Ankara'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sonrasında görevlerinden ihraç edilen ve çıkarıldıkları mahkemelerce tutuklanan Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay ve Hakimler Savcılar Kurulu (HSYK) üyelerinin ayrı ayrı yargılanmasına devam edildi. Bu kapsamda Yargıtay eski üyeleri Ömür Borazan, Günal Akyol, Kadir Altınışık, Ramazan Bayrak, Muzaffer Karadağ ve Yılmaz Tosun ile Danıştay eski üyeleri Yunus Çetin ve Bülent Kılınç hakim karşısına çıkarıldı.
25.02.2018 12:25 Ankara'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sonrasında görevlerinden ihraç edilen ve çıkarıldıkları mahkemelerce tutuklanan Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay ve Hakimler Savcılar Kurulu (HSYK) üyelerinin ayrı ayrı yargılanmasına devam edildi. Bu kapsamda Yargıtay eski üyeleri Ömür Borazan, Günal Akyol, Kadir Altınışık, Ramazan Bayrak, Muzaffer Karadağ ve Yılmaz Tosun ile Danıştay eski üyeleri Yunus Çetin ve Bülent Kılınç hakim karşısına çıkarıldı.
DANIŞTAY ESKİ ÜYESİ YUNUS ÇETİN
19 Şubat'ta ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesince, Yargıtay Genel Kurul Salonu'nda görülen duruşmada, Kahramanmaraş'ta saklandığı babasına ait bağ evinde yakalanan eski Danıştay üyesi Yunus Çetin hakim karşısına çıktı.
Duruşmada, sanık hakkındaki iddianamenin özeti okundu.
İddianamede, sanığın örgütün içerisinde yer aldığı, örgüt talimatıyla Danıştay üyeliğine seçildiği, örgütün çeşitli adlar altında düzenlediği toplantılarına katıldığı, örgüt talimatıyla kararlar verdiği, örgütün sivil kanadından gelen talimatları alt hücrelere aktardığı ve ByLock kullandığı belirtildi. Çetin'in, böylelikle örgütün hiyerarşik yapısına dahil olduğu, stratejisi ve amaçları doğrultusunda sıkı bir disiplinle hareket ettiği ve "yönetici" konumunda bulunduğu savunuldu.
Hakkındaki suçlamaları reddeden Yunus Çetin, 25 yıllık meslek hayatının ardından hiçbir somut delil ve gerekçe gösterilmeden tutuklandığını, usulsüz ve dayanaksız soruşturma yürütülerek tutuklama kararı verildiğini ve temel haklarının ihlal edildiğini ileri sürdü.
Örgüt talimatıyla üye seçildiği iddiasının gerçeği yansıtmadığını öne süren Çetin, idari yargıda yaptığı görevlerin ardından 1999'da Danıştay tetkik hakimliğine atandığını, Danıştay 10. Dairesinde 12 yıl tetkik hakimliği görevinde bulunduktan sonra 2011'de üye seçildiğini anlattı. Çetin, meslek hayatı boyunca terfilerinin yüksek derecelerde olduğunu, Danıştay üyesi seçilmek için gereken şartları taşıdığını iddia etti.
Üye seçildikten sonra iş yükü fazlalığı gerekçesiyle yeni kurulan Danıştay 15. Dairesinde görevlendirildiğini belirten sanık Çetin, "Yargılama faaliyetim sırasında hak ve adaletten ayrılmadım. Kimsenin lehine veya aleyhine değil, hukuk kuralları çerçevesinde, bağımsız ve tarafsız karar verdim. Hiçbir örgütle irtibatım, bağım, iltisakım yoktur." savunmasını yaptı.
Kendisinin veya çocuklarının örgütün eğitim kurumlarına gitmediğini, Bank Asya'da hesabı bulunmadığını, Danıştay'ın resmi gezileri dışında yurt dışı gezisine gitmediğini ileri süren Çetin, 15 Temmuz darbe girişimini evinde televizyondan öğrendiğini, ertesi gün gözaltına alındığını anlattı.
Aleyhinde ifade veren tanıkların aynı suçtan yargılandığını, bu kişilerin tutukluluktan kurtulmak amacıyla bu şekilde beyanda bulunduklarını iddia eden Çetin, aleyhindeki ifadelerin zor ve baskı altında alındığını, somut bilgi içermediğini, bu nedenle hukuki delil sayılamayacağını ileri sürdü.
"Gülen'in yurt dışına kaçmadan önce son kaldığı yere gezi"
İddianamede ifadesine yer verilen eski Danıştay üyesi Vahit Bektaş'ın, "2013 yılında Danıştay'da görev yapan FETÖ yapılanması içinde bulunan kişilerle İstanbul'a geziye gittikleri, burada toplantılar yaptıkları, örgüt elebaşı Fetullah Gülen'in yurt dışına kaçmadan önce son kaldığı yerin de kendilerine gezdirildiği" şeklindeki beyanını da kabul etmeyen Çetin, böyle bir geziye gitmediğini, o yıllara ait telefon kayıtlarına bakılması halinde bunun ortaya çıkacağını savundu. Diğer tanık beyanlarını da kabul etmeyen Çetin, bu kişilerle yüzleşmek istediğini söyledi.
-ByLock tespitini de reddetti
Örgütün gizli haberleşme programı ByLock kullanıcısı olduğu belirtilerek, bu program üzerinde yüksek yargının sivil imamı olduğu tespit edilen kişilerle yaptıkları yazışmalara da yer verilen Çetin, bu iddiaları da kabul etmedi.
"Kesinlikle ByLock kullanmadım, indirmedim, kullanmayı da bilmiyorum, teknoloji özürlüyüm." diyen Çetin, yazıştığı iddia edilen sivil kişileri de tanımadığını ileri sürdü. Sanık Çetin, kullandığı telefon ile başkasına ait telefonun ID numaralarının karıştırıldığını, bu nedenle ByLock üzerinden yazışmış gibi yanlış tespit yapıldığını savundu.
Fatih Üniversitesi Hastanesi ile ilgili dava
Kapatılan Fatih Üniversitesi Hastanesinin Sosyal Güvenlik Kurumuyla (SGK) sözleşmesinin feshedilmesi ve MEDULA'dan (reçete onay sistemi) çıkarılmasıyla ilgili davada örgüt talimatıyla yürütmeyi durdurma kararı vermekle de suçlanan Çetin, bu suçlamayı da reddetti.
Sanık Çetin, "Hastanede tedavi gören hastaların durumu düşünülerek, sağlık hizmetlerinin aksamaması için verilen bir karardı. Zaten Danıştay 10. Dairesinin, 'SGK kendisine başvuran sağlık hizmet sunucuları arasında ayrım yapamaz' şeklinde içtihatı vardı. Sonradan ilgili yönetmelikte bu konuda değişiklik yapıldı. Bu nedenle bizim kararımız ilgili mevzuat hükümlerine uygundu" savunmasını yaptı.
Çetin, örgüt üyeliği ve yöneticiliği suçlamasını kabul etmediğini belirterek, tahliyesine karar verilmesini istedi.
Verilen aranın ardından mahkeme heyeti ara kararını açıkladı. Buna göre, sanığın tahliye talebi reddedilerek tutukluluk halinin devamına karar verildi.
Sanık hakkında ifade veren eski Danıştay üyeleri Hamza Eyidemir, Vahit Bektaş, eski HSYK üyesi İbrahim Okur ve eski Adalet Bakanlığı Müsteşarı Birol Erdem ile Ankara İdare Mahkemesi Başkanı Abdullah Şahin'in tanık olarak dinlenmesi, duruşmanın 28 Mayıs'a bırakılması kararlaştırıldı.
DANIŞTAY ESKİ ÜYESİ BÜLENT KILINÇ
20 Şubat'ta ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesince, Yargıtay Genel Kurul Salonu'nda görülen duruşmada, sanık eski Danıştay Üyesi Bülent Kılınç hakim karşısına çıktı.
Duruşmaya, Kılınç ile yakınları ve avukatı Hüseyin Aygün katıldı.
İddianamede, sanığın örgüt içinde yer aldığı, örgütün sivil imamları ile irtibatının bulunduğu, böylelikle örgütün hiyerarşik yapısına dahil olduğu, örgüt stratejisi doğrultusunda sıkı bir disiplinle hareket ettiği öne sürüldü.
Savunmasında mesleki geçmişi hakkında bilgi veren Kılınç, kaymakamlık, Mülkiye Başmüfettişliği görevlerinin ardından Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü ve Düzce Valiliği yaptığını anlattı.
Düzce Valiliğinden merkeze çekilmesinin ardından 2010'da 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından Danıştay üyeliğine seçildiğini belirten Kılınç, meslek hayatı boyunca şerefiyle devlete ve millete hizmet ettiğini savundu.
Kılınç, 2000'de Of Kaymakamı iken su altı fotoğrafçılığı eğitimi aldığını, meslek hayatı boyunca bu alanı geliştirerek, su altı dalışı, su altı fotoğrafçılığı federasyonlarında görev yaptığını anlattı.
Valiliği döneminde de devam ettiği su altı fotoğrafçılığı alanında çektiği fotoğrafların birçok basın organında yayınlandığını, sergiler açtığını, bu konuda çok sayıda makalesi bulunduğunu ifade eden Kılınç, tamamen hobi olarak başladığı bu merakı nedeniyle deniz ve tatlı su altı fotoğraf çalışması yapmak üzere Türkiye'de ve yurt dışında çok sayıda geziye katıldığını belirtti.
Yaptığı bu gezilerin hepsinin belgeli olduğunu, valilik döneminde gezilere valilikten aldığı yıllık izinlerle gittiğini savunan Kılınç, iddianamede, yurt içi ve yurt dışına yaptığı bu gezilerin örgüt faaliyeti kapsamında değerlendirildiğini ileri sürdü.
Hakkında hiç bir somut bilgi ve belge olmadan gözaltına alındığını iddia eden Kılınç, aleyhinde ifade veren 3 kişinin varsayıma dayalı beyanları nedeniyle 20 aydır tutuklu kaldığını savundu.
Kılınç, ifade veren kişilerin sadece "yapıya mensup olduğunu düşünüyorum, duydum" şeklinde beyanda bulunduklarını ileri sürerek, "Bu kanaate nasıl vardıklarına dair tek bir somut olay anlatmamışlardır. Hangi gerekçeyle beni bu yapıya dahil ettiklerini ben de merak ediyorum" dedi.
İddianamede, örgüt mensuplarının ByLock yazışmalarında adının geçtiğinin belirtildiğini söyleyen Kılınç, ByLock kullanıcısı iki örgüt mensubunun yazışmasında, "Dosya 17'den 13'e mi geliyor? Söyledik herkese, B. Kılınç hariç, dün gelmemişti..." şeklinde bir yazışmanın geçtiğini, buradan çıkılarak örgüt mensubu olduğu kanısına varıldığını iddia etti.
Kılınç, ByLock yazışmalarının devamında, söz konusu dosyanın meslekten ihraç edilen hakim ve savcıların açtıkları davalar olduğunun görüleceğini, bu davalara Danıştay 16. Dairesi'nin baktığını, kendisinin başka dairede görevli olduğunu belirtti.
Danıştay'ın ecrimisil, taşınmaz mal zilyetliği, iş yeri tahliyesi gibi davalara bakan dairesinde görev yaptığını anlatan Kılınç, "Hiç kimse bana 'şu dosyada şöyle yapsan' deme cesareti bile gösteremedi." dedi.
"Bank Asya, Asya Katılım Bankası ve Asya Termal'den cep telefonuna mesajlar geldiği, böylelikle örgütün finans kurumlarıyla irtibatlı olduğu" iddiasını da reddeden Kılınç, bu tür tanıtım mesajlarının o dönemlerde herkese atıldığını, bunun örgüt irtibatını göstermeyeceğini ileri sürdü.
Örgütün sivil imamları ve diğer bazı örgüt mensupları ile çeşitli tarihlerde aynı günlerde yurt dışına çıktığı ve yurda giriş yaptığı yönündeki iddiaları da yanıtlayan sanık Bülent Kılınç, şu savunmayı yaptı:
"Sivil imamlarla 3 kez aynı gün yurt dışına çıkış yaptığım iddia ediliyor. Bu kişilerin yurt dışına giriş çıkışları ile benim giriş çıkışlarım arasında 3, 6, 12 saat gibi farklar olduğu görülecektir. Düzce Valisi iken yıllık izne ayrılarak, Danıştay üyesi iken de heyete ara verildiği dönemlerde, dalış okullarıyla farklı tarihlerde Maldivlere, Endonezya'ya ve Mısır Kızıldeniz'e gittim. Bu seyahatlerime ilişkin kayıtlar dalış okullarından istenebilir. Biletlerimi kendi kredi kartım ile aldım. Türk Hava Yolları ile uçtum. Tüm kayıtlar getirtilip bakılabilir. Birlikte gittiğim 20'dan fazla dalgıç ile okul müdür ve sorumluları tanık olarak dinlenebilir."
Bank Asya'da hesabının bulunmadığı ve ByLock kullanmadığı yönündeki tespitlerin dosyaya gönderildiğini söyleyen sanık Bülent Kılınç, hakkında herhangi bir somut delil bulunmadığını savunarak, tahliyesine karar verilmesini istedi.
"Böyle bir hareketin nereden nereye geldiği konusunda hepimizin kusuru vardı"
Heyetin sorularını da yanıtlayan Kılınç, kaymakamlık, valilik yaptığı dönemde bu yapıyla temasının olup olmadığının sorulması üzerine, "Bu bir sosyal olgu idi. Özellikle eğitim ve yardım faaliyetleriyle tanınıyordu ancak sonrasında devlete yansıyan yönüyle farklı boyutlarını görmeye başladık. Hükümetimiz önlemler aldı ama 15 Temmuz hain darbe girişimi neticesinde terör örgütü olduğu kesinleşti. Böyle bir hareketin nereden nereye geldiği konusunda hepimizin kusuru vardı. Bunu hepimiz görebilirdik, göremedik. Neticede devletimiz gereken önlemleri almıştır" diye konuştu.
"İdarecilik yaparken bu yapıdan imamlarla temasınız oldu mu?" sorusuna karşılık da sanık Kılınç, "Bunların imam olarak anılmasına karşıyım. O dönemlerde bir valinin, bir kaymakamın bunlarla temasta bulunmaması abes, mümkün değil. Özellikle 28 Şubat döneminde okullarını, eğitim kurumlarını denetlerdik. Okul müdürü, iş adamları derneklerinin yöneticisi gibi bize resmi sıfatlarla gelir, açılışlara, etkinliklere davet ederlerdi. Bir bakan geldiğinde biz de onlarla gider, refakat ederdik. Temasım olmadığını düşünmek abes olur." yanıtını verdi.
Verilen aranın ardından mahkeme heyeti ara kararını açıkladı. Buna göre, sanığın tahliye talepleri reddedilerek tutukluluk halinin devamına karar verildi.
Sanık hakkında ifade veren eski Adalet Bakanlığı Müsteşarı Birol Erdem ile eski Danıştay üyeleri Vahit Bektaş ve Hamza Eyidemir'in tanık olarak dinlenmesi, duruşmanın 29 Mayıs'a bırakılması kararlaştırıldı.
YARGITAY ESKİ ÜYESİ ÖMÜR BORAZAN
19 Şubat'ta ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesince, Yargıtay Genel Kurul Salonu'nda görülen duruşmaya, eski Yargıtay üyesi Ömür Borazan, tutuklu bulunduğu Silivri L Tipi Cezaevi'nden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi ile bağlandı.
Duruşmada, sanık hakkındaki iddianamenin özeti okundu.
İddianamede, sanığın örgütün içerisinde yer aldığı, örgüt talimatıyla Yargıtay üyeliğine seçildiği, ByLock kullandığı, böylelikle örgütün hiyerarşik yapısına dahil olduğu, stratejisi ve amaçları doğrultusunda sıkı bir disiplinle hareket ettiği belirtildi.
Savunmasında hakkındaki suçlamaları reddeden Borazan, usule ilişkin itirazlarını dile getirdi.
Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürü iken Yargıtay üyeliğine seçilen Ömür Borazan, hakkında suçüstü hükümlerinin uygulanamayacağını, yürütülen soruşturmanın hukuka aykırı yapıldığını iddia etti.
Borazan, silahlı terör örgütü üyeliği suçlamasını kabul etmedi ve hakkında kamu davası açılmasına neden olan tanık beyanlarının, soruşturmadan aylar sonra dosyaya girdiğini savundu.
ByLock kullandığı tespitini de reddeden Borazan, bu tespitin hukuka aykırı elde edildiğini iddia etti. MİT raporlarının mahkemelerde delil sayılamayacağını, bunun yargı içtihatlarıyla da ortaya konulduğunu ileri süren Borazan, ByLock kullandığına ilişkin MİT tarafından elde edildiği belirtilen tespitin de yasal delil olmadığını ve hükme esas alınamayacağını öne sürdü.
Sanık Borazan, "ByLock kullanmadım, indirmedim. Belirtilen yazışmaları yapmadım." dedi.
Aleyhinde ifade veren tanıklar hakkında da aynı suçtan soruşturma açıldığını, bu kişilerin tahliye olabilmek için bu şekilde beyanda bulunduklarını savunan Borazan, ifadelerde, "bu yapıdan olduğunu duydum, biliyorum, düşünüyorum", şeklinde beyanların yer aldığını söyledi. Borazan, hakkındaki genel ve soyut ifadeler içeren bu beyanları kabul etmediğini bildirdi.
Sanık Ömür Borazan, "Örgütün suç işlemek için kurulduğunu, silahlı olduğunu bilmiyorum. Darbe suçunu işlediği belirtilen asker kişileri tanımıyorum. Örgütün 15 Temmuz'daki hain darbe girişimine iştirak etmedim. Hiçbir aşamasından haberim yoktur." diyerek, tahliyesine karar verilmesini istedi.
Verilen aranın ardından mahkeme heyeti ara kararını açıkladı. Buna göre, sanığın tahliye talebi reddedilerek, tutukluluk halinin devamına karar verildi.
Sanık hakkında ifade veren eski HSYK üyeleri İbrahim Okur, Mustafa Kemal Özçelik, Kerim Tosun, eski Adalet Bakanlığı Müsteşarı Birol Erdem ve eski Yargıtay Üyesi İlhami Dal'ın tanık olarak dinlenmesi, duruşmanın 30 Mayıs'a bırakılması kararlaştırıldı.
YARGITAY ESKİ ÜYESİ GÜNAL AKYOL
20 Şubat'ta ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesince, Yargıtay Genel Kurul Salonu'nda görülen duruşmada, sanık eski Yargıtay üyesi Günal Akyol, hakim karşısına çıktı. Duruşmaya, Akyol ile yakınları ve avukatı katıldı.
Duruşmada Yargıtay Cumhuriyet Savcısı tarafından sanık hakkındaki iddianamenin özeti okundu.
İddianamede, sanığın örgütün talimatıyla Yargıtay üyeliğine seçildiği, örgütün toplantılarına katıldığı, gizli haberleşme programı ByLock kullandığı belirtildi.
Savunma için söz verilen Akyol, usule yönelik itirazlarda bulundu.
Hakkındaki delillerin tutuklandıktan sonra dosyaya girdiğini savunan Akyol, iddianamenin ise son deliller toplandıktan 8-9 ay sonra hazırlandığını, dolayısıyla soruşturmanın etkin yürütülemediğini ileri sürdü.
Akyol, daha önce savcılıkta verdiği ifadeyi tekrar ettiğini ancak bazı eklemeler yapacağını söyledi.
"Sohbet toplantılarına gitmeye başladım"
Etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmak istediğini belirten Akyol, bu yapıyla 1995'e kadar herhangi bir bağlantısının olmadığını, Ankara'da hakim adayı eğitim merkezine geldiğinde kendisi gibi hakim adayı olan İbrahim Demirtaş ile tanıştığını ve zaman zaman evine gidip geldiğini anlattı.
Afyonkarahisar Başmakçı'ya atandığını ve burada Kaymakam Veysel Beyru'nun "İbrahim Demirtaş, seni yemeğe davet ediyor." demesi üzerine önceden de tanıdığı için Demirtaş'ın Afyonkarahisar'daki evine sohbet toplantılarına gitmeye başladığını belirten Akyol, zaman zaman Ömer Köroğlu'nun evinde de toplantılar yaptıklarını kaydetti.
Akyol, 28 Şubat sürecinde bu toplantılarda eşi kapalı olanların başını açması, namaz kıldıklarını gizlemeleri, kalabalık içinde göstermelik de olsa içki içebilecekleri yönünde tavsiyelerde bulunulduğunu, kendisinin namazla ilgili tavsiyeye uyduğunu bildirdi. Sanık Akyol, bu toplantılarda himmet adı verilen aidatların da hatırlatıldığını ancak kendisinin ödeme yapmadığını öne sürdü.
Daha sonra atandığı Kahramanmaraş'ta, hakim Rafet Emre tarafından toplantılara çağrıldığını anlatan Akyol, "O zamana dek hiç para vermediğimi, az da olsa vermem gerektiğini söyledi. Ben de yapının yurtlarında, evlerinde kalmadığımı, hiçbir maddi kazancım olmadığını, ödeme yapmayacağımı söyledim. Kırgın şekilde ayrıldık. Sonra Nazmi Dere geldi. Dere, aidatın önemli olmadığını, sohbetlere katılmamın yeterli olduğunu söyleyince toplantılara katılmaya devam ettim. Bu tarihten sonra Dere'nin evinde toplanmaya başladık." ifadelerini kullandı.
Elazığ'a atandığında da sonradan Yargıtay üyesi olan Mehmet Ali Demirezici ile eski İdare Mahkemesi Başkanı Süleyman Ayhan ile toplantılara devam ettiğini bildiren Akyol, bu toplantıların Demirezici tarafından organize edildiğini aktardı.
İzmir'de ise Mehmet Sait Demiröz, Cahit Kargılı, Mustafa Simavlı, Muharrem Karayol ve Ali Sayın'ın bulunduğu toplantılarda yer aldığını dile getiren Akyol, toplantıların yer ve zamanının Demiröz ile Simavlı tarafından belirlendiğini anlattı.
Akyol, 2-3 günlük yatılı programlar da yapıldığını ancak sıkıldığı için bunlara katılmadığını savundu.
Yargıtaya seçilmekle ilgili talebinin olmadığını ancak Karayol'un büyük ihtimalle Yargıtaya seçileceğini söylediğini aktaran Akyol, kurulu düzeninin bozulmaması için bunu istemediğini, Kargılı'nın seçilmesinin daha iyi olacağını ifade ettiğini, Kargılı'nın da buna itirazda bulunmadığını ancak kendisinin seçildiğini söyledi.
Akyol, 23. Hukuk Dairesinde görevlendirildiğini, burada üye Salih Çelik'in evinde toplandıklarını, toplantı için Ali Akın'ın evine de gittiklerini bildirdi.
Sanık Akyol, "Yargıtay üyeliğim sırasında katıldığım toplantılarda grup sorumlusu Salih Çelik'ti. Himmet miktarının evli olup olmamaya, çocuk sayısına göre değiştiğini, en düşük miktarın yüzde 5 olduğunu, zorlama olmasa da bir çetele tutulduğunu bu toplantılarda öğrendim." dedi.
"Amacın hukuki olmadığını düşünüyordum"
Bu yapının bazı faaliyetlerinden rahatsız olmaya başladığını dile getiren Akyol, "Dershanelerin kapatılmasını prensip olarak doğru buluyordum. Bunu toplantılarda ifade ettiğimde, öyle olsa bile bunu dillendirmemek gerektiği, asıl amacın cemaati yıpratmak olduğu söylendi. MİT Müsteşarı'nın ifadeye çağrılmasının da gerekli olduğunu savunuyorlardı. 17-25 Aralık sürecinden sonra toplantılara katılmamaya başladım. Çünkü operasyonun düzenlenme şeklinin etik olmadığını, asıl amacın hukuki olmadığını düşünüyordum." diye konuştu.
Sanık Akyol, toplantılara eski Yargıtay üyeleri Osman Yurdakul, Ömür Borazan'ın da katıldığını, eski yargıtay üyesi Selahattin Atalay ve eski Adalet Akademisi Başkanı Hüseyin Yıldırım'ın da yapı içinde etkin isimlerden olduğunu söyledi.
Bank Asya'da hesabının bulunmadığını, ByLock kullanmadığını savunan Akyol, ByLock tespit edilen hattın kendi üzerine olduğunu ancak hattı kızının kullandığını ileri sürdü.
İlgili hattan "Egeg1905" kullanıcı adıyla ByLock'a girildiği yönündeki tespitin hatırlatılması üzerine Akyol, kızının bu yapıyla irtibatının olmadığı savunmasını yaptı.
Akyol, FETÖ elebaşı Fetullah Gülen'in çağrısının ardından toplantılarda Bank Asya'ya para yatırılmasının söylendiğini ancak bunu kimin söylediğini hatılamadığını savundu.
Darbe girişiminden birkaç gün önce Ali Akın'ın, Yargıtay üyelerinin görevlerinin sona ereceğine ilişkin yasa hazırlıklarına karşı kendisinden imza istediğini anlatan Akyol, bunu kabul etmediğini ve bildiriye imza atmadığını öne sürdü.
Eski yüksek yargı üyelerinin yargılandığı davalarda ilk itiraf niteliğini taşıyan beyanlarının ardından yapı içinde olduğunu bildiği veya tahmin ettiği isimleri de paylaşan Akyol, tahliyesini ve beraatini talep etti.
Verilen aranın ardından mahkeme heyeti ara kararını açıkladı. Buna göre, sanığın tutuksuz yargılanmak üzere tahliyesine karar verildi. Sanık Akyol'a, yurt dışına çıkış yasağı konularak haftada bir kez polise imza verme şartı getirildi.
Sanık hakkında ifade veren eski HSYK Birinci Daire Başkanı İbrahim Okur, eski Adalet Bakanlığı Müsteşarı Birol Erdem ve eski Yargıtay Üyesi İlhami Dal'ın tanık olarak dinlenmesi, duruşmanın 5 Haziran'a bırakılması kararlaştırıldı.
YARGITAY ESKİ ÜYESİ KADİR ALTINIŞIK
21 Şubat'ta ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesince, Yargıtay Genel Kurul Salonu'nda görülen duruşmada, eski Yargıtay üyesi Kadir Altınışık savunma yaptı.
Duruşmada, Yargıtay Savcısı Mutahhar Keleşoğlu tarafından sanık hakkındaki iddianamenin özeti okundu.
İddianamede, sanığın öğrencilik yıllarından bu yana örgüt içinde yer aldığı, FETÖ'nün HSYK'de etkin olduğu dönemde örgüt talimatıyla Yargıtay üyeliğine seçilenler arasında yer aldığı, örgütün adalet mahrem yapısı içinde yer alarak örgütün hiyerarşik yapısına dahil olduğu, örgüt amaçları doğrultusunda sıkı bir disiplinle hareket ettiği belirtildi.
Altınışık, görme problemi yaşadığını, bu nedenle hazırladığı iddianameyi okuyamayacağını, sözlü savunma yapacağını belirterek, eksik kalan bölümler için süre istedi.
Darbe girişiminin ardından evinde gözaltına alındığını, bu nedenle suçüstü hükümlerinin uygulanamayacağını savunan Altınışık, hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan soruşturmanın hukuka aykırı olduğunu, soruşturma başlatıldıktan sonra çıkarılan kanun hükmünde kararname ile yargılama yetkisinin değiştirildiğini, bunun da "tabii hakimlik" ilkesine aykırılık oluşturduğunu iddia etti.
İddianamede isnat edilen suçların görev suçu kapsamında kaldığını öne süren Altınışık, bu nedenle Yargıtay Kanunu'nun 46/5. maddesi gereğince Anayasa Mahkemesinde yargılanması gerektiğini savundu. Altınışık, bu nedenle yargılamayla ilgili görevsizlik kararı verilerek, dosyanın Anayasa Mahkemesine gönderilmesini istedi.
Örgüt talimatıyla Yargıtay'a üye seçildiği suçlamasını da reddeden Altınışık, üye seçilme yeterliliğine sahip olduğunu, kimseden kendisini üye seçmesini istemediğini savundu.
Aleyhinde ifade veren tanıkların beyanlarını da kabul etmeyen Altınışık, haklarında aynı suçtan soruşturma açılan kişilerin tahliye olabilmek için bu şekilde ifade verdiklerini ileri sürdü.
Sanık Altınışık, ifadelerin somut delillere dayanmadığını, genel ve soyut ifadeler içerdiğini, yasak yöntemle baskı altında alındığını, bu nedenle hükme esas alınamayacağını savundu.
-30 yıl önce "Devlet kadrolarını ele geçireceğiz" demiş
İddianamede, Altınışık hakkında tanık olarak ifade veren Necdet Coşkun'un, "Kadir Altınışık ile üniversite yıllarında İstanbul Atatürk Öğrenci Yurdunda aynı odada kaldığını, Altınışık'ın sık sık ev toplantılarına katıldığını, yapılan bir tartışma sırasında kendisine 'Biz devlet kadrolarını ele geçireceğiz, bu şekilde devleti ele geçirmiş olacağız, kimseyi kesmeyeceğiz." dediği belirtilmişti.
Necdet Coşkun'u 30 yıldır görmediğini, öğrencilik yıllarında yurtta aynı odada kaldıklarını anlatan Altınışık, "Yurttaki odamda namaz kılıyordum. Odada 6 kişi kalıyorduk, bazıları rahatsız oldu. Bu nedenle tartıştık. Aralarında Coşkun da vardı. Sonra odasını değiştirdi. İfadeleri tamaman iftiradır. Asılsız iddialardır. Kabul etmiyorum." dedi.
Sanık Kadir Altınışık, FETÖ'nün yargı yapılanmasında görev yapan sivil imamlarından olduğu iddia edilen Nesip Yılmaz'ın, kendisinin gizli örgüt toplantılarına katıldığı yönündeki beyanını da "İftira" diyerek, kabul etmedi.
Altınışık, "Terör örgütü üyeliği suçlamasını asla kabul etmiyorum. Böyle insanlarla yan yana anılmaktan utanç duyuyorum. Bu insanların uşağı olmadım. Meslek hayatım boyunca hakimlik teminatı ve yargı bağımsızlığı çerçevesinde, anayasaya, hukuka ve vicdani kanaatime göre karar verdim." diyerek, tahliyesine karar verilmesini istedi.
Verilen aranın ardından mahkeme heyeti ara kararını açıkladı. Buna göre, sanığın tahliye talepleri reddedilerek, sanık hakkında ifade veren Necdet Coşkun, eski Adalet Bakanlığı Müsteşarı Birol Erdem, eski HSYK 1. Dairesi Başkanı İbrahim Okur, eski HSYK üyeleri Kerim Tosun, Mustafa Kemal Özçelik ile sivil imam Nesip Yılmaz'ın tanık olarak dinlenmesi, duruşmanın 30 Mayıs'a bırakılması kararlaştırıldı.
Hanefi Avcı'yı sorgulamış, Avcı susma hakkını kullanmıştı
Kadir Altınışık, FETÖ'nün kumpas davalarından olduğu ortaya çıkan Devrimci Karargah Örgütü (DKÖ) davasında, İstanbul Cumhuriyet Savcısı olarak görev yaparken soruşturma yürütmüş ve iddianame hazırlamıştı.
Devrimci Karargah Örgütü'ne yönelik operasyonlar kapsamında 2010'da gözaltına alınarak adliyeye çıkarılan eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesi'nde o dönem cumhuriyet savcısı olan Kadir Altınışık karşısında susma hakkını kullanmış, sevk edildiği mahkemece aynı gün tutuklanmıştı.
Devrimci Karargah örgütü üyesi oldukları ve örgüte yardım ettikleri iddiasıyla Hanefi Avcı'nın da aralarında bulunduğu 27 sanık çeşitli hapis cezalarına çarptırılmış, FETÖ'nün kumpas davalarından olduğu ortaya çıkan dosyada daha sonra yapılan yargılamalarda beraat kararı verilmişti.
Altınışık, 2010'da İstanbul'da, "Tahşiyeciler" olarak bilinen gruba yönelik düzenlenen operasyonu da yürütmüştü.
YARGITAY ESKİ ÜYESİ RAMAZAN BAYRAK
21 Şubat'ta ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesince, Yargıtay Genel Kurul Salonu'nda görülen duruşmada, eski Yargıtay üyesi Ramazan Bayrak savunma yaptı.
Duruşmaya, Bayrak'ın yakınları ve avukatı Gökhan Günaydın katıldı.
Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mutahhar Keleşoğlu'nun okuduğu iddianamede, sanığın örgütün içerisinde yer aldığı, örgüt talimatıyla Yargıtay üyeliğine seçildiği, ByLock kullandığı, himmet toplantılarına katıldığı, örgütün hücre sorumluluğunu yaptığı, üstlerinden aldığı talimatları ilettiği, örgütün talimatıyla YARSAV'a üye olduğu, böylelikle örgütün hiyerarşik yapısına dahil olup, stratejisi ve amaçları doğrultusunda sıkı bir disiplinle hareket ettiği belirtildi.
Savunmasında hakkındaki suçlamaları reddeden Bayrak, usule ilişkin itirazlarını dile getirdi.
Silahlı terör örgütü üyeliği suçlamasını kabul etmeyen Bayrak, hiçbir somut delil bulunmadan tutuklandığını, hakkında kamu davası açılmasına neden olan delillerin soruşturmadan aylar sonra dosyaya girdiğini savundu.
Bayrak, evinde gözaltına alındığını, bu nedenle hakkında suçüstü hükümlerinin uygulanamayacağını da ileri sürerek, hakkında yürütülen soruşturmasının usulsüz olduğunu iddia etti.
Kapatılan Yargıçlar ve Savcılar Birliğine (YARSAV) örgüt talimatıyla üye olduğu iddiasının gerçeği yansıtmadığını ifade eden sanık Ramazan Bayrak, YARSAV'a, eski çalışma arkadaşı Ömer Faruk Eminağaoğlu'nun teklif ve ısrarıyla 2006'da kurucu üye olarak girdiğini, Emine Ülker Tarhan'ın başkanlığı döneminde yönetim kurulu üyesi olduğunu, Murat Arslan'ın başkanlığı döneminde ise dernekten ayrıldığını öne sürdü.
ByLock kullandığı tespitini de reddeden Bayrak, bu tespitin hukuka aykırı elde edildiğini, yasal delil olmadığını ve hükme esas alınamayacağını savundu. Üzerine kayıtlı hattı 10 yıldan fazladır kullandığını, telefonuna kesinlikle ByLock yüklemediğini iddia etti.
Sanık Bayrak, örgüt talimatıyla Yargıtay'a üye seçildiği suçlamasını da kabul etmeyerek, taşra hakimliği, Yargıtay tetkik hakimliği, Yargıtay Savcılığı görevlerinin ardından, meslekte son 15 yılını Yargıtay'da geçirmiş bir hakim olarak, yeterli terfi ve sicilleri taşıdığı için Yargıtay'a üye seçildiğini ileri sürdü.
Aleyhinde ifade veren tanıklar hakkında da aynı suçtan soruşturma açıldığını, bu kişilerin tahliye olabilmek için bu şekilde beyanda bulunduklarını savunan Bayrak, beyanların genel ve soyut ifadeler içerdiğini, bu nedenle hükme esas alınamayacağını söyledi.
Doğuştan kalp damarlarında bozukluk olduğunu, acil anjiyo olması gerektiğini, bu rahatsızlığının yanı sıra tansiyon, şeker gibi hastalıkları da bulunduğunu anlatan Bayrak, tahliyesine karar verilmesini istedi.
ByLock yazışmalarında adresi çıktı
Savunmasının ardından Mahkeme Başkanı Burhan Karaloğlu, dosyaya gelen bilgi ve belgeleri okudu.
Buna göre, Bank Asya'da hesabı bulunmadığı yönünde yazı gelen Bayrak'ın, bin 75 kez ByLock'a bağlandığı belirtildi. Sanık Ramazan Bayrak, programı indirmediği ve kullanmadığı iddiasını yineledi.
Başkan Karaloğlu sanığa, "Örgüt mensubu olduğu değerlendirilen kişilerin ByLock yazışmalarında, himmet toplantısının yapılacağı adres olarak sizin evinizin adresi verilmiş. Bu adres size mi ait?" diye sordu. Yazışmalardaki adresin oturduğu lojman olduğunu doğrulayan sanık Bayrak, ancak evinde böyle bir toplantı yapılmadığını iddia etti.
Yargıtay'a 2011'de seçilen yeni üyelerin ardından kurumda yapılan seçimlerle ilgili ve bazı dosyaların örgüt lehine çıkması için örgüt tarafından telkinde bulunulduğu yönündeki iddialarla ilgili bilgisi sorulan sanık, "Daha önceden böyle şeylerden hiç haberdar değildim." dedi.
Verilen aranın ardından mahkeme heyeti ara kararını açıkladı. Buna göre, sanığın tahliye talebi reddedilerek, tutukluluk halinin devamına karar verildi.
Sanık hakkında ifade veren eski eski HSYK Başkanvekili Ahmet Hamsici, eski HSYK üyeleri İbrahim Okur, Mustafa Kemal Özçelik, Kerim Tosun, eski Adalet Bakanlığı Müsteşarı Birol Erdem ve eski Yargıtay Üyesi İlhami Dal'ın tanık olarak dinlenmesi, duruşmanın 29 Mayıs'a bırakılması kararlaştırıldı.
YARGITAY ESKİ ÜYESİ MUZAFFER KARADAĞ
22 Şubat'ta ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesince, Yargıtay Genel Kurul Salonu'nda görülen duruşmada, eski Yargıtay üyesi Muzaffer Karadağ savunma yaptı.
Duruşmada, sanık hakkındaki iddianamenin özeti okundu. Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mutahhar Keleşoğlu'nun okuduğu iddianamede, sanığın staj döneminden itibaren örgütün içerisinde yer aldığı, 1990'lı yıllarda örgüt adına Hava Harp Okulu öğrencileriyle ilgilendiği, örgüt talimatıyla Yargıtay üyeliğine seçildiği, üye seçildikten sonra da faaliyetlerini sürdürdüğü belirtildi. İddianamede, sanığın 17/25 Aralık sürecinden önce olaylardan haberdar olduğu, kamuoyunda "Hipnoz Davası" olarak bilinen davada yerel mahkeme kararını onayan Yargıtay 8. Ceza Dairesi heyetinde yer aldığı, bu kararın "örgütün isteğiyle alındığı" yönünde beyanının bulunduğu kaydedildi.
Savunma için söz verilen sanık Muzaffer Karadağ, cezaevinde ciddi rahatsızlıklar geçirdiğini, ağır cezaevi koşulları altında sağlığını kaybettiğini savundu.
Bel ve boyun fıtığı hastası olduğunu, bunun yanı sıra şeker rahatsızlığının bulunduğunu aktaran Karadağ, cezaevinde kaldığı sürede yaklaşık 30 kilo verdiğini, ellerinde titreme başladığını, iki ayağında damar tıkanıklığı bulunduğunu, gerekli tedavileri göremediğini iddia etti.
Annesi, dayısı ve amcasını kanserden kaybettiğini belirten Karadağ, kendisinde de bu tür bir hastalık çıktığından şüphelendiğini, bu nedenle konunun araştırılması için tam teşekküllü bir hastanede tetkik yapılması için yazı yazılmasını istedi.
Cezaevinde savunma hakkının kısıtlandığını, avukatıyla görüşmesinin sınırlı olduğunu, Adalet Bakanlığı yayınlarının bile kendisine ulaştırılmadığını, gerekli hukuki yayınları edinemediğini, böylelikle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini savunan Karadağ, ayrıca dava dosyasının tümünü inceleme olanağı bulamadığını söyledi.
Bu nedenlerle esas hakkındaki savunmasını hazırlayamadığını ileri süren Karadağ, aleyhinde ifade veren tanık beyanları ve diğer delillerle ilgili esas hakkındaki savunmasını yapmak için süre talebinde bulundu.
Sanık Muzaffer Karadağ, hakkında yürütülen soruşturmaların hukuksuz ve yetkisiz Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütüldüğünü, hakkındaki ilk delilin tutuklandıktan 10 ay sonra dosya girdiğini iddia etti.
Darbe girişimini lanetleyen Karadağ, mahkemeden ayrıca duruşmaların kapalı yapılması veya yayın yasağı konulmasını istedi.
Karadağ, eşinin de sağlık sorunları yaşadığını, ihraç edilmesi nedeniyle maddi sıkıntı çektiklerini belirterek, tahliyesini talep etti.
Verilen aranın ardından mahkeme heyeti ara kararını açıkladı. Buna göre, sanığın tahliye talebi reddedilerek, tutukluluk halinin devamına karar verildi.
Sanığa savunmasını hazırlaması için süre verilmesi, ayrıca adil yargılanma hakkı kapsamında savunmasını hazırlaması için gerekli özenin gösterilmesi konusunda Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına yazı yazılması kararlaştırıldı.
Sanığın cezaevinde tutuklu kalmasının sağlık durumunda olumsuzluk oluşturup oluşturmadığı ve belirttiği rahatsızlıkların tetkiki için Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasına da karar verildi. Duruşma, 31 Mayıs'a bırakıldı.
Üçok, suç duyurusunda bulunmuştu
Askeri belge üzerinde tahrifat yaptıkları iddiasıyla gözaltına alınan Kayseri 2. Hava İkmal ve Bakım Merkezi Komutanlığında görevli üç astsubayın "hipnoz ve işkenceyle" ifadelerini aldıkları öne sürülen eski Hava Kuvvetleri Askeri Hakimi Albay Ahmet Zeki Üçok ile emekli Yarbay Gürol Doğan, Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanmış, yargılama sonunda Üçok ve Doğan işkence yapmaktan hapis cezasına çarptırılmıştı.
Yargıtay 8. Ceza Dairesi, Üçok'a verilen 7,5 yıl, emekli Yarbay Gürol Doğan'a verilen 9 yıl hapis cezasını onamıştı.
Üçok, görevli olmayan mahkemede yargılandığını, lehine delillerin toplanması taleplerinin reddedildiğini, bu nedenle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği gerekçesiyle Anayasa Mahkemesine başvurmuş, Anayasa Mahkemesinin adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine hükmetmesinin ardından yeniden yargılanmaya başlanmıştı.
Emekli Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcısı Hakim Albay Üçok ayrıca, aldığı cezayı onayan Yargıtay 8. Ceza Dairesi Başkanı ve dönemin daire üyeleri hakkında Yargıtay Birinci Başkanlık Kuruluna suç duyurusunda bulunmuştu.
YARGITAY ESKİ ÜYESİ YILMAZ TOSUN
22 Şubat'ta ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesince, Yargıtay Genel Kurul Salonu'nda görülen duruşmada, eski Yargıtay üyesi Yılmaz Tosun savunma yaptı.
Duruşmaya, Tosun'un yakınları ve avukatı katıldı.
Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mutahhar Keleşoğlu'nun okuduğu iddianamede, sanığın örgütün içerisinde yer aldığı, toplantılarına katıldığı, örgüt talimatıyla Yargıtay üyeliğine seçildiği, böylelikle örgütün hiyerarşik yapısına dahil olup, stratejisi ve amaçları doğrultusunda sıkı bir disiplinle hareket ettiği belirtildi.
Savunmasında hakkındaki suçlamaları reddeden Tosun, usule ilişkin itirazlarını dile getirdi.
Sanık Tosun, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca, ağır cezalık suçüstü hali gerçekleşmediği halde yetkisiz ve hukuksuz şekilde hakkında soruşturma yürütüldüğünü iddia etti.
Hakkında silahlı terör örgütü üyesi olduğuna dair tek bir delil, emare bulunmadığını, buna rağmen tutuklandığını ileri süren Tosun, hakkında hazırlanan fezlekenin yok hükmünde kabul edilmesi gerektiğini savundu.
Aleyhinde ifade veren tanıkların beyanlarını kabul etmeyen Tosun, tanıkların bazılarını hiç tanımadığını, bazılarıyla ise mesleki ilişki içerisinde ara sıra görüştüğünü ileri sürdü.
"Beni tanımayan insanların hakkımda bilgi sahibi olduğu da söylenemez. Tıpkı Ergenekon'da olduğu gibi deliller üretildi, teşhisler yaptırıldı." diyen Yılmaz Tosun, hakkında ifade verenler hakkında da aynı suçtan soruşturma açıldığını, bu kişilerin travma yaşadığını, bundan kurtulmak amacıyla bilmedikleri şeyleri biliyormuş gibi beyanda bulunduklarını savundu.
Tosun, aleyhindeki tanık beyanlarının genel ve soyut ifadeler içerdiğini, bu nedenle hukuki delil sayılamayacağını iddia etti.
Örgütün gizli haberleşme sistemi ByLock kullanıcısı olmadığına dair tespit yapıldığını, yapının kurumlarıyla bir bağlantısının bulunmadığını iddia eden Yılmaz Tosun, şu şekilde savunma yaptı:
"Ben bu oluşumun silahlı terör örgütü olduğunu bilmiyorum, bilebilecek konumda da değilim. Bu yapının dini, ahlaki değerleri esas alan, eğitimi ön plana çıkaran bir görüntüsü vardı. Bunların yurtları, okulları, üniversiteleri, hastaneleri, bankaları, sendikaları, dernekleri vardı. 50 yıldır varlar. Bu kuruluşların faaliyetleri, açılışları, organizasyonları her zaman devletle, hükümetle iç içe yapıldı. Bunu da devletin televizyonunda, diğer kanallarda herkes gördü. Bu da kamuoyunda bu oluşumun legal olduğu kanısını doğurdu. Ben de bu ülkenin vatandaşıyım, bende de bu kanı oluştu. Buna rağmen silahlı terör örgütü faaliyeti kapsamında hiçbir faaliyette bulunmadım. Bende biat kültürü yoktur."
Yapının okulları, bankası, gazete aboneliği, ByLock gibi konularda yapılan araştırmalarda aleyhinde tek delil bulunmadığını ileri süren Tosun, tahliyesine karar verilmesini istedi.
Savunmasının ardından Mahkeme Başkanı Burhan Karaloğlu, dosyaya gelen bilgi ve belgeleri okudu.
Buna göre, Bank Asyada hesabı bulunmadığı yönünde yazı gelen Tosun'un, ByLock kullanıcısı olmadığı, programdaki mail ve mesajlarda adının geçmediği tespit edildi.
"Darbeyi kim yaptı bilmiyorum"
Heyet tarafından, "Darbeyi kim yaptı?" sorusu yöneltilen sanık Yılmaz Tosun, "Bilmiyorum, ben de size soruyorum. Bir vatandaş olarak kesin bir kanaatim yok. Tarih bunu ortaya çıkaracaktır." yanıtını verdi.
Yargıtay üyeliği döneminde yapılan başkanlık seçimlerinde kime oy vereceği yönünde telkinde bulunanlar olup olmadığı sorulan Tosun, "Buna kimsenin gücü yetmez." dedi.
Duruşma Savcısı Keleşoğlu da sanığa, "Eski Yargıtay Üyesi Günal Akyol, birlikte sohbet toplantılarına katıldığınızı söylüyor, toplantılarda neler konuşulurdu?" diye sordu. Sanık Tosun, tanık beyanlarına karşı daha sonra ayrıntılı yanıt vereceğini söyledi.
Verilen aranın ardından mahkeme heyeti ara kararını açıkladı. Buna göre, sanığın tahliye talebi reddedilerek, tutukluluk halinin devamına karar verildi.
Sanık hakkında ifade veren eski HSYK üyeleri İbrahim Okur, Mustafa Kemal Özçelik, Kerim Tosun, eski Adalet Bakanlığı Müsteşarı Birol Erdem ve eski Yargıtay Üyesi Günal Akyol ile eski Başsavcı Durdu Kavak'ın tanık olarak dinlenmesi, duruşmanın 4 Haziran'a bırakılması kararlaştırıldı.
Paralel yapı-Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, HSYK üyelerine açılan davalar
Paralel yapı-08 Ekim (2017) 'Ankara 77 sanık Yüksek Yargı Yapılanması' soruşturması/fezlekesi (Yargıtay)
(25 Şubat 2018, 12:25)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: