Ankara'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sonrasında görevlerinden ihraç edilen ve çıkarıldıkları mahkemelerce tutuklanan Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay ve Hakimler Savcılar Kurulu (HSYK) üyelerinin ayrı ayrı yargılanmasına devam edildi. Bu kapsamda HSYK eski Başkanı İbrahim Okur, Adalet Akademisi eski Başkanı ve Yargıtay eski Üyesi Hüseyin Yıldırım ve Yargıtay 9. Ceza Dairesi Eski Başkanı Ekrem Ertuğrul hakim karşısına çıkarıldı.
29.07.2018 12:44 Ankara'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sonrasında görevlerinden ihraç edilen ve çıkarıldıkları mahkemelerce tutuklanan Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay ve Hakimler Savcılar Kurulu (HSYK) üyelerinin ayrı ayrı yargılanmasına devam edildi. Bu kapsamda HSYK eski Başkanı İbrahim Okur, Adalet Akademisi eski Başkanı ve Yargıtay eski Üyesi Hüseyin Yıldırım ve Yargıtay 9. Ceza Dairesi Eski Başkanı Ekrem Ertuğrul hakim karşısına çıkarıldı.
HSYK ESKİ BAŞKANI İBRAHİM OKUR
23 Temmuz'da ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesince Yargıtay Genel Kurul Salonu'nda görülen duruşmaya Silivri Cezaevinde tutuklu bulunan Okur, avukatları ve yakınları katıldı.
Duruşmada sanık hakkındaki iddianamenin özeti okundu. İddianamede, sanığın üniversite yıllarından itibaren örgütün gizli toplantılarına katıldığı, meslek hayatı boyunca ülke yargısında strateji belirleyen etkin görevlerde yer aldığı, örgütün yargıya yerleşmesi için etkin rol üstlendiği, yargıyı ele geçirmede üst düzey yönetici olarak aktif rol oynadığı, böylelikle sıkı bir disiplin içinde hareket ederek örgüt hiyerarşisi içinde yönetici konumunda bulunduğu iddia edildi.
'Silahlı terör örgüt yöneticiliği' suçlamasını asla kabul etmeyeceğini söyleyen İbrahim Okur, darbe girişimini evinde televizyondan öğrendiğini, hakkında gözaltı kararının bulunduğunu öğrendikten sonra da teslim olduğunu belirtti.
Buna karşın bazı basın yayın organlarında 'örgütün kara kutusu kaçarken yakalandı' şeklinde yapılan haberlerle kendisi hakkında algı oluşturulmaya çalışıldığını ileri süren Okur, hakkında tek bir somut delil bulunmadan 2 yıl 6 gündür tutuklu olduğunu savundu.
Usule ilişkin itirazlarını dile getiren İbrahim Okur, hakkında suç üstü hükümlerinin uygulanamayacağını, soruşturmanın görevsiz ve yetkisiz makamlarca yürütüldüğünü, bu nedenle geçersiz sayılması gerektiğini öne sürdü.
Hakkındaki suçlamaların görev suçu kapsamında olup olmadığının irdelenmesini isteyen Okur, görev suçu olduğunun kabulü halinde dosyasının Anayasa Mahkemesine gönderilmesini, kişisel suç kabul edilmesi halinde ise ancak Yargıtay Ceza Genel Kurulunda yargılanabileceğini iddia etti. Okur, soruşturma sırasında çıkarılan Kanun Hükmünde Kararname ile yargılama yerinin değiştirilmesinin Anayasa'nın doğal hakimlik ilkesine aykırı olduğunu ileri sürdü.
İddianamede, hakkında somut herhangi bir delil bulunmadığını, 19 yıllık meslek arkadaşı Birol Erdem'in lehine verdiği tanık ifadelerinin dosyaya konulmadığını, yalnızca bir ByLock yazışmasında, suç unsuru taşımayan bir şekilde adının geçmesine rağmen bunun bile aleyhinde delil gibi sunulduğunu iddia etti.
Örgüt içinde yer almadığını, hayatının hiçbir döneminde kod adı kullanmadığını ancak iddianamede bunun öne sürüldüğünü belirten Okur, şu savunmayı yaptı:
'Kod adı kullandığım söyleniyor ama bu adın ne olduğu yazmıyor. İftira niteliğindeki duyuma dayalı tanık beyanlarına itibar edilmiştir. Hiçbir zaman üyesi veya yöneticisi olmadığım bu örgüte karşı yürüttüğüm mücadele görmezden gelinerek karşınıza bir suçlu gibi çıkarıldım. Hiçbir illegal yapı içinde olmadım. Bu hareket içindeki gördüğüm yanlışları haykırdığım ortadadır. Devlet yetkililerinin Pensilvanya'da ziyaret ettiği, Meclis kürsüsünden övgüler düzdükleri, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 'örgüt yoktur' kararı verdiği bu örgütle, gizli gündem olmadan, bilmeden, Bakan ve Müsteşarın bilgisi dahilinde görev yapmak suç mu? FETÖ/PDY üyesi olmam asla söz konusu değildir. Masum olduğum anlaşılacaktır.'
Üniversite yıllarından itibaren örgütün toplantılarına katıldığı iddiasını da reddeden Okur, İzmir'de üniversite okuduğu yıllarda gecekondu gibi bir evde kaldığını, cemaat mensuplarının kendisini evlere çekmeye çalıştığını ancak başarılı olamadıklarını savundu.
Bakanlıkta görev yaptığı dönemi anlatan Okur, bu dönemde uzun yıllar arkadaşı olan eski Adalet Bakanlığı Müsteşarı Birol Erdem ve Ahmet Hamsici ile sık sık görüştüğünü, ailecek de yaptıkları ev toplantılarının sohbet toplantısı olarak görülemeyeceğini iddia etti.
2010 Anayasa değişikliği süreci
İbrahim Okur, 2010 yılında yapılan Anayasa değişikliğinden önce yargının tarafsız olmayı başaramadığını, Anayasa Mahkemesinin 367 kararının AK Parti'nin kapatma davasının yanı sıra o dönemdeki HSYK ile hükümet arasında büyük gerilimler yaşandığını anlattı.
Bu gerilimlerin büyük çoğunluğunun kamuoyu önünde yapıldığını, HSYK Başkanvekili, dönemin Yargıtay Başkanının yaptıkları hükümete karşı açıklamalarla gergin ortamın daha da arttığını ifade eden Okur, bu süreçlerin ardından Anayasa değişikliğinin gündeme geldiğini söyledi.
Anayasa değişikliğinin ardından yapısı değiştirilen yeni HSYK'nın üyelerinin seçimiyle ilgili de bilgi veren Okur, yeni HSYK'nın oluşumunun ardından Yargıtay ve Danıştaya üye seçimi yapıldığını aktardı.
Okur, üye seçimi sürecinde cemaatin Yargıtaya seçilecek 160 üyenin 140'ının kendilerinden olması konusunda ısrar ettiğini, buna karşı çıktıklarını, bunun üzerine cemaat mensubu HSYK üyelerinin kendisine, 'Hocaefendi öyle istiyor' dediğini anlattı. Bunun üzerine tepki göstererek toplantıyı terk ettiğini söyleyen İbrahim Okur, konuyu ilettiği dönemin Adalet Bakanlığı Müsteşarı Ahmet Kahraman'ın bu kişilerle bir şekilde anlaşma sağlanmasını istediğini, sonunda bir listede anlaşıldığını kaydetti.
Zekeriya Öz nasıl Başsavcıvekili oldu?
İstanbul'da yürütülen Ergenekon soruşturmasının sulandırıldığını düşündüğünü, bu nedenle soruşturmayı yürüten eski savcı Zekeriye Öz'ün görevden alınmasını istediğini savunan Okur, 'O dönemde kararname çıkaracaktık. Türkan Saylan'ın da soruşturmaya dahil edildiğini gördüğümde, bu soruşturmanın derin devletle hesaplaşma amacından çıktığını anlamıştım. Müsteşar beye ilettim. Zekeriya Öz'ü almanın yolunu aradık.' dedi.
Dönemin Adalet Bakanlığı Müsteşarı Ahmet Kahraman'ın isteğiyle Öz'ün, soruşturmadan alınarak Başsavcıvekili yapıldığını anlatan Okur, 'Yani, Zekeriya Öz'ü ödüllendirmek için değil, soruşturmadan uzaklaştırmak için Başsavcıvekili yaptık.' diye konuştu.
Okur, bundan sonraki süreçlerde de cemaat üyesi yargı mensuplarının yanlışlarını kamuoyunda dile getirdiğini, Ergenekon davasında tutuklu bulunan iki milletvekilinin bırakılması gerektiği yönünde basına demeç verdiğini hatırlattı.
CMK 250. maddeyle yetkili savcıların yetkilerini aşmaya başladıklarını, bunu da bir televizyon canlı yayınında dile getirdiğini, konuyla ilgili daha sonra da basına açıklamalar yaptığını anlatan Okur, süreçte rahatsızlıklarını dile getirmeye devam ettiğini, bu nedenle 2011'den itibaren cemaat mensubu HSYK üyeleriyle aralarında tartışmalar çıktığını öne sürdü.
MİT krizi
MİT krizinin yaşandığı 2012 Şubat ayında yaşananları da anlatan İbrahim Okur, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ı ifadeye çağırdığını, bunun duyulması üzerine, dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin'in kendisini Hakimevine çağırdığını belirtti. Okur, 'Bakan beyin yanında Fikret Seçen'i aradım. 5 kişiyi Oslo görüşmeleri nedeniyle ifadeye çağırdığını söyledi. 'Bunlar devlet politikası, siz karışamazsınız' dedim. Bu görüşmeden sonra Hakimevinden ayrıldık. Bir süre sonra internet sitelerine sızdırdılar. Ardından Bakan bey ile özel uçakla İstanbul'a gittik. Dolmabahçe Ofis'te Başsavcı Turan Çolakkadı ve Fikret Seçen ile görüşme yaptık. Evrakı yetkisizlik vererek, Ankara'ya göndermelerini söyledik.' ifadelerini kullandı.
Buna rağmen verilen sözü tutmadıklarını, bu sırada dönemin Ankara Başsavcısı Ethem Kuriş ile de görüştüğünü, evrakın gelip gelmediğini sorduğunu anlatan Okur, bu görüşmeden sonra Ankara Başsavcılığının da MİT Müsteşarını özel kaleme not bırakarak ifadeye çağırdığını öğrendiğini anlattı. Okur, tekrar görüştüğü Ethem Kuriş'ten, birkaç gün süre verilmesini istediğini, bu sürede de yasanın çıkarıldığını aktardı.
İbrahim Okur, 'Cemaatin operasyonel olaylarını MİT krizi sırasında burada kavradım. Bu yapının artık dış güçlerin güdümünde olduğunu, İsrail ve ABD'nin aracılığıyla bu yapının operasyon yaptığını düşünüyorum. Cemaat diye bilinenlerin bu kadar aklının olduğunu düşünmüyorum.' diye konuştu.
Ahmet Şık ve Nedim Şener'in tutuklanması
Ahmet Şık ve Nedim Şener'in tutuklanma süreçleriyle ilgili de bilgi veren Okur, bu konuyla ilgili de Fikret Seçen'i aradığını, dosyada önemli şeyler bulunduğunu söylediğini aktardı. Avrupa'dan da tepkiler gelmesi nedeniyle en azından bu kişilerin tutuksuz yargılanması gerektiğini belirttiğini söyleyen Okur, Mahkeme Başkanını değiştirdiklerini, bunun ardından Şık ve Şener'in tahliye edildiğini kaydetti.
Ergenekon, Balyoz hakim ve savcılarıyla ilgili şikayetler
İbrahim Okur, Ergenekon, Balyoz, Devrimci Karargah, Oda TV gibi soruşturmaları yürüten savcılar ile yargılamayı yapan hakimlerle ilgili HSYK'ya 2013'te gelen şikayetlerle ilgili de bilgi verdi. Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, eski Fenerbahçe Kulubü Başkanı Aziz Yıldırım'ın da aralarında bulunduğu bazı kişilerin şikayetleriyle ilgili Kurul'da 14 dosya bulunduğunu söyleyen Okur, bu dosyaların tümünde hakim ve savcılar hakkında soruşturma açılması yönünde oy kullandığını ancak çoğunluk sağlanamadığı için tümünün reddedildiğini anlattı.
Buna rağmen iddianamede, 'HSYK'da görev yaptığı dönemde kumpas davalarının hakim ve savcılarıyla ilgili ret kararı vererek onları koruduğunun' belirtildiğini savundu.
Okur, tutuklu bulunduğu süre göz önüne alınarak tahliyesine karar verilmesini talep ettiler. Savunmasının uzun olduğunu belirten Okur'a, savunmasına devam etmesi için süre verildi.
Verilen aranın ardından Mahkeme heyeti, sanık İbrahim Okur'un tutukluluk halinin devamına, duruşmanın 11 Eylül'e bırakılmasına karar verdi.
ADALET AKADEMİSİ BAŞKANI VE YARGITAY ESKİ ÜYESİ HÜSEYİN YILDIRIM
24 Temmuz'da ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesince, Yargıtay Genel Kurul Salonu'nda görülen duruşmada, eski Adalet Akademisi Başkanı ve Yargıtay üyesi Hüseyin Yıldırım'ın yargılanmasına devam edildi. Duruşmaya sanık Yıldırım, avukatı ve yakınları katıldı.
İddianamede, öğrencilik yıllarından beri dahil olduğu terör örgütü üyeliği faaliyetlerini hakimlik mesleğinde de sürdürdüğü, örgüt toplantılarına katılıp himmet topladığı, bu toplantılarda örgüt üyelerinin faaliyetlerini gizlilik içinde sürdürmeleri yönünde talimat verdiği belirtilen Yıldırım'ın, Adalet Akademisi Başkanıyken terör örgütü lideri Fetullah Gülen ile Pensilvanya'da görüştüğü ifade edildi.
Yargıtay üyesi seçildikten sonra divan üyelerinin ve daire başkanlarının seçilmesinde belirleyici olduğu, örgütün yargı yapılanması üst konseyinde görev yaptığı belirtilen Yıldırım'ın, yargıda alınacak kararların belirlendiği ve heyet şeklinde çalışan örgüt biriminin 'taktiksel beyin takımı'nda yer aldığı, örgütün yargıya sızmasında etkin olduğu, Adalet Bakanlığı, Adalet Akademisi ve Yargıtayda örgütün özel görevli yöneticisi konumunda bulunduğu kaydedildi.
Önceki duruşmada savunmaya hazırlanamadığını öne sürerek süre isteyen Yıldırım'a, savunmasını yapması için söz verildi.
Usul itirazlarını dile getiren Yıldırım, suç tarihindeki mevzuata göre özel hükümlere göre yargılanması gerektiğini öne sürerek, Yargıtay 9. Ceza Dairesinde yargılanmasının tabii hakimlik ilkesine aykırı olduğu iddiasında bulundu.
Soruşturmanın usulüne uygun yürütülmediğini öne süren Yıldırım, hakkında suçüstü hükümlerinin uygulanamayacağını da savundu.
Örgütün sivil imamlarıyla aynı yerde baz çakışmaları tespitini kabul etmeyen Yıldırım, 15-16 Temmuz 2016'de Marmaris'te ve Yalova'da olduğunun belirtildiğini dile getirerek, bu tarihlerde Ankara'da olduğunu iddia etti. Yıldırım, baz sinyali aldığı veya telefonla görüştüğü belirtilen kişileri tanımadığını ileri sürdü.
Hüseyin Yıldırım, belirli tarihlerde örgüt mensubu 37 kişiyle aynı anda yurt dışına giriş-çıkış yaptığı yönündeki tespiti de reddetti. Yurt dışına giriş çıkış yaptığı tarihlere bakıldığında, bunların hepsinin Yargıtayın veya Türkiye Adalet Akademisinin resmi ziyaretleri olduğunu, aynı anda yurda giriş yaptığı belirtilen sivil imamları tanımadığını iddia etti. Yıldırım, ziyaretlerde yanında şu anda Yargıtayda halen görev yapan üyelerin de bulunduğunu, ziyaretlere ilişkin resmi yazıların Yargıtaydan istenebileceğini belirtti.
Terör örgütü elebaşı ile görüştüğü iddiası
Sanık Yıldırım, Türkiye Adalet Akademisi Başkanı iken dil eğitimi için gittiği ABD'de, terör örgütü elebaşı Fetullah Gülen ile Pensilvanya'da görüştüğü iddiasını da kabul etmedi.
Bu iddianın BİMER'e yapılan bir ihbar üzerine iki polis memuru tarafından tutulan tutanakta yazdığını, iddianameye de bu şekilde girdiğini ileri süren Yıldırım, ihbarcının ifadesinin alınmadığını, şikayetinin dosyaya konulmadığını savundu.
Herhangi bir araştırma yapılmadan bunun iddianameye dayanak yapıldığını söyleyen Yıldırım, 'Dayanaksız tutarsız iddiayı reddediyorum. Dil eğitimi için ABD dahil hiçbir ülkeye gitmedim. 2010 ile 2014 yılları arasında yaptığım Akademi Başkanlığım döneminde ABD'ye gidip gitmediğimin ilgili yerlerden sorulmasını istiyorum.' dedi.
Adalet Akademisinde örgüte eleman temin ettiği iddiasının da tutarsız ve dayanaksız olduğunu ileri süren Yıldırım, akademide başkan olarak görev yaptığı 3 yıl 3 ayda, 4 bin hakim savcı adayının meslek öncesi, 5 bin hakim savcının da meslek içi eğitimlerini yaptıklarını, şeffaf bir eğitim süreci gerçekleştirdiklerini savundu.
Hüseyin Yıldırım, 2010 referandumu sonrası yeniden şekillenen HSYK seçimi için aday belirlenmesinde aktif rol oynadığı iddiasını da somut delil bulunmadığı gerekçesiyle reddetti.
Yıldırım, tutuklu bulunduğu süre göz önünde bulundurularak, tahliyesine karar verilmesini istedi.
Verilen aranın ardından toplanan mahkeme heyeti, sanığın tutukluluk halinin devamına, sanık hakkında ifade veren eski HSYK Birinci Daire Başkanı İbrahim Okur, eski HSYK Başkanvekili Ahmet Hamsici, eski Adalet Bakanlığı Müsteşarı Birol Erdem, eski HSYK üyesi Mustafa Kemal Özçelik'in tanık olarak dinlenmesine karar verdi.
Duruşma 17 Eylül'e bırakıldı.
YARGITAY 9. CEZA DAİRESİ ESKİ BAŞKANI EKREM ERTUĞRUL
25 Temmuz'da ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesince, Yargıtay Genel Kurul Salonunda görülen duruşmada, kamuoyunda 'kumpas davaları' olarak bilinen Balyoz, Devrimci Karargah gibi davaların onandığı eski Yargıtay 9. Ceza Dairesinin Başkanı Ekrem Ertuğrul, ikinci kez hakim karşısına çıktı.
İddianamede, Ertuğrul'un, örgüt mensuplarınca örgüt adına çalışması için takip edildiği, örgüt yöneticisi olmakla yargılanan eski tetkik hakimi ve eski Yargıtay üyesi Ahmet Toker ile 2001, örgüt mensubu eski tetkik hakimi ve daire üyesi Fikriye Şentürk ile 2003'ten bu yana birlikte çalıştığı, bu kişilerin üye seçilmeleri konusunda girişimde bulunduğu savunuldu.
Ertuğrul'un ayrıca kamuoyunda geniş yer tutan Balyoz davasında oy birliğiyle onama kararı verilen heyette başkan olarak yer aldığı, Dairede dizayn edilen yapı içinde birçok örgütsel taktiğin uygulandığı süreçlere tanık olmasına rağmen örgüt mensubu üyelerle çalışmaya devam ettiği belirtildi. İddianamede, Ertuğrul'un örgüt içinde yer almamakla birlikte örgüt üyeleriyle fikir ve eylem birliği içinde yapıya dahil olarak örgütün istediği kararların çıkmasını sağladığı ileri sürüldü.
Tanıklar dinlendi
Sanık Ertuğrul, yakınları ve avukatının katıldığı duruşmada, Ertuğrul hakkında ifade veren tanıklar dinlendi.
Tutuklu bulunduğu Silivri Cezaevinden Ses ve Görüntülü Bilişim Sistemi ile duruşma salonuna bağlanan eski HSYK Birinci Dairesi Başkanı İbrahim Okur, Ekrem Ertuğrul'un cemaatçi olmadığını bildiğini ancak cemaatçilerin yakın markajı nedeniyle onlarla çalıştığını savundu.
Balyoz Planı davasıyla ilgili HSYK'ya çok sayıda şikayet geldiğini, kararda somut, fahiş hatalar bulunduğunu kendilerinin de tespit ettiklerini anlatan Okur, 'Ekrem beyin bu hataları göreceğini düşünmüştüm, görmesi gerekirdi. Diğer örgüt mensubu Daire üyelerinin Ekrem beyi markaja alarak kararı çıkardıklarını düşünüyorum. Çünkü karar oy birliğiyle alındı. Ekrem Ertuğrul çok iyi bir hukukçu idi. Buna rağmen karşı oyu yoksa yapı mensubu üyelerin etkisinde kalmıştır diye düşünüyorum.' dedi.
Sanık Ekrem Ertuğrul ise 'Balyoz davasındaki sıkıntıların bana aktarıldığını duymuş mu? 1 kamyon dolusu klasörden bahsediyoruz, 8 tetkik hakimi anlatmış. Böyle bir dosyada Ekrem Ertuğrul emir ve talimat almış mı, Allah rızası için bir sorun' dedi.
İbrahim Okur ise kamuoyuda bu konuların o dönemde çok konuşulduğunu, usulsüzlüklerin gazetelere manşet yapıldığını belirterek, Ertuğrul'un Daire başkanı olarak bunları dikkate alabileceğini düşündüğünü belirtti. Okur, Ekrem Ertuğrul'un kimseden emir ve talimat aldığını duymadığını, sadece dairesindeki üyelere güvendiği için etkilerinde kalmış olabileceği kanısında olduğunu söyledi.
Tanık olarak dinlenen eski Adalet Bakanlığı Müsteşarı Birol Erdem de Ertuğrul'un FETÖ mensubu olmadığını bildiğini belirtti.
Erdem, Ekrem Ertuğrul'un, milliyetçi-muhafazakar olarak bilindiğini, Yargıtay üyesi seçildiği dönemden bu yana cemaatle ilgisine dair kanısı bulunmadığını kaydetti.
Yargıtaya 2011'de seçilen 160 üyenin ardından 2013'te Yargıtayda oluşan rahatsızlık üzerine, bu yapıdan olmayan Yargıtay üyelerini bir araya getirdikleri toplantılar düzenlediklerini hatırlatan Birol Erdem, toplantıya çağırmak üzere yapı mensubu olmadığını bildiği Yargıtay üyelerinin isim listesini yaptığını, bu listede Ertuğrul'un da bulunduğunu kaydetti.
Birol Erdem, 'Ekrem beyin, bu yapının girişimlerine son derece kapalı olduğu, hatta her türlü yapılara karşı her zaman mesafeli, kapalı durduğu şeklinde genel bir kanı hep vardı. Yapıyla organik bağı olmadığını biliyorum. Etkisinde de kalmadığını düşünüyorum' diye konuştu.
Eski HSYK Başkanvekili Ahmet Hamsici de Ertuğrul'un yapıdan olmadığını bildiğini ifade etti.
Ertuğrul hakkında o dönemde, Balyoz gibi davalarda, eski tetkik hakimi ve eski daire üyesi Ahmet Toker'in etkisinde kaldığı yorumlarının yapıldığını aktaran Hamsici, bir soru üzerine dairenin tetkik hakimi Ahmet Toker'in Yargıtay üyesi seçilmesi için Ekrem Ertuğrul'un değil, daha önceki daire başkanı Mahmut Acar'ın referans olduğunu anlattı.
-'Sofralarına bir kez bile oturmadım'
Tanık anlatımlarına karşı söz verilen Ekrem Ertuğrul ise bu örgütün cemaat, hizmet hareketi olduğu dönemde de terör örgütü olduğu dönemde de hiçbir ilgisi, iltisakı, sempatisi olmadığını savundu.
Örgütün hiçbir toplantısına katılmadığını, yemeklerine gitmediğini, sofralarına bir kez bile oturmadığını, hastanelerinde tedavi olmadığını belirten Ertuğrul, yorum ve kanaatlere dayanılarak 2 yıl 8 gündür tutuklu olduğunu öne sürdü.
Ekrem Ertuğrul, 'Ben bunu kaderim olarak kabul ettim. Artık hukuku bıraktım, vicdani bir talepte bulunuyorum.' diyerek tahliyesine karar verilmesini istedi.
Sanık Ertuğrul, bir üyenin, 'Aynı dairede çalıştığınız üyelerin bu yapı mensubu olduklarının farkına varmadınız mı?' sorusu üzerine, 'Onun farkında olamadım. Bu kadar saflık olabilir mi? Bunların toplantılar yaptıklarından, bunları yaptıklarından hiç haberim yoktu. Çok hatam var, yalnızca işimi yaptım. Çalışmakla, tarafsız olmakla, düzgün olmakla bir yere varılamıyormuş. Bu ülkede, bu Yargıtayda uyanık olmak lazımmış.' diye konuştu.
Verilen aranın ardından toplanan mahkeme heyeti, Ekrem Ertuğrul'un tutuksuz yargılanmak üzere adli kontrol şartıyla tahliyesine karar verdi. Duruşma 20 Kasım'a bırakıldı.
Paralel yapı-Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, HSYK üyelerine açılan davalar
Paralel yapı-08 Ekim (2017) 'Ankara 77 sanık Yüksek Yargı Yapılanması' soruşturması/fezlekesi (Yargıtay)
(29 Temmuz 2018, 12:44)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: