Ankara'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişiminde komuta merkezi olarak kullandığı Akıncı Üssü'ndeki eylemlere ilişkin 473 kişinin yargılandığı davaya sanık savunmalarıyla devam edildi.
12.05.2018 15:09 Ankara'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişiminde komuta merkezi olarak kullandığı Akıncı Üssü'ndeki eylemlere ilişkin 473 kişinin yargılandığı davaya sanık savunmalarıyla devam edildi.
07.05.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'nde görülen duruşmanın sabahki bölümünde, olay tarihinde Özel Kuvvetler Komutanlığında görevli eski hava savunma yüzbaşı Fatih Yapıcı savunma yaptı.
Hakkındaki suçlamaların mesnetsiz olduğunu öne süren Yapıcı, hayatı boyunca hiçbir örgütün içinde olmadığını savundu.
Kurs için İzmir'de bulunduğu sırada tatbikat olduğunu belirten eski yarbay Halit Kazancı'nın, "Tüm personel Akıncı'da olsun" emri üzerine sivil araçla Ankara'ya geldiğini aktaran Yapıcı, saat 19.30 sularında üsse girdiğini ve yine Kazancı'nın emriyle misafirhane gibi bir binadan zimmetle silah ve teçhizat aldığını anlattı.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ın derdest edildikten sonra getirildiği Akıncı Üssü'nde tutulduğu karargah binasının önünde nöbet tutan Yapıcı, şunları söyledi:
"Bana 'binanın korumasını yapacaksın' denildi. Gece eşya almak için bir süre binanın önünden ayrıldım. Genelkurmay Başkanı o sırada getirilmiş. Komutanın getirildiğini görmedim. Binanın önünde ben, iki garson asker ve komutanın yakın koruması vardı. Komutana ikram yapılıyordu. Şüphelenmemi gerektirecek bir durum olmadı. O gece, Genelkurmay Başkanını iki kez gördüm. Sabah 04.00'e doğru Genelkurmay Başkanımız karargah binasından dışarı çıktı. İlk kez o zaman Genelkurmay Başkanını gördüm. Genelkurmay İkinci Başkanını ise hiç görmedim."
Suçsuz olduğunu savunan Yapıcı, tahliye talebinde bulundu.
"Yurtta sulh parolası kullanmadım"
Genelkurmay Başkanı Akar'ı derdest eden ekipte yer alan eski üsteğmen Ferhat Keten de Özel Kuvvetler Komutanlığında görev yaptığını, darbe girişiminden önce kurs için İzmir'de bulunduklarını söyledi.
Önceki ifadelerini kabul etmeyen ve mahkemede verdiği ifadenin dikkate alınmasını isteyen Keten, 14 Temmuz'da devre arkadaşı İsmail Yolaçıcı'nın kendisini arayarak komutanın emrini ilettiğini ve tatbikat yapılacağını belirterek Ankara'ya çağırdığını söyledi.
Özel aracıyla Ankara'ya geldiğini ve saat 19.00 sularında Akıncı Üssüne girdiğini belirten Keten, "Nizamiyede yurtta sulh parolası ya da ona benzer gizemli bir şey söylemedim. Nizamiyede bulunanların kılavuzlamasıyla binaya girdim, hazır olan silahı zimmetle aldım." dedi.
Saat 21.00'de emir üzerine sivil plakalı askeri bir otobüse bindiklerini ve Genelkurmay Başkanlığına gittiklerini anlatan Keten, savunmasını şöyle sürdürdü:
"Genelkurmay nizamiyesinden normal bir şekilde içeri girdik. Ben binanın korunması için dağıtılan ekipteydim. Saat 23.00 civarında eski kurmay albay Fırat Alakuş, bana Genelkurmay Başkanına refakat etme görevini verdi. Bulunduğum yerden ayrılıp Genelkurmay Başkanımızın bulunduğu kata geçtim. Alakuş bana terör saldırısından bahsetti ve Genelkurmay Başkanının güvenli bölgeye götürüleceğini söyledi. Biz koruma maksadıyla yanında olacaktık. Genelkurmay'a inen helikoptere bindik. Uçuş öncesi ve sırasında Orgeneral Akar ile Mehmet Dişli'nin konuştuğunu görmedim.
Tamamen komutanı koruma maksadıyla orada bulundum. Komutana silah doğrultmamam, kendisine fiziksel temasta bulunmamam bunun açık bir göstergesidir. Benim orada yaptığım sadece kendisine refakat etmektir. Komutanın emir vermesi durumunda da verdiği emri yapacağım çok açıktır. Tatbikatın gereği olarak düşündüğüm bu durumda hayatın olağan akışına aykırı bir durumla karşılaşmadım. Komutana refakat görevinin bana verilmesinden gurur duydum."
"Kendi birliğimize gitmeye karar verdik"
İlerleyen saatlerde darbe girişiminden haberdar olduğunu ancak bulunduğu yerdeki askerlerin pozisyonunu bilemediğini öne süren Keten, "Yanımdaki arkadaşımla derhal kendi birliğimize gitmeye karar verdik. Araçlarımızın yanına geçtik. Nizamiyeye gittik. Giriş çıkışların yasaklandığını öğrendik. Bunun üzerine lojmanlara yakın ağaçlık alanda hareketsiz kalmayı tercih ettik. Sabah olunca sivil kıyafetlerimizi giyip birliğimize gitmeye çalıştık. Çıkışta polisler tarafından alıkonulduk.
Tatbikat olarak katıldığım faaliyette kanunsuz hiçbir emir almadım.
Kandırıldığımı anladıktan sonra içinde bulunduğum durumdan kurtulmak için elimden geleni yaptım." dedi.
Keten, çapraz sorguda, kriz durumunda Genelkurmay Başkanının götürüleceği yerin belli olduğu belirtilerek, komutanın neden buraya değil de Akıncı Üssü'ne götürüldüğünün sorulması üzerine, bu konuda bilgisi olmadığını, kendisinin emir üzerine komutana refakat ettiğini öne sürdü.
Akıncı Üssü'nde silah ve teçhizatlı fotoğrafların kendisine ait olmadığını iddia eden Ferhat Keten, tahliye ve beraat istedi.
Duruşmanın öğleden sonraki bölümünde, Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanlığı (KKK) Personel Başkanı emekli Tümgeneral Ömer Şevki Gençtürk'ü derdest eden ekipte yer alan eski yüzbaşı Abdurrahman Ökmen savunma yaptı.
Tümgeneral Gençtürk'ü götürdükleri Akıncı Üssü'ndeki görüntüleri izleyen Ökmen, görüntüdeki kişinin kendisi olmadığını öne sürdü.
Savunmasında, suç tarihinde KKK Personel Başkanlığı Tayin Daire Başkanlığında ikmal yüzbaşı rütbesiyle görevli olduğunu belirten Ökmen, 15 Temmuz'da saat 18.00 sularında eşi ve kayınbabasını Malatya'ya uğurladığını, ardından biriken işlerini tamamlamak üzere tekrar mesaiye döndüğünü söyledi.
Nizamiyeden girerken görevli askerlerin tatbikattan bahsettiğini ve kamuflaj giyilmesinin istendiğini dile getiren Ökmen, şunları kaydetti:
"Odama çıkarken koridorda Merkez Komutanlığında görevli olduğunu değerlendirdiğim yarbay veya albay rütbesinde tanımadığım bir askerle karşılaştım. Bana FETÖ'cülere operasyon düzenlendiğini, Tümgeneral Gençtürk'ü FETÖ'cü olduğu için derdest ettiklerini söyledi. Benden Gençtürk'e refakat etmemi istedi. Binanın önünde siyah bir araç bekliyordu. Merkez Komutanlığından olduğunu değerlendirdiğim kişi, aracın önüne oturdu. Personel başkanıyla ben arkaya oturdum. Personel başkanı hiç tepki vermiyordu. Bunu suçluluk psikolojisine bağladım. Çok şaşkındım. Hiçbir muhakeme imkanı bulmadan yola çıktık. Daha önce Fetösavar adlı internet sitesinde Gençtürk'ün FETÖ'cü olduğuna dair iddialar vardı. Hiç tepki vermemesi, iddianın doğru olduğu ve kendisinin gözaltına alındığı yönündeki düşüncemi güçlendirdi. Yolda yarbay veya albay rütbesindeki kişi bana Akıncı'yı bilip bilmediğimi sordu, bilmediğimi söyledim. Yaklaşık bir saat sonra karanlık bir nizamiyede durduk. Öndeki kişi nizamiyedeki görevlilerle konuştu. Bizi içeri aldılar. Bir aracın kılavuzluğunda üsse girip bir binaya yaklaştık. Yarbay veya albay rütbesindeki askerle personel başkanı binaya girdiler. Ben dışarıda kaldım."
Bir süre sonra rütbeleri sökülü bir havacının yönlendirmesiyle başka bir binaya geçtiklerini belirten Ökmen, sabaha kadar burada beklediklerini, sabah saatlerinde bir minibüsle karargaha götürüldüklerini anlattı.
Darbe girişimini burada öğrendiği savunan Ökmen, "Farklı birimlerden subayların olduğu bir salona götürüldük. Burada bize darbe girişimi olduğu, askeri savcıların geleceği söylendi. Bir süre sonra jandarma ekiplerince gözaltına alındık." dedi.
"Yaptığım iş refakattan ibarettir"
Ökmen, Tümgeneral Ömer Şevki Gençtürk'ü makam odasında derdest ettikleri ve kendisinin Gençtürk'ün ellerini bağladığı yönündeki iddiayı kabul etmediğini ifade ederek, "Koridorda karşılaştığımızda Gençtürk derdest edilmişti. Ben makam odasına girmedim, derdest etme işlemine dahil olmadım. Odama giderken karşılaştım ve emirle olaya dahil edildim. Yaptığım iş refakattan ibarettir. Zaten görüntüler ortaya çıktıktan sonra Gençtürk, ellerini bağladığım yönündeki ifadesinden vazgeçti. Ben bu olayın planlanmış bir parçası olsam kendisini makamında tutuklamaya çalışanlarla birlikte içeri girip bu eyleme iştirak etmem gerekmez mi?" diye konuştu.
Emekli Tümgeneral Gençtürk'ün elinin bağlı olduğunu araca bindirilene kadar görmediğini öne süren Ökmen, Akıncı Üssü'ne giderken darbe girişiminden haberdar olduğu yönündeki beyanını reddetti.
Çapraz sorguda, tutuklu nakli gibi bir görevi olmadığı halde tanımadığı bir kişinin emriyle derdest edilen amirini Akıncı Üssü'ne götürmesinin nedeni sorulan Ökmen, "Olay çok hızlı gelişti. Muhakeme edemeden kendimi olayın içinde buldum. Orada eli silahlı biri FETÖ'cüler Merkez Komutanlığına götürülecek diyor. Komutlara uyma ihtiyacı hissediyorsunuz. Kime ne diyebilirim, akşamın o saatinde kimi bulabilirim?" dedi.
"FETÖ'cü olduğu için derdest ettiğiniz birini neden Akıncı Üssü'ne götürdünüz? Akıncı Üssü'nde bir yargılama yapılacağı bilgisini nereden aldınız?" sorusuna karşılık Ökmen, Merkez Komutanlığına gittiklerini sandığını, Akıncı Üssü'ne gittiklerini bilmediğini söyledi.
Ökmen'in çapraz sorgusunun ardından duruşmaya ara verildi.
08.05.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'nde görülen duruşmada, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ı alıkoyan ekipte yer alan, suç tarihinde Özel Kuvvetler Komutanlığında (ÖKK) görevli eski yüzbaşı İbrahim Gerboğa savunma yaptı.
Darbe girişiminden önce İzmir'de kurs gördüğünü belirten Gerboğa, grup komutanı eski albay Fırat Alakuş'un talimatı üzerine tatbikat için görevlilerden izin alarak Ankara'ya geldiğini söyledi.
Gerboğa, 15 Temmuz'da saat 18.00-19.00 saatleri arasında iki arkadaşıyla birlikte Alakuş'un emrettiği gibi Akıncı Üssü'ne geldiğini belirterek, "Nizamiyede tatbikat için geldiğimizi söyledik. Görevli eşliğinde üsse girdik. Üzerimizi giydik. Fırat albay, 'Hassas bir istihbarata dayalı olarak Genelkurmay'a terör saldırısı ve komutana suikast girişimi olabilir. Genelkurmay'ın güvenliğini sağlayacağız.' dedi. Teçhizatımı kuşandım. Bir otobüsle Akıncı'dan 20.30-21.00 gibi Genelkurmay kışlasına geçtik. Herkes görev yerine dağıldı. Ben kışlanın emniyetini sağlamakla görevliydim." diye konuştu.
Bir süre sonra Fırat Alakuş'un, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Akar'ın güvenli bir bölgeye tahliye edileceğini belirterek, kendilerine komutanın güvenliğini sağlama görevi verdiğini ifade etti.
Sabah sivil kıyafetleri giyip saat 12.00 gibi nizamiyeye geçtiklerini belirten Gerboğa, nizamiyede kimsenin bulunmadığını, dışarı çıktıklarını, 100 metre sonra polis tarafından durdurulup gözaltına alındıklarını söyledi.
Gerboğa, Genelkurmay Başkanı Akar'ı derdest etmediklerini, aksine güvenliğini sağladıklarını savunarak, "Hulusi Akar Paşa'yı korumak maksadıyla emniyeti için Akıncı Üssü'ne tahliye ettik. Asla cebir ve şiddet içeren bir eylemim yoktur. Komutan için koruma görevi yaptık" dedi.
Özel Kuvvetler Komutanlığı personelinin Genelkurmay'a giriş anına ilişkin bir fotoğraf gösterilen Gerboğa, fotoğraftaki kişinin kendisi olmadığını, bu sırada dışarıda bulunduğunu söyledi.
Çapraz sorgusunda ise ÖKK personelinin komutanı koruma ve tahliye görevi olup olmadığı sorulan Gerboğa, korumaların ÖKK personeli olduğunu, zaman zaman kendilerinin de komutanı koruduğunu söyledi.
Gerboğa, "ÖKK'de amir konumunda bir kişi, Genelkurmay Başkanını tahliye emri verebilir mi? Komutanın acil durumlarda tahliyesi için bir prosedür yok mu? ÖKK'de herhangi bir amir Genelkurmay Başkanını tahliye emri verebilir mi?" sorusuna karşılık, "Evet, teknik olarak mümkün. ÖKK komutanı bunu yapabilir." yanıtını verdi.
Gerboğa, Akıncı'nın komutan için daha güvenli olduğunu savundu.
Daha sonra savunma yapan sanıklardan Selçuk Yavuz ise komutanın emriyle Akıncı Üssü'ne geldiğini, otobüsle Genelkurmay Başkanlığına geçtiklerini ve Milli Savunma Bakanlığı girişinde çevre emniyeti aldığını söyledi.
Bulunduğu yerde herhangi bir olay olmadığını savunan Yavuz, tahliye ve beraat istedi.
Duruşmada, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ı alıkoyan ekipte yer alan, koruma ekibinden eski astsubay kıdemli başçavuş Abdullah Erdoğan savunma yaptı.
Üzerine atılı suçlamaları kabul etmeyen Erdoğan, savcılıkta susma hakkını kullandığı yönündeki zaptı reddettiğini belirterek, "Savcılığa gittiğimde aç ve susuz olduğumu, bu şekilde ifade vermemin sağlıklı olmayacağını beyan ettim. 'Susma hakkını kullanmıştır' ibaresi yanlış. Bu ifadeyi kabul etmiyorum. Buradaki beyanlarımın dikkate alınmasını istiyorum." diye konuştu.
Mesleki geçmişini anlatan Erdoğan, başarılı hizmetlerinden dolayı üstleri tarafından Genelkurmay Başkanının koruması görevine layık görüldüğünü, bu görevi günlük 15-16 saat çalışma ortalamasıyla, en küçük bir yılgınlık dahi göstermeden yıllarca insan üstü bir gayretle ve eksiksiz yerine getirdiğini ifade etti.
Koruma görevine ilişkin bilgiler veren Erdoğan, 2011'den itibaren 5 yıl koruma personeli olarak Orgeneral Akar'ın en yakınında görev yaptığını, bu süre boyunca en küçük bir koruma zafiyeti yaşanmadığını söyledi.
"Komutanın emniyeti için geldik"
Erdoğan, 15 Temmuz 2016'da normal mesaisine geldiğini, intikal brifinginin ardından görev yerlerine dağıldıklarını anlatarak, Akar'ın Genelkurmay Başkanlığına geçişini sorunsuz sağladıklarını, gün içinde de karargahta dikkat çekecek herhangi bir gelişme olmadığını öne sürdü.
Karargahın komuta katında düzenli olarak tuttukları koruma nöbetine devam ettiklerini bildiren Erdoğan, savunmasını şöyle sürdürdü:
"Akşam saat 21.00 sularında koruma nöbetini devralmak için komuta katına çıktım ve nöbet için tahsis edilen odada nöbetime başladım. Nöbet esnasında herhangi bir anormallik gözlemlemedim. Genelkurmay Başkanımıza arza ve sunuma gelen personelin olağan trafiği vardı. Devamında 21.30 sularında bir grup Özel Kuvvet personeli komuta katına giriş yaptı. Nöbet odasından çıkarak yanlarına geldim ve burada bulunma nedenlerini sordum. Cevaben bana Özel Kuvvetlerden görevlendirildiklerini, komutanın emniyeti için geldiklerini ve komutanın intikalinde emniyetini almaları yönünde kendilerine emir verildiğini söylediler. Bu esnada Koruma Müdür Vekili Kıdemli Başçavuş Muharrem Uzun ve koruma ekibinden birkaç personel, bulunduğumuz yere geldi. Durumu ona izah ettim. Ardından Muharrem başçavuş ve Özel Kuvvetlerin tim komutanı, emir subayının odasına koordinasyon maksadıyla geçti. 5-10 dakika sonra Muharrem Başçavuş yanıma gelerek komutanın çıkış yapabileceğini, karargaha terör saldırısı duyumunun olduğunu ve Özel Kuvvetlerin destek olarak geldiğini söyledi. Komuta katındaki nöbetime aynı şekilde devam etmem yönünde bana emir verdi. Komutan çıkış yaparsa Özel Kuvvet personelinin eşlik edeceğini söyledi. Bu esnada Genelkurmaya terör saldırısı istihbaratı olduğu yönünde konuşmalar geçiyordu. Ben de telsizle durumu Koruma Harekat Merkezine bildirdim ve personelden teyakkuzda olmasını istedim."
"Dişli ile makamdan çıktılar"
İlerleyen dakikalarda karargah çevresinde silah sesleri duyulduğunu aktaran Abdullah Erdoğan, seslerin nereden geldiğini öğrenmek için Koruma Harekat Merkeziyle temasa geçtiğini, ancak görevlilerden detaylı bilgi gelmediği karşılığını aldığını bildirdi.
Erdoğan, görevlilerden, Koruma Müdür Vekili Kıdemli Başçavuş Muharrem Uzun'un Özel Kuvvetlerden gelen ekibin yanında olduğunu öğrendiğini söyledi. Bunun üzerine Muharrem Uzun'a ulaşarak silah sesleriyle ilgili bilgisi olup olmadığını sorduğunu anlatan Erdoğan, Uzun'un konuyu takip ettiğini ve personelin koordinasyonuyla ilgilendiğini söyleyerek, komuta katındaki nöbetine devam etmesi yönündeki emirini yenilediğini belirtti.
Emir astsubaylarından da net bir cevap alamadığını bildiren Erdoğan, "Ama Genelkurmay Başkanımızın karargaha helikopter istediğini, Akıncı'ya gideceğini bildirdiler." dedi.
Erdoğan, şu iddialarda bulundu:
"Muharrem başçavuşun makam ve koruma araçlarını garaja gönderdiğini öğrendim. Muharrem başçavuşla temasa geçtiğimde araçlar istenirse hemen çağıracağını, problem çıkmayacağını, muhtemel bir intikal olursa bunun helikopterle yapılacağını söyledi. Bir süre sonra makam kapısı açıldı ve Sayın Komutan, Tümgeneral Mehmet Dişli ile makamdan çıktı. Eş zamanlı olarak koridorda bulunan Özel Kuvvetler timi de koruma görevi için hazır oldular. Sayın Komutan net bir şekilde bana, 'Şapkamı ve gözlüğümü unutma, hadi.' emrini verdi ve merdivenlerden inmeye başladı. Ben de komutanla hareket ederek hemen arkasından devam ettim. Emir subayı arkadan, 'Komutanla sen gidiyorsun, telefonla irtibat halinde ol.' şeklinde emir verdi, bir personel de şapka ve gözlüğü ulaştırdı. Koruma personeliyle komutana oldukça yakın bir halde Genelkurmayın ön bahçesine inen helikoptere yöneldik ve zaman kaybetmeden helikoptere binerek havalandık. Yaklaşık 20 dakika sonra Akıncı Üssüne indik. Bizi bekleyen araçla üs karargahının önüne geldik. Karargahın önünde bulunan birkaç personel komutanı selamladı, komutan da onlara 'İyi akşamlar.' cevabını verdi. Mehmet Dişli ile üs komutanının odasına girdiler. Makam odasında havacı bir tümgeneral tekmil vererek komutanı karşıladı. Ben makam odasına girip komutanın kep ve montunu alarak tekrar koridora çıktım. Tüm gece koridorda güvenlik nöbeti tuttum."
"Silahları tek yerde toplamaya çalıştım"
Orgeneral Akar'ın bir ara konutu bağlatarak eşiyle görüştüğünü anlatan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Sabah saat 07.00-07.30 sularında Mehmet Dişli general bana, 'Komutan çıkış yapacak.' dedi. Karargahı arayarak Cumhurbaşkanı, Başbakan ve MİT Müsteşarının telefonunu aldı ve tekrar makama girdi. Bir süre sonra dışarıda telefonu komutana vererek bazı görüşmeler yaptırdı. Daha sonra 'Başbakanlığa geçeceğiz.' dedi. Akın Öztürk'e dönerek, 'Sen burada kal, seni aldırtacağım.' dedi. Mehmet Dişli generale dönerek, 'Hadi gidiyoruz.' diyerek yanına aldı ve birlikte makam aracına geldiler. Ben aracın kapısını açarak Genelkurmay Başkanını araca bindirdim. Bana 'Karargahla temasa geç, makam aracı ve koruma araçlarını Başbakanlığa yönlendir. Sen buradan bir araçla karargaha dön.' emrini verdi. 'Komutanım, irtibatı sağlayıp yanınızda geleyim.' dedim. 'Helikopterde telefonla görüşemezsin. Buradan irtibat kur, gecikmesinler.' emrini verdi. İçeri giderek emir subaylığını arayarak Komutanın Başbakanlığa geçtiği bilgisini verdim."
Helikoptere yetişmeye çalıştığını ancak araç sevk biriminin telefonuna bakan kimse olmadığı için araç bulamadığını anlatan Erdoğan, daha sonra Akıncı Üssünden ayrılmak için aynı birimi araç temini için aradığını ancak ulaşamadığı için üssü terk edemediğini bildirdi.
İlerleyen saatlerde üssün bombalandığını, daha sonra askeri savcının ve kolluk güçlerinin geleceğini öğrendiğini belirten Erdoğan, ardından savcılık personelinin gelip kendilerini gözaltına alarak Batı Adliyesine sevk ettiğini bildirdi.
Erdoğan, "Esasında 15 Temmuz günü de meslek hayatımın geçen 18 yılından farklı hiçbir şey yapmadım. Görevim neyse, yapılması gereken neyse onları yaptım. 15 Temmuz gecesinde Türkiye Cumhuriyeti'nin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar ne emir verdiyse onu yaptım. Aksi herhangi bir davranışta bulunmadım." dedi.
Suçsuz olduğunu savunan Erdoğan, üzerine atılı FETÖ/PYD silahlı terör örgütü üyeliği suçunu kabul etmediğini, bu iddianın hiçbir somut ve maddi delile dayanmadığını, herhangi bir örgütle ilgisinin bulunmadığını öne sürdü.
Orgeneral Akar'ı zorla alıkoyup Akıncı Üssüne götüren askerlerle birlikte hareket ettiği iddiasını da kabul etmeyen Erdoğan, "Bu tamamen asılsız ve temelsizdir. O gece karargahta ve Akıncı Üssünde olan her şey Orgeneral Akar'ın emirleri dahilinde gerçekleşmiştir. Bu şartlar altında bir insanın alıkonulduğu iddiası abesle iştigaldir. Bu iddiayı en sert dille reddediyor, kesinlikle kabul etmiyorum." iddiasında bulundu.
Svap örneklerinde atış artığı bulunduğuna dair rapora da değinen Erdoğan, üste bulunan silahları tek yere toplamaya çalışırken üzerine barut artığı bulaşmış olabileceğini söyledi.
Akıncı Üssü'nde darbe faaliyetlerini gerçekleştiren ekiple hareket ettiği iddiasını da kabul etmeyen Erdoğan, tahliye ve beraat talep etti.
Çapraz sorgu
Mahkeme Başkanı Selfet Giray'ın, "Genelkurmay Başkanı Türk Silahlı Kuvvetlerinin bir numarası. ÖKK'den bir birim onu koruyacaksa, albay ya da yarbay rütbesindeki kişilerin durumu açıklayıp, onunla beraber helikoptere kadar eşlik etmeleri gerekmez mi?" sorusuna karşılık Erdoğan, "Onun öncesinde yapılan bir plan olduğunu düşünüyorum. ÖKK komutanı emir verir, timin başındaki albay, yarbay gelir işlemi gerçekleştirir. Benim konumum gereği bunu sorgulamam düşünülemez." dedi.
"Darbe girişiminden haberdar olmadın mı?" sorusuna ise Erdoğan, terör saldırısı olabileceğinin konuşulduğunu, gece boyunca hiç kimseyle telefon görüşmesi yapmadığını öne sürerek, darbe girişimini anlamadığını iddia etti.
Erdoğan, Akıncı Üssünde izletilen görüntülerin kendisine ait olduğunu kabul etti.
Erdoğan'ın savunmasının ardından duruşmaya ara verildi.
Duruşmada savunma yapan sanık eski astsubay Ümit Şeker, darbe girişimi eylemlerinin başlamasından kısa süre önce sanık Cengiz Atak'ın kendisini aradığını ve göreve çağırdığını, gittiği yerde bulunan aracın içindeki eski albay Fatih Yarımbaş'ın araçtakilere, dönemin Özel Kuvvetler Komutanı Korgeneral Zekai Aksakallı'nın güvenliğini sağlayacaklarını söylediğini öne sürdü.
Bunun üzerine, siyah bir minibüs ile Aksakallı'nın bulunduğu düğün salonunun önüne gittiklerini anlatan sanık Şeker, Aksakallı'nın düğünden ayrılmasından sonra Yarımbaş'ın telkini ile Aksakallı'nın bulunduğu araca giderek, kendi araçlarına davet ettiklerini iddia etti.
Aksakallı'nın buna tepki gösterdiğini beyan eden Şeker, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Arabadan önce Hasan Saltan sonra da ben indim. Ben aracın önüne geldiğimde komutanımız aracın kapısını açmıştı. Fatih albayın emriyle güvenliğini alacağımızı söyleyerek, kendilerini nazik bir şekilde aracımıza davet ettim. Komutanımız sinirlendi ve 'Ne alması lan' dedi. Bu olay, bir derdest etme faaliyeti olsaydı ben neden nazik bir dil kullanayım? Sonrasında komutanımızın aracı uzaklaştı, aracı bir daha görmedim. Aracın takip edilmesi hadisesi olmamıştır."
Bu olaydan sonra Gölbaşı'nda bulunan Özel Kuvvetler Komutanlığı'na gitmeye çalıştıklarını, ancak giriş çıkışın yasaklanmasından dolayı Akıncı Üssü'ne gittiklerini aktaran sanık Şeker, sabah saatlerine kadar darbe girişiminden haberdar olmadığını savundu.
FETÖ üyesi olmadığını iddia eden sanık Şeker, darbe girişiminde bulunmadığını ileri sürerek, tahliye ve beraat talebinde bulundu.
Davanın görülmesine yarın devam edilecek.
09.05.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'nde görülen duruşmada, eski Hava Kuvvetleri Komutanlığı Plan Harekat Başkanı tuğgeneral Ercan Dursun savunma yaptı.
Dursun, 15 Temmuz akşamı ailesiyle Çankaya'daki bir pastanede oldukları sırada Tümgeneral Cevat Yazgılı'nın saat 22.00 civarı arayıp karargaha çağırdığını söyledi.
Ailesinin yanından ayrılıp konutuna gittiğini ve üstünü değiştirip karargaha ulaşmak için yola çıktığını belirten Dursun, yollar kapalı olduğu için kışlaya ulaşmakta zorlandığını bildirdi.
Dursun, yoldayken Tümgeneral İsmail Güneykaya'nın arayıp Ankara'daki gelişmelere dair bilgi istediğini, ancak ne olduğunu bilmediğini söylediğini ifade ederek, Hava Kuvvetleri Harekat Merkezi'ni (HKHM), Cevat Yazgılı'nın makamını, o dönem istihbarat daire başkanı olan Tuğgeneral Aydemir Taşçı'yı aradığını ancak ulaşamadığını öne sürdü.
Genelkurmay kavşağında trafikte beklerken, Güneykaya'nın tekrar aradığını ve Abidin Ünal'ın karargaha gidip ne olup bittiğini rapor etmesine yönelik emrini ilettiğini anlatan Dursun, Güneykaya ile konuşurken Ünal'ın da emrini duyduğunu belirtti.
Merasim Sokak nizamiyesinden saat 00.00 civarında karargaha giriş yaptığını bildiren Dursun, girdiğinde bir grup personel ile Cevat Yazgılı'yı sinirli bir şekilde gördüğünü anlattı.
Yazgılı'nın yaşanan olayları anlattığını dile getiren Dursun, onun emirlerine riayet ettiğini öne sürdü.
Dursun, olan biteni görmek için dokuzuncu kattaki makam katına çıkmak üzere Yazgılı'dan izin aldığını, makama çıkarken de komuta katındaki Genel Sekreter albay Veysel Kavak'ın odasına uğradığını bildirdi. Kavak'ın telefonda olduğunu, Abidin Ünal ve Hasan Hüseyin Demiraslan ile de görüştüğünü öğrendiğini kaydeden Dursun, ancak Kavak ile konuşmadan ayrıldığını iddia etti.
Dursun, makamına çıkıp bir süre kaldıktan sonra tekrar zemin kata indiğini, inerken de makam katındaki Kavak'ın odasına gittiğini ancak yine telefonla konuşmasından ötürü görüşemediğini ileri sürdü.
Ercan Dursun, Yazgılı ve beraberindekilerin Güvenlik Harekat Merkezi'ne (GHMİ) gittiğini öğrendiğini belirtti. Kendisinin de oraya gittiğini anlatan Dursun, Yazgılı'nın, hava harekatına yönelik sorumluluğun HKHM'de değil, Eskişehir'deki Birleştirilmiş Hava Harekat Merkezi'nde (BHHM) olduğunu söylediğini dile getirdi.
Sabah, Akıncı Üssü'nde tutulan Abidin Ünal ve beraberindeki bir grup generalin karargaha geldiğini anlatan Dursun, sonraki süreçte gözaltına alındığını kaydetti.
Darbe girişimine katıldığına yönelik iddiaları reddeden Dursun, o gece Cevat Yazgılı'nın araması üzerine karargaha gittiğini, onun emrinde hareket ettiğini savundu.
Dursun, darbecilerden emir almadığını ve kimseye de emir vermediğini öne sürdü.
Darbeciler tarafından hazırlanan sözde atama listesinde "göreve devam" şeklinde ismine yer verildiğini belirten Dursun, bu listeyi kimin hazırladığını bilmediğini, hazırlayanlardan da şikayetçi olduğunu söyledi.
Suçlamaları kabul etmeyen Dursun, tahliyesini ve beraatini talep etti.
Duruşmanın öğleden sonraki bölümünde, dönemin Özel Kuvvetler Komutanı Korgeneral Zekai Aksakallı'yı alıkoymaya çalışan ekipte yer alan Özel Kuvvetler Komutanlığında görevli sanık eski astsubay Cengiz Atak savunma yaptı.
Atak, 15 Temmuz'da 21.00 civarında daha önce birlikte çalıştığı albay Fatih Yarımbaş'ın aradığını ve acil bir durum olduğunu, harekat şubede çalıştığı için bir şey bilip bilmediğini sorduğunu söyledi.
Merkez Orduevi'nde kalan Yarımbaş'ın, yüz yüze görüşmek üzere kendisini çağırdığını belirten Atak, buraya gittiğini ve Yarımbaş'ın, Özel Kuvvetler Komutanı Zekai Aksakallı'nın güvenliğiyle ilgili bir sorun olduğunu, emniyetinin alınması gerektiğini söylediğini ileri sürdü.
Atak, Yarımbaş'ın birkaç kişiyi çağırmasını istemesi üzerine de Ümit Şeker ve Hasan Saltan'ı aradığını, sonradan silahını istediği Efrail Saltabaş'ın da geldiğini kaydetti.
"Kaçırma gibi bir eylem söz konusu olamaz"
Gazi Orduevi'ne gittiklerini, burada beklerken komutanın aracının hareket ettiğini görmeleri üzerine peşine takılıp ışıklarda yetiştiklerini anlatan Atak, şöyle devam etti:
"Komutanın aracına selektör yapıp önüne geçtik. Durumu anlatmak ve emri almak için Fatih ve Hasan başçavuş aracın yanına gitti. Fatih albay da yanına gitti ancak komutanın aracı hareket etti. Bir daha da görmedim. İddia edildiği gibi kaçırma teşebbüsü olsaydı tam teçhizatlı bir timle enterne edilebilirdi. Biz kaçırma amacı ile değil bizzat komutanın emri ile hareket ettik. İddia edildiği gibi kaçırma gibi bir eylem söz konusu olamaz."
Daha sonra Gölbaşı'ndaki Özel Kuvvetler Komutanlığı'na geçmek için yola çıktıklarını, ancak kendisinin sonradan katılan Efrail Saltabaş ile buluştuğunu belirten Atak, Yarımbaş ile giden ekibin ÖKK'de karışıklık olduğunu bildirdiğini söyledi.
Atak, bunun üzerine bir süre şehir merkezinde dolaştıklarını anlatarak, kuvvetteki karışıklık devam ettiği için 02.30'da Akıncı Üssü'ne gittiklerini bildirdi.
Atak, üsse sadece Fatih Yarımbaş'ın alındığını, kendilerinin ise nizamiyede kaldığını, burada bulundukları sürede vatandaşların da gelmeye başladığını ifade etti.
Halkla İstiklal Marşı okumuş
Şehirde dolaşırken terör saldırısı olduğunu düşündüğünü ve darbe girişiminden haberdar olmadığını iddia eden Atak, nizamiyede bulunduğu sırada ise gelen vatandaşları sakinleştirmek için elinden geleni yaptığını öne sürdü.
Atak, Kazan Belediyesi Meclis Üyesi bir kadın ile halkı sakinleştirmeye çalıştığını, hatta eline bayrak alıp İstiklal Marşı'nı vatandaşlarla birlikte okuduğunu söyledi.
Ancak vatandaşların sakinleşmediğini, hatta bir kişinin belindeki kılıfında bulunan tabancasını almaya çalıştığını iddia eden Atak, nizamiyedeki personelin de zaman zaman havaya ateş ettiğini savundu.
Atak, daha sonra da bir kişinin arkasından tutup çektiğini ve ateş edilmeye başladığını belirterek, kendisinin ise silah kullanmadığını ileri sürdü.
Yaralılara müdahale edildiğini ve ambulanslarla tahliye edildiğini iddia eden Atak, sabah saatlerinde de gözaltı işlemi olduğunu anlattı.
Çapraz sorgusu sırasında avukatların sorularını cevaplamayacağını belirten Atak'ın avukatı da sorular karşısında "susma hakkı" kullanacaklarını söyledi.
Atak, buna rağmen sorular yönelten müşteki ve sanık avukatlarını cevapsız bıraktı.
Sanık Fatih Yarımbaş'ın, "Aksakallı'yı alıp getirin" gibi bir emir verip vermediğini sorduğu Atak, böyle bir emir vermediğini öne sürdü. Bunun üzerine Yarımbaş, "Zekai Aksakallı'yı isteseydim kaçırırdım. Kimse de durduramazdı." dedi.
Duruşma, yarına ertelendi.
10.05.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'nde görülen davada, şehit Yüzbaşı Özkan Hekin'in öldürülmesi talimatını verdiği öne sürülen sanıklardan eski yarbay Mustafa Zelbey savunma yaptı.
Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) İnsani Yardım Tugayında topçu yarbay olarak görev yaptığını belirten Zelbey, Suriye'deki terörist unsurlara hava operasyonu düzenleneceği, Akıncı Üssü'nün de bu operasyonda aktif şekilde kullanılacağı belirtilerek, üssün güvenliğini sağlamak maksadıyla Akıncı'ya getirildiklerini savundu.
Emir komuta zinciri içinde hareket ettiğini, Tugay Komutanı Ali Eraslan'ın emirlerine uyduğunu ileri süren Zelbey, şu iddialarda bulundu:
"Ali Eraslan beni bu olayın içine çekti. Herhangi bir terör örgütüne üye değilim. Bu suçlamayı asla kabul etmiyorum. Tüm terör örgütlerini lanetliyorum. Şu an hala görevinin başında bulunanlar zamanında tedbir almış olsalardı bizim Akıncı'ya gitmemizin önüne geçilir, sonu ölümle biten bu olay yaşanmazdı. Kurallara uygun olarak çıktık. Çıkış yasak emri gelmiş olmasına rağmen bize kimse müdahalede bulunmadı. Göz göre göre Akıncı'ya gitmemize izin verildi. 'Çıkma, gitme.' diyen yok. Askeri hiyerarşi içinde, kurallara uygun hareket ettim. Dışarı çıkanlar dönsün denmesine rağmen neden bize haber verilmedi? Birileri bizi bu kaotik ortam içine bilerek ittiler. Birileri üsse girip çıkamamamızı özellikle istedi."
"(Vurun, indirin) demedim"
"Benim burada işim yok. Kışlama dönüyorum." diyerek Akıncı Üssü'nden ayrılmak isteyince darbeciler tarafından şehit edilen Yüzbaşı Özkan Hekin'in vurulması talimatını verdiği yönündeki iddiayı kabul etmeyen Zelbey, savunmasını şöyle sürdürdü:
"Akıncı Üssü'ne Yenikent nizamiyesinden girdikten sonra lojman nizamiyesine giden grubun içindeydim. Gece 03.30'a kadar Yenikent nizamiyesine hiç gelmedim. Lojman nizamiyesinde bulundum. 03.30 sularında Yenikent nizamiyesine geldim. Özkan Hekin'in vurulmasıyla ilgili bir talimat vermedim, ima dahi etmedim. Aksine kimsenin başına bir şey gelmemesi için çaba sarf ettim. Özkan Hekin ayrılmak istedi. 'Bırakın gitsin.' dedim. Özkan'ı önleme, ikna etme çabaları sırasında tehlikeli bir durumun ortaya çıkmasından korktum. Özkan gitmeyi kafasına koymuştu. Kimse bana 'Özkan Hekin giderse tüm istihbaratı verir.' demedi. Ben de 'Vurun, indirin.' demedim. Ateş edin talimatım olmadı. Zaten bulunduğumuz yerde istihbarata konu olacak herhangi bir bilgi olması da mümkün değil. Yenikent kapısı ıssız bir bölgede, tarlalara çıkan bir kapı. Orada kim böyle bir istihbarat bilgisine sahip olmuş ki Özkan da bir bilgiye sahip olsun ve sızdırsın. Böyle bir istihbarata sahip olsa ve bunu aktarmak istese rahatlıkla cep telefonuyla aktarabilirdi. Özkan Hekin'in vurulması, iddianame savcısının belirttiği gibi gece değil, sabah 09.00 gibi gerçekleşti. Bu rahatlıkla tespit edilebilir."
Şehit eşinden tepki
Zelbey, "Yanında bulunanlara, (Buradan çıkış yok. Sonuna kadar direneceğiz. ya şehit ya muvaffak olacağız.)" dediği iddiasını da kabul etmedi. Sanık Zelbey, bunun amatörce ve ucuz bir algı operasyonu olduğunu öne sürdü.
Çatı davası sanığı Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar'ın emir subayı eski yarbay Levent Türkkan'ın "Mustafa Zelbey, FETÖ'cü olduğunu bildiğim kişiler arasında." ifadesini de yalanlayan Zelbey, Türkkan'ın, baskı altında alındığını söyleyerek bu ifadeden vazgeçtiğini söyledi.
Darbeci ve FETÖ mensubu olmadığını savunan Zelbey, olaylar sırasında pasif konumda Yenikent nizamiyesinde beklediğini iddia etti. Zelbey, tahliyesi ve beraatini istedi.
Zelbey'in çapraz sorgusu sırasında Hekin'i vurduğu öne sürülen Konya MAK timinden eski astsubay sanık Halil Burak Balcı, söz alarak Hekin'i kendilerinin vurmadığını, gece boyunca herhangi bir faaliyetlerinin olmadığını ileri sürdü.
Balcı'nın bu sözleri üzerine izleyiciler arasında bulunan şehit Hekin'in eşi Fatma Hekin, "Senin faaliyetin eşimi vurmaktı katil. Eşimi siz şehit ettiniz. Vurduğunuz adamın elleri kelepçeliydi. Katiller... Kocamın kanı yerde kalmayacak . Ben hep bu günü bekledim." diye bağırarak sanıklara tepki gösterdi. Fatma Hekin, salonda görevli sağlık ekiplerince sakinleştirildi.
Zelbey'in savunmasından sonra duruşmaya ara verildi.
11.05.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince, Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen duruşmada sanık eski teğmen Aykut Gündüz savunma yaptı.
Üniversitede maliye bölümünü bitirdikten sonra askeriyeye girdiğini ve olay tarihinde Sincan'daki İnsani Yardım Tugayı'nda görev yaptığını anlatan Gündüz, 15 Temmuz 2016'da Kızılay'da bulunduğu sırada amirlerinin göreve çağırması üzerine Akıncı Üssü'ne gittiğini savundu.
Amirleri tarafından kendisine terör saldırısı yapılabileceğinin söylendiğini, yaşananların darbe girişimi olduğunu sonradan öğrendiğini iddia eden sanık Gündüz, darbe girişiminde şehit olan Yüzbaşı Özkan Hekin'e yönelik faaliyetlerde de sorumluluğunun bulunmadığını ileri sürdü.
Eski teğmen Gündüz, "Amirim olan albay Ali Eraslan'ın emriyle mesaiye geldiğim, yine onun emriyle Akıncı Üssü'ne götürüldüğüm açıktır. Olayın bir darbe girişimi olduğunu öğrendikten sonra amirlerime neden burada olduğumuzu sorduğum ve Akıncı'dan çıkmak istediğim ortadadır. Yaşananlardan rahatsız olduğum ama darbeciler tarafından nizamiyelerin kapatıldığından çıkamadığım yapmış olduğum telefon görüşmeleriyle de sabittir. Benim ne FETÖ ne de başka bir terör örgütüyle iltisakım yoktur." şeklinde savunma yaptı.
Sanık eski teğmen Muhammet Kıvrak ise olay günü görev yaptığı İnsani Yardım Tugayı'ndan alarm verildiğini öğrenmesi üzerine kışlaya gittiğini, terör saldırısı olabileceğinden ve Suriye'ye yönelik harekattan bahsedildiğini öne sürdü.
Verilen emirle Akıncı Üssü'ne gittiklerini savunan sanık Kıvrak, olay akşamı babasıyla yaptığı telefon görüşmesinde darbe girişimi olduğunu öğrendiğini ancak amirlerince darbeye yönelik emir verilmediğinden Akıncı Üssü'nde kalmaya devam ettiğini söyledi.
Yüzbaşı Özkan Hekin'in ölümüne ilişkin ise sanık Kıvrak, "Özkan Yüzbaşı, 'Ben gidiyorum.' dedi ve yürüyerek uzaklaştı. Yarbay Mustafa Zelbey'in de 'Bırakın gitsin.' dediğini duydum. 'Bu, nereye gidiyor?' diye arkasından özel giyimli askerler de gitti. Biraz sonra silah sesleri geldi. Bundan sonra bulunduğumuz yere gelen askeri aracın içinde Özkan Yüzbaşı'nın vurulmuş olduğunu gördüm." ifadelerini kullandı.
Darbeci olmadığını savunan Kıvrak, mahkeme heyetinden tahliye ve beraat talebinde bulundu.
Paralel yapı-15 Temmuz (2016)-29 Mart (2017) 'Ankara 473 sanık (ilk 486) Darbe/Akıncı Hava Üssü' davası
(12 Mayıs 2018, 15:09), son güncel.: (13 Mayıs 2018, 14:25)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: