Ankara'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişimi sırasında Jandarma Genel Komutanlığının Beştepe Karargahı'ndaki eylemlerle ilgili 244 kişinin yargılandığı davaya sanık savunmalarıyla devam edildi.
02.12.2017 17:18 Ankara'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişimi sırasında Jandarma Genel Komutanlığının Beştepe Karargahı'ndaki eylemlerle ilgili 244 kişinin yargılandığı davaya sanık savunmalarıyla devam edildi.
27.11.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 23. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsünde görülen davanın duruşmasında sanıklar, avukatları ve müştekiler hazır bulundu.
Duruşmada, 15 Temmuz 2016'da Mamak 28. Mekanize Tümen Komutanlığında görev yaptığını belirten eski üsteğmen Taner Yurt, FETÖ ile hiçbir bağlantısı olmadığını savunarak, etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak istemediğini söyledi.
Yurt, darbe girişimi akşamı alarm verildiği için saat 22.00 sıralarında tugaya geldiğini bildirerek, 'Birliğe girdiğimde alarm durumu verilmişti. Garajlar bölgesinde birlikler toplanıyordu, benim muharebe destek bölüğü de garajlar bölgesine toplandı, bölük komutanı da geldi, daha sonra bölük komutanı ile beraber bölük garajlar bölgesindeydi, biz de aşağıya indik. Mühimmat alındıktan sonra zırhlı muhabere araçlarına (ZMA) binildi, daha sonra Meriç üsteğmen ayrıldı, bölük komutanı da 'Tabur komutanı ile beraber gidiyorum.' dedi. Araca binmediğim için tabur komutanı beni gördü ve 'Taner sen de bir ZMA'ya bin.' dedi, ben de herhangi bir ZMA'ya bindim. Genelkurmay'a saldırı olduğu söyleniyordu.' ifadelerini kullandı.
Genelkurmay Başkanlığına emniyeti almaya gittiklerini aktaran Yurt, şunları söyledi:
'Emniyete almaya gidiyoruz şekilde birlikten çıktık. Samsun yolundan gittik, daha sonra Ulus istikametinden Beştepe'ye doğru gittik. Bir karışıklık vardı, halk üzerimize geldi, biz ZMA'larla arasında kaldık, bize saldırıyorlardı ZMA'nın üzerine çıkıyorlardı, yaklaşmayın diye uyardık, ondan sonra da kapakları kapattık. Daha sonra Jandarma Genel Komutanlığının önündeki köprü altında tek başımıza kaldık. Halktan kurtulunca orada durduk. Jandarma Genel Komutanlığının C kapısına gittik, orada da vatandaşlar vardı. Kapağı açtığımda halk yine bizim üzerimize geldi. ZMA'ya çıkmaya çalışıyorlardı, bağırıp çağırıyorlardı. Biz de 'Yaklaşmayın, emir aldık biz.' dedik. Binaya yaklaştırmamaya çalıştım, bina koruması yapacağız diye düşündüm, binaya yaklaştırmamaya çalıştım, yaklaştılar yine geldiler, ben havaya iki yada üç el ateş ettim, çünkü artık ZMA'ya çıkıyorlardı.'
'Paralel yapı darbe yapıyor' dediler '
Nizamiye yakınındaki polislerin olayları yatıştırdığını ve halkı uzaklaştırdığını kaydeden Yurt, savunmasına şöyle devam etti:
'Polislerin yanında indik, ileride tanımadığım bir yarbay vardı. Yanına gittik, 'Komutanım ne oldu?' dedim. Halkı uzaklaştırmamızı ve binaya yaklaştırmamızı istedi. Vatandaşı işaret ederek, 'Uzaklaştırın, yapın gerekeni.' dedi. 'Yapın gerekeni' denilince ateş edin diye anladım. Kimseye ateş emri vermedim. Duvar tarafında polisler vardı, yarbay bu kişileri de göstererek, 'Bunları da atın.' dedi. Şaşırdım, yanımda Kürşat Yaman üsteğmen vardı. Ne ben ne de Kürşat, polislere bir şey yapmadık. O sırada helikopter geldi, bize doğru ateş etmeye başladı. Halk da vardı, halktan vurulanlar oldu ateş edildiğinde. Ben de geldiğimiz ZMA'ya doğru koştum. Helikopterin bir vatandaşı vurulduğunu gördüm, arka tarafta da vurulanlar oldu ama net görmedim, daha sonra helikopter gitti. ZMA'ya girdim, kapakları kapattım. Korktuğum için kapağı bir daha açmadım.'
Yurt, beklerken tabur komutanını aramaya çalıştığını ancak ulaşamadığını öne sürerek, şöyle savunma yaptı:
'Sungur yüzbaşıyı aradım, 'Komutanım tabur komutanımıza ulaşamıyorum, halk saldırıyor. Ne yapacağız?' dedim. Tabur komutanının yanında olduğunu ve verebileceğini söyledi. Komutana, ne yapmamız gerektiğini sorduğumda, 'Tereddüt etme Taner' dedi. Polisler etrafımızda, biz araçlarda bekledik bir müddet. Serhat üsteğmeni aradım ve ne yapacağımızı sordum. Polisler, Serhat üsteğmenin ZMA'sının yanına gitti, kapağı açtılar konuştular. Daha sonra Serhat üsteğmen aşağıya inerek, polislerle konuştu. Bir özel harekat polisi vardı. Darbe yapıldığını o polisten öğrendim. Bize 'Paralel yapı darbe yapıyor, jandarmanın içinde onlar, sizin tabur komutanınız da içeride o da onlardan.' dedi. Duyduklarımızdan sonra 'silahları bırakın' deyince de bıraktık.'
Üzerine atılı suçlamaları kabul etmeyen Yurt, FETÖ ile hiçbir bağlantısı olmadığını öne sürerek tahliyesini istedi.
'Yorgunluktan uyuyakaldım'
Sanık eski astsubay Abdulhamit Özmen de üzerine atılı suçlamaları kabul etmeyerek, hayatının hiçbir döneminde FETÖ ile herhangi bir ilişkisinin olmadığını savundu.
Darbe girişiminde, Jandarma Genel Komutanlığında bilgi işlem merkezinde çalıştığını anlatan Özmen, 'Nöbette kalma sebebim, iddianamede belirtildiği gibi evimde internet olmaması değil. Mesai bitiminde odama geçtiğimde servislerin hareket ettiğini gördüm. Odada, nöbetçi olan mesai arkadaşım Kadir vardı. Yapacakları konusunda konuştuğumuz sırada bölük komutanımız yüzbaşı Erkan Demir odaya girdi. 'Akşam siber saldırı olabilir, çıkmayın ve pencereye yaklaşmayın.' dedi. Yemekten sonra Kadir rahatsızlandı, onunla ilgilendim, Kadir daha sonra hava almak için bahçeye çıktı.' dedi.
Özmen, evine gitmek için bölük komutanı Erkan Demir'i aramak üzere Jandarma Genel Komutanlığı bahçesine çıktığını belirterek, şunları kaydetti:
'Bahçede hareketlilik vardı. Bir rütbeli yanıma gelerek kim olduğumu sordu. Tekmil verdim, bana saldırı olacağını ve güvenli bir yere geçmemi söylediler. Binaya girdim, beklemeye başladım. Karmaşa yaşanıyordu ama ne olduğunu anlamadım. Yaşanan yoğunlukta aşağıya indim, bir müddet burada kaldım. Daha sonra tekrar yukarı çıktığımda yorgunluktan yığılıp uyuyakaldım. Saat 6 civarında bir koşuşturma vardı, bende onları takip ettim. Herhangi bir olaya karışmadım.'
Sabaha karşı bulunduğu odadan çıkmadığını öne süren Özmen, 'Bizi orada alıkoydular. Orada rehineler vardı, ben de rehineydim. Camlar patlıyordu, çatışma oluyordu, bombalıyorlardı. Benim teçhizatım ve silahım vardı. Ama kimseyle çatışmadım, bir yarbay ve yüzbaşı 'Karşı gelenin kafasına sıkarım.' dediği için müdahale edemedik. Sabah olmak üzereyken kaçtım. Nöbetçi sistem odasına geldim. Polisi ve ailemi aradım. Sonra teslim oluyoruz diye ses duydum. Sonra polis panzerleri beni teslim aldı.' savunmasında bulundu.
İddianamede yer alan fotoğraflardaki kişinin kendisi olmadığını savunan Özmen, üzerine atılı suçlamaları kabul etmeyerek tahliye talebinde bulundu.
Üzerine atılı suçlamaları kabul etmeyen eski Astsubay Abdurrahman Özdemir, '15 Temmuz 2016'da Kara Harp Okulunda saat 19.00 sıralarında kurstan ayrılarak evime gittim. Aynı gün saat 21.30 sıralarında kursa tekrar gelecektik. Eve gittim, yemek yedim, kursa gitmek için hazırlığımı yaptım, arabamla yola çıktım. Kurstan arkadaşım Tahsin Egin'i evinden aldığım sırada üniformamı unuttuğumu fark ettim.' dedi.
Üniformasını almak için tekrar eve giderken sanıklardan Jandarma İstihbarat Grup Komutanlığında görevli eski Yüzbaşı Veli Köse'nin kendisini arayarak, Jandarma Genel Komutanlığından aradığını ve kendisi dahil birkaç kişiyi çağırdıklarını söylediğini öne süren Özdemir, şunları söyledi:
'Kursiyer olduğumu, bir yanlışlık olabileceğini söylediğimde Veli Köse, 'Orada anlarız. Özellikle vurguladılar, sen ve birkaç kişiyi daha çağırdılar, gitmemiz gerekiyor.' dedi. Buluştuğumuzda da Veli Köse'ye görevin içeriğini sordum, o da bilmiyordu. Genel Komutanlığa gittiğimizde Veli Köse, durumu öğrenmek için yanımızdan ayrıldı. Bir süre sonra geldiğinde bize, ihtilal olacağını söylediklerini söyledi. 'Ne ihtilali komutanım?', dedik. O da 'İhtilal olacağını söylediler, az önce emir verdiler. Bana da kızdılar, hemen hazırlanın birazdan hazırlık yapmış olarak bizi görecekler.' diye konuştu.'
Kurmay Albay Güven Şağban'ın derdest edilmesine ilişkin gösterilen fotoğraflardaki kişinin kendisi olmadığını öne süren Özdemir, fotoğraflardaki kişileri de tanımadığını savundu.
Ambulansla GATA'ya yaralı götürdüklerini ileri süren Özdemir, şöyle devam etti:
'Yaralı bir binbaşı vardı, onu GATA'ya götürdük. Televizyon izleyen erlerin yanında biraz uyudum. Saat 05.00 gibi kalkınca televizyonda haberlerde darbe girişimi olduğuna yönelik haberleri görünce durumun vahim olduğu kanaatine vararak oradan ayrıldım. Saat 07.00 sıralarında evime gittim, arabamı kapalı garaja çekerek olayın şokuyla orada bir müddet beklerken uyuyakaldım. Saat 09.30 sıralarında uyandım ve eve geçtim. Ben kursiyer olduğum için olaylardan dolayı o gün kursa da katılamamıştım. Bu nedenle takım komutanını arayarak olaylardan dolayı gelemediğimi izah ettim. O da bana, 'Şu an çok yoğunuz, 3-4 saat sonra ara görüşelim.' dedi. Öğle sıralarında tekrar aradığımda saat 15.00-16.00 gibi okulda olmamı söyledi.'
Emir-komuta zinciri içinde hareket ettiğini ileri süren Özdemir, 'Üstlerimin talimatıyla Jandarma Genel Komutanlığına gittim ancak kanunsuz bir olay gerçekleştiğini görünce de yaralı binbaşıyı hastaneye götürme bahanesiyle komutanlıktan ayrılarak oradan kaçtım. Bu nedenle darbe girişimine fiili olarak katılmış olmam kesinlikle söz konusu değildir. Hatayı gördüğüm ve öğrendiğim an olay yerini terk ettim. Bu nedenle bilmeyerek de olsa bir olaya karışıp hata yaptıysam Türk halkı karşısında herkesten özür diliyorum.' ifadesini kullandı.
FETÖ'nün şifreli haberleşme programı 'ByLock'u kullanmadığını savunan Özdemir, iddianamede yer alan 'ABDO 1989' kullanıcı isimli hesabın kendisine ait olmadığını öne sürerek tahliyesini istedi.
-'Karargaha sıkın olduğu için gittik'
Sanık Astsubay Ahmet Parlak da üzerine atılı suçlamaları ve daha önceki ifadelerini kabul etmeyerek, savunmasının dikkate alınmasını talep etti.
Darbe girişiminde Jandarma Genel Komutanlığında görev yaptığını, 15 Temmuz saat 21.30'da sanıklardan eski Jandarma Kurmay Yarbay Yavuz Aydın'ın kendisini arayarak acilen Emek metro durağına gelmesini istediğini öne süren Parlak, 'Emek'e gittiğimde Jandarma Genel Komutanlığı Teknik Daireden soyadını bilmediğim tanıdığım Sadık Başçavuş, İstihbarat Grup Komutanlığından Osman Astsubay ve tanımadığım sivil giyimli 3-4 asker geldiler. Yavuz Yarbay bize, 'Arkadaşlar Karargahta sıkıntı var, oraya takviye gideceğiz.' dedi. Ben kendi aracıma Sadık Başçavuş ve Osman Astsubay ile birlikte binerek iş yerine gittik.' dedi.
Jandarma Genel Komutanlığı nizamiyesindeki görevlilerin neden geldiklerini sorması üzerine 'Bizi Yavuz yarbay yolladı, sıkıntı varmış takviyeye geldik.' dediğini öne süren Parlak, 'Bizi içeriye almadılar. Ben de arabayı dışarıya park edip yürüyerek nizamiyeye geldiğimde girişte bir karışıklık vardı. Yavuz yarbayı bulmak için karargaha girdim. Devrem Yüzbaşı Veli Köse'yi gördüm, neler olduğunu sordum. Kendisi de bir şey bilmediğini, takviye için geldiğini ve C nizamiyede görevlendirildiğini söyledi. Yavuz Yarbay'ı sordum, 'Görmedim.' dedi. Telefon ile Yavuz Yarbay'ı aramasını söyledim, aradı fakat nerede olduğunu öğrenemedik.' ifadelerini kullandı.
Sanıklardan eski kurmay binbaşı Ahmet Özcan'ın nizamiye kapısında yerde bacağından yaralanmış halde yattığını gördüğünü belirten Parlak, şu şekilde ifade verdi:
'O esnada ambulans geldi. Ben kendisine yardımcı olmak için başında durdum, ambulansa bindirilmesine yardımcı oldum. Ben tekrar Yavuz Yarbay'ı aramak için tekrar binaya girdim. Kalabalıkta muhabereci arandığı söylendi, ben de yanlarına gittim. Muhabere Merkezine bir personel lazımmış. Ben de gönüllü olarak, haber merkezine girdim. Tanımadığım 6-7 personel vardı. Bana 'telefona otur, bölgeleri ara, gönderilen mesajların ulaşıp ulaşmadığını, bölge komutanı ve kurmay başkanlarına vakit kaybetmeden ulaştırılması gerektiği hususlarını söyle.' dediler. Ben de bildiğim kadarı ile bölgelerini arayarak bu hususları sordum.'
Muhabere Merkezinden dışarı çıktığında bir kişinin 'Saldırı var, hemen B1'den MP-5 alın' dediğini ileri süren Parlak, 'Direk B1'e indim bir tane MP-5 ve dolu şarjör alarak nizamiyeye doğru gittim. B nizamiyede tanımadığım asker ve siviller vardı. Saat 23.30 sularında bir polis şortlantı ateş ederek nizamiyeden girmeye çalıştı. Halk toplandı. Uçaklar sorti yapmaya başladı. Helikopterlerin polislere ateş ettiğini gördüm. Sabaha kadar birbirimize ateş ettik. Polise fazla direnemeyeceğimizi anlayınca Yarbay Cemal İyigün'ün emriyle garaja girdik. Oradan da karargahın arkasındaki ormanlık alana atlayarak evime gittim.' diye konuştu.
Sanıklardan eski Üsteğmen Ahmet Emre Köse de savunmasında, 15 Temmuz 2016'da Jandarma Genel Komutanlığında bulunmadığını ve üzerine atılı suçlamaları kabul etmediğini belirterek tahliyesini talep etti.
Duruşmaya, yarın sanık savunmalarıyla devam edilecek.
29.11.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 23. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsünde görülen davanın duruşmasında sanıklar, avukatları ve müştekiler hazır bulundu.
Eski üsteğmen Burak Tipi savunmasında, üzerine atılı suçlamaları kabul etmediğini belirterek, etkin pişmanlıktan faydalanmak istemediğini belirtti. İlk ifadesini reddederek, mahkeme huzurunda yapacağı savunmanın dikkate alınmasını isteyen Tipi, Jandarma Genel Komutanlığı Tayin Daire Başkanlığında Kurs İşlem Subayı olduğunu söyledi.
Tipi, 15 Temmuz günü arkadaşıyla birlikte saat 20.40'ta karargahtan çıktıklarını ve evine doğru gittiklerini belirterek, şöyle konuştu:
'Darbeci olsaydım karargahta kalırdım, dışarı çıkmazdım. Arkadaşımla evime giderken WhatsApp'tan Genelkurmay Başkanlığından dağıtımlı bir emrin paylaşımı yapıldı. Biz de bunun üzerine karargaha gittik. Birlik içinde tanımadığım askerler vardı. Bunlar herkese silahlanın diye bağırıyordu. O anda odamın anahtarını bulamadığım için arkadaşım Cenk Burak Canberk'in odasına gittim. Kamuflaj yanımdaydı, giyindim ve ardından silahlığa gidip silahımı aldım. Karargaha ve orta bahçeye keskin nişancılarla ateş ediyorlardı. Ben de korunma amaçlı daha korunaklı bir yere geçtim. Saat 03.00 gibi telefonumu almak için devre arkadaşımın odasına çıktım. Eşimi aradım, bana darbe girişimi olduğunu söyledi. Ardından 06.00'ya kadar karargahın sistem odasında bekledim ve televizyondan olayları takip ettim.'
FETÖ'ye ait hiçbir derneğe ve eğitim kurumuna gitmediğini öne süren Tipi, sadece babasının 2008 yılında Bank Asya'dan kendisine harçlık göndermek için açtığı bir hesap olduğunu, bunu da kısa bir süre kullandığını söyledi.
Sanık eski üsteğmen Ercan Öngör de etkin pişmanlıktan faydalanmak istemediğini belirterek, 15 Temmuz'da hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, yakınlarına da başsağlığı diledi.
Elektrik elektronik mühendisi olduğunu, Türk Silahlı Kuvvetlerine 2009 yılında katıldığını anlatan Öngör, Jandarma Genel Komutanlığındaki görevinin abone ve devre takip subayı olduğunu söyledi.
Üzerine atılı suçları ve ilk ifadesini reddederek, mahkeme huzurunda yapacağı savunmanın dikkate alınmasını isteyen Uğur, şu şekilde savunmada bulundu:
'16 Temmuz'da Nevşehir'e gidecektim. Kendi aracım bozuk olduğu için devrem Metin Yağcı'dan gün içerisinden aracını ödünç istemiştim. O da beni 15 Temmuz akşamı arayarak, aracı gelip alabileceğimi söyledi. Ardından 22.16'da karargaha giriş yaptım ve Yağcı'nın odasına gidecekken karargahta, harekat merkezi önünde bir terör saldırısı olduğunu söylediler. Bunu duyunca 22.30 gibi üstümü giydim ve silahlıktan silah alıp bahçeye geçtim. 23.00 ila 24.30 arası karargahın bahçesindeydim. Ardından ormanlık alandan bir tehlike gelebileceği düşüncesiyle yazlık bahçe bölgesine geçtim. Saat 5-6'ya kadar silah sesleri geldi ama benim bulunduğum bölgede pek hareketlilik yoktu. Ben de dinlenmek için binaya girdim ve orada yaşananların darbe girişimi olduğunu anladım ama kimin hangi tarafta olduğunu anlamadım. Ardından üstümü değiştirmek için yukarı çıktım. Üstümü değiştirip, 11'inci kattaki kafeteryaya çıktım ve beklemeye başladım. Ardından bir grup askerle birlikte aşağıya indim ve polisler bizi teslim aldı.'
Eski kurmay yarbay Erdoğan Çiçek de etkin pişmanlıktan faydalanmak istemediğini belirterek, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından birçok hak kaybı yaşadığını aktardı.
Jandarma Genel Komutanlığında plan, harekat ve eğitim teşkilat şube müdürü olduğunu belirten Çiçek, 2016 atamalarında Ankara İl Jandarma Komutan Yardımcılığı görevine atandığını ifade etti.
Çiçek, 15 Temmuz günü akşamı yaşanan hareketliliğin siber saldırı olabileceğiyle ilgili haberler duyduğunu ve bu nedenle Jandarma Genel Komutanlığına gittiğini öne sürerek, şöyle konuştu:
'Uçakların alçak uçuş yapması beni şaşırttı. Nizamiyenin önü kalabalıktı. C Nizamiye'den 22.35'te giriş yaptım. Bu kalabalık, işin çok ciddi olduğunu gösteriyordu. İlk olarak şube müdürünün yanına gittim, ne oluyor diye sordum. Kendisine bazı mesajlar geldiğini ancak ne mesajı olduğunu söylemedi. Bu arada üzerimi değiştirmek için odama çıktım. Dışarıdan sesler geliyordu. Harekat merkezine gittim, televizyonda Başbakanın bir kalkışma yaşandığını söylediğini duydum. Avluya indim, bir aracın karargahı tarayarak gittiğini gördüm. Bu saldırgan grubun kalkışma yapan grup olduğunu düşündüm. İçeride kaotik bir durum vardı. Karargahın bulvara bakan yönünde 3-4 ZMA vardı. Bunların ne işi var burada dedim, 'Genelkurmaya saldırı varmış' dediler. Ardından bu zırhlı araçlara da dışarıdan bir kamyonet üzerinden ateş edildiğini gördüm. Karargahta birçok yaralı vardı. Tüm gece yaralıların yanındaydım, onlara yardım ettim.'
'Çiçek'in karargah içerisinde havaya ateş açtığını gördüm'
Savunmanın ardından sanıklardan eski üsteğmen Kürşat Yaman söz alarak, 'Çiçek'in karargah içerisinde havaya ateş açtığını ve ardından namluyu dışarıdaki hafriyat kamyonlarına çevirdiğini gördüm.' dedi. Çiçek ise iddiaları reddederek, olayın anlattığı bölgede gerçekleşmediğini iddia etti.
Mahkeme heyetinin, ByLock kullandığıyla ilgili belgelerin olduğunu ve kayıtlara göre haberleştiği kişileri belirtmesi üzerine Çiçek, 'ByLock'u ne kurdum ne de kullandım. İddialara ilişkin belgeler bende yok. İddialara bu belgeleri inceledikten sonra cevap vereceğim. Gözaltında çok şiddet gördüm ve bundan dolayı bahsettiğiniz aramaları ve görüşmeleri hatırlamıyorum.' ifadelerini kullandı.
Duruşmaya, yarın sanık savunmalarıyla devam edilecek.
30.11.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 23. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsünde görülen davanın duruşmasında sanıklar, avukatları ve müştekiler hazır bulundu.
Eski astsubay Akif Uykun, darbe girişimiyle ilgili hiçbir alakasının bulunmadığını savunarak, FETÖ'nün hiçbir toplantısına ve eğitim faaliyetine katılmadığını öne sürdü. Üzerine atılı suçları ve ilk ifadesini reddederek, mahkeme huzurunda yapacağı savunmanın dikkate alınmasını isteyen Uykun, şöyle konuştu:
'Ankara İl Jandarmada görev yapıyorum. 15 Temmuz günü normal başladı ve rutin geçti. Mesai bitiminde komutanımız bize 'arkadaşlar akşam saatlerinde planlı faaliyet var, ona göre hazırlıklı olun' dedi. Bu il jandarma komutanlığında rutin bir emirdir. Bazı akşamlar kumarhane baskınına giderdik. O gün 18.00 gibi evime gittim. Daha sonra 21.00'de aradılar acil görev var dediler. Ben de acil bir şekilde il jandarmaya geldim. Beyaz bir minibüse bindik. Yollarda giderken görevin mahiyetini sordum kimse birşey bilmediğini söyledi. Jandarma Genel Komutanlığına doğru yöneldik. C nizamiyeden giriş yaptık. Kısım amirimiz, bize, 'terör saldırısı olacak, çevre emniyeti için hemen etrafa dağılın' dedi. Bize MP-5 dağıttılar ve B nizamiye denilen yere gittik. Karargahın içini dışını hiç bilmiyorum. Buradaki kulübede beklemeye başladık. Bizi buraya çağırdıklarına göre bayağı kapsamlı bir terör saldırısı olacak sandım. Yanımda arkadaşım Yakup Başıbüyük vardı. Kamuflajlı bir yarbay bize gelip 'Buraya kimseyi sokmayın, girmek isteyeni c nizamiyeye yönlendirin' dedi.'
Uykun, bulunduğu kulübenin camından Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nin olduğu yöne doğru baktığını ve polislerin yolda uygulama yaptığını gördüğünü iddia ederek, şu ifadeleri kullandı:
'Bir ara karargah binasına girdim. Ardından tekrar nizamiyeye dönerken Yakup diye bir arkadaşım bana yaklaşma yaklaşma dedi ve havaya ateş etti. Bir tehlike sezdi diye düşündüm. Ardından nizamiyenin girişindeki yol kesme rampasına ateş açıldı. Ardından Shortland aracı geldi rampaya çarptı. Ben de hemen kulübenin içerisine kaçtım. Kulübeye sürekli ateş ediyordu. İlk defa ateş altında kalıyordum çok korktum. Ardından ateş kesildi ve ben de kulübeden çıktım. Diğer mevzide ne oluyor diye baktım sonra Yakup'un vurulduğunu gördüm. Ardından daha korunaklı olan otoparka girdim. Külliye tarafından tekrar ateş gelmeye başladı. Üzerime cam parçaları gelmeye başladı. Bu şekilde sabah oldu.'
Sabah saatlerinde polis araçlarının tekrar nizamiyeye girmeye çalıştığını belirten Uykun, sabaha kadar ne olduğunu anlamadığını, polise sığınmak istediğini ancak karışıklıkta vurulabileceği düşüncesiyle vazgeçtiğini söyledi.
'Darbe girişiminin FETÖ tarafından yapıldığını evde öğrendim'
Eski astsubay Ali Aydın Kurt da etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmak istemediğini belirterek, 15 Temmuz'da hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet yakınlarına da başsağlığı diledi.
FETÖ ile hiçbir iltisakının olmadığını ifade eden Kurt, üzerine atılı olan suçları ve ilk ifadesinde yer alan bazı bölümlerin zorla alındığı için kabul etmediğini bildirdi.
Kurt, 15 Temmuz akşamı evinde yemek yerken Adem Taşçıoğlu isimli bir komutanının kendisini arayarak istihbarat başkanının emriyle Emek metrosuna gelmesini istediğini aktararak, şöyle konuştu:
'Görüşmenin ardından Emek metrosuna gittik. Buradan da Adem Taşçıoğlu ve Yusuf Ataman ile birlikte Jandarma Genel Komutanlığına gittik. Nizamiye girişinde bizi durdurdular ve tüfek doğrulttular. Tanımadığım biri arabayı kenara çekip beklememizi ve hareket etmeden beklememizi, hareket edersek bizi vuracağını söyledi. Biz burada beklerken C nizamiyeden silah sesleri gelmeye başladı. Ardından biz araçtan çıktık. 22.30 sırasında silah sesleri sustuktan sonra C nizamiyeye gittik. Bize karargaha terör saldırısı olduğunu söylediler. Ardından orta bahçeye gittik ve silahlıktan silah aldık. Olay tamamen terör saldırısı gibi görünüyordu.'
Karargahta bir askerin kendisine, Arif Çetin'in televizyondan Jandarmada herşeyin kontrol altında olduğu ve jandarmanın yasa dışı bir şey yapmadığı yönünde açıklamalarının olduğunu söylediğini aktaran Kurt, 'Sabah saat 05.40 gibi Jandarma Genel Komutanlığından ayrılmak istedim. Ormanlık alana girdim çitlerden atlayarak oradan ayrıldım. Silahımı da çitlerin dibine bıraktım. Daha sonra eve gittim. Darbe girişiminin FETÖ tarafından yapıldığını evde öğrendim. Pazartesi günü tekrar işe başladım ve gözaltına alınıncaya kadar çalıştım.' şeklinde konuştu.
'Erleri korumak için konferans salonuna getirdim'
Eski yüzbaşı Erkan Demir, üzerine atılı hiçbir suçu kabul etmediğini belirterek, 15 Temmuz'da hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, yakınlarına da başsağlığı diledi.
2015 yılında Jandarma Genel Komutanlığına MEBS bilgi sistemleri işletme bölük komutanı olarak atandığını belirten Demir, şunları kaydetti:
'15 Temmuz akşamı 18.30'da tabur komutanının yanına gittim. Bana hafta sonu Ankara'da olmayacağını söyledi ve onun yerine vekalet edeceğimi söyledi ve karargahtan ayrıldı. Ben de saat 19.00 gibi kendi odama geçtim. MEBS işletme bölük komutanının yanına geçtim. Biraz sohbet ettik ve kendisi harekat merkezinden siber saldırı veya bombalı saldırı olabileceği yönünde bilgi geldiğini söyledi. Ben de odama geçtim sistemleri kontrol ettim. Bir arıza yoktu. Daha detaylı bilgi almak için dışarı çıktım ve bir yoğunluk vardı. Biri bana terör saldırısı olacağını söyledi ve harekat merkezinde toplantı odasına geçti. Ben de toplantı salonuna gittim, saat 21.30 civarıydı. Ardından nöbetçi subay olduğum için erleri tehlikeden korumak için koğuşlara gittim ve erleri konferans salonuna getirdim. Orta bahçeye gittim dışarıdan ateş geliyordu. Darbe girişimini 02.30 gibi öğrendim. Sabah da 09.18'de polise teslim oldum.'
Mahkeme heyetinin olay günü karargahdaki birçok kişinin, Demir'in 15 Temmuz akşamı etrafa tehditler yağdırdığını, sıkı yönetim ilan edildiğini söylediğini ve erleri rehin aldığına ilişkin iddiaların olduğunu belirtmesi üzerine Demir, 'Bunlar kesinlikle yalan. Herkes kendini kahraman göstermek için masumlara iftira atıyor. Ben erlerin güvenliğini sağlamak için konferans salonuna götürdüm.' ifadesini kullandı.
Müdafi avukat Bilal Temel ise Demir'in 14 Temmuz günü Ankara Emniyet Müdürlüğü önünden defalarca geçtiğine ilişkin HTS kayıtları olduğunu belirtmesi üzerine Demir, 'Kesinlikle katılmıyorum.' dedi.
Duruşmaya, 4 Aralık'ta sanık savunmalarıyla devam edilecek.
Paralel yapı-15 Temmuz (2016)-29 Haziran (2017) 'Ankara 244 sanık Darbe Yap./Jand.Gn.Komutanlığı' davası
(02 Aralık 2017, 17:18)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: