Dönemin Emniyet Müdürü Hayri Kozakçıoğlu´nun İpekçi cinayeti için, ´Bu bir devletliler eylemi´ açıklamasından sonra dönemin İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş de, ´Devletliler dönemin sıkıyönetim Komutanlığı´nda´ açıklaması yaptı.
Güneş: İpekçi´yi vuranlar Sıkıyönetim Komutanlığı´nda
Dönemin Emniyet Müdürü Hayri Kozakçıoğlu´nun İpekçi cinayeti için, ´Bu bir devletliler eylemi´ açıklamasından sonra dönemin İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş de, ´Devletliler dönemin sıkıyönetim Komutanlığı´nda´ açıklaması yaptı.
Gazeteci Abdi İpekçi cinayeti sırasında İstanbul Emniyet Müdürü olan Hayri Kozakçıoğlu´nun ?Bu bir devletliler eylemi? açıklamasının ardından, dönemin İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş, o devletlilerin bulunduğu adresi verdi: ?Dönemin Sıkıyönetim Komutanlığı.? Güneş, ?Bu artık polis ve yargı işi değil. Siyasi otoritede, devletin örtülü yapılarla ilişkili tüm yapılarını açıklayacak, toplumdan özür dileyecek. Demokrasi için şart? dedi. CNN TÜRK´e konuşan Güneş, Kozakçıoğlu´nun dile getirdiği ?Bu devlet değil, devletliler eylemi? sözünden şunları anladığını söyledi: ?Olaydan önce, Ağca´ya katletme emrini veren, silahı veren, onu yönlendiren kişi belli. O kişinin kimlerle bağlantısı olduğu, daha önce hangi eylemleri gerçekleştirdiği bilinmekte. Katil yakalandıktan sonra, kimler tarafından yurtdışına kaçırıldığı biliniyor. Buna rağmen bilinmeyen olarak kalmasına, engellenmiş bir soruşturma denebilir.?
Soruşturmayı engellediler
Güneş, ?Kararı alan zaten devletli? diyerek, dönemin İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı´nı işaret etti. ?Soruşturmaya izin vermeyen dönemin İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı mı? sorusunu onaylayan Güneş, şunları söyledi: ?Kararı alan zaten Devletli. İlk emri veren kişi bellidir. Mehmet Şener´dir. Özel Harp´te olabilir, onunla bağlantılı da. Polise dediler ki, ´siz artık bu tahkikatı devam ettirmeyin. Biz yapacağız, böyle bir suç varsa, biz gereğini yapacağız.´ Eğer katil emniyetin elinden alınırken... emniyet çok farklı bir şey yaptı. (Mehmet Ali Ağca İstanbul Emniyet Müdürlüğü´nden Sıkıyönetim Komutanlığı´na verileceği gün) Emniyetten o gün çıkardı basına gösterdi. Orada gazeteciler (Ağca´ya) sordu: Sen mi (cinayeti) işledin diye. (Ağca) ´Evet ben işledim´ dedi. İstanbul Emniyet´i o toplantıyı yapmamış olsaydı, (Ağca´ya) mahkumiyet kararı tesis etmek zor olacaktı. Serbest kalabilecekti.
´İpekçi´ cinayeti 12 Eylül sürecinin parçası
?İpekçi cinayeti, 12 Eylül´e giden sürecin en önemli parçalarından? diyen Güneş şöyle devam etti : ?Toplumu sarsacak kişi aranmış, İpekçi bulunmuştur. İpekçi, toplumun bütün kesimlerinin kulak verdiği bir medya önderiydi. Akıllarınca 12 Eylül´e haklılık kazandıran bir eylemdi.? ( Star)
İpekçi ve Papa suikastlerinden geriye kalan sorular
31 yıl önce... Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Abdi İpekçi, öğleden sonra Ankara´dan İstanbul´a döndü, gazeteye uğradı ve saat 17. 40´ta kendi kullandığı arabasıyla evine doğru yola çıktı.. Sheraton ve Divan Oteli´nin önünden geçerek Harbiye´ye doğru ilerledi. Nişantaşı´da, evinin bulunduğu Karakol sokağına girmesine on metre kala trafik nedeniyle yavaşladı... O esnada aracının sağ camında bir karartı belirdi. İpekçi kurşun yağmuruna tutuldu. Silah seslerini duyan eşi Sibel İpekçi sokağa fırlarken, Abdi İpekçi´nin gövdesi düştü... Abdi İpekçi cinayetine ilişkin sayısız senaryo üretildi; olayda tetikçi olduğu iddiasıyla yakalanan ve yargılanan Mehmet Ali Ağca defalarca ifade değiştirdi, mahkemeden gizlice alınan ifadeler imha edildi, bazı dosyalar kaybedildi, olayda adı geçenler, kaçanlar korundu, saklandı, onlarca insan, kurum ve kuruluş ´zan´ altında bırakıldı.
Aradan 31 yıl geçti. 1 Şubat 1979 tarihinde öldürülen Abdi İpekçi ´nin cinayetinin tetikçisi olduğu iddiasıyla yargılanıp mahkum olan Mehmet Ali Ağca´nın yanı sıra bu cinayetin icra edilmesinde rol alıp ona yardımcı olan, daha sonra Kartal Askeri Cezaevi´nden onu kaçırıp, saklayarak yurtdışına kaçmasına aracılık edenlerin bir bölümü çeşitli cezalara çarptırıldı.Ama bir de aradan 30 yıl geçtiği halde hâlâ tam olarak kapanmamış iki suikast dosyası yanıtı, verilmemiş onlarca soruyla önümüzde duruyor : Biri ´Abdi İpekçi´, diğeri ´Papa II Jean Paul ´ suikastı dosyası...Bu iki dosyayı birleştiren en önemli unsur, İpekçi ve Papa suikastında tetiği çeken, yakalanan ve ceza alan faili Ağca...Bu iki dosyayı içinden çıkılmaz hale getiren ise, İpekçi ve Papa suikastlarını düzenleyen bir grup ülkücünün arkasındaki ´gücün´, gerçek azmettiricilerin hâlâ açığa çıkarılmamış olduğu yolundaki yaygın kanı.
İşte Abdi İpekçi cinayetinin 30´uncu yıldönümünde hâlâ tartışılan sorular:
CİNAYETİ KİMLER NASIL PLANLADI?
Abdi İpekçi cinayetinin gerçek azmettiricilerinin Mehmet Şener, Oral Çelik, Yalçın Özbey ve Yavuz Çaylan olduğu, cinayetin, uyuşturucu ve silah kaçakçısı olan ve o tarihte MİT´e çalıştığı öne sürülen Abuzer Uğurlu´nun bürosunda planlandığı ve o gün eylem planının yapıldığı odada bir MİT mensubunun da bulunduğu iddia edildi. Bu iddia, mahkeme sürecinde Ağca da dahil olmak üzere en az üç sanık tarafından dile getirildi. MİT, bu iddiaya yanıt vermedi.
İKİNCİ BİR ARAÇ VAR MIYDI?
Cinayetten sonra görgü tanıkları ?..İki kişiydiler, beyaz bir Renault´a bindiler, başka bir araç daha vardı....? şeklinde açıklamalarda bulundu. İkinci araç konusu hiçbir zaman açıklık kazanmadı. ?Cinayet sırasında MİT görevlisi Şahin Tolunoğlu´nun da olay yerinde bir başka araçta beklediği? yönünde bir başka iddia daha ortaya atıldı. Bu iddiayı ileri süren kişi, gazeteci Uğur Mumcu´ydu. Mumcu´nun kaderi de İpekçi´den farklı olmadı, 1993 yılında öldürüldü. Ağca gibi Malatyalı olan Tolunoğlu´nun ise, 1983´te kalp krizinden öldüğü ileri sürülüyor.
İHBARCININ İSMİ ÜZERİNDE NEDEN DURULMADI?
Abdi İpekçi´nin katilinin bulunması için ödül konuldu. Emniyete sayısız ihbar yağdı. Ağca´yı ihbar eden MHP´li Ramazan Gündüz, daha sonra bir başka ülkücü Zeki Peker tarafından öldürdü. Ancak mahkeme sürecinde ne öldürülen Ramazan Gündüz, ne de katili Zeki Peker´in ismi üzerinde duruldu. İki dava birbiriyle ilişkilendirilmedi.
ŞENER´İ İHBAR ETTİ, ÇELİK´İ UZUN SÜRE SAKLADI, NEDEN?
Ağca´nın 15 gün süren gözaltı sorgusunda İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş de bulundu. Ağca, önce suikastı tek başına gerçekleştirdiğini söyledi, ardından Mehmet Şener, Yalçın Özbey ve Yavuz Çaylan´ın adını verdi. Şener ve Özbey yurtdışına kaçarken, Yavuz Çaylan yakalandı ve 10 yıl hapis yattı. Organizasyonda yer alan bir başka kritik isim, Oral Çelik´ti. Ancak Ağca uzun süre Çelik´in adını vermedi. Ağca, Şener´in ismini hemen vermesine karşın Çelik´in ismini neden uzun süre sakladığı sorusunu hep karşılıksız bıraktı.
SIKIYÖNETİM, EK SORUŞTURMA İZNİ VERMEDİ Mİ?
Ağca yakalandıktan sonra 15 gün süreyle sorgulandı. O dönemde sıkıyönetim yasası nedeniyle ek soruşturma süresi, ancak sıkıyönetim komutanlığı tarafından verilebiliyordu. Dönemin İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş´e göre Emniyet, İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı´ndan 15 günlük ek soruşturma süresi istedi. Ancak bu talep askeri makamlar tarafından geri çevrildi. Dönemin 1. Ordu ve Sıkıyönetim Komutanı Orgeneral Necdet Üruğ, Güneş´in bu iddiasının doğru olmadığını söyledi.
AĞCA, ASKERİ CEZAEVİNDEN NASIL KAÇTI?
Ağca dosyasının en büyük muammasını, yüksek güvenlik önlemlerinin olduğu Kartal Askeri Cezaevi´nden 25 Haziran 1979 tarihinde kaçırılması oluşturuyor. Ağca, bu hapishanedeki askeri görevliler ve onların devreye soktuğu erler tarafından kaçırıldı. Bu organizasyonun kilit ismi olan ?Ömer Astsubay? sırra kadem bastı ve yargılanmadı. Olaya karışan erler ise, muhtelif hapis cezalarına çarptırıldı.
ŞENER VE ÖZBEY NEDEN HİÇ YARGILANMADI?
Abdi İpekçi cinayetinin organizasyonunda yer alan Mehmet Şener, Yalçın Özbey ve Oral Çelik bu cinayetten dolayı hiç sorgulanmadılar ve hiç ceza almadılar. Cinayetten önce ve sonra Ağca´nın hesabına para yatıran Yalçın Özbey, Almanya´ya kaçtı. DGM´nin resmi başvurusuna rağmen Almanya Özbey´i Türkiye´ye vermedi. 1995´te iki MİT mensubu Özbey´i Almanya´da sorguladı, ama sonra MİT´in bu sorgu tutanaklarını imha ettiği ortaya çıktı.Mehmet Şener hiç yakalanamadı. Çelik ise 1999´da üç ay hapis yattıktan sonra davası düştü. Çelik´in davası düştükten sonra mahkemeye nereden gönderildiği belli olmayan, Özbey´in görüşme tutanakları diye belgeler ulaştı. MİT´in ?imha ettik? açıklamasını sürdürmesi üzerine, mahkeme bu tutanakları teyit etmedi.
ÇELİK´İ TEŞHİS EDEN TANIK NEDEN KORUNMADI?
İpekçi ve Papa suikastının en kilit isimlerinden birinin Oral Çelik olduğu konusunda herkes hemfikir. Kendisi ´bütün sırlar bende´ dedi ama hakkındaki suçlamaları kabul etmedi. 1986 yılında Fransa´da uyuşturucu suçundan yakalanıp üç yıl hapis yattı. Daha sonra hem İsviçre, hem İtalya´da uyuşturucu kaçakçılığı iddialarıyla yargılandı. 1996 yılında kendi isteği ile Türkiye´ye iade edildi ve yeniden hapse girdi. İpekçi davasından yargılanırken, üç ay sonra tahliye oldu. Kendisinin İpekçi´ye ateş ettiğini söyleyen Abdullah Yavuz adındaki tanık, bu ifadesini geri aldı. Yavuz, daha sonra güvenliği sağlanmadığı için ifadesini geri aldığını açıkladı.
MİT´Çİ GÜNYOL NEDEN HİÇ SORGULANMADI?
İpekçi dosyasında hâlâ muamma olarak kalan bir konu, Ağca ile üst düzey bir MİT yetkilisinin yollarının İspanya´nın Mallorca Adası´nda kesişmiş olması. Bu MİT yetkilisinin ismi, bir dönem MİT Dış İstihbarat Daire Başkan Yardımcılığı görevinde bulunmuş olan Metin Günyol...Bu MİT görevlisi Ağca´nın sorgulamasında da yer almıştı. Ağca´nın 1981´de Papa´yı Roma´da vurmasından tam bir hafta önce Mallorca Adası´na gittiği biliniyor. Bu tarihte Günyol´un da Mallorca´da bulunması, Ağca-MİT ilişkisi konusunda soru işaretleri yaratan bir husus. MİT, o tarihte Günyol´un teşkilattan ayrılmış olduğunu söylemekle yetindi. İlginçtir ki, Günyol 7 ay sonra teşkilata yeniden döndü.
GÜNEŞ: ENGELLENDİK
Dönemin İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş, Ağca´nın sorgulamasında önemli engellerle karşılaştığını muhtelif vesilelerle söyledi. Güneş´in hem askeri makamlar, hem MİT´ten şikâyetçi olduğu biliniyor. Güneş, dönemin Başbakan´ı Bülent Ecevit´e de İpekçi cinayetinin MİT devre dışı bırakılarak soruşturulmasını önermesi, MİT´in Ağca olayındaki siciline güven duymadığına işaret ediyor.Abdi İpekçi suikastı, genel yayın yönetmeni olduğu Milliyet´te... Abdi İpekçi´nin son Durum yazısının bulunduğu sayfada, kurşunun kırdığı kaleminin fotoğrafı vardı. Sayfada ayrıca suikasta dünyadan ve yurttan tepkiler yer alıyordu.
Abdi İpekçi cinayetinde kim kimdir?
MEHMET ŞENER: İpekçi cinayetinde, Ağca´yı ?azmettiren? olduğu öne sürüldü. Hakkındaki gıyabi tutuklama kararı 1999´da zaman aşımına uğradı. 30 yıldır konuşmayan tek adam... İsviçre´de yaşıyor.
YALÇIN ÖZBEY: İpekçi cinayeti öncesi ve sonrasında, Ağca´nın hesabına para yatırdığı tespit edildi. Roma´daki Papa suikastı duruşmasında Ağca´nın cezaevinden kaçırılmasında kullanılan otomobilin kendisine ait olduğunu kabul etti. MİT´e İpekçi suikastına ilişkin bilgi verdi ama Türkiye´de hiç yargılanmadı. Halen Brüksel´de yaşıyor.
ORAL ÇELİK: İpekçi cinayetinin yönlendiricisi, Papa´ya suikast girişiminin kilit ismi. İsviçre´den Türkiye´ye döndü, üç ay yattı, çıktı. Malatya´da adının karıştığı bir öğretmenin öldürülmesiyle ilgili dava dosyası, adliyede kayboldu. Türkiye´ye döndükten sonra Malatyaspor Başkanı oldu. 50 milyar sermaye ile iş hayatına atıldı. O, şimdi bir işadamı.
YAVUZ ÇAYLAN: Ağca, eylem yerine kendisini onun götürüp getirdiğini söyledi. 10 yıl hapis cezası aldı. MHP İstanbul İl Başkanlığı için yarıştı, ama İpekçi cinayeti dosyası gündeme gelince adaylıktan vazgeçti. Çocukları üzüldüğü için artık İpekçi cinayeti üzerine konuşmak istemediğini söylüyor. MHP´de aktif siyaset yapıyor.
TİMUR SELÇUK: Ağca´nın askeri cezaevinden kaçmasından sonra saklanmasında ve İran´a kaçırılmasında rol oynadı. 1990´lı yıllarda DYP´den siyasete atıldı. Siyaseti bırakıp işadamlığına soyundu. Şimdilerde Azerbaycan Kültür Derneği yöneticisi. Iğdır´dan MHP belediye başkan adayı olmak için kulis yaptıysa da, MHP genel merkezi önünü kesti.
ÖMER AY: Mehmet Ali Ağca´ya yurtdışına kaçması için sahte pasaport sağladı. Sahte pasaport düzenlemekten hüküm giydi. Ankara´da dershane işletiyor .
ABUZER UĞURLU: Uluslararası silah ve uyuşturucu kaçakçısı. Ağca´nın para kasası. Avukatı, Uğurlu´nun Ağca´ya para verdiğini itiraf etti. Defalarca yakalanıp serbest bırakıldı. Eski MİT yöneticisi Mehmet Eymür, ?İpekçi cinayetini ona sorun? dedi. 1999´da uyuşturucudan cezaevine girdi.
BEKİR ÇELENK: Abuzer Uğurlu´nun ortağı... Ağca´yı Bulgaristan´da himaye etti, ona sahte pasaport sağladı. 1985´te Türkiye´ye döndü, ?Mahkemede her şeyi anlatacağım? dedi ve Mamak Cezaevi´nde yatarken kalp krizi geçirerek öldü.
DOĞAN YILDIRIM: Gümrükte çalışırken Ağca´nın cezaevinden kaçırılmasına yardım suçlamasıyla Abuzer Uğurlu ile birlikte yargılandı. Hapis yattı, avukat olduktan sonra Uğurlu ve Ağca´nın davalarına baktı.
ABDULLAH ÇATLI: İpekçi cinayetinde ikinci araçta olduğu öne sürüldü. Ağca´nın Maltepe Askeri Cezaevi´nden kaçırılmasını organize etti. Suikast sonrası evinde sakladı. Roma´da verdiği ifade Oral Çelik´i kurtardı. Kaçak olduğu için İpekçi cinayetinde hiç sorgulanmadı. Oysa devletin bir kanadı tarafından Susurluk organizasyonu içinde istihdam ediliyordu. 1996 yılında Susurluk kazasında öldü. Kazada kamyona çarpan arabada bir Emniyet Müdürü ile bir DYP milletvekili vardı. ( Milliyet)
Dönemin İçişleri bakanı Güneş: Soru işaretleri kaybolmadı
01 Şubat 2010: İpekçi Cinayeti üzerin Vatan gazetesinin dönemin İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş´le yaptığı röpörtajı sunuyoruz. Ağca´nın tahliye edilmesiyle İpekçi cinayeti bir kez daha tartışılmaya başlandı. Dönemin İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş, ?Eğer iktidarda kalabilseydik, bugün tartışılmakta olan birçok konu gündemde olmazdı? dedi. Gazeteci yazar Abdi İpekçi´nin öldürülmesinin üzerinden tam 31 yıl geçti. Dönemin Ecevit hükümetinin İçişleri Bakanı, deneyimli siyasetçi Hasan Fehmi Güneş, İpekçi´nin katili Mehmet Ali Ağca´nın sorgu tekrarında bizzat bulundu, Ağca´nın, ? İçişleri Bakanı´nı da öldürürüm ? dediğini kulaklarıyla duydu. Güneş 31 yıl sonra o günleri, azmettirici olarak aranan ve hiçbir zaman yakalanmayan Mehmet Şener´den, 12 Eylül´e uzanan ilginç süreci VATAN´a anlattı.
1 Şubat 1979´da Abdi İpekçi öldürüldü. 12 Eylül yolda ve siz İçişleri Bakanısınız? - 13 Ocak´ta bakanlık görevine getirildim. Göreve gelmemden 17 gün sonra Abdi İpekçi vuruldu. Benim için de çok büyük bir olaydı. Başbakanımız Ecevit için çok sarsıcıydı. Çünkü İpekçi dostuydu. Soruşturma boyunca olayın devamlı takipçisi olarak bu dostluğunu ve ilgisini devam ettirdi. İpekçi öldürüldükten sonra olayın üzerine yürüdük. İstanbul polisi başarılı bir soruşturma başlattı. Zor bir olaydı, zor bir dosyaydı. Çözülmesi çok zordu, çünkü vuran kaçmış, iz bırakmamıştı.
Olayın tanığı yıllar sonra konuştu? - Evet. Arabasını park etmiş bir mimar, olay sırasında arabasına binmiş geriye doğru manevra yapıyordu. Tam olayın işlendiği andı, farları yanıyordu. Geri geri çıkarken İpekçi´yi vuran katil onun farlarının içine düştü. O tanık bütün olayı izledi. Vuruşunu, silahı öbür eline alışını, pencereye dayanışını gördü. Kaçışını, onu bekleyen Yavuz Çaylan´ın kullandığı arabaya binişini gördü. Polis ona ulaştı. Bu önemli çünkü ulaşamazsınız. Tanık gönüllü değil. Kendi can güvenliğinin tehlikeye gireceğini düşünüyor. Ama polis onu ikna etti. Bugün yurtdışındaysa bu nedenle oradadır. Türkiye´de can güvenliği olmadığını söylüyor. Tanık mimar da olduğu için robot resmi o çizdi. İpekçi cinayetinde o tanık sayesinde aslına çok benzeyen bir robot resim çizildi. Ve sanıklara ulaşıldı. Üzerinde çok durulması gereken bir nokta var. Olaydan sonra yanılmıyorsam Milliyet Gazetesi 5 milyon, İpekçi ailesi ise 1 milyon lira ödül koydu. O gün için büyük paralardı. Katili ihbar edene verilecekti, ama o ödülü kimse almadı.
Bir ihbar olduğu hep iddia edilmiştir oysa? - Böyle bir şey yok. İhbar olmaksızın, polis kendi gücü ve iz sürmesiyle katile ulaştı. Katilin o kahvede olduğunu tespit etti ve gidip aldı. Şuna da vurgu yapmak istiyorum, katil hiçbir fiziki baskıya maruz kalmaksızın konuştu. Bundan herkesin emin olmasını isterim. Kendisine yardımcı olan Yavuz Çaylan´ı söyledi. Çaylan Adana´dan alındı. Uçakta neden alındığı söylenince itiraf etti. Ve söyledikleri katilin anlattıklarıyla birbirini tuttu, örtüştü. Bu görevi kendilerine veren Mehmet Şener´di. Şener´in çay ocağı gibi bir işyeri vardı. Bunları çağırmış ve ?Gençler öldürülüyor ama artık sıradan hale geldi. Ses getirmiyor. Daha büyük birinin, onların kullandığı sözcükle ´bir büyük başın´öldürülmesi lazım. Bunu da tespit ettik, Abdi İpekçi´dir. Şurada oturuyor? demişti. O dönem kullanılan telefon rehberinden İpekçi´nin evinin bulunduğu bölgenin krokisi yırtılmış ve üzerinde çalışılmış. O yırtık sayfayı polis buldu. Arama yapılmadığı iddiası doğru değildir. Polis gecikmesinde sakınca bulunan hallerde kendi inisiyatifiyle yapar. O inisiyatif kullanılarak aramalar yapıldı. Cinayetten sonra Şener´e ´İşi tamamladık´ dediler. Bir iddiaya göre silah Şener´e iade edildi, bir iddiaya göre ise yollarını kaybettiklerinden Kasımpaşa civarında attıkları söylendi.
Mehmet Şener´i yakalamak için operasyon düzenlendi mi? - Bu cinayetin arka cephesini öğrenmek istiyorsak Şener´den başlamak gerekiyor. Polis, Şener´e gittiğinde aracı işyerinin önünde park halindeydi. Polis birkaç gün onu bekledi ama gelmedi. O zaman bana verilen bilgilere göre katilin yakalandığını duyar duymaz- ki bunlar aynı örgütün elemanları her gün haberleşiyorlar- ortadan yok oldu. Bir anlatıma göre ise, mensup oldukları örgütün siyasi kanadının önderi yurtdışına çıkarken Şener de aynı uçakla çıkartıldı. Ama bu bir görüş olarak ileri sürüldü ve kanıtlamadı, araştırılamadı da.
Kim bu Şener? - Rolü çok önemliydi. Katile ´Niye ipekçi?´ diye sorulduğunda inandırıcı, akla yakın, uygun bir gerekçe söyleyemiyordu. ´Ne olmuş öldürülmüşse. Şu kadar genç öldürülüyor. Bir tanede ?dönme? büyük baş öldürülmüş´ diye kendini savunuyordu. Esas nedeni kendisi de bilmiyordu. Ona bu görevi verenler biliyordu sebebi. O görevi verenler neyi sağlamak istiyorlardı onu araştırmak gerekiyor.
Sizce neyi sağlamak istiyorlardı? - Bana sorarsanız sebebi; bir terör ortamı yaratmak, iç güvenliği kökten sarsmak, şiddetin egemen olduğu bir korku toplumu yaratmak ve böylece bir darbeye ortam hazırlamak. 12 Eylül´e giden yolda İpekçi cinayetinin çok önemli, toplumu sarsıcı bir olay olduğunu düşünüyorum. Eğer soruşturma sürdürülebilseydi, esas neden bulunabilirdi. Şimdi aslında artık bu işin yargı safhası bitti, ne kadar infaz edildi tartışmalı ama müddetnameye göre katilin cezası bitti. Ancak bu olayın nedenini bulmamız lazım. Gerçekten sivil, demokratik bir düzene kavuşmak istiyorsak, bu tür olayların bir daha yaşanmaması gerekiyorsa, yaşanan olaylarda rol alanları, düzenleyen odakları, nerede eğitildiklerini, kim olduklarını, devlet içindeki örtülü yapılarla ilişkisinin ne olduğunu bulmamız lazım.
Bu olabilir mi sizce? - Devleti yönetenler siyasi bir karar verir ve ?Geçmişimizdeki bu tür olayları araştıracağız, devlet içindeki örtülü yapıların rolü var mı bulacağız? denir. Bu mantıkla başlatılmış bir olay var aslında: Susurluk. İpuçları vardı ama üzerine yeterince gidilmedi. Bu olaylarda Şener gibi, mensup olduğu siyasi grup gibi.
Örgütün ismi nedir, ne adla biliyoruz o grubu? - İsim söylemek istemiyorum. O insanlara kanıtlarla ulaşmak lazım. Yoksa iftira atmış durumuna düşersiniz. Ama çok önemli kişiler çıkıp dediler ki, ´Bir grup vardı ki bunlar devlete yardımcı güçlerdi´. Böyle bir şey demokraside olmaz. Devletin gücü olur ama ona sivillerden yardımcı güç olmaz. Bu bir gruba suç işleme imtiyazı tanımak demektir. Bu demokraside olmaz. Ama bunu başbakan düzeyinde olanlar, MİT´in önemli görevlerinde bulunmuş insanlar söyledi. Onlara verilen görev neydi? Onlar hangi konularda duyarlı kılınmışlar, hangi düşünceye düşman kalıbına sokulmuşlardı. Üzerlerine gidilemedi. Olay sıradan, bireysel bir cinayetmiş gibi göründü.
Şener neden hiç bulunamadı? Yurtdışında tutuklandı serbest bırakıldı ama hiçbir zaman ifadesi alınamadı? - Benim görevli olduğum dönemde yurtdışına çıktığı öğrenildi. Ama yeri tespit edilememişti. Sonra zaten emniyetten dosya alındı ve takip edilemedi. İpekçi cinayetinin en azından bu kadarcık bölümünün aydınlatılması tamamen İstanbul polisinin başarısıdır. Ben o olaylarla görevlendirilmiş dedektiflerin ne kadar zor şartlarda, ne kadar özveriyle çalıştıklarının tanığıyım. Günlerce yatmadan, ayağından botlarını çıkarmadan çalıştıklarını biliyorum. Benim bulunduğum bir yerde ´müsaade eder misiniz ayaklarımız çok şişti´ diyerek izin istediklerini biliyorum. Sonra o çocuklar ne oldu biliyor musunuz? O çocuklar görevden alındı. Bu olayın aydınlanmasında çok büyük emeği geçen dedektiflerden birisi geçinmek için sokaklardan toplanan kâğıt artıklarıyla ilgili bir iş yapmak zorunda kaldı. Yaşamını sürdürmek için.
Kim bu polisler? - İsim vermem, çok üzülürler. Bütün ekip görevden alındı. Hepsi çok zor durumda kaldılar. Üzüntü vericidir. İstanbul polisine özellikle bu olaydaki başarıyı sağlamış olan gruba haksızlık yapılmıştır.
Hepsinin görevden alınmasını, devletin içinden birileri mi sağladı? - Görevden alma yetkisini kullananlar yaptı bunu. Bu bir resmi-idari tasarruftu. Olayın kapanması istendi. Hatta hiç açılmaması istendi. İstedikleri zaman toplumu darbe ortamına sürükleme kozunu elinde bulunduran yapılara, darbe ortamına sürükleyecek eylemleri planlayan yapılara ulaşmadan bütün toplumun vicdanını rahatlatacak bir tabloya ulaşamayız. Ona yönelmeliyiz. Bu yüzleşme başka ülkelerde yapıldı. Bunlar Gladio´nun sivil uzantıları mı, gençlik uzantıları mı, bunları Gladio mu eğitti, cevap bulmamız lazım. Ama cevaplar aranmadı ve bulunmadı. Israrım budur.
Ağca´nın sorgusunda da bulundunuz. Neler yaşandı o sorguda? - Sorgu sırasında benim talebim üzerine bir soru soruldu: Olayı rahatlıkla, detayıyla ortaya koyuyorsun. İtiraf etmen için baskı yapıldı mı, işkence yapıldı mı?. ?Bana kimse baskı, işkence yapamaz? dedi. Kendini megalomanik bir tavırla, abartan bir kişiliğe sahip birisi olarak algılamıştım. ?Bana baskı yapılsa ben nasıl olsa çıkacağım, kaçacağım. Daha büyük birini vururum o zaman? dedi. ?Kimi vurursun?? diye sordular, ?İçişleri Bakanı´nı? dedi.
Dinlediğinizi biliyor muydu? - Hayır bilmiyordu. Beni göremeyeceği bir durumdaydı. Bu sözlerini de duydum. Şaşırdınız mı? Hayır. Belli görevleri yapanların şaşırmak, korkmak gibi bir hakları yok. Ancak daha sonra bu konuda ısrarını sürdürdüğünü biliyorum. Ağca´nın cezaevinden kaçtığı dönemdi. Ben Bakanlık görevini bıraktıktan sonra bazı kişilerin Ankara´ya geldiklerini, evimin etrafında gezdiklerini biliyorum. Bakanlıktan ayrıldıktan sonra bir süre koruma verilmişti bana. Korumanın henüz kaldırılmadığı dönemdi. Korumam evimin biraz aşağısında bekleyen bir araç içindeki iki kişiyi fark ediyor. Bahçeden dolaşıp, ´Kimsiniz, çıkın arabadan ben polisim´demesi üzerine arabayı gazlayıp kaçarken o sokakta park etmiş birkaç arabaya çarpıyorlar. O sırada ben evdeyim. Bunları da biliyorum.
Ağca onlarla birlikte miydi sizce? - Kendisi arabada mıydı, dışarıda mıydı onu bilemiyoruz. Çünkü polis de onları göremedi. O araba hiç bulunamadı. Gerekli bildirimleri de yaptık. Ben bağlantılı olduğunu düşünüyorum.
Mehmet Şener bugün konuşsa bir şeyler aydınlanır mı? - Mehmet Şener gelmiş Türkiye´ye dolaşmış gitmiş. Artık gizlenmiyor. Mehmet Şener bu görevi kendi uydurmadı. O görevi ona verenler, aracı olarak kullanılanlar, onların daha üzerindekiler konuşurlarsa çözüme yaklaşılır. Şener konuşursa bir iki adım ileriye gider olay.
Özel harekât hala var. Kalkmalı mı sizce? - Her devlette örtülü yapılar vardır. Devlet güvenliği söz konusu olduğunda etkinleştirilecek, görevlendirilecek yapılar vardır. Benim bildiğim bunların sorumluluğu siyaset adamlarındadır. Yani bir operasyon yapılacaksa ve ben başbakansam benim imzamla olmalıdır. Sorumluluğu da ben üstlenmeliyim.
İktidar sürseydi ne olurdu? - Şuna çok inanmıştım. Biraz vaktimiz olabilseydi, hükümet içindeki sorunları çözebilseydik düze çıkabilecektik. Çok inanmıştım. Uykumuz bile gelmeden çalışıyorduk. Ancak siyasette hiçbir şeyi zorlamamak lazım. Hükümetimiz biraz zorlama bir hükümetti. 11 bağımsızla kurulmuştu. Kişisel tavırları öndeydi. Sorunlar anlaşılmıştı, çözüm noktaları belliydi. Karşımızda güçlü bir direniş vardı. Ama biz doğruya, ışığa yürüdüğümüz için önümüz kesilmek isteniyordu. Sürdürebilseydik ben bugün tartışılmakta olan birçok konu gündemde olmazdı diye düşünüyorum. Farklı bir Türkiye olurdu. ( Vatan)
(22 Ocak 2010, 15:02), son güncel.: (01 Şubat 2010)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:
Emniyet Müdürü Kozakçıoğlu: Ağca yalnız değildi
Türkeş: Darbe öncesi suikastların arkasında devlet görevlileri vardı