Ankara'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında Gölbaşı'nda bulunan Özel Kuvvetler Komutanlığını (ÖKK) ele geçirme teşebbüsüyle ilgili 68 sanığın yargılandığı davaya devam edildi.
30.12.2017 18:57 Ankara'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında Gölbaşı'nda bulunan Özel Kuvvetler Komutanlığını (ÖKK) ele geçirme teşebbüsüyle ilgili 68 sanığın yargılandığı davaya devam edildi.
25.12.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 14. Ağır Ceza Mahkemesindeki davaya sanıklar ve avukatları katıldı. Sanık yakınları da duruşmayı takip etti.
Duruşmada, önceki celsede çapraz sorgusu yapılamayan bazı sanıkların çapraz sorgusu yapıldı. Sanıklardan Şükrü Bülbül, hazır kıta nöbetinde nöbetçi amirlerin emri olmadan hareket etmelerinin mümkün olmadığını, nöbetçi amiri telefonla aradıklarını, amirin, 'Askerin emniyetini alın. Kesinlikle dışarı çıkmayın, beklemede kalın.' talimatı doğrultusunda hareket ettiklerini söyledi.
Bülbül, sanık Emrah Şentürk'ün soruları üzerine, yetkisi olmayan kimseye silah verilmediğini ve dışarıdaki özel kuvvet personelinin neden içeri alındığına ilişkin bilgisinin olmadığını belirterek, 'Gece 04.00 gibi dışarıdaki kişilere ateş emri verildi. Birileri bize komutanlarımıza ateş ettirmek istedi. Askerler, komutanlarımızın karşısına çıkarılmak istendi. Akıncı davasında yargılanan Raşit Öztürk'ün emrini dinlemiş olsak çok kan dökülürdü. Biz bu emre uymadık ve sabaha kadar orada kalan 38 askerin canına en ufak bir şey gelmesin diye uğraştık.' diye konuştu.
Tanık beyanları
Mahkeme heyeti, daha sonra tanıkları dinledi. ÖKK Okul Komutan Yardımcısı emekli Albay Mustafa Yılmaz Sayar, tanık olarak verdiği ifadede, olay günü 23.00 sularında telefonla birliğe çağrıldığını, saat 23.30'da Konya Yolu Üzümcü mevkisine geldiklerinde kışla ile Üzümcü arasındaki yola helikopterden ateş edildiğini gördüklerini anlattı.
Ateşin kesilmesiyle kışlanın nizamiyesine geçtiğini belirten Sayar, kendisi gibi kışlaya gelen bazı komutanlarla nizamiyeden içeri sokulmadıklarını belirterek, şunları söyledi:
'Dışarıdan hareket merkezi ve santrali arayarak içeride olanlar hakkında bilgi almaya çalıştık. Yaklaşık 1-1,5 saat içeri girmek için birinci bariyer çevresinde personeli iknaya uğraştık. Gece ÖKK'ya 2 helikopter geldi. Kısa süre sonra yoğun silah sesleri duyuldu. Helikopterlerden sonra 1-1,5 saat yine içeri girmek için uğraştık ama kabul etmediler. Bunun üzerine yürüyerek nizamiye bölgesine yaklaştık. Karanlıkta iki kişi, 'Durun, ateş edeceğiz' dediler. Yolun kenarına mevzilendik. Defalarca kendimizi tanıttık. Israrla 'Buradan gidin, yoksa sizi helikopterlere vurduracağız.' dediler. Bize hedef gözeterek ateş ettiler. Bunun üzerine tekrar 1. bariyer çevresine döndük. Orada toplanan kişi sayısı 40-50'yi bulmuştu. 3 grup halinde tertiplendik. 9-10 kişilik bir grubun batı istikametinden bölgeye yaklaşmasını, diğer grupların da doğu ve yol istikametinden nizamiyeye ulaşmasını kararlaştırdık. Saat 04.00'te bu faaliyet başladı. Saat 06.00-06.30 sularında İsmail Oğuz'un başından vurulduğunu duyduk. İki kişinin onu tahliye ettiğini gördüm. Sabah 07.00 sularında nizamiyeyle aramızda 40-50 metre kalmıştı. Bu saatlerde ikazlarla nizamiyedekilerin bir bölümü ellerini kaldırarak teslim oldu. Yere yattılar. Karşıdaki ateşler de kesildi. Daha sonra 40-50 kişilik grup nizamiye bölgesine girdi ve oradakileri etkisiz hale getirdiler. Ben ve 10-15 kişilik bir grup nizamiyenin kontrolü için görevlendirildik. Yerde yatan 14 kişi vardı. Silah ve mühimmatlarını ayırdık. İsminin Gökmen olduğunu öğrendiğim bordo bereli birini ölü gördüm. 12.00'ye kadar nizamiyenin kontrolünü sağladık. Daha sonra tugaya geçtim.'
'Tüm sorumluluğu üstüme alıyorum'
Sayar, nizamiyeden içeriye girmelerine müsaade etmeyen personeli iknaya çalışırken beyaz bir araç içinde Gökhan Mercan ve Ümit Muhtaçoğlu'nu gördüklerini belirtti. Bu kişilerin kışlada görevli olmadığını anlatan Sayar, 'Burada görevli değilsiniz, burada ne arıyorsunuz?' dedik. 'Çağrıldık, içeri gireceğiz.' karşılığını verdiler. Hangi sıfatla geldiklerini sorduğumuzda, 'Bize karışamazsınız.' dediler. Bu sırada Ümit Muhtaçoğlu, etrafındaki kişilerin arasından sıyrılarak Konya Yolu'na doğru koştu. Arkasından koşup yakaladık. Aracın yanında kontrol altına aldık.' dedi.
Bunun üzerine söz alan Muhtaçoğlu, İstanbul'da görevli olduğunu, bir arkadaşının düğünü için Ankara'da geldiğini, olay gecesi silahının istenmesi üzerine paniğe kapılarak kaçtığını söyledi.
Tanık Emre Hopa da sanıklardan Özgür Çiloğlu'nu, harp akademisinden tanıdığını belirterek, '15 Temmuz akşamı ona herhangi bir talimat vermedim. Tatbikatla ilgili bilgisi olup olmadığı konusunda aramızda WhatsApp üzerinden bir konuşma geçti. Ama ona herhangi bir talimatım olmadı. Talimat verme konumunda da değilim.' şeklinde konuştu.
Tanık Adnan Arıkan da 15 Temmuz'da sanık Süleyman Menteş'in aracını ödünç aldığını ve araçla Akıncı Üssüne gittiğini söyledi. Arıkan, 'Bu konudaki tüm sorumluluğu üstüme alıyorum. Benim yüzümden bu kişinin başına gelmeyen kalmadı. Aylardır vicdan azabı çekiyorum. Kız kardeşimin eşi Süleyman Menteş'in sorumluluğu yok. Ben de ne olduğunu bilmiyorum. Darbe girişiminin içinde olsam emanet arabayla gitmem. Taksi ile giderim.' dedi.
Tanık Albay Çağahan Yeğin de soru üzerine sanıklardan Ertuğrul Bozçal'ın darbeye karışıp karışmadığına ilişkin herhangi bir bilgiye sahip olmadığını söyledi.
Sanık Bekir Kurt, tanık Çağahan'a 'İdari tahkikat raporu hazırladınız. Nöbet yerlerinde darbeye karışan nöbetçi gördünüz mü?' diye sordu. Bu soruya karşılık Çağahan, 15 Temmuz'da nöbet listesindeki bazı nöbetçilerin değiştiğini tespit ettiklerini belirtti.
Sanıklardan Ömer Faruk Cavlazoğlu'nun, 'Benim talimatımla hareket edildiğine dair bir bulgunuz var mı?' sorusuna Çağahan, 'Hayır.' karşılığını verdi. Bunun üzerine Cavlazoğlu, 'İmzasız bir mülakat raporu yüzünden ailemden ayrı hapishanede yatıyorum.' dedi.
Sanık Fatih Rüştü Keten, 'Mehmet Ali Çelik ve Ümit Bak'ın listesinden dolayı tutukluyuz. Bu idari tahkikat raporuna da yansımış. Bu listeleri gördünüz mü?' sorusuna karşılık Çağahan, 'Aramada çıktığını duydum ama görmedim.' şeklinde savunma yaptı.
Duruşmada, önceki celselerde alınan savunmasında 14 Temmuz'da sonradan FETÖ mensubu olduklarını öğrendiği kişilerce alıkonulduğunu, tehdit edildiğini ve aynı günün gecesinde sanıklardan Mehmet Raydemir ve 'Halil' adlı kişiyle gittikleri Balgat'taki evde sanıklardan eski üsteğmen Serkan Ak'ı gördüğünü, daha sonra eve gelen iki kişiden 'komutan' diye hitap edilenin 'Yarın mesaiye gideceksiniz, (sanık) Ümit Bak albayınızı göreceksiniz.' dediğini savunan sanık Mehmet Koç'un babası tanık olarak dinlendi.
Baba Murat Koç, darbe girişiminden bir gün önce eşi ve çocuklarıyla tatilde olan oğlunun kendisini aradığını, ulaşamayınca 'Babam saat kaç olursa olsun beni beklesin' diye not bıraktığını, o sırada oğlunun komutanları tarafından Ankara'ya çağrıldığını düşündüğünü ifade etti.
Oğlunun gece 01.00-01.30 civarı geldiğini, heyecanlı olduğunu kaydeden Koç, oğlunun başına gelenlerden bahsettiğini aktardı. Koç, oğluna, 'Hiç kimse Türkiye Cumhuriyeti devletinden büyük değildir. Hiç kimse sana bir şey yapamaz' dediğini, sabahleyin Antalya'ya giderek torununu ve gelinini aldığını, ardından da oğlunu da alarak Safranbolu'ya geçtiklerini anlattı.
Koç, 'Darbe girişimini orada anladık. Oğlum, hain darbe girişiminin hiçbir aşamasında bulunmamaktadır. Bu işi FETÖ yaptı. Bunun ortaya çıkmasını istemiyorlar. Oğlum 15-17 Temmuz'da Karabük'teydi. Kesinlikle olaylara karışmamıştır. Sayın Cumhurbaşkanımız 'Sokaklara çıkın' dediği an oğlum da çıktı. Zaten oğlumu tehdit edenler hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunacaktık. Oğlumun FETÖ/PDY yapılanmasıyla hiçbir ilgisi yok' diye konuştu.
Sanıklardan Serkan Ak, söz alarak, 'Sizin oğlunuzun iftirası yüzünden yargılanıyorum' iddiasında bulundu.
Oğlunun savunmasında, lisede okuduğu dönemde bazı üniversite öğrencilerinden ders aldığından bahsettiğinin anımsatılması üzerine Murat Koç, lisedeyken, trafik kazası geçirmesi dolayısıyla oğlunun bazı derslerinin zayıf olduğunu ve ucuz özel ders aldırmak istediğini, bu konuda komşusundan yardım istediğini anlattı.
Koç, 'Kurtuluş'ta, taşradan gelen fakir öğrenciler para karşılığı ders veriyorlarmış. 3 veya 4 gün, yarı yıl tatilinde gitti. Ben onların para karşılığında ders vereceğini zannediyordum.' diye konuştu.
'İsmail başçavuşun yüzüne bakarak söyle'
Duruşmada daha sonra olay tarihinde ÖKK icra subayı olan emekli Albay Mustafa Fırat Çelik'in beyanı alındı.
Çelik, olay akşamı darbe girişimini öğrenmelerinin ardından ÖKK'ya giderek içeriyle temas kurmaya çalıştıklarını, bulundukları yerle nizamiye arasında 500-600 metre mesafe olduğunu, diyafonla konuşmaya çalıştıklarını, ancak içeri girmelerine müsaade edilmediğini anlattı.
İçeriyi 15-16 defa aradığını, sanıklardan Ümit Bak'a 7-8 kez telefon açtığını, ancak kendisine cevap verilmediğini ifade eden Çelik, 'Zekai Paşa'nın emri olduğunu, kapıyı açmaları gerektiğini sık sık tekrarladık. Bu uyarıları diyafonla yaptık. 'Buradan gidin' denildiğini duydum.' dedi.
Darbe girişimi olduğunu saat 01.00 sıralarında anladıklarını, bunu beraber olduğu kişilerden bazılarının içeridekilere ilettiğini bildiğini kaydeden Çelik, 'Nizamiyeden yapılan atışlar uyarı mahiyetinde miydi, yoksa üzerinize mi yapılıyordu?' sorusu üzerine, o gece ÖKK'dan açılan kurşunla gazi olan İsmail Oğuz ile aynı grupta bulunduklarını, atışların üzerlerine geldiğini söyledi.
Sanıklardan Uğur Demirtaş'ın, 'O gece vurulmadan içeri girmeniz doğal mı?' sorusuna da Çelik, 'İsmail başçavuş burada. İstersen onun yüzüne bakarak söyle' karşılığını verdi.
Tanık Mahmut Sönmez de olay tarihinde ÖKK'da karargah hizmetlerinde astsubay olduğunu belirterek, darbe girişimi gecesi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım'ın açıklamalarını televizyondan öğrendiğini, aynı şubede görev yaptığı arkadaşını aradığını, onun da bir şey bilmediğini söylediğini anlattı.
Daha sonra bir arkadaşından telefon aldığını, arkadaşının 'Ömer Faruk Bozdemir albayın komutasına gireceğiz' dediğini, bunun üzerine eşi ve çocuklarıyla vedalaşarak şahsi aracıyla ayrıldığını, arkadaşını aldığını ve ÖKK'ya gittiklerini ifade eden Sönmez, 'Gece 03.00-04.00 sıralarıydı. Nizamiyeye doğru ulaştım. Orada kalabalık bir grup vardı. İçine karıştım. Komutanlarla yakınlaşarak, durum hakkında bilgi almaya çalıştım. O sırada atışlar devam ediyordu. Tekrar ayağa kalkıp, arabama giderken üç el silah ayağımın dibine düştü. Bütün personelimi su kanalına sevk ettim.' diye konuştu.
Sönmez, ÖKK'dan üç ayrı noktadan atış geldiğini, dürbünlü silahla atış yapıldığını, bu silahı sonradan bulduklarını anlatarak, olay günü ilerleyen saatlerde silah ve personel takviyesiyle ÖKK'ya girdiklerini, ateş eden kişilerin derdest edildiğini kaydetti.
Davaya yarın devam edilecek.
26.12.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 14. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmaya sanıklar ve avukatları ile gazi İsmail Oğuz, Başbakanlık, TBMM ve şehit Ömer Halisdemir'in yakınlarının da arasında bulunduğu bazı müdahillerin avukatları katıldı.
Sanık yakınlarının da takip ettiği duruşmada tanıkların beyanları alındı.
ÖKK Okul Komutanlığında görevli Albay Tan Dervişoğlu, 15 Temmuz 2016 gecesi oğlu hastalandığı için hastanede olduğunu, yaşanan hareketliliğin ardından ÖKK'ya gittiğini, nizamiyeden alınmadığını ve içeriye girmeye çalıştığını belirtti.
Mahkeme Başkan Bayram Kantık'ın, 'Nizamiye önündeyken içeriden kimseyle temas kurdunuz mu?' sorusu üzerine Dervişoğlu, şunları anlattı:
'Mihrali Atmaca ile görüştüm. Telefonda Mihrali'ye nizamiyedeki adamların onun adamı olup olmadığını, ne yaptıklarını sordum. O sırada hedef gözetilmeksizin, her taraftan ateş ediliyordu. Mihrali, 'Bana emir verdiler, komutanın emriyle Ümit Bak ve Mehmet Ali Çelik'i gözetim altına aldım' dedi. 'Komutan kim?' dediğimde de 'Zekai Paşa' yanıtını verdi. Bir başçavuşun vurulduğunu söyledi. Başlangıçta bir anlam veremedim. 'Neden vurdunuz? Manyak mısınız?' dedim. O da Semih Terzi'nin vurulduğunu ve başçavuşun Terzi'ye ateş ettiği için vurulduğunu anlattı. Terzi ve Ömer Halisdemir'in öldüğünü söyledi. Terzi'nin darbeci olduğunu söyledim, bana şaşkın bir şekilde 'Neler oluyor komutanım anlayamıyorum' tarzı şeyler söyledi. Komutanlık önüne geldiğimizde de bizi Mihrali Atmaca karşıladı.'
Başbakanlık Avukatı Alaaddin Varol'un, 'Darbe girişiminden önce size, ÖKK'ya terör saldırısı olacağı ya da tatbikat yapılacağı söylendi mi?' sorusuna Dervişoğlu, 'Hayır, öyle bir bildirim almadık.' cevabını verdi.
Avukat Varol, darbe girişimi sırasında ÖKK Karargahına giremediklerini belirten Dervişoğlu'na, 'O akşam siz içeri giremezken başkaları içeri girdi mi?' diye sordu. Dervişoğlu, 'Kamera görüntüleri ve personel ifadelerine göre silahlı, tam teçhizatlı ve özel araçlarıyla giren personel olduğunu öğrendik. Biz gelmeden girmişler. O akşam tüm ülkede olduğu gibi karargahta da korkunç bir karmaşa vardı.' dedi.
Varol, davanın bazı sanıklarının, 'Zekai Aksakallı, (darbe girişimine katılan) herkesin öldürülmesi talimatını verdi.' şeklinde beyanda bulunduğunu hatırlatarak, Dervişoğlu'na 'İsteseniz içeri girdiğinizde herkesi öldürebilir miydiniz?' sorusunu yöneltti.
Dervişoğlu da bu soruya, 'O şekilde bir emir verilmiş olsaydı ya da böyle bir şey yapılmak istenilseydi onları engelleyecek bir şey yoktu. Oradaki personel son derece itidalli davrandı ve sadece derdest etti.' karşılığını verdi.
Duruşmaya tanık beyanlarıyla devam edildi.
27.12.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 14. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmaya sanıklar ve avukatları ile gazi İsmail Oğuz, Başbakanlık, TBMM ve şehit Ömer Halisdemir'in yakınlarının da arasında bulunduğu bazı müdahillerin avukatları katıldı.
Duruşmanın öğleden sonraki bölümünde tanık olarak dinlenen Albay Ümit Koçak, darbe girişimi sırasında ÖKK'da nöbetçi amir olarak görev yaptığını anlattı. Hareketlilik üzerine odasına gittiği sanıklardan Harekat Şube Müdürü eski kurmay albay Ümit Bak'ın kendisine terör saldırısından bahsettiğini söyleyen Koçak, bir süre sonra o dönem ÖKK komutanı olan Korgeneral Zekai Aksakallı'nın telefonla arayarak, 'Nöbetçi heyetinden güvendiğin adamları al. İçeride hainler olabilir. Dikkatli ol.' dediğini ve nizamiye kapılarının kapatılması emrini verdiğini belirtti. Koçak, ardından Aksakallı'nın emir astsubayının bir tim ile zırhlı araç istediğini dile getirdi.
İlerleyen saatlerde Aksakallı'ya gönderdikleri timin helikopterden açılan ateşle vurulduğunu ve yaralılar olduğunu öğrendiklerini aktaran Koçak, bu bilgiyi Ümit Bak ile paylaştığını belirterek, 'Saat 24.00 sularında Bak'ın yanına çıktığımda bana bir emir okudu. Emirde silahlı kuvvetlerin yönetime el koyduğu, Zekai Aksakallı'nın görevden alındığı ve Semih Terzi'nin ÖKK'nin başına atandığı belirtiliyordu.' dedi.
Bir süre sonra Harekat Merkezi'ne geçtiklerini anlatan Koçak, şöyle devam etti:
'Harekat Merkezinde Albay Ümit Bak, Zekai Aksakallı ile telefonla görüştü. Konuşma normal başladı, sonra emri okudu ve tartışmaya başladılar. Ümit Bak, 'Ben elimdeki emre bakarım. Bu emre uyulacak.' dedi ve telefonu sert bir şekilde kapattı. Nedim Şahin ve Muzaffer Han, silahlarını bana doğrultmuşlardı. Bu sırada Mehmet Ali Çelik, 'Herkes tarafını ve yerini belli etsin.' dedi. Aksakallı, tekrar Ümit Bak ile görüşmek istedi. Bak görüşmeyi kabul etmedi. Bana, 'Komutan seninle konuşmak istiyor.' dediler. Telefona doğru yöneldiğim sırada Nedim Şahin silahını gösterdi. Bunun üzerine telefona gelemediğimi komutana iletmelerini istedim. Bu sırada Nedim Şahin, hiddetle telefonu açan başçavuşun yanına gitti. Elinden telefonu aldı ve kapattı.
Bir süre sonra aşağıya indik. Volkan Vural Bal bana 'Ne yapacağız?' diye sordu. Ben de 'Sabaha kadar sağ kalacağız. Bu işe karışanları tespit edip sabah bizimkiler geldiğinde yakalanmalarını sağlayacağız.' dedim. Kameralardan birliğin çevresinde kimler olduğunu tespit için uğraştık. Nizamiyede telefonumuza cevap veren Başçavuş Fatih Uysal'a, 'Seni kim görevlendirdi?' diye sordum. Uysal, kendisini Ümit Bak'ın görevlendirdiğini söyledi. Uysal'dan nizamiyeye gelecek personele ateş etmemelerini istedim. 'Ben burada nöbetçi subayım. Emir komuta bende. Kimseyi tanımam.' karşılığını verdi.'
'İçeri gir yoksa vurulursun'
Ümit Koçak, helikopter sesi duyduklarını ve Semih Terzi'nin geldiğini anladıklarını belirterek, 'Kameraları o tarafa ayarladık. Terzi'nin gelişini görmedik ama çatışmayı gördük. Bu sırada bir kişiyi gördüm. Bu kişinin tabur komutanlarından Fatih Şahin olduğunu fark ettim. Bana 'Komutanım içeri gir, yoksa vurulursun.' dedi. Ben bunu tehdit olarak algıladım.' diye konuştu.
Semih Terzi'nin vurulduğunu öğrendiklerini ve bunu üstleriyle paylaştıklarını anlatan Koçak, bir süre sonra Muzaffer Han ile Şenol Soylu'nun hiçbir şey olmamış gibi kamera merkezine girdiğini, onları içeride tuttuğunu, bu sırada kameralardan Ümit Bak ile Mehmet Ali Çelik'i elleri başının üstünde komutanlık katından inerken gördüklerini anlattı.
Bu kişilerin dışarıdaki ağaçlık alana götürüldüğünü ifade eden Koçak, 'Pencereye yaklaşan birini gördük. Bu kişi Mihrali Atmaca'ydı. 'Birini öldürdük. Geri kalan personeli yakaladık.' dedi. Tüm nöbetçi heyeti arayarak aşağıya inmelerini sağladık. Kontrol artık bizdeydi.' diye konuştu.
Bunun üzerine söz alan sanık Ümit Bak, Zekai Aksakallı'nın 'Semih Terzi hariç hiçbir general içeri alınmayacak' talimatı verip vermediğini sordu. Koçak, 'Hayır' karşılığını verince Bak, 'Aksakallı sana, Semih Terzi hariç generaller dahil kimse içeriye alınmayacak emri verdi. Bu emri odamın önünde bana tebliğ etmediniz mi? Ben bunu bugün söylemiyorum, 16 Temmuz'daki ifademde söyledim' dedi. Koçak ise bu iddayı yalanlayarak, 'Komutanın emri net. Generaller dahil içeri kimse alınmayacak emrini verdi.' dedi.
Sanıklardan Uğur Demirtaş birçok kişinin 15 Temmuz'da nöbet değiştirdiği için şüphe altında kaldığını belirterek, Koçak'a o gece kendi nöbetini mi tuttuğu sorusunu yöneltti. Koçak, 'Kendi nöbetimdi. Sadece nöbet listesi taslak halindeyken bir personel değişim istedi. Tarihi bile bilmeden değiştirin dedim' karşılığını verince salonda uğultular yükseldi. Bunun üzerine mahkeme başkanı, 'Salonu boşaltırım. Burası kahvehane değil' uyarısında bulundu.
'Halisdemir ile 8 kez görüştük'
Mahkemenin tanık olarak dinlediği Makbul Uluğ da Zekai Aksakallı'nın emir astsubayı olarak görev yaptığını belirtti. Darbe girişimi sırasında Genelkurmay'dan Mahir Eser'in arayıp 'Doğru taraftaysan komutanımıza sahip çık' dediğini, bunun üzerine görüştüğü Aksakallı'nın 'Beni almaya çalıştılar ama ben kurtuldum.' dediğini, görüşmenin ardından komutanın yanına gittiğini ve sabaha kadar Aksakallı'nın güvenliği sağlayıp telefon görüşmelerine yardımcı olduğunu söyledi.
Uluğ, soru üzerine Aksakallı'nın Ümit Bak ve Mehmet Ali Çelik ile görüştüğünü, bu kişilerin Aksakallı'ya, 'Genelkurmay'dan emir geldi. ÖKK komutanı Semih Terzi oldu. Emirleri ondan alacağız.' dediğini aktardı.
Makbul Uluğ, Ömer Halisdemir ile 8 kez görüştüklerini, ilk olarak Halisdemir'in Aksakallı'yı aradığını dile getirdi. Soru üzerine Aksakallı'nın 16 Temmuz'da saat 10.30 sularında karargaha geldiğini belirten Uluğ, komutanın neden daha erken bir saatte kışlaya gitmediği sorulunca, MİT müsteşarlığından zırhlı araç istediklerini, araç gelir gelmez kışlaya geçtiklerini belirtti.
Aksakallı'nın kamera kayıtlarını inceleyip incelemediğine ilişkin sorusunu da Uluğ, 'Direkt olarak incelemedi. Gelir gelmez incelemediğini biliyorum' diye cevapladı.
Tanık Savaş Karakuş ta özel hava alayı ve muhafız alayına malzeme taşınmasıyla ilgili bildiklerini anlattı.
Beyanların ardından talepleri dinlenen sanıklar, tahliye ve beraat istedi. Daha sonra mütalaasını açıklayan duruşma savcısı 4 sanığın tahliyesini talep etti.
Duruşmaya verilen aranın ardından kararını açıklayan mahkeme heyeti, sanıklar Alperen Berat Durmuş, Ertuğrul Bozçal, Sedat Soysal, Selçuk Sert, Emrah Şentürk, Mehmet Kuşçu, Ömer Faruk Cavlazoğlu, Mehmet Koç, Yıldıray Yılmaz, Gürbüz Türk ve Raşit Özdilek'in adli kontrol şartıyla tutuksuz yargılanmak üzere tahliyelerine hükmetti.
Tutuklu diğer sanıkların bu halinin devamına karar veren heyet, davayı 12-13 ve 14 Mart 2018'de görülmek üzere erteledi.
Paralel yapı-15 Temmuz (2016)-16 Aralık (2016) 'Ankara 69 sanık ÖKK Darbe Yapılanması' davası
(30 Aralık 2017, 18:57)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: