İstanbul'da, FETÖ'nün 15 Temmuz darbe teşebbüsünde Atatürk Havalimanı'nın işgal girişiminde bulunulması ve burada çıkan olaylarda 2 kişinin şehit edilmesine ilişkin 95'i tutuklu 159 sanık hakkında 'Anayasayı ihlal', 'TBMM'yi ortadan kaldırmaya teşebbüs', 'Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs' suçlarından üçer kez ağırlaştırılmış müebbet ve 'örgüte üye olma' suçundan da on beşer yıla kadar hapis cezası istemiyle açılan davaya başlandı.
28.04.2018 19:14 İstanbul'da, FETÖ'nün 15 Temmuz darbe teşebbüsünde Atatürk Havalimanı'nın işgal girişiminde bulunulması ve burada çıkan olaylarda 2 kişinin şehit edilmesine ilişkin 95'i tutuklu 159 sanık hakkında 'Anayasayı ihlal', 'TBMM'yi ortadan kaldırmaya teşebbüs', 'Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs' suçlarından üçer kez ağırlaştırılmış müebbet ve 'örgüte üye olma' suçundan da on beşer yıla kadar hapis cezası istemiyle açılan davaya başlandı.
26.04.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
İstanbul 34. Ağır Ceza Mahkemesi'nce Silivri'deki Alibey Spor Salonu'nda yapılan duruşmaya, 95'i tutuklu 149 sanık ve avukatları katıldı. Duruşmada, Başbakanlık, TBMM ve Milli Savunma Bakanlığı avukatları ile şehit yakınları ve müştekiler de hazır bulundu.
Duruşmada kimlik tespiti yapıldığı sırada salona giren bir şehit yakını, tutuklu sanıklarla ilk kez karşılaşınca, 'Allah belanızı versin. Hanginiz benim oğlumu öldürdünüz katiller, şerefsizler. Oğlum size ne yaptı?' diye bağırdı. Şehit yakınını yanında bulunanlar sakinleştirdi.
Duruşma, kimlik tespitinin ardından sanıklara hakları ile haklarındaki suçlamaların hatırlatılmasıyla sürdü.
Başkan, tüm sanıklara suçlamaları bildirdikten sonra duruşmaya yarın devam edilerek, savunmaların alınmasına geçileceğini açıkladı.
Duruşma yarın devam edecek.
27.04.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
İstanbul 34. Ağır Ceza Mahkemesi'nce Silivri Alibey Spor Salonu'ndaki duruşmada savunma yapan tutuklu sanık Abdurrahman Arslan, olay tarihinde Baştabya'daki 66. Mekanize Tugay Komutanlığı 2. Mekanize Piyade Taburu 6. Bölük'de takım astsubayı olduğunu söyledi.
Arslan, 15 Temmuz'da normal mesaisine devam ederken Üsteğmen Zübeyir Bayır'ın, Albay Yusuf Sarı'nın talimatıyla erlere atış talimi yaptırılacağını söylediğini belirterek, şöyle devam etti:
'Atış alanına gittik. Yusuf Sarı bizden önce oraya gitmiş. Personel azlığı nedeniyle bizi azarladı. Atış yaptırıldı. Sonrasında kışlaya gittiğimizde, bir silahın kayıp olduğu, bulana kadar kimsenin kışladan ayrılmayacağı talimatı geldi. Bölük komutanı Bayır'ın emri doğrultusunda yazıhaneye geçtim. Burada servislerin ikinci bir emre kadar iptal edildiğini öğrendim. Saat 20.00 sıralarında 'alarm, tatbikat' diye bağırıldığını duydum. Hemen hücum yeleği ve kompozit başlık alıp garajlar bölgesine gittim. Silahımı da yanıma aldım. Silah takım komutanı üsteğmen Mehmet Duman, Çobançeşme'ye gideceğimizi söyledi. Mühimmatlar dağıtıldı. Bayır'a 'Neler oluyor? Neden bu kadar acele ediyoruz?' diye sordum. Terör olayı olduğunu söyledi.'
Saat 21.00-22.00 arasında kışladan çıktıklarını anlatan Arslan, iki araçla birlikte Çobançeşme istikametine gittiklerini, diğer aracın bozulması üzerine Üsteğmen Mehmet Duman'ın sağlam aracı binip yola devam ettiğini, kendilerinin ise bozuk aracı tamir etmeye çalıştıklarını, ancak yapamadıklarını söyledi.
Aracı emniyet şeridine çekip beklerken vatandaşlardan darbe girişimi olduğunu öğrendiklerini dile getiren Arslan, şöyle konuştu:
'Ailemizi, arkadaşlarımızı da arayıp sorduk. Onlardan da bilgi aldıktan sonra toplanan vatandaşlarla, bu işin içinde olmadığımızı, kandırıldığımız, kışlaya döneceğimizi anlattık. Aracın yönünü kışla yönüne çevirdik. Yol araçlarla kapatıldığı için gidemedik. Polisi aradık, yoğunluktan açan olmadı. Mehmet Duman ile aynı araçta giden Asteğmen Hakan Çeteci'yi arayıp durumu bildirdik. Bize şu an polisin yanında olduğunu, araç içinde beklememizi, polisin geleceğini söyledi. Halk etrafımızı sarmıştı. 24.00 sularında polisler geldi. Silahlarımızı teslim ettik. Ancak polisin az sayıda oluşundan oradan çıkamadık. Sabaha karşı polis ekip aracına binmeyi başardık. Bilgim ve isteğim olmadan, amirlerimin emriyle dışarı çıktım. Olayı öğrenir öğrenmez karşı tutum sergiledim. Tahliyemi talep ediyorum.'
'Bir silah kayıp dendi, saydık, tamdı'
Tutuklu sanık eski Astsubay Ahmet Kardaş da, bölüğün kıyafet, temizlik ve nizamından sorumlu olduğunu, kimseye atış yaptırma yetkisi bulunmadığını ifade etti.
Olay tarihinden önce ülkedeki terör olayları nedeniyle askeri güvenliğin arttırıldığını dile getiren Kardaş, şöyle konuştu:
'15 Temmuz'da rutin işlerimi yaptım. Saat 15.30'da bir silahın kayıp olduğu, silah sayım işlemi yapmamız söylendi. Saydık, tamdı. Polisi Gazi Mahallesi'ne operasyon yapacağı, desteğe gidebileceğimizi öğrendim. Kurtuluş Kara tabur binasında koridor içerisinde herkese tam teçhizatlı olarak içtima alanında toplanılması hususunda bağırıyordu. Teçhizatları alıp Çobançeşme yol ayrımını kapatmaya gideceğimizi, bombalı araç olduğunu söyledi. Akşam trafiğinde tankla yola çıkılamayacağını belirtince, polislerin zaten bazı yolları kapattığını söyledi. Araçlara bindik, nizamiye bölgesine gittik. Mühimmatlar zaten dağıtılmıştı. Bir grup çıkmıştı, biz de arkası açık Land aracına binmiştik. Şoför Basın Ekpres yoluna girdi. Tankların arkasındaydık. Havalimanına yakın bir yerde bir tankın yolu kapattı. Limana iki motosikletli polis önümüzde girdik. Onlar yol gösteriyordu. Bir gün önce Fransa'da kamyonlu terör saldırısı olmuştu. Onun gibi bir şey olabileceğini, düşündüm. Girdiğimiz binadaki televizyonda Başbakan'ın açıklamasını görünce şok oldum, beynimden vurulmuşa döndüm. Harun Oduncu üsteğmeni görünce 'Hani terör saldırısına gelmiştik?' dedim. O da çıkarken telefonda birilerine 'Hani terör saldırısı vardı.' diyordu.'
Kardaş, havalimanı nizamiyesine gittikten sonra Harun Oduncu'nun bölük komutanı Serbülent Eken'in yanına konuşmaya gittiğini ifade ederek, 'Bölük komutanının hat düzeni oluşturmamızı istediğini söyledi. Bunun içinde olmayacağımızı belirttik. Ben ve diğer asteğmenler ile uzman çavuşlar bir araca bindik. Bir ZPT aracının arkasında askerler panikle silahlara şarjör basıyordu. Onları uyardım, bu işin içinde başka bir iş olduğunu söyledim. Hücum yelekli biri askerlere bağırarak çağırdı. Bir süre sonra 1-2 el silah sesi duyduk. İçinde bulunduğumuz üstü açık araçla 30 metre kadar ilerledik. Tank sağımızdaydı, bekliyorduk. Havalimanı nizamiyesinde saçları olmayan sivil bir vatandaş, tankın sürücüsüyle konuşuyordu. Tankın önüne yattı, kalktı. Tankla birlikte oradan hareket ettik. Sonrasında kışlaya döndük.' diye konuştu.
Duruşmada savunma yapan tutuklu sanıklardan uzman çavuş Ahmet Bedir, 15 Temmuz'da, 30 Ağustos Zafer Bayramı töreni hazırlıkları için astsubay Ahmet Kardaş'ın kendisine 'Tabur komutanı tankları kontrol edecekmiş, 8 tane MG3 tüfek al, uzman çavuşa ver' dediğini, kendisinin de denileni yaptığını söyledi.
Bedir, asıl görev yerine döndükten sonra Baştabya kışlasında bir silahın kaybolduğunu, bu nedenle kendi silahlarını da saymalarının talimatı geldiğini aktardığı savunmasında, 'Biz de silahlarımızı saydık, tamdı. Servislerin iptal edildiğini öğrendim. Saat 19.00 civarında teğmen Onur Gökhan Başar, Ahmet Kardaş'ı arayıp terör saldırısı olabileceğini, 6 adet MG3 tüfeği istediğini söylemiş. Silahların kaydını yaptıktan sonra teslime ettim. Sonrasında da yine talimat üzerine 4 tane boş şarjör verdim. Sonra rutin işlerime devam ettim.' dedi.
Bir süre sonra terör olayı olduğunu, dışarıya çıkacaklarını ve teçhizatlarıyla toplama noktasına gitmelerinin istendiğini söyleyen sanık Bedir, şunları anlattı:
'Araca bindik. Nizamiyeden çıkmadan mühimmat alınmış. Araç nizamiyeye gelince bir telaşe hakimdi. Atatürk Havalimanına terör saldırısı olacağını, bizim de polise yardım edeceğimiz, Çobançeşme yolunu tutacağımız söylendi. Saat 21.30'da kışladan çıktık. Çobançeşme kavşağını geçtiğimizi görünce telefondan haberlere baktım, bir şey yoktu. Havalimanına geldik, kapıda bir tank vardı. Tabur komutanı Serbülent Eken ile tanımadığım biri oradaydı.
İçeri girdik. Büyük camlı bir binadan giriş yaptık. Üsteğmen Harun Oduncu, bir odaya girdi. Bir süre sonra geri çıktı ve 'Arkadaşlar burada işimiz bitti, dönüyoruz' dedi. Girişe geri gittik. Serbülent Eken'in havaya ateş ettiğini gördüm. Havaalanı çıkışında bizi araçtan indirdiler. Harun Oduncu, barikat kurmamızı istedi. Kabul etmeyince, emri komuta zincirine uymamız gerektiğiniz söyledi. Yine kabul etmedik. O esnada Serbülent Eken'in havaya 1 kez daha ateş ettiğini gördüm. Sonrasında 23.30 gibi kışlaya geri döndük. Üstümü değiştirip silahı bıraktım ve evime gittim.'
Sanık Bedir'in ardından savunma yapan tutuklu sanık eski uzman erbaş Ali Kadir Can da Baştabya kışlasında bir silahın kaybolduğunu öğrendiklerini, terör olayı olabileceğine dair mesaj aldıklarını ifade etti.
'Halk etrafımı sarınca havaya ateş ettim'
İlk başta Çobançeşme'de terör saldırısı olabileceği gerekçesiyle emniyet almak için dışarı çıkacaklarını anlatan sanık Can, savunmasını şöyle yaptı:
'Tanklara bindik. Nizamiyede beklerken Çobançeşme değil havalimanına gideceğimiz, bombalı araçla saldırı olacağı söylendi. 3 adet tanktan oluşan konvoyun 2.'sini ben kullanıyordum. Limana vardık. A kapısı giriş yoluna park ederek girişi kestik. Araç içinde beklemeye başladık. Halk etrafımızı sardı. Beni darp etmeye başladılar. İçeri girmek istiyorlardı. 'Uçağımızı kaçıracağız, ailemizi alacağız' diyorlardı. İçeride bombalı araç olduğunu, giremeyeceklerini söyledim. Küfür ediyorlardı. Telsizden yardım çağrısında bulundum. Kimseden cevap gelmedi. Onur Teğmen Onur Gökhan Başar'ı aradım, durumumu anlattım.'
Başar'ın Serbülent Eken'in talimatıyla 'Havaya uyarı atışı serbest' emri vermesi üzerine havaya doğru 3-4 el ateş ettiğini belirten sanık Can, 'Benim 1 şarjör ateş ettiğim iddia ediliyor. Ben 3-4 el ateş ettim. Halk dağıldı. Onur teğmenden geri dönüş emri geldi. Halk yine önümü kesti ve beni darp etti. Albay olduğunu söyleyen biri motoru durdurmamı söyledi. Bir de sivil giyimli milletvekili olduğunu söyleyen tanımadığım biri beni tanktan aldı ve polislerin yanına havaalanı içine götürüldüm. Burada televizyondan bana darbe girişimi haberlerini gösterdiler. Sonra da gözaltına alındım.' diye konuştu.
Duruşmaya 2 Mayıs Çarşamba günü devam edilecek.
İDDİANAME
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu savcılarından Gökhan Yolasığmaz tarafından hazırlanan 708 sayfalık iddianamede, şehitler Mahir Ayabak ve Zekeriya Bitmez 'maktul', 46 kişi 'mağdur' ve 129 kişi 'müşteki' sıfatıyla yer alırken, suçtan zarar görenler arasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 65. Hükümet ve TBMM bulunuyor.
Tüm sanıkların 'Anayasa'yı ihlal', 'TBMM'yi ortadan kaldırmaya teşebbüs', 'Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs' suçlarından üçer kez ağırlaştırılmış müebbet ve 'örgüte üye olma' suçundan da 15'er yıla kadar hapis cezasına çarptırılması istenen iddianamede, bazı sanıklar hakkında 'kasten öldürme', 'öldürmeye teşebbüs etme', 'kamu kurumu faaliyetini cebir veya tehdit kullanarak engellemek', 'kişiyi hürriyetinden yoksun kılma', 'hava ulaşım araçlarını kaçırma veya alıkoyma', 'konut dokunulmazlığı ihlali', 'silahla tehdit', 'kasten yaralama', 'mala zarar verme' suçlarından 15 yıl ila 1 kez ağırlaştırılmış müebbet arasında değişen hapis cezaları talep ediliyor.
'Hava sahasının kontrol altına alınması istendi'
İddianamede, 15 Temmuz darbe girişimi sırasında darbeci askerler tarafından İstanbul'da uluslararası uçuşlara açık bulunan Sabiha Gökçen ve Atatürk havalimanlarının işgal edilmek istendiği anımsatılarak, Avrupa Yakası'ndaki Atatürk Havalimanı'nın işgal girişiminde 66. Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı'na bağlı birlikler ve Hava Harp Okulu'na bağlı bir grup askerin görev aldığı belirtiliyor.
Darbe girişimini planlayan askerler tarafından uluslararası hava alanları uçuşlara kapatılarak hem Türk vatandaşlarının yurt dışına çıkışlarını engellemek hem de ülke giriş çıkışlarını kontrol altına almak istendiği kaydedilen iddianamede, ayrıca uçuşların kontrol edildiği 'Smart Kule' diye tabir edilen kontrol kulesi de darbeci askerler tarafından zapt edilerek hava sahasının kontrol altına alınmasının istendiği vurgulanıyor.
İddianamede, işgal eylemini gerçekleştirmeye çalışan sanıkların 66. Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı'ndan çıkış yaptıkları anlatılarak, söz konusu tugayda yapılan darbe girişiminin planlandığı toplantılara katılan sanık eski Yarbay Serbülent Eken ve sanık eski Albay Ömer Korkut'un, Atatürk Havalimanı'nın işgalinden sorumlu olarak görevlendirildikleri belirtiliyor.
Sanıklar Eken ve Korkut'un olay günü Atatürk Havalimanı'nda keşif yaptıkları, uçuşların kontrol edildiği kulenin nasıl kontrol altına alınacağı hakkında Hava Harp Okulu'nda görevli Albay Hüseyin Ergezen'den bilgi aldıkları anlatılan iddianamede, sanıklar Eken ve Korkut'un komutasındaki ekibin, 4 tank, 5 geliştirilmiş zırhlı personel taşıyıcı (GZPT), 4 zırhlı muharebe aracı (ZMA), 1 askeri araç ve 1 askeri kamyonla Atatürk Havalimanı'nı işgal etmek için 22.04'te kışladan ayrıldıkları aktarılıyor.
Bu aşamada sanık Albay Mustafa Kol'un da Topkule Kışlası'na geldiği ve 'ana darbe davası' sanığı eski Tugay Komutanı Mehmet Nail Yiğit'in emri ile bu ekibe dahil olduğu kaydedilen iddianamede, askeri birlikler Atatürk Havalimanı'na intikal ettikten sonra, eski Tabur Komutanı Kadir Yıldız'ın emriyle sanık Üsteğmen Mehmet Duman ve sanık Astsubay Ozan Candan'ın komutasındaki iki GZPT'nin, Çobançeşme Kavşağı'nda emniyet almaları ve E-5 kara yolunu trafik akışına İstanbul yönünde kapatmaları için hareket ettikleri anlatılıyor.
Giriş kapılarına tank ve zırhlı araç
Sanık Duman'ın, komutasındaki GZPT'nin arızalanması sonucu sanık Ozan Candan ve ekibini bırakarak diğer GZPT ile Çobançeşme Kavşağı'ni intikal ettiği ve konumunu Tabur Komutanı Kadir Yıldız'a gönderdiği belirtilen iddianamede, Kadir Yıldız'ın 'E-5 trafiğini İstanbul yönüne kesin, trafiği yan yola yönlendirin, vatandaşları 'TSK yönetime el koymuştur, herkes evine gitsin.' diye ikaz edin.' şeklindeki emirlerine Duman'ın 'Anlaşıldı komutanım.' cevabını verdiği ve emirler doğrultusunda trafik kontrolüne başladığı kaydediliyor.
Sanıkların Atatürk Havalimanı'na 22.44'te vardıkları, sanık Yarbay Serbülent Eken'in yönetimindeki diğer askeri birliklerin ise Atatürk Havalimanı'na intikal ederek A ve B kapılarını tuttukları anlatılan iddianamede, sanık Eken'in emirleri doğrultusunda A giriş kapısına iki zırhlı araç ve bir tank, B giriş kapısına iki tank ve zırhlı araçların diğerlerinin yerleştirildiği ve giriş çıkışların kontrol edilmeye başlandığı kaydediliyor.
İddianamede, bu kapsamda havalimanından çıkışlara izin verildiği, girişlerin ise yasaklandığı ifade edilerek, Serbülent Eken ve Ömer Korkut'un havalimanında bulunan özel harekat polislerine ve diğer yetkililere sıkıyönetim ilan edildiğini ve Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yönetime el koyduğunu bildirdikleri anlatılıyor.
Atatürk Havalimanı'nın işgal girişiminde yer alan başka bir birimin de Hava Harp Okulu'nda görevli askerler olduğu ve okulda Destek Grup Komutanı olarak görev yapan Albay Yusuf Özdemir'in okuldaki askerleri saat 23.30 sıralarında içtimaya toplayarak, 'Bugün o gündür, Atatürk Havalimanı'nda teröristler var, onlara müdahale edeceğiz, gelen Cumhurbaşkanı da olsa Başbakan da olsa, ananız babanız da olsa alacaksınız.' şeklinde konuşma yaptığı belirtilen iddianamede, Özdemir'in burada bulunan askerleri araçlara bindirerek havaalanı içerisine intikal ettirdiğinin anlaşıldığı ifade ediliyor.
Paralel yapı-15 Temmuz (2016)-22 Aralık (2017) 'İstanbul 159 sanık Darbe/Atatürk Havaalanının İşgali' davası
(28 Nisan 2018, 19:14)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: