanlardan bazıları şöyle:
Müşteki C.A: "Biz salondayken Metin Yağcı geldi, 'İşler lehimize gidiyor, bizimkiler polis aracını dağıttı, polis leşleri ortalığa dağıldı, it sürüleri dağılacak' dedi."
Müşteki K.Ö: "Metin Yağcı, 'Bizim helikopterler zırhlı araçları biçti, çevre güvenliği sağlandı, giren olursa vurulacak' dedi."
Müşteki M.D: "Metin Yağcı, 'Her şey lehimize gidiyor, kobra polis aracının anasını sinkaf etti, polislerin her biri bir tarafa kaçtı, eski uzun adam gitti gidecek' türünden bir cümle sarf etti."
Müşteki Ö.A: "Hatta Metin Yağcı bir keresinde 'Bizim uçaklar polis aracını vurdu, içindekiler geberdi, kimse dışarı çıkamadı, uzun başkan düzeltiyorum, eski uzun başkan televizyonda açıklama yapıyor, halkı sokağa çıkması için uyarıyor' dedi."
Duruşmanın öğleden sonraki bölümünde, olay tarihinde darbecilerce şehit edilenlerin yakınları ile 15 Temmuz gazileri müşteki olarak dinlendi.
Şehit Tevhit Akkan'ın eşi Edebiye Akkan, darbe girişiminin ilk saatlerinde eşi ve çocuklarının darbecilere karşı direnmek için Jandarma Genel Komutanlığı Karargahına gittiğini, burada açılan ateş sonucu eşinin başından vurularak şehit olduğunu, iki oğlunun ise yaralandığını söyledi.
Müşteki Edebiye Akkan, darbe sanıklarından şikayetçi olduğunu, davaya katılmak istediğini sözlerine ekledi.
Şehidin oğlu 15 Temmuz gazisi Emrah Akkan da olay gecesi babasıyla evde bulundukları sırada kendisini arayan bir arkadaşının ağlayarak darbe yapıldığını söylediğini aktardı.
Ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "darbecilere karşı alanlara" çağrısı üzerine ağabeyi Nahit ve babası Tevhid Akkan ile Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ne gitmeye karar verdiklerini ifade etti.
Külliye'ye yakın bir mesafe kala tankları gördüğünü, bu esnada zırhlı araçtaki askerlerin havaya ateş ettiğini söyleyen Akkan, burada karşılaştıkları yaralı bir polisin, "Gitmeyin ateş ediyorlar" dediğini bildirdi.
Tanktaki askerlere, "Biz bu vatanın evladıyız, neden bunu yapıyorsunuz?" diye sorduğu sırada kendilerine ateş edildiğini, kurşunların ağabeye isabet ettiğini belirten Akkan, "Etrafa baktığımda babamı da vurulmuş bir vaziyette gördüm. Vurulduğumu ise fark etmemiştim. Babamı hastaneye götürdüğümde ben de burada kendimden geçmişim. Kalbimin iki santimetre altına kurşun girmiş, karaciğerimi yırtarak çıkmış. Günlerce yoğun bakımda kaldım." diye konuştu.
Tedavisinin devam ettiğini belirten Akkan, darbecilerden şikayetçi olduğunu kaydetti.
Gazi Ferit Akkan ise kardeşi ve babasıyla evden çıktıklarında darbe girişiminin ilk saatleri olduğunu dile getirdi.
Jandarma Genel Komutanlığı karargahı önüne geldiklerinde zırhlı araçlardaki askerleri ikna etmeye çalıştıklarını ancak kendilerine ateş edilerek karşılık verildiğini vurguladı.
İlk ateşte babasının vurulduğunu, iki kardeşinin yaralandığını aktaran Ferit Akkan, "Babama yetiştiğimde can çekişiyordu. Şehadet getirmesini istedim. İki kardeşimin vurulduğunu bilmiyordum. Hastaneye geldiğimizde vurulduklarını fark ettim. Sanıklardan şikayetçiyim." dedi. Duruşmanın öğleden sonraki bölümünde, olay tarihinde darbecilerce şehit edilenlerin yakınları ile 15 Temmuz gazileri müşteki olarak dinlendi.
Şehit Tevhit Akkan'ın eşi Edebiye Akkan, darbe girişiminin ilk saatlerinde eşi ve çocuklarının darbecilere karşı direnmek için Jandarma Genel Komutanlığı Karargahına gittiğini, burada açılan ateş sonucu eşinin başından vurularak şehit olduğunu, iki oğlunun ise yaralandığını söyledi.
Müşteki Edebiye Akkan, darbe sanıklarından şikayetçi olduğunu, davaya katılmak istediğini sözlerine ekledi.
Şehidin oğlu 15 Temmuz gazisi Emrah Akkan da olay gecesi babasıyla evde bulundukları sırada kendisini arayan bir arkadaşının ağlayarak darbe yapıldığını söylediğini aktardı.
Ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "darbecilere karşı alanlara" çağrısı üzerine ağabeyi Nahit ve babası Tevhid Akkan ile Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ne gitmeye karar verdiklerini ifade etti.
Külliye'ye yakın bir mesafe kala tankları gördüğünü, bu esnada zırhlı araçtaki askerlerin havaya ateş ettiğini söyleyen Akkan, burada karşılaştıkları yaralı bir polisin, "Gitmeyin ateş ediyorlar" dediğini bildirdi.
Tanktaki askerlere, "Biz bu vatanın evladıyız, neden bunu yapıyorsunuz?" diye sorduğu sırada kendilerine ateş edildiğini, kurşunların ağabeye isabet ettiğini belirten Akkan, "Etrafa baktığımda babamı da vurulmuş bir vaziyette gördüm. Vurulduğumu ise fark etmemiştim. Babamı hastaneye götürdüğümde ben de burada kendimden geçmişim. Kalbimin iki santimetre altına kurşun girmiş, karaciğerimi yırtarak çıkmış. Günlerce yoğun bakımda kaldım." diye konuştu.
Tedavisinin devam ettiğini belirten Akkan, darbecilerden şikayetçi olduğunu kaydetti.
İkna girişimine ateşle karşılık vermişler
Gazi Ferit Akkan ise kardeşi ve babasıyla evden çıktıklarında darbe girişiminin ilk saatleri olduğunu dile getirdi.
Jandarma Genel Komutanlığı karargahı önüne geldiklerinde zırhlı araçlardaki askerleri ikna etmeye çalıştıklarını ancak kendilerine ateş edilerek karşılık verildiğini vurguladı.
İlk ateşte babasının vurulduğunu, iki kardeşinin yaralandığını aktaran Ferit Akkan, "Babama yetiştiğimde can çekişiyordu. Şehadet getirmesini istedim. İki kardeşimin vurulduğunu bilmiyordum. Hastaneye geldiğimizde vurulduklarını fark ettim. Sanıklardan şikayetçiyim." dedi.
Duruşmaya yarın devam edilecek.
06.11.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 23. Ağır Ceza Mahkemesince, Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen duruşmada, darbecilerce şehit edilenlerin yakınları ile 15 Temmuz gazileri müşteki olarak dinlendi.
Şehit Tevhit Akkan'ın oğlu, 15 Temmuz gazisi Nahit Akkan, darbe girişiminin ilk saatlerinde babası ve iki kardeşiyle darbecilere karşı direnmek için alanlara çıktıklarını anlattı.
Akkan, ilk etapta Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ne gitmeye karar verdiklerini, ancak Jandarma Genel Komutanlığı karargahı önünde konuşlanan zırhlı araçları gördükleri için burada kaldıklarını ifade etti.
Askerleri ikna etmek için çaba gösterdiklerini, bu esnada Jandarma Genel Komutanlığı nizamiyesinden kendilerine ateş edildiğini ifade eden Akkan, önce kendisinin sonra kardeşi Emrah, ardından babası Tevhit Akkan'ın vurulduğunu aktardı.
Kendi yaralandığı sırada, babasının da kanlar içinde yüzüstü yere düştüğünü aktaran Akkan, "Babamı o şekilde görünce ona koştum, kucağıma almaya çalıştım, buna rağmen onlar ateş ediyorlardı. Babamı hastaneye götürdüğümüzde hayatını kaybetmişti, ben de yaralı olduğum için kendimden geçmiştim. Bana gerekli müdahale yapıldıktan sonra hastaneden taburcu oldum. Şehit babam, gazi kardeşlerim ve kendi adıma bütün darbecilerden şikayetçiyim." diye konuştu.
Olay gününe ait güvenlik kamerası kayıtları izlettirilen Akkan, görüntülerde darbecilerin ateşi sonucu vurulan kişilerin kendisi ve babası olduğunu teşhis etti.
- "Görüntülerdeki benim daha neyi kanıtlayayım"
Müşteki Akkan, beyanlarının alınmasının ardından mahkeme heyeti, sanıklar ve avukatlarının sorularına cevap verdi.
Sanık avukatlarından Ayten İzmirli, o gece Jandarma Genel Komutanlığı önünde vurulduğuna dair delilinin olup olmadığını sordu.
Bunun üzerine Akkan, "O gece babam şehit oldu, ben vuruldum. Görüntülerde vurulan benim ben... Daha size neyi kanıtlayayım Avukat Hanım?" karşılığını verdi.
- "Ensesinden vurdular"
15 Temmuz gazisi Dilek Kurşun da darbe bildirisinin okunmasının ardından oğlu ve damadı ile Külliye'ye gittiklerini, araçtan inecekleri sırada Jandarma Genel Komutanlığı karargahı tarafından gelen helikopterin, bulundukları yere ateş ettiğini ifade etti.
Ambulanslar yaralıları almaya geldiğinde, darbecilerin buna engel olduğunu anlatan Kurşun, bir süre sonra Jandarma Genel Komutanlığı karargahından da sivillere ateş edildiğini anlattı.
Sedat Kaplan'ın vurulma anına şahit olduğunu belirten Kurşun, şöyle devam etti:
"Darbecilerin vurduğu Sedat Kaplan yerdeyken yanına gelen halk ondan şehadet getirmesini istedi. Darbeciler buna bile müsaade etmedi. Bizler sadece tekbir getiriyor, vatanımızın sahipsiz olmadığını hatırlatıyorduk. Tek amacı yerdeki yaralılara yardım etmek olan bir adamı ensesinden vurup, öldürdüler. Elimizde hiçbir şey yoktu. Buna rağmen bize ateş açıldı. "
Beyanların ardından duruşmaya ara verildi.
Duruşmanın öğleden sonraki bölümünde, müşteki olarak dinlenilen Uzman Çavuş Abdurrahman Maraşlı, eski albay Erkan Öktem'in, "Halkı yaklaştırmayın gerekirse vurun." talimatı verdiğini aktardı.
Olay günü komutanlığın A kapısının nöbetçisi olduğunu belirten Maraşlı, nöbetinin ilk saatinde telsizlerden albay ve yarbayların karargahta olduğuna dair konuşmalar yapıldığını bildirdi.
Maraşlı, nöbet tutuğu bölgeye gelen sanık eski yarbay Bülent Ak'ın sızma olacağını söyleyerek silahını istediğini ifade ederek, "Bülent Ak, kemerini boynumdan çekerek silahımı aldı. Bunun nedenini sorduğumda bizim yetersiz olacağımızı söyledi. Daha sonra TSK'nın yönetime el koyduğunu da belirtti." dedi.
Bülent Ak'ın silahının ardından cep telefonunu da alındığını anlatan Maraşlı, ardından Orgeneral Sükan Toplantı Salonu'na götürüldüğünü, burada darbeciler tarafından derdest edildiğini söyledi.
Bir süre sonra, sanık eski albay Erkan Öktem tarafından başından vurularak yaralanan TEM Daire Başkanı Turgut Aslan ile korumalarının da buraya getirildiğini anlattı.
Ardından dönemin Plan ve Güvenlik Daire Başkanı Albay Güven Şağban'ın da elleri bağlı bir şekilde salona getirildiğini belirten Maraşlı, "Güven albay, salondakilere 'Bu yaptığınız kanunsuzdur, doğru değildir.' diyerek buradakileri uyardı. Daha sonra Erkan Öktem geldi ve Güven albaya 'Sen bize çok çektirdin.' dedi. Güven albay da 'Bana komutanım diyeceksin, emirlerime uyacaksın.' karşılığını verdi. Bunun üzerine Erkan Öktem, Güven albaya karşı silahını çekti, namluya mermiyi sürdü, tetiğe basıp basmadığını bilmiyorum." diye konuştu.
Maraşlı, gecenin ilerleyen saatlerinde alıkonuldukları salona gelen sanık eski üsteğmen Metin Yağcı'nın "Uzun adam halkı kışkırtıyor." dediğini, Erkan Öktem'in de "Halkı yaklaştırmayın gerekirse vurun." talimatını verdiğini aktaran Maraşlı, sabah saatlerinde diğer rehinelerle garaja götürüldüğünü ifade etti.
Burada TEM Daire Başkanı Aslan'ın koruması Hüseyin Uğur İşçi ile Tuğgeneral Veli Turan'ı elleri ve gözleri bağlı şekilde gördüğünü anlatan Maraşlı, "Garaj kısmında kum torbalarından mevzi yapılmıştı. Çelik yelekli Yusuf Köz'ün, dışarı doğru ateş ettiğini gördüm." dedi.
Maraşlı, sanıklardan şikayetçi olduğunu sözlerine ekledi.
Duruşmaya yarın devam edilecek.
07.11.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 23. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen duruşmada, olay tarihinde darbeciler tarafından alıkonulan Albay İlhami Özdeyer, müşteki olarak dinlendi.
Darbe girişiminin yaşandığı 15 Temmuz'da Jandarma Genel Komutanlığı'nda nöbetçi amir olduğunu belirten Özdeyer, evrak işleriyle uğraştığı esnada odasına gelen sanık eski üsteğmen İlker Çiçek'in sıkıyönetim ilan edildiğini söylediğini aktardı.
Yasak olmasına rağmen Çiçek'in odasına silahlı bir şekilde girdiğini bildiren Özdeyer, bu duruma anlam veremediğini dile getirerek, kendisine "Şaka mı yapıyorsun?" diye sorduğunu ifade etti.
Gelişmeler hakkında bilgilendirme yapılacağını söyleyen Çiçek ile Orgeneral Sükan toplantı salonuna geçtiklerini anlatan Özdeyer, salonun girişinde sanık eski yüzbaşı Ramazan Karabulut'u silahlı olarak gördüğünü kaydetti. Daha rütbeli olmasına rağmen Karabulut'un kendisine "Geç bir yere otur" dediğini aktaran Özdeyer, "Odanın köşelerinde ellerinde silah bulunan ismini bilmediğim teğmen ve isimlerini sonradan öğrendiğim astsubay Abdülkerim ve Abdulhamit Baytak'ı gördüm. Odada benim durumumda bulunan yaklaşık 30 kişi vardı ve hepimiz aralıklarla oturtulmuştuk." diye konuştu.
Bu esnada derdest edilmiş bir şekilde toplantı salonuna getirilen Plan ve Güvenlik Daire Başkanı Albay Güven Şağban'ın, "Bu yaptığınız suçtur, başınız büyük dertte" dediğini aktaran Özdeyer, bunun üzerine darbe girişimi olduğunu anladığını dile getirdi.
Şağban'ın açıklamaları üzerine eski albay Erkan Öktem'in "Güven Bey gelmiş" dediğini bildiren Özdeyer, "Güven albay da Erkan Öktem'e 'Bana bey değil, komutanım diyeceksin' diye karşılık verdi. Güven albayın darbe girişimi olduğuna ilişkin açıklamasını salondaki herkesin duyduğunu düşünüyorum." ifadesini kullandı.
Sabah saatlerinde Jandarma Genel Komutanlığının bombalanacağının konuşulması üzerine kendisinin de aralarında bulunduğu rehinelerin garaj katına götürüldüğünü anlatan Özdeyer, buradaki darbeci askerlerden bazılarının dışarı ateş ettiğini kaydetti.
Darbe girişiminin başarısız olduğunun anlaşılması üzerine darbecilerin kendilerini bıraktığını belirten Özdeyer, sanıklardan şikayetçi olduğunu sözlerine ekledi.
Duruşmanın öğleden sonraki bölümünde, darbe girişimi sırasında darbeciler tarafından alıkonulan emekli Jandarma Kurmay Albay Güven Şağban müşteki olarak dinlendi.
Olay tarihinde Jandarma İstihbarat Başkanlığı Plan ve Güvenlik Daire Başkanı olarak görev yaptığını belirten Şağban, 15 Temmuz'daki askeri hareketlilik üzerine görüştüğü Albay Nurettin Alkan'ın darbe girişimi yapıldığı bilgisini aktardığını söyledi.
Bunun üzerine albaylar Ali Demir, Aziz Yılmaz ve Nurettin Alkan ile bir araya geldiklerini anlatan Şağban, saat 22.30'da karargahın nizamiyesine gittiklerini ifade etti.
Burada nöbet tutan silahlı teğmenlerin kendilerini içeri almamaları üzerine onlara yanlış yaptıklarını, kanunsuz bir işin içinde yer aldıklarını anlattıklarını bildiren Şağban, "Teğmenlere bizden emir almaları gerektiğini söyledik. Bu sırada onlarla aramızda arbede yaşandı, yumruklaşmalar oldu. Darbecilerden biri Nurettin Paşamı silahla yaraladı. Belimdeki silahımı aldılar. Çatışma esnasında darbeciler beni alıkoydu." dedi.
Elleri bağlı komutanlık binasındaki toplantı salonuna götürüldüğünü ifade eden Şağban, burada darbeciler tarafından alıkonulan yaklaşık 30 asker gördüğünü kaydetti.
Bu askerlere, "Darbe yapıyorlar. Sakın bunlara uymayın, suç işliyorlar, hepsi yargılanacak." dediğini anlatan Şağban, bu esnada sanık eski Jandarma Genel Komutanlığı Özel Kalem Müdürü albay Erkan Öktem'in, "Güven Bey hoşgeldin. Sen bize çok çektirdin, şimdi hesap vereceksin." diye tehdit ettiğini aktardı.
Öktem'e "Bana bey demeyeceksin, komutanım diye hitap edeceksin, verdiğim emirlere uyacaksın." dediğini anlatan Şağban, sözlerine şöyle devam etti:
"Darbeye karşı askerleri uyardığım için Öktem büyük bir hiddetle silahını çekerek doldurdu, bana doğru tetiğe bastı ama silah patlamadı. Öktem, tutukluk yapan silahını geri çekti ve mermi dışarı çıktı. Beni duvar kenarına götürmeleri, verilecek emirleri dinlemezsem infaz edilmem için emir verdi. Beni salona aldıklarında bir yüzbaşı gelerek, 'Saygından' diyerek rütbelerimi söktü."
"Halka ateş edilmesi talimatını verdi"
Sanık Erkan Öktem'in talimatıyla başka bir toplantı salonuna götürüldüğünü ifade eden Şağban, bir süre sonra dönemin Jandarma Personel Daire Başkanı Tuğgeneral Veli Turan, TEM Daire Başkanı Turgut Aslan ile korumalarının da buraya getirildiğini belirtti.
Elleri ve gözleri bağlı bir şekilde dışarıdan gelecek kurşunlara hedef olmaları için cam kenarında bekletildiklerini anlatan Şağban, "Alıkonulan polislerden biri kelepçenin ellerini çok sıktığını söyleyerek gevşetmelerini istedi. Bunun üzerine darbeciler ikinci bir kelepçe daha taktı ve elimizi biraz daha sıktılar." diye konuştu.
Rehinelerin aralarında konuşmalarına izin verilmediğini ifade eden Şağban, istemelerine rağmen kendilerine su verilmediğini dile getirdi.
Şağban, gecenin ilerleyen saatlerinde Öktem'in telsizden vatandaşların üzerine ateş etmeleri için askerlere talimat verdiğini duyduğunu da anlattı.
"Selalar okununca rahatladım"
Gecenin ilerleyen saatlerinde selaların okunması üzerine rahatladığını, bunu iyiye gidişin bir işareti olarak yorumladığını dile getiren Şağban, ardından "asker kışlaya" diye slogan atan vatandaşların sesinin gelmeye başladığını bildirdi.
Darbe girişiminin başarısız olduğunun anlaşılması üzerine Öktem'in emriyle rehin tutuldukları salondan çıkarıldıklarını belirten Şağban, şunları kaydetti:
"Kollarımıza teğmenler girdi. Öktem dışarıda telefonla konuşuyordu. Ona 'Sabaha kadar burada durduk. Bizi tuvalete götür' dedim. O da 'Gittiğiniz yerde tuvalete ihtiyacınız olmayacak' karşılığını verdi. İnfaza götürüldüğümüzü anladım. Bunun üzerine ellerimi çözmeye çalıştım çünkü yanımdakinin silahını almayı düşündüm. Merdivenlerden yavaş yavaş inip öndekilerle arayı açmak istedim. Yanımdaki teğmen 'Gecikiyoruz, acele edelim.' deyince, ben de 'Görmüyorum, ya gözlerimi aç ya da acele ettirme.' dedim. Yavaş yavaş aşağı indik. Teğmenler karargahı bilmedikleri için aralarında konuşmaya başladılar. Ben de dikkatlerini dağıtmak için sorular sordum. Bu sırada karargahın önündeki köprüye uçaktan bomba atıldı. Teğmenler panik halinde bizi bahçe kapısı yerine, garaja indirdiler. İkinci patlama oldu, yere düştüm ve bu esnada elimi açabildim. Gözümü açtığımda Yusuf Köz'ün bana silah doğrultuyordu. Biraz bekledikten sonra bir şey yapmadan gitti."
Daha sonra kendisi gibi alıkonulan Tuğgeneral Veli Turan ile Turgut Aslan'ın koruması polis memuru Hüseyin Uğur İşçi'yi gördüğünü belirten Şağban, darbe girişiminde yer almayan askerleri polise yardımcı olmaları konusunda uyardığını kaydetti.
Polislere rehine olduklarını söyledikten sonra yanındaki askerleri sıra halinde teslim ettiğini belirten Şağban, daha sonra emniyete götürüldüklerini ifade etti.
Darbe sanıklarından şikayetçi olduğunu dile getiren Şağban, davaya katılmak istediğini söyledi.
"Darbeyi Öktem yönetiyordu"
Müşteki Şağban'ın derdest edildiği ve Erkan Öktem'in kendisine silah doğrulttuğu anların yer aldığı görüntüler mahkeme salonunda izlettirildi.
Şağban, beyanının alınmasının ardından mahkeme heyeti, sanıklar ve avukatlarının sorularına cevap verdi.
TEM Daire Başkanı Turgut Aslan'ı başından vurarak yaraladığı, koruması Hasan Gülhan'ı ise şehit ettiği iddia edilen sanık eski albay Öktem ile Şağban arasından tartışma çıktı.
Jandarma Genel Komutanlığı karargahındaki darbe faaliyetini Öktem'in yönettiğini vurgulayan Şağban, darbe girişiminden önce Öktem'in FETÖ'cü olduğu için karargahtan uzaklaştırıldığını anacak son anda tayinin durdurulduğunu aktardı.
Bir avukatın sorusu üzerine Şağban, "O gün millet ilk kez bir darbe girişime karşı topyekun mücadele verdi. O gece vatan sevgisi taşıyan polis, asker, hakim, savcı, işçi, köylü herkes alanlarda darbeye karşı mücadele verdi ve başarılı oldu. Milletin bu başarısı neden birilerinin zoruna gidiyor, anlamış değil." değerlendirmesini yaptı.
Duruşmaya yarın devam edilecek.
08.11.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 23. Ağır Ceza Mahkemesince, Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen duruşmada darbe girişimi sırasında darbecilerce alıkonulan astsubay M.M, müşteki olarak dinlendi.
Darbe girişiminin yaşandığı 15 Temmuz'da Jandarma Genel Komutanlığında Görsel Basın Değerlendirme bölümünde görev yaptığını belirten M.M, olay günü karargahta nöbetçi olduğunu söyledi.
Sanık eski kurmay yarbay Bülent Ak'ın emriyle saat 21.00'de Orgeneral Sükan Toplantı Salonu'na gittiğini anlatan M.M, burada eski kurmay yarbay Yusuf Köz, eski yüzbaşı Ramazan Karabulut ile "Abdulkadir" ve "Abdulhamit" isimli iki astsubayı silahlı gördüğünü kaydetti.
Müşteki M.M, "Bunların da elinde MP-5 vardı. Toplantı salonuna geldiğimde salonda oturan 10-15 kişilik bir personel grubu görülüyordu. Yusuf Köz beni de koltuğa oturttu. Bize 'Yanlış bir hareket yaparsanız sizi öldürürüm.' dedi. Biz orada koltuklarda oturarak beklemeye başladık." diye konuştu.
M.M, dönemin Plan ve Güvenlik Daire Başkanı Kurmay Albay Güven Şağban'ın da derdest edilmiş şekilde bulundukları yere getirildiğini anlattı.
Şağban'ın darbeci askerlere, "Sizin yaptığınız suç, ben sizin komutanınızım." demesi üzerine sanık eski Jandarma Genel Komutanlığı Özel Kalem Müdürü albay Erkan Öktem’in, Şağban'a silah çektiğini ifade eden M.M, ilerleyen saatlerde TEM Daire Başkanı Turgut Aslan ile korumalarının da alıkonulmuş şekilde Orgeneral Sükan Toplantı Salonu'na getirildiğini söyledi.
Aslan'ın, kelepçelerin sıktığını söyleyerek gevşetilmesini talep ettiğini aktaran M.M, bunun üzerine sanık Ramazan Karabulut’un, "Bu, çok konuşuyor ağzını bantlayın." talimatı verdiğini bildirdi.
Sabah saatlerine kadar salonda alıkonulduklarını belirten M.M, bu esnada sanık Yusuf Köz'ün sürekli telefonda birileriyle görüşmesinin dikkatini çektiğini dile getirdi.
Binanın bombalanacağı bilgisi üzerine kendisinin de aralarında bulunduğu rehinelerin zemin kata götürüldüğünü ifade eden M.M, polis özel harekatın operasyonuyla darbecilerin elinden kurtulduğunu söyledi.
M.M, iki yıl geçmesine rağmen olayın etkisini üzerinden atamadığını, darbe sanıklarından şikayetçi olduğunu belirterek, davaya katılma talebinde bulundu.
Duruşmada, müşteki M.M'nin beyanının alınmasından sonra çapraz sorguya geçildi.
Sanık avukatı Ayten İzmirli'nin müştekiye yönelttiği sorular, izleyici sıralarında oturan şehit yakını ve gazilerin tepkisini çekti.
Bunun üzerine Mahkeme Başkanı Abdullah Köksal, tarafları uyararak duruşmaya 10 dakika ara verdi.
Bu sırada müştekiler, İzmirli'nin şehit yakınlarını rencide edecek sorularla davayı uzatmaya çalıştığını dile getirdi.
Taraflar arasındaki tartışmanın sürmesi nedeniyle polis mahkeme salonunu boşaltmak istediği sırada avukat İzmirli, cep telefonuyla müştekileri çekmeye başladı.
Bu duruma tepki gösteren şehit yakınları ve gaziler, yasak olmasına rağmen mahkeme salonunda çekim yaptığı için İzmirli hakkında şikayetçi olduklarını belirtti.
Salonunda yaşanan gerginlik, mahkemenin koridorlarında da devam etti.
Aranın ardında Mahkeme Başkanı Köksal, gerginlik nedeniyle müştekilerin kendilerini baskı altında hissedebileceğini gerekçe göstererek duruşmayı yarına erteledi.
"İzmirli bunu hep yapıyor"
Cumhurbaşkanlığı avukatı Hayrettin Bıyıklıoğlu, AA muhabirine, sanık avukatı İzmirli'nin şehit yakınları ile gazileri aşağılayan sorularla davayı uzatmaya çalıştığına dikkati çekti.
İzmirli'nin diğer darbe girişimi davalarında da aynı tutumu sergilediğini ifade eden Bıyıklıoğlu, şunları kaydetti:
"Sanık avukatı, esasa ilişkin gerçeklerin ortaya çıkarılmasından ziyade, duruşmayı nasıl uzatabilirim arayışını açık bir şekilde ortaya koyuyor. Darbe girişimi davalarının başladığı ilk günden bu yana sürekli şehit yakınları ve gazileri tahrik eden üslubu ile bilinen avukat İzmirli'nin yaptıklarını 'avukatlık mesleğinin icrası' ile açıklamak mümkün değildir. Hepimiz savunma hakkının sonuna kadar arkasındayız ancak davanın esası dışında sorularla süreci uzatmanın, bu vatan için hayatını kaybedenlerin yakınlarını aşağılamanın savunma hakkı olmadığı gibi suçtur."
09.11.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 23. Ağır Ceza Mahkemesince, Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen duruşmada darbe girişimi sırasında karargahtaki darbecilere karşı polis ekipleriyle hareket eden Jandarma Özel Harekat (JÖH) ekibinin başında bulunan Albay Özcan Mete Özcan, müşteki olarak dinlendi.
Olay tarihinde Orgeneral Arif Çetin'in emriyle darbecilere karşı mücadele etmek için Kara Havacılık Komutanlığına gittiğini belirten Özcan, itfaiye aracıyla kapatılan nizamiyelerde ayrıca silahlı askerlerin konuşlandırıldığını söyledi.
Buradaki askerleri silahlarından arındırdıktan sonra uçuşların kontrol edildiği kuleye müdahalede bulunduklarını anlatan Özcan, bu esnada darbecilerin kontrolündeki helikopterlerden kendilerine ateş açıldığını kaydetti.
Kulede kontrolü sağladıktan sonra Orgeneral Çetin'in emriyle Jandarma Genel Komutanlığı karargahına iki JÖH timiyle gittiğini ifade eden Özcan, polis özel harekat ile darbecileri teslim almak için operasyon yaptıklarını söyledi.
Sanıklardan şikayetçi olduğunu belirten Özcan, davaya katılmak istediğini sözlerine ekledi.
- "Davayı sulandırmayın"
Müşteki Özcan, beyanının alınmasının ardından mahkeme heyeti, sanıklar ve avukatlarının sorularına cevap verdi.
Çapraz sorgu sırasında bazı sanıkların müştekiye davanın esası dışında sorular yöneltmesi üzerine Mahkeme Başkanı Abdullah Köksal, "Davayı sulandırmayın, müştekiye kendinize ilişkin sorular sorun. Müştekinin size yönelik anlattıklarına ilişkin soru yöneltin." diyerek uyarıda bulundu.
Duruşmaya ara verildi.
Duruşmanın öğleden sonraki bölümünde, darbecilerce alıkonulan astsubay Selahattin Savaş Alkur'un, müşteki sıfatıyla beyanı alındı.
Olay tarihinde bulunduğu yere gelen sanık eski yarbay Bülent Ak'ın Orgeneral Sükan Toplantı Salonu'na gitmesi için kendisine talimat verdiğini anlatan Alkur, buraya gittiğinde darbecilerce alıkonulduğunu kaydetti.
Toplantı salonunda kendisi gibi alıkonulan yaklaşık 30 kişiyi gördüğünü belirten Alkur, bir süre sonra dönemin Plan ve Güvenlik Daire Başkanı Kurmay Albay Güven Şağban'ın da derdest edilmiş şekilde bulundukları yere getirildiğini söyledi.
Şağban'ın darbeci askerlere, yaptıklarının suç olduğunu, eylemlerinden dolayı yargılanacaklarını söylediğini bildiren Alkur, bu esnada sanık eski Jandarma Genel Komutanlığı Özel Kalem Müdürü albay Erkan Öktem'in, Şağban'a silahını çektiğini ancak sonrasında yaşananları görmediğini ifade etti.
Sanık Öktem'in darbeci askerlere, rehineler için "Konuşanın kafasına hiç acımadan sıkın, tetiği çekmekte tereddüt etmeyin." talimatı verdiğini aktaran Alkur, sanık eski üsteğmen Mehmet Kabaoğlu'nun da dışarıdakilere ateş ettiğini gördüğünü kaydetti.
Darbeci askerlere liderlik yapanların arasında sanık eski kurmay yarbay Yusuf Köz'ün de yer aldığına dikkati çeken Alkur, "Yusuf Köz oradaki askerlere liderlik yapıyordu, sürekli talimat veriyordu. O gece en çok gördüğüm kişiydi, teşhis yaparken de hiç zorlanmadım. Köz, dışarıdan gelen askerlerin, Bülent Ak'ın emrine girmesi talimatını verdi." diye konuştu.
Rehin alınan askerlerin aralarında konuşmasına izin verilmediğini vurgulayan Alkur, darbeci askerlerin kendilerini "Konuşanın kafasına sıkarız." şeklinde tehdit ettiklerini anlattı.
Sanıklardan şikayetçi olduğunu dile getiren Alkur, davaya katılmak istediğini sözlerine ekledi.
Duruşmanın öğleden sonraki bölümünde, darbecilerce alıkonulan Astsubay Soner Gülhancı da müşteki olarak 15 Temmuz'da yaşadıklarını anlattı.
Karargahta görevi başındayken darbeci askerler tarafından alıkonularak, Orgeneral Sükan Toplantı Salonu'nda tutulduğunu anlatan Gülhancı, bir süre sonra dönemin Plan ve Güvenlik Daire Başkanı Kurmay Albay Güven Şağban'ın da derdest edilerek aynı salona getirildiğini bildirdi.
Şağban'ın darbeci askerlere, yaptıklarının yanlış olduğunu, bu eylemleri nedeniyle yargılanacaklarını söylediğini aktaran Gülhancı, "Bu sırada darbeci askerler Albay Şağban'ı salona getirerek yere çökerttiler. Albay Erkan Öktem de tabancısını çekerek Albay Şağban'ın kafasına doğrulttu. Sonrasını görmedim, ateş sesi de gelmedi." dedi.
Darbeciler tarafından başından vurularak yaralanan TEM Daire Başkanı Turgut Aslan ve korumalarının da söz konusu salonda alıkonulduğunu ifade eden Gülhancı, darbecilerin sürekli kendilerini vurmakla tehdit ettiğini, bu nedenle diğer rehinelerle konuşamadığını anlattı.
'Uzun adam halkı sokağa çağırmış, biz de uçakları çağırdık'
Sanık eski albay Öktem'in alıkonulanlardan sorun çıkaranların canlı hedef olarak cam kenarında tutulması için talimatı verdiğini söyleyen Gülhancı, "İlerleyen saatlerde bir üsteğmen, yarbaylara, binbaşılara 'Sakin olun, uzun adam halkı sokağa çağırmış, onlar da buraya gelmişler. Şimdi biz de uçakları çağırdık, birkaç tane bomba atacaklar. Kontrol bizde, devam edin' dedi." ifadesini kullandı.
Karargahın bombalanacağı söylentileri üzerine kendisinin de aralarında bulunduğu rehinelerin bodrum katına götürüldüğünü aktaran Gülhancı, burada karşılaştığı Aslan'ın korumalarından Hüseyin Uğur İşçi ile Tuğgeneral Veli Turan'ın ellerini çözdüklerini söyledi.
Sanıklardan Bülent Ak, Yusuf Köz ve soy ismini Çiçek olarak bildiği subayların sabah saatlerinde dışarıya ateş ettiğini ifade eden Gülhancı, bu isimlerin bu eylemlerinden sonra ormanlık alana kaçmaya çalıştıklarını kaydetti.
Müşteki Gülhancı, söz konusu beyanları için kimseden talimat almadığını, sanıklardan şikayetçi olduğunu sözlerine ekledi.
13.11.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 23. Ağır Ceza Mahkemesince, Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen duruşmada, emekli Jandarma Kurmay Albay Aziz Yılmaz müşteki sıfatıyla ifade verdi.
Olay tarihinde Personel Plan ve Yönetim Daire Başkanı olarak görev yaptığını belirten Yılmaz, darbe girişiminin ilk saatlerinde kurmay albaylar Güven Şağban, Ali Demir ve Nurettin Alkan ile darbecilere karşı mücadele vermek için Jandarma Genel Komutanlığına gitmeye karar verdiklerini kaydetti.
Karargaha geldiklerinde Şağban ve Alkan'ın, nizamiyede kendilerini karşılayan silahlı askerlere, yaptıklarının kanunsuz olduğunu ve yasa dışı emirlere uymamaları için uyarıda bulunduklarını aktaran Yılmaz, buna rağmen askerlerin kendilerine silah doğrultularak bölgeden ayrılmalarını istediklerini belirtti.
Askerlerin tehditlerine rağmen geri adım atmadıklarını anlatan Yılmaz, bunun üzerine askerlerin kendilerine silahlı bir şekilde müdahale etmeye başladığını anlattı.
Darbecilere karşı kendilerini korumaya çalıştıklarını kaydeden Yılmaz, sanıklardan eski Albay Süleyman Karaca'nın arbede esnasında başına silah dayadığını söyledi.
Yaşanan çatışma sırasında Alkan'ın kolundan vurularak yaralandığını, Albay Şağban'ın ise rehin alındığını anlatan Yılmaz, Alkan'ı hastaneye götürmesi için bir taksiye bindirdiğini ifade etti.
Yılmaz, daha sonra Albay Ali Demir ile Hisarcıklıoğlu Camisi'nde, darbecilere karşı yapılacak operasyonu koordine eden dönemin Harekat Başkanı Tümgeneral Arif Çetin'in yanına gittiklerini kaydetti.
Darbecilerin kontrolündeki karargaha operasyon yapmaları için Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanlığı (JÖAK) timlerine haber verildiğini belirten Yılmaz, "JÖAK bir türlü gelmeyince timi almaya gitmeye karar verdik. AK Parti Genel Merkezi'nin önüne geldiğimizde Albay Ali Demir üniformalı olduğu için polis tarafından durdurulduk. Durumu onlara anlattıktan sonra bizi bıraktılar." dedi.
Sabah saatlerinde jandarma ve polis özel harekatın, karargahtaki darbecileri teslim aldığını söyleyen Yılmaz, sanıklardan şikayetçi olduğunu belirterek, davaya katılma talebinde bulundu.
"Birileri devlete silah doğrultmuş"
Beyanı alınan Yılmaz, ardından mahkeme heyeti, sanıklar ve avukatlarının sorularına cevap verdi.
Müşteki Yılmaz, sanık sorusu üzerine, uçakların Ankara üzerinden alçak uçması ve İstanbul'daki köprülerin askerler tarafından tutulmasıyla darbe girişimi yapıldığını anladığını dile getirdi.
Sanık eski yarbay Bülent Ak'ın "Neden nizamiyeye gelmeden önce silahınızı doldurdunuz?" sorusunu ise Yılmaz, "Birileri devlete silah doğrultmuş, buna rağmen bana neden silah doldurdun deniliyor. Bu askerliğin gereğidir." diye yanıtladı.
Duruşmanın öğleden sonraki bölümde, darbeciler tarafında alıkonulan Astsubay Ali Bedir, müşteki olarak dinlendi.
Darbe girişiminin yaşandığı 15 Temmuz'da Jandarma Genel Komutanlığı Beştepe Karargahı C nizamiyesinde nöbetçi astsubay olarak görev yaptığını belirten Bedir, saat 21.00 sıralarında sanık eski üsteğmen Mehmet Akif Şeker'in MP- 5 tabancayla nizamiyeye geldiğini ifade etti.
Bunun üzerine nöbet tutuğu kulübeden dışarı çıktığını anlatan Bedir, bu esnada kim olduğunu hatırlayamadığı bir uzman çavuşun, "sıkıyönetim ilan edildiğini" söylediğini bildirdi.
Bu duruma anlam veremediğini dile getiren Bedir, televizyondan haberlere baktığını ancak olağan dışı bir gelişmeye rastlamadığını ifade etti.
"İkaz etmeden vurun"
Sanık Şeker'in emriyle komutanlık binasının ikinci katına çıktığını, Orgeneral Sükan Toplantı Salonu önüne geldiğinde silahlı çok sayıda asker gördüğünü aktaran Bedir, sanık eski yarbay Yusuf Köz'ün cep telefonunu bırakarak salona geçmesi talimatını verdiğini ifade etti.
Alıkonulan askerlerin başında silahlı teğmenlerin beklediğini söyleyen Bedir, sanık Köz'ün, rehineler için darbeci askerlere, "Sağa sola bakanı ikaz etmeden vurun." diye emrettiğini, sanık eski yüzbaşı Ramazan Karabulut ve diğer darbe sanıklarının da "Emredesiniz komutanım." şeklinde karşılık verdiğini aktardı.
Bir zaman sonra darbecilerce alıkonulan TEM Daire Başkanı Turgut Aslan ve korumalarının da Orgeneral Sükan Toplantı Salonu'na getirildiğini ifade eden Bedir, "Aslan, kelepçenin elini sıktığını söyledi. Bunun üzerine Yusuf Köz polislerin ağzının bantlanması emrini verdi." dedi.
"Kobralar, polis aracını parçaladı"
Müşteki Bedir, ilerleyen saatlerde darbecilerce alıkonularak toplantı salonuna getirilen Kurmay Albay Güven Şağban'ın darbecilere yaptıklarının suç olduğunu, bu eylemleri nedeniyle yargılanacaklarını söylediğini belirtti.
Şağban'ın açıklamalarına tepki gösteren sanık eski albay Erkan Öktem'in tabancasına mermi sürerek Şağban'a doğrulttuğunu kaydeden Bedir, "Erkan Öktem'in ateş edip etmediğini bilmiyorum. Silah sesi duymadım. Öktem, Yusuf Köz'e 'Emirler kesin ve kati, emirleri uygulayın' dedi." diye konuştu.
Bedir, gecenin ilerleyen saatlerinde sanık eski üsteğmen Metin Yağcı'nın toplantı salonunun önünde bekleyen darbecilere, "Süreç lehimize gelişiyor. Bizim kobralar, polis zırhlı aracını parçaladı." dediğini aktardı.
Sabah saatlerinde TEM Daire Başkanı Aslan ve korumalarının salondan çıkarıldığını belirten Bedir, kısa bir süre sonra kendisinin de aralarında bulunduğu bir kısım rehinenin garaj katına götürüldüğünü ifade etti.
Garaj katında bazı askerlerin dışarıya ateş ettiğini ifade eden Bedir, darbe girişiminin püskürtülmesinden sonra karargaha operasyon düzenleyen güvenlik güçlerine sığındıklarını ifade etti.
Olay günü ve sonrasında yaşadıklarından dolayı sanıklardan şikayetçi olduğunu dile getiren Bedir, davaya katılma talebinde bulundu.
Duruşmanın öğleden sonraki bölümünde, Jandarma Genel Komutanlığı önünde eşiyle yaralanan 15 Temmuz gazisi Mine Özer de müşteki olarak dinlendi.
Özer, darbe girişiminin yaşandığı 15 Temmuz'da evinde olduğu sırada, darbecilerin kontrolündeki savaş uçaklarının Gölbaşı'ndaki Polis Özel Harekat Başkanlığına bomba attığını, patlamanın etkisiyle ortaya çıkan alev topunu gördüğünü söyledi.
Bunun üzerine darbe girişimi yapıldığını anladığını dile getiren Özer, "Polis Özel Harekatın bombalanmasından sonra 'Çocuklarımızı öldürüyorlar, buna engel olmamız gerekiyor' diyerek eşimle birlikte Gölbaşı'ndan Ankara merkeze geldik." dedi.
FETÖ'nün hastanesi yaralıları almamış
Jandarma Genel Komutanlığı Karargahı'nın etrafında konuşlanan tankları görünce buraya yöneldiklerini anlatan Özer, "Oraya giderken askerleri ikna edebileceğimi düşündüm. Görüştüğüm askere yaptığının yanlış olduğunu defalarca söyledim. Bu esnada nizamiye tarafından bir ses geldi. Sesin sahibi, 'Asker ne duruyorsun, vur bu şerefsizleri' diyerek bize ateş edilmesini emretti." dedi.
Bu talimattan kısa bir süre sonra helikopterden ve Jandarma Genel Komutanlığı nizamiyesinden sivillerin bulunduğu yöne ateş açıldığını belirten Özer, vücuduna 30 şarapnel parçası ile 3 kurşunun isabet ettiğini kaydetti.
Eşinin ve çevredeki sivillerin yardımıyla bir halı yıkama fabrikasına ait minibüse taşındığını anlatan Özer, araçta kendisiyle birlikte 13 yaralının daha bulunduğunu aktardı.
Önce FETÖ irtibatı nedeniyle kapatılan Turgut Özal Üniversitesi Hastanesine götürüldüklerini bildiren Özer, buradaki doktorların, "Sizi sokağa döktüyse o sizi tedavi etsin" diyerek kendilerini tedavi etmediklerini söyledi.
Bunun üzerine Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesine götürüldüklerini, ancak hastanenin girişi bariyerlerle kapatıldığı için özel bir hastaneye gittiklerini belirten Özer, "Sabah kendime geldiğimde dışarıdan sesler gelmeye devam ediyordu. O gece bize ateş edilince hepimizi öldürecekleri söylendi ve ölü taklidi yapmamızı isteyenler bile oldu." diye konuştu.
Sanıklardan şikayetçi olduğunu belirten Özer, davaya katılma talebinde bulundu.
Duruşmaya yarın devam edilecek.
14.11.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 23. Ağır Ceza Mahkemesince, Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen duruşmada, darbeciler tarafında alıkonulan astsubay İrfan Algel'in müşteki olarak beyanı alındı.
Kamera İzleme ve Sistem Odası'nda görevli olduğunu, olay günü karargah girişindeki x-ray cihazında nöbet tuttuğunu söyleyen Algel, akşam saatlerinde Uzman Çavuş İsmail Kabaca'nın telsizden C nizamiyesine gelen bir grup subayın nöbetçilerin silahlarını aldığı anonsunu geçtiğini aktardı.
Bu duruma anlam veremediğini, gelişme üzerine C nizamiyesine gittiğini belirten Algel, sanık eski yarbay Yusuf Köz ve tanımadığı bir kısım subayı silahlı gördüğünü bildirdi.
Algel, bir süre sonra nizamiyede karşılaştığı subayları sanık eski yarbay Bülent Ak'ın yanında gördüğünü, kendisini fark eden Ak'ın "Askeriye olarak yönetime el koyduk, emir ve talimatlara uyun." talimatını verdikten sonra tabancasını teslim etmesini istediğini söyledi.
Silahını vermek istemediğini belirtmesi üzerine Ak'ın yüksek sesle "Sıkıyönetim kanununu bilmiyor musun? Emirlere uyacaksın." diyerek tabancasını ve cep telefonuna el koyduğunu anlatan Algel, sanık yarbaylar tarafından Uzman Çavuş Ertan Akköprü'nün Orgeneral Sükan Toplantı Salonu'na götürüldüğünü kaydetti.
Algel, sanık eski binbaşı Özgür Özbay'ı silahlı olarak salonun girişinde gördüğünü, sanık Köz'ün, sürekli "Susun, konuşmayın." diye kendilerine bağırdığını, bir süre sonra darbeciler tarafından alıkonulan diğer askerlerin de aynı salona getirildiğini anlattı.
İlerleyen saatlerde sanık Köz'ün talimatı üzerine üsteğmen İlker Çiçek ile görüntü izleme merkezine gittiklerini ifade eden Algel, "İlker Çiçek, müzik yayınını açmamı ve mehter marşını bina içinde ve dışında çalmamı emretti. Ben de dışarıda ses yayını olmadığını marşların karışık olduğunu, mehter marşının hangi sırada olduğunu bilmediğimi söyledim." dedi.
Başında silahlı bekleyen askerlerin karargahın güvenlik kameralarını istedikleri tarafa yönlendirmesi için talimat verdiklerini belirten Algel, görüntülere bakmaması için de uyarıldığını dile getirdi.
Müşteki Algel, çatılarda keskin nişancılar olduğunu söyleyen darbecilerin, bunların konumlarının belirlenmesi için kameraları yaklaştırmasını istediklerini ancak kameraların bu şekilde manevra yapamayacağını söylediğini belirtti.
Darbecilerin yüzlerini zoomlamış
Kendisini alıkoyan silahlı askerlerden fırsat bulduğu her anda karargahtaki darbeci askerlerin teşhis edilebilmeleri için yüzlerine zoom yaptığını ifade eden Algel, şunları kaydetti:
"Gecenin ilerleyen saatlerinde yarbay Yasin Kayabaşı MP-5 silahı ile sistem odasına geldi. A ve B nizamiyelerden vatandaşlar gelirken Kayabaşı kameradan gördü ve bu durumu telefonla birilerine bildirdi. Daha sonra yüzbaşı Erkan Demir'de bulunan telsizden Jandarma Genel Komutanının Özel Kalem Müdürü Albay Erkan Öktem'in sesini duydum. 'Ateş edin. Bacaklarına doğru, ateş edin.' diye anons geçiyordu. A nizamiye önünde, bina dışındaki zırhlı araçtan, yine dışarıdaki vatandaşlara ateş edildi. B nizamiye önünde de bir vatandaşın vurulduğunu gördüm. Yüzbaşı Erkan Demir'e 'Vatandaşları vuruyorsunuz.' dedim. Kendisi bana 'Vatandaş değil o, polis.' cevabını verdi. Yaralıyı ve yanındakileri izledim. Şahıslarda silah olmadığını, bunların vatandaş olduğunu söyledim. Demir bana 'Sen işine bak.' dedi. Gece boyunca sürekli ateş edildi."
İlerleyen saatlerde iş makinelerinin C nizamiyedeki mantar bariyerleri sökmesi üzerine sanık yarbay Kayabaşı'nın, telefonla görüştüğü kişiye "Komutanım, uçak gelmesi lazım. Uçak gelirse kamelyalar tarafından gelip C nizamiye önünde bulunan zırhlı araçları vurabilir." dediğini aktaran Algel, Kayabaşı'nın daha sonra aradığı C nizamiyesindeki darbecilerin burayı boşaltmalarını istediğini ifade etti.
Sabah saatlerinde darbenin başarırız olmasıyla darbecilerin elinde kurtulduğunu belirten Algel, sanıklardan şikayetçi olduğunu, davaya katılmak istediğini sözlerine ekledi.
Duruşmaya ara verildi.
Duruşmada, Jandarma Genel Komutanlığı İstihbarat Başkanı Tuğgeneral Aykut Tanrıverdi, müşteki sıfatıyla 15 Temmuz'da yaşadıklarını anlattı.
Olay günü albay rütbesiyle Bilişim ve Teknik İstihbarat Daire Başkanı olarak görev yaptığını belirten Tanrıverdi, evinde bulunduğu sırada Albay Nurettin Alkan'ın kendisini arayarak heyecanlı ses tonuyla "FETÖ'cüler darbe yapıyormuş, karargahı ele geçirmişler diye duydum, karargahın karşısındaki camide buluşalım." dediğini aktardı.
Tanrıverdi, bunun üzerine tabancasını alarak Beştepe'teki karargaha gitmeye karar verdiğini ifade ederek, yoldayken kendisini bir kez daha arayan Albay Alkan'ın darbecilerin açtığı ateş sonucu omzundan vurulduğunu söylediğini kaydetti.
Bir süre sonra karargaha geldiğini anlatan Tanrıverdi, aralarında eski yarbay Süleyman Karaca'nın da bulunduğu silahlı bir grup askerin kendisine engel olduğunu söyledi.
Müşteki Tanrıverdi, "Yarbay Süleyman Karaca'yı görünce, olayın bir FETÖ kalkışması olduğunu anladım. 'Hayırdır Süleyman' dedim, o da resmi bir şekilde 'TSK yönetime el koydu, karargah bizim kontrolümüzde.' diye bir cümle kurdu. 'Siz kaç kişisiniz, gelir buraya müdahale ederiz, yanlış yapıyorsunuz.' dedim. Silahı göstererek uzaklaşmamı istedi. Ben de oradan döndüm. JÖAK timlerini hazırlayarak karargaha müdahale yapmayı düşündüm." diye konuştu.
Jandarma Özel Asayiş Komutanlığı (JÖAK) Amiri Mustafa Başoğlu'nun Hatay'da olması nedeniyle yardımcısı Yarbay İrfan Tüten ile görüştüğünü anlatan Tanrıverdi, kendisi gibi darbe karşıtı askerlerle JÖAK karargahında bir araya geldiklerini ifade etti.
Tanrıverdi, burada görev dağılımı yaptıklarını, jandarmanın birlik komutanlarını arayarak sözde sıkıyönetim emri ve eklerinin geçersiz olduğunu söylediklerini, sabah saatlerinde karargahtaki darbecileri teslim aldıklarını kaydetti.
Darbe sanıklarından şikayetçi olduğunu belirten Tanrıverdi, davaya katılma talebinde bulundu.
Duruşmaya yarın devam edilecek.
15.11.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 23. Ağır Ceza Mahkemesince, Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen duruşmada, Jandarma Genel Komutanlığı İstihbarat Başkanı Tuğgeneral Aykut Tanrıverdi, müşteki sıfatıyla 15 Temmuz'da yaşadıklarını anlattı.
Olay günü albay rütbesiyle Bilişim ve Teknik İstihbarat Daire Başkanı olarak görev yaptığını belirten Tanrıverdi, evinde bulunduğu sırada Albay Nurettin Alkan'ın kendisini arayarak heyecanlı ses tonuyla "FETÖ'cüler darbe yapıyormuş, karargahı ele geçirmişler diye duydum, karargahın karşısındaki camide buluşalım." dediğini aktardı.
Tanrıverdi, bunun üzerine tabancasını alarak Beştepe'teki karargaha gitmeye karar verdiğini ifade ederek, yoldayken kendisini bir kez daha arayan Albay Alkan'ın darbecilerin açtığı ateş sonucu omzundan vurulduğunu söylediğini kaydetti.
Bir süre sonra karargaha geldiğini anlatan Tanrıverdi, aralarında eski yarbay Süleyman Karaca'nın da bulunduğu silahlı bir grup askerin kendisine engel olduğunu söyledi.
Müşteki Tanrıverdi, "Yarbay Süleyman Karaca'yı görünce, olayın bir FETÖ kalkışması olduğunu anladım. 'Hayırdır Süleyman' dedim, o da resmi bir şekilde 'TSK yönetime el koydu, karargah bizim kontrolümüzde.' diye bir cümle kurdu. 'Siz kaç kişisiniz, gelir buraya müdahale ederiz, yanlış yapıyorsunuz.' dedim. Silahı göstererek uzaklaşmamı istedi. Ben de oradan döndüm. JÖAK timlerini hazırlayarak karargaha müdahale yapmayı düşündüm." diye konuştu.
Jandarma Özel Asayiş Komutanlığı (JÖAK) Amiri Mustafa Başoğlu'nun Hatay’da olması nedeniyle yardımcısı Yarbay İrfan Tüten ile görüştüğünü anlatan Tanrıverdi, kendisi gibi darbe karşıtı askerlerle JÖAK karargahında bir araya geldiklerini ifade etti.
Tanrıverdi, burada görev dağılımı yaptıklarını, jandarmanın birlik komutanlarını arayarak sözde sıkıyönetim emri ve eklerinin geçersiz olduğunu söylediklerini, sabah saatlerinde karargahtaki darbecileri teslim aldıklarını kaydetti.
Darbe sanıklarından şikayetçi olduğunu belirten Tanrıverdi, davaya katılma talebinde bulundu.
Duruşmada, darbeciler tarafında alıkonulan astsubay İrfan Algel'in müşteki olarak beyanı alındı.
Kamera İzleme ve Sistem Odası'nda görevli olduğunu, olay günü karargah girişindeki x-ray cihazında nöbet tuttuğunu söyleyen Algel, akşam saatlerinde Uzman Çavuş İsmail Kabaca'nın telsizden C nizamiyesine gelen bir grup subayın nöbetçilerin silahlarını aldığı anonsunu geçtiğini aktardı.
Bu duruma anlam veremediğini, gelişme üzerine C nizamiyesine gittiğini belirten Algel, sanık eski yarbay Yusuf Köz ve tanımadığı bir kısım subayı silahlı gördüğünü bildirdi.
Algel, bir süre sonra nizamiyede karşılaştığı subayları sanık eski yarbay Bülent Ak'ın yanında gördüğünü, kendisini fark eden Ak'ın "Askeriye olarak yönetime el koyduk, emir ve talimatlara uyun." talimatını verdikten sonra tabancasını teslim etmesini istediğini söyledi.
Silahını vermek istemediğini belirtmesi üzerine Ak'ın yüksek sesle "Sıkıyönetim kanununu bilmiyor musun? Emirlere uyacaksın." diyerek tabancasını ve cep telefonuna el koyduğunu anlatan Algel, sanık yarbaylar tarafından Uzman Çavuş Ertan Akköprü'nün Orgeneral Sükan Toplantı Salonu'na götürüldüğünü kaydetti.
Algel, sanık eski binbaşı Özgür Özbay'ı silahlı olarak salonun girişinde gördüğünü, sanık Köz'ün, sürekli "Susun, konuşmayın." diye kendilerine bağırdığını, bir süre sonra darbeciler tarafından alıkonulan diğer askerlerin de aynı salona getirildiğini anlattı.
İlerleyen saatlerde sanık Köz'ün talimatı üzerine üsteğmen İlker Çiçek ile görüntü izleme merkezine gittiklerini ifade eden Algel, "İlker Çiçek, müzik yayınını açmamı ve mehter marşını bina içinde ve dışında çalmamı emretti. Ben de dışarıda ses yayını olmadığını marşların karışık olduğunu, mehter marşının hangi sırada olduğunu bilmediğimi söyledim." dedi.
Başında silahlı bekleyen askerlerin karargahın güvenlik kameralarını istedikleri tarafa yönlendirmesi için talimat verdiklerini belirten Algel, görüntülere bakmaması için de uyarıldığını dile getirdi.
Müşteki Algel, çatılarda keskin nişancılar olduğunu söyleyen darbecilerin, bunların konumlarının belirlenmesi için kameraları yaklaştırmasını istediklerini ancak kameraların bu şekilde manevra yapamayacağını söylediğini belirtti.
Kendisini alıkoyan silahlı askerlerden fırsat bulduğu her anda karargahtaki darbeci askerlerin teşhis edilebilmeleri için yüzlerine zoom yaptığını ifade eden Algel, şunları kaydetti:
"Gecenin ilerleyen saatlerinde yarbay Yasin Kayabaşı MP-5 silahı ile sistem odasına geldi. A ve B nizamiyelerden vatandaşlar gelirken Kayabaşı kameradan gördü ve bu durumu telefonla birilerine bildirdi.
Daha sonra yüzbaşı Erkan Demir'de bulunan telsizden Jandarma Genel Komutanının Özel Kalem Müdürü Albay Erkan Öktem'in sesini duydum. 'Ateş edin. Bacaklarına doğru, ateş edin.' diye anons geçiyordu.
A nizamiye önünde, bina dışındaki zırhlı araçtan, yine dışarıdaki vatandaşlara ateş edildi. B nizamiye önünde de bir vatandaşın vurulduğunu gördüm. Yüzbaşı Erkan Demir'e 'Vatandaşları vuruyorsunuz.' dedim. Kendisi bana 'Vatandaş değil o, polis.' cevabını verdi. Yaralıyı ve yanındakileri izledim. Şahıslarda silah olmadığını, bunların vatandaş olduğunu söyledim. Demir bana 'Sen işine bak.' dedi. Gece boyunca sürekli ateş edildi."
İlerleyen saatlerde iş makinelerinin C nizamiyedeki mantar bariyerleri sökmesi üzerine sanık yarbay Kayabaşı'nın, telefonla görüştüğü kişiye "Komutanım, uçak gelmesi lazım. Uçak gelirse kamelyalar tarafından gelip C nizamiye önünde bulunan zırhlı araçları vurabilir." dediğini aktaran Algel, Kayabaşı'nın daha sonra aradığı C nizamiyesindeki darbecilerin burayı boşaltmalarını istediğini ifade etti.
Sabah saatlerinde darbenin başarırız olmasıyla darbecilerin elinde kurtulduğunu belirten Algel, sanıklardan şikayetçi olduğunu, davaya katılmak istediğini sözlerine ekledi.
Sanık Avukatından Bir Haftada 2'nci Reddi Hakim Talebi
Duruşmada, müşteki beyanlarının alınmasının ardından sanık avukatı Ayten İzmirli, 8 Kasım'da görülen duruşmanın ardından müştekilerle yaşadığı tartışmayı hatırlattı.
Mahkeme heyetinin gelişmelere zamanında müdahalede bulunmadığını ve bağımsızlığını yitirdiğini iddia eden İzmirli, bu nedenle duruşmadan çekilmelerini talep etti.
Avukat İzmirli'nin bu talebinden sonra söz verilen Cumhurbaşkanlığı Avukatı Hayrettin Bıyıklıoğlu, bir hafta içinde 2'nci kez reddi hakim talebinde bulunmanın duruşmayı uzatmaya yönelik olduğunu vurguladı.
Müşteki Tuğgeneral Nurettin Alkan'ın avukatı Hüseyin Özarslan da heyetin reddine ilişkin sunulan gerekçelerin, duruşmanın görülmediği bir zaman diliminde gerçekleştiğini ifade ederek, "Olay Sincan Başsavcılığına intikal etmiş, görüntü kayıtlarına el konulmuştur. Dışarıda yaşanan olaylara sanık avukatı kendisi sebep olmuştur. Her hafta bir reddi hakim talebi oluyor, sonra ara veriliyor. Yargılamayı yavaşlatmaya yönelik bir tavır görüyoruz." değerlendirmesini yaptı.
Duruşma savcısı Erdal Akdağ ise 8 Kasım'da görülen duruşmanın ardından yaşanan gerginliğe müdahale etmesi için güvenlik güçlerine talimat verdiğini, söz konusu olaylara ilişkin adli sürecin devam ettiğini hatırlattı.
Sanık avukatı İzmirli'nin "savunma hakkının kısıtlandığı" iddiasının gerçeği yansıtmadığına dikkati çeken Akdağ, "Savunma hakkının kısıtlandığını iddia eden sanık avukatı Ayten İzmirli, burada en çok söz alan avukatların başında geliyor. Reddi hakim talebinin duruşmayı uzatmaya yönelik olduğunu değerlendiriyoruz." tespitini yaptı.
Ardından kararını açıklayan Mahkeme Başkanı Abdullah Köksal, sanık avukatının reddi hakim talebinin duruşmayı uzatmaya yönelik olduğunu, bu nedenle talebi geri çevirdiklerini açıkladı.
İlk reddi hakim talebi de kabul görmemişti
Davanın 8 Kasım'daki duruşmasına ara verildikten sonra müştekilerle sanık avukatları arasında tartışma çıkmış, bunun üzerine sanık avukatı İzmirli aynı gün reddi hakim talebinde bulunmuştu.
Mahkeme bu talebi de aynı gerekçeyle kabul etmemiş, bunun üzerine Ayten İzmirli'nin bir üst mahkemeye yaptığı itiraz da reddedilmişti.
Duruşmaya yarın devam edilecek.
16.11.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 23. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen duruşmada, darbeciler tarafından alıkonulan Astsubay Seyit Ahmet Kaçmaz, müşteki sıfatıyla 15 Temmuz'da yaşadıklarını anlattı.
Olay tarihinde karargahta nöbetçi olduğunu, akşam saatlerinde sanık eski yarbaylar Bülent Ak ve Yusuf Köz'ün bulunduğu yere geldiğini belirten Kaçmaz, Ak'ın kendisine sıkıyönetim ilan edildiğini, Orgeneral Sükan Toplantı Salonuna gitmesi için talimat verdiğini söyledi.
Toplantı salonuna gittiğinde sanık eski Yüzbaşı Ramazan Karabulut'u gördüğünü kaydeden, Kaçmaz, bir süre sonra alıkonulan çok sayıda rütbeli personelin de salona getirildiğini dile getirdi.
Gelişmelere anlam veremediğini ifade eden Kaçmaz, "Alıkonulduğumuz salondaki silahlı askerlerin tepkileri gittikçe sertleşiyordu. Yarbaylar bizi kastederek 'gerekirse kafalarına sıkın' talimatını verdi." dedi.
İlerleyen saatlerde toplantı salonuna sivil giyimli 3 kişinin getirildiğini, askerlerin bunlara karşı hakaret içeren sözler sarf ettiklerini anlatan Kaçmaz, söz konusu şahısların TEM Daire Başkanı Turgut Aslan ve korumaları olduğunu sonrada öğrendiğini bildirdi.
Darbeciler tarafından alıkonularak salona getirilen Albay Güven Şağban'ın yapılan eylemlerin suç olduğunu söylediğini aktaran Kaçmaz, "Yüzünü görmediğim bir albay, Güven Şağban'a, 'Bıktım senden, senden çektiğimiz yeter, vurun gitsin.' dediğini duydum. Sonrasında yaşananları görmedim." ifadelerini kullandı.
Darbecilerin, silahlığın anahtarını sordukları Astsubay İrfan Algel'in, "Bütün kapıları kırmışsınız daha neyi istiyorsunuz." diyerek tepki gösterdiğine şahit olduğunu belirten Kaçmaz, sabah saatlerinde darbecilerin elinden kurtulduğunu söyledi.
Sanıklardan şikayetçi olduğunu dile getiren Kaçmaz, davaya katılma talebinde bulundu.
Hain itiraflar! 'İki polisi vurdum, haberleri aç kan götürüyor'
FETÖ darbe girişimi sırasında zırhlı araçlarla Ankara Emniyet Müdürlüğünü işgal etmek isteyen darbeciler arasında yer alan erler Koray Özdemir ve Barış Caner, polisleri vurduklarına dair "Polis ile çatışıyoruz", "İki tane vurdum", "Evet iki vurdum, haberleri aç kan götürüyor", "He karakolu bastık", "Hakkını helal et ölmek var, polisle çatışıyoruz" şeklindeki itirafları mesajlara yansıdı.
4. Kolordu ve 28. Mekanize Piyade Tugayı Komutanlığındaki eylemlere ilişkin davanın bazı sanıklarına ait telefon, bilgisayar, CD ve taşınabilir bellek gibi dijital materyallerin incelenmesi tamamlandı. Davanın görüldüğü Ankara 20. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilen bilirkişi raporunda, sanık erler Özdemir ve Caner'in telefonlarında darbe girişimine ilişkin yazışmalar tespit edildi. AA muhabirinin ulaştığı rapora göre, zırhlı araçlarla Ankara Emniyet Müdürlüğüne saldıran eski Yarbay Ejder Yıldırım ile hareket eden sanık erler, kendilerine karşı koyan polislere ateş ettiklerini mesaj olarak yakınlarına bildirdi.
"İki polisi vurdum"
Darbecilere teslim olmayı kabul etmeyen polislerle çatıştığını yazan sanık er Koray Özdemir, telefon rehberinde "Saliş" ve "Diloş" olarak kayıtlı kişilere polislerden ikisini vurduğunu yazdı. Mesajda, emniyet binasını bastıklarını, çatışma çıktığını ifade eden Özdemir'in bilirkişilerce tespit edilen yazışmaları şöyle:
"Polis ile çatışıyoruz. İki tane vurdum. Evet iki vurdum, haberleri aç kan götürüyor. He karakolu bastık. Hakkını helal et ölmek var, polisle çatışıyoruz. Ankara Emniyet binası"
"Polislere ateş atıyoruz iki kişiyi yaraladım"
Yakınlarına benzer içerikte mesaj gönderen sanık er Barış Caner de 15 Temmuz akşamı saat 23.52'de annesinden helallik istedi. Bu mesajdan yaklaşık 3 saat önce Caner'e gelen bir mesajda, "Binbaşı silah çekti bize" ifadesi yer aldı. Annesiyle birkaç kez daha mesajlaşan Caner, saat 00.14'de "Burada silahlar patlıyor, şarjım az, aklın kalmasın bana." mesajını gönderdi.
Ardından saat 01.11'de "Polislere ateş atıyoruz iki kişiyi yaraladım" mesajını yazan Caner, 22 dakika sonra bir arkadaşına "Kanka olaydayız" karşılığını verdi.
Mesajları ortaya çıkınca firar etti
4. Kolordu Komutanlığı ve 28. Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı'ndaki eylemlere ilişkin 5 Eylül 2017'de ilk duruşması görülen davanın sanıklarından Özdemir ve Caner, 22 Haziran 2017'de tutuksuz yargılanmak üzere tahliye edildi. Söz konusu mesajların tespit edilmesiyle hakkında 9 Mart'ta tutuklama kararı verilen Özdemir'in firar ettiği belirlenirken, Caner ise 11 Nisan'da tutuklandı.
Ankara'da onlarca kişiyi şehit ettiler
Darbe girişimi sırasında Genelkurmay Başkanlığı Karargahı, Ankara Emniyet Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı başta olmak üzere 15 Temmuz akşamı Ankara sokaklarındaki tank, zırhlı personel ve muharebe araçlarının tamamına yakını 28. Mekanize Tugay Komutanlığından çıktı. Bir kısmı 28. Mekanize Tugay Komutanlığı personelinden oluşan Jandarma Genel Komutanlığı darbe girişimi davası dahil söz konusu eylemlere ilişkin üç ana dava açıldı.
Sanık eski yarbay Yıldırım'ın komutasındaki zırhlı araçlarla Ankara Emniyet Müdürlüğüne düzenlenen saldırıda polis memurları Cüneyt Bursa, Hüseyin Kalkan, Varol Tosun, Muhammet Oğuz Kılınç ile vatandaşlar Yakup Kozan, Ömer İpek ile vatandaşlar Hakan Üner, Volkan Canöz ve Hüseyin Güntek şehit olurken, 240 kişi de yaralandı. Firari darbeci eski tuğgeneral Ali Kalyoncu'nun talimatıyla 28. Mekanize Tugay Komutanlığından çıkan zırhlı araçlar, Genelkurmay Başkanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Gençlik Caddesi'nde de onlarca kişinin şehit olmasına neden oldu.
Darbecilerin 225 askeri rehin aldıkları anların görüntüleri
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında Jandarma Genel Komutanlığını işgal eden cuntacıların, karargahta vatani görevini yapan 225 er ve erbaşı rehin aldıkları anların görüntüsü dava dosyasına delil olarak girdi.
Söz konusu görüntü ve buna ilişkin hazırlanan bilirkişi raporu, Jandarma Genel Komutanlığındaki eylemlere ilişkin davanın görüldüğü Ankara 23. Ağır Ceza Mahkemesine gönderildi.
AA muhabirinin ulaştığı görüntü ve bilirkişi raporuna göre, Ankara'daki başka birliklerden askerlerin de Jandarma Genel Komutanlığına gelmesiyle karargahtaki cuntacıların faaliyeti başlıyor.
Görev dağılımının ardından karargahın cephaneliğini yağmalayan darbeciler, daha sonra nizamiye ve nöbet kulübelerine tam teçhizatlı askerleri yerleştirdi.
Kendilerine karşı çıkacaklarını düşündükleri general, subay ve astsubayları alıkoyan darbeciler, bununla da yetinmeyip saat 22.21'de karargahta vatani görevini yapan er ev erbaşları da alıkoydu.
Üniforma giymelerine izin verilmeyen erler, sivil kıyafetleriyle karargahta toplandıktan sonra sanık eski Yüzbaşı Erkan Demir tarafından Hulusi Sayın Konferans Salonuna getirildi.
Sanıklar Mehmet Emin Bayrak, Metin Yağcı ve İsmail Kabaca'nın, er ve erbaşların sabaha kadar rehin tutuldukları salonunun girişinde silahlı olarak bulundukları kameralara yansıdı.
Rehin askerler, darbe girişiminin başarısız olmasının ardından karargaha operasyon yapan polis ve jandarma özel hareket timlerince kurtarıldı.
Jandarma Genel Komutanlığı davası
Darbe girişimi sırasında Jandarma Genel Komutanlığı Beştepe karargahındaki eylemlere ilişkin 243 sanığın yargılanmasına Ankara 23. Ağır Ceza Mahkemesinde devam ediliyor.
Sanıklar arasında eski Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Galip Mendi'nin Özel Kalem Müdürü jandarma kurmay albay Erkan Ökten ve komutanlık personeli subayların "imamı" olduğu belirtilen firari Muhterem Çöl de yer alıyor.
Jandarma Genel Komutanlığının karargahı ve çevresindeki olaylarda hayatını kaybeden Emi̇n Güner, Erkan Er, Hasan Gülhan, Medet Eki̇zceli̇, Ömer Can Açıkgöz, Rüstem Resul Perçi̇n, Sedat Kaplan, Sümer Deni̇z, Tevhi̇t Akkan ve Ümi̇t Çoban'ın "maktul" olarak yer aldığı davada, darbeciler tarafından başından vurularak ağır yaralanan eski Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Daire Başkanı Turgut Aslan, Danıştay Üyesi Muharrem Özkaya ile Emniyet Genel Müdürlüğü tüzel kişiliğinin de arasında olduğu çok sayıda "müşteki" bulunuyor.
İlk duruşması 6 Kasım 2017'de görülen davada, sanıkların ilk savunmaları alındı.
Sincan Ceza İnfaz Kurumlarındaki salonlarda görülen duruşmalarda, 15 Temmuz'da şehit olanların yakınları ile gazilerin müşteki olarak beyanı alınıyor.
Paralel yapı-15 Temmuz (2016)-29 Haziran (2017) 'Ankara 243 sanık (ilk 244) Darbe/Jand.Gn.Komutanlığı' davası
(18 Kasım 2018, 11:14)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: