İstanbul'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişimi sırasında, aralarında Erol Olçok ve oğlu Abdullah Tayyip Olçok'un da bulunduğu 34 kişinin şehit edildiği 15 Temmuz Şehitler Köprüsü'ndeki olaylara ilişkin haklarında 37'şer kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istenen 135'i tutuklu 143 sanığın yargılandığı davaya devam edildi.
24.03.2018 21:48 İstanbul'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişimi sırasında, aralarında Erol Olçok ve oğlu Abdullah Tayyip Olçok'un da bulunduğu 34 kişinin şehit edildiği 15 Temmuz Şehitler Köprüsü'ndeki olaylara ilişkin haklarında 37'şer kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istenen 135'i tutuklu 143 sanığın yargılandığı davaya devam edildi.
19.03.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesi'nce, Büyükçekmece'deki Mimar Sinan Spor Salonu'nda yapılan duruşmada, sanıkların kimlik yoklamalarının ardından müştekilerin ifadelerinin alınmasına geçildi.
Müşteki Ahmet Çolak, haberleri izledikten sonra darbe girişimi olduğunu öğrendiğini ve evinden çıkarak, arkadaşlarıyla Beylerbeyi Sarayı'nın önüne gittiklerini söyledi.
Burada polislerin bulunduğu yere giderek, "Sizin yanınızdayız" dediğini belirten Çolak, şöyle devam etti:
"Bir süre orada durduktan sonra, polis memuru bize köprüde sıkıntı olduğunu, oraya gitmemizi söyledi. Biz de arkadaşlarla koşarak köprüye çıktık. Askerler işaret fişeği atıyorlar sandım ama her tarafı mermiyle taradıklarını gördüm. İnsanlar dalga oluşturup askerin karşısına çıkıyor, yaralanıp dönüyor, sonra yine geri gidiyorlardı.
İlerleyen saatlerde Avrupa yakasından Anadolu'ya gidiş istikametinde arabaların rahat geçmesi için dubalara tekme atıp yolu açmaya çalışıyordum. O ara beyaz renkli, askerlerin kullandığı bir araba, arkamdan hızlıca bana çarptı. Yere düştüm, araba üstümden geçti. Sağ ayağım ve parmaklarım kırıldı. Oradaki vatandaşlar beni tutup kenara çektiler, çimenlere götürdüler. 7 çocukluk arkadaşım gazi oldu, mahalleden 2 ağabeyim şehit düştü. Orada darbe olduğu açıkça belliydi. Emniyet müdürü gelip bir aracın üstüne çıkıp vazgeçirmek için konuşma bile yapmıştı."
"Ellerimi yukarı doğru kaldırıp dua ederken vuruldum"
Darbe girişimi gecesi, iş çıkışında eve gittiğini, televizyonda haberleri izledikten sonra sokağa çıktığını anlatan Sabahattin Ünal, özel aracıyla Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'ne gittiğini ancak yolun kapalı olması nedeniyle aracını otoban kenarına bırakıp 15 Temmuz Şehitler Köprüsü'ne yürüdüğünü anlattı.
Köprünün girişinde bir asker topluluğu gördüğünü ve başlarında rütbeli bir asker olduğunu anımsadığını aktaran Ünal, "O komutan, 'Hiç kimseyi yaklaştırmayın, yaklaşan olursa ateş edin.' diyordu. Burada hatırlamadığını söyleyen askerlerin hepsi vatandaşların üzerine ateş açıyordu. Ben havaya ateş eden asker görmedim, hedef alıp ateş ediyorlardı. Dini inancım gereği ellerimi havaya doğru açtım, 'Yarabbim, bu ihanet çetesinden, FETÖ'nün aklına uyan acizlerden bu vatanı kurtar.' diye dua ettim. O anda vuruldum. Kurşun sol kalçamdan girmiş, ön taraftan çıkmış. Yaklaşık 2 ay hastanede yattım." diye konuştu.
Ünal'ın ifadesini tamamlamasının ardından soru sormak isteyen tutuklu bir sanığa söz verildi.
Sanık, Ünal'a "80 darbesini yaşamış biri olarak soruyorum, yaşı gereği kendisi de görmüştür. O zaman da birçok insan öldürüldü. Evlerin bahçesinden cesetler çıktı. Onları hatırlıyor mu?" diye sordu.
Mahkeme Başkanının sorunun konuyla alakası olmadığını söylemesi üzerine sanık bu kez "O zaman kimse dışarı çıkmamıştı, ondan soruyorum." dedi.
Bunun üzerine Mahkeme Başkanı, sorunun konuyla alakası olmadığı belirterek sanığa oturmasını söyledi.
"Türk Bayrağını da onu taşıyan gençleri de delik deşik ettiler"
Darbe girişimini televizyondan duyması üzerine bir arkadaşıyla önce Çekmeköy Emniyet Müdürlüğü'ne gittiğini, gece saat 12.00 civarında evine döndüğünü dile getiren müşteki Abdullah Ergül, "Selalar okunuyordu, arkadaşımla duygulanmıştık. Onun ailesi ve benim ailem bahçede toplanmıştık. O sırada babam aradı, evde olduğumu duyunca hakkını helal etmeyeceğini söyledi. Zaten dışarıya çıkmaya hazırlanıyorduk. Bir motosiklete bindik, arkadaşımla beraber saat 01.30 civarında köprüye vardık. Köprü ana baba günü gibiydi. Anneler, babalar, gencecik fidanlar vuruluyordu. Şoktaydım, idrak edemiyordum. En son birkaç genç Türk bayrağını alıp askerlerin karşısına doğru gitti. 'Asker kışlaya dön.' diye sesleniyorlardı. Dedim ki bunlar artık Türk bayrağına sıkamazlar. Bu çocuklar oraya doğru yürüdükten sonra bir sola taradılar, bir sağa taradılar. Çocuklar da bayrak da delik deşik oldu. Hem de ülkemin silahından çıkan kurşunlarla" diyerek yaşadıklarını anlattı.
İfade verirken gözyaşlarını tutamadı
Bu sırada gözyaşlarını tutamayan Ergül, ifadesinin devamında, "Sabaha kadar yaralı taşıdım. Kolu kopmuş insan taşıdım. Sabaha karşı, tam da teslim olacakları esnada bir daha silah sıktılar üzerimize. Beylerbeyi tarafına koşarak bariyerlerin arkasına atladım. Yere sürünerek bariyerin dibine geldim. 20-25 metre ötede yerde sağ koluyla bana doğru sürüklenip, gelmeye çalışan bir kadın gördüm. Bacaklarından vurulmuştu. Göz göze geldiğimizde, onu yanımıza almamızı istediğini anladım. ya Allah deyip sıçradım. Bu kadın kardeşimi aldım kucağıma, bu cehennemden kurtarmak için yolun dışına çıkarmak istedim. Kucağımdayken bir daha sıktılar, bu kardeşime 2-3 kurşun daha isabet etti. Ben de vurulmuşum, zannedersem ensemdeki kurşun yarası o esnada oldu. Kadın kardeşimi götüremedim. Olduğum yere çöktüm. Birkaç genç gelip onu kucağımdan aldılar." diye konuştu.
İfade verirken sık sık duygulanarak göz yaşlarını tutamayan ve sesi titreyen Ergül, şunları kaydetti:
"Ayağa kalkınca direkt kurşunların geldiği tanka koşarak gittim. O esnada zaten teslim oluyorlardı o vatan hainleri. Oraya ilk yetişen kişilerden biriyim. O insan kalabalığında tankın üstüne doğru çıkarken, hainlerden biri omzumun üstüne G3 piyade tüfeğinin dipçiğiyle vurdu.
Daha sonra vatan emniyetten beni teşhis için aradılar. Gittim, bilgisayarda bana fotoğraflar gösterdiler. O kadar insanın içinde tek hatırlayabildiğim bir insan çıktı. O da bana dipçikle vuran şahıstı. Onun göz bebeklerini asla unutamam. Bana tam dipçik vurduğunda göz göze geldik. Onun gözlerindeki hainliği gördüm. O hain gözleri unutamıyorum. Psikolojim hala bozuk."
Duruşmanın öğleden sonraki oturumuna, müşteki ifadeleriyle devam edildi.
Müştekilerden, İstanbul Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan'ın olay tarihindeki Koruma Amiri Mehmet Onay'ın ifade vermek üzere kürsüye yürürken elindeki bastondan destek aldı. Onay, Mustafa Çalışkan ile birlikteyken telsizden "Asker, köprüdeki polisin silahını alıyor." diye anons geçmesi üzerine Çalışkan'ın "Köprüye gitmemiz gerek." dediğini aktardı. O esnada olayın vahametini bilmediklerini kaydeden Onay, şunları anlattı:
"Arkadaşlara çelik yeleklerini giymelerini, silahlarını hazırlamalarını söyledim. Telsizimize girmişlerdi, Sayın Emniyet Müdürü'müz için 'Teslim alın, teslim olmuyorsa öldürün.' diye talimat geliyordu. Köprüye giriş yaptık, saatleri yanlış hatırlıyor olabilirim. Trafik noktasında saat 21.40 gibi olayı çözmeye çalışıyorduk. Üzerimde 3 telefon vardı. Telefon trafiği başladı. Haberler geliyordu, Çevik Kuvvet, Vatan Emniyet, TRT, Havalimanı gibi önemli noktaların etrafını tanklarla çevirmişlerdi. Bir süre sonra Cumhurbaşkanımızdan telefon geldi. Telefonu müdürümüze uzattım. Cumhurbaşkanımız, havalimanının durumunu sordu. Ne kadar sürede alabileceğimizi sordu. 15 dakika gibi bir süre verildi. Kısa sürede alındı."
"1. Ordu Komutanı Ümit Dündar'dan parola istediler"
Sonrasında Vatan Caddesi'ndeki İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nden arandığını aktaran Onay, şöyle devam etti:
"Beni emniyetten arayarak, helikopterlerin iniş yapmaya çalıştığını söylediler. Boşlukları araçlarla doldurmalarını söyledim. Müdürümüz aracımızdaki megafondan 'Yaptığınız iş kanunsuzdur. Teslim olun. Bu, içinizden birkaç kişinin yaptığı bir iştir.' şeklinde anons yaptı. Askerler telsizimize girip 'Senin gibi geri zekalıların aklı başına gelir.' gibi bir anons çekti. Yani haberleşmede bir kesinti yoktu. Daha sonra 1. Ordu Komutanı Ümit Dündar köprüye geldi, askerlerle konuşmaya gitti, geri döndü. 'Benden parola istiyorlar.' dedi. Bir süre geçince Korgeneral Yavuz Türkgenci geldi. Anons yaptı, üzerime ateş etmeye devam ettiler. Bu yüzden yerimizi bulamasınlar diye sık sık yer değiştirdik. Polisin marifetiyle bu işin çözülemeyeceği belli olmuştu. Elimizdeki silahlar belliydi. Zırhlı araçları geçirecek bir mühimmatımız yoktu."
"Üzerimizdeki çelik yelekler G3'e karşı dayanaklı değildi"
Mehmet Onay, Mustafa Çalışkan'ın geri adım atmadığı için darbeci askerler tarafından öldürülmek istendiğini belirterek, şunları söyledi:
"Köprüdeki beton sütunları koruma yapmıştık. Müdürümüz, 'Kan dökülmemesi için elimizden geleni yapacağım. İçlerinde pırıl pırıl insanlar var, kandırılanlar var. Şehit olmaya gidiyoruz.' demişti. Bizim sayımız azdı. Vatandaşlar gelmeye başlamıştı. Bayrak açtılar, 'Emniyet Müdürü'nün önünü kapatalım.' dediler. Müdürümüz 'Bizde çelik yelek var.' diyerek halka geride durmaları yönünde telkinde bulundu. Ama bizim üzerimizdeki çelik yelekler G3'e karşı dayanaklı değildi. Bir arkadaşımız üzerinde çelik yelek olmasına rağmen şehit düştü. Vatandaş, 'Ya Allah bismillah' diyerek yürüyordu. Üzerimize ateş açılınca yere yattık. Omzumdan ve belimden mermi isabet etti. Vücuduma çok sayıda platin takıldı. Yaklaşık 17 gün sonra gözlerimi hastanede açtım. Halen de tedavim devam ediyor."
"Bayrağı seccade edip namaz kılan insanları taradılar"
Müşteki Memiş Sıdar, sanık yakınlarının gerek sosyal medyada gerekse duruşma aralarında karşılaştıklarında kendilerini affetmelerini istediklerini söyleyerek, "Neyi affedelim? Bayrağı seccade edip namaz kılan insanları taradılar. Yaralı insanları çığlık atarken katlettiler. Askerlik anısı nasıl uzun anlatılıyorsa, 15 Temmuz gecesi de benim için anlatılacak öyle uzun bir gece. Ben orada parçalanmış insan bedeni parçaları topladım. Bu insanların hiç merhameti yoktu. Bu zulmü uygulayanlar onlar. Hiçbirine acımıyorum. Devletine, milletine ihanet edenlerden hesabı sorulsun." ifadelerini kullandı.
Şehit Erol Olçok'un kardeşi, şehit Abdullah Tayyip Olçok'un amcası Cevat Olçok ise "Yaklaşık 26 celsedir bu salonda oturan hainleri sabırları dinledik. Bu kadar sanıktan sadece biri halkın üzerine ateş ettiklerini söyledi. Suçüstü yakalananlar, sabaha kadar halka ateş edenler görüyoruz ki çok pişkinler. Hepsinden şikayetçiyim." dedi.
Duruşma, yarın müştekilerin ifadelerinin alınmasıyla devam edecek.
20.03.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesi'nce Büyükçekmece'deki Mimar Sinan Spor Salonu'nda yapılan 28. duruşmaya, 105 tutuklu sanık, çok sayıda müşteki ile taraf avukatları ve izleyiciler katıldı.
Duruşmanın öğleden sonraki oturumuna müşteki ifadelerinin alınmasıyla devam edildi.
Şehit Lokman Oktay'ın polis oğlu müşteki Burak Oktay, olay günü istirahatte olduğunu belirterek, "O gün komiser arkadaşım beni aradı. Üsküdar Çevik Kuvvet'e gittim. Sabaha karşı 04.00 gibi eve döndüm. İki saat uyuduktan sonra saat 06.00 gibi uyandım. Sabah babamın telefonundan annemi aradılar. Babamın köprüde vurulduğunu ama iyi olduğunu söylediler. Annemi alıp, köprüde gişelerin oraya gittim. Ben biliyordum babamın şehit düştüğünü. Babamın cenazesini bizzat köprüde ben teslim aldım. Üzerinden 5 tane kurşun çıktı. Buradaki herkesten şikayetçiyim" dedi.
"Bizde bilek, onlarda tank, tüfek vardı"
15 Temmuz Şehitler Köprüsü'nde darbeci tanklarının üzerine motosikletini sürerken kurşunlanarak şehit düşen Yılmaz Ercan'ın eşi İlknur Ercan'ın ifadesi ise duruşma salonundakileri duygulandırdı.
Eşinin, iman sahibi bir insan olduğunu dile getiren Ercan, "Eşim Fetullah Gülen'e ve ona inananlara beddua ederdi. Bir gün bana 'Eğer bir gün ben bunlarla karşı karşıya gelirsem gerekirse kılıçla savaşacağım' dedi. Ben de 'Kılıç mı kaldı? Artık top, tüfek var.' dedim. Neticede öyle oldu. Bizde bilek, onlarda tank, tüfek vardı." ifadesini kullandı.
Olay günü eşinin abdestini alıp Kur'an okuduğu sırada, televizyondaki haberleri izledikten sonra, "Gün bugündür, bu bir darbe, Cumhurbaşkanımızı Menderes gibi idam edecekler." diyerek motosikletine bindiğini kaydeden Ercan, şunları söyledi:
"Eşim küçük Kuran'ını yanına alıp motoruyla Kısıklı'ya gideceğini söylemişti. Gece birkaç kez telefonda konuştuk. O, sonrasında köprüye gitmiş ve orada şehit düşmüş. Bu sanıklar, Çanakkale'de İngiliz'in bile yapmadığını yaptılar. 16 yaşındaki bir çocuğu hem sırtından hem de kalbinden vurdular. Eşimle çocuk yapma hayalimiz vardı. Çocuk yapma hayalimizi elimizden aldılar. Ben bir daha anne olamayacağım. Eşim hiç baba olamayacak. Özellikle sanık Ahmet Taştan'a sesleniyorum. Sen bu sanıkların Yezidisin. Burada, 'Atatürkçüyüm, Cumhuriyetçiyim' dedin. Sen bir Atatürkçü olsaydın onun kurduğu Cumhuriyeti yıkmaya çalışmazdın. Atatürk'ü ağzına alma, o Ulu Önderin arkasına sığınma."
Ercan, tüm sanıkların tek kişilik hücrelerde milyarlarca kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmasını istedi.
"Eşim 5 çocuğunu değil, vatanını düşündü"
Şehit Köksal Karmil'in eşi Gülsüm Karmil de eşinin olay gecesi vatan için evden çıkarak köprüye gittiğine değinerek, "Bizim 5 tane çocuğumuz var. Eşim onları düşünmedi, sadece vatanını, milletini düşündü. Bu şahıslar kendi vatandaşlarına, Türk bayrağına nasıl ateş ettiler? Eşim 2 kurşunla şehit düştü. Buradakiler sadece havaya ateş ettiklerini söylüyorlar. Bizim eşlerimiz nasıl şehit düştü? Benim küçük kızım mezarlığa gidince, 'Anne toprağı kazarsam babamı görebilir miyim?' diyor. Bu sanıklar, ailelerini göremediklerini söylüyorlar. Hepsinden şikayetçiyim." ifadelerini kullandı.
"İnsanlar kurşunla ölmez, unutulduklarında ölürler"
Davanın bugünkü duruşmasını izleyen oyuncu Durul Bazan, gazetecilere yaptığı açıklamada, bütün vatandaşların darbe girişimi davalarını takip etmeleri gerektiğini söyledi.
Bazan, "İnsanların, şehidine, gazisine sahip çıkması lazım. Herkesin buraya gelmesi lazım. Bu bir boyun borcudur. İnsanlar kurşunla ölmez, unutulduklarında ölürler. O insanlar da şehit oldular, onları unutmamak lazım. O yüzden insanların buraya gelip davaları izlemeleri lazım. Kendi yaşadıkları ülke hakkında bilgi edinmeleri lazım. Çok canımı sıkan bir şeyi anlatayım. Gazilerden biri geldiğim için bana teşekkür etti. Oysa teşekkür borçlu olan kişiler bizleriz. Bu gidişatı doğruya çevirmemiz lazım. Senin için ayağını, bacağını kaybeden, canından vazgeçen insanlar var ve sen onları burada yalnız bırakıyorsun. Bu kabul edilemez bir şey." şeklinde konuştu.
Duruşma yarın, müştekilerin ifadelerinin alınmasıyla devam edecek.
21.03.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesi'nce Büyükçekmece'deki Mimar Sinan Spor Salonu'nda yapılan duruşmaya, 119 tutuklu sanık, çok sayıda müşteki ile taraf avukatları ve izleyiciler katıldı.
Duruşma müşteki ifadelerinin alınmasıyla sürdü. Polis memuru müşteki Ömer Faruk Aksu, ile İBB'nin işgal girişiminin kendilerine iletildiğini, üstlerinin bilgisiyle İBB'ye gittiğini, olay yerinde 2 tur attığını, 3. turda vurulduğunu, devamında ise atışların devam ettiğini söyledi.
Müşteki Aksu, ateş devam ettiği için yanına kimsenin gelemediğini, arkadaşlarına doğru 500 metre sürünerek gittiğini ve oradan hastaneye götürüldüğünü belirtti.
Bir diğer müşteki Sefer Özkarlıoğlu da Haşim İşcan Geçidi'nde, 5 asker tarafından durdurulduğunu, askerlere "Siz Türkiye Cumhuriyeti askerlerisiniz, bizi mi vuracaksınız?" diye seslendiğini anlatarak, "Biri 'sık' emrini verdi, havaya sıktılar, daha sonra bu kişi 'kafalarına sık' dedi. Ayağımdan vuruldum." ifadelerini kullandı.
Müşteki Feyzullah Aydın da İBB'nin önünde konuşmaya çalıştığı askerlerin "ihtilal oldu" dediğini, bunun üzerine kendisinin de "Siz bu ihtilali neden yapıyorsunuz? Düşmana karşı bu tedbiri alın, kışlaya gidin." diye karşılık verdiğini aktardı.
"Hastanede paspaslarla susuz şekilde yerlerden kan temizleniyordu"
Askerlerin üzerlerine gidince geri püskürtmek için 1-2 kez korkutma amaçlı ateş açtıklarını ifade eden müşteki Aydın, "Baktık kararlılar, binlerce kişi Aksaray'dan geliyordu. Ben konuşmaya devam edince askerler 'bak vuracağız git' dediler. Binlerce kişinin geldiğini görünce o tarafa silahları çevirdiler. Atış başladı. Daha sonra seri atış başladı. Ne yaptıklarını hepsi biliyordu, hepsine tek tek izah ettim. Kolumdan kurşun yedim, daha sonra kafamdan yaralandım. Kan kaybedince zorla hastaneye götürüldüm. Haseki Hastanesi'nde paspaslarla susuz şekilde yerlerden kan temizliyorlardı. Bu halk için şikayetçiyim." diye konuştu.
Müşteki Sercan Nerede ise televizyonu açtığında Cumhurbaşkanının çağrısı üzerine dışarı çıktığını, belediyenin önüne yaklaştığında askeri araçların yolu kapattığını gördüğünü belirterek, askerlerin halkın 'yapmayın' çağrısına uymadıklarını, yaralıları hastaneye götürdüğünde kendisinin de yaralandığını farkettiğini aktardı.
Bir diğer müşteki Ebubekir Arslan da askerlerin İBB'de önlerini kestiğini ve havaya ateş açtıklarını kaydederek, "Askerlere 'yapmayın, etmeyin' dedik. Askerler havaya ateş ettiler, biz de 'havaya sıkmakla bu milleti korkutamazsınız' dedik. Askerler daha sonra üzerimize sıktılar, yanımdaki amca bacağından vuruldu, ona turnike yaparken ben de sağ bacağımdan vuruldum. Amcayı taşırken sol bacağımdan da vuruldum. Vücuduma 11 şarapnel parçası saplanmış. 4 ameliyat geçirdim. Şikayetçiyim." dedi.
Müşteki Ertuğrul Bayraktar da askerlerin hedef gözeterek birçok insanı ayağından, kafasından vurduğunu, yerde yatan insanlara bile ateş ettiklerini anlatarak, sanıklara yönelik "Hiçbir şeyden korkmuyorsunuz, Allah'tan da mı korkmuyorsunuz? Burada durup devletin ekmeğini yiyorsunuz, halen saklıyorsunuz herşeyi. Hakkımı helal etmiyorum, şikayetçiyim." dedi.
Salondaki tüm müştekilerin dinlenmesinin ardından duruşma yarına ertelendi.
"Elinde bayraktan başka birşey olmayan insanlara ateş ettiler"
FETÖ'nün darbe girişimi sırasında, aralarında Erol Olçok ve oğlu Abdullah Tayyip Olçok'un da bulunduğu 34 kişinin şehit edildiği 15 Temmuz Şehitler Köprüsü'ndeki olaylara ilişkin haklarında 37'şer kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istenen 135'i tutuklu 143 sanığın yargılandığı davaya müşteki ifadeleriyle devam ediliyor.
İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesi'nce, Büyükçekmece'deki Mimar Sinan Spor Salonu'nda yapılan duruşmada, müştekilerin ifadeleri alınıyor.
İstanbul Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan'ın koruma ekibinden şehit Münir Alkan'ın eşi müşteki Aylin Alkan, konuşmakta güçlük çekerek verdiği ifadesinde, sanıkların hepsinin cezalandırılmasını talep etti.
Aylin Alkan, "O gece 'uyudum' diyen, 'havaya sıktım, ateş etmedim' diyen asker üniforması giyip 'korktum' ya da 'ağladım' diyen herkesten şikayetçiyim. Eşim buradaki sanıklar tarafından şehit edildi." ifadelerini kullandı.
Müştekilerden Gazi Hakan Keleş, olay günü saat 22.00 sıralarında televizyondan darbe girişimini öğrenmesi üzerine köprüye gittiğini anlattı.
Panzerin yanına gittiğini ve yanındakilerle birlikte Tekbir getirdiklerini söyleyen Keleş, "Birden ateş edildi ve yere yattım. Tarih tekerrürden ibarettir. Bir gün 15 Temmuz yeniden konuşulacaktır. Gaziler ve şehitleri tarih onurla anarken, haşhaşi tohumları olan bunlar hala kendi aralarında gülüşüyor, şehit eşini gördüklerinde hala aynaya iğrenmeden bakabiliyorlar. Bu bir bayrak ve vatan meselesiydi. Elinde bayraktan başka birşey olmayan insanlara ateş ettiler. Gece 02.30 civarında bacağımdan vuruldum. Bir polis elinde kalkanla gelip beni aldı. Ondan gördüğüm sıcaklığı ailemden görmedim." diye konuştu.
"Eşim kuru canıyla gitti"
Şehit Mehmet Yılmaz'ın eşi müşteki Ayşegül Yılmaz, eşinin her zaman haksızlık ve kötülük karşısında tepki gösteren biri olduğunu belirterek, 15 Temmuz gecesi yaşadıklarını şöyle anlattı:
"Biz Güzeltepe'de oturuyoruz. Evimizle metrobüs durağı arası yürüyerek 1 saat sürer. Eşim her gün işe bu yolu yürüyerek giderdi. O gece de haberleri izleyince köprüye gitmeye karar verdi. Onu ben uğurladım. Kuru bir canıyla gitti. Savaşa gider gibi gitmedi ama köprüye gittiğinde kendisini savaşın ortasında buldu. Olaydan sonra izlediğim bazı görüntülerde eşimi teşhis ettim. Vurulmadan önce gömleğinde kan lekeleri vardı. Demek ki şehit düşmeden önce yaralılara yardım etmiş. Sabaha karşı telefonum çaldı, anlamıştım. Çengelköy'deki hastaneye gitmek için için yola çıktım, yollar kapalıydı. Eşim her gün rızkını kazanmaya gittiği yolda bu kez şehadete erişmişti. Ben canımın yarısını verdim. Hepsinden şikayetçiyim."
"Oğlumla gurur duyuyorum"
Şehit Kemal Ekşi'nin annesi müşteki Hayriye Ekşi gözyaşları içinde ifade vererek, "Oğlum göğsünden tek kurşunla vurularak şehit oldu. Vatan, millet, bayrak aşkına köprüye gitmişti. Hakkımı helal etmiyorum. Oğlumla gurur duyuyorum. Bana geride bir onur bıraktı. Burada şehit annesi olarak, bu sanıkların karşısında konuşmak çok ağır geliyor. Hem bu dünyada hem ahirette sanıklardan şikayetçiyim. Arkadaşları, oğlum vurulduğunda yanına gitmek istemişler. 15 dakika yanına gitmesine izin vermemişler. Hastaneye gitmesine bile izin vermemişler. Kan kaybından ölmüş benim oğlum. Benim ciğerimi aldılar. Hepsinden nefret ediyorum." dedi.
"Beni er Kurtuluş Kaya vurmuşsa hakkımı helal ediyorum"
15 Temmuz Şehitler Köprüsü'nde sağ ayak bileği ve diz kapağından yaralanan müştekilerden Gazi Soner Özen, köprüye çıktığında selaların okunduğunu anımsatarak, selaları duyunca Cumhurbaşkanının şehit edildiğini zannederek endişelendiğini söyledi.
"Ben bu vatan için bacağımı feda ettim. Çocuklarımla oynayamıyorum. Onların istediği şeyleri yapamıyorum" diyen Özen sanıklara dönerek, "Bin kez kendimizi feda ederiz. İstediğiniz kadar gelin, biz buradayız. Beni unutmayın. Beni unutmayın." diye seslendi.
Özen, sonradan öğrendiği kadarıyla kendilerine ateş edenler arasında, er Kurtuluş Kaya'nın bulunduğunu belirterek, şunları söyledi:
"Halka ateş etmekten pişman olmuş ve geri dönmüş, sanıklar da bunun üzerine onu öldürmüş. Eğer bu doğruysa Kurtuluş Kaya beni vuran kişiyse ben o ere hakkımı helal ediyorum. Ama gerçeği saklayan, memleketi bu hale koyan tüm sanıklardan şikayetçiyim. Bizim elimizde değil taş ve silah, çakıl taşı dahi yoktu."
"O kadar büyük bayrağı görmemek için kansız olmak lazım"
Müştekilerden Gazi İlyas Abuşoğlu ise ifadesinde, "Köprüye çıktığımızda büyük bir bayrak taşıyorduk. Bayrağı taşıyanlara ateş ettiler. Bayrağı delik deşik ettiler." dedi.
Sanıklardan biri ifadesini tamamlayan Abuşoğlu'na, "Bayrağı görmemiş olabilir miyiz?" diye sordu. Bunun üzerine Abuşoğlu, "O kadar büyük bayrağı görmemek için kansız olmak lazım." yanıtını verdi.
Abuşoğlu, sanık avukatlardan birinin, "Askerler karşıdan mı ateş ediyordu dediniz ama sırtınızdan vurulduğunuzu söylediniz? Nereden ateş ediliyordu?" sorusuna, "Çünkü askerler bayrağa ateş etmiş, bayrağı delik deşik etmişlerdi. Bayrak yere düşmesin diye eğildim, o sırada sırtımdan vuruldum." dedi.
22.03.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesi'nce Büyükçekmece'deki Mimar Sinan Spor Salonu'nda yapılan duruşmada, halen Milli Savunma Bakanlığı'na görevde olan gazi Albay Mahmut Pınarbaşı'nın ifadesi alındı.
Pınarbaşı ifadesinde, 25 Temmuz 2016'ya kadar yıllık izinde bulunduğunu, olay günü bir yakınının düğünündeyken gelen telefon üzerine askeri bir hareketlilik olduğunu söyledi.
3. Kolordu Harekat Merkezi'ni aradığını, birliklerin dışarı çıktığını ve kendilerine ulaşamadıklarını öğrendiğini söyleyen Pınarbaşı, "Bunun üzerine bir darbe olduğuna kanaat getirdim. Yusuf Sarı'yı (Bayrampaşa'daki Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü işgal girişimi davası tutuklu sanığı, eski kurmay albay) aradım, Telefonu açtı, kapattı. Konuşmadı. 6. Alay Komutanı Müslüm Kaya'yı (Darbe girişimi ana davası tutuklu sanığı eski albay) aradım. İkisinin de FETÖ'cü olduğunu değerlendiriyordum. Kaya bana 'Niye aradın?' dedi. 'Ne yapıyorsunuz siz?' diye sordum. Kapattı hemen. Böylece darbenin FETÖ'cüler tarafından yapıldığını anladım." dedi.
Darbenin merkezi olduğunu düşündüğü 1. Ordu Karargahı'na giderek oraya müdahale etmeye karar verdiğini ancak yolun kapalılığı ve trafiğin yoğunluğu nedeniyle gidemediğini belirten Pınarbaşı, şöyle konuştu:
"Oranın başındaki kişiye saldıracaktım. Yol kapalıydı, yaya olarak devam ettim. Halk köprüye doğru gidiyordu. Eşofmanımla, beylik silahımı ve asker kimliğimi bir poşete koyarak köprüdeki gişelere kadar gittim ben de. Karayolları binasının arkasından terörist hainlerin arasına gidip, silahları bırakmaları için ikna edecek ya da tepedeki birilerini öldürerek bir mücadele olduğunu gösterecektim. Tam harekete geçtiğim sırada, makineli tüfek atışına maruz kaldım. Bacağımdan yaralandım. Millet öldürülürken arkada saklanan insan, askerlik yeminine ihanet etmiştir. Asker o zaman ölmeyecek de ne zaman ölecek? Her muvazzaf asker bilir ki tankın paleti asfalta değiyorsa bu bir darbedir."
"Sokak ortasında tank görünce ..."
15 Temmuz gazisi müşteki Taha Kurt da olay gecesi televizyonda köprünün kapatıldığını, sosyal medyada ise sıkıyönetim ilan edildiğine ilişkin bilgileri görmesi üzerine sokağa çıktığını söyledi.
Sokaklarda askeri tankları görünce, darbe olabileceğini düşündüğünü ve hemen Kısıklı'ya gitme ihtiyacı hissettiğini kaydeden Kurt, şunları anlattı:
"Kısıklı'ya gitmeye karar verdim. Çünkü vatanını korumak istiyorsan önce liderini korumalısın. Liderini koruyamayan vatanını da koruyamaz. Kısıklı çok kalabalıktı, orada biraz kaldıktan sonra köprüye yöneldim. Çok sayıda yaralı vardı, yaralılara yardım ettim. Sanıklardan gazi Odacı'nın da içinde bulunduğu mavi bir asker taşıyan otobüs geldi. Otobüs bir noktada durdu, ineceklerini düşündük. Bir anda hızlanarak vatandaşın üzerine sürdüler. Sonrasında bir kısmı polisler tarafından teslim alınmış, bir kısmı ateş eden askerlerin yanına katılmış. Tankın TOMA'yı vurmasıyla şarapnel parçalarıyla ve açılan ateşle yaralandım. Bu ülkede, İstanbul'da yaşayıp sokak ortasında tank görünce bunun darbe olduğunu anlamamak için ya aptal ya geri zekalı olmak gerekir."
Gazi Samet Tenbel'in, olaydan sonra bir trafik kazasında yaşamını yitirdiğini belirten Mahkeme Başkanı Taner Akıncı, Tenbel'in annesi Serpil Tenbel'e davaya katılma talebi olup olmadığını sordu.
Anne Tenbel, "Oğlum trafik kazasında vefat etti. O gece birlikte köprüye gittik. Oğlum beni arkada bırakıp ilerledi. Askerler ilk gidenleri hiç acımadan vurdu. Bizim evlatlarımız bize nasıl sıkar diye kahroldum. Gözlerimle gördüm insanların üzerine sıktıklarını. O geceyi hatırlayınca hala elim ayağım titriyor." diye konuştu.
"Pişman olanı, af dileyeni ben kendi şahsım adına affediyorum"
Köprüde, tankın TOMA'yı vurduğu sırada ayağından yaralanan gazi Ersoy Diler ise müşteki ifadesinde Hazreti Ali'nin bir sözünü hatırlatarak sanıklara seslendi.
Diler, "Hazreti Ali'nin bir sözü vardır. Her şeyi affedin ama vatanınıza ihanet edeni affetmeyin. Doğru bildiğiniz bir şeyler varsa, burada yüce Türk adaletine söyleyin. Size belki içeride kurtulacağınızı söylüyorlar. Pişman olanı, af dileyeni ben kendi şahsım adına affediyorum. Olmayanı, ne burada ne ahirette affediyorum." şeklinde konuştu.
Duruşmaya öğle arası verilmesi üzerine önce sanık yakınları sonra müştekiler salondan çıkarıldı.
15 Temmuz Gazisi İlyas Abuşoğlu, sanık yakınlarının salon dışında bulunduğu bölümden geçtiği sırada bir sanık yakınının "Ne işiniz var burada? Göstereceğiz size. Neden geliyorsunuz buraya" diyerek kendisini tahrik ettiğini söyledi.
Abuşoğlu'nun yanındaki müşteki avukatı ve bazı müştekiler de sanık yakınının söylediğini duyduklarını, kendilerini tahrik etmeye çalıştığını kaydetti.
Taraflar arasında gerginlik yaşanması nedeniyle sanık yakını ve eşi binadaki bir odaya alındı.
Abuşoğlu'nun şikayetçi olmak istediğini belirtmesi üzerine, sanık yakını emniyete ait sivil bir minibüsle Büyükçekmece Polis Merkezine götürüldü. Abuşoğlu da avukatıyla birlikte ayrı bir araçla polis merkezine gitti.
Duruşmanın öğleden sonraki oturumunda, müşteki ifadelerinin alınmasına devam edildi.
Müşteki gazi Murat Aksu, evinde uyurken, bir arkadaşının açtığı telefonla uyanarak darbe girişiminden haberdar olduğunu belirterek, şunları anlattı:
"00.30'da arabama bindim. Cumhurbaşkanımızı karşılamak üzere havalimanına gidecektim. Köprüde trafik tıkanmıştı. Arabayı bıraktım, gişelere doğru yürümeye başladım. İlk vardığımda 25 yaşlarında bir kardeşimiz göğsünden vurulup şehit düşmüştü. Biraz ileride bir tane daha genç kardeşimiz vardı, yaralıydı. Ellerimi havaya kaldırdım, 'Yaralıyı alacağım' diye seslendim. Yardım etmek üzere gittim ama o da şehit düşmüştü. Oradaki birileriyle beraber aldık kardeşimizi oradan. O gece çok sayıda yaralıya yardım ettim. Tahta bir paleti sedye olarak kullandık. Polislere 'Neden müdahale etmiyorsunuz?' dedik. Onlar da haklı gerekçeyle 'Siz buradayken müdahale şansımız yok' dediler. Yaylım ateşinde yaralananlara yardım ederken ateş açtılar, vuruldum, geri çekildim ve hastaneye götürüldüm. Milletim ve vatanım adına şikayetçiyim. Allah bir daha bu hainlere fırsat vermesin. Vereceğiniz hiçbir ceza içimizi soğutmayacak. Bu hainleri asamayacaksınız, salın, cezasını biz verelim."
Öğrenci sanıkların ifadelerinde darbeden haberdar olmadıklarını öne sürdüklerini ancak bunun gerçeği yansıtmadığını savunan Aksu, "İnsanlar köprüye gelmeye devam ediyor, şehit ve gazi sayısı artıyor, sabırlar taşıyordu. Askeri öğrencileri taşıyan otobüs geldiğinde, gençlerden biri eline bir taş aldı, camı kıracaktı ama 40'lı yaşlarında biri arkadan elini tuttu. 'Bu araç Türkiye Cumhuriyeti'nin malı, senin malın, benim malım. Sen bu araca zarar veremezsin.' dedi. Vatanını, milletini seven insanları katletti bu alçaklar." diye konuştu.
Mahkeme Başkanı Taner Akıncı'nın "Üzerinizde herhangi bir silah var mıydı?" sorusunu Aksu, "Yüreğim vardı hakim bey. Silahtan kastınız nedir, bayrak mıdır, tekbir midir?" diye yanıtladı.
Duruşmaya, 26 Mart Pazartesi gününe ertelendi.
İDDİANAME
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nca hazırlanan iddianamede, darbe girişiminin ardından "15 Temmuz Şehitler Köprüsü" olarak adı değiştirilen Boğaziçi Köprüsü'nde darbe girişimine tepki gösteren ve sanıklara müdahale eden vatandaşların üzerine tabanca ve uzun namlulu silahlarla ateş edilmesi ve konuşlanan tanklardan birinden dört kez top atışı yapılması sonucunda ikisi polis memuru, aralarında reklamcı Erol Olçok ve oğlu Abdullah Tayyip Olçok'un da bulunduğu 32 sivil vatandaş olmak üzere şehit olan 34 kişi "maktul", 424 kişi ise "müşteki" olarak yer alıyor.
TSK'ya yuvalanan FETÖ mensubu sanıkların, darbe kalkışması esnasında İstanbul'daki stratejik öneme sahip kurum ve kuruluşları hedef aldıkları anlatılan iddianamede, yapılan toplantılarda 15 Temmuz Şehitler Köprüsü'nü ele geçirerek İstanbul trafiğinin kontrol altında tutulması görevinin Kuleli Askeri Lisesi Komutanlığı'na verildiği, 2. Zırhlı Tugay Komutanlığı'nın da bu birliğe takviye olması yönünde karar alındığı belirtiliyor.
İddianamede, köprüyü kontrol altına almak için Kuleli Askeri Lisesi Komutanlığı'ndan saat 21.23'te hareket eden sanıklardan oluşan askeri birliğin, 21.52'de ulaştıkları köprüde trafiği kapattığı, vatandaşların üzerine silah ve topla ateş ettiği, 8 saat 23 dakika sonra 06.15'te de teslim olduğu ifade ediliyor.
Darbe girişimine karşı tepki göstermek amacıyla saat 00.40 ve sonrasında Boğaziçi Köprüsü'ne gelen çok sayıda vatandaşın, kolluk görevlileriyle tank ve zırhlı araçların bulunduğu yere ulaştıkları, saat 01.05 sıralarında darbeye tepki göstermek üzere hem Avrupa ve Anadolu ayağında toplanan halktan bir kısmının da tank ve zırhlı araçların bulundukları yere doğru ilerledikleri, sanıkların yoğun şekilde ateş etmesi sonucu birçok vatandaşın şehit olduğu ve yaralandığı vurgulanıyor.
Yedi darbeci etkisiz hale getirildi
Toplamda 151 kişi hakkında soruşturma yürütüldüğü aktarılan iddianamede, darbecilerin emniyet güçlerine ateş açması sonucunda çıkan çatışmada Üsteğmen Vedat Yıldız, Astsubay İbrahim Gül, Uzman Çavuş Mustafa Çelik, askeri öğrenciler Murat Tekin, Ragıp Enes Katran, erler Burak Dinler ve Kurtuluş Kaya'nın etkisiz hale getirildiği, ölmeleri nedeniyle de bu kişiler hakkında takipsizlik kararı verildiği belirtiliyor.
İstenen cezalar
İddianamede, aralarında subayların da bulunduğu 30 rütbeli asker, 47 askeri öğrenci olmak üzere toplam 135'i tutuklu 143 sanığın, "TBMM'yi ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme", " Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme" ve "anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme" ile "kasten öldürme" suçlarından 37'şer kez ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılması isteniyor.
Ayrıca bazı sanıkların "silahla kasten yaralama", "kasten öldürmeye teşebbüs", "mala zarar verme" ve "kişiyi hürriyetinden yoksun kılma" suçlarından değişen oranlarda hapis cezasına çarptırılmaları öngörülüyor.
Paralel yapı-15 Temmuz (2016)-14 Temmuz (2017) 'İstanbul 143 sanık Darbe Yap./15 Temmuz Şehitler Köprüsü' davası
(24 Mart 2018, 21:48)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: