28 Şubat (1997) dönemine ilişkin, dönemin Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı ve Genelkurmay İkinci Başkanı emekli Orgeneral Çevik Bir'in de aralarında bulunduğu 103 sanığın yargılandığı davaya, sanıkların esas hakkındaki savunmalarının alınmasıyla devam edildi.
13.01.2018 21:10 28 Şubat (1997) dönemine ilişkin, dönemin Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı ve Genelkurmay İkinci Başkanı emekli Orgeneral Çevik Bir'in de aralarında bulunduğu 103 sanığın yargılandığı davaya, sanıkların esas hakkındaki savunmalarının alınmasıyla devam edildi.
08.01.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmaya sanıklar, müştekiler ve tarafların avukatları katıldı.
Mahkeme heyeti, davaya katılma talebinde bulunan bazı kişilerin talebini reddetti. Heyet, sanık beyanlarının isim sırasına göre değil iddianamedeki sıraya göre alınması talebini de kabul etmedi.
Daha sonra söz alan sanıklardan Çetin Doğan, duruşma savcısının geçen celse açıkladığı esas hakkındaki mütalaasının yeniden ele alınmasını istemini dile getirdi. Dosyada bulunan '27 Nisan Batı Harekat Konsepti' belgesinin tahrif edildiğini ve bu belgenin sahte olduğunu öne süren Doğan, 'Öyle ki bir ilgi koyuyor tahrif ettiği belgede, yayınlama tarihinden daha sonraki bir tarih.' dedi.
'Batı Harekat Konsepti belgesinin aslını buldum.' diyerek dosyadaki belgenin orijinali olduğunu öne sürdüğü bir belgeyi mahkeme heyetine sunan Doğan, mahkeme başkanının, 'Bunu nereden bulduğunu' sorması üzerine, DGM'de açılan ve suç unsuru bulunmayan bir dava dosyasından aldığını söyledi.
ÇETİN DOĞAN 'IN TALEPLERİ REDDEDİLDİ
'Soruşturma sürecinde Genelkurmay ile yazışmalar yapılmış. Genelkurmaydan bu evrakları gönderenlerin tamamı tutuklandı. O yüzden evrakların asıllarının yeniden sorularak getirtilmesini ve savcının mütalaasını yeni baştan ele almasını talep ediyorum.' diyen Doğan'ın talepleri, mahkemece reddedildi.
Duruşmada, daha sonra sanıkların mütalaaya karşı beyanları dinlendi. Sanıklardan Abdullah Kılıçarslan, davanın delilleri arasındaki 5 numaralı CD'nin delil kabul edilemeyeceğine yönelik bilirkişi raporu bulunduğunu, dolayısıyla bu CD'deki verilerden yola çıkılarak suçlanamayacağını söyledi. 'Batı Çalışma Grubu ile ilgim yok. Telefon rehberi ve kimlik kartı iddiaları gerçeğe uygun değil.' diyen Kılıçarslan, beraat talebinde bulundu.
Sanıklardan Abdurrahman Yavuz Gürcüoğlu, suç tarihinde Özel Kuvvetler Komutanlığı (ÖKK) personeli olduğunu, Genelkurmay Başkanlığına bir kez Irak'ın kuzeyindeki operasyonla ilgili gittiğini belirterek, 'Onun dışında konuyla ilgili bilgi sahibi değilim. Yayınlanan emirlerle ilgim yok. ÖKK'da da herhangi bir emir yayınlanmamış. Suçsuzum beraatimi talep ediyorum.' dedi.
Sanık Ümit Şahintürk, suçun işlendiği tarihlerde başka görevlerde olduğunu, bunun görev safahatıyla da belgelendiğini belirterek, beraat talep etti.
Sanık Ahmet Dağcı, teknik personel olarak görev yaptığını, uzmanlık alanının bilgisayar olduğunu ifade ederek, 'Sahip olduğum sıfat ve rütbe itibarıyla bu faaliyetin içinde bulunmam mümkün değil.' diye konuştu.
Ahmet Nazmi Solmaz, BÇG'nin telefon rehberi olduğu belirtilen 5 numaralı CD'deki verilerle ilgili dava açıldığını ancak bu CD'nin delil kabul edilemeyeceğine ilişkin bilirkişi raporu bulunduğunu dile getirerek beraat istedi.
Sanık Aydan Erol ise kendilerinden ilticaya müzahir örgütler hakkında bilgi istendiğini ve o dönemde bunun kanuna uygun olduğunu kaydederek, 'Yasalarda suç teşkil etmeyen fiil nedeniyle üstüme suç atılması, anayasaya aykırı.' şeklinde konuştu.
Mahkeme Başkanı, Erol'un beyanı sırasında salonda bulunan bir kişinin sözleri üzerine tepki göstererek, 'Bakın, 35-40 yaşında insanlarsınız. Her defasında ben söylerken utanıyorum, siz utanmıyorsunuz. Ayıp. Kimdi o konuşan? Bundan sonra sadece dışarı çıkartmam, idari para cezası da veririm. Kimdi o tespit edemedim. İnsansa çıksın, değilse orada oturmaya devam etsin.' ifadelerini kullandı.
Avukat Şule Nazlıoğlu Erol, müvekkilinin savunmasının ardından, Çetin Doğan'ın taleplerinin reddinin içine sinmediğini ifade ederek, 'Mustafa Bilgili'nin hazırladığı iddianame ve Muharrem Köse'nin gönderdiği evraklarla hareket edersek, yanlış yaparız.' sözlerini kullandı.
Avukat Erol Aras ise müvekkili İsmail Hakkı Karadayı'nın sağlık durumuna ilişkin hastane raporunu mahkemeye sunarak, beyan için şubat sonuna kadar süre talebinde bulundu.
Duruşmaya sanık beyanlarının alınmasıyla devam edildi.
Duruşmaya verilen öğlen arasının ardından sanıklardan Aydan Erol'un avukatı Fethi Öztürk söz aldı.
Suçlamaları kabul etmediklerini bildiren Öztürk, cumhuriyet savcısının davadaki üçüncü savcı olduğunu, esas hakkındaki savunmasında, çoğunlukla iddianameyi tekrarladığını ve savunmalardan hiçbir alıntı yapmadığını ifade etti.
'28 Şubat darbe olarak vasıflandırılmamalı. Sayın cumhurbaşkanının yetkilerini o veya öbür yönde kullanmakla suçlayabilir miyiz? Cevap 'evet' ise Demirel niye burada yargılanmadı?' diyen Öztürk, Batı Çalışma Grubunun (BÇG) hiyerarşi dışında oluştuğu iddiasını destekleyecek hiçbir delil olmadığını ileri sürdü ve müvekkili için beraat talebinde bulundu.
Cumhuriyet savcısının beraatini istediği sanıklardan Aydın Karaşahin, BÇG oluşumu başladığında tayininin zaten yurt dışına çıkmış olduğunu anlatarak, 'Suç işlediğime dair delile ulaşılamamıştır. Ulaşılamaz da. Hakkımda emare dahi yok.' dedi.
Karaşahin'in avukatı Ahmet Gündel ise müvekkilinin, komutanlarının emriyle irticai faaliyetleri izleme toplantısına, buna inanmadığı halde katıldığını ancak kimseyi fişlemediğini ve kimse aleyhine belge düzenlemediğini kaydederek, 'Müvekkilim seçilmiş hükümete müdahaleye karşıdır.' dedi.
Beraati istenen sanıklardan Berkay Turgut, 5 Nolu CD'deki bir belgede BÇG personel listesinde isminin bulunması nedeniyle suçlandığını, CD'deki dijital belgenin imzasız ve kim tarafından hazırlandığının belli olmadığını kaydetti.
Turgut, 'Savcının görüşüne aynen katılıyorum. Aleyhime yönelik hiçbir bilgi, belge ve ifade bulunmaması, belgenin bulunduğu CD'nin delil niteliğini kaybetmesi dikkate alınarak, beraatimi talep ediyorum.' diye konuştu.
Önder ile sanıklardan Celalettin Bacanlı'nın da avukatı olan Dilek Bacanlı ise iki müvekkilinin de BÇG ile hiçbir ilgilerinin olmadığının ortaya çıktığını savundu ve beraat talebinde bulundu.
Cengiz Çetinkaya ise o dönemde görev yaptığı daireye BÇG ile ilgili herhangi bir görev verilmediğini, sadece şifahi emir üzerine 8-10 gün BÇG'ye giderek, 40-45 dakika gazete ve dergileri incelediğini, bunun dışında BÇG ile ilgisinin olmadığını anlattı.
Çetinkaya, 'Amirlerim tarafından verilen emirlerin kanunlara aykırı olabileceğini hiç düşünmedim.' dedi ve beraatine hükmedilmesini talep etti.
Sanıklardan Engin Alan, 3 Aralık 2013'te yaptığı savunmayı tekrarladığını bildirdi ve beraatini istedi.
Sanıklar Yüksel Sönmez, Osman Bülbül, İsmail Hakkı Önder ve Cengiz Koşal da haklarında beraat talebi doğrultusunda karar verilmesini talep ettiler.
Duruşmayı AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ravza Kavakcı Kan da izledi.
Davaya yarın sabah devam edilecek.
Cumhuriyet savcısı Mehmet Hanifi Yıldırım, esas hakkındaki görüşünde, Karadayı ve Bir'in de aralarında bulunduğu 60 kişinin suç tarihinde yürürlükte bulunan ve sanıkların lehine olan 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 147. maddesi uyarınca, 'Türkiye Cumhuriyeti hükümetini cebren düşürmeye, devirmeye iştirak' suçlarından 'ağırlaştırılmış müebbet hapis' cezasına çarptırılmalarını isterken, 39 sanık hakkında beraat talebinde bulunmuştu.
Yıldırım, yargılama sırasında hayatını kaybeden dört sanık hakkındaki kamu davasının ise düşürülmesini talep etmişti.
09.01.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen ve sanıklar, müştekiler ile tarafların avukatlarının katıldığı duruşmada savunmasını yapan sanıklardan İhsan Tavazar ve Metin Keşap, suçsuz olduklarını belirterek beraatlerini istedi.
Batı Çalışma Grubunda (BÇG) hiçbir görev yapmadığını öne süren sanıklardan Lokman Ekinci de üzerine atılı suça dayanak olan 5 numaralı CD'deki bilgilerin doğru olmadığını, CD'nin sahte olarak üretildiğini savundu. Ekinci, bu CD'ye ilişkin bilirkişi raporunun da bunu doğruladığını ifade etti.
Sanıklardan Mustafa Hakan Bural ise 1997'de kıta görevinin ardından topçu yüzbaşı rütbesiyle Genelkurmay'a tayin olduğunu, isteği dışında Genelkurmay İç Güvenlik Harekat Dairesi Plan Şubesinde geçici görevlendirildiğini, buranın BÇG birimi olduğunun kendisine bildirilmediğini söyledi.
Söz konusu şubede 20-25 gün görev yaptığını aktaran Bural, günlük gazetelerde irticai faaliyet niteliği taşıyan haberleri yorum ve analiz katmadan derlediğini, kamuya açık kaynakları taradığını, görevinin herhangi bir irtibat, temas gerektirmediğini söyledi. Mustafa Hakan Bural, 'Aradan 15 yıl geçtikten sonra benimle alakası olmayan, sübut bulup bulmadığını bilmediğim suçtan haksız yere tutuklandım. Hiçbir plan proje yapmadım. Hiçbir sivil toplum örgütüyle temasım olmadı. Benim yetkim ve çapım nedir ki böyle bir faaliyet yapayım?' diye konuştu.
İddianamedeki devir teslim memorandum belgesini savcılık soruşturması sırasında gördüğünü savunan Bural, bu belgede belirtilen görevlerin hiçbirini yapmadığını iddia etti.
'BÇG faaliyetlerine katıldığım iddiası gerçek dışı'
Sanık Muhittin Erdal Şenel, 28 Şubat sürecinde Genelkurmay Adli Müşavirliğinde hakim tuğgeneral rütbesinde görevli olduğunu, daha sonra da yaş haddinden emekli edildiğini söyledi.
Batı Eylem Planının adli müşavirliğe geldiği, bunu alt birimlere tebliğ ettiği iddiasının kesinlikle doğru olmadığını öne süren Şenel, şöyle devam etti:
'Çevik Bir imzasıyla adli müşavirliğe gönderilen BÇG ile ilgili kişiye özel emirleri aldığıma dair herhangi bir bilgi, kayıt mevcut değil. Bu emirler uyarınca hiçbir icraatım olmadı. Genelkurmay Adli Müşavirliği olarak icra görevinde yer aldığım iddiası gerçeği yansıtmıyor. BÇG emirlerinin Genelkurmay Harekat Başkanlığında sınırlı personel tarafından hazırlandığını daha sonra öğrendim. Bu durumda benim BÇG'nin faaliyetlerine aktif ve fiilen katıldığım iddiası tamamen gerçek dışıdır. Kaldı ki BÇG emirlerini içeren belgenin üzerinde oynanmıştır. 5 numaralı CD içinde bulunan bu belge fotokopidir ve kanıt yaratmak için oluşturulmuştur.'
BÇG toplantılarına katıldığı iddialarını da yalanlayan Şenel, 'FETÖ mensubu olup ihraç edilen Tamer Tatar ve Muharrem Köse'nin, FETÖ mensubu savcılara verdiği sahte belgelerin delil olarak kabul edilemeyeceği, bilirkişi raporlarıyla da ortaya konulmuştur. Bu kişilerin tanzim ettiği sahte belgelere nasıl itibar edilebilir?' dedi.
'Düzmece bir mantıkla oluşturulmuş'
Sanıklardan Ertuğrul Gazi Özkürkçü, suç tarihinde Genelkurmay Plan Prensipler Dairesi başkanlığında brifing subayı olarak görev yaptığını ve yabancı heyetleri Türk-Yunan ilişkileri hakkında bilgilendirdiğini söyledi.
Özkürkçü,1997 yılının mayıs ayında Irak'ın kuzeyine icra edilmesi planlanan sınır ötesi harekatla ilgili Ankara'daki yabancı askeri ataşelere brifing vermek üzere Harekat Başkanlığı İç Güvenlik Harekat Dairesinde geçici olarak görevlendirildiğini belirterek şunları söyledi:
Sözlü görevlendirmeden sonra harekatın devam ettiği 35 gün boyunca burada görev yaptım. Her hafta 2 gün Genelkurmayı ziyaret eden yabancı heyete Türk-Yunan sorunları hakkında brifing verdim. 14 Mayıs 1997'de başlayan sınır ötesi operasyon 2 ay önce veya sonrasında başlasa benim bu listede ismim olmayacaktı. BÇG'de bana bir görev tevdi edilmediği gibi BÇG tarafından hazırlandığı iddia edilen hiçbir belgede zerre dahlim bulunmuyor. BÇG'ye giriş yetkisi verilen personele ilişkin belge, düzmece bir mantıkla oluşturulmuş. Bu hata benim gibi bazı meslektaşlarımızın hayatında geri dönülmeyecek bir iz oluşturdu.15 Temmuz darbe girişimi sırasında Genelkurmay karargahında FETÖ mensubu hainlere direndim, silahım olmadığı için derdest edilerek Akıncı Üssüne götürüldüm. FETÖ adlı hain örgüt tarafından aldığım son darbe buydu. Bundan önceki darbe de bu kişilerce hazırlanan iddianameye hiçbir dahlim olmadığı halde sanık olarak alınmamdı. Balyoz ve Ergenekon soruşturmalarının bu örgütün kumpası olduğu artık herkesin malumu. Adalete güveniyorum, beraat istiyorum.'
Sanık Fuat Büyükcivelek, suçsuz olduğunu öne sürerek savcılık mütalaası doğrultusunda beraat talep ederken Kemal Gürüz ve Ergin Celasin'in de aralarında olduğu bazı sanıklar, mahkemeden savunma için zaman istedi.
Sanıklardan Hakkı Kılınç, harekat başkanlığı görevi nedeniyle söz konusu dönemde bölücü terör örgütüyle mücadele kapsamında yoğun bir faaliyet içinde bulunduğunu söyledi. Hiçbir belgede adı ve imzasının bulunmadığını savunan Kılınç, 'Hakkımda iddia olunan, 'Hükümeti cebir ve şiddetle devirmek' suçuyla faaliyetlerim arasında bir bağlantı yok. Hangi cebir ve şiddetle hükümeti devirmek istemişim. Hükümet hangi görevleri yapmak istemiş de ben cebir ve şiddetle engel olmuşum bilemiyorum. İrtica konusunun MGK'da görüşülmesini ben teklif etmedim. 28 şubat kararlarını alan MGK üyesi de bu kararları ilgili birimlere ileten hükümet üyesi de değilim. Ben sadece Başbakanlık ve İçişleri Bakanlığının genelgesindeki istekleri yerine getirdim.' diye konuştu.
Sanık Hamza Özalp, mahkemeye yazılı savunma verdi. Mahkeme başkanının savunmasını okuduğu Özalp, 'Gırtlak kanseri olmam ve konuşma yeteneğimi kaybetmem nedeniyle yazılı olarak savunma yapıyorum. Mütalaa doğrultusunda beraat talep ediyorum.' ifadelerini kullandı.
Özalp'in savunmasının ardından duruşmaya öğle arası verildi.
Duruşmada, savunmasını yapan sanıklardan emekli Albay Sezai Kürşat Ökte, 28 Şubat döneminde Genelkurmay Başkanlığı Psikolojik Harekat Dairesi'nde plan subayı olarak görev yaptığını, dönemin özelliğinden dolayı bölücü terör örgütü ve buna sağlanan desteğe yönelik çalışmalar yürüttüklerini belirtti.
Batı Çalışma Grubu (BÇG) içinde herhangi bir faaliyette bulunmadığını, söz konusu dönemde Genelkurmay Karargahı'nda dahi bulunmadığını, dolayısıyla karargahta yaşanan gelişmeleri, yayınlanan emirleri görme ve uygulama imkanı bulunmadığını ifade eden Ökte, adının yer aldığı BÇG mensuplarına sürekli giriş kartı verilmesine ilişkin iddianameye de giren belgenin sahte olduğunu öne sürdü. Ökte, 'Ben plan subayıyım. Genelkurmay Karargahı'nda silahlı kuvvetler komuta harekat katı dahil her yere girme yetkim var. Böyle bir karta zaten ihtiyacım yok. Listenin sahte olduğu, sonradan üretildiği aşikar. Savcılık mütalaasında bu listede ismi olan 21 kişinin beraati, 16 kişinin ise cezalandırılması talep edildi. Bunun vicdani takdiri tamamen mahkemenize ait.' dedi.
Ökte, BÇG çalışanlarının telefon rehberi olduğu öne sürülen listenin de sahte olduğunu iddia etti.
'TSK'da görev yaptığım sürece ulusal iradeye, anayasaya ve hukukun üstünlüğüne bağlı kaldım.' diyen Ökte, beraatini istedi.
Sanıklardan Mehmet Faruk Alpaydın da suç tarihinde İstanbul'da görevli olduğunu, telefon rehberi ve giriş kartı listesinde adı bulunduğu için suçlandığını, bu belgelerin delil niteliğinde olmadığının bilirkişi raporlarıyla ortaya çıktığını iddia etti.
Alpaydın, hakkında başka delil bulunmadığını belirterek, beraat istedi.
'Siyasi iradenin bilgi ve onayıyla yapıldı'
Sanıklardan eski Jandarma Genel Komutanı emekli Orgeneral Fevzi Türkeri, 28 Şubat soruşturmasının, Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) mensubu olduğu için meslekten ihraç edilen savcı Mustafa Bilgili ve yardımcısı Kemal Çetin tarafından, Genelkurmay Adli Müşaviri olan ve darbe girişiminin ardından FETÖ üyeliğinden ihraç edilen Muharrem Köse'nin desteğiyle yürütüldüğünü iddia etti.
28 Şubat döneminde Genelkurmay Karargahı'nda tümgeneral rütbesiyle İstihbarata Karşı Koyma ve Güvenlik Daire Başkanı olarak görev yaptığını belirten Türkeri, bu dairenin en önemli görevinin milli güvenlik siyaset belgesi de dikkate alınarak, irtica, bölücü terör, radikal sağ ve sol örgütlerle ilgili iç tehdit değerlendirmesi yapıp komuta katına sunmak olduğunu anlattı.
İddianamede, bu dönemde irtica tehdidinin Genelkurmay Başkanlığı tarafından belli bir amaç doğrultusunda ortaya konulduğu ve büyütüldüğünün kasıtlı olarak vurgulandığını savunan Türkeri, bunun gerçeği yansıtmadığını öne sürdü.
Türkeri, 'İrticai faaliyetlerdeki ivmeyi tespit eden, devletin istihbarat birimleri, yani MİT ve emniyettir. Bu çalışmalara Genelkurmay'ın hiçbir katkısı yoktur. Zaten Genelkurmay'ın imkan ve kabiliyetleri ile teşkilat yapısı da böyle tespit ve değerlendirme yapmasına uygun değil.' dedi.
BÇG'nin yasa dışı bir yapı olmadığını savunan Türkeri, şöyle devam etti:
'Genelkurmay bünyesinde gelişmelere göre çeşitli çalışma grupları kurulabilir. BÇG de bunlardan biridir. Yasa dışı bir yapı değildir. Hiyerarşik yapı içinde, bunun dışına çıkmadan görev yapmıştır. BÇG'nin mevcut hükümeti ıskata yönelik hiçbir eylemi yoktur. Merhum Necmettin Erbakan'ın da bu yönde bir beyanı bulunmuyor. TSK'nın, Erbakan'ın istifasıyla hiçbir ilgisi yok. Erbakan tarafından Demirel'e sunulan istifa dilekçesinde, 'Koalisyon protokole uygun olarak başbakanlığın Doğru Yol Partisine geçebilmesi için başbakanlıktan istifa ediyorum.' demiştir. Erbakan, istifasının gerekçesinde bunu dile getirdi, TSK tarafından hükümete baskı ya da şiddet uygulandığını ima dahi etmedi. Mahkemeye çağrılarak Doğru Yol Partisinden istifa için askeri cenahtan baskı olup olmadığı sorulan milletvekilleri de böyle bir baskının olmadığını açıkça beyan etti. 28 Şubat döneminde mücadele edilen hükümet değil, irticadır. TSK'nın çalışmaları da devletin istihbaratla görevli kurumlarının raporları doğrultusunda gerçekleşmiştir. O dönemin MİT ve emniyet raporları incelendiğinde irticaya ayrıntılı tespitler yapıldığı görülecektir. 28 Şubat dönemindeki faaliyetler siyasi iradenin bilgi ve onayıyla yapıldı. Dolayısıyla bu faaliyetler hükümete değil, irticaya dönüktür.'
''Silah kullanırız' ifadesini kullanmadım'
28 Şubat iddianamesini hazırlayan savcının FETÖ üyeliğiyle suçlandığını belirten Türkeri, bu savcının hazırladığı iddianameye de güvenilemeyeceğini ileri sürerek, şöyle devam etti:
'Bu iddianamenin hazırlanması sırasında FETÖ'nün Genelkurmay temsilcisi olan ve 15 Temmuz'da ihraç edilen Muharrem Köse'nin sanıklar aleyhine sahte bilgi ve delille katkıda bulunduğu açıkça görülecektir.
Bu iddianameyi hazırlayan savcılık makamı yanlı davranmış, adaletin amacı olan eşitliği sağlama ilkelerine aykırı hareket etmiş, FETÖ'nün etkisi ve talimatı doğrultusunda bu iddianameyi hazırlamıştır. Sanıkların lehine olacak genelgelere kasıtlı olarak iddianamede yer verilmemiştir.
Genelkurmay Başkanlığının yasal karargah çalışmaları iddianameye kasıtlı olarak illegal faaliyetler olarak yansıtılmıştır. Savcılığın bu mantığına göre Genelkurmay'da hiçbir faaliyette bulunulmaması gerekir.
Kapıya kilidi vurmak lazım. Nasıl ele geçtiği belli olmayan, imzasız ve tarihsiz her yazının delil kabul etmesi ve bu belgelerin iddianameye koyması dikkat çekici.
İddianamedeki yorum ve değerlendirmeler FETÖ etkisi doğrultusunda yazılmıştır, doğruyu yansıtmamaktadır. Kargo ile Tamer Tatar'a gönderilen 5 numaralı CD en önemli delil olarak iddianameye konulmuştur ve iddianame buna göre tanzim edilmiştir. Bu CD'yi inceleyen bilirkişilerden bazıları FETÖ üyeliği iddiasıyla suçlanıyorlar. Böyle insanların verdiği bilirkişi raporuna itibar etmek mümkün mü? Bu CD'yi daha sonra inceleyen ODTÜ heyeti ise CD'nin birçok bakımdan güvenirliğinin olmadığı, dosya içeriğinin değiştirildiği, bu haliyle delil sayılamayacağı açıkça ortaya konulmuştur.'
Esasa ilişkin mütalaayı da eleştiren Türkeri, savcılık makamının, Mustafa Bilgili'nin yanlı, FETÖ'nün örgütsel çıkarları doğrultusunda ve intikam duygusuyla hazırladığı iddianame doğrultusunda mütalaa yaptığını savundu.
Türkeri, 1999'da Genelkurmay karargahında verdiği brifingle ilgili, 'Bazı kurum ve basın mensuplarına verilen brifinglerden, yargı mensuplarına verileni benim sunmamı Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı tarafından emredildi. Toplantıya kimlerin katılacağı hususunda hiçbir bilgim yok. Bu brifing bir karargah çalışması sonucu hazırlanmıştır. İçeriği Genelkurmay Başkanı tarafından onaylanmıştır.' dedi.
Türkeri, brifingde 'Silah kullanırız' ifadesi kullandığına dair iddiayı da yalanladı.
'İddianameyi hazırlayan savcı kaçtı'
Sanıklardan eski Genelkurmay Psikolojik Harp Dairesi Başkanı emekli Kurmay Albay Oğuz Kalelioğlu da Kıbrıs Barış Harekatı'na katıldığını belirterek, bu döneme ilişkin bilgi verdi.
28 Şubat'tan hemen sonra emekli olduğunu anlatan Kalelioğlu, 'Ben Allah'a inandığım gibi inanıyorum ve biliyorum ki asla bu suçlamayla ilgim yok. 18 ay cezaevinde kaldım. Kalp hastası oldum. Büyük üzüntüyü çektim. Bana reva görülen cezayı anlamıyorum. Kıbrıs'ta 8 bin düşmanın önünden kaçmadım. Bize kaçacak dendi. Tahliye edildikten sonra arkadaşlarımızdan teki kaçmadı. Peki iddianameyi hazırlayan savcı nerede? Kaçtı da 6 ay sonra sahte kimlikle yakalandı.' dedi.
Psikolojik Harekat Dairesi'ni Yunanistan ve PKK'ya karşı kurduklarını belirten Kalelioğlu, 'Yunanistan bize bu harp tekniğini tüm şiddetiyle uygularken biz buna karşı nasıl mücadele edeceğiz? Biz bunu değerlendirerek bu daireyi kurduk. Yeni kurulmuş bir daireydi. Maalesef o daireyi kapattılar. Bu çok büyük bir planın parçasıdır. Burayı çökerttiler. Türkiye'ye yönelik dış tehditleri analiz eden, çalışanları iyi eğitimli bir birimdi burası.' ifadesini kullandı.
Kalelioğlu, 'Savcımız FETÖ'den aldığı talimatla hayali bir psikolojik harp dairesi kurmuş. Birincisini, kanuni olanı ben kurdum, diğerini de bu savcı kurmuş. PKK ve Yunanistan dışında tek görev yapmadık. Belgelesinler, her türlü cezaya razıyım. Yönetmeliğe göre kendi toplumumuza psikolojik harp yapılmaz. ABD'de bu yapılır ama bizde kanuni değil.' değerlendirmesinde bulundu.
Kalelioğlu, 7 Nisan 1997'de Çevik Bir başkanlığında yapılan toplantıya katıldığı yönündeki suçlamayı da kabul etmedi ve bu tarihte Kıbrıs'ta görevli bulunduğunu, bunun da belgeli olduğunu bildirdi.
Fadime Şahin, Ali Kalkancı ve Müslüm Gündüz olaylarının psikolojik harp unsurları olarak planlandığı iddiasını yalanlayan Kalelioğlu, 'Bu iddia beni çok üzüyor. Bizim böyle bir imkanımız da yoktu.' dedi.
Beyanların ardından duruşmanın bugünkü bölümü yarın devam edilmek üzere tamamlandı.
10.01.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesindeki davaya sanıklar ve müştekiler ile tarafların avukatları katıldı. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ravza Kavakcı da duruşmayı takip etti.
Sanıklardan Kamuran Orhon, 28 Şubat sürecinde Genelkurmay Lojistik Başkanı olarak görev yaptığını, Batı Çalışma Grubu (BÇG) ile ilgili hiçbir faaliyetinin bulunmadığını söyledi.
28 Şubat sürecinin gerçek mağduru olduğunu dile getiren Orhon, 15 ay cezaevinde kaldığını belirterek, 'Lojistik Başkanlığı görevi, kuvvetler arasında ikmal faaliyetlerini sağlamaktır. Görevlerimin tümü lojistikle ilgili. Bu başkanlık icra makamı değil. Bu başkanlığa bağlı hiçbir birlik ve kuvvet yok. Böyle bir birimin başkanı olan benim, dava konusu suçlarla ilgimin olması mümkün değil. İddia edilen belgelerin hiçbirini görmedim. İddianameye konu evrakları Genelkurmay'dan gönderen FETÖ'den tutuklu, iddianameyi hazırlayan FETÖ'den tutuklu, bizi tutuklayan FETÖ'den tutuklu, bu durum bize kumpas kurulduğunun açık bir kanıtı değil mi?' diye konuştu.
Orhon, 7 Nisan 1997'deki BÇG toplantısına da katılmadığını, dolayısıyla da herhangi bir konuşma yapmadığını, buna ilişkin evrakın sahte olduğunu öne sürdü.
'Telefon rehberi ve giriş kartı listesi sahte'
Sanıklardan emekli tuğgeneral İzzettin Gürdal da esasa ilişkin mütalaada hakkında beraat talep edildiğini belirterek, mahkemeden mütalaa doğrultusunda beraat talebinde bulundu.
Sanık emekli tuğgeneral Mehmet Ali Yıldırım, BÇG'de çalışanların listelendiği telefon rehberi ile BÇG'nin faaliyet alanına giriş yetkisi verilen personele ilişkin listede ismi bulunduğu için suçlandığını söyledi.
Bu listenin ele geçtiği 5 numaralı CD içindeki verilerin sahte olduğunu savunan Yıldırım, bunun da bilirkişi raporuyla sabit olduğunu ifade etti.
Sanık Mehmet Cumhur Yatıkkaya ise BÇG'nin faaliyet yürüttüğü alana giriş yetkisi verilen personel listesinde adı bulunduğu için suçlandığını belirtti. Söz konusu dönemde Genelkurmay Başkanlığında emniyet hizmet bölüğünde takım ve bölük komutanlığı yaptığını aktaran Yatıkkaya, şunları söyledi:
'Görev yaptığım birlik, Genelkurmay Karargahı dışında başka bir kışlada bulunuyor. Bana, Genelkurmay'a giriş kartı dahi verilmedi. Söz konusu yıllarda ziyaretçi olarak dahi Genelkurmay Başkanlığına girmedim. Bu ziyaretçi kayıtlarında da belgeli. Dolayısıyla BÇG'nin faaliyet yürüttüğü alana giriş listesi verilen personel listesi içinde bulunmam mümkün değil. Bu dönemde hiçbir karargah ya da çalışma grubu emir komutası altında görev yapmadım. Söz konusu dönemde birliğim dışında başka bir yerde de görevlendirilmedim. Ben BÇG kapsamında hiçbir faaliyete katılmadım, bu grupta sözlü veya yazılı olarak hiçbir şekilde görevlendirilmedim.'
Emekli albay Mehmet Şinasi Çalış ise 28 Şubat sürecinde Genelkurmay Lojistik Başkanlığı İstihkam Dairesinde istihkam yarbay olarak görev yaptığını, sadece bu kadro ile ilgili görevler yaptığını, bunun dışında hiçbir görev almadığını belirtti.
Hakkında somut bir delil bulunmadığını anlatan Çalış, 'Hiçbir belgede ismim, hiçbir yerde imzam ya da parafım yok. Esas hakkındaki mütalaada da hakkımda delil elde edilemediği belirtilerek beraatim isteniyor. Ben de savcının istemine katılıyor ve beraat istiyorum.' dedi.
'Böyle bir giriş kartı verilmedi'
Sanıklardan emekli yüzbaşı Mustafa Babacan da 1994-2000 yılları arasında Genelkurmay Basın İnceleme Şube Müdürü olarak görev yaptığını, işinin basın özetlerini hazırlamak olduğunu söyledi.
Yerli yabancı çok sayıda gazete ve televizyonu takip edip basın özeti hazırlayarak daire başkanına sunduklarını, bu nedenle oldukça yoğun çalıştıklarını aktaran Babacan, görev alanı dışında başka bir faaliyette bulunmadığını, hakkındaki iddiaya dayanak olan belgelerin sahte olduğunu söyledi.
Babacan, 'Deliller arasındaki BÇG'nin faaliyet gösterdiği alana girmeye yetkili personel listesinde yarbay olmasına rağmen yüzbaşı yazılmış. Kaldı ki tarafıma böyle bir giriş kartı verilmedi.' dedi.
BÇG toplantılarına hiç katılmadığını, üzerine atılı suçu kabul etmediğini belirten Babacan, beraatini istedi.
Sanık Mustafa Bıyık da 28 Şubat döneminde jandarma kurmay albay rütbesiyle Jandarma Genel Komutanlığı İstihbarat Dairesi Başkanlığı yaptığını söyledi.
Üzerine atılı Batı Çalışma Kurulu Kriz Masası isimli yapıda yer aldığı iddiasını yalanlayan Bıyık, buna ilişkin belgeyi ilk kez gözaltına alındığı emniyetteki sorgusunda gördüğünü, isminin karşısında jandarma asayiş komutanı olduğunun yazıldığını, ancak asayiş dairede hiç görev yapmadığını söyledi. Bıyık, rütbesinin de yazılmadığı bu belgenin sahte olduğunun bilirkişilerce tespit edildiğini ifade etti.
Genelkurmay'da 8 Mayıs 1997'de BÇG toplantısına katıldığı iddiasını da kabul etmeyen Bıyık, toplantıya katılanlarla ilgili listede adının değil, görev yaptığı birimin isminin yazıldığını belirtti.
Beyanların ardından duruşmaya öğle arası verildi.
8 Ocak Pazartesi günü başlayan ve 3 gün süren davada bazı sanıklar esas hakkındaki mütalaaya karşı savunmalarını yaparken, bazıları savunma için ek süre talep etti. Savunma yapan sanıklar, suçsuz olduklarını öne sürerek beraat talebinde bulundular. Sanık avukatları da müvekkillerinin savunmalarına katıldıklarını belirterek, müvekkillerinin tahliyesini istediler.
Ara kararını açıklayan mahkeme heyeti, bir kısım sanıkların esas hakkındaki mütalaaya karşı ek süre talep ettiğini anımsatarak duruşmanın 12-13-14-15-16 Şubat 2018 tarihlerinde görülmesine hükmetti.
ÇETİN DOĞAN'DAN AÇIKLAMA
Öte yandan sanıklardan emekli Orgeneral Çetin Doğan, dava öncesi açıklama yaptı. Doğan, 28 Şubat davasının FETÖ'nün 'kumpası' olduğunu savunarak, Batı Çalışma Grubu'nun başörtüsü ile ilgili tek bir evrakının olmadığını iddia etti.
8 Ocak'taki gelişmeye göre, 28 Şubat sanığı emekli Orgeneral Çetin Doğan, Ankara Adliyesi'ne girişinde basın mensuplarına açıklama yaptı. 28 Şubat davasının bir 'kumpas davası' olduğunu iddia eden Doğan, davanın iddianamesini hazırlayan savcı Mustafa Bilgili ile bazı yargı mensuplarının FETÖ'den içeride olduğunu söyledi. Doğan, Batı Çalışma Grubu'nun başörtüsü ile ilgili tek bir evrakının olmadığını öne sürdü. Davanın açılması için sahte deliller ortaya konulduğunu savunan Doğan, 'Bunun birincisi eylem planı, ikincisi ise Batı Çalışma Grubu konsepti. Konsept dökümanının aslı mahkeme dosyasındadır. Suç unsurunun dayandığı imza dijital belgedir. Bu CD'nin sahte olduğu, delil niteliği olmadığı bilirkişi raporunda ispat edilmiştir. Daha önce bilirkişi raporu veren herkes içeridedir. Bunun nasıl sürdürüldüğüne ben şaşıyorum. Sanıklar maddi ve manevi olarak yıptarılıyor. Ben 10 yıldır bu kumpas davalarıyla uğraşmaktan başka kendi hayatımı yaşayamıyorum. Batı Çalışma Grubu'ndan talimat veren tek bir delil göstersinler her şeye hazırım' diye konuştu. Doğan, Batı Çalışma Grubu'nun çalışma yönergesini kendisinin hazırlattığını, dönemin Genelkurmay Başkanı'nın da onayladığını söyledi. Batı Çalışma Grubu'nun Türkiye'de siyasi İslam'a geçit vermemek için ilgililere ve yetkililere uygun ve yasal platformda bilgi ulaştırmak için kurulduğunu savunan Doğan, 'Bunun ötesinde hiçbir kurumla tek bir evrakı yoktur. Birifinglerle ilgili de söyleyeyim; 29-30 Nisan'da Ankara'da ve 2 Mayıs 2017'de İstanbul'da brifing verdik. Onun basına yansımalarını okuyun. Diyoruz ki; 'biz devleti idare etmiyoruz, bizim üzerimizde Türkiye Cumhuriyeti hükümeti, onun üzerinde TBMM var.' Türkiye'de irtica ile mücadele için bir birimin kurulduğunu söylüyoruz' ifadelerini kullandı.
Çiller davayı sarstı: 28 Şubat darbedir
28 Şubat davası duruşmaları
28 Şubat soruşturması manşetlerimiz
28 Şubat süreci manşetlerimiz
28 Şubat davasında 'paralel' tartışması
28 Şubat iddianamesinde arama yap
(13 Ocak 2018, 21:01)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: