Ankara'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında komuta merkezi olarak kullandığı Akıncı Üssü'ndeki eylemlere ilişkin 473 kişinin yargılandığı davaya sanık savunmaları ile devam edildi.
10.03.2018 17:00 Ankara'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında komuta merkezi olarak kullandığı Akıncı Üssü'ndeki eylemlere ilişkin 473 kişinin yargılandığı davaya sanık savunmaları ile devam edildi.
05.03.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince, Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen duruşmaya şehit yakınları ve gaziler ile taraf avukatları katıldı.
Adana İncirlik 10. Tanker Üs Komutanlığı'nda görevli sanık eski pilot üsteğmen Hızır Özyuva, savunmasında üzerine atılı suçlamaları kabul etmediğini söyledi.
Cuma günü mesai bitiminde evine gittiğini, saat 21.00 civarı filo komutanının arayıp, kendisini çağırdığını bildiren Özyuva, üsse gittiğinde komutanın terörle mücadele harekatı kapsamında uçuş olacağını söylediğini iddia etti.
Özyuva, "Asena-03" çağrı adıyla "üçüncü tanker" olarak kalkacağını ancak görevin iptal edildiğini iddia ederek, üs komutanının emriyle gerekli görülmesi halinde uçacağı için filoya gidip uyuduğunu öne sürdü.
Daha sonra Devrim Ağırağaç'ın kendisini uyandırıp, uçacaklarını söylemesi üzerine hazırlandığını ifade eden Özyuva, üs komutanının da birleştirilmiş harekat merkezinin tanker talebini ilettiğini söyledi.
Özyuva, 05.00 gibi gerekli izinlerin ardından kalkış yaptıklarını belirterek, ilk etapta Ankara'nın güneydoğusunda kalan bir bölgeye, ardından da Ankara'nın kuzeyindeki bir bölgeye gittiklerini bildirdi.
Sadece bir uçağa 06.32 gibi yakıt ikmali yaptıklarını iddia eden Özyuva, bir süre daha bekleme yaptıktan sonra uydu telefonundan filo komutanıyla görüşmesi ve onun da inmelerini söylemesi üzerine üsse döndüklerini savundu.
Özyuva, kalkış yaparken kimsenin darbe girişiminden bahsetmediğini, bundan ancak indikten sonra haberdar olduğunu öne sürdü.
FETÖ ile bir bağı bulunmadığını savunan Özyuva, tahliye talebinde bulundu.
- "Zıpkın" çağrı adlı uçağı yakıt vermişler
"Asena-03"ün yardımcı pilotu, sanık eski üsteğmen Fatih Akbulut da savunmasında savcılık ifadesini kabul ettiğini söyledi.
15 Temmuz'da "bekler nöbeti" olduğunu anlatan Akbulut, 14 Temmuz'dan itibaren yıllık izin aldığını belirtti.
Akbulut, nöbetçi olduğu için yola çıkamadığını öne sürerek, 21.14'te birlikte nöbetçi olduğu Osman Yılmaz'ın kendisini arayıp, "Uçuş var, haberin var mı?" demesi üzerine haberi olmadığını söylediğini dile getirdi.
Bunun üzerine filo komutanı Orçun Kuş'u aradığını belirten Akbulut, onun çağırması üzerine filoya gittiğini bildirdi.
İki uçağın kalkmak üzere olduğunu, henüz motor çalıştırmayan uçaktaki Hızır Özyuva'nın el işaretiyle kendisini çağırdığını ifade eden Akbulut, diğerlerinin ardından kalkış yapmadıklarını belirtti.
Akbulut, üs komutanı Bekir Ercan Van'ın emriyle gerekirse kalkış yapmak üzere filo gazinosuna giderek uyuduğunu dile getirerek, 04.00 gibi Devrim Ağırağaç'ın uyandırdığını söyledi.
Uçakbaşı yaptıklarını anlatan Akbulut, gerekli izinler alındıktan sonra kalkış yaptıklarını ve Ankara yakınındaki "Yanki 14" sahasına gittiklerini söyledi.
Akbulut, bir süre sonra "Yanki 15" diye adlandırılan sahaya geçtiklerini ifade ederek, bu süre zarfında hava-hava mühimmatlı, çağrı adı "Zıpkın" olan bir F16'ya yakıt verdiklerini, başka bir uçağın ikmal için gelmediğini öne sürdü.
Beklemelerinin uzun sürmesi üzerine uydu telefonundan, üs komutanıyla irtibat kuramadıkları için filo komutanıyla yaptıkları görüşme sonrası İncirlik'e döndüklerini belirten Akbulut, tutuksuz yargılanma talebinde bulundu.
Duruşmanın öğleden sonraki bölümünde, Adana İncirlik 10. Tanker Üs Komutanlığında görevli sanık eski pilot binbaşı Devrim Ağırağaç savunma yaptı.
Ağırağaç, 15 Temmuz'da evinde ailesi ile birlikteyken saat 21.00 sıralarında filo komutanının arayıp gelmesini istediğini, terörle mücadele harekatı kapsamında bir görev olduğunu düşünerek hemen filoya gittiğini söyledi.
Uçuş hazırlıklarını yaptıktan sonra uçuş hattına gittiğini ifade eden Ağırağaç, burada üs komutanı tuğgeneral Bekir Ercan Van'ın ihtiyaç olması durumunda uçacaklarını, bu yüzden filoya gidip uyumalarını emrettiğini iddia etti.
Ağırağaç, filodaki odasına geçip uyuduğunu, bir ara Toygar başçavuşun gelip Birleştirilmiş Kontrol İhbar Merkezi'nden (BİKİM) aradıklarını bildirmesi üzerine, yüzbaşı Osman Selek'in, kalkan uçakların görevini sorduğunu, kendisinin de bilmediğini, üs komutanıyla görüşmelerini söylediğini öne sürdü.
Gece bir ara havadaki tanker uçaklara üsse dönüş emri verildiğini ve üs komutanının buna istinaden bir emri olup olmadığını sorduklarını telsizden duyduğunu savunan Ağırağaç, üs komutanıyla görüştükten sonra uçakların Ankara'ya doğru devam etmesi ve temas kuran uçaklara ikmal yapmalarına yönelik emri ilettiğini, ardından odasına döndüğünü bildirdi.
Daha sonra üs komutanının kendisini aradığını, uçuş ekibini uyandırmasını ve uçuş olacağını söylediğini ifade eden Ağırağaç, üs komutanının "yanki 14" bölgesinde uçaklara radar kontrolünde ikmal yapmalarını söylediğini iddia etti.
Ağırağaç, ilk bindikleri uçakta arıza olması üzerine hazır olan diğer uçakla "Asena-03" çağrı adıyla kalkış yaptıklarını dile getirerek, gelecek uçakları Yıldız radarın kontrolünde beklediklerini, bir hava savunma uçağına ikmal yapıldığını söyledi.
Aşırı türbülans nedeniyle "yanki 15" sahasına geçtiklerini ve uçakta yardımcı pilotluk yaptığını ifade eden Ağırağaç, çok bekleyince filo komutanıyla yapılan uydu telefonu görüşmesinin ardından, emir üzerine üsse saat 11.00 civarında döndüklerini kaydetti.
FETÖ üyesi olmadığını söyleyen ve suçlamaları kabul etmeyen Ağırağaç, tahliyesini istedi.
Terörle mücadele harekatı olacak diye tankerleri hazırlatmış
10. Tanker Üs Komutanlığının eski malzeme komutanı sanık yarbay Hamza Aras, 15 Temmuz'da üs komutanı tuğgeneral Bekir Ercan Van'ın hafta sonu terörle mücadele harekatı olabileceğini belirterek 3 tanker hazırlamasını istediğini söyledi.
Bunun üzerine hazırlattığı tanker uçakları onun istediği alanda bıraktığını ifade eden Aras, akşama doğru mesaiden sonra evine gittiğini söyledi.
Aras, bir arkadaşıyla saat21.00'de randevusu olduğunu ancak vardiya astsubayının arayıp üç uçağın kalkacağını bildirdiğini aktardı.
Bunun üzerine randevusunu iptal etmek zorunda kaldığını ve üsse gittiğini belirten Aras, iki uçak kalktıktan sonra bakım harekat merkezi binasının gazinosuna geçerek televizyonu açtırdığını söyledi.
Aras, ilk önce terör saldırısı olarak düşündüğü olayın Başbakanın açıklamaları sonrası kalkışma girişimi olduğunu öğrendiğini belirterek, saat 00.45 gibi bulundukları yere gelen üs komutanı Van'a, "Komutanım, bizim bu olaylarla ilgimiz var mı, dahil miyiz?" diye sorduğunu söyledi. Hamza Aras, Van'ın da "Hayır. Bizim uçaklar Hava Kuvvetleri Komutanlığı Harekat Merkezi'nin emri ile terörle mücadele harekatı için kalkış yaptı. Bir alakamız olamaz." diye yanıt verdiğini ileri sürdü.
Uçuş ekibinin habersiz şekilde uçağa bindiğini ve üçüncü uçağın da kalkmak üzere olduğunu öğrenince yanlarına gittiğini anlatan Aras, Devrim Ağırağaç'a neden uçtuklarını sorduğunu, onun da üs komutanının uçmaları yönünde emir verdiğini söylediğini aktardı. Aras, uçakta arıza meydana gelince ekibin başka bir uçağa geçtiğini bildirdi.
Aras, bu sırada kendisinin arızaya baktığını ifade ederek, makinistlerin pilotlara "Niçin uçuyorsunuz?" diye sorduğunda, "Havada bombalama yapan uçakları engellemek için, uçan uçaklara yakıt ikmali yapmak için uçuyoruz." cevabı verildiğini kaydetti.
Sonrasında başka uçak kaldırtmamak için çalıştığını savunan Aras, FETÖ ile bir bağı olmadığını önü sürdü.
Aras, 20 Temmuz'a kadar mesaiye devam ettiğini, 20 Temmuz'da gözaltına alındığını ancak serbest bırakıldığını, 25 Temmuz'da ikinci kez gözaltına alınıp 28 Temmuz'da tutuklandığını söyledi.
Aras, tahliye talebinde bulundu.
Duruşma yarına ertelendi.
06.03.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince, Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen duruşmaya şehit yakınları ve gaziler ile taraf avukatları katıldı.
Adana İncirlik 10. Tanker Üs Komutanlığı'nda görevli sanık eski astsubay Bülent Toygar, 15 Temmuz'da yakıt operatörü olarak "Asena-03" çağrı adlı uçakta olduğunu bildirdi.
Toygar, uçuş eğitimi alıp sivil havacılığa gitmek istediğini ve bu kapsamda yurt dışında uçuş eğitimi aldığını belirterek, 19 Temmuz'da Macaristan'da gireceği uçuş sınavı için bileti bulunduğunu söyledi.
13 Temmuz'da 33 günlük izin alıp eğitime devam etmek için hazırlık yaptığını, izin kağıdını imzalattığını, 14 Temmuz gecesi de operatör eğitimi uçuşunu tamamlayıp gece saatlerinde indiklerini bildiren Toygar, emeklilik talebiyle istifa dilekçesini de 15 Temmuz'da sunduğunu öne sürdü.
Toygar, istifa dilekçesine istinaden üs komutanının bugün ve hafta sonu terörle mücadele harekatı görevi olabileceğini ve istifasını kabul etmediğini iddia etti.
Akşam saatlerinde filo komutanı Orçun Kuş'un arayıp hemen filoya çağırdığını, ama filoya gittiğinde onu bulamadığını anlatan Toygar, kuleyi aradığında üs komutanının çıktığını ve kendisine hemen uçuş hazırlığı yapmasını söylediğini aktardı.
Üsten kalkış yapan ilk iki uçağa binmediğini, üs komutanının da ilerleyen saatlerde uçuş yapabileceklerini belirterek dinlenmelerini söylediğini aktaran Toygar, 03.45 gibi uyuduğu sırada Devrim Ağırağaç'ın uyandırdığını ve uçuşa gideceklerini bildirdiğini ifade etti.
Toygar, "Asena-03" çağrı adlı uçakla havalandıklarını ve kalktıktan yaklaşık 1-1,5 saat sonra bir F-16'ya yakıt verdiklerini kaydetti.
Yakıt alan uçağın çağrı adının "Aslan", kuyruk numarasının 3663 olduğunu dile getiren Toygar, başka yakıt almaya gelen olmayınca iniş yaptıklarını, sonrasında gözaltına alınıp tutuklandığını söyledi.
Toygar, uçuşa gitmeden önce televizyon çekmeyince telefonundan internete baktığını ve boğaz köprüsünün kapatılması ile Genelkurmay Başkanlığı'ndaki silah sesleriyle alakalı haberleri gördüğünü anlattı.
FETÖ ile bir bağı bulunmadığını iddia eden Toygar, tahliyesini talep etti.
Duruşmanın öğleden önceki bölümünde savunma yapan sanık eski teğmen Mesut Baytürk de terörle mücadele harekatı kapsamında üsse çağrıldığını belirtti.
Arızalı uçaklarla ilgili bir görev verildiğini ve bakıma nezaret ettiğini ifade eden Baytürk, uçuşlarla alakalı bir işlem yapmadığını öne sürdü.
Baytürk, terör örgütüyle de bağı bulunmadığını savunarak tahliyesini istedi.
Duruşmanın öğleden sonraki bölümünde, Adana İncirlik 10. Tanker Üs Komutanlığı İcra Şube Müdürlüğünde görevli sanık eski teğmen Mehmet Afşar savunmasını yaptı.
Afşar, 18 Temmuz Pazartesi günü TSK Spor Okulu'nda yapılacak spor sınavına katılmak için Ankara'da bulunduğunu, ayrıca Adana'da Kartal Vakfı yararına düzenlenecek yemek için hazırlanan davetiyeleri dağıttığını belirtti.
15 Temmuz Cuma günü Ankara'ya geldikten hemen sonra Hava Kuvvetleri Karargahı'nda, verilen listeye göre davetiyeleri dağıttığını ifade eden Afşar, akşam da devre arkadaşları Fatih Özoğlu ve Emre Toklu ile Bahçelievler'de bir kafede oturduğunu söyledi.
Afşar, 22.00 civarında jetlerin geçmeye başladığını, bunun üzerine telefondan haberlere baktığında boğaz köprüsünün kapatıldığını gördüğünü, ardından kafeden ayrıldıklarını dile getirdi. Arkadaşının yanında kalmak üzere Emre Toklu'nun aracına binip onun evine gittiğini belirten Afşar, sabaha kadar televizyondan yaşananları takip ettiğini kaydetti.
Sınava girmeden, pazar günü kara yoluyla üsse döndüğünü, ertesi gün de mesaiye başladığında gözaltına alınıp tutuklandığını iddia eden Afşar, tahliyesini talep etti.
Hava savunma uçakları İncirlik'ten kalkmış
Darbe girişiminin yaşandığı tarihte Amasya Merzifon 5. Ana Jet Üssü'ne bağlı 152. Filo komutanı olarak görev yaptığını anlatan tutuksuz sanık eski pilot yarbay H.İ.Ö, üste gerçekleştirilen tadilat nedeniyle kasıma kadar üs dışında geçici görevli olduklarını söyledi.
Konya, Erzurum, Afyon ve İncirlik meydanlarından görevler gerçekleştirildiğini dile getiren H.İ.Ö, 15 Temmuz'da Adana İncirlik Üssü'nde görevde olduğunu bildirdi. H.İ.Ö, İncirlik'te konuşlu olmalarına rağmen İncirlik üs komutanı veya harekat komutanıyla bir emir-talimat ilişkisi olmadığını, çünkü Merzifon'a bağlı görev yaptıklarını kaydetti.
15 Temmuz'da, kaldığı misafirhanede arkadaşlarıyla televizyon izlerken yaşananlardan haberdar olduğunu belirten H.İ.Ö, bulundukları yerdeki dahili telefonun 00.30-01.00 civarında çaldığını, kendisini Hava Kuvvetleri Harekat Merkezi'nden Albay Ali Durmuş olarak tanıtan kişinin, uçakların silah yükünü sorduğunu dile getirdi. H.İ.Ö, uçakların hava mühimmatı yüklü olduğunu belirtmesi sonrası, Durmuş'un kendisine bir koordinat verip acil hava savunması yapılacağını söylemesi üzerine, darbe girişimi karşıtı faaliyet olduğunu düşünerek, hızlı karar vermek gerektiğinden uçaklarına kalkış yapmalarını emrettiğini söyledi.
Bunun üzerine 01.10 gibi iki uçağın kalktığını ifade eden H.İ.Ö, pilotların olduğu nöbet binasındayken Eskişehir'deki Birleştirilmiş Hava Harekat Merkezinden (BHHM) arandığını söyledi. H.İ.Ö, Albay İsmail Üner veya Yarbay Hakan Akı'nın telefonda uçakların neden kalktığını sorduğunu ifade ederek, "Ben de uçakların Hava Kuvvetleri Harekat Merkezi tarafından kaldırıldığını söyledim. Karşımdaki kişi bu emrin geçersiz olduğunu, uçakların derhal indirilmesi gerektiğini, bundan böyle kendilerinden habersiz kesinlikle hiç bir uçuşun gerçekleştirilmemesi gerektiğini söyledi. Öncesinde bana verilen talimatın darbecilerden geldiğini düşünmedim." dedi.
Uçaklara telsizle ulaşamadığını, kuleye sorduğunda ise iniş yaptıklarını öğrendiğini anlatan H.İ.Ö, pilotlarla konuştuğunda BHHM'nin talimatı üzerine döndüklerini, gittikleri koordinatların ise Dalaman civarı olduğunu söylediklerini kaydetti.
Pilotlara, nereden olursa olsun kalk talimatı verildiğinde kendisinden emir almadan kalkmamalarını bildirdiğini kaydeden H.İ.Ö, bundan sonra kalkış için talimat alan pilotların aradığını, kendisinin de BHHM'den İsmail Üner veya Hakan Akı ile görüşüp teyit ettikten sonra kalkmalarını emrettiğini aktardı.
Üs komutanı, Amerikalı subayla aynı araçtaymış
H.İ.Ö, 04.45 civarı Erzurum ve İncirlik'teki pilotların kalkış emri olduğunu ilettiklerini, bunu BHHM'den teyit ettikten sonra darbeci uçakları engellemek üzere kendi uçaklarına izin verdiğini ifade ederek, Adana'daki uçaklar sığınak bölgesinden çıktıkları sırada aracıyla gelen Tanker Üs Komutanı Bekir Ercan Van'ın, kendisini araca çağırdığını bildirdi. H.İ.Ö, şunları söyledi:
"Daha önce çağırdığı bakımcı bir astsubay arkadaş da bindi araca. Araçta, kıyafetinden Amerikalı olduğunu anladığım bir subay daha vardı. Pist başındaki uçakların olduğu yere gittik. Lider uçağın pilotunun ismini sordu, söyledim. Van, araçtan inerek lider uçağın pilotuyla kulaklıkla bir şeyler konuşup döndü. Amerikalı şahıs araçtan inmedi. Uçaklarımız kalkış yaptı. Üs komutanı beni araca aldı ve nöbet binasına bırakarak ayrıldı. Daha sonra ben pilot ile konuştuğumda üs komutanının 'Niye kalkıyorsunuz? Nereye uçuyorsunuz? Amacınız ne? Kendi arkadaşlarınızı vurmayacaksınız değil mi?' şeklinde sorular yönelttiğini öğrendim."
Filosuna ait uçakların indirilmesini sağladığını, Akıncı Üssü'nden kalkış yapılmaması için pisti vurduklarını dile getiren H.İ.Ö, darbe karşıtı BHHM'nin talimatları doğrultusunda hareket ettiklerini dile getirdi.
H.İ.Ö, 05.30 civarı yine BHHM'den arandığını, üs komutanının darbeci olduğunu ve yerine üs komutanı olarak görevlendirildiğini dile getirerek, kendisine iletilen talimatları üssün nöbetçi amirine ilettiğini bildirdi.
Filosundaki uçakların 16 Temmuz 19.00'a kadar darbe faaliyetlerine karşı uçuşlarını sürdürdüğünü belirten H.İ.Ö, FETÖ ile de bir bağı olmadığını savunarak beraatını talep etti.
Duruşma, yarına ertelendi.
07.03.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen duruşmaya şehit yakınları ve gaziler ile taraf avukatları katıldı.
FETÖ'nün "Çiğli üs imamı" olarak anılan "Paşa" lakaplı eski başçavuş Zekeriya Kuzu'nun Adana İncirlik 10. Tanker Üs Komutanlığı Güvenlik Taburu'nda görevli oğlu eski uzman çavuş Muhammet Emrah Kuzu, savunmasını yaptı.
Kuzu, 15 Temmuz'da normal mesaisinin ardından akşam saatlerinde arkadaşının evinde olduğunu, oturdukları sırada 23.00 civarı zaman zaman korumalığını yaptığı, misafirlerini karşıladığı üs komutanı tuğgeneral Bekir Ercan Van'ın makam telefonundan arayıp çağırdığını söyledi.
Üstünü değiştirip komutanın odasına çıktığını, onun da silahını alıp karargah önünde beklemesini emrettiğini anlatan Kuzu, Van'ın yanına giderken de üs nöbetçi amiri Osman Erdem'in Güvenlik Tabur Komutan Vekili yüzbaşı Mustafa Karamanoğlu ile geldiğini ve "Komutanın yanına gidiyorsan biz de buradayız. Emirlerine hazırız" demesini söylediklerini aktardı.
Kuzu, yüzbaşı Karamanoğlu'nun nöbeti olmamasına rağmen üstünü değiştirip geldiğini, bu yüzden güvenlikle ilgili bir sıkıntı olduğunu düşündüğünü savundu.
Osman Erdem'in de kırmızı alarm durumuna geçildiğini belirttiğini ifade eden Kuzu, karargah önünde beklerken Karamanoğlu ve Erdem'in bir zarfla geldiklerini söyledi. Kuzu, "Zarfı açıp baktılar. Karamanoğlu güler bir yüzle Osman Erdem'e 'Bak bakalım Hatay'ınki kim?' diye sordu. 'Komutanım ne oldu?' diye sordum. Karamanoğlu 'Yok bir şey' diye geçiştirdi. Kağıtla üs komutanının odasına girdiler." dedi.
Gece üs komutanının odasına gelen sivil kıyafetli iki kişiyi odaya çıkardığını, bu iki kişinin komutanla görüşüp çıktıklarını belirten Kuzu, bir süre sonra nizamiyeden silah sesi geldiğini ifade etti.
Kuzu, bir ara üs komutanını filoya götürdüğünü, bu sırada tam teçhizatlı uzman çavuşların nizamiyeye gittiğini dile getirerek, üs komutanını daha sonra ABD'lilere ait bir binaya bıraktığını kaydetti.
Üs komutanını bıraktıktan bir süre sonra harekat komutanı Erhan Gazioğlu'nun da binaya girdiğini ve 10-15 dakika sonra çıktıklarını anlatan Kuzu, tekrar karargaha döndüklerini söyledi.
Kuzu, karargah önünde beklerken bazı komutanların yanı sıra savcı ve emniyet ekiplerinin de geldiğini ifade ederek, sonra da birlikte çıkıp gittiklerini bildirdi.
Cumartesi ve pazar günleri İncirlik dışına çıkmadığını ve kaçma girişiminde bulunmadığını anlatan Kuzu, 18 Temmuz'da savcı ve polislerin geldiğini ve isminin onlara verildiğini belirtti. "Karargâhın dışında beklemenin dışında bir emir almadım ve uygulamadım" diyen Kuzu, suçsuz olduğunu iddia etti.
Kuzu, "Tutuklanmamın sebebinin babamın durumundan dolayı olduğu açıktır. Kaçma gibi bir durumum yoktur. Tutukluluk halimin kaldırılıp atılı tüm suçlardan beraatımı talep ediyorum" diye konuştu.
Mahkeme Başkanı'nın soruları üzerine darbe girişiminden haberdar olmadığını iddia eden Kuzu, üs komutanı aradığı sırada arkadaşıyla evin balkonunda oturduğunu, televizyon ya da internete bakmadığını öne sürdü. Babası Zekeriya Kuzu'nun üs komutanıyla 15 Temmuz ya da daha önce görüşüp görüşmediği, üs komutanının yanına alınmasıyla alakalı bir girişimi olup olmadığı sorulan Emrah Kuzu, babasının üs komutanıyla görüşmediğini iddia etti. Kuzu, babası ile arasının çok iyi olmadığını HTS kayıtlarına göre de sadece üç ayda beş kez görüştüğünü söyledi.
Eski Başçavuş Zekeriya Kuzu, darbe girişiminin ardından 25 Temmuz'da, Muğla Çetibeli mevkisinde saklandığı bir menfezde yakalanmıştı. FETÖ'nün "Çiğli üs imamı" olarak anılan eski başçavuş Zekeriya Kuzu, "Anayasayı ihlal", "cumhurbaşkanına suikast" ve 2 kez "yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle kasten öldürme" suçunu işlediği gerekçesiyle 4 kez ağırlaştırılmış ömür boyu, "cumhurbaşkanına hakaret"ten 3 yıl, "nitelikli kasten yaralama"dan 6 yıl, "nitelikli konut dokunulmazlığını ihlal"den 18 ay, "nitelikli kişiyi hürriyetinden yoksun kılma"dan 18 yıl, 3 ayrı "nitelikli yağma"dan 54 yıl hapis cezası almıştı.
Duruşmanın öğleden sonraki bölümünde, 15 Temmuz'da Eskişehir Birleştirilmiş Hava Harekat Merkezi'nde (BHHM) görev yapan, Muharip Hava Kuvveti Harekat Merkezi Komutanı sanık eski tuğgeneral Recep Ünal savunma yaptı.
Ünal, Eskişehir'deki generaller, Korgeneral Mehmet Şanver'in kızının İstanbul'daki düğününe gidince BHHM'de 7 saat tek başına darbe karşıtı bir yönetim gerçekleştirdiğini iddia etti.
"Darbe girişimini önleme anlamında harekete geçen ilk generalim." diyen Ünal, gece boyunca aldığı emir ve direktifleri uygulayarak darbeye karşı 7 saat liderlik ettiğini savundu.
Ünal, 16 Temmuz saat 05.00 gibi komutayı Korgeneral Hasan Hüseyin Demiraslan'a devrettiğini ve akşama kadar orada görev yapmayı sürdürdüğünü belirterek, örgüt üyeliği ve darbeci olarak yargılanmayı kabul etmediğini söyledi.
"Yaptığım fiiller, komutanlardan aldığım direktifleri yerine getirmek. Ulaşılan sonuç ise darbenin önlenmesidir." ifadelerini kullanan Ünal, bu sonuçta oradaki herkesin payı bulunduğunu ancak general ve bunun başındaki kişi olarak elini taşın altına koyduğu için en büyük payın şahsına düştüğünü ileri sürdü.
Ünal, BHHM olarak bilinen Eskişehir Harekat Merkezi'nin darbe karşıtı olmasının her şeyi değiştirdiğini savunarak, "Ben inisiyatifimi devlet yanlısı olarak kullanmasam durum farklı olurdu." dedi.
BHHM'nin üstünde Hava Kuvvetleri Harekat Merkezi, Genelkurmay Başkanlığında ise Silahlı Kuvvetler Komuta Harekat Merkezi bulunduğunu anlatan Ünal, ancak Eskişehir BHHM'nin icracı bir birlik olduğunu dile getirdi.
Bu icra yetkisini kullanarak kontrolsüz uçan darbeci uçakları engellendiğini öne süren Ünal, BHHM'de kendisinin stratejik faaliyetleri, Albay İsmail Üner ve bazı rütbelilerin de taktiksel faaliyetleri yürüttüklerini ifade etti.
Ünal, Mehmet Şanver'den aldığı, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Abidin Ünal'ın uçakların kalkmayacağına yönelik emrini üslere bildirildiğini de savunarak, saat 05.20'den sonra Demiraslan'ın en kıdemli general olarak BHHM'de bulunduğunu, toplamda 6 generalin görev yaptığını kaydetti.
Uçuş yasağı emrini birliklere gönderdiğini söyledi
Kontrolsüz uçuşları öğrendikten sonra saat 22.15'te BHHM'ye geldiğini bildiren Recep Ünal, Mehmet Şanver ile konuşup darbe karşıtı pozisyonunu ilan ettiğini ve Şanver'in direktiflerini alarak uygulamaya başladığını belirtti. Ünal, şöyle konuştu:
"Hava Kuvvetleri Komutanı ve Muharip Hava Kuvveti Komutanımız enterne edilmeden önce telefondan verdiği emri kendi imzam ile hava kuvvetlerinin tamamına, hem elektronik imzam hem de mesaj ile yayımladım. Bu emirde Ankara'daki Hava Kuvvetleri Harekat Merkezi'nden yasal olmayan emirlerin verildiği, birliklerin bu emirleri yerine getirmeyeceği, Orgeneral Abidin Ünal'ın Eskişehir Harekat Merkezi'nden yazılı emirler vermeye devam edeceği, birliklerin Eskişehir'e itaat etmeleri, Hava Kuvvetleri Komutanının yazılı emri olmadan hiçbir uçağın kaldırılmayacağı, talimatlara riayet etmeyenler hakkında yasal işlem yapılacağı bildirilmekteydi. Gece saat 00.08 itibarıyla yayınlanan mesajla birliklerdeki kafa karışıklığı giderilmiş, tereddütler ortadan kaldırılmış ve birliklerdeki personelden bir kısmı bizimle temasa geçerek direktiflerimizi almaya başlamıştır. Buna, Akıncı Üssündeki darbe karşıtı personel de dahildir. Yayınladığım bu emir, olayın dönüm noktası olmuştur. Korgeneral Mehmet Şanver'in emirleri doğrultusunda darbeci uçak kalkışlarını engellemek üzere pistlerin araçlarla kapatılması ve pist ışıklarıyla meydan ışıklarının devre dışı bırakılarak uçuş kolaylıklarının kullanılmasının engellenmesi emrini bütün birlikleri ilettik. Aynı zamanda havadaki uçaklara sürekli çağrı yaparak, yaptıklarının kanunsuz olduğu, hemen inmeleri gerektiğini belirtip baskı oluşturduk."
Ünal, en önemli faaliyetlerden birinin de Eskişehir'e dönmekte olan generallerden ilk amiri Korgeneral Ziya Kadığolu'ndan, başbakan yetkisindeki H188 angajman kurallarını talep etmesini istediği iddiasını paylaştı.
Bu kuralın, kaçırılmış dost uçağa yapılacak bir işlem olduğunu vurgulayan Ünal, bu talebi isterken de BHHM'nin emrindeki Erzurum, Diyarbakır, İncirlik, Dalaman ve Balıkesir'deki alarm reaksiyon merkezlerinin pilotlarıyla da konuştuğunu söyledi.
Ünal, düşürme yetkisiyle ilgili talimatın saat 04.36'da kendisine iletildiğini, reaksiyon merkezlerini tekrar arayıp kalk emri verdiğini bildirdi.
Ünal, "Pilotlara gideceksiniz, havada kontrolsüz uçan uçaklara inin diye çağrıda bulunacaksınız. Anladığını söylerse nezareten indir, eğer inmiyorsa önüne bizim talimatımızla mermi sıkacaksın. Kuvvet kullanacaksın. Yine inmedi, talimatımızı bekle, düşüreceksin şeklinde. Hepsine söyledim. Hepsi tekrar etti bana. Kalkışlar 12-13 dakika sonrasında başladı. Durumu, amirim Kadıoğlu'na da telefonla geri besleme yaptım." şeklinde konuştu.
"Zordu ama Allah yardım etti"
Ankara üzerindeki darbeci uçaklara düşürme tehdidiyle önleme yapıldığını, havadaki tanker uçakların da darbeci uçaklara yakıt vermesinin engellendiğini ileri süren Ünal, "Bütün bu faaliyetler bir ekip iş birliği içinde başarıyla yerine getirilmiştir. Zordu ama Allah yardım etti ve başardık." dedi.
Ünal, o gece görev yaptığı süre boyunca sakin kalmaya çalıştığını, gece boyunca yerine getirilmeyen bir direktif olmadığını iddia etti.
Kayseri'den kalkan nakliye uçaklarının personelinin BHHM'nin kafasının karışık olduğundan bahsettiğini ancak bunun da doğru olmadığını savunan Ünal, bu uçakları Konya'ya indirmek istediklerini ancak halkın yanlış anlama ihtimalinden dolayı vazgeçildiğini, Eskişehir'den de aynı nedenle vazgeçildiğini, bu yüzden Malatya'ya yönlendirildiklerini söyledi.
Ünal, Diyarbakır harekat komutanının da arayıp bir grup özel kuvvetler personelinin uçak istediğini, ne yapması gerektiğini sorduğunu, beklemesini söyleyip Özel Kuvvetler Komutanı Zekai Aksakallı'yı aradığını öne sürdü.
Aksakallı'nın, Özel Kuvvetler Komutanlığının ele geçirilmeye çalışıldığını söylediğini, "Diyarbakır'dakiler kim?" diye sorduğunda da onların bunu yapmaya çalıştığını belirtip telefonu kapattığını bildiren Ünal, bunun üzerine Diyarbakır'ı arayıp özel kuvvetlerin uçak isteğini engellediğini iddia etti. Ünal, "Uçak verilmemesi emrini bizzat ben verdim." diye konuştu.
Akıncıyı bombalama talimatı
Başbakan Binali Yıldırım'ın Akıncı Üssü'nün bombalanması emri verdiğini, aynı emri Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın talimatıyla AK Parti İstanbul Milletvekili Şirin Ünal'ın da ilettiğini anlatan sanık Ünal, savunmasını şöyle sürdürdü:
"Saat 07.30 civarında, Sayın Başbakan Akıncı meydanının uçuşa kapatılması amacıyla bombalama talimatı verdi. Bu talimat üzerine Korgeneral Demiraslan, yanımızda bulunan Eskişehir Üs Komutanı Tuğgeneral Dursun Pak'a, Dursun Pak da kendi üssünü arayarak uçakları hazırlatma emri verdi. Saat 08.00 civarında Milletvekili Şirin Ünal arayarak Sayın Cumhurbaşkanının talimatıyla Akıncı Üssü'nün tahrip edilmesi bilgisini yeniledi. Uçakların hazırlıkları devam ederken Akıncı'dan yapılan uçuşları acilen engellemek için havada bulunan ve bizim kontrolümüzdeki F-16'lara pistlere makineli top taarruzu yaptırdık. Eskişehir Meydanından kalkan F-4 uçakları pisti vurdu, saat 11.00 civarı. Daha sonra Başbakan Özel Kalem Müdürü aradı. Ben konuştum. 'Komutanım müjdeli bir haberim var, Genelkurmay Başkanı serbest bırakılıyor, Akıncı'daki helikopterlere engel olmayın.' dedi. Hemen talimatı verdik. Genelkurmay Başkanını taşıyan helikopter saat 8.26'da kalktı. Bundan sonra Akıncı'da nakliye ve helikopter kalkışlarını tekrar engellemeye devam ettik."
Ünal, savunmasında, darbe karşıtı harekatın koordinesinin kendisi ve oradaki ekip tarafından yürütüldüğünü tekrarlayarak, pasif kaldığı iddiasını reddetti.
Adının yer aldığı sözde sıkıyönetim listesini gördüğünde de bakmadan bir kenara fırlattığını iddia eden Ünal, çok büyük bir iftiraya maruz kaldığını ileri sürdü.
Duruşmaya, yarın Ünal'ın savunmasıyla devam edilmek üzere ara verildi.
08.03.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince, Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen duruşmaya şehit yakınları ve gaziler ile taraf avukatları katıldı.
Duruşmaya 15 Temmuz 2016'da Eskişehir Birleştirilmiş Hava Harekat Merkezinde (BHHM) görev yapan, Muharip Hava Kuvveti Harekat Merkezi Komutanı sanık eski tuğgeneral Recep Ünal'ın savunmasıyla devam edildi.
Ünal, darbe girişiminin olduğu gece, kontrolsüz uçuşlar başlamadan önce 20.00-21.00 saatlerinde BHHM'ye gelerek haberler açık olduğu sırada "Hazırlık maçını izleyelim." diyerek beyanda bulunduğu iddiasıyla ilgili, televizyonun kapalı olmasından dolayı sosyalleşme adına böyle bir ifade kullandığını söyledi. Binbaşı Ahmet Kaya, "Ben maçla ilgilenmiyorum." deyince ısrarcı olmadığını öne süren Ünal, ancak "Ortalık sakinleşti." diye bir ifade kullanmadığını öne sürdü.
Hava Kuvvetlerinin bütün birimlerine, BHHM'nin emri olmadan hiçbir uçağın kalkmamasına yönelik emri doküman yönetim sistemi üzerinden elektronik imzalı olarak gönderdiğini belirterek, bunu yayınladıktan sonra yazılı getirilen aynı emri isteksizce imzaladığına yönelik iddiaya da yanıt veren Ünal, imzalaması istenen kağıtta hayati bir hata da yapılmış olabileceğini, bu yüzden ne yazdığını incelemek istediği için "Bırakın kontrol edeyim." dediğini iddia etti.
Ünal, ısrar edilmesi üzerine, eline alıp biraz bakıp kontrol ettikten sonra, paraf edilmemiş olmasına rağmen imzaladığını öne sürdü.
Diyarbakır'dan darbeye katılmak için kontrolsüz kalkan F-16'lara karşı önleme amacıyla "scramble emergency", yani acil durum için Erzurum'dan kalkacak uçakları BHHM'de "uzak olduğu gerekçesiyle" iptal ettiğine ilişkin iddia üzerine de Ünal, Erzurum'a kalkış için zaten kendisinin emir verdiğini, ancak daha sonra Korgeneral Mehmet Şanver'in ilettiği hiçbir uçağın kaldırılmayacağı emrine istinaden, acil durum kalkışını iptal ettiğini savundu.
Ünal, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kaldığı otelle ilgili 12 Temmuz'da keşif yaptırdığına yönelik iddiaya karşı ise Meis adasına Yunan Hava Kuvvetlerinin 15-20 kez helikopterle intikal yaptıkları bilgisinin geldiğini ifade etti.
Adaya helikopterle inşaat malzemesi gibi şeyler taşındığının gözle teşhisi üzerine de bilgilendirilen Korgeneral Mehmet Şanver'in, jetlerin buradan hiç inmeden oraya gidip gidemeyeceklerini sorduğunu iddia eden Ünal, "Gidemez" yanıtını alınca da "O zaman Dalaman'a iniş yapsınlar" diye emir verdiğini aktardı. Ünal, Cumhurbaşkanının kaldığı otelle alakalı bir keşif yapılmadığını, zaten bu hususla ilgili uçaklarda yapılan incelemede bir bulguya da rastlanılmadığını savundu.
Hakkında, Çardak ve Etimesgut meydanlarında darbecilerle çatışmaya girilmeyeceğine yönelik talimat verdiğiyle alakalı iddia bulunduğunu da ifade eden Ünal, Çardak'ta kamyonlarla gelen komandolara karşı bir astsubayın bulunduğunu, ona da böyle bir talimat vermediğini, pist ışıklarını kapatıp uzaklaşmasını söylediğini öne sürdü. Çardak Hava Meydanı Komutanının da çatışma emri verebileceğini ancak onların da böyle bir emri vermediğini iddia eden Ünal, Etimesgut'ta personelin darbecilerle mücadele ettiğine dair hiçbir bilgisi bulunmadığını, böyle bir şey olmadığını söyledi.
FETÖ ile bir bağı bulunmadığını, darbe faaliyetinin de içinde değil karşısında olduğunu savunan Ünal, darbeyi önlemeye yönelik faaliyetine devam ederken savcının elindeki bir listeyle gelerek gözaltı işlemi yaptığını belirtti.
Ünal, darbeyi önleyenlerin başında aktif görev yapanlardan biri olduğunu öne sürerek, üzerine atılı bütün suçlamaları reddettiğini bildirdi.
Mahkeme başkanının, savunmalar sırasında pek çok sanığın terörle mücadele harekatı (TMH) gerekçesiyle kalkış yaptığını söylediğini belirterek, Eskişehir BHHM'nin dışında terörle mücadele harekatı yapılıp yapılmayacağını sorduğu Ünal, "Yapılamaz." yanıtını verdi.
Ünal, ancak kalkış yapan pilotların BHHM'den böyle bir emrin gelip gelmediğini bilemeyeceğini söyledi.
Duruşmanın öğleden sonraki bölümünde Eskişehir Birleştirilmiş Hava Harekat Merkezi'nde (BHHM) görev yapan, dönemin Muharip Hava Kuvveti Harekat Merkezi Komutanı sanık eski tuğgeneral Recep Ünal'ın çapraz sorgusu tamamlandı.
Ünal'ın ardından dönemin Muharip Hava Kuvveti Komutanlığı Kurmay Başkanı sanık eski tümgeneral Suat Murat Semiz savunma yaptı.
Semiz, darbeciler tarafından hazırlanmış bir atama listesine istinaden, neler yaptığı dikkate alınmaksızın hesap veriyor duruma düşürüldüğünü iddia ederek, daha önce verdiği tüm ifadelerini kabul ettiğini söyledi.
Görev yerinin Eskişehir olduğunu ve birliğinin daha çok evrak işleriyle uğraştığını anlatan Semiz, darbe girişiminin yaşandığı 15 Temmuz'da Korgeneral Mehmet Şanver'in kızının düğününe katılmak üzere eşi, kızı, damadı ve torunuyla İstanbul'a özel aracıyla gittiğini belirtti.
Fenerbahçe Orduevi'ne kayıt yaptırdıktan sonra eşi ile düğünün gerçekleştirileceği Moda düğün salonuna gittiklerini ve kokteyle katıldığını ifade eden Semiz, bu arada saat 19.20'de Albay Ali İhsan İkiz'in arayıp havadaki uçakların Genelkurmay Başkanlığından gelen bir emir üzerine indirildiğini ama bunun sebebini bilmediğini aktardığını dile getirdi.
Semiz, nikahı takiben masaya geçtiklerini ifade ederek, düğünde çekilmiş bir fotoğrafını göstererek, darbe girişiminin başladığı vakitlerde hiçbir şeyden haberi olmadığını söyledi.
Semiz, saat 22.25'te kendisine bağlı harekat başkanı albay Abdurrahman Arslan'ın arayıp, Ankara üzerinde alçak uçuş yapan uçaklardan bahsetmesi üzerine anormalliği fark ettiğini ve yerinden kalkıp diğer generallere yöneldiğini, bu sırada bütün generallerin Kuvvet Komutanı Orgeneral Abidin Ünal'ın etrafında toplanmış olduğunu belirtti.
Abidin Ünal'ın, Korgeneral Mehmet Şanver üzerinden talimatlarını tuğgeneral Recep Ünal'a ilettiğini öne süren Semiz, "22.45 civarı kalkışmaya karşı, kontrol altına alma ve darbe karşıtı girişimi desteklemek maksadıyla Abidin Ünal'ın bilgisi ve onayı, Şanver'in emri ile Eskişehir Harekat Merkezi'ne gitmek üzere görevlendirildik." dedi.
Semiz, görevlendirilen kişilerin kendisinin yanı sıra Korgeneral Nihat Kökmen, Korgeneral Ziya Cemal Kadıoğlu, tuğgeneral Dursun Pak olduğunu belirtti.
Dursun Pak ile Fenerbahçe Orduevi'nde kaldıklarını anlatan Semiz, telefon şarj aletlerini aldıktan sonra korgeneralleri de almak için kaldıkları Cevizli'deki tesislere doğru yola çıktıklarını bildirdi.
Yolda, Muharip Hava Kuvveti Genel Sekreteri Binbaşı Alp Ağırtan tarafından arandığını ve düğün yerindeki tüm generallerin derdest edildiğini öğrendiğini belirten Semiz, bunun üzerine Mehmet Şanver'i arayıp ne yapabileceklerini sorduğunu, onun da göreve devam etmeleri direktifini verdiğini söyledi.
Semiz, görevi yerine getirmek üzere hareket ettiğini belirterek, saat 00.30'da Korgeneral Yılmaz Özkaya tarafından arandığını söyledi. Semiz, "Kendisi bana Genelkurmaydan yayınlanmış bir liste olduğunu, Eskişehir sıkıyönetim komutanı olarak görevlendirildiğimi, listenin sahte olduğunu belirterek, nerede bulunduğumu sordu. Mehmet Şanver'in emri doğrultusunda Eskişehir'e gelmek üzere Dursun Pak ile yolda Kökmen ve Kadıoğlu generalleri almak için yolda olduğumuzu söyledim." diye konuştu.
Kökmen ve Kadıoğlu'nu aldıktan sonra derdest edilme ihtimaline karşı takip ve tespiti zorlaştırmak maksadıyla telefonların GPS'lerini kapattıklarını aktaran Semiz, "Arayıp yerimizi soracak olanlara farklı noktalar söylemeyi kararlaştırdık. Ara yolları ve çıkışları daha fazla olan E-5'i tercih ettik ve Eskişehir girişinde daha dikkatli olmamız gerektiğini konuştuk." dedi.
"Aracımı mobil karargah haline getirdim"
Aracını mobil karargah haline getirdiğini söyleyen Semiz, burada telefon şarj edecek girişler bulunduğunu da dile getirdi.
Semiz, her generalin kendi sorumluluk sahasıyla ilgili emirleri verdiğini, böylece varlıklarından haberdar olan alt seviyelerdeki birliklerde yaşanması muhtemel tereddütlerin ortadan kaldırıldığını da savundu.
Kendisinin de kendi birliğinin emniyetinin alınması için Albay Kürşat Çelikbilek'e emir verdiğini dile getiren Semiz, Eskişehir Birleştirilmiş Hava Harekat Merkezi'ne saat 05.45'te vardıklarını bildirdi.
Semiz, harekat merkezine girdiğinde Korgeneral Hasan Hüseyin Demiraslan'ı gördüğünü, onun da yaklaşık yarım saat önce merkeze vardığını belirterek, bundan sonra aynı kararlılıkla karşı mücadelenin yürütüldüğünü iddia etti.
Daha sonra darbe karşıtı mücadelenin verildiğini anlatan Semiz, "Harekat merkezinde bulunan herkes gibi komutanlarımızdan aldığımız emir gereği içinde bulunduğum komuta heyeti ile birlikte hareket ettim ve darbe karşıtı mücadele ettim. Devletimin yanında yer aldım, yasalara bağlılığımdan bir an bile ödün vermedim." ifadelerini kullandı.
Semiz, suça bulaşmadığı gibi devletin ve milletin yanında yer aldığını, darbecilerle hiç görüşmediğini savundu.
Suat Murat Semiz, darbe girişimi öncesi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kaldığı otelin keşfinin yapıldığına yönelik emri verdiği iddiasının da doğru olmadığını ileri sürdü.
FETÖ ile bir bağı bulunmadığını da iddia eden Semiz, tahliyesini talep etti.
09.03.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince, Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen duruşmaya şehit yakınları ve gaziler ile taraf avukatları katıldı.
Duruşmada, 15 Temmuz'da Eskişehir'deki Muharip Hava Kuvveti Komutanlığı Harekat Başkanı olan sanık eski albay Abdurrahman Arslan savunma yaptı.
Arslan, 12-26 Temmuz arasında izinli olduğunu ve ailesiyle bir gezi güzergahı belirlediklerini ifade ederek, önce Denizli, ardından da 14 Temmuz'da Fethiye ve Göcek gezisi için Dalaman'a gittiklerini bildirdi.
Dalaman'da askeri misafirhanedeki hareketlilikten, Korgeneral Yılmaz Özkaya'nın da buraya tatil için geldiğini öğrendiğini ama ona rastlamadığını belirten Arslan, 15 Temmuz sabahı Göcek'te mavi tura katıldıklarını anlattı.
Arslan, turun akşam saatlerinde bittiğini, yemek yedikten sonra Dalaman'daki askeri misafirhaneye dönerken 22.11'de Ankara'da oturan kardeşinin arayıp, alçak uçuş yapan jetlerden bahsettiğini dile getirdi. "Böyle bir haber karşısında ilk aklıma gelen 'Herhalde birisi uçuş disiplinsizliği yapıyor.' idi. Ankara'nın üzerinde alçak uçmak, hem de gecenin bir vakti olur şey değil. Sonra telefon trafiğim başladı." diyen Arslan, Ankara olmasından dolayı aklına ilk gelen yerin Akıncı Üssü olduğunu kaydetti.
Görevi icabı harekat komutanlarıyla sürekli irtibat halinde bulunduğunu, harekat komutanını bulamadığında filo komutanlarını da çok kez aradığını dile getiren Arslan, bunun üzerine ilk olarak Akıncı'nın harekat komutanı Ahmet Özçetin'i aradığını ancak onun telefona cevap vermediğini söyledi.
Sonrasında kendi birliğinden Albay Ali İhsan İkiz, peşinden tümgeneral Suat Murat Semiz'i aradığını ancak onların da açmadığını iddia eden Arslan, bunun üzerine Akıncı 141. Filo Komutanı yarbay Hakan Karakuş'a ulaştığını belirtti. Arslan, "Karakuş'a havada uçağı olup olmadığını sordum, 'Havada uçağım yok.' dedi. Tatmin olmadım. Harekat Komutanı Ahmet Özçetin'i tekrar aradım. Bu kez telefonu açtı. Ona da sordum, 'Bilgi veremem.' dedi." diye konuştu.
Sonrasında tümgeneral Semiz ile görüştüğünü, onların da ne olduğunu anlamaya çalıştıklarını öğrendiğini savunan Arslan, gece yarısına doğru Dalaman'daki askeri misafirhaneye giriş yaptıklarını kaydetti.
Arslan, nizamiyeden giriş yaparken her şeyin normal göründüğünü, nöbetçilerin de durumun normal olduğunu söylediğini ifade ederek, televizyonu açtığında yaşananlardan haberdar olduğunu öne sürdü.
Akıncı'yı sabit hattan tekrar aradığını ancak yine telefona cevap verilmediğini iddia eden Arslan, BHHM'de de Albay İsmail Üner ile görüşmek istediğini ancak çok yoğun olduğu için görüşemediğini savundu.
Suikast timinin helikopterleri Dalaman Meydanı'na inmiş
Arslan, yarı uykulu vaziyette televizyondan gelişmeleri takip ederken saatini iddianamedeki bilgilere göre değerlendirdiği kadarıyla 03.30 gibi Dalaman Meydanı'na 2 helikopterin indiğini duyduğunu, helikopterlerin motoru uzun süre çalışmaya devam edince kuleyi aradığını ve yakıt ikmali için indiklerini öğrendiklerini dile getirdi.
Kısa süre sonra da Dalaman Meydan Komutanlığının Savaş Harekat Merkezi'den (SHM) anons yapıldığını ve karartma tedbirlerinin uygulanacağını duyduğuna dikkati çeken Arslan, SHM'yi aradığını ve buraya davet edildiğini bildirdi.
"Helikopterlerin yakıt isteği reddedildi." diyen Arslan, ancak meydanda denizcilerin helikopterlerinin olduğu bir bölümden yakıt ikmali yapıp ayrıldıklarını öğrendiğini söyledi.
Arslan, "Helikopterlerin ne maksatlı olduğunu öğrenemedik. SHM'de olanlar biliyorlar. Meğer 2 helikopter yakıt almadan kalkmış, üçüncü helikoptere yakıt verilmiş." dedi.
Sonrasında SHM'de olan Korgeneral Yılmaz Özkaya ile darbe girişiminde bulunan kontrolsüz uçaklara karşı Dalaman Meydanı'ndan önleyici uçak kaldırılmasına nezaret ettiğini belirten Arslan, 16 Temmuz'da Eskişehir'de bulunan Korgeneral Nihat Kökmen'i arayıp dönüş için izin aldığını söyledi.
Arslan, önce İzmir'e geçip çocuklarını bıraktığını, ardında da eşiyle otobüsle Eskişehir'e geldiğini dile getirerek, darbe girişiminin yaşandığı gece yanlış bir şey yapmadığını savundu.
Eskişehir'de, askeri savcı ile görüştükten sonra 22 Temmuz'da cumhuriyet savcısının talimatıyla gözaltına alındığını, 23 Temmuz'da mahkemece serbest bırakıldığını ve 25 Temmuz akşamına kadar mesaisini sürdürdüğünü belirten Arslan, 26 Temmuz'da savcının itirazı sonrası tutuklandığını anlattı.
Arslan, darbe girişimine iştirak etmediğini, o gece yetkisinden dolayı SHM'de bulunmasının ise normal olduğunu ileri sürerek, 03.45'te SHM'ye girdikten sonra Korgeneral Yılmaz Özkaya'nın emirlerine tabi olduğunu belirtti.
Akıncıda Özçetin ve Karakuş'u aramasının da normal olduğunu savunan Arslan, "Gecenin bir yarısı Ankara'nın üzerinde uçan uçaklardan haberim olduğunda ne yapsaydım. Duymamazlıktan mı gelseydim. Benim yerimde kim olsa aynısını yapardı. Ben de Akıncı'yı aradım." değerlendirmesinde bulundu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a suikaste gidecek helikopterlere yakıt ikmali yapılmasını sağladığı iddiasının da doğru olmadığını öne süren Arslan, Muğla 2. Ağır Ceza Mahkemesince görülen davada, yakıt ikmali yapılmasını sağlamakla Deniz Hava Komutanı eski tuğamiral Tezcan Kızılelma ve Dalaman Deniz Hava Üs Komutanı eski albay Cenk Bahadır Avcı'nın suçlandığını, kendisinin ise yakıt verilmesinde herhangi bir dahli bulunmadığını savundu.
Arslan, o gece kendisini arayan, aynı birlikte görevli sanık eski yüzbaşı Volkan Boy'u darbe girişimine katılmak üzere yönlendirdiği iddiasıyla ilgili, gece yarısından önce görüştüğü ve Balıkesir'in bir köyünden Eskişehir'e gitmek üzere yola çıktığını bildiren Boy'a, gece yolculuğunun emniyetsiz olacağı gerekçesiyle en yakın askeri birliğe gidip dinlenmesi tavsiyesinde bulunduğunu iddia etti.
FETÖ ile bir bağı bulunmadığını da savunan Arslan, tahliye talebinde bulundu.
Eski yüzbaşı Boy'un savunması
Darbe girişiminin yaşandığı tarihte Muharip Hava Kuvveti Harekat Başkanlığında görev yapan sanık eski kurmay yüzbaşı Volkan Boy da 11 Temmuz'da yıllık izne ayrıldığını, ardından da ailesi ve bazı akrabalarıyla Balıkesir'deki yazlığına gittiğini belirtti.
Savcılıktaki beyanlarını kabul eden Boy, 15 Temmuz'da televizyondan Boğaz Köprüsü'nün kapatıldığını, başka kanalları izlediğinde Başbakan Binali Yıldırım'ın kalkışmaya yönelik açıklamalarını da gördüğünü söyledi.
Boy, saat 23.00 sıralarında birinci amiri albay Ali İhsan İkiz'i aradığını ve ne olduğunu sorduğunu, "Araştırıyoruz." yanıtını aldıktan sonra herhangi bir emri olmadığını, beklemede kalmasını söylediğini kaydetti.
Gece yarısı İkiz'i tekrar arayıp ulaşamadığını, aradığı arkadaşlarının da neler olduğunu bilmediğini iddia eden Boy, bunun üzerine ikinci sicil amiri Abdurrahman Arslan ile konuştuğunu söyledi. Arslan'ın da durumu anlamaya çalıştığını bildirdiğini dile getiren Boy, Eskişehir'e gitmek istediğini belirtmesi üzerine, Arslan'ın yol emniyetsizliği nedeniyle en yakın birliğe gidip dinlenmesini söylediğini aktardı.
Boy, özel aracıyla hareket edip Balıkesir merkeze 01.30 civarında ulaştığını, orduevi yakınlarındaki insan kalabalığından dolayı 6 yıl görev yaptığı 9. Ana Jet Üssü misafirhanesinde kalmaya karar verdiğini belirtti.
Misafirhaneye gitmeye çalışmasına rağmen nizamiyeden silahlı refakatçiler nezaretinde üs komutan vekili albay Ahmet Kunduracıoğlu'nun yanına götürüldüğünü, kendi birliğine askeri hattan telefon etmek için girdiği filoda gördüğü yeni inmiş uçağın pilotu Oğuz Bilgin'e "Niye uçtunuz? Neden uçtunuz?" dediğini anlatan Boy, pilotun alarm reaksiyon kalkışı gerçekleştirdiklerini ve İstanbul üzerinde devriye uçuşu yaptıklarını söylediğini ifade etti.
Boy, bu arada Kunduracıoğlu'na, yanındayken ne olduğunu sorduğunda bilmediğine yönelik bir yanıt aldığını, bunun üzerine, "Komutanım dikkat edin, yanlış bir iş yapmayın." diyerek uyardığını iddia etti.
Pilotların nöbet binasında darbe girişimini ve kimin yaptığını televizyondan öğrendiğini savunan Boy, Balıkesir Meydanı'ndan o saate kadar 2 uçak kalktığını bilmesi nedeniyle üssün darbeye hizmet ettiğini düşündüğünü ve kimseye güvenemediği için üsten ayrılıp 04.47'de yazlığına döndüğünü ileri sürdü.
Boy, 19 Temmuz'da otobüsle Eskişehir'e gittiğini, Abdurrahman Arslan ile Korgeneral Mehmet Şanver'e yaşadıklarını anlattıklarını, daha sonra 22 Temmuz'da gözaltına alındığını söyledi. Mahkemeye ilk çıkarıldığında serbest bırakıldığını belirten Boy, 2 gün sonra emniyete gidip hakkında tutuklamaya yönelik bir karar olup olmadığını sorduğunu ve ardından tutuklandığını kaydetti.
Darbe girişimine katılması için kimsenin yönlendirmediğini, böyle bir emir de verilmediğini savunan Boy, FETÖ ile bir bağı olmadığını iddia etti.
Boy, tahliye talebinde bulundu.
Duruşmanın öğleden sonraki bölümünde Eskişehir 1. Ana Jet Üssü Komutanı sanık emekli tuğgeneral Dursun Pak savunmasını yaptı.
Pak, tutuksuz yargılandığı davadaki savunmasında, Akıncı Üssü'nün vurulması ve darbe girişiminin etkisiz hale getirilmesinde görev yaptığını, sonraki süreçte istifası istendiği için emekli olduğunu söyledi.
15 Temmuz'da Muharip Hava Kuvveti Komutanı Korgeneral Mehmet Şanver'in düğününde bulunduğunu ifade eden Pak, düğün sırasında Korgeneral Nihat Kökmen'in masaları dolaştığını ve kendi masasına da gelerek Ankara'da uçakların alçak uçuş yaptığını içeren bir görüşme gerçekleştirdiğini söylediğini bildirdi.
Pak, daha sonra Korgeneral Ziya Cemal Kadıoğlu'nun çağırması üzerine Kuvvet Komutanı Orgeneral Abidin Ünal'ın etrafında toplandıklarını kaydetti.
Ünal'ın, "Hangi üsten uçak kalkar ise o üssün komutanı divanıharpliktir." demesi üzerine komuta ettiği 1. Jet Üssü'ne telefon açtığını belirten Pak, daha hızlı etki edeceği için 22.30'da ilk önce kuleyi aradığını ve bütün araçların piste çekilmesini, ışıkların, diğer sistemlerin kapatılmasını, kuleye de kimseyi alınmamasını söylediğini ifade etti. Pak, sonra da benzer emirleri astı komutanlara da söylediğini iddia etti.
Dursun Pak, 23.10 gibi Abidin Ünal'ın talimatı ile Mehmet Şanver'in, kendisi ile Korgeneral Nihat Kökmen, Korgeneral Ziya Cemal Kadıoğlu ve tümgeneral Suat Murat Semiz'e, Eskişehir'e birliklerinin başına gitmelerini emrettiğini, dört kişi Semiz'in aracıyla yola çıktıklarını söyledi.
Yol boyunca kendisi ve diğer generallerin telefon görüşmeleri yaptığını dile getiren Pak, kendisinin de Başbakanlık özel kalemiyle ve Başbakanla görüşmeler gerçekleştirdiğini anlattı.
Pak, yolculuk sırasında Denizli Çardak Meydanı Komutanı Albay Alpay Aydoğan ile de görüşmeler yaparak Ankara'ya gitmek üzere gelen 550 kişilik komando birliğine, meydanı kapattırarak gitmesine engel olduğunu öne sürdü. Pak, buraya inmek isteyen uçakların daha sonra Eskişehir'e yöneldiğini, yaptığı görüşmeler sonrasında onları Eskişehir'e de indirmediğini ifade etti.
Eşinin telefon edip, düğün yerine baskın yapıldığını ve generallerin alıkonulduğunu söylemesi üzerine Abidin Ünal'ı aradığını savunan Pak, gelebileceğini belirtmesi üzerine onun da birliğe gitmesi emrini yinelediğini söyledi.
Başbakan ile telefon trafiği
Pak, 03.44'ten sonra Başbakanlık özel kalemi ve Başbakan Binali Yıldırım ile çok kez görüştüğünü ileri sürerek, Ankara'da halka bomba atan uçaklarla ilgili ne yapılabileceğini konuştuklarını, kendisinin de bu uçaklara hava savunma uçaklarıyla müdahale edilmesini teklif ettiğini öne sürdü.
Başbakan Yıldırım'ın hava savunma uçaklarının durumunu ve ne zaman kalkabileceklerini sorduğunu ileri süren Pak, brifing yapıldığını, akabinde kalkabileceklerini söylediğini iddia etti.
"Hava savunma silahı yüklü ilk uçaklar Erzurum'dan kalktı"
Pak, "04.50'de Birleştirilmiş Hava Harekat Merkezini (BHHM) kendim aradım. Hava savunma uçaklarının durumunu, ne zaman kalkabileceklerini bizzat sordum. Saat 04.53'te hava savunma uçakları hava savunma silahı yüklü olarak Erzurum'dan kalktı." dedi.
Eskişehir'deki BHHM'ye 05.45 gibi girdiklerini ve Başbakan ile görüşmeleri bundan sonra cep telefonu çekmediği için merkezdeki sabit hattan gerçekleştirdiğini dile getiren Pak, "Sayın Başbakanımız, 'Uçaklardan halkın üzerine bomba atılıyor, bunları durdurmamız gerek. Vuracak uçak kaldırmamız gerek. Ne yapabiliriz? Neler yapabiliriz?' dedi. Bunun için nöbet bekleyen hava savunma uçaklarımızın olduğu, onların kaldırılmasının en uygun harekat tarzı olacağını dile getirdim." diye konuştu.
Bu hususla ilgili, telefonu verdiği Korgeneral Ziya Cemal Kadıoğlu'nun Başbakanla görüştüğünü iddia eden Pak, "Başbakanımız gereken yetkiyi verdi." ifadesini kullandı.
Pak, Kadıoğlu ile Başbakan arasında "yazılı emir" hususunun geçtiğini, Başbakanın da bu konuşmaların kayıt altına alındığını söylemesi üzerine Kadıoğlu'nun, kendilerine "Şahitsiniz" dediğini söyledi.
Başbakan ile yaptığı görüşmelerde hızlı şekilde cevaplar verdiği ve onun da kendisine güvendiğini söylediğini öne süren Pak, uçakların vurulması istendiğinde de bunun şehir üzerinde değil dışında yapılabileceğini ya da önlerine atış yapılarak inmeye zorlanabileceklerini söylediğini de anlattı.
"Başbakanımız bana Akıncı'yı bombalama talimatını 07.30 civarında verdi"
Pak, Akıncı Üssü'ne top taarruzu yapılmasına yönelik öneriyi de kendisinin yaptığını savunarak, "Başbakanımız bana Akıncı'yı bombalama talimatını 07.30 civarında verdi." diye konuştu.
Üsteki uçakların hazırlanmasını emrettiğini de dile getiren Pak, "Uçmak istemeyen veya tereddüt eden olması halinde bana haber verilmesini, öyle bir durumda kendimin gelip uçacağını net bir şekilde emrettim. Hatta bir ara uçuşa gitmeyi düşündüm ama Başbakanımızın bana 'Sadece sana güveniyorum.' demesi üzerine gitmedim." ifadelerini kullandı.
Akıncı üzerinde sürekli uçak bulundurulduğunu, bomba ve top yüklü uçakların bu üssün pistini kullanılamaz hale getirdiğini söyleyen Pak, bombalar atıldıktan sonra Başbakanlık özel kaleminden arandığını bildirdi. Pak, "(Siz bir kahramansınız) diye haykırışları oldu. 'Biz bu işi, bu harekatı sizlerle birlikte yaptık, başarı hepimizindir.' diye konuştuk." dedi.
Pak, Akıncı'dan sadece Genelkurmay Başkanını çıkaracak helikopterin kalkışına izin verildiğini, ardından kalkmak isteyen ikinci helikopterin önüne atış yapılarak buna izin verilmediğini öne sürdü.
Pak, "Ben doğru işi yaptım, işimi de doğru şekilde yaptım. Benim kararlı duruşum ve tavrım, kalkışmanın olduğu, kontrolsüz uçakların uçtuğu söylendiği andan itibaren net olmuştur." diye konuştu.
İddiaları reddetti
Hava Harp Okulunda görev yaptığı sırada bazı öğrencilerin atılmasına sebep olduğuna yönelik iddiayla ilgili Pak, kimsenin atılmasına sebep olmadığını, kimseye disiplin cezası vermediğini, öğrencilere eşit, adil şekilde eğitmenlik yaptığını ileri sürdü.
Pak, "Başbakanın verdiği talimatları uygulayacakmış gibi yaparak ağırdan aldığı" iddiasıyla ilgili de Başbakanın talimatlarını hızla yerine getirdiğini savundu. Pak, olaya müdahil olana kadar kontrolsüz uçakları önlemeye yönelik hava gücü olarak aktif reaksiyon başlatılmadığını, ancak kendisi dahil olduktan sonra başlatılabildiğini iddia etti.
Darbecilerce düzenlenen atama listesinde, isminin karşısında "devam" yazdığına suçlamayla ilgili Pak, kimseden bir isteği olmadığını, bununla alakası da bulunmadığını savundu. Pak, "Benim ismimi yazan darbeciler eminim pişman olmuşlardır." dedi.
Darbe girişimin engellenmesinde en etkili komutanının kendisi olduğunu iddia eden Pak, FETÖ ile de hiçbir bağının bulunmadığını ileri sürdü.
Pak, komutasındaki üssü sadece araçtaki korgenerallerin, Korgeneral Hasan Hüseyin Demiraslan'ın da Eskişehir'e uçakla geleceğini söylemesi üzerine, kısa süreliğine açtırdığını söyledi.
Dursun Pak, beraat talebinde bulundu.
Duruşma, pazartesiye ertelendi.
Paralel yapı-15 Temmuz (2016)-29 Mart (2017) 'Ankara 473 sanık (ilk 486) Akıncı Hava Üssü Darbe Yap.' davası
(10 Mart 2018, 17:00)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: