İstanbul'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz darbe girişiminde Atatürk Havalimanı'nın işgal girişiminde bulunulması ve burada çıkan olaylarda 2 kişinin şehit edilmesine ilişkin 95'i tutuklu 159 sanığın yargılandığı davaya devam edildi.
05.05.2018 14:24 İstanbul'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz darbe girişiminde Atatürk Havalimanı'nın işgal girişiminde bulunulması ve burada çıkan olaylarda 2 kişinin şehit edilmesine ilişkin 95'i tutuklu 159 sanığın yargılandığı davaya devam edildi.
02.05.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
İstanbul 34. Ağır Ceza Mahkemesi'nce Silivri'deki Alibey Spor Salonu'nda yapılan duruşmaya, 95'i tutuklu 130 sanık ve avukatları katıldı.
Başbakanlık, TBMM ve Milli Savunma Bakanlığı avukatları ile şehit yakınları ve müştekiler de salonda hazır bulundu.
Duruşmada, tutuklu sanık eski Astsubay Başçavuş Aslan Özkan'ın savunması alındı.
Sanık Özkan savunmasında, Kurmay Başkanı Barbaros Akça'nın kendisini arayıp acil olarak havalimanına çok yakın mesafede bulunan Hava Harp Okulu'na çağırdığını ve bunun üzerine VIP nizamiyeye gittiğini söyledi.
Gittiğinde Akça'nın araca binmesini söylediğini, bunun dışında kendisine bir bilgi verilmediğini anlatan sanık Özkan, '5. Filo'nun arka kısmına doğru gittik. Giderken yol üzerinde bir araç gördük. Aracın başında bir er vardı. Er bizi durdurdu. İnip baktığımızda aracın şoförünün yerde yattığını, yerde uzun namlulu tüfekler, el yapımı patlayıcılar gördük. Askere sorduğumuzda, durdurulan araçtan çıktığını söyledi. Kurmay Başkanı beni indirdi, 'Sen bunları tutanak altına al, şahsı da nizamiyeye götür.' dedi.' ifadelerini kullandı.
'Darbenin önlenmesine büyük hizmetlerim olmuştur'
Sanık Özkan, silahları bir araca yükleyerek havalimanına gittiklerini, burada başka erler de gördüğünü ve halkın havalimanına yoğun şekilde geldiğini belirterek, şöyle devam etti:
'Havalimanına gittik. Burada kimseye silah doğrultmadım. Kimseye ateş etmedim. Erlerin, tanımadıkları bir subay tarafından araç durdurma emri aldıkları kulaktan kulağa yayılmış. Bu emirle araçları durdurup arama yapmaya başlamışlar, başlarında kimsenin olmadığını fark edince bu işlemi bırakmışlardır. Erlere duvar diplerinde toplanmalarını, dönüşe geçeceğimizi söyledim. Erleri toplayıp götürmeseydim, halk toplanamayacaktı. Halkla ilk karşılaşma anında şoförler erleri bırakıp kaçacak hem halktan hem de erlerden onlarca kişi ölecekti. Darbenin önlenmesine büyük hizmetlerim olmuştur. Resmi 2 polisin silahlarını almadım. Bunu erler yapmıştır. Yanlarına gidince olayı anlamaya çalıştım. Polisler silahlarını geri istediler. Ben de geri verdirdim. Uçuş kontrol noktasına gittiğim iddiasını kabul etmiyorum.'
Kimseye silah doğrultmadığını ve kimseye ateş etme emri vermediğini öne sürerek, erlerin işkence ve baskı altında ifade verdiklerini, bu nedenle kendisini suçladıklarını iddia eden sanık Özkan, savunmasına devam ettiği sırada, Atatürk Havalimanında şehit düşen 16 yaşındaki Mahir Ayabak'ın annesi, ağlamaklı şekilde 'Benim oğlumu neden öldürdün? Onu söyle. Çocuktu daha o çocuktu.' diye bağırdı.
'Bunlar hayal ürünü'
Savunmasına devam eden sanık Özkan, 'Vatandaşları ve erleri silahla tehdit etmedim, ateş etmedim. Bunlar hayal ürünüdür. Erler, olmayan bir suç uydurup hem beni hem de kendilerini mahkum ediyorlar. Ben, vatandaşlar üzerimize gelince havalimanından çıkarken, canımız tehlikeye girince tabancamla havaya ateş ettim. Tabanca sesi az çıktığı için bir ere de havaya ateş etmesi emrini verdim. Linçten kurtulabilmemizin tek yolu buydu. Başka da bir emrim olmadı. Orada ölen vatandaşların nasıl öldüğünü ispatlamak iddia makamının görevidir. O ortamda ölü ve yaralıların benim üstüme yüklenmesini kabul etmiyorum. Savcılık, aleyhime delil toplamıştır. Masumiyetimden emin şekilde delillerin ortaya konulmasını bekliyorum.' diye konuştu.
Üye hakim, savunmasını tamamlaması üzerine çapraz sorgusuna geçilen sanık Özkan'a, 'Erler, sizin ateş ettiğiniz ve ateş etme emri verdiğinizi kafalarından mı uyduruyorlar?' diye sordu. Özkan, 'Evet kafalarından uyduruyorlar.' diye yanıt verdi.
Mahkeme başkanı, 'İlk ifadenizde baskı gördüğünüzü ve erlerin de işkence altında ceza alacaklarından korktukları için sizi suçladığını söylüyorsunuz. Neden sadece 8 er sizin hakkınızda ifade verdi de diğerleri vermedi?' diye sordu. Sanık, sadece 8 erin olay günü kendi çevresinde olduğunu söyledi.
Savcı cezada indirim yapılmamasını istedi
Duruşma savcısı, sanık Özkan'ın savunmasında, cumhuriyet savcılığınca hazırlanan iddianameyi ve iddia makamını alaya alıcı davrandığını, hakaretvari ve küçük düşürmeye yönelik ifadeler kullandığını, örgütsel bir tavır sergilediğini ve tüm beyanlarının suçtan kurtulmaya yönelik olduğunu düşündüğünü belirterek, sanık hakkında verilecek olası cezada herhangi bir indirime gidilmemesini talep etti.
Çapraz sorgusuna devam edilen sanık, müşteki avukatlarından birinin, 'Havalimanına neden gittiniz?' sorusuna, 'Kurmay Başkanı Barbaros Akça beni çağırdı, gittim. Beni askeri hiyerarşi yanılttı.' diye yanıt verdi.
Bir başka müşteki vekili, 'Savunmanızda 'darbeyi önleyen kahramanlardan biriyim.' dediniz. Darbeyi önlemek için ne yaptınız?' diye sordu. Sanık, 'O bölgeye gittik ama kastımız olmadığı ortada. Hataya düştüğümüzü anlayıp, askerleri yatakhanelerine kadar geri götürdüm. Bunu yaptıysam önlenmesinde büyük katkım olduğunu düşünüyorum. Ayrıca olaydan sonra alınan bazı tanık ifadeleri var dosyada. Bu tanıklara benimle ilgili teşhis de yaptırılmış. Bu teşhislerin hukuki şartlarda yaptırıldığını düşünmüyorum.' şeklinde yanıt verdi.
'İfadelerimi baskı ve işkence altında vermedim'
Avukatların ardından, sanığa soru sormak isteyen diğer sanıklara söz verildi.
Tutuklu erlerden biri söz alarak, 'Kendim gidip savcılığa ifade verdim.' dedi. Bir diğer tutuklu sanık er de 'Aslan Başçavuş, havalimanında emrine uymadığımız için kafamıza silah doğrultup 'Buradan dönmek yok' dedi. Böyle bir şey söylemiş mi sormak istiyorum.' diye konuştu. Sanık Özkan, 'Görüyorsunuz, erler başlarına gelen olaydan çok huzursuzlar, bir suçlu arıyorlar. Hayatımın hiçbir evresinde hiç kimseye silah doğrultmadım.' diye cevap verdi.
Tutuklu bir başka er ise 'Aslan Başçavuş, birliğe döndükten sonra bizi geri havalimanına götürmeye çalıştı. 'Savaşanlar gelmesin.' dedi. Bunu söylemiş mi söylememiş mi?' diye sordu. Sanık Özkan soruyu 'Ben böyle bir ifade kullanmadım.' diye yanıtladı.
'Aslan Başçavuş bizi şizofren ilan etmiştir'
Tutuklu sanıklardan sonra tutuksuz yargılanan erlere, sanık Aslan Özkan'a soru sorma imkanı tanındı. Tutuksuz bir er, 'Aslan Başçavuş burada kendisini kahraman ilan ederken, bizi şizofren ilan etmiştir. Kendisinin içinde bulunduğu aracın arkasına 3 tane er oturtmuş, ateş etme emri vermiştir. Bu ateş etme emrini siz mi verdiniz? Siz vermediyseniz ateş eden ere neden engel olmadınız?' diye sordu. Soru üzerine sanık Özkan da 'Aracın arkasına oturan asker görmedim. Kimseye ateş etme emri vermedim. Kimsenin ateş ettiğini de görmedim.' iddialarında bulundu.
Bir başka tutuksuz sanık er 'Aslan Özkan, havalimanındayken 'Halkı askeri bölgeye yavaş yavaş çekin. Sonra öldüreceğiz.' diye emir vermişti. Verdiği emri uygulamayıp, 'neden böyle bir şey yapalım' diye konuşmaya başladığımızda, bir arkadaşımızın kafasına silah doğrultup 'Sen kim oluyorsun lan, verilen emri mi sorguluyorsun?' diye de tehdit etmiştir. Bu hususun sorulmasını istiyorum.' dedi. Sanık Özkan, bu iddianın da doğru olmadığını öne sürdü.
Duruşmada tutuklu sanıklardan, olay tarihinde sözleşmeli er olan Ali Tarhan, savunmasında, 15 Temmuz'da 7 aylık er olarak Hava Harp Okulu Destek Grup Komutanlığı Muhafız Bölüğünde görev yaptığını söyledi.
Sanık Tarhan, 'Destek Grup Komutanı Albay Yusuf Özdemir, 'bir muhafızlık görevi var, sen gideceksin' dedi. Benim diğer erlerden hiçbir farkım yoktur, sadece ben maaş alıyordum. Emir verme yetkim yoktu, emir komuta zincirinin en son halkası benim. Arkadaşımla 'kim gidecek' diye yazı tura attık, tura geldi ben gittim. Keşke yazı gelseydi. Yalova'dan gelecek öğrencileri okula getireceğimi öğrendim. Araç muhafızı olarak Yenikapı'ya hareket ettik. Bu ilk görevim değildir. Daha önce de okula gelen misafirleri karşılamakla ya da görevlileri almakla görevlendirilmiştim.' ifadelerini kullandı.
Öğrencileri alıp okula getirdiklerini anlatan Tarhan, şöyle savunma yaptı:
'Okulda öğrencilere silah verildi. Binbaşı Ali Akkaş, tanımadığım bir albay ve öğrencilerle Destek Grup Bölgesi VIP Nizamiyesine gittik. Sonrasında 6 öğrenciyi daha okuldan getirmem istendi. Silahlı ve kamuflajlı olarak hazırlanmış 6 öğrenciyi de götürdükten sonra okula geri döndüm. Araç boşalınca muhafız bölüğüne gittim. Sonrasında havalimanına terör saldırısı olabileceği söylendi. 15 Temmuz'dan 15 gün önce de benzer bir saldırı olduğu için şüphelenmedim. Sıkış tıkış bir araca bindirilerek 5. Filonun oraya götürüldük. Araç durdu, tam indik ki sivil bir insan topluluğu üzerime doğru koşmaya başladı. O sırada bir silah patladı. Araca geri bindim, şoka girmiştim. Araca da 3-4 el ateş edildi. Hareket ettik, muhafız bölüğüne geri döndük. Bölüğe gidince kendi silahımla, yine er bir arkadaşın silahını, silahlıktaki arkadaşa teslim ettik.'
Sonrasında aradığı ağabeyinin kendisine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın açıklamasından bahsettiğini, darbe girişimi olduğunu söyleyip kesinlikle dışarı çıkmaması gerektiği ikazında bulunduğunu beyan eden Tarhan, 'Hemen diğer arkadaşlarımı aradım. Bölük dışından olanlara bölüğe dönmelerini, hiçbir olaya karışmamalarını söyledim. Sabaha kadar mühimmatların başında bekledim. Hiçbir olaya karışmadım. Silahımı hiç kullanmadım. 16 Temmuz sabahı 8.00 gibi jandarma personeli gelince oradan ayrıldım. 8 aydır tutukluyum. Kredi borçlarım patladı, beş parasızım. Allah'tan devlet baba yemeğimizi veriyor da açlıktan ölmüyoruz. Parasızlıktan sigarayı bıraktım. Burada darbe girişiminden haberi olup bizi bunun içine atan komutan varsa Allah belalarını versin.' şeklinde konuştu.
Duruşmaya yarın sanık savunmalarının alınmasıyla devam edilecek.
03.05.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
İstanbul 34. Ağır Ceza Mahkemesi'nce Silivri'deki Alibey Spor Salonu'nda yapılan duruşmada savunması alınan tutuklu sanıklardan Cihan Sarı, olay tarihinde sözleşmeli er olduğunu belirterek, 15 Temmuz'da 18.00'a kadar nöbet tutuktan sonra koğuşa uyumaya gittiğini söyledi. Sanık Sarı, koğuş görevlisinin kendisini uyandırarak, 'Herkes hazırlandı, sen de geliyorsun' dediğini anlattığı savunmasında, 'Hazırlanıp aşağıya indim. Soyadını bilmediğim Cuma astsubay bizi beyaz transit araca bindirdi. Nereye gittiğimizi bilmiyordum. Araçta askeri öğrenciler de vardı. VİP'e gittik. Sürekli helikopter inip kalkıyordu. Albay Yusuf Özdemir, harbiyeli öğrencileri helikopterle bir yerlere gönderiyordu. Bir sivil araç gördük. Rütbeliler aracın ayrılması için bağırıyorlardı ama araç ayrılmadı. Bunun üzerine albay Özdemir havaya 7-8 el ateş etti.' dedi.
Albay Yusuf Özdemir'in kendilerine 'Terör eylemi var, halka ateş ediyorlar. Polise yardım edeceğiz' dediğini belirten sanık Sarı, savunmasına şöyle devam etti:
'Bir araca bindirilerek Atatürk Havalimanı'na götürüldük. Orada bulunan Kurmay Başkanı Barbaros Akça, öğrencilere 'Araçları arayın, silah falan bulursanız el koyun' diyordu. O sırada bir araç durduruldu. İçinde pilotlar vardı. Akça, yere yatırılan pilotların o şekilde bekletilmelerini söyledi. Bir süre sonra geri gelip, aracın şoföründen, pilotları en kısa sürede limandan çıkarmasını istedi. Şoför bir kapıdan çıkarabileceğini ama bunun uzun sürebileceğini söyleyince, 'O zaman hepiniz ölürsünüz' dedi. Şoför korktu ve 'tamam götürürüm' dedikten sonra gittiler. Karşımızdan 2 polis geldi, ellerinde silah yoktu. Unimog ve ZPT araçları geçti. Silahhanedeki arkadaşım beni arayarak, 'Bunlar bizi kandırıyor, hemen bölüğe dön, ben seni saklarım' dedi. Orada halk da vardı ama bizim er olduğumuzu anlamışlardı. Bize saldırmak isteyenlere engel oluyorlardı. Güç bela halkın arasından 2 polis aracının eskortluğunda çıktık. VİP'e geri döndüğümüzde başçavuş Aslan Özkan, 'Arkadaşlarımız orada ölüyor, gitmeyecek miyiz?' dedi. İsa binbaşı da 'Savaşamayacak varsa silahını bıraksın gitsin' dedi. 2 sözleşmeli er arkadaşımla birlikte oradan ilk fırsatta ayrıldık. Sabaha kadar saklandık.'
'Rütbeliler bizi havalimanına geri götürmeye çalıştı'
Akşam nöbeti bittikten sonra yatakhaneye gittiğini ve uyandırılarak içtimaya kaldırdığını söyleyen tutuklu sanık Cihat Didek, 'Ben sözleşmeli erdim. 15 Temmuz'da 23.00 sıralarında yüzbaşı Hasan Günsel, bize terör saldırısını olduğunu söyledi. Bizi otobüse bindirip VİP bölgesine götürdü. İçtimaya geçtik. O sırada helikopter iniş yaptı. İçinden tam teçhizatlı askerler indi. İçtima alanına albay Yusuf Özdemir geldi. Herkesin telefonlarını havaya kaldırmasını söyleyip kapattırdı. Havalimanında terör saldırısı olduğunu, oraya gideceğimizi, şehit düşebileceğimizi söyleyip vatani duygularımızla oynadı. İçtima konuşması sonrası bizi mavi bir transit araca bindirerek limana götürdüler. Hayatımda ilk defa Atatürk Havalimanı'na gittim. Tanımadığım bir albay, araç kontrolü yapmamızı istedi. Halk bize 'Burada ne işiniz var? Yasa dışı işler oluyor.' dedi. Halk üstümüze gelince İsa binbaşı havaya ateş etti. İsa binbaşı ateş ettikten sonra birliğime nasıl geri döneceğimi düşünmeye başladım. O sırada birlikten arkadaşlarım beyaz bir dobloya binmişlerdi. Beni de çağırdılar, bindim. Bir baktım İsa Öztürk binbaşı da öne binmiş. 2 polis aracı eskortluğunda birliğe döndük. Bazı rütbeliler bizi havalimanına geri götürmeye çalıştı. İsa binbaşı bizi geri götürmek için üzerimize silah doğrulttu. Koğuşa kaçtık. Dolaba ve yatakların altına saklandık. Gece boyu silahımı kullanmadım. Üzerime kayıtlı olan bu silahı teslim ettim.' şeklinde konuştu.
Olay tarihinde Hava Harp Okulu Komutanlığı'nda kurmay albay olan tutuklu sanık Barbaros Akça ise savunmasında, darbe girişimi öncesinde ve darbe girişiminin yaşandığı gün olayla alakalı herhangi bir toplantıya katılmadığını iddia etti. Emniyet ve savcılıkta verdiği ifadelerin bir kısmında yanlış anlaşılabilecek beyanlarda bulunduğu için mahkeme huzurundaki savunmasının esas alınmasını isteyen sanık Akça, savunmasını şöyle sürdürdü:
'Olay günü saat 21.00 sırlarında ismini hatırlamadığım ve nöbetçi olduğunu tahmin ettiğim biri beni cep telefonumdan arayıp, Hava Harp Okuluna bombalı araç ile saldırı olacağı yönünde resmi kanaldan bilgi geldiğini söyledi. Nizamiyede toplanmış olan rütbeliler ve askerleri gördüm. Sivil bölümüne gittim. Havalimanında kimseyi darp etmedim. Orada araçların kontrol edilmesi talimatı verdim. Amacım araçlardan terör eylemi için kullanılabilecek silah ve mühimmatı bulmaktı. Ben canlı bomba saldırısı olabileceğini düşünüyordum ancak bunu askerlere söylemedim. Onlar sadece terör eylemi olabileceğini sanıyorlardı. İddianamede 2 polis memurunun silahı alınmış, bir de pilotların olduğu araç durdurularak içinden çıkarılan pilotlar alıkonulmuş. Bu olaylar yaşanırken ben orada değildim. Ayrıca pasaport şube bölümüne gitmedim.'
'Kazlıçeşme'de karşılaştığımız polisler teröriste benziyordu'
Havalimanında doblo tipi bir aracı durdurduklarını, aracın bagajından silahlar çıktığını söyleyen sanık Akça, 'Aracın şoförüne, 'Nereyi patlatacaktın' diye çıkıştım. Şoförle yakın mesafede olan tek kişi bendim.' dedi.
Sanık Akça, daha sonra Harbiyeli öğrencilerin Boğaziçi Köprüsünde yaralandıklarını öğrendiğini, yaralı öğrencileri almak için nizamiyeden çıktıklarını ve Zeytinburnu'nda durdurulduklarını belirttiği savunmasına şöyle devam etti:
'Kazlıçeşme'de karşılaştığımız polisler teröriste benziyordu. Bu kişilerin polis olduğunu anlamadık. Sonrasında polis olduğunu düşündüğüm bir kişiye 'Teröristler tarafından ele geçirildiniz mi?' diye sordum. O gün darbe girişimi olduğu aklımdan bile geçmemişti. Gözaltına alınınca öğrendim. Yaptığımız tüm faaliyetler terör faaliyetine karşı önlem almak ve emniyet güçlerine yardım etmek içindir.'
Sanığın savunmasını tamamlamasının ardından çapraz sorgusuna geçildi. Müdahillerden Başbakanlık avukatı Yasin Şamlı, sanık Akça'ya 'Havalimanına bomba imha etmek için gittiğinizi söylüyorsunuz. Yanınızda kaç tane bomba imha uzmanı vardı?' diye sordu. Sanık Akça, 'Türkiye'de zaten bomba imha uzmanı sayısı çok azdır. Amacımız bombalı bir araç varsa bunu teşhis ve tespit etmekti. Askerlerimle beraber etrafı emniyete aldık.' şeklinde cevap verdi.
Duruşmaya yarın sanık Akça'nın çapraz sorgusunun yapılmasıyla devam edilecek.
İDDİANAME
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu savcılarından Gökhan Yolasığmaz tarafından hazırlanan 708 sayfalık iddianamede, şehitler Mahir Ayabak ve Zekeriya Bitmez 'maktul', 46 kişi 'mağdur' ve 129 kişi 'müşteki' sıfatıyla yer alırken, suçtan zarar görenler arasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 65. Hükümet ve TBMM bulunuyor.
Tüm sanıkların 'anayasayı ihlal', 'TBMM'yi ortadan kaldırmaya teşebbüs', 'Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs' suçlarından üçer kez ağırlaştırılmış müebbet ve 'örgüte üye olma' suçundan da 15'er yıla kadar hapis cezasına çarptırılması istenen iddianamede, bazı sanıklar hakkında 'kasten öldürme', 'öldürmeye teşebbüs etme', 'kamu kurumu faaliyetini cebir veya tehdit kullanarak engellemek', 'kişiyi hürriyetinden yoksun kılma', 'hava ulaşım araçlarını kaçırma veya alıkoyma', 'konut dokunulmazlığı ihlali', 'silahla tehdit', 'kasten yaralama', 'mala zarar verme' suçlarından 15 yıl ila 1 kez ağırlaştırılmış müebbet arasında değişen hapis cezaları talep ediliyor.
'Hava sahasının kontrol altına alınması istendi'
İddianamede, 15 Temmuz darbe girişimi sırasında darbeci askerler tarafından İstanbul'da uluslararası uçuşlara açık bulunan Sabiha Gökçen ve Atatürk havalimanlarının işgal edilmek istendiği anımsatılarak, Avrupa yakasındaki Atatürk Havalimanı'nın işgal girişiminde 66. Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı'na bağlı birlikler ve Hava Harp Okulu'na bağlı bir grup askerin görev aldığı belirtiliyor.
Darbe girişimini planlayan askerler tarafından uluslararası hava alanları uçuşlara kapatılarak hem Türk vatandaşlarının yurt dışına çıkışlarını engellemek hem de ülke giriş çıkışlarını kontrol altına almak istendiği kaydedilen iddianamede, ayrıca uçuşların kontrol edildiği 'Smart Kule' diye tabir edilen kontrol kulesinin de darbeci askerler tarafından zapt edilerek hava sahasının kontrol altına alınmasının istendiği vurgulanıyor.
İddianamede, işgal eylemini gerçekleştirmeye çalışan sanıkların 66. Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı'ndan çıkış yaptıkları anlatılarak, söz konusu tugayda yapılan darbe girişiminin planlandığı toplantılara katılan sanık eski Yarbay Serbülent Eken ve sanık eski Albay Ömer Korkut'un, Atatürk Havalimanı'nın işgalinden sorumlu olarak görevlendirildikleri belirtiliyor.
Paralel yapı-15 Temmuz (2016)-22 Aralık (2017) 'İstanbul 159 sanık Darbe/Atatürk Havaalanının İşgali' davası
(05 Mayıs 2018, 14:24)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: