Ankara'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında komuta merkezi olarak kullandığı Akıncı Üssü'ndeki eylemlere ilişkin 473 sanığın yargılandığı dava, sanık savunmalarıyla sürdü.
17.03.2018 17:51 Ankara'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında komuta merkezi olarak kullandığı Akıncı Üssü'ndeki eylemlere ilişkin 473 sanığın yargılandığı dava, sanık savunmalarıyla sürdü.
12.03.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen duruşmaya şehit yakınları ve gaziler ile taraf avukatları katıldı.
Duruşmada, 15 Temmuz'da Hava Kuvvetleri Komutanlığı Hava Savunma ve Komuta Kontrol Daire Başkanı olarak görev yapan sanık eski tuğgeneral Kemal Mutlum savunma yaptı.
Savunmasının başında "Kesinlikle FETÖ'cü ve darbeci değilim. Darbe faaliyetleri ile ilgili bir emir almadım, vermedim. Kasıtlı olarak bir suça iştirak etmedim. Ayrıca 15 Temmuz gecesi gerçekleşen faaliyetlerden hiçbiri Hava Kuvvetleri Harekat Merkezi'nden yönetilmemiştir." diyen Mutlum, 15 Temmuz'da gündüz başlayan iç güvenlik toplantısının uzadığını, izin aldığı için öncesinde YHT ile Eskişehir'e gitmek üzere aldığı bileti toplantının uzamasıyla mesaiye kalmasından dolayı açık bilete çevirdiğini öne sürdü.
Harekat başkanlığında o gün başka general olmadığından, Tunceli bölgesinde havada iki F-16'nın icra edeceği harekatı takip etmek için harekat merkezine gittiğini iddia eden Mutlum, şöyle konuştu:
"Eskişehir BHHM tarafından planlanan terörle mücadele harekatı icra edilecek. BHHM'nin uçakları görev bölgesindeyken 19.00 civarında normalde hiç rastlanmayacak şekilde Genelkurmay karargahından arandık. Genelkurmay Başkanı'nın telefona bağlanacağı söylendi. Telefonu açtım ama Genelkurmay 2. Başkanı Yaşar Güler'i bağladılar. Kendimi tanıttım. 'Hava Kuvvetleri Komutanınıza söyle, üslerden uçuş yasak. Sizin orada emniyetiniz nasıl? Orası önemli. Giriş çıkışlara dikkat edin' dedi. Ben, uçuş yasak emrini kendisinin başkanlığını yaptığı toplantıda Kurmay Başkanı Vekili Cevat Yazgılı'ya verebilecekken bana vermesine şaşırdım. Ben aldığım emri ilgili yerlere aktardım. Uçuş yasak emrini bizzat Orgeneral Abidin Ünal'ı arayarak bildirdim. Ayrıca Eskişehir BHHM'deki Recep Ünal'a, Hava Kuvvetleri Harekat Başkanı Güneykaya'ya da uçuş yasağı emrini aktardım. Sebebini bilmediğimi, sadece tahminimin terörizm kaynaklı yerden havaya füze tehdidi olabileceğini Tümgeneral Güneykaya'ya ilettim."
Orgeneral Abidin Ünal'ın uçuş yasağının sebebini de sormadığını iddia eden Mutlum, sonrasında Silahlı Kuvvetler Harekat Merkezi'nden (SKHM) tuğgeneral İlhan Kırtıl'ı aradığını, onun da Suriye hava devriyesi, terörle mücadele uçuşları, insansız hava uçakları ve ulaştırma uçaklarının serbest olduğunu bildirdiğini öne sürdü.
Mutlum, harekat merkezinin giriş çıkışlarını kontrollü hale getirdikten sonra personele uçuşların yasaklandığını, Türkiye'nin her yerinden arayacaklarını ve telefonlara kendisinin cevap vereceğini söylediğini iddia etti.
Silah seslerini duyduktan sonra harekat merkezini kontrol altına almak için bazı emirler verdiğini dile getiren Mutlum, sonrasında Genelkurmay'dan atamalar ve ilişik kesme dönemleriyle ilgili Genelkurmay Personel Başkanı'ndan mesaj geldiğini gördüğü, normal yollarla gelmiş, imzalı, darbe içerikli olmayan "harekat yıldırım" mesajına içinde bulundukları durumdan ötürü çok önem vermediğini iddia etti.
Uçuşların BHHM'den yönetildiğini düşünmüş
Mutlum, saat 22.00'den sonra plansız uçuşların başladığını gördüğünü ifade ederek, "Uçuşlar Hava Kuvvetleri Harekat Merkezi'nden olmadığına göre, üslerin bağlı olduğu BHHM'den yönlendirilip yönetildiğini düşündüm. Bu karmaşık ortamda daha öncesinde Silahlı Kuvvetler Komuta Harekat Merkezi'nde terörle mücadele harekatı olabileceği konusunda telefon almıştım." dedi.
Bölgedeki alarm uçaklarının durumunu sormak için Diyarbakır ve Erzurum'u aradığını belirterek, bu görüşmelerin sadece bilgi almak maksatlığı olduğunu ileri süren Mutlum, daha sonra o dönem Hava Kuvvetleri Komutanlıgˆı Kurmay Başkanlığı'na vekaleten bakan Personel Başkanı Tümgeneral Cevat Yazgılı'ya telefonla ulaşmaya çalıştığını ancak ulaşamadığını öne sürdü.
Mutlum, Yazgılı'nın ilerleyen saatlerde, beraberindeki silahlı kişilerle harekat merkezinin kapısına geldiğini belirterek, ulaşmak için kapıdaki telefonu aradığını ama bakan olmadığını söyledi.
Kameradan kapıya ateş edildiğini gördüğünü belirten Kemal Mutlum, "Endişelendim çünkü onlara karşı koyabileceğimiz bir silah yoktu. Burada başımdan geçenleri aktarıyor olamayabilirdim." diye konuştu.
Yazgılı ve beraberindekiler gittikten sonra kapıya tanımadığı bir subay geldiğini ve bu kez çalan telefonu açtığını, merkezin emniyette olduğunu anlattıktan sonra da telefonu kapatıp ayrıldığını öne süren Mutlum, 23.30 civarı telefonlarının, ardından da uçuşların takip edildiği bilgisayar sisteminin kesildiğini belirtti.
Mutlum, bunların Yazgılı tarafından yapıldığını düşündüğünü dile getirerek, kilitli kapıların açılması için destek kıtalarından yardım istediğini, sonrasında Yazgılı için görüşmek istediğini ancak dışarıdan gelen silah sesleri üzerine vazgeçtiğini iddia etti.
Akşama kadar odasında kalmış
Yaşananları televizyondan izlediğini, harekat merkezindeyken de televizyonu kapattırmadığını savunan Mutlum, merkezden çıktıktan sonra odasına gittiğini ve 17.30'a kadar beklediğini bildirdi. Mutlum, "Darbeci olsam Tümgeneral Yazgılı bana neden müdahale etmedi, diye düşünüyorum." dedi.
Mutlum, sonrasında bir albayın gelip kendisini dışarı davet ettiğini ve ifadesine başvurulacağını söylediğini, ilk olarak gittiği Merkez Komutanlığı'ndaki işlemlerin ardından emniyete teslim edildiğini ve sonrasında da tutuklandığını öne sürdü.
O gün Hava Kuvvetleri Harekat Merkezinde 11 nöbetçi bulunduğunu ve iddia edilenin aksine darbe ile ilgili bir emir vermediğini öne süren Mutlum, harekatın Hava Kuvvetleri Harekat Merkezi'nden yönetildiğine yönelik iddianın doğru olmadığını, bunu yönetecek sayıda personel de bulunmadığını savundu.
Mutlum, üslere uçuş icra etmelerine yönelik bir emir vermediğini öne sürerek, "Kısacası bu harekat veya hava trafiği, Hava Kuvvetleri Harekat Merkezi'nden yönetilmemiştir." diye konuştu.
İddianamede yer verilen tapelerin de doğru olmadığını savunan Mutlum, o gün yaptığı konuşmalara müdahale edilerek kelimeler, sesler, heceler ve harfler tahrif edilerek sahte kayıtlar oluşturulduğunu iddia etti.
İçişleri Bakanı'nın uçağının indirilmesini de emretmemiş
Mutlum, Erzurum kuleyi arayarak İçişleri Bakanı Efkan Ala'nın uçağının F-16'larca indirilmesi isteğinde bulunduğu iddiasıyla ilgili de "Ben böyle bir emir vermedim. Sadece Erzurum'daki uçakların durumunu öğrenmek istedim ve sağlıklı bilgi de alamadım." savunmasını yaptı.
Uçuş yasağının açtırılmasıyla ilgili de Mutlum, kendisine belirtilen uçuşların haricinde hiç kimseyi "uçuşlar açık" demediğini ve açtırmak için uğraşmadığını ileri sürdü. Mutlum, açık olarak ifade ettiği uçakların ulaştırma uçakları olduğunu, hangi uçakların uçabileceğine ilişkin bilginin tuğgeneral Kırtıl tarafından bildirildiğini öne sürdü.
Mutlum, darbe girişiminin içinde yer almadığını, öncesinden haberinin olmadığını, sivil ve resmi kişilerle toplantı yapmadığını, hiçbir emir almadığını ve vermediğini iddia etti.
FETÖ ile de bir bağı olmadığını savunan Mutlum, tüm suçlamaları reddettiğini söyledi.
Duruşmanın öğleden sonraki bölümünde savunma yapan, darbe girişiminin yaşandığı tarihte Hava Kuvvetleri Komutanlığı Genel Sekreterliği görevini yürüten sanık eski albay Veysel Kavak, 15 Temmuz'da mesaiye saat 06.45'te başladığını, Orgeneral Abidin Ünal'ın programlarıyla ilgilendiğini söyledi.
Orgeneral Ünal'a saat 08.00'de Etimesgut'ta brifing verdikten sonra komutanlığa döndüğünü ve çalışmaya devam ettiğini anlatan Kavak, akşam saatlerine kadar rutin işlerini sürdürdüğünü ve kurmay başkanına iletilecek hususlar hakkında çalıştığını bildirdi.
Kavak, mesaideyken saat 19.06'da uçuş yasağı bilgisi geldiğini, bunun kimden, hangi kapsamda olduğunu öğrenmek için Hava Kuvvetleri Harekat Merkezi ile konuştuğunu, teröristle mücadele uçuşlarının açık olduğu bilgisini edindiğini dile getirdi. Kavak, saat 19.30'da bu durumu iletmek üzere izindeki Kurmay Başkanı Korgeneral Hasan Hüseyin Demiraslan'ı aradığını ifade etti.
Tümgeneral Cevat Yazgılı ile de durum değerlendirmesi yaptıklarını belirten Kavak, saat 20.10 civarı Genelkurmay Silahlı Kuvvetler Harekat Merkezi'nden aranıp terör ve sızma ihtimaline karşı tedbirli olmalarının gerektiğinin bildirildiğini iddia etti. Kavak, zaten terör saldırıları nedeniyle yapılan bu uyarıların kanıksandığını, ihbarların rutin hale geldiğini öne sürdü.
Hasan Hüseyin Demiraslan ile uçuşların kısmen de olsa açıldığına ilişkin konuştuklarını dile getiren Kavak, terör eylemi bilgisi üzerinde çok durmadan nöbetçi amirine emniyet tedbirlerini gözden geçirmesi gerektiğini söylediğini aktardı.
Kavak, saat 20.17'de Abidin Ünal'ı özel sekreterinin telefonundan arayıp görüştüğünü, onun da uçuş yasağından haberi olduğunu ifade ederek, Ünal'ın "Teröristle mücadele harekatı için veya hazırlık için F-16 pilotları Akıncı'ya gitsin." dediğini, buna şaşırdığını ve anlam veremediğini iddia etti.
Emri yerine getirmek için gerekli talimatları verdiğini ileri süren Kavak, bu arada Ali Durmuş'u da Akıncı'ya yönlendirdiğini söyledi.
Veysel Kavak, saat 21.30 gibi silah sesleri geldiğini, önlem almak gerektiği için Güvenlik Tabur Komutanlığının bağlı olduğu Destek Kıtaları Grup Komutanı İlhan Karasu ve İstihbarat Başkanı Aydemir Taşçı ile görüş alışverişinde bulunduğunu, alarm durumunu kırmızı seviyeye çıkarma teklifi yaptığını, bunun da uygun görüldüğünü söyledi. Kavak, sonra da gerekli tedbirleri alması için nöbetçi amirini aradığını anlattı.
Saat 22.10 gibi ilk jet sesini duyduğunu, bu seslerin sebebini bulmak için her yeri aramaya başladığını iddia eden Kavak, saat 22.17'de Hasan Hüseyin Demiraslan ile görüştüğünü, onun da bu uçakların kaynağının araştırılmasıyla ilgili emir verdiğini bildirdi. Kurmay Başkanı Vekili Yazgılı ile de görüştüğünü, onun da benzer emir verdiğini bildiren Kavak, bu sırada Genelkurmay'dan sıkıyönetim direktifi geldiğini ifade etti.
Kavak, aynı anda alt katlardan da silah sesleri yükseldiğini, aklına terör ve sızma gibi şeyler geldiğini iddia etti. Kameralara bakmaya gittiğini ve seslerin Harekat Merkezi'nden geldiğinin söylendiğini anlatan Kavak, icra astsubayını zemin kata gönderdiğini dile getirdi.
İlk gelen haberin Kurmay Başkanı Vekili Yazgılı'nın ateş ettiğine yönelik olduğunu öne süren Kavak, güvenlik harekat merkezini aradığını ve oradan da bir ekip gönderileceğinin söylendiğini bildirdi.
Kavak, sıkıyönetim atama listesinde Hasan Hüseyin Demiraslan ve Cevat Yazgılı'ya yeni görevler verildiğini gördüğünü ve bunun kendisini tedirgin ettiğini öne sürerek, bu listeyle ilgili Demiraslan'ı arayıp bilgilendirdiğini, onun da "Saçmalık, hiçbir işlem yapmayın." diyerek tepki gösterdiğini söyledi.
Generali "kontrol altına" aldırmış
Kavak, saat 22.44'te aşağı kata indiğini, Yazgılı'nın yanına yaklaşıp "Komutanım neler oluyor. Sakin olun." demesi üzerine, "Bunu da tutuklayın, vurun vurun." diye bağırdığını, böyle bir tepkiye anlam veremediğini öne sürdü.
Amacının durumu kontrol altına almak olduğunu iddia eden Kavak, bu sırada Abidin Ünal ile telefonla görüştüğünü ve Hava Kuvvetleri Harekat Merkezi'ne girme emri verildiğini söylenince şoke olduğunu savundu. Kavak, "Abidin Ünal, 'Karargahın emniyetini alın ve Yazgılıyı bırakın.' dedi. Biz bu sırada Yazgılı generali kontrol altına almıştık." ifadesini kullandı.
Olayların ardından tekrar odasına çıktığını, Hava Kuvvetleri Komutanı ile gece yarısına kadar üç kez, ertesi sabah da birkaç kez görüştüğünü iddia eden Kavak, Hasan Hüseyin Demiraslan'ı da hem bilgilendirdiğini, hem de emirlerini aldığını söyledi.
Kavak, ayrıca Demiraslan'ın İzmir'den Eskişehir'e geçişini takip ettiğini, ikinci ana jet üssü ile görüşerek uçak ayarlama konusunu ayarladığını ileri sürdü.
Kimsenin haberi olmadan bulunduğu yerden ayrılabileceğini ancak ayrılmadığını iddia eden Kavak, 16 Temmuz'da merkez komutanlığından gelen ekibe bir ara refakat ettiğini, ikinci gelişlerinde de gözaltına alındığını söyledi.
Duruşma, yarına ertelendi.
13.03.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince, Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen duruşmaya, şehit yakınları ve gaziler ile taraf avukatları katıldı.
Sanık eski albay Veysel Kavak'ın çapraz sorgusunun tamamlanmasının ardından, o dönem Hava Kuvvetleri Komutanlıgˆında Plan Prensipler Başkanlığı yapan sanık eski tümgeneral İdris Aksoy savunmasına başladı.
Suç fiili sayılacak bir eylemde bulunmadığını, devlete, millete ihanet etmediğini savunan Aksoy, bu suçlamaların onur kırıcı olduğunu, bombalama eylemlerine katılmadığını, kurşun sıkmadığını, yaşananları önlemek için elinden geleni de yaptığını iddia etti.
Aksoy, darbecilere karşı yapılan hava harekatında da payı olduğunu ileri sürerek, "Üzerime atılı suçlamaların yanlış anlaşılmadan veya olayların yanlış değerlendirilmesinden kaynaklandığın umuyorum. İddia makamının ithamlarını reddediyorum." dedi.
Darbe girişiminin yaşandığı tarihlerde İngiltere'de uluslararası bir havacılık fuarı için görevlendirildiğini anlatan Aksoy, 14 Temmuz'da dönecekken bir firmayla görüşmek üzere dönüşünün 15 Temmuz'a alındığını söyledi.
Aksoy, Türkiye'ye de girişinin 15 Temmuz'da saat 17.44'te gerçekleştiğini ifade ederek Korgeneral Mehmet Şanver'in kızının düğününe yetişemeyeceği gerekçesiyle kızlarının da bulunduğu Erdek'te abisinin yazlığına gitmeye karar verdiğini öne sürdü.
Erdek'e feribotla gitmek üzere 19.00'da bilet aldığını, tümgeneral Serdar Gülbaş'ı arayıp düğüne gelemeyeceğini ve feribotta olduğunu söylediğini, onun da uçuşların kısıtlandığı bilgisini ilettiğini ifade etti. Sonrasında yaptığı aramalarla sadece terörle mücadele kapsamı dışındaki uçuşların durdurulduğunu öğrendiğini anlatan Aksoy, Bandırma'ya 21.30'da ulaştığını, Erdek'e de kendisini almaya gelen ağabeyi ile 22.15'te geçtiğini kaydetti.
Kalkışmayı 22.25'te bir Whatsapp mesajından öğrendiğini iddia eden Aksoy, Eskişehir'deki Birleştirilmiş Hava Harekat Merkezi'nden (BHHM) Recep Ünal ile de görüştüğünü, onun da kontrolsüz uçuşlardan bahsettiğini ve yoğunluğundan dolayı fazla konuşamadığını öne sürdü.
Aksoy, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Abidin Ünal'ı arayıp emirlerini almak istediğini ancak telefonun sürekli meşgul olduğunu ileri sürerek, ardından Korgeneral Hasan Hüseyin Demiraslan'ı arayıp görüştüğünü bildirdi. Aksoy, Demiraslan'ın da bir şeyler bilmediğini, Çiğli'yi gitmekte olduğunu aktardığını kaydetti.
Bandırma'daki üsse gitmiş
Orgeneral Abidin Ünal'ı bir kez daha aradığını ve telefonun açılmasından sonra Erdek'te olduğunu söyleyip emirlerini sorduğunu bildiren Aksoy, Ünal'ın Hava Kuvvetleri Harekat Merkezi'nin değil, Eskişehir BHHM'nin emirleri doğrultusunda hareket etmesini ve Eskişehir'e gitmesini istediğini ancak konuşurken birisi sanki elinden almışcasına telefonun kapandığını iddia etti.
Aksoy, Korgeneral Nihat Kökmen'i de aradığını ve görüştüğünü ifade ederek, Kökmen'in, Eskişehir'e gitmek üzere yolda olduklarını, kendisine de Bandırma'daki 6. üsse geçmesini ve sabah olunca da Eskişehir'e gelmesini söylediğini ileri sürdü.
Yaptığı telefon görüşmelerinden sonra görebildiği kadarıyla 4, 8 ve 10. üslerin sıkıntılı olduğunu, bunların üs komutanlarını aradığını ancak sadece 10. üs komutanı Bekir Ercan Van ile görüşebildiğini söyleyen Aksoy, Van'a "Uçakların neden uçuyor, çağır" dediğini, onun da uçaklarla temas kuramadığını söylediğini iddia etti.
Emir doğrultusunda Bandırma'daki üsse gitmeden evvel üs komutanı tuğgeneral Rüştü Çelenk'i aradığını, onun da düğün için İstanbul'da bulunduğunu ve ancak sabaha doğru gelebileceğini belirttiğini öne süren Aksoy, Kökmen'in emriyle üsse gideceğini aktardığını, Çelenk'in de harekat başkanını arayıp karşılamasını sağlayacağını söylediğini bildirdi.
Aksoy, Bandırma Üssü'ne 01.40'ta gittiğini ifade ederek, üssün pistlerinin bakımda olduğunu, buradan uçak iniş-kalkışının gerçekleşmeyeceğini söyledi.
Milli Savunma Bakanı, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı ve Savunma Sanayi Müsteşarı ile de darbecilere karşı faaliyetlerle ilgili bilgi paylaşımında bulunduğunu ileri süren Aksoy, Bandırma'ya bağlı uçakların Dalaman'daki üste bulunmasından dolayı burayı arayıp darbecilerin uçaklarına karşı hava savunma uçaklarının kaldırılmasını istediğini, telefonda konuştuğu albayın, BHHM'nin emri olmadan uçak kaldırılamayacağını söylediğini iddia etti.
Aksoy, darbe girişiminin koordinasyonuyla alakalı yurt dışına çıktığı iddialarının da doğru olmadığını savunarak, bu çıkışların hiçbirinin görevlendirme harici olmadığını öne sürdü.
Sözde atama listesinde adına yer verilmesinin de bir anlam taşımadığını söyleyen Aksoy, o geceki telefon görüşmelerinin bir bölümünün de sivil makamları bilgilendirmek için yapıldığını iddia etti.
FETÖ/PDY ile bir bağı bulunmadığını ve suçsuz olduğunu ileri süren Aksoy, tahliye talebinde bulundu.
Duruşma, yarına ertelendi.
14.03.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince, Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen duruşmaya şehit yakınları ve gaziler ile taraf avukatları katıldı.
Duruşmada, dönemin Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı olan emekli Orgeneral İhsan Uyar'ın beyanları alındı. Orgeneral Uyar Genelkurmay'da etkisiz hale getirilerek Akıncı Üssü'ne götürülmüştü. Sonrasında TSK'dan istifa eden İhsan Uyar bugün Akıncı üssü davasına şikayetçi olarak müdahil olarak katıldı.
Sanık eski albay Uğur Kapan müşteki Uyar'a, "Denetlemeye geldiğiniz anda helikopterlerin hangar dışında olmasından şüphelenmediniz mi?" sorusunu yöneltti. Uyar, "Kara Havacılık'a ait 50-60 tane sürekli dışarıda görevde olan Kara Havacılık unsuru var. Siz diyorsunuz ki bunlardan 3 tanesini fark etmediniz mi?" cevabını verdi.
Malatya'dan kalkan 3 helikopterin Ankara'ya gelmesinden bilgisi olup olmadığının sorulması üzerine Uyar, bu konuda kendisine bilgi verilmediğini dile getirdi. Dönemin Kara Havacılık Hava Ulaştırma Grup Komutanı olan sanık Oğuz Yalçın da müşteki Uyar'a, 15 Temmuz akşamı Kara Havacılık Komutanlığına geliş sebebini sordu. Uyar, "Aldığım emir gereği savcıyı ve merkez komutanını götürmek için geldim" dedi.
Sanık Okan Kocakurt'un, 2 helikopterin MİT'e yasak uçuş yapacağına ilişkin ihbardan darbe girişimi olabileceğine yönelik bir değerlendirme yapıp yapmadığını sorması üzerine Uyar, bunun duyumun asılsız olduğunun değerlendirildiğini belirtti.
Söz konusu 2 helikopterin MİT'e yönelik olası faaliyetlerinin engellenmesine, burada bulunan pilotların birlikten gönderilmesine ya da etkisiz hale getirilmesine yönelik bir önlem alıp almadığının sorulması üzerine müşteki Uyar, "Kara Havacılığın içerisindekilerin hain olacağını hiç düşünmedim" diye konuştu.
Duruşmada, darbe girişiminin yaşandığı dönemde Hava Kuvvetleri Komutanlığı Lojistik Şube Başkanlığı yapan sanık eski tümgeneral Serdar Gülbaş savunmasını yaptı.
15 Temmuz'da daha önceden planlanan yıllık izninde olduğunu ve o günün sabahında Erzincan'da bir devre arkadaşının babasının cenazesine katıldığını ifade eden Gülbaş, oradan Korgeneral Mehmet Şanver'in kızının düğününe katılmak üzere İstanbul'a gittiğini söyledi.
Gülbaş, saat 19.30 gibi düğün salonuna geçtiğini, içeri girdiği sırada kapıda çıkmak üzere olan Korgeneral Ziya Cemal Kadıoğlu ile karşılaştığını belirtti. Kadıoğlu'nun, Genelkurmay 2. Başkanı'nın "Havadaki bütün uçaklar insin." emrini duyduklarını söylediğini belirten Gülbaş, daha sonra sebebini araştırmak üzere görevlendirildiği için oradan ayrıldığını bildirdi.
Gülbaş, Orgeneral Abidin Ünal'a da ne olduğunu sorduğunu, onun da araştırıldığını söylediğini belirterek, daha sonra masada otururken, Ünal'ın yanında generallerin toplandığını gördüğünü ve yanlarına gittiğini dile getirdi. Bu sırada, Aselsan'da çalışan bir arkadaşının Ankara'da uçakların uçtuğunu söylediğini aktaran Gülbaş, şunları anlattı:
"Bunu, düğün salonunun havuz kısmında toplanan generallere sordum. Kimsenin bilgisi yoktu. Bu sırada vekaleten bıraktığım tuğgeneral Recep Sami Özatak'ı aradım bilgi almak için ama ulaşamadım. Daha sonra düğündeki davetliler rahatsız olmasın diye alt kattaki toplantı masası olan bir odaya geçtik. Abidin Ünal, 'Benim emrim olmadan birileri uçak kaldırmış. Birliklerinize ulaşın ve uçaklarınızı derhal indirin. Bana da harekat merkezini bağlayın.' dedi. Benim uçağım yoktu. Kendi birimime ulaşıp talimat vermeye çalıştım ama ulaşamadım."
Birinci amiri Korgeneral Hasan Hüseyin Demiraslan'a da ulaşamadığını ancak telefonla tümgeneral İdris Aksoy ile irtibat kurabildiğini iddia eden Gülbaş, saat 23.30 civarında tam teçhizatlı, rütbeleri sökülmüş, uzun namlulu silahlar taşıyan askerlerin içeri girdiğini ve "Emniyetinizi almaya geldik." dediklerini söyledi.
Gülbaş, bunun üzerine Orgeneral Abidin Ünal'ın "Ben size böyle bir emir vermedim. Emniyetimi alacaksanız dışarıda alın." dediğini, askerlerin de "Zorluk çıkarmayın, terslik olmasın." şeklinde ifadeleri olduğunu bildirdi. Generallerden biri yürümeye kalkınca bir askerin ateş ettiğini belirten Gülbaş, herkesin oturduğunu, bu sırada Ünal'ın merdivenlerden üst kata çıktığını ifade etti. Gülbaş, şöyle konuştu:
"Bizi kelepçeleyip yüzüstü yere yatırdılar. Bağırarak konuşuyorlar, kaos ortamı oluşturuyorlardı. Bir müddet öylece beklettiler. Sonra ilk baştaki 4-5 kişiyi kaldırıp götürdüler. Ardından benim de bulunduğum 4 kişiyi boş bir odaya aldılar. Koltuklara oturtup başımıza silahlı bir nöbetçi bıraktılar. Daha sonra ters kelepçeyle duramadığımızı söyledik, kesip önden tekrar kelepçelediler. Odada Ali Akyürek, Cengiz Karacabey, Deniz Kartepe ve ben vardım. Saat 03.00 diye tahmin ettiğim bir vakte kadar tuttular. Çalan telefonlara ellerim bağlı olduğu için cevap veremedim. Tutulduğumuz odaya Şaban Umut geldi ve kendisinin tutulduğu odaya Fethi Alpay'ın girip darbe olduğu, bizim de kendi görev yerlerine gideceğimizi söylediğini aktardı. Nöbetçi bırakılan asker, odanın kapısını açıp birileriyle konuştu ve gelip ellerimizdeki kelepçeleri kesti. Ben odadan çıkıp üst kattaki lavaboya gittim. Çağrıları kontrol ettim. Beylik silahım yoktu. Koridorda beklerken Fenerbahçe Orduevi'ne götürüleceğimiz söylendi. Bu sırada hava aydınlanmıştı. Diğer odada tutulan birkaç generalle, 7-8 kişi diye hatırlıyorum, götürüp serbest bıraktılar."
Orduevinde, beraberindeki generallerle yaşananları televizyondan takip etmeye başladıklarını anlatan Gülbaş, Hasan Hüseyin Demiraslan ve Orgeneral Ünal'a, emirlerini almak için telefon ettiğini ancak ulaşamadığını öne sürdü.
Gülbaş, Ünal ile saat 15.00 gibi görüştüğünde Ankara'ya dönmeleri için bir uçak göndereceğini bildirdiğini iddia ederek, planlanan uçağın kalktığını öğrenince Sabiha Gökçen Havalimanı'na gitmek üzere orduevinden ayrıldıklarını ancak havalimanında polisin kimliklerine baktıktan sonra bilgilerine başvurulacağını söyleyerek Şaban Umut ve kendisini bir odaya aldığını kaydetti. Burada beklerken Mehmet Şanver, Haluk Şahar, Mehmet Özlü, Fethi Alpay ve Ahmet Biçer'in de odaya getirildiğini anlatan Gülbaş, gözaltına alınıp İstanbul Emniyet Müdürlüğüne götürüldüklerini söyledi.
Gülbaş, hakkında özel değil, genel bir suçlama yapıldığını ve iddianamede yer verilen bu suçların hiçbirini işlemediğini, FETÖ/PDY ile hiçbir zaman bir bağlantısı olmadığını ifade etti.
Sözde atama listesinde de adına yer verildiğini dile getiren Gülbaş, "Suçsuz olduğumu yineliyor, beraatimi talep ediyorum. Hiçbir zaman kanunların, talimatların ve emirlerin dışında haksız, hukuksuz bir davranışım olmamıştır." diye konuştu.
Gülbaş'ın çapraz sorgusunun ardından avukatı da duruşmaya sanık değil, müşteki olarak katılma talepleri bulunduğunu belirterek, müvekkilinin tahliyesini talep etti.
Duruşmaya öğle arası verildi.
Duruşmada savunma yapan sanık eski tuğgeneral Recep Sami Özatak, 15 Temmuz'da Hava Kuvvetleri Komutanlıgˆı Sistemler Daire Başkanı olarak görev yaptığını ifade etti.
Terör örgütü yöneticisi olmakla suçlandığını ifade eden Özatak, bu iddianın doğru olmadığını savundu.
Darbecilerin sözde atama listesinde adı bulunan Özatak, bununla ilgili de bir görevin kendisine tevdi edilmediğini, listeyi hazırlayanlarla bir ilişkisi olmadığını öne sürdü.
Özatak, 15 Temmuz Cuma günü Hava Kuvvetleri Karargahında birçok generalin bulunmadığını, generallerin pek çoğunun Mehmet Şanver'in kızının düğününe davetli olduğunu ifade ederek, kendisinin ise davet edilmeyenler arasında yer aldığını iddia etti.
Öğleden sonra da Tümgeneral Cevat Yazgılı'nın Genelkurmay Başkanlığında terörle mücadele toplantısı yapılacağı için sorumluluğu kendisine bıraktığını söylediğini iddia eden Özatak, Genel Sekreter albay Veysel Kavak ile de komutanla temasa geçtiği için sürekli bilgi alışverişinde bulunduğunu söyledi.
Mesaiden 19.00 gibi ayrılmayı planladığını öne süren Özatak, tam mesai bitiminde uçuş yasağı emri geldiğini, daha önce karşılaşmadığı böyle önemli bir emir doğrultusunda, komutanların da geleceğini ve emirler yayınlanacağını düşünerek, Lojistik Başkanlığı olarak sorumluluklarını yerine getirmek üzere mesaiyi terk etmediğini ileri sürdü.
Özatak, albay Kavak ile temasta kaldığını, gelişmeleri bir süre odasında takip ettiğini belirtti.
Hava Kuvvetleri Harekat Menkezi'ne yetkisi olmadığı halde girmekle de suçlandığını dile getiren Özatak, normalde her gün harekat merkezine gidip lojistik faaliyetler hakkında nöbetçi subaydan brifing aldığını öne sürdü.
Özatak, uçuş yasağı dolayısıyla 19.45 civarı yakındaki evinde yemek yedikten sonra karargaha döndüğünü ve harekat merkezinde bulunduğunu söyledi. Kendilerini ilgilendiren ulaştırma uçaklarına olan yasağın kalktığını öğrendiğini iddia eden Özatak, bu sırada harekat merkezindeyken Cevat Yazgılı'nın iki askerle gelip kapılara ateş açıp ayrıldığını ileri sürdü.
Harekat merkezinin iç kapılarının kilitlendiğini, telefonların ve sonrasında da elektriklerin kesildiğini anlatan Özatak, sabah buradan çıktığını söyledi.
Özatak, tuğgeneral Kemal Mutlum ile darbeye hazırlık yaptıklarına yönelik iddiayı da reddetti. Recep Sami Özatak, Harekat Merkezi'ne 22.00 civarında girdiğini, bir hazırlık yapmak istese daha önce buraya geleceğini ileri sürdü.
Darbeyi destekleyici emirler verdiğine yönelik iddiayı da kabul etmeyen Özatak, o gece kimseden emir talimat almadığını ve emir talimat vermediğini iddia etti.
Duruşma, Özatak'ın savunmasının ardından yarına ertelendi.
15.03.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen duruşmaya şehit yakınları ve gaziler ile taraf avukatları katıldı.
Sanık eski tuğgeneral Aydın Gündüz savunmasında, Hava Kuvvetleri Komutanlığında görevli olduğunu belirterek, 15 Temmuz'da devre arkadaşı Uğur Buldu'nun babasının cenazesine katılmak üzere personel için ayarlanan bir uçakla Erzincan'a gittiğini söyledi.
Gündüz, cuma namazının ardından cenazenin defnedildiğini belirterek, aynı uçakla tümgeneral Mehmet Şanver'in kızının düğününe katılacak tümgeneral Serdar Gülbaş'ı İstanbul'a bırakıp 19.45 civarı Ankara Etimesgut'a geldiklerini anlattı.
Buradan araçla 20.45 civarı Merasim Sokak'taki evine geçtiğini ifade eden Gündüz, yorgun olduğu için uyuduğunu, 22.15 civarı büyük bir gürültüyle kanepeden düşerek uyandığını söyledi.
Gündüz, daha önce yaşanan terör saldırısı nedeniyle balkona çıkıp etrafa baktığını ancak etrafta alev ya da duman görmediğini, kısa süre sonra bir F-16'nın geçtiğini gördüğünü belirtti.
Üst kat komşusu tuğgeneral Necip Yılmaz'ı aradığını, ne olduğunu sorduğunu ancak onun da ne olduğunu bilmediğini söylediğini dile getiren Gündüz, Yılmaz'ın evine çıktığını bildirdi. Yılmaz'ın Korgeneral Yılmaz Özkaya'yı aradığını belirten Gündüz, Özkaya'nın da ne olduğunu bilmediğini ancak ikisinin de karargaha gidip ne olduğunu öğrendikten sonra bilgilendirmelerini istediğini iddia etti.
Gündüz, evine inip 23.07'de birinci sicil amiri Tümgeneral Cevat Yazgılı'yı makam telefonundan aradığını ancak açan olmadığını, bir süre sonra bu telefondan birinin aradığını, önce komutanı sandığı kişinin, "komutanım" diye hitap ettiğini söyledi. Gündüz, genel sekreter olabileceğini düşündüğü bu kişinin, ortamın karışık olduğunu, gelmesinin iyi olacağını söylediğini öne sürdü.
Araç istemesine ve önce "tamam" denilmesine rağmen, kırmızı alarm verildiğini ve giriş çıkışların yasaklandığını, aracının iptal edilmesi üzerine bina dışında Necip Yılmaz iile buluşup kuvvete gittiklerini söyleyen Gündüz, 4 No'lu kapıda yaklaşık 45 dakikadır beklediğini öğrendikleri tuğgeneral Fikri Özgür'ü gördüklerini bildirdi.
Karargaha zorla girmişler
Gündüz, 15 dakika kadar bekledikten sonra emrivaki yaparak nizamiyeden geçtiklerini dile getirerek, karargahın "D" kapısından girdiklerinde Cevat Yazgılı ve bir kalabalık gördüklerini ve neler yaşandığını öğrendiklerini ifade etti.
Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Abidin Ünal'ı da 5-6 kez aradığını ancak o sırada muhtemelen derdest edildiği için ulaşamadığını iddia eden Gündüz, Yazgılı'nın Korgeneral Hasan Hüseyin Demiraslan ile telefonla görüştüğünü ve ortamın sakinleştiğini dile getirdi.
Gündüz, bu sırada tank ve silah seslerinin geldiğini, tehlikeli bir ortam bulunduğunu belirterek, Tümgeneral Yazgılı'nın, halkın nizamiyeden ya da bahçe duvarlarından atlayarak girmesi ihtimali üzerine ateş edilmeyeceğini emrettiğini söyledi.
Daha sonra daha güvenli olduğu için 02.45 gibi Güvenlik Harekat Merkezi'ne Yazgılı ve Yazgılı'nın emir astsubayı ile indiklerini anlatan Gündüz, burada Cevat Yazgılı'nın emirleri doğrultusuna hareket ettiğini öne sürdü. Gündüz, bir süre sonra buraya diğer generallerin de geldiğini söyledi.
Cevat Yazgılı'nın BHHM'deki tuğgeneral Recep Ünal ve sonrasında oraya gelen Demiraslan, Nihat Kökmen ve Yılmaz Özkaya generaller ile görüşmeler yaptığını da belirten Gündüz, bir ara Yazgılı'nın 4 No'lu nizamiyeye gidip giriş çıkışlara izin verilmemesi, sivillere karşı dikkatli davranılması gibi konularda kendisine emir verdiğini söyledi. Gündüz, nizamiyeye gittiğini, buradaki nöbetçinin silahını doğrulttuğunu ancak rütbesini gördükten sonra indirdiğini belirterek, silah sesleri sonrası Yazgılı'yı aradığını ve güvenlikli olmadığı gerekçesiyle inmek istediğini, onun da "Tamam gel" dediğini ileri sürdü.
Sabah ortamın sakinleştiğini ve öğleden sonra gözaltı sürecinin başladığını belirten Gündüz, Merkez Komutanlığı ekiplerinin ikinci kez geldiğinde Yazgılı ve albay Veysel Kavak'ı da gözaltına aldığını söyledi.
Gündüz, Yazgılı'nın durumuna çok şaşırdığını belirterek, sonraki süreçte kriz merkezi oluşturulduğunu, buraya personel görevlendirdiğini, gözaltına alınan, tutuklanan, ulaşılamayan personel listesini hazırladıklarını, bu şekilde 25 Temmuz'a kadar görevinin başında olduğunu bildirdi. Bu tarihte sabah mesaiye gittiğinde açığa alındığının bildirildiğini ifade eden Gündüz, kalkışmanın karşısında yer alsa da darbecilerin hazırladığı sözde atama listesinde "göreve devam" şeklide ismine yer verilmesi nedeniyle bunun yaşandığını düşündüğünü belirtti.
Bu durumdakilere emekli olmalarının önerildiğini iddia eden Gündüz, böyle bir dönemde haklı olduğuna inandıramayacağını düşünerek emeklilik dilekçesini verdiğini kaydetti. Gündüz, 29 Temmuz'da gözaltına alındıktan sonra da tutuklandığını ifade etti.
FETÖ ile bir bağı bulunmadığını savunan Gündüz, tahliye talebinde bulundu.
Duruşmaya öğle arası verildi.
16.03.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince, Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen duruşmaya şehit yakınları ve gaziler ile taraf avukatları katıldı.
Duruşmanın öğleden sonraki bölümünde 15 Temmuz'da Hava Kuvvetleri Harekat Merkezi (HKHM) nöbetçi subayı olan sanık eski yarbay Recep Baykal savunma yaptı.
HKHM'nin görev bakımından uçuş planlamadığını, uçuşlara müdahale etmediğini, uçaklarla temas kurmadığını iddia ederek savunmasına başlayan Baykal, mesaiye 08.30'da geldiğini ve 09.30'da nöbeti devraldığını belirtti.
Gün boyu olağan bir şekilde görevlerini yerine getirdiklerini dile getiren Baykal, 18.00 civarında terörle mücadele harekatı kapsamında Tunceli bölgesinde tespit edilen bir terörist gruba karşı hava harekatı icra edileceğini öğrenip hazırlık yaptıklarını anlattı.
Baykal, harekat merkezine 18.10 gibi bağlı oldukları tuğgeneral Kemal Mutlum'un, 18.25 civarında da harekat merkezi amiri albay Devrim Orhan'ın girdiğini belirterek, uçaklar Tunceli'ye gitmek üzere kalkmışken Silahlı Kuvvetler Harekat Merkezi'nden (SKHM) tüm uçuşların iptal edildiğine dair bilgi verildiğini, bunun üzerine kalkan uçakların da dönüş yaptığını söyledi.
Alınan emri Eskişehir'deki Birleştirilmiş Hava Harekat Merkezi'ne (BHHM) ilettiklerini ifade eden Baykal, tuğgeneral Mutlum'un Orgeneral Abidin Ünal'ın numarasını istediğini, kendisinin de verdiğini belirtti. Baykal, Mutlum'un yaptığı konuşmayı duymamakla birlikte bilgi arzettiğini düşündüğünü bildirdi.
Uçuşların yaklaşık bir saat sonra helikopterler dışında açıldığını anlatan Baykal, alınan emirlerin BHHM'ye de hiçbir yorum ve eksiltme yapılmadan, söylendiği şekliyle aktarıldığını iddia etti. Baykal, hele ki Genelkurmay Başkanı'nın emriyle alakalı "yumuşatma" yapmanın söz konusu olmayacağını dile getirdi.
HKHM'nin kapıları 21.15'te kapanmış
Recep Baykal, 21.15'te tuğgeneral Kemal Mutlu'nun harekat merkezi nöbetçilerine hitaben dışarıda çatışmalar olduğunu belirterek, durumun ciddi olabileceğini, karargahın kırmızı güvenlik durumuna geçtiğini, HKHM'nin giriş çıkışlarını kilitlettirdiğini söyledi. Komutanın da kendisinde olduğunu ifade eden Baykal, telefonlara cevap verilmemesini, arayanların kendisine bildirilmesini istediğini anlattı.
Komutanı olan Mutlum'un, sadece kendisinin bildiği ve söylemeyeceği nedenlerden dolayı böyle bir emir vermesini anormal karşılamadığını iddia eden Baykal, 22.30 civarında acil ibareli, biri personelin birliklere katılışı ile ilgili diğeri sıkıyönetim direktifi olan iki mesaj geldiğini kaydetti.
Bu mesajdan sonra köprülerin de kapatılmış olmasını göz önünde tutarak darbe girişimi olduğuna dair kanaat getirdiğini belirten Baykal, ancak bulunduğu ortamda bu yönde bir faaliyet gözlemlemediğini, ayrıca gelen uçuş yasağı emirlerinin BHHM'ye iletilmesi gibi nedenlerle kimseden şüphelenmediğini savundu.
"Elimiz kolumuz bağlandı"
Baykal, o gece HKHM'de rütbeli olarak sadece kendisi olsaydı yapacağı ilk şeyin Hava Kuvvetleri Komutanı'nı direkt bilgilendirmek olacağını, ilgili üst düzey komutanlara ulaşacağını ifade ederek, fakat o aşamada tuğgeneral Kemal Mutlum'un iletişime yönelik sınır koyduğunu ve bunu yapmasının da mümkün olmadığını söyledi. Baykal, "Personelin sorgulayamayacağı basit bir emirle engellendik. Elimiz kolumuz bağlandı." diye konuştu.
Yasal emirlere uyduğunu savunan Baykal, Mutlum'un, katılışlarla ilgili personel emrine yönelik mesajın birliklere çekilmesini emrettiğini, bu mesajda darbeyle alakalı bir durum olmadığını söyledi. Baykal, Mutlum'un sıkıyönetim emrinin yayınlanması konusunda bir emri olmadığını ancak ortam sakinleştiğinde eliyle işaret ederek "Bunu da çektiniz mi?" diye sorması üzerine "Hayır" dediğini aktardı.
Mutlum'a, emri yayınlamamak için tüm birliklerin ismini bilmediğini söylediğini, halbuki topluca mesaj gönderilebileceğini belirten Baykal, bunun üzerine albay Devrim Orhan'ın mesaj sistemden gönderilmesi için MEBS hücresindeki nöbetçilerle konuştuğunu, bir süre sonra bağlı tüm birliklere mesaj çekmesini sağlayacak MAG numarasının bir astsubay tarafından önüne getirildiğini söyledi.
Baykal, mesajı bilgisayara aktarırken yavaş davrandığını ancak Devrim Orhan'ın yanına oturup psikolojik baskı yaptığını öne sürerek, şunları söyledi:
"Daha önce arz ettiğim gibi içeriğinde darbeye yönelik bir husus olmasa da darbe emrinden sonra böyle bir emrin kuvvet komutanına sorulmadan yayınlanmaması gerektiğini düşündüğümden, mesaj formuna ıslak imza atılmaması halinde DYS'den birlikleri seçmediğim için mesaj, Muhabere Merkezine gidecek, ıslak imzalı olmayan mesaj bilgisayarda taslak olarak kalacaktı. Öyle de yaptım. Mesaj, Muhabere Merkezi'ne imzalanmış olmadan gitmiş oldu. Bu mesajın, benim ıslak imzalı nüshasını Muhabere Merkezi'ne ulaştırmadan ast birliklere çekilmemesi gerekirdi. Zira TSK 15 Temmuz 2016 itibarıyla elektronik imza sertifikasyonuna sahip bir kurum değildir. Elektronik ortamda hazırlanmış bir mesaj veya evrakın resmiyet kazanabilmesi için imza yetkisi olan kişinin ıslak imzası şarttır. Muhabere Merkezi mesajların çekilmesi konusunda karar makamı değildir. Bu nedenle Muhabere Merkezi'nin yapmış olduğu işlem usülsüzdür. Yüzlerce mesaj hazırlamış biri olarak imzasız mesajın Muhabere Merkezi'ne çekilmeyeceğini çok iyi biliyorum ancak çok sonradan öğrendim ki Muhabere Merkezi'ndeki nöbetçi personel, benim bildiğimin aksine inisiyatif ve sorumluluk alarak mesajı benim adıma göndermiştir."
Telefonlara sadece tuğgeneral Mutlum bakmış
Verilen emirden sonra telefonlara sadece tuğgeneral Kemal Mutlum'un baktığını ifade eden Baykal, "Konuşmaları sessiz olarak yapıyordu. Bu yüzden konuştukları duyulmuyordu." dedi.
Baykal, 23.45 civarında tüm bilgisayar ve telefon sistemlerinin devre dışı kaldığını belirterek, "Bu sistemlerin çökmesiyle harekat merkezi tüm görev fonksiyonlarını kaybetti. O andan itibaren Hava Kuvvetleri Harekat Merkezi görev yapabilirlik açısından ve teknik imkanları yönünden en küçük hava birliğindeki basit bir harekat merkezinden bile daha etkisiz hale geldi." diye konuştu.
Recep Baykal, 22.45 civarında da Tümgeneral Cevat Yazgılı ve beraberindeki askerlerin uzun namlulu silahlarla kapıya ateş açmasının nöbetçi personelde korku ve endişeye sebep olduğunu iddia ederek, kendileri açısından bakıldığında silahla kapıya ateş edenlerin, HKHM'yi ele geçirmeye çalışan, darbecilerle iş birliği yapan bir grup olabileceği anlamına geldiğini öne sürdü. Baykal, "Çünkü bir darbe girişimi olduğunu öğrenmiştik ancak kimin darbeci, kimin devletine bağlı olduğunu bilmediğimiz gibi kimin nerede, ne yaptığını da bilmiyorduk." ifadelerini kullandı.
Darbe bastırılana kadar geçen sürede "kör ve sağır" bırakıldıklarını savunan Baykal, "Darbe girişiminde ne yaptığını bilen hainlerin dışındaki personel, darbecilerin rütbe ve makamlarını kullanmaları suretiyle kandırılmıştır. Masum Türk Silahlı Kuvvetleri personelini malum girişimin içine çekebilmek için kullananlar haindir." dedi.
Baykal, personelin, Merkez Komutanlığından gelenlerce gözaltına alındığını kaydetti.
Fikren ve fiilen darbeye destek olmadıklarını ileri süren Baykal, iradeleri dışında darbecilerin makul görünen emirleriyle, çıkış imkanı olmayan bir şekilde kapalı kaldıklarını söyledi. Baykal, iletişim engeli nedeniyle yaşadıklarını kimse bilmeyince HKHM hakkında oluşan, darbeciler tarafından ele geçirildiği algısı nedeniyle tutuklandıklarını savundu.
"FETÖ'cü veya darbeci değiliz. Suçsuzuz." diyen Baykal, tahliyesini talep etti.
Tuvalete kadar takip etmiş
Çapraz sorgusu sırasında sanık eski albay Devrim Orhan'ın soruları üzerine, onun o gece HKHM'ye sahip çıkıp sorumluluklarını yerine getirmesi gerektiğini belirten Baykal, Orhan'ın nöbetçi personele sahip çıkmadığını söyledi.
Baykal, ayrıca o gece, personelin kontrol edildiği algısının oluştuğunu ifade ederek, tuvalete gittiği sırada peşinden gelen Orhan'ın kapıyı açıp kendisine baktığını iddia etti. Recep Baykal, Orhan'a seslenerek "Siz, o gece nöbetçileri kontrol eden kişiydiniz." dedi.
Eski üsteğmen de komutanlarını suçladı
HKHM'de görev yapan sanık eski üsteğmen Salih Celil Çakıcı da şunları söyledi:
"İddianame ve eklerini inceledikten sonra yaşadıklarımı karşılaştırdığımda o gece Harekat Merkezi'nde bulunan Kemal Mutlum, Recep Sami Özatak ve Devrim Orhan'ın amaçlarının emir komuta zincirini kullanıp merkezin pasif kalmasını sağlayarak buraya yapılabilecek müdahaleleri engellemek ve darbe girişimini bulundukları yerden, rütbe ve makamlarını kullanarak olabildiğince desteklemek olduğunu değerlendirmekteyim. Kendilerine yapılabilecek müdahaleyi ve bizim dışarı çıkmamazı, dolayısıyla dışarıyla olan irtibatımızı engellemek için giriş çıkışımızı yasaklaması, yine bize dışarıdan iletişim cihazlarıyla bilgilendirme yapılmasını engellemek için telefonla iletişimi yasaklayıp kendilerinde toplamak istemeleri, kendi aralarında ve telefonla yaptıkları görüşmeleri duymayalım diye televizyonların sesini perde olarak kullanmaları, sistemlerin kapatılması ve elektriğin kesilmesine rağmen 06.30'a kadar içeride beklemeleri, girişte güvenliğimizden sorumlu uzman çavuşu kimseyle temas etmesin diye çay ocağında bekletip çay ocağındaki telefon kablolarını çıkartmaları ve silahıyla telsizini almaları bunun göstergesidir."
Çakıcı'nın da tahliye talebinde bulunduğu duruşma, pazartesiye ertelendi.
Paralel yapı-15 Temmuz (2016)-29 Mart (2017) 'Ankara 473 sanık (ilk 486) Akıncı Hava Üssü Darbe Yap.' davası
(17 Mart 2018, 17:51)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: