İstanbul'da, FETÖ'nün 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında Sabiha Gökçen Havalimanı'nın işgal edilmesine ilişkin hükme bağlanan davanın gerekçeli kararında darbenin Fetullah Gülen örgütüyle bağlantısı vurgulandı. 'Kamuda Hareket Stratejisi' adı altında yer verilen değerlendirmede, kamu kurumlarında çalışanlara yönelik, örgüt jargonunda 'Çetele' olarak adlandırılan ve 1'den 5'e kadar yapılan puanlama esası üzerine fişleme sistemi kurduğuna yer verildi. Örgütle ilgili detaylı bilgilere yer verilen kararda, devletin tüm kılcal damarlarına sızmayı hedefleyen örgütün İslamı ve Hz. Peygamberi edep dışı ifadelerle istismar ettiği de ayrıntılarıyla belirtildi.
01.01.2018 12:40 İstanbul'da, FETÖ'nün 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında Sabiha Gökçen Havalimanı'nın işgal edilmesine ilişkin hükme bağlanan davanın gerekçeli kararı da açıklandı.
25 Aralık'ta İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi, 29 Kasım'da görülen duruşmada açıkladığı kararında, darbe girişimi sırasında Sabiha Gökçen Havalimanı'nı ele geçirmeye çalıştıkları gerekçesiyle yargılanan sanıklardan 8'ine ağırlaştırılmış müebbet, 20 sanığa da müebbet hapis cezası vermişti.
Mahkeme, söz konusu hükümle ilgili hazırladığı 130 sayfalık gerekçeli kararında ayrıca, FETÖ ile ilgili birçok tespite yer verdi.
Gerekçeli kararda, 'FETÖ/PDY'nin Kadrolaşma ve Kamuda Hareket Stratejisi' başlığı altında yer verilen değerlendirmede, terör örgütünün bir taraftan siyasal iktidarlarla iyi geçinme stratejisinin sonucu olarak iktidar imkanlarından yararlanarak devlet kurumlarında kadrolaşırken, diğer taraftan da kamu kurumlarına gizlice yerleştirdiği örgüt üyeleri üzerinden ÖSS, YDS, DGS, ALES, YÖS, ÜDS, KPDS, TUS, KPSS, askeri okullara giriş sınavı, polislik sınavı, hakim adaylığı sınavı başta olmak üzere, birçok sınav sorularını hukuka aykırı yollarla ele geçirerek, kendi mensuplarına verip, mensuplarının kamu kurumlarına yerleştirilmesini sağladığı anlatıldı.
Örgüt elebaşı Fetullah Gülen'in, amaca ulaşmak için örgüt üyelerine bütün anayasal müesseselerdeki güç dengesini lehlerine çevirinceye dek 'esnek olma', 'iki yanlı olma', 'sivrilmeden can damarları içinde dolanma', 'gizlenme', 'varlığını fark ettirmeme' şeklinde tanımladığı 'Tedbir' stratejisini uygulamalarını, buna aykırı davranışın ihanet olacağını vurgulayarak, örgütün kamuda görev yapan üyelerinin hareket stratejisini belirlediği anlatıldı.
'Fişleme çetelesi'
FETÖ'nün kamu kurumlarında fişleme yaptığına yer verilen gerekçeli kararda, bu fişlemenin örgüt jargonunda 'Çetele' olarak adlandırılan ve 1'den 5'e kadar yapılan puanlama esası üzerine kurulu bir sisteme göre yapıldığı vurgulandı.
Buna göre, söz konusu fişleme sisteminin işleyiş şekli şöyle sıralandı:
' Örgütü düşman olarak gören kamu personeli (1) ile, dini inancı olup, inancına göre yaşamayan, güvenilmez, örgütün yanında olmayan, değerlendirilmeyecek, kullanılmayacak, görev verilmeyecek kamu personeli (2) ile, örgüte mensup olmamakla birlikte dini yönü ağır basan, görüşüldüğü zaman örgüte kazanılması mümkün olan kamu personeli (3) ile, örgüte mensup olmakla birlikte ketum olmamaları nedeniyle kendilerine tam olarak güven duyulmayan, bu nedenle özel görev (mahrem imamlık) verilmeyecek kamu personeli (4) ile, Fetullah Gülen Terör Örgütü'nün her türlü emirleri, talimatlarına, kayıtsız şartsız, yargılamadan, sorgulamadan, mutlak itaat ederek yerine getiren kamu personeli de (5) ile numaralandırılmıştır.'
'Örgüte bağlılık derecelendirmesi '
Gerekçeli kararda, örgüt üyelerinin bir üst katmana yükseldikleri takdirde yine kendi içinde örgüte bağlılık derecelerinin ölçüldüğü yeni bir '5'lik sistem'e tabi tutulduklarına dikkati çekilerek, bu puanlamanın da yine bir üst sorumlu tarafından yapıldığı anlatıldı.
Bu yöntemle örgütün kendi mensuplarını dahi örgüte maddi katkısı, örgütün verdiği görevlerdeki performansı gibi kritere göre fişlediği, mensuplarını yakından takip edip değerlendirdiği ve örgüt mensuplarının gelişimini izlediğine yer verilen gerekçeli kararda, 'Kısaca; devletin resmi makamlarında bulunan her türlü gizlilik içeren bilgi, belge ve kayıtlar ve kamu personelleri hakkında yapılan fişlemeler, o kurumda çalışan örgüt üyeleri tarafından, örgütün birim ve bölge sorumlularına ulaştırılmakta, örgütün bilgi havuzunda toplanan bu tür veriler,, örgütün amaç ve stratejisi doğrultusunda kullanılmaktadır.' ifadelerine yer verildi.
Kararda, terör örgütünün 'tedbir' adı altında istihbarat servislerince uygulanan 'İstihbarata Karşı Koyma (İKK)' olarak adlandırılan koruyucu güvenlik tedbirlerini uyguladığına vurgu yapılarak, kamu kurum ve kuruluşlarına sızan örgüt üyelerinin, yine istihbarat literatüründe espiyonaj (ülkenin hükümetlerine, sivil ve asker bürokrasisine, stratejik kuruluşlarına ve diğer hedeflere sızan ajanların kapalı kaynaklardan temin ettikleri gizli bilgileri derleyerek, bağlı oldukları örgüte aktarma faaliyeti) ve kontraespiyonaj (kamu kurum ve kuruluşlarına sızan ajanların, karşıdaki gücü aldatmak amacıyla yanlış bilgi verme ve dezenformasyon faaliyetleri yürütme) olarak tanımlanan teknikleri kullandıkları belirtildi.
'Zarrab Davası üzerinden Türkiye aleyhine operasyon'
Kararda, kullanılan söz konusu teknikler göz önüne alındığında ortadaki örgütün, bir dini cemaat olmayıp, bir istihbarat servisi olduğunun açık kanıtı olduğu vurgulanarak, şunlar kaydedildi:
'Nitekim; FETÖ/PDY'nin, emniyet teşkilatına sızan örgüt üyeleri üzerinden yolsuzluk kılıfı altında yürüttüğü 17/25 Aralık siyasi darbe girişimine ait sahte/montajlanmış ses kaydı, görüntü, bilgi ve belgelerin, örgüt üyeleri tarafından ABD'ye kaçırılarak, Zarrab davası üzerinden Türkiye aleyhine bir operasyona dönüştürülmesi, ortadaki suç organizasyonunun, hangi uluslararası istihbarat servislerinin taşeronu olarak faaliyet gösterdiğini de açıkça ortaya koymuştur.'
'Diğer terör örgütlerine her türlü destek sağlanmıştır'
'Terör örgütünün nitelendirilmesi' başlığıyla yer verilen değerlendirmede, bir terör örgütünün varlığının kabul edilebilmesi için, örgütlü bağlılık, üyeler arasında görev bölüşümü, kod isimleri, bir hiyerarşi ve bu örgütün ideolojisini savunan insanların olması gerektiği anlatıldı.
Kararda, FETÖ/PDY elebaşının kendi icat ettiği karmaşık bir söylem metodu etrafında 'Kur'an-ı Kerim'in bir sırlar kitabı olduğu ve liderin de içinde yaşadığımız dönem için bunun ifşasıyla görevlendirildiği' bu nedenle de 'mehdi, mesih, kainat imamı' olduğu inancı etrafında şekillenen, sadece liderin bilip (rüyalar yoluyla) erişebildiği tartışılmaz yasaların varlığına inanılan, kendine özgü bir inanç ve ideolojisinin bulunduğu ifade edildi.
Hücre tipi yapılanma modeline göre faaliyet gösterdiği, üyeleri arasında 'mutlak sadakat ve itaat' anlayışı üzerine kurgulanmış, 'alttan yukarıya doğru rapor, yukarıdan aşağıya doğru talimat verme' şeklinde işleyen, katı bir hiyerarşi ve üyeler arasında sıkı bir işbirliği bulunan bu örgütün, devleti ve kendisine karşı duranları hasım ve karşı cephe olarak gördüğü, hasımlarını saf dışı etmek için de her türlü baskı, şantaj ve yasa dışı faaliyetleri gerçekleştirdiği belirtildi.
Gerekçeli kararda, tüm yapısıyla açık ve şeffaf olması gerekirken bir istihbarat örgütü gibi kod isimler, özel haberleşme kanalları, kaynağı bilinmeyen paralar kullanan FETÖ'nün yönetim kadrosunun, örgütün faaliyetlerini yurt dışından idare ettiği, yönetici ve mensuplarının çeşitli yabancı misyon temsilcileriyle mahiyeti bilinmeyen görüşmeler yaptıkları anlatılarak, diğer terör örgütleriyle temas kuran FETÖ'nün, bu örgütlere istihbarat, lojistik, eylem tarzı türü destek sağladıkları vurgulandı.
'Gülen, 'Tüm kılcal damarlara sızın' dedi, Hz. Peygamberi edep dışı ifadelerle istismar etti'
Gerekçeli kararda, terör örgütü elebaşı Gülen'in, 'Bütün güç merkezlerine ulaşıncaya kadar hiç kimse varlığınızı fark etmeden sistemin ana damarlarında ilerleyin' talimatı yer alırken, 'Fetullah Gülen, Hz. Peygamber efendimizin örgütün bütün hizmetlerini takip ettiğini, hatta evlerde uyurken üzeri açılan Gülen müntesiplerinin yorganlarını örttüğünü edep dışı tasvirlerle ifade etmektedir.' denildi.
İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi, 29 Kasım'da 8 sanığın ağırlaştırılmış müebbet, 20 sanığın ise müebbet hapis cezasına çarptırılmasına ilişkin kararının gerekçesinin yazımını tamamlandı.
130 sayfalık gerekçeli kararda, terör örgütü FETÖ/PDY'nin kuruluşu ve 15 Temmuz darbe girişimine kadar olan süreç anlatıldı.FETÖ/PDY terör örgütü elebaşı Fetullah Gülen'in üst düzey örgüt üyelerine/yöneticilerine hitaben yaptığı gizli bir toplantıdaki konuşmalara yer verilen gerekçeli kararda, terör örgütü lideri Gülen'in şu talimatlarına yer verildi:
'Esnek olun, sivrilmeden can damarları içinde dolanın. Bütün güç merkezlerine ulaşıncaya kadar hiç kimse varlığınızı fark etmeden sistemin ana damarlarında ilerleyin. Türkiye'deki güç ve kuvveti cephenize çekeceğiniz ana kadar her adım erken sayılır. Adliye, mülkiye veya başka hayati bir müessesede bizim arkadaşlarımızın mevcudiyeti öyle ferdi mevcudiyetler şeklinde ele alınıp değerlendirilmemelidir. Yani bunlar gelecek adına bizim o ünitelerde garantimizdir.
Bir ölçüde onlar bizim varlığımızın teminatıdır. Ben yine kuvvet dengesinin olmadığı için şahsen o yol yerine kendi düşüncemi yayma, kendi düşünce sistemim adına varlığı her tarafı fethetme, ele geçirme yolunu şahsen tercih ederim. Zaman henüz uygun değil. Bütün dünyayı omuzlayıp taşıyabileceğimiz zamana dek tamam olacağınız ve koşulların uygun olacağı zamana dek beklemelisiniz. Bilhassa, haber alma hususunda her zaman hasım cephenin çok önünde olunmalıdır.'
Örgüt liderinin, örgüt içinde belirli aşamalardan geçerek örgüt içinde güven telkin ettiği kaydedilen kararda, Gülen'in örgüt hiyerarşisi içinde belirli bir statüye sahip örgüt üyelerine yaptığı anlaşılan bu konuşmalarda temel hedeflerinin, başta siyaset, mülkiye, adliye, askeriye ve emniyet olmak üzere devletin tüm kılcal damarlarına sızarak kadrolaşmak suretiyle ''anayasal düzeni'' değiştirmek olduğuna vurgu yapıldı.
Gerekçeli kararda, Gülen'in, 'Bizi anlamadıklarından dolayı Türkiye'de iktidara talip falan... Deli mi bu adamlar, öyle küçük şeyle uğraşacağım ben. Senin iktidar dediğin şey nedir ki? Ben 20 yaşımda onu devireceğimi, yerine başkasını kuracağını planlamış insanım...' ifadesini kullanarak devleti ele geçirme planını, örgütün ilk kuruluş yıllarında hedefine koyduğunu ve bu doğrultuda gerekli stratejiyi oluşturduğu kaydedildi.
Terör örgütü elebaşının daha sonraki süreçte hedef büyütüp 1990'lı yıllardan sonra yurtdışına açılması ve 160'dan fazla ülkede okullar açarak benzer yapılanmaya gittiğine işaret edilen gerekçeli kararda, örgütün temel hedefinin sadece Türkiye'deki anayasal rejimi ele geçirmek değil, yapılanmaya gittiği her ülkedeki anayasal rejimleri de değiştirmeyi hedefine koyduğu vurgulandı.
Kararda, FETÖ/PDY'nin kuruluş yıllarından bu yana kendini dini referanslar üzerinden tanımlayarak bir cemaat görüntüsü vermeye çalışmış ise de bütüncül bir bakış açısı ile değerlendirildiğinde dini kavram ve değerleri örgüt çıkarları doğrultusunda yeniden biçimlendirdiği ifade edildi.
Örgütün, devlet içindeki tüm birimlerde en güçlü olmayı her türlü ahlaki/hukuki değerden daha önemli sayan yaklaşımı göz önüne alındığında, anayasal rejimi değiştirme 'hedefine ulaşmak amacıyla dini araçsallaştıran seküler bir suç organizasyonu' olduğu değerlendirmesi yapıldı.
Gülen'in kitap ve konuşma içeriklerine de yer verilen kararda, şu tespitlere yer verildi: ''Örgüt liderinin, bir taraftan sık sık tevazu (alçak gönüllülük) ve mahviyetten (kendine değer vermemek) söz etmesine karşın, diğer taraftan da kendisini 'Allah'la doğrudan konuşan', 'Peygamber efendimizle istişare etmeden karar vermeyen', 'Allah'ın kendisinde tecelli ettiği' ve 'ilahi sırların kendisine verildiği kişi' olarak sunması dikkate alındığında, bu abartılı tevazu ve mahviyet retoriğinin, aslında seçilmiş̧lik sanrısını gizlemeye dönük illüzyonist bir tavır olduğu kolaylıkla anlaşılabilir. Örgüt lideri Gülen, Hz. Peygamber efendimizle uykuda ve uyanıkken görüştüğünü, emirler aldığını ve ödüllendirildiğini sıklıkla ifade eder.
Örgüt lideri Gülen, birçok rüyasında Allah ve Hz. Peygamber tarafından özel olarak seçilip ilahi sevgiye mazhar olduğundan bahsetmekte, Kuran-ı Kerim'deki bazı ayetlerin bizzat kendisinden ve örgütünden söz ettiğini ileri sürmektedir. 'İstesek biz de cinlerle meşgul olabilir ve onları bazılarının üzerine salar, hatta akıllarıyla da oynayabiliriz' gibi ifadelerle kendisinin 'olağanüstü güçlere sahip seçilmiş kişi' olduğunu vurgulamaktadır.'
İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesinin gerekçeli kararında, FETÖ elebaşı Gülen'in vaazlarında, konuşmalarında ve kitaplarında yalnızca kendisini ilahi sırların verildiği seçilmiş kişi olarak tanıtmakla kalmayıp 'kendisine tabi olma bahtiyarlığına erişmiş' takipçileri hakkında da ayrıştırıcı ve seçkinci nitelemeler yaparak, diğer müminlerden ayrı bir yere yerleştirerek onları da bir anlamda kutsamaya çalıştığı vurgulandı.
İncelenen bazı konuşma ve kitaplarında Gülen'in, 'Hz. Peygamber efendimizin kendisinin vaazlarına iştirak ettiğini, takipçilerinin arasında dolaştığını' iddia ettiğine vurgu yapılan gerekçeli kararda, 'Hz. Peygamber efendimizin örgütün bütün hizmetlerini takip ettiğini, hatta evlerde uyurken üzeri açılan Gülen müntesiplerinin yorganlarını örttüğünü, edep dışı tasvirlerle ifade etmektedir.' denildi.
Kararda, Gülen'in örgütün eleman temininde en kritik rolü oynayan hücre evlerini, mescitlerle kıyaslayarak, bu evlere mescitlerden daha kutsal bir misyon yüklediğine dikkati çekilerek, şunlar kaydedildi:
'FETÖ/PDY örgütü lideri Gülen, kendisinin 'seçilmiş kişi' olduğunu Allah ve Hz. Peygamber efendimizle doğrudan görüştüğünü ve onlardan emir aldığı iddialarıyla tesis eder. 'Mesihlik' inancını kendi şahsı için, 'Mehdilik' inancını ise örgütü için yorumlar. Gülen takipçilerini 'Kutsiler', 'ruhani timler', 'ışık süvarileri', 'rabbaniler', 'ikinci sahabe nesli', 'sonsuz nur rehberleri' olarak nitelendirerek 'cenneti kazandıklarını ve seçilmiş olduklarını' telkin eder. Kur'an-ı Kerim'de müjdelenen seçkinler onlardır.'
Gülen'in bu övgülerinin, örgüt içerisinde otoritesini katmerleştirmekte ve takipçilerini emirlere itaate zorunlu bireylere dönüştürmekte kullandığı en büyük enstrüman olduğuna vurgu yapılan kararda, 'Örgüt üyelerinin 'seçilmiş' olduklarına inanmaları, onları kapalı bir yapıya hapsedip Gülen'in otoritesini vazgeçilmez hale getirir. Bu haliyle üyeler, örgüte yönelik analiz ve eleştiri kabiliyetlerini zamanla yitirir.' denildi.
Robotlaşmış örgüt mensupları
Gerekçeli kararda, küçük yaşlarda ailelerinden koparılarak örgütle bağ kurmaya zorlanmış, örgüt liderinin ve kendisinin 'seçilmiş kişi' olduğuna ikna edilmiş, mutlak itaat duygusuyla örgüt liderine koşulsuz olarak bağlanmış örgüt üyesinin zamanla rasyonel düşünmeyi bıraktığı belirtilerek, örgütün bu kişilerin aklını, iradesini ve duygularını örgütün soyut kişiliğine teslim ettiği, yapılan kimi uygulamaları sorgulayan örgüt üyelerine de 'Ağabeylerimiz yaptığına göre vardır bir bildikleri', 'detayda boğulmamak lazım' gibi söylemlerle sadece itaat eden, emirleri asla sorgulayamayan robotlaşmış bireylere dönüştürdüğü bildirildi.
Kararda, FETÖ/PDY elebaşı Gülen'in konuşmalarında ve kitaplarında her bir örgüt üyesinin sürekli bir 'metafizik gerilim' halinde bulunması gerektiğini söylediği belirtilerek, sık sık 'adanmışlık' vurgusunda bulunduğunu, örgüt literatüründe 'metafizik gerilimin', sol terör örgütlerindeki 'ideolojik yoğunlaşma' kavramının FETÖ'deki karşılığı olduğunu, örgüt elemanının, örgüt tarafından kendisine verilecek bir eylem emrini gerçekleştirmek üzere her an göreve hazır bir manevi atmosferde ve psikolojide bulunduğu aktarıldı.
Kararda, şu değerlendirmelere yer verildi: 'Adanmışlık, örgüt üyesinin, örgütün hedeflerini gerçekleştirmeye dönük maddi ve manevi olarak her türlü fedakarlığı yapmaya tam bir teslimiyetle hazır olma durumunu ifade eder. Örgüt lideri bu durumu Yunus Emre'nin 'Bana seni gerek seni' sözüyle izah eder ve kendisini örgüte adayan örgüt 'adanmış ruhlar' olarak nitelendirir. FETÖ/PDY terör örgütü lideri, örgüt üyelerine 'adanmışlık' adı altında örgüt yararına olmak kaydıyla gerektiğinde her türlü büyük günahı/suçu işleyebileceklerini, tüm inanç disiplinlerinde ve hukuk sistemlerinde şiddetle yasaklanan her türlü yasa dışı yöntemlere başvurabileceklerini salık verir.'
'Örgütün motivasyon aşaması'
130 sayfalık gerekçeli kararın 'Örgütün motivasyon aşaması' başlığını taşıyan değerlendirme bölümünde, örgütün ilk darbe mesajının örgüt tabanına, 2013 yılı Kasım ayında örgütün yayın organı olan Zaman Gazetesi'nin 'Zaman kardeşlik zamanı' başlıklı slogan adı altında hazırlanan reklam film ve afişleriyle verildiği belirtilen gerekçeli kararda, reklam görsellerinde, askerin elinde tuttuğu sayfada, 'bir ihtimal daha var' manşetinin yer aldığı, reklamla siyasal iktidara karşı aba altından sopa gösterilirken, diğer taraftan da örgüt üyelerine 'en son ihtimalin darbe olduğu' yönünde subliminal mesaj verildiği ifade edildi.
Gülen'den 'kılıcın hakkını verin' mesajı
Örgüt elebaşı Fetullah Gülen'in, Pensilvanya'daki malikanesinde yaptığı ve açık kaynaklarda 'Kılıçların Gölgesinde - 498.Nağme' başlıklı, 5 Şubat 2016 tarihli sözde vaazında söylediklerine yer verilen gerekçeli kararda, Gülen'in konuşmasında, 'örgüt üyeleri hakkında yürütülen soruşturmalara karşı sabredilmesi gerektiği, ancak örgütün sabır anlayışının durağanlık içeren bir sabır anlayışı olmadığı, amaca ulaşmak için mutlaka alternatif yolların/yöntemlerin oluşturulması gerektiğini' söyleyerek, bu sabır anlayışını 'aktif sabır' olarak nitelendirdiği dile getirildi.
Konuşmanın sonuna doğru dini kaynaklarda 'düşmanı yenme duası' olarak yer alan Arapça duayı okuyup açıklayan Gülen'in, konuşma bütünündeki 'düşman' tanımlamasıyla örgüte karşı yürütülen mücadeleye öncülük eden siyasal iktidarı kastettiğini açıkça ifade ettiği belirtilen gerekçeli kararda, şu değerlendirme yer aldı:
'Gülen konuşmasında, örgüt üyelerinin tutuklanmalarına gönderme yaparak, 'hürriyetlerine dönük saldırılar karşısında, bunları koruma adına düşmanla savaşılabileceğini, düşmanın öldürülebileceğini, düşmanla karşılaşıldığında mutlaka kılıcın hakkını vermek gerektiğini' vurguladığı, 'kılıç'ın, başta Genel Kurmay Başkanlığı'nın ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nın amblemleri olmak üzere TSK'nın temel simgelerinden biri olduğu, gücü ve kararlılığı simgelediği, TSK bünyesinde subay sınıfına mensup askeri personelin rütbe aldıklarında bir gelenek olarak kılıç kuşandıkları, yine etkin pişmanlıktan yararlanan birçok örgüt üyesinin alınan beyanlarında, 'harp okulundan mezun olan örgüt üyelerinin Fetullah Gülen'in huzuruna götürülerek burada kılıç kuşanma merasimi yapıldığını' beyan ettikleri, Gülen'in bu konuşması ile huzurunda kılıç kuşanan TSK içindeki örgüt üyelerine, 'düşmanla karşılaşıldığında kılıcın hakkını vermek gerektiği' mesajıyla birlikte, 'Öyleyse şimdiden tavrınızı ona göre ayarlamalısınız' şeklindeki sözleriyle, ileride gerçekleştirilecek bir darbe girişimine hazır olmaları yönünde subliminal mesaj verdiği, küçük yaştan bu yana örgüte karşı olan herkesi 'hasım cephe' adı altında 'düşman' tanımlaması içinde gören örgüt üyelerinin, örgüt liderinin 'hürriyetinizi müdafaa etme adına düşmanla karşılaştığınız zaman öldürebilirsiniz' şeklindeki talimatı uyarınca darbe girişimine direnen 250 vatandaşımızı ve güvenlik görevlilerimizi şehit ettikleri anlaşılmıştır.'
'Konuşmadan bir gün sonra gazetede yazdılar'
Halen 'FETÖ/PDY'ye üye olmak' suçundan tutuklu olarak yargılanan gazeteci Ali Bulaç'ın, örgüte ait Zaman gazetesinde, Gülen'in konuşmasından bir gün sonra, 6 Şubat 2016 tarihinde yazdığı 'Kıyam mı, temkin mi?' başlıklı yazısında, 'Kılıç her zaman gayrimeşru bir siyaset aracı mıdır? Zorbalar kılıç kullanır da, mazlumların kılıç kullanma hakları yok mu?' şeklinde yazdığı anlatılan kararda, yazıda, 'Kılıç kullanmanın mazlumlar için de bir hak olduğu' yönünde örgüt tabanına mesaj verildiği ifade edildi.
Zaman gazetesi köşe yazarlarından Abdullah Aymaz'ın da 16 Şubat 2016 tarihli, 'Salih Zat'ın dönemi' başlıklı yazısında bir şeyhle görüşmesini anlatırken, 'Şeyh efendi bizlere bol bol dua etti ve ilginç bir şekilde 2016 yılının çok zor geçeceğini, felaketlerin yakın olduğunu ve 2016 yılında göğsü yumruklandıkça genişleyen Salih Zat'a görevinin bildirileceğini söyledi' şeklinde ifadeler kullandığı belirtilen kararda, 'hakkında FETÖ/PDY yöneticisi olmak' suçundan dava açılan Abdullah Aymaz'ın küçük yaştan bu yana Gülen'in, 'seçilmiş kişi, beklenen salih zat, mehdi' olduğu inancıyla beyinleri yıkanmış örgüt üyelerine, 'Mehdi'nin 2016 yılında çıkacağı' mesajını verdiği, ileriki zaman diliminde örgüt elebaşı tarafından verilecek darbe talimatına koşulsuz olarak riayet etmelerini sağlamak amacıyla lidere olan bağlılığı artırmaya ve örgüt içi motivasyon sağlamaya çalıştığı dile getirildi.
Gerekçeli kararda, Abdullah Aymaz'ın 29 Şubat 2016 tarihli yazısında da Gülen'in 12 Eylül ihtilalinden önce yazdığı ve Sızıntı Dergisi'nin Haziran 1980 tarihli sayısında yayımlanan 'Nevbahar mesajı' başlıklı yazısını alıntıladığı ve yazısının sonuna da 'Şimdi de 36 sene sonra, diyorum ki: Yusuflara müjdeler olsun!..' şeklinde ifadeler kullandığının anlaşıldığı kaydedildi.
Cezaevindeki örgüt üyeleri: 'Yusuflar'
Yürütülen soruşturmalar nedeniyle tutuklanarak ceza infaz kurumlarına konulan örgüt üyelerinin 'Yusuflar' olarak nitelendirildiği ve tutuklanan örgüt üyelerinin Hz.Yusuf (a.s.)'a benzetilerek motivasyonlarının arttırılmaya çalışıldığı bilgisi de verilen gerekçeli kararda, Gülen'in 20 Nisan 2015 tarihinde yayımlanan ve örgütün yargı teşkilatı içindeki mensuplarına, cezaevlerinde bulunan örgüt üyelerinin salıverilmesi talimatını verdiği, 'Mukaddes Çile ve İnfak Kahramanları' başlıklı konuşması ile birçok konuşmada 'Yusuflar' tanımının kullanıldığı vurgulandı.
Şüpheli Abdullah Aymaz'ın, 'Yusuflara müjdeler olsun' tabirini kullandığı yazısıyla 12 Eylül ihtilaline göndermede bulunarak, cezaevlerinde bulunan örgüt üyelerinin çok yakında gerçekleştirilecek bir askeri darbe ile salıverilecekleri yönünde örgüt tabanına subliminal mesaj verdiği anlatılan gerekçeli kararda, Sızıntı dergisinde Gülen'in yazının yayımlandığı 1980 yılı itibariyle de örgütün TSK içerisinde yapılandığının anlaşıldığına işaret edildi.
Kararda, 'Örgüt liderinin askeri darbeyi baharın gelişine benzeterek, 'Kışlada sanki tozu dumana katarak gelen biri var' şeklindeki ifadesi ile 1980 darbesinin gelişini TSK bünyesindeki örgüt üyelerinden önceden haber aldığı belirlenmiştir. Örgüt liderinin bu haberi de örgüt tabanına şifreli bir şekilde aktardığı, nitekim örgüt liderinin 1980 ihtilaline ilişkin sözleri dikkate alındığında, örgütün 1980 ihtilalinden çok önce TSK bünyesinde yapılandığı ve örgüt mensuplarının örgüt liderine kurum içinden bilgi taşıdıkları anlaşılmıştır.' denildi.
Haki pardesülü vaazda geçen 'Kapadokya' ifadesi: Özel mahrem yerlerin TSK şifresi
Fetullah Gülen'in, 'baharın geliş haberini kışladaki bir defneden aldıkları' ifadesinin, Genel Kurmay Başkanlığı'nın ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nın simgesinde, general ve amirallerin şapkalarının kenarlarında sarı sırma şeklinde defne yaprağı bulunması nedeniyle ilgi çekici olduğu vurgulanan kararda, FETÖ/PDY elebaşının 19 Mart 2016 tarihinde Pensilvanya'daki malikanesinde üzerine ilk defa giydiği haki renk (asker yeşili) bir pardesü ile kameraların karşısına geçtiği ve canlı olarak yayımlanan sözde vaazında verdiği eylem talimatlarının hedef kitlesinin, örgütün TSK içerisindeki mensupları olduğunu subliminal mesaj olarak verdiği dile getirildi.
Gülen'in, konuşmanın bir yerinde, kurmakta olduğu cümleyi bir anda yarıda keserek ilgisiz bir şekilde, tane tane ve son derece dikkat çekici vurgulu ifadelerle, 'Anti parantez umum adına konuşuyorum, umum İslam toplumu adına, Kapadokya sakinleri, oradaki serkarlar adına konuşuyorum' şeklinde konuştuğu ve konuşmasında verdiği eylem talimatlarının hedef kitlesinin hangi örgüt üyeleri olduğunu ezoterik bir dille ifade ettiği aktarılan kararda, 'Bu ifadede kullandığı kelimeler incelendiğinde, Osmanlıca bir kelime olan 'Serkar' kelimesinin Türkçe'de 'komutan', 'amir', 'müdür' anlamlarına geldiği, 'Kapadokya' ifadesinin ise FETÖ içerisinde, 'özel mahrem yerler' olarak kodlanan kurumlardan TSK için kullanılan bir şifre olduğu, bu şifrenin anlamını örgüt içerisinde sadece -örgüt literatüründe, 'mahrem hizmetler veya hususiler' olarak adlandırılan ve örgütün TSK bünyesindeki örgütsel faaliyetlerini koordine eden- üst düzey TSK imamlarının bildiği anlaşılmıştır.' denildi.
Darbeden 39 gün önce alınan gizli tanık beyanı: 'TSK'ya 'yeşil', polise 'mavi' denir'
Gerekçeli kararda, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen 'FETÖ/PDY çatı soruşturması' sırasında 6 Haziran 2016 tarihinde, 15 Temmuz darbe girişiminden tam 39 gün önce beyanı alınan örgütün TSK (mahrem hizmetler) imamlarından gizli tanık 'Jüpiter'in beyanında, 'FETÖ üyesi olduğu, örgüt tarafından Kara Harp Okulu başta olmak üzere askeri okullara öğrenci sokmakla görevlendirildiği, halen kendisine bağlı örgüt üyesi 2 teğmenin sorumlusu olduğu' yönünde ifade verdiği belirtilerek, başta kendisine bağlı örgüt üyeleri olmak üzere, TSK içindeki örgüt mensuplarından tanıdığı çok sayıda örgüt üyesine ilişkin somut bilgiler verdiği ve ifadesi sırasında, 'Fetullah Gülen, vaazının içinde Kapadokya kelimesini kullandığında TSK'yı kastettiği örgüt jargonunda bilinir. TSK'ya 'yeşil', polise ise 'mavi' denir' şeklinde konuştuğu aktarıldı.
Gerekçeli kararda, örgüt elebaşı Gülen'in konuşma sırasında, örgütüne karşı etkin bir mücadeleye öncülük eden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere, siyasal iktidarı sorumlu tuttuğu belirtilerek, Gülen'in, örgüt üyelerinin gerekli ıslah hareketini yapmamaları, zalime dur dememeleri halinde ağlamaların ağlamaları takip edeceğini ve kendilerinin de ilahi gazaba uğrayacaklarını beyan ederek, TSK içindeki örgüt üyelerini darbe yaparak siyasal iktidarı indirmemeleri halinde Allah'ın gazabına uğramakla korkuttuğuna da işaret edildi.
'Islah' ve 'sulh'tan, Yurtta Sulh Konseyi'ne
Kullandığı sözlerle açıkça siyasal iktidara karşı güç kullanmalarının ve darbe yapmalarının talimatını veren Gülen'in konuşmasında sık sık 'ıslahçılar' ve 'ıslah hareketi' tabirlerini kullandığına dikkati çekilen kararda, 'Islah' kelimesinin Arapça kökenli bir kelime olup, 'sulh' kelimesi ile aynı kökten ('saleha' kökünden) türediği, 'ıslah' ve 'sulh' kelimelerinin aynı anlamı ifade ettiği, nitekim örgüt liderinin ezoterik bir dil kullanarak yaptığı bu konuşmadan gerekli mesajı alan örgüt üyelerinin kendilerini 'Yurtta Sulh Konseyi' olarak adlandırdıkları ve 15 Temmuz 2016 tarihinde bu isim altında darbe bildirisi yayımlayarak silahlı darbe teşebbüsünde bulundukları anlaşılmıştır.' ifadesi kullanıldı.
Gerekçeli kararda, şu değerlendirme de yapıldı:
'Örgütünün kurucusu ve lideri Fetullah Gülen'in 19 Mart 2016 tarihli konuşmasında, örgütün anayasal düzeni değiştirme amacı doğrultusunda silahlı darbe girişiminin talimatını verdiği, örgüt liderinin verdiği talimatın, örgütün hücre tipi yapılanma modeline uygun olarak 'abi-imam' tabir edilen yönetici vasfını haiz sivil unsurlar vasıtasıyla, alt kademelerde yer alan Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde yuvalanmış, içinde generaller ve amirallerin de bulunduğu subay, astsubay, uzman er ve erbaşlar ile askeri öğrencilerden oluşan, devletin silahlı gücünü kullanmaya yetkili hücrelere gizlilik kurallarına riayet edilerek ulaştırıldığı, küçük yaşlarda örgüte kazandırılarak 'mehdiyet inancı' çerçevesinde örgüt liderine koşulsuz itaate şartlandırılmış sözde 'altın nesil'in, yıllardır beklenen vaktin geldiği inancıyla 'altın vuruş'u yapmak amacıyla 15 Temmuz 2016 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmak ve anayasal düzeni değiştirmek amacıyla cumhuriyet tarihinin en kanlı darbe girişimine imza attıkları anlaşılmıştır.'
Paralel yapı-15 Temmuz (2016)-28 Kasım (2016) 'İstanbul 28 sanık (ilk 62) Sabiha Gökçen İşgali' davası (bitti)
Paralel yapı-TSK'daki Fetö'cülerin 15 Temmuz askeri darbe girişimi ile bağlantısının delilleri
Paralel yapıya açılan ve sonuçlanan davalar
(01 Ocak 2018, 12:40)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: