Ankara'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişimi sırasında Genelkurmay Başkanlığındaki eylemlerle ilgili, aralarında sözde "Yurtta Sulh Konseyi" üyelerinin de yer aldığı 221 kişinin yargılandığı "çatı" davasına devam edildi.
12.11.2017 11:16 Ankara'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişimi sırasında Genelkurmay Başkanlığındaki eylemlerle ilgili, aralarında sözde "Yurtta Sulh Konseyi" üyelerinin de yer aldığı 221 kişinin yargılandığı "çatı" davasına devam edildi.
06.11.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesinde görülen duruşmanın öğleden sonraki bölümünde, olay tarihinde yarbay rütbesiyle karargahta görev yapan sanık Doğan Üstüntaş, savunma yaptı.
DOĞAN ÜSTÜNTAŞ
İddianamede, darbe girişimi sırasında silahlı olarak Genelkurmay Karargahının Kuzey Nizamiyesinin güvenliğini sağladığı bildirilen Üstüntaş, darbeye iştirak suçlamasını reddederek savunmasına başladı.
Darbe girişiminden önce KKTC'ye atandığını ancak ilişik kesmediğini ifade eden Üstüntaş, darbe girişimi günü, eşyalarını koymak üzere TOKİ'den ev aldığını ve mesaisine devam ettiğini anlattı.
Olay tarihinde Harp Akademilerinde kurs alan bir şube müdürüne vekalet ettiğini, bu şubenin MGK toplantılarını koordine ve üst düzey ziyaretçilere verilecek brifinglerle görevli olduğunu kaydeden Üstüntaş, 15 Temmuz ve öncesinde bu konularla ilgilendiklerini, olay akşamı komuta katına da bu çalışmalar çerçevesinde görüşmeye gittiğini savundu.
Odada bulunduğu sırada koridordan bazı sesler duyması üzerine dışarı çıktığını, "Acil durum var, dışarıda toplanıyoruz" denildiğini ve beraber çalıştığı arkadaşlarına bunu aktardığını ifade eden Üstüntaş, bahçede bir yerde 25-30 kişinin toplandığını gördüğünü bildirdi.
Terör tehdidi ve silah dağıtımı
Üstüntaş, "Doğan Öztürk'ün orada olduğunu hatırlıyorum. Genelkurmaya yönelik terör tehdidi haberi aldıklarını, nöbet mevzilerini takviye etmemiz gerektiğini söyledi. Özel Kuvvetlerin karargaha geleceğini, emir komutanın onlarda olacağı, bizim de silah alacağımız söylendi. Karargahtaki emniyet subayı Yarbay Gökhan Eski, bize MP-5 silah verdi" diye konuştu.
Sonrasında Kuzey Nizamiyeye gittiklerini, burada nöbetçiler bulunduğunu aktaran Üstüntaş, şunları kaydetti:
"Ne olduğunu bilmiyorduk. Bazıları 'Tatbikat diye bir şey yok' dedi. 15-20 dakika sonra silah sesleri geldi. Şok içinde kaldık. Ne olduğunu açıkçası anlayamadık. Üzerimizde telefon ve telsiz yoktu. Ne olduğunu uzman çavuşa soruyorduk. O da telsizden duyduğu kadarıyla bize anlatmaya çalışıyordu. Hava kararmaya yakın Özel Kuvvetler personeli geldi. Öncesinde çatışma sesleri geliyordu ama ne olduğunu anlayamıyorduk. Özel Kuvvetlerden 5-6 kişi geldi. O sıralarda İkinci Başkanın emir subayının vurulduğu söylendi. Dolayısıyla terör saldırısı olabileceği algısına kapıldık. Helikopter seslerini duymaya başladık. Bir şeyler vardı ama biz anlamlandıramıyorduk."
Erlerin bulunduğu bir yerin önünden geçerken altyazıdan, "Türk Silahlı Kuvvetleri içinde bir kalkışma olduğu" yönünde Başbakan Binali Yıldırım'ın açıklamasını gördüğünü ifade eden Üstüntaş, "Darbenin olduğunu anlamlandırabildiğimi söyleyemem. Kaotik bir ortamda hareket tarzımın ne olacağını bilemez durumdaydım. Bildiğim şey ne? Kışlanın emniyeti. Onu uygulama yönünde gayret gösterdim" diye konuştu.
-Vurulan vatandaştan bahsetti
Üstüntaş, bulundukları kapının önünde bu sıralarda vatandaşların toplanmaya başladığını bildirerek, Özel Kuvvetlerden gelen bir kişinin önce havaya, ardından yere ateş ettiğini söyledi.
Nizamiye kapısının üstünden atlamaya çalışan bir gencin ayağını tutarak kaçtığını gördüğünü aktaran Üstüntaş, "Topuğundan vurulduğunu değerlendirdim. Gece boyunca gördüğüm tek üzücü olay budur. Onun dışında ateş etme, derdest etme, görmedim" diye konuştu.
Üstüntaş, darbe girişimi gecesi Korgeneral Salih Ulusoy ve Kamil Ilgaz ile karargah katına girmesine ilişkin şunları söyledi:
"Saat 03.45 sıralarında Korgeneral Salih Ulusoy Kuzey Nizamiye bölgesine geldi. Kendisi halkı ikna etmeye çalışacağını ancak Genelkurmay ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığı arasındaki üst geçitten havaya ateş açıldığını söyledi. 'Halk galeyana geliyor. Bunu durduralım. Ben gidip halkı ikna etmeye çalışacağım' dedi. Biz de 'Komutanım, o tarafta ne olduğunu bilmiyoruz' dedik. Öyle dediği için onun peşinden gittik. Orada karargah havası yoktu. Çok dağınık bir görüntü vardı. Bütün personel dağınık bir vaziyetteydi. Halk içeri girmişti."
Üstüntaş, sabaha karşı bulundukları nizamiye önünde bazı polislerle konuştuklarını ve onlara, "Ne olduğunu bilmiyoruz" dediğini ifade etti.
Odasına giderek eşiyle o gece ilk kez telefonda konuştuğunu aktaran Üstüntaş, sabah saatlerinde parmaklıklardan atlayarak, birlikten çıktığını ve polise teslim olduğunu kaydetti.
Üstüntaş, "Başta FETÖ elebaşı olmak üzere bu darbe girişimini planlayan, bilerek ve isteyerek bunda yer alanları kınıyorum. Hayatımın hiçbir döneminde bu örgütle irtibatım olmadı" dedi.
Kardeşlerinden birinin ByLock kullandığına iddianamede yer verildiğinin anımsatılması üzerine Üstüntaş, "Bu, teyide muhtaç istihbarat bilgisi. Bildiğim kadarıyla tuşlu telefon kullanıyordu. Öyle bir şey varsa da cezasını çeksin" diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın avukatı Muhammet Aydın'ın, bir vatandaşın vurulduğunu söylediğini anımsatarak, vatandaşlara ateş açılmasına ilişkin sorusu üzerine Üstüntaş, "Halka öyle ateş açma falan yok. Kapılar zorlandı. Defalarca havaya ateş açıldı. Sonra topuğuna ateş edildi. Askere öğretilenler kapsamında normal. Normal. Şu anda da herhangi bir kışlaya gitseniz, bir askerin size göstereceği hareket tarzıdır." dedi.
Avukat Aydın'ın, "Halkın neye tepki gösterdiğini düşündünüz?" sorusuna da Üstüntaş, "Halk olanları bizden biliyor ama biz ne olduğunu bilmiyorduk" yanıtını verdi.
GÖKHAN AKDAĞ
Duruşmada daha sonra, olay tarihinde Kara Kuvvetleri Komutanlığı Tayin Daire Başkanlığında yüzbaşı olan ve görevli olmamasına rağmen 16 Temmuz 2016 saat 01.00 sıralarında Kara Kuvvetleri Komutanlığından kalkan helikopterle karargaha inip, silahlı olarak darbeci personelle birlikte darbe faaliyetlerine katıldığı belirlenen sanık Gökhan Akdağ'ın savunması alındı.
Akdağ, 15 Temmuz 2016'da akşam yemeği sonrası görevine devam etmek üzere olduğunu, bu sırada Kara Kuvvetleri Komutanlığı garaj girişinde kamuflajlı askerler gördüğünü anlattı.
"Emniyet, tatbikat" gibi ifadeler duyduğunu bildiren Akdağ, sonra Genelkurmay Başkanlığına saldırıdan bahsedildiğini kaydetti.
Akdağ, sonrasında kendisinin de aralarında bulunduğu grubun Genelkurmay Başkanlığına helikopterle "takviye olarak" gönderildiğini kaydederek, "Genelkurmay Başkanlığına geldik. 5 kişiydik, üçünü tanımıyorum, biri İsmail Aydın'dı. Yeterince tank ve ZMA olduğunu gördük. Biz de yorgun olduğumuz için aracımızda bekledik" diye konuştu.
Karargaha gelmesinden gözaltına alınana kadar kimseye ateş etmediğini, kanuna aykırı emir almadığını ve kanuna aykırı eylemde bulunmadığını ifade eden Akdağ, FETÖ ile de bağı olmadığını savundu.
Akdağ, tahliye ve beraat talebinde bulundu.
Akdağ'ın avukatı ise müvekkilinin Kara Kuvvetleri Komutanlığındaki eylemlerle ilgili de yargılandığını anlatarak, müvekkili hakkındaki dosyaların birleştirilmesini talep etti.
Dava yarına ertelendi.
07.11.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'nde görülen duruşmada önce, olay tarihinde Özel Kuvvetler Komutanlığında (ÖKK) astsubay kıdemli çavuş olan ve darbe girişimi saatinin erkene alınması sonrasında Akıncı Üssü'nden otobüsle Genelkurmay Başkanlığına gelen 33 kişilik grup arasında yer alan Gökhan Çetin'in savunması alındı.
GÖKHAN ÇETİN
Çetin, tim komutanı Mehmet Aytaç'ın kendisine, 15 Temmuz'da koruma tatbikatı düzenleneceğini söylediğini ve bu tatbikata katılması emri verdiğini ifade etti.
Aytaç'ın kendisini ÖKK'dan Akıncı Üssü'ne gönderdiğini, buradan da saat 17.15 civarında ÖKK'dan sivil aracıyla Akıncı Üssü'ne gittiğini bildiren Çetin, buraya varınca nizamiyedeki görevliye tatbikat için geldiğini söylediğini, görevlinin kendisine nereye gideceğini sorduğunu ve gösterilen yere geçerek aracını park ettiğini belirtti.
Çetin, tim komutanı Aytaç'ın da otomobiliyle geldiğini gördüğünü ifade ederek, burada tim komutanının emriyle silah ve teçhizat kuşandıklarını ve otobüslere bindiklerini anlattı.
Çetin, Fırat Alakuş'un da "Genelkurmaya yönelik terör eylemi ve sabotaj istihbaratı alındığını, oranın emniyetini sağlayacaklarını" söylediğini bildirdi.
Genelkurmay Başkanlığına gelmelerinin ardından, karargah binasına tim komutanının arkasında olacak şekilde girdiğini, komutanın hizmete yönelik emirlerini yerine getirdiğini aktaran Çetin, tim komutanı Aytaç'ın,
Ferhat Üsteğmen ile hareket etmesini söylediğini belirtti.
Çetin, şunları kaydetti:
"Birlikte çıkışa yöneldik. Karargahtan çıkıp başka bir binanın güvenliğini sağlayıp emniyete aldık. Sivil polis, hiç kimseyle karşılaşmadım. Bulunduğum bölgenin hemen solunda nizamiye binasının yüksek duvarı, orada kalmaya devam ettim. Bir süre sonra patlama sesleri duydum. Bulunduğum bölgeye hiç ateş gelmedi. Bu esnada ara ara yakın nöbet kulübesine gidip, durumu öğrenmeye çalışıyordum. Beklediğim bölgeye gelen patlama sesleri azalmıştı. Hava aydınlandığında telsizle tim komutanım Mehmet Aytaç'a ulaşmaya çalıştım, ancak ulaşamadım. Hava aydınlanmış ve sesler kesilmiş olduğundan Aytaç'a ulaşmak için bulunduğum bölgeden ayrıldım. Anıl astsubay ile karşılaştım, olanlar hakkında bilgisi olmadığını söyledi. Kuzeydoğu köşesine doğru yürüdüm. Bir grup ÖKK personeli ile karşılaştım. Karargah binasında Fırat Alakuş'un açıklama yapacağını söylediler. Oraya gidince Alakuş, kandırılarak bir darbenin içine irademiz dışında çekildiğimizi, emniyet güçlerine sığınacağımızı söyledi. Şaşırdım. Sonrasında Hiçbir mukavemet göstermeksizin emniyet güçlerine sığındım."
Genelkurmay Başkanlığında bulunduğu sırada suç teşkil eden hiçbir eylemi olmadığını öne süren Çetin, konumu nedeniyle "büyük resmi görmesinin söz konusu olamayacağını" savundu.
-"Silah tutuşum yanlış değerlendiriliyor"
Mahkeme Başkanı Oğuz Dik, Çetin'e, iddianamede yer alan ve Genelkurmay Karargahı Muhabere Merkezi koridorunda silahlı ve tam teçhizatlıyken, elleri bağlı olan Astsubay Kıdemli Çavuş Ersin Aşçı'yı götürdüğüne ilişkin fotoğrafı sordu.
Çetin, bu konuda, "Silah tutuşum tamamen yanlış değerlendiriliyor. Herhangi bir bağlama, derdest söz konusu değil. Orada derdest falan yok. Terör saldırısı ve sabotaj girişimi nedeniyle personeli binadan boşalttık." iddiasında bulundu.
Başkan Oğuz Dik, "Binayı böyle mi boşaltıyorsunuz? Bunlar askeri personel değil mi?" ifadesini kullandı.
GÜVEN KESKİN
Duruşmada daha sonra olay tarihinde Kara Kuvvetleri Komutanlığı Tayin Daire Başkanlığında binbaşı rütbesiyle görev yapan sanık Güven Keskin'in savunmasına geçildi.
İddianamede, olay günü görevi olmamasına karşın helikopterle Genelkurmay Başkanlığına geldiğine dikkat çekilen Keskin, olay günü öğle saatlerinde eşinin memleketi İskenderun'a gitmeyi planladığını, ancak saat 10.30-11.00 civarında tankçı subay ve astsubayların rotasyonu konusunda gelen bir emir nedeniyle yola çıkamadığını ifade etti.
Mesai sonrasında evindeyken saat 22.30 sıralarında kendisini arayan birinci amiri yarbay Mehmet Aydın'ın "Neredesin? Hemen mesaiye gel." dediğini kaydeden Keskin, gece yarısı birçok kez mesaiye gittiğini, o gün de acil bir gelişme olduğunu düşünerek yola çıktığını ileri sürdü.
Keskin, sözlerine şöyle devam etti:
"Saat 23.30 sularında şube müdürünün odasına gittim. Beni görünce 'Terör saldırısı ihtimali var. Kamuflajlarını giy' dedi. Giyip, tekrar yanına gittim. 'Neler oluyor' diye sorunca 'Ortalık allak bullak' dedi. 2 nolu nizamiyeye gittim, 10-15 personel vardı. Ne olduğunu sorunca bir personel, 'Genelkurmaya saldırı olmuş. KKK'ya da saldırı ihtimaline karşı görevlendirildik. Emniyeti takviye edeceğiz' dedi. 1,5-2 saat orada durduktan sonra odama çıktım."
Keskin, saat 03.00 sıralarında bir albayın "Genelkurmaya saldırı olmuş. Takviye personel isteniyor." dediğini ve kendisinin yanı sıra Albay Yusuf Güleç, Üsteğmen Abdülkadir Bozan ve Gökhan Akdağ ile Yüzbaşı İsmail Aydın'ı seçtiğini belirterek, saat 03.30-04.00 sıralarında helikopterle Kara Kuvvetleri Komutanlığından Genelkurmay Başkanlığına gittiklerini anlattı ve Kara Kuvvetleri Komutanlığına ilişkin darbe iddianamesini okuyunca bu kişinin Albay Hasan Yılmaz olduğunu öğrendiğini söyledi.
Genelkurmay Başkanlığının bahçesinde sıralanmış tankları gördüğünü söyleyen Keskin, bu süre içinde hep bahçede bulunduğunu ifade etti.
Görüntülerde elinde bulunan piyade tüfeğini, Genelkurmaya hareket etmeden önce Hasan Yılmaz'ın verdiğini bildiren Keskin, sabah saatlerinde yanlarına gelen Mahir adlı başçavuş aracılığıyla Özel Kuvvetler Komutanı Zekai Aksakallı ile konuştuklarını, onun "3-5 çapulcu hain sizi kandırdı." dediğini, "emniyet almalarını" istediğini, operasyon düzenleneceğinden bahsettiğini ileri sürdü ve "O andan itibaren gerçeği öğrendik." iddiasında bulundu.
Daha sonra polis noktasına intikale başladıklarını söyleyen Keskin, sorular üzerine Kara Kuvvetleri Komutanlığına gidince cep telefonları içeri alınmadığı için telefonunu otomobilinde bıraktığını öne sürdü.
Keskin, Mahkeme Başkanı Dik'in "Darbe girişimi olduğunu ne zaman anladın?" sorusu üzerine "08.00-09.00 civarında Aksakallı Paşa ile konuşana kadar hiçbir şey anlamadım." dedi.
Soru üzerine Keskin, evine gelen telefon üzerine karargaha giderken otomobilinde radyodan gelişmeleri duymadığını, genelde yabancı müzik dinlediğini söyledi.
"Helikopterdeki hiç kimsede de telefon yok muydu?" sorusu üzerine, "Telefon olup olmadığından emin değilim. Olsa da helikopterde açamazlar." yanıtını veren Keskin, Başkan Dik'in, "Seni bu tuzağa kim düşürdü?" sorusuna da "Olayın FETÖ tarafından yapıldığı açık seçik ortada. Ama masumiyet karinesini çiğneyerek, 'Şu, şu, şu' diyebileceğim deliller elimde yok." karşılığını verdi.
Bir başka soru üzerine Keskin, o gece eşiyle görüşme imkanım olmadığını, eşiyle ancak 16 Temmuz günü saat 11.00-12.00 civarı komutanların birinden aldığı telefonla görüştüğünü kaydetti.
Müşteki avukatlarından Eyüphan Korkmaz, "Siz Genelkurmay Başkanlığına gitmeden önce gece alçak uçuşlar yapılmış, Boğaziçi Köprüsü kapatılmış, 5 saat önce Başbakan, 4 saat önce Cumhurbaşkanı açıklama yapmış. Bir sürü şehit var. Ankara kaynıyor. 5 kişiniz, bu hiç konu geçmedi mi?" sorusu üzerine, "Çok ciddi bir ortam var. Biz kuvvet karargahının personeliyiz. Bütün emirler karargahı korumak şeklindeydi. Genelkurmay, TSK'nın kalbi, 'Oraya gitmem' diyemezsiniz." dedi.
Keskin, TBMM'ye atılan bombaları duyup duymadığı konusundaki soruyu yanıtlarken de "TBMM'ye atılan bombalar sırasında Kara Kuvvetleri Komutanlığındaki odamdaydım" ifadesini kullandı.
Savunmanın ardından duruşmaya öğle arası verildi.
HAKAN TOPRAK
Duruşmanın öğleden sonraki bölümünde, dönemin Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı emekli Orgeneral İhsan Uyar'ın emir subayı Hakan Toprak savunma yaptı.
İddianamede "darbeci Özel Kuvvetler Komutanlığı (ÖKK) personelinin karargahı işgal etmesinden ve saat 21.45'de mağdurlar dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Salih Zeki Çolak ve Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı emekli Orgeneral İhsan Uyar'ı derdest etmelerinden sonra saat 22.33'de Genelkurmay 2. Başkan koruma ekibi görevlisi Murat Bingül tarafından elleri ve gözleri bağlı şekilde karargah içinde görüldüğü, ancak bir süre sonra serbest bırakıldığı ve gece boyu ve sabah saatlerinde darbeye yönelik eylemlerini sürdürdüğü" kaydedilen Toprak'ın savunmasıyla başladı.
Toprak, Uyar'ın olay günü dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Çolak ile Kara Havacılık Okuluna gittiğini, saat 21.00 sıralarında buradan ayrıldıklarını anlattı.
Dönüş yolunda Çolak ve Uyar'ın aynı araçta olduğunu, bir ara araçların sağa çekildiğini, şoför ve emir subayının araçtan indiğini, Orgeneral Çolak'ın telefon görüşmesi yaptığını ifade eden Toprak, "Genelkurmayın her zaman kullandığımız giriş kapısında duraksama oldu, devam ettik. İlk kavşaktan dönüldü. Kara Harp Okulu nizamiyesinin orada duruldu, tekrar görüşme yapıldı." dedi.
Daha sonra Jandarma Genel Komutanlığının eski binası karşısındaki kapıdan Genelkurmay Başkanlığına konvoyun girdiğini kaydeden Toprak, son olarak da kendi bulunduğu aracın içeri girdiğini bildirdi.
Toprak, "Kara Kuvvetleri Komutanının ve Kurmay Başkanının içeri alınıp derdest edilmesi ve koruma ekibinin komutanın yanına ulaşmasından doğan çatışmayı görmedim. Zaten yol üzerinde durduğumuz için görmemiz fiziken mümkün değildi." diye konuştu.
Bu sırada nizamiye bölgesinden silah sesleri gelmeye başladığını ve bazı askerlerin koşuşturduğunu aktaran Toprak, şunları söyledi:
"Nizamiye önündeki yoldan karargaha saldırı girişiminde bulunulduğu, personelin de karşılık verdiğini düşündüm. Sağ ön kapıyı siper aldım. Aracımız zırhlı olup, camları dahi kurşun geçirmezdi. Kendi emniyetimi düşünsem, araçtan hiç inmezdim. Fakat Uyar'ın nerede olduğunu, emniyette olup olmadığını bilmediğim için üzerimde hiçbir teçhizat olmadan nizamiye bölgesine yaklaşmaya çalıştım. Bu esnada, ÖKK personeli bir şahıs yanıma geldi, ne yaptığımı sordu. Kurmay Başkanının emir subayı olduğumu, yanlarına gitmeye çalıştığımı söyledim. Bana, karargaha ve komutanlara karşı suikast girişimi olduğunu, bu yüzden emniyet aldıklarını, kimseye güvenemeyeceklerini, araç içinde beklememi, bunun emir olduğunu söyledi. Bunun üzerine araca döndüm. Şoför Ufuk Çakır'a koruma personelinin yerinde kalması talimatını telsizden ilettim. Koruma ekibinin 'Bizi bir yere götürüyorlar. Bir şey yapamıyoruz' diye bilgi geldi. Onlardan son bilgi bu oldu."
Toprak, araçtayken çantada bulunan telefonu eline aldığını, bu sırada bir
ÖKK personelinin aracın kapısını açarak, dışarı çıkmalarını istediğini dile getirdi.
"Herhangi bir hainlikten şüphelenmediğim için şahsı ikna etmeye çalışıyordum. Kurmay Başkanını merak ettiğimi söyledim." diyen Toprak, bu kişinin ise "Komutanını bırak, kendi hayatını düşün" dediğini savundu.
Bu askerin, koltuğun altından çıkarttığı, içinde özel eşyalarının da bulunduğu çantayı, MP-5 silahı ve şarjörleri aldığını, eşyalarını ağaçlık alana doğru fırlattığını, silah ve şarjörü de başka birine ilettiğini anlatan Toprak, daha sonra bu kişinin, "Ben seni rahat durman konusunda uyarmadım mı? Kendini mi vurduracaksın?" diye tehdit ettiğini öne sürdü.
Toprak, şöyle devam etti:
"Şoförü ve beni ellerimizi aracın üzerinde tutarak, üstümüzü aradı. Şahıs, beni bir kez daha ikaz etmeyeceğini, talimatlara uymamam durumunda gerekirse vuracağını söyledi. Böyle beklerken, nizamiyenin gerisine helikopter inmesiyle dikkatleri dağıldı. Biraz uzaklaşınca tekrar araca girdik. Helikoptere gözleri ve elleri bağlı üç kişinin bindiğini gördüm. Sonra helikopter havalandı. Bütün bu anlattıklarım tahminen 21.50-22.20 arasında meydana gelenlerdir. Helikopter havalanınca ÖKK personeli tekrar yanıma geldi, şahıs beni işaret ederek, 'Alın bunu, rahat durmuyor' dedi."
Sivil memur Ufuk Çakır ile girişe götürüldüğünü, bu sırada yanlarında bulunan personelin daha sonra iddianameden Mehmet Aytaç olduğunu öğrendiğini anlatan Toprak, "Yanımdaki ÖKK personeli bana komutanların emniyette olduğunu, şu anda kimseye güvenemeyeceklerini, beni ve şoförü kontrol altında tutacaklarını söyleyerek, içeri aldı. Benim ve Çakır'ın gözleri bezle kapatılmış, elleri arkadan bağlanmıştı." diye konuştu.
Önce bir odaya götürülerek, yere oturtulduklarını, ardından bir başka odaya götürüldüklerini bildiren Toprak, yine iddianameden, kendisini götüren kişinin Murat Bingül olduğunu anladığını söyledi.
Bu odada Kara Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Çolak ile dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Yaşar Güler'in şoförleri ile korumalarından bazılarının bulunduğunu, odada yaklaşık 2 saat kaldıklarını ifade eden Toprak, saat 00.40 civarında, halen aranan sanık başçavuş Serhat Pahsa olduğunu öğrendiği kişinin geldiğini bildirdi.
Pahsa'nın da "Uyar ve diğer komutanların emniyette olduğunu, durum açığa kavuşunca kendisini kurmay başkanının yanına götürebileceklerini" söylediğini kaydeden Toprak, ihtiyacını dile getirmesi üzerine Pahsa'nın kendisine tuvalete kadar eşlik ettiğini, ellerini çözdüğünü ve tuvalette de başında durduğunu anlattı.
Tuvaletten çıktıktan sonra Serhat Pahsa tarafından Genelkurmay İkinci Başkanının emir subayının odasına alındığını bildiren Toprak, "Tuvalet ihtiyacı için ellerim çözülmese, bu görüntüde ellerim bağlı olacaktı." dedi.
Bu odanın girişinde ÖKK personelinin beklediğini, bir de televizyon bulunduğunu belirterek, tahminen saat 02.00 sıralarında ÖKK mensuplarının televizyonu açtıklarını anlatan Toprak, "Ben durumun bir kalkışma olduğunu duyabildiklerimden anladım. Televizyon sonra tekrar kapatıldı. O andan itibaren etrafımdaki hiçbir TSK personeline güvenemeyeceğimi anladım ve olaya müdahil olmadan, bulunduğum odada bekledim." diye konuştu.
Üniversite öğrencisi "Cihat"
Odaya daha sonra "Cihat" isimli bir üniversite öğrencisinin getirildiğini bildiren Toprak, "Cihat, gece saatlerinde darbe teşebbüsünü önlemek için Genelkurmay Başkanlığına gelenlerden olduğunu, karargaha girdikleri esnada üzerilerine ateş açıldığını, açık olan bir odadan içeri girdiğini, saatlerce odada saklandığını, sabah askerlerin kendisini bulduğunu ve kısa süre sorgulandıktan sonra buraya getirildiğini söyledi. Yaşananların boyutunu ve ülke çapındaki eylemlerin büyüklüğünü ilk defa Cihat isimli vatandaştan öğrendim" ifadelerini kullandı.
Toprak, silah seslerinin kesilmesinin ardından "Cihat" ile dışarı çıkarak, polislere teslim olduğunu söyledi.
"Ben darbeci ve FETÖ'cü değilim" iddiasında bulunan Toprak, tahliye ve beraatını istedi.
Mahkeme Başkanı Oğuz Dik'in, "Seni alan ÖKK personelinden burada kim var?" diye sorduğu Toprak, "Şu, diye teşhis edebileceğim kimse yok" karşılığını verdi.
Başkan Dik, "Kimin darbeye karıştığını düşünüyorsun? Hiç bakmadın mı? Sesinden de mi anlamadın? Kaç kişi dinledik" sorusunu yöneltti.
Toprak ise bazı kişilerin sadece gözlerinin açık olduğunu ifade ederek, "Sesinden veya gözünden tanıyacağım kimse yok." karşılığını verdi.
Toprak'ın çapraz sorgusu sırasında ayağa kalkarak, "Sayın başkan, bunların hepsi katil. Bunlara bu kadar söz vermeyin" diyen bir müşteki, Başkan Dik'in talimatıyla duruşma salonundan çıkarıldı.
Duruşmaya daha sonra bir süre ara verildi.
HALİL İBRAHİM ATAALP
Duruşmada sanık eski Özel Kuvvetler Komutanlığı personeli Halil İbrahim Ataalp'ın savunması alındı. Ataalp suçlamaları reddetti.
Bu suçlardan dolayı yargılanmaktan utanç duyduğunu ifade eden Ataalp, FETÖ mensubu olmadığını iddia etti.
Örgütün şifreli haberleşme programı ByLock kullanıcısı olmadığını öne süren Ataalp, suçlu ilan edilerek ortaya sürüldüğünü söyledi.
Ataalp, kendisine tatbikat yapılacağının söylendiğini ve darbe girişiminde bulunulan 15 Temmuz 2016'da Muhafız Alayı'na gittiğini belirtti.
Burada askeri teçhizat aldıklarını anlatan Ataalp, Genelkurmay Başkanlığına gitmek üzere hareket ettiklerini kaydetti.
Ataalp, Genelkurmay Başkanlığında emniyet nöbetiyle görevlendirildiğini ve nöbet tutmaya başladığını bildirdi.
Genelkurmay Başkanlığı içerisinde yoğun bir hareketlilik olduğunu dikkati çeken Ataalp, helikopterlerin asker getirdiğini, tankların içeri girdiğini, bazı tank personelinin yaralandığını ve yardım istediğini aktardı.
Sanık Ataalp, "Hiçbir kimseden kanunsuz emir almadım, kimseyi derdest etmedim, derdest edene de şahitlik etmedim. O gün üzerimde bir tabanca ile tüfek vardı. Hiçbir suretle silahımla ateş etmedim. Darbe faaliyeti içerisinde olan kimseye rastlamadım." dedi.
Mahkeme Başkanı Oğuz Dik'in daha önce verdiği ifadeyi okumasının ardından Ataalp, mahkeme huzurunda verdiği ifadenin esas alınmasını istedi.
Sanık Ataalp, Mahkeme Başkanı Dik'in, "Seni tuzağa kim düşürmüş gözüküyor?" sorusuna, "Sadece nöbet tuttum. Benim olduğum bölgede hiçbir olay yaşanmadı." yanıtını verdi.
Duruşmaya, yarın sanık savunmalarıyla devam edilecek.
08.11.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişimi sırasında Genelkurmay Başkanlığındaki eylemlerle ilgili, sözde "Yurtta Sulh Konseyi" üyelerinin de aralarında bulunduğu 221 sanığın yargılandığı "çatı" davasında, teşebbüs faaliyetlerine katılmak üzere Akıncı Üssü'nden karargaha gelen 33 kişilik Özel Kuvvetler Komutanlığı (ÖKK) personeli arasındaki Hamza Er ve Hasan Sevimli'nin savunmaları alındı.
HAMZA ER
Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'ndeki duruşmada, ilk olarak olay tarihinde ÖKK'da teğmen rütbesiyle tim amir komutan yardımcısı olarak görev yapan Er'in savunması alındı.
Er, devre arkadaşı sanık Furkan Akbenli'nin 15 Temmuz 2016'da akşam mesaiden sonra tatbikat olduğunu, kendilerinin de katılacağını, ona da bunu tim komutanı Burak Keklik'in tebliğ ettiğini söyledi.
Mesaiden sonra 3-4 araçla Akıncı Üssü'ne gittiklerini, oradaki bir binada teçhizat kuşanmalarının emredildiğini, tatbikatlarda yanlarında bulunması yasak olduğu için telefonunu burada bıraktığını belirten Er, sanıklardan olay tarihinde albay olan Fırat Alakuş'un "tatbikatın Genelkurmay Başkanlığında gerçekleştirileceğini söylediği"ni kaydetti.
Genelkurmay nizamiyesine gelince otobüsten indiklerini, kendisinin kuzey nizamiye bölgesine gönderildiğini dile getiren Er, bir süre sonra eski Kara Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Salih Zeki Çolak'ın konvoyunun geçtiğini gördüğüne dikkati çekti.
"Araçta uyudum"
"Sonra silah sesleri geldi, helikopterler ve uçaklar alçak uçuş yapıyordu." diyen Er, bu sıralarda Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayından gelen askerlerin "emniyet aldığını" bildirdi.
Er, "Bir ÖKK personeline ne olduğunu sorduğumda, gerçek terör saldırısından bahsetti ve bunu Fırat Alakuş'un söylediğini belirtti. Sabaha doğru bulunduğum yerden iç tarafa yöneldim. Bir araçta Furkan Akbenli'yi gördüm, araca girerek uyudum. Sabah bir kişi ana binaya çağırdı. Gidince insanların şok içinde olduğunu, darbe yapıldığını öğrendim. Fırat Alakuş burada, irademiz dışında olaylar geliştiğini, bizim sadece emirleri yerine getirdiğimizi, ifade verdikten sonra birliğimize gideceğimizi söyledi." şeklinde bilgi verdi.
Darbeci olmadığını iddia eden Er, soruşturma aşamasındaki ifadelerini ise reddetti.
Mahkeme Başkanı Oğuz Dik, sulh ceza hakimliğine verdiği ifadeyi okudu ve burada "Sabahleyin rehinelerin başında nöbet tut." denildiğinden bahsettiğine işaret etti.
Er, "Rehine görmedim, başlarında nöbet de tutmadım." ifadesini kullandı.
Müşteki avukatlarından Muhammet Aydın'ın sorusu üzerine Er, Bülent Aydın'ın şehit edilişini görmediğini söyledi.
HASAN SEVİMLİ
Akıncı Üssü'nden Genelkurmay Başkanlığına gelen ÖKK personeli arasında bulunan Hasan Sevimli de olaydan önce İstanbul'da senelik izinde bulunduğunu belirtti. Sevimli, 14 Temmuz saat 08.00 sıralarında kendisini arayan ve o tarihte üsteğmen olan sanık Turgay Er'in "Grup Komutanı Fırat Alakuş emriyle tatbikat olacağını, iznini bitirip birliğe dönmesini" istediğini aktardı.
Darbe girişimi günü birlikte bulunurken, öğle saatlerinde Turgay Er'in "akşam tatbikat olacağı"nı ve "eğitim kıyafetlerini alıp, evde beklemesini söylediği"ni savunan Sevimli, "Saat 15.00-16.00 saatlerinde Turgay üsteğmen arayarak, evimi sordu. Hazırlanmamı söyledi. Devre arkadaşım, ben ve Turgay taksi çağırdık. Akıncı'ya gideceğimizi o zaman öğrendim." dedi.
Akıncı Üssü'ne gidince kamuflajları giymeleri ve şahsi eşyalar ile telefonları bırakmalarının istendiğini öne süren Sevimli, kamuflaj giydikten sonra çelik başlık, telsiz ve tabanca aldığını kaydetti.
Sevimli, "Otobüsle üsten hareket ettik. Otobüste Fırat Alakuş, Genelkurmay karargahına terör saldırısı olabileceğini, bizim de emniyet alacağımızı belirtti. Otobüsten inince benimle birkaç kişiyi kuzey nizamiyeye gönderdi. Nizamiyede oldukça kalabalık bir asker grup vardı. Ben burada Özel Kuvvetler personeliyle hareket ettim. Ağaçlık bölgede beklemeye başladık." diye konuştu.
Sevimli, gece yarısı sıralarında karargah binasına doğru gittiğini, bir saat kadar sonra kuzey nizamiye bölgesine döndüğünü anlatarak, şöyle devam etti:
"Burada toplanan sivilleri görünce şaşırdım. 'Asker kışlaya.' diye bağırıyorlardı. Sivillerden birkaç kişinin sorması üzerine Genelkurmay Başkanlığı ve karargahın emniyetini aldığımızı söyledim.
Sabah saatlerinde emir üzerine grup komutanının bulunduğu yere gittik. Burada, 'Arkadaşlar ne olduğu belli değil. Savcı gelip ifade alacak, silah ve teçhizatı bir yere toplayalım.' dedi."
Sevimli, bu saatten sonra bir süre uyuduğunu savundu.
Astsubay Bülent Aydın ve sivil vatandaşların şehit edilişini görmediğini ve FETÖ üyesi olmadığını ileri süren Sevimli, Atatürk'ün kurduğu TBMM'yi ortadan kaldırmaya teşebbüs etmeyeceği iddiasını paylaştı.
Başkan Dik'in sorusu üzerine Sevimli, darbe girişimini sabah 06.00-07.00 sıralarında öğrendiği ve kuzey nizamiye bölgesindeyken bazı personelin havaya ateş ettiğini gördüğü öne sürdü.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın avukatı Hüseyin Aydın'ın "Teçhizatı Akıncı'da giyindiniz, silahı kuşandınız. Niçin Özel Kuvvetler değil, Akıncı?" sorusu üzerine Sevimli, "Toplanma yeri olarak orası söylendi." yanıtını verdi.
Aydın, "Herhangi bir timin, grubun, taburun tamamı değil, ayrı ayrı seçilmişsiniz. İddianamede örgütsel ilişki olduğu söyleniyor. Ortak yönünüz nedir?" sorusu üzerine Sevimli, bunun neye göre belirlendiği konusunda fikri olmadığını ifade etti.
"Türkiye'nin yandığı bir gecede uyuyabilmeyi nasıl başardınız?"
Aydın, "O gece uyuyabilen iki sınıf var. Bir pilotlar bir de Özel Kuvvetçiler. Bu kadar ağır vakaların, neredeyse Türkiye'nin yandığı bir gecede uyuyabilmeyi nasıl başardınız?" sorusuna Sevimli, "Üzerimize mermi yağdığı sırada bile uyuyabiliyoruz. Doğu'da şartlar bunu gerektiriyor. Ben sabah teslim olunacağı söylendiği sırada uyudum. Ona da uyumak denmez, sızmak denir." şeklinde cevapladı.
Sevimli, müşteki avukatlarının, "İbrahim Karadağ, Furkan Çetiner, Osman Aktaş'ı niçin aradınız? Sadece siz çağrılmışsanız bu isimleri neye göre oraya götürdünüz?" sorusu üzerine, "Turgay üsteğmen, Osman ve İbrahim'i aramamı söyledi." dedi. Sevimli, bir başka soruyu yanıtlarken, Furkan Çetiner'i arayıp aramadığını ise hatırlamadığını bildirdi.
Sevimli, bir soru üzerine ateş sesleri duyduğunu ancak kuzey nizamiye bölgesinde şehit edilenleri görmediğini ileri sürdü.
HASAN DEMİRCİ
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişimi sırasında Genelkurmay Başkanlığındaki eylemlerle ilgili, sözde "Yurtta Sulh Konseyi" üyelerinin de aralarında bulunduğu 221 sanığın yargılandığı "çatı" davasında, teşebbüs faaliyetlerine katılmak üzere Akıncı Üssü'nden karargaha gelen 33 kişilik Özel Kuvvetler Komutanlığı (ÖKK) personeli arasında bulunan sanık Hasan Demirci ile olay tarihinde Genelkurmay Başkanlığı Özel Kalem Müdürlüğünde görev yapan Halis Ahmet Özer'in savunmaları tamamlandı.
Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'ndeki duruşmada savunmasını yapan ve olay tarihinde astsubay çavuş olan Demirci, 14 Temmuz'da sanıklardan Şevket Samet Okyay'ın kendisini arayarak, "Tim komutanının emri var. Mesaiye cuma günü arabayla gel." dediğini bildirdi. Darbe girişimi günü, Burak Keklik'in tatbikat olacağını söylediğini, Akıncı'ya gelmesini emrettiğini ifade eden Demirci, gittikleri Akıncı Üssü'nde kamuflaj giyip, silah kuşandıklarını, ardından otobüsle Genelkurmay Başkanlığına geldiklerini anlattı.
Burada Burak Keklik'in, güvenlik tatbikatından bahsettiğini söyleyen Demirci, tim komutanı Keklik'in kendisinden karargahın giriş katında beklemesini istediğini, bir iki dakika bekledikten sonra tim komutanıyla dışarı çıktığını anlattı.
Demirci, "Yine komutanın emriyle bir köşeye gittik. Bir süre bulunduğum yerden ayrılmadım. Saat 22.00 civarında tekrar giriş kapısına geldim. Kısa süre sonra üzerimizden uçak ve helikopterler geçmeye başladı. Neler olduğunu anlamak için nizamiye bölgesine gittim. Personel, terör tehdidi olabileceğini söyledi. Normal bir şeyler olmadığını anladım. Emniyetimi almak için nizamiyenin üst katındaki kafeteryaya çıktım. Orada olayların bitmesini beklerken sızdım." diye konuştu.
Sanık Demirci, sabah saatlerinde, geldikleri otobüsten kişisel eşyalarının bulunduğu çantayı aldığını bildirerek, "Olayın vahametini anlayınca kaçıp kurtulmak istedim. Ayhan Carık ile karşılaştım. Bulunduğumuz yerden uzaklaştık. Uygun zamanı bekledik ve fırsatını bulunca kışladan çıktık." dedi.
- Fetullah Gülen'in kitabı ve Zaman gazetesi nüshaları
Kendisini olaylara Keklik'in dahil ettiğini söyleyen Demirci, iddianamede, evinde yapılan aramada FETÖ/PDY elebaşı Fetullah Gülen'in "Kırık Mızrap" kitabının bulunmasına ilişkin, "Şiir okumayı severim. Bu yüzden 5 tanesi 15 liraya veya 20 liraya paket kitaplar alırım." dedi ve bu kitabın da onların içinden çıkmış olabileceğini ileri sürdü.
Demirci, evinde örgütle bağlantılı olan ve darbe girişiminin ardından kapatılan Zaman gazetesinin 3 nüshasının ise "temizlik ve genel maksatla evde bulunduğunu" iddia etti.
HALİS AHMET ÖZER
Sanıklardan olay tarihinde yarbay olan ve iddianamede, "saat 02.01'de darbecilerin kontrolündeki karargaha gelerek, diğer sanıklar Mehmet Akçara ve Asım Şanöz ile birlikte içeride serbestçe dolaştığı" belirtilen Halis Ahmet Özer ise Genelkurmay Başkanlığı Özel Kalem Müdürlüğünde görev yaptığını, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ın konuşma metinlerini hazırladığını aktardı.
Olay gecesi evindeyken önce telefon mesajları, ardından hastanede bulunan eşinin telefonuyla bir hareketlilik olduğunu duyduğunu, televizyonda Boğaziçi Köprüsü'nün kapatıldığını öğrendiğini, terör eylemi olabileceğini düşündüğünü ifade eden Özer, Genelkurmay santralini aradığını, ancak cevap alamadığını söyledi. Başbakan Binali Yıldırım ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın açıklamalarını gördüğünü, 2 yaşındaki çocuğunu uyutmaya çalışırken "içinin geçtiğini", saat 01.00'e doğru telefonun çalması üzerine arandığını anlatan Özer, "Bir şahıs, 'Karargahtan arıyorum. Siz de arkadaşlarınıza ulaşıp haber verin ve ivedi görev yerinize geçin.' dedi ve kapattı. Genelkurmay Başkanının yapacağı bir açıklama ya da konuşma için çağrıldığımı değerlendirdim." diye konuştu.
- Arayan kişi kendisini tanıtmamış
Mahkeme Başkanı Oğuz Dik'in, "Hepimiz askerlik yaptık. Askerde arayan kişi kendini tanıtır. Seni arayan kim olduğunu söylemedi mi?" sorusu üzerine Özer, kişinin kendini tanıtmadığını ileri sürerek savunmasına şöyle devam etti:
"Binbaşı Asım Şanöz'ü aradım. Acilen görev yerine gitmemiz gerektiğini söyledim. Aracının olmadığını söyleyince konutuna giderek, kendisini aldım. Gittiğimizde güney nizamiye kapalı görünüyordu. Kuzey nizamiyeye yöneldim. Personel içeri almak istemedi. Özel Kalem'de görevli olduğumuzu ve çağrıldığımızı söyledik. Kimlikleri kontrol ettikten sonra girmemize izin verdiler. Karargah bahçesi sakindi, anormal bir durumla karşılaşmadık. Karargahın giriş katında kimse yoktu. Merdivenlere çıktık, çalışma odamızın bulunduğu koridorda teçhizatlı personel gördüm. Güvenlik maksadıyla orada bulunduklarını düşündüm ve odama geçtim. Burada gördüğüm Mehmet Akçara elleri kelepçelenerek, odaya konulduğunu, ne olduğunu bilmediğini, odaya kapatan şahısların telefonlara cevap vermemesini söylediğini, telefonlara bu nedenle bakmaktan korktuğunu söyledi."
Silah ve bağırış sesleri duyduktan sonra koridora çıktığını, bu sırada sanıklardan Ramazan Gözel'in kendisini görerek, şaşırdığını ve "Ne geziyorsun? Emniyetinizi alın." dediğini aktaran Özer, "Orada birkaç silah vardı. Özel kuvvet personeli, bir silahı elime tutuşturdu. İnsanlar panik halindeydi. Bir yerde bekledim, sonra silahı bulunduğu yere bıraktım. Ne olduğunu anlamaya çalıştım." diye konuştu.
Burada, sanıklardan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Akar'ın o dönemdeki emir subayı Levent Türkkan'ı gördüğünü, o sırada durumunu bilmediği için Orgeneral Akar'ın yerini sorduğunu anlatan Özer, "Genelkurmay Başkanımızı yürekten seviyordum. Komutanın sağlıklı olduğunu, emniyetli bir yere götürüldüğünü, endişelenmememi söyledi." dedi.
Bulunduğu kata o dönemde korgeneral rütbesiyle görev yapan Salih Ulusoy'un geldiğini, "halkla görüşmekten" bahsettiğini ifade eden Özer, o sıralarda "darbe girişiminin başarısız olması üzerine karargaha konuyla ilgili olmayan kişilerin çağrılıp, işin sulandırılması için karargaha çağrıldığını düşünmeye başladığını" ve can güvenliğini sağlamaya ve suç olacak hiçbir şeye bulaşmamaya gayret ettiğini savundu.
Darbe girişiminden daha önceden haberdar olmadığını ileri süren Özer, "O gece olan elim hadiseleri tasvip etmiyorum. Darbeci olduğum suçlamasını reddediyorum. Hiçbir örgütün üyesi değilim." dedi.
Başbakanlık avukatı Süleyman Ayhan'ın, "Kamuflajlı özel kuvvet personeli, karargaha geldiğinizde sivil kıyafetli olan size bir şey sormadı mı?" sorusuna Özer, "Katta değillerdi. İç kesimlerdelerdi. Sormadılar." yanıtını verdi.
Avukat Ayhan'ın, "O gece Başbakanımızın açıklamasını dinlediniz. Sayın Cumhurbaşkanımız net şekilde kalkışma olduğunu söylüyor. Bunu dinlediniz. Genelkurmaya gittiniz ve size müdahale etmediler. Darbe girişimi olduğunu sonra anladınız. Size niye inanalım?" sorusunu yönelttiği Özer, "Kısmi bir kalkışmadan bahsediliyor. Ben de orada komutanımızın bana ihtiyacı olduğunu düşünerek gittim." diye konuştu.
HALİT KAZANCI
Duruşmada, teşebbüs faaliyetlerine katılmak üzere Akıncı Üssü'nden Karargaha gelen 33 kişilik Özel Kuvvetler Komutanlığı (ÖKK) personeli arasında bulunan ve dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Salih Zeki Çolak ve yanındakileri derdest eden grubun içinde bulunduğu, Çolak'ın koruma müdürü Yüzbaşı Burak Akın'ı silahla yaraladığı belirlenen sanık Halit Kazancı savunmasını yaptı.
Salih Zeki Çolak'ın derdest edilmesi ve Akın'ın vurulmasına ilişkin görüntüler izlettirilen Kazancı, "(Görüntülerdeki kişinin kendisi olduğunu) Kabul etmem mümkün değil. Ateş görüntüsü de net değil." dedi.
Ankara 17'nci Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesindeki duruşmada savunmasını yapan Halit Kazancı, darbe girişiminden önceki günlerde tatbikat için hazır olunması emrinin kendilerine Fırat Alakuş tarafından iletildiğini, 15 Temmuz'da da emir üzerine Akıncı Üssü'ne gittiklerini, burada Alakuş'un "Görev yerine intikal için süratle hazırlanın" dediğini aktardı.
Otobüsle intikal halindeyken Alakuş'un, "tatbikata gitmediklerini, Genelkurmay Başkanlığına karşı saldırı istihbaratı alındığını, görevlerinin komutanların ve Karargahın güvenliğinin sağlanması olduğunu" söylediğini ifade eden sanık Kazancı, binaya girer girmez üst kata doğru çıktıklarını bildirdi.
Burada bir personelden Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Yaşar Güler'in ayrıldığını öğrendiğini, bunu Fırat Alakuş'a ilettiğini söyleyen Kazancı, emekli Orgeneral Çolak'ın derdest edilmesine ilişkin, "Ben, kapı ve kontrol emniyeti aldırdım. Ramazan Gözel, Kara Kuvvetleri Komutanı'nın gelmekte olduğunu söyledi. Komutan hızlı adımlarla içeri girerken, dışarıdan ateş sesleri geldi. Bunun üzerine personel, 'Yat, yat, yat' diye bağırdı. Komutanlar yattı, biz de onların başına gittik. Daha sonra koridora yöneldim, komutanın ellerinin bağlandığını gördüm. Serhat Pahsa, 'Başkanın emri. Onları İkinci Başkanın odasına götüreceğiz' dedi." diye konuştu.
Dışarı doğru yönelirken Kara Kuvvetleri Komutanı Koruma Müdürü Yüzbaşı Burak Akın'ın elini tabancasına attığını, kendisinin ise "Dur, yapma, sakin ol" dediğini savunan Halit Kazancı, "Bu sırada dışarıdan silah sesleri geldi. Burak Akın sendeleyerek düştü. Bacağından vurulduğunu anladım ve ambulans çağrılmasını söyledim." iddiasında bulunarak, Akın'ı kendisinin vurduğu suçlamasını ise reddetti.
Kazancı, daha sonra üst kata çıktığını, helikopter sesleri geldiğini, Kara Kuvvetleri Komutanı Çolak ve Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı İhsan Uyar'ın helikoptere binmek üzere ayrıldıklarını anlattı.
Ardından Fırat Alakuş'un Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ın çıkış yapacağını ve helikopterle ayrılacağını söylediğini aktaran sanık Kazancı, şöyle devam etti:
"Komutan çıkış yaptı. Çıkarken kepinin getirilmesini istedi. Komutanın yanında, Mehmet Dişli olduğunu sonradan öğrendiğim general vardı. Fırat Albayla binanın çıkışına kadar eşlik ettik. Komutan yanındaki personelle helikoptere intikal etti. Komutanın emri olsa gereğini yapar veya yaptırırdım. Zaten komutanın bu tavrı, icra edilen emrin komutanın emri olduğu düşüncesini pekiştirdi."
Kazancı, uçakların alçak uçuş yaptığını, patlama seslerini, tankların geldiğini duyduğunu, ilerleyen saatlerde vatandaşların geldiğini pencereden gördüğünü söyleyerek, şunları kaydetti:
"Vatandaşlar parmaklıklar önünde yoğunlaşmaya başladılar. Birkaç el silah sesi falan geldi. Durum biraz sakinleşince televizyona bakma imkanı buldum. Değişik haberler altyazı şeklinde geçiyordu. Yaşananların darbe girişimi olarak nitelendirildiğini, Genelkurmay Karargahındaki bizlerin darbeci durumuna düşürüldüğünü, tuzağa çekildiğimizi anladım. O saatten sonra personeli, Fırat Albayın emriyle topladık. Karargahı desteklemek üzere aldığımız emrin gereğini yerine getirdiğimizi, şu anda ise darbeci konumuna düşürüldüğümüzü öğrendik. Hiç kimseyle çatışmaya girmeden silah ve teçhizatı bıraktık, savcı bekledik. Karargaha geldiğimiz andan itibaren Genelkurmay Başkanı'nın bilgisi dahilinde olduğunu düşündüğümüz emirleri yerine getirdik. Bilerek, isteyerek böyle bir girişimin parçası olmadık."
- Görüntüleri reddetti
Mahkeme Başkanı Oğuz Dik'in talimatıyla salondaki dev ekrana, Orgeneral Çolak'ın Karargaha girişinin hemen ardından darbeciler tarafından derdest edilmesi ve Burak Akın'a ateş edilmesine yönelik görüntüler birkaç kez izletildi.
Bilirkişilerce elindeki silahla Akın'a ateş edenin kendisi olduğu belirtilen sanık Kazancı, "Görüntülerdeki ben değilim" iddiasında bulundu, arkadaki kamuflajlı ve kompozit başlıklı kişinin "ateş edip etmediğinin de belli olmadığını" öne sürdü.
Halit Kazancı, "Kabul etmem mümkün değil. Ateş görüntüsü de net değil." dedi ve ardından görüntüleri avukatıyla ayrıca izledikten sonra beyanda bulunacağını söyledi.
Dosyadaki görüntülere atfen Kazancı, "Sanıklardan Ramazan Gözel size, Fırat Alakuş'a ve bazı personele bir şeyler anlatıyor. Ne anlattı" sorusu üzerine, "Kara Kuvvetleri Komutanı gelecek dedi. Onun dışında bir şey konuştuğumuzu hatırlamıyorum." ifadesini kullandı.
Müşteki avukatı bir kişinin, "Kara Kuvvetleri Komutanı gelmeden önce 2 kişi kapının sağına, 2 kişi soluna mevzi alıyor. Komutan geldikten sonra üzerine atılıyorsunuz. Mevzi almanızın amacı ne" şeklindeki sorusuna, "Mevzi falan yok" karşılığını veren sanık Kazancı, "Salih Zeki Çolak ve İhsan Uyar'ı korumak amacıyla mı? Derdest etmek amacıyla mı mevzi aldınız?" sorusuna ise cevap vermedi.
Olay gecesi darbecilerce vurulan Burak Akın'ın avukatının, "Müvekkilim vurulduktan sonra, 'Biz aynı birlikteniz. Neden yapıyorsunuz' deyince ne cevap verdiniz" sorusuna Kazancı, "Ben Burak'a ateş etmedim." karşılığını verdi.
"Darbe teşebbüsü olduğunu ne zaman anladın" sorusu üzerine Halit Kazancı, "Saat 03.00-03.30 civarında. Daha önce ortalıkta dönen darbe kelimeleri vardı. Ama ne zaman, kim, ne yapıyor bunu bilmiyorduk." şeklinde konuştu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın avukatı Hüseyin Aydın'ın sorusu üzerine ise Kazancı, "sadece Baki Kavun'un 'Güvenli yere götürülmesi' talimatı aldığını, diğer generallerle ilgili bilgisi olmadığını" ileri sürdü.
Avukat Aydın, "Tehdit söz konusu olduğu gerekçesiyle komutanların yere yatırılıp, ellerinin arkadan kelepçelenmesi konusunda eğitim aldınız mı? Bu durum bizim tuhafımıza gitti" demesi üzerine sanık Kazancı, "Yere yatmak her askerin ilk hedef küçültme hareketidir. Serhat Pahsa dedi ki 'Komutanın emri, alıp ikinci başkanın odasına götüreceğiz' dedi. Ben ellerinin bağlandığını gördüm." ifadelerini kullandı.
Halit Kazancı, "Kara Kuvvetleri Komutanı'nın ellerinin arkadan bağlanması doğal mı" sorusu üzerine, bunun doğal olmadığını söyledi.
Milli Savunma Bakanlığının avukatı Hasan Oğuz Altınkaynak'ın, "Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı Komutanı Muhsin Kutsi Barış, 11-15 Temmuz arasında gereğinden fazla ziyaretçi kabul etmiş. Siz de oraya gitmişsiniz" sözü üzerine Kazancı, "Amanoslar'da 2 bacağını kaybeden Yakup Yarbayı ziyaret edecektim. Fırat Alakuş, koruma ve güvenlik tatbikatıyla alakalı alaydakilerin bulunacağı, konuşlanacağı yerlere bakmamı söyledi" dedi, ancak alayda Barış'ın yanına gitmediğini savundu.
Baki Kavun'un avukatının sorusu üzerine de sanık Kazancı, "Kavun'un ellerini, kollarını ben bağlamadım. Oradaki personel bağladı. Bağlayanların isimlerini bilmiyorum." yanıtını verdi.
HÜSEYİN ÖMÜR
Duruşmada darbe emirlerini göndermekle suçlanan eski astsubay kıdemli başçavuş Hüseyin Ömür'ün savunması alındı.
İddianamede, şubede görevli albay Cemil Turhan'ın emri üzerine Kenan Şimşek ile Muhabere Elektronik Bilgi Sistemleri Daire Başkanlığında görevli sivil memurdan MEDAS şifrelerini ve sisteme bilginin nasıl yüklendiğini öğrendiği, darbe gecesi "Zırhlı Muhabere Aracı İntikali", "Hazırlık İkazı ve Birlik İntikali", "Atama", "Katılışlar" ve "Sıkıyönetim Direktifi" konulu mesajları birliklere çektiği ve darbecilerin kontrolündeki karargahta serbestçe dolaştığı belirtilen Ömür, suçlamaları reddetti.
Ömür, "Haftanın son günü olduğu için evrak akışı çok yoğundu. Birçok emir geldi ve gitti. Darbeyle ilgili kesinlikle mesaj göndermedim. Göndermek üzere emir de almadım. Bilgisayar ve odalardaki parmak izleri incelenirse bu ortaya çıkacaktır." dedi.
MEDAS şifrelerini ve anahtarları Cemil Turhan'a verdiklerini ifade eden Ömür, soru üzerine bunun rutin olduğunu ifade etti.
"Serbestçe hareket ettiği" belirtilen alanın kendisinin çalışma yeri olduğunu kaydeden Ömür, darbe girişimi olduğundan saat 02.00'ye kadar haberdar olmadığını, o saatten sonra dışarı çıkamadığını, gece boyu odasında bulunduğunu, bu sırada her tarafa mermiler geldiğini, şubeyi terk etmemeleri konusunda uyarıldıklarını savundu.
Hüseyin Ömür, sabah saatlerinde silah seslerinin kesilmesinin ardından sanıklardan Mustafa Duygulu ile sivil kıyafetlerini giydiklerini ve kuzey nizamiyeye gittiklerini, dışarının emniyetli olmadığını görünce şubeye döndüğünü ifade etti.
Ömür, öğle saatlerinde kuzey nizamiyeden çıkarak, Genelkurmaydan ayrıldığını söyledi.
Müştekilerden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın avukatı Hüseyin Aydın'ın sorusu üzerine Ömür, darbe konulu mesajlardan haberi olmadığını öne sürdü ve Cemil Turhan'ı da gece görmediğini söyledi.
Ömür'ün savunmasını tamamlamasının ardından duruşma sona erdi.
Davaya, yarın sabah devam edilecek.
09.11.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında Genelkurmay Başkanlığındaki eylemlerle ilgili, aralarında sözde "Yurtta Sulh Konseyi" üyelerinin de bulunduğu 221 sanığın yargılandığı "çatı" davasına sanık savunmalarıyla devam edildi.
HALİL İBRAHİM KARABAL
Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesindeki duruşmada olay tarihinde ÖKK'da astsubay üstçavuş olarak görev yapan Halil İbrahim Karabal savunma yaptı.
Sanık Karabal, olay günü öğle saatlerinde darbe girişimi sırasında öldürülen Başçavuş Ercan Şen'in çay içmek için kendisini çağırdığını, çay içerken Şen'in, akşamleyin şehir dışından misafirlerinin geleceğini söyleyerek, onları götürmek üzere kendisinden otomobilini istediğini anlattı.
Şen'e, "Siz zahmet etmeyin, ben götüreyim." dediğini ancak kabul etmediğini kaydeden Karabal, akşamleyin eşi ve çocuğunu eve bırakırken Şen ile telefonda araba için tekrar konuştuğunu, görüşmede Şen'in, "Yalçın Damar'la konuştum. Senin hakkında kaba, sinkaflı konuşuyor." dediğini söyledi.
Karabal, "Astsubay Damar'ın bayram öncesinden beri bana husumeti vardı. Ona telefon açtım, anlaşamayınca kapattık." diye konuştu.
Çocuğu ve eşini evine bıraktıktan sonra AŞTİ'ye giderek, Şen'e otomobilini verdiğini anlatan Karabal, eve döndüğünde telefonunu otomobilinde unuttuğunu anladığını öne sürdü ve şunları kaydetti:
"Sofraya oturduk. Televizyondan ordu içinde bir grup teröristçe kalkışma başlatıldığını öğrendik. Telefonumun Ercan Başçavuş'ta olması nedeniyle eşimin telefonundan onu aradım. Gördüklerimi aktardım. Net bilgiye sahip olmadığını, lojmana geldiklerini söyledi. Arabayı Oran Lojmanları'nda güvenli bir yere park ettiğini, unuttuğum cüzdanımı torpido gözüne koyduğunu, telefonu da aranma ihtimalime karşı yanında bulunduracağını söyledi. 'Komutanım, beni arayan olursa eşime ait numaraya yönlendir.' dedim. Televizyondan gelişmeleri takip ettim. Başbakan'ın kalkışmanın bastırıldığı haberinden sonra biraz daha rahatladım."
Karabal, gece "sızdığını", 16 Temmuz sabahı geç uyandığını ve Ercan Şen'i birkaç kez aradığını ifade ederek, telefonlarına cevap vermemesi üzerine sinirlendiğini ve otomobilini almak üzere Oran Lojmanları'na gittiğini bildirdi.
Aracı bulduğunu, cüzdanını ve telefonunun torpido gözünde değil, arka koltukta olduğunu gördüğünü savunan Karabal, cep telefonunun şarjının bittiğini, cüzdanda ise sivil kimliğinin bulunmadığını söyledi.
Karabal, Pazar günü telefonla mesaiye çağrıldığını, ÖKK'ya gittikten sonra bir süre sorgulandığını, ardından Gölbaşı Cumhuriyet Savcılığına çıkarıldığını kaydetti.
Karabal, "Beni iki kişi suçlamış. Birisi Yalçın Damar, beni FETÖ'cü gibi göstermeye çalışmış. Beni Sezgin diye birinin yanında gördüğünü söylemiştir. İkinci kişiyse Hüseyin Uğurer'dir. O da son çıktığı mahkemece salıverildi. Organize olup, üzerime oynamış olabilirler. Ercan Şen, beni kandırarak arabamı, buna bağlı olarak cüzdanımı ve telefonumu gasbetmiş ve beni pis emellerine alet etmiştir." şeklinde konuştu.
Mahkeme Başkanı Oğuz Dik'in, "Savcılık ifadende telefonunun arabada olduğunu söylememişsin." demesi üzerine Karabal, "Sorguda, 'Şunu yaptın mı?', 'Bunu yaptın mı?' diye soruyorlardı." ifadelerini kullandı.
HÜSEYİN HAKAN ÖCAL
Duruşmada daha sonra olay tarihinde kurmay yarbay rütbesiyle Genelkurmay Başkanı Özel Kalem Müdürlüğünde oryantasyon eğitiminde olan Hüseyin Hakan Öcal'ın savunması alındı.
İddianamede, darbe girişimi sırasında ÖKK personeline karargahta yol gösterdiği, darbe girişimi erkene alınmadan önce kendisine 16 Temmuz 2016 saat 03.00'te Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ı konutundan kaçırma görevi verildiği ve Orgeneral Akar'ın eski emir subayı Levent Türkkan'ın da ifadesinde "FETÖ mensubu olduğunu" söylediği belirtilen Öcal, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Akar'ın seçimiyle Özel Kalem Müdürlüğünde görevlendirildiğini ifade etti.
Orgeneral Akar ile olay günü sabah brifinginin ardından görüşmediğini, odasında sonraki günlerin programları üzerinde çalıştığını anlatan Öcal, saat 21.00'i geçince emir subayına Genelkurmay Başkanı'nın ne zaman çıkacağını sorduğunu, yanında eski Tümgeneral Şaban Dişli'nin olduğunun belirtildiğini, bunun üzerine "geç çıkacaklarını düşünerek üzüldüğünü" kaydetti.
Öcal, 10-15 dakika sonra ses ve gürültü duyunca koridora çıktığını, tam teçhizatlı korumalar ile emir subayını gördüğünü ifade ederek, "Bir şey yok, herkes işine baksın, dışarı çıkmayın." denilmesi üzerine odasına döndüğünü anlattı.
Sanık Öcal, şöyle devam etti:
"Ne olduğunu merak ettiğim için aralıklarla iki-üç kez aşağı inip çıktım. Gördüğüm birkaç kişiye ne olduğunu sordum, bilmediklerini söylediler. İddianamedeki görüntülerim bunlara ilişkindir. Bu sırada komutan hala makamındaydı. Bir müddet sonra tekrar sesler duyunca yine koridora çıktım. Makam kapısının açık olduğunu gördüm. Bu, komutanın makamda olmadığı anlamına geliyordu. Korumalara nerede olduğunu sordum.
Çıktığı, yanında da Mehmet Dişli kastedilerek, 'tümgeneral' bulunduğu söylendi. Mehmet Partigöç'ün saat 23.10 civarında komutanın kapısına doğru çıktığını gördüm."
Odasında televizyonu açınca haber kanalında İstanbul'da köprünün kapatıldığını gördüğünü ifade eden Öcal, "garip bir şeyler olduğunu, durumu anlamak üzere alt kata indiğini, pencereden baktığını, ateş sesleri geldiğini" kaydetti.
Daha sonra Genel Sekreterlik kapısına yöneldiğini, silahlı ve teçhizatlı personeli gördüğünü, dışarı çıkamayacağını anlayınca Özel Kalem odalarından birine girdiğini savunan Öcal, şunları dile getirdi:
"Odada kimse yoktu. Kapıyı kapattım. Bu sırada saat 23.30 civarıydı. Harekat Merkezi'ni aradım. Sürekli meşguldü. Bir ara Oktay Yarbay odaya girdi, ne olduğunu kendisinin de bilmediğini söyledi. Sonra çıktım. Eşim, babam ve ablamdan cevapsız aramalar ve 'İyi misin? Neler oluyor?' sorularını gördüm. Gece yarısı civarı çıkmayı tekrar denedim, başaramayınca aynı odaya döndüm. Yanlış bir şeyler olduğu belliydi.
O an itibarıyla kime güvenileceği de belli değildi. Tek başımaydım. Saat 03.00-03.30 civarı mesajlardan ülke genelinde durumun kontrol altında olduğunu öğrendim ancak karargahtaki durumu bilmiyordum. Sabah saatlerinde tuvalet ihtiyacı için koridora çıkınca silahlı iki kişi beni alt tarafa indirdi. Bir süre sonra herkes kayboldu. Bir şey yapmadığım için o an kaçmayı düşünmedim."
Türkkan'ın kendisine yönelik "FETÖ'cü" beyanını kabul etmeyen, ne kendisinin ne de ailesinin örgütle ilişkisi bulunduğunu savunan Öcal, darbe girişiminin erkene alınmamış olması halinde Orgeneral Akar'ı 16 Temmuz sabah 03.00'de konutundan alacağı suçlamasını da reddetti.
Öcal, bununla ilgili delil bulunmadığını söyleyerek, "Genelkurmay Başkanı'nın alınmasına yönelik hiçbir emir almadım. Genelkurmay Başkanı, benim bulunduğum kattan götürülmüş. Götürülüşünde de hiçbir fiilim yok." diye konuştu.
Karargahta silahlı 4 ÖKK personeliyle aynı karede görüldüğü iddianamedeki fotoğrafı sorulan Öcal, "Akar'ın çıktığını ve televizyondan kalkışmayı öğrendikten sonra karargah dışına çıkmaya çalıştığını, görüntünün buna ilişkin olduğunu" ileri sürdü.
HÜSEYİN YILDIRIM
Duruşmada, olay tarihinde Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı Bilgi Güvenlik Şubesinde yarbay rütbesiyle araştırma subayı olarak görev yapan sanık Hüseyin Yıldırım savunma yaptı.
Yıldırım, darbe girişiminin yaşandığı 15 Temmuz günü dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Yaşar Güler'e istihbarat raporu sunmak üzere çalıştığını, bu nedenle akşam saatlerine kadar mesai yaptığını söyledi.
Odasında olduğu sırada silah sesleri duyduğunu ve Tuğgeneral Attila Gökesaoğlu ile dışarı çıktıklarını anlatan Yıldırım, nizamiyedeki askerlerin giriş çıkışların yasaklandığını söylediğini aktardı.
Gökesaoğlu'nun emriyle beyaz kıyafeti bulunduğu ve hedef olabileceği gerekçesiyle geride beklediğini ileri süren Yıldırım, Gökesaoğlu'nun yanından ayrıldığını, bu nedenle nasıl ve nerede derdest edildiğini görmediğini kaydetti.
Neler olduğunu anlamaya çalışırken Mehmet Partigöç'ü gördüğünü ve neler olduğunu sormak için arkasından gittiğini savunan Yıldırım, bu sırada Kara Kuvvetleri Komutanının makam aracı ve korumalarının önlerinden geçtiğini belirtti.
Ardından silah sesleri duyduğunu aktaran Yıldırım, bulunduğu yerden komutanın derdest edilmesini ve koruma astsubayı Bülent Aydın'ın vurulma anını görmediğini, önünde bulunan araçların görüşünü engellediğini iddia etti.
Daha sonra derdest edildiğini ve karargah binasına getirildiğini öne süren Yıldırım, buraya albay Cemil Turhan'ın gelmesinin ardından onun yanına geçtiğini, Turhan'a ne olduğunu sorduğunu, onun ise sakin olması gerektiğini söylediğini savundu.
Partigöç ve Turhan ile beraber göründüğü fotoğraflara değinen Yıldırım, karşılaşmalarının tesadüf olduğunu belirterek, "Bilgi almak için yanlarına gitmiştim." ifadesini kullandı.
Daha sonra Atilla Gökesaoğlu'nun kendisini bıraktığı yere döndüğünü, buradayken helikopterlerin inip kalktığını, uçakların alçak uçuş yaptığını belirten Yıldırım, gördüğü bir Özel Kuvvetler personelinin "Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ın kaçırılmaya çalışıldığını, bunu önlediklerini, Yaşar Güler'i de kurtardıklarını" söylediği iddiasında bulundu.
Yıldırım, emrinde asker olmadığını, kimseye emir vermediğini, kimseden de emir almadığını, öğleden sonra gelen polislere teslim olduğunu söyledi.
Daha sonra Mahkeme Başkanı Oğuz Dik, sanığa derdest edildiğini iddia ettiği yerde serbest halde Cemil Turhan'ın yanında göründüğü fotoğrafı sordu. Sanık Yıldırım, kendisini kimin derdest ettiğini bilmediğini, Turhan'ı görünce onunla birlikte yukarı çıktığını iddia etti.
Başbakanlık avukatı Süleyman Ayhan, sanığın karargah binasında Cemil Turhan ile yukarı çıktığı görüntülerin izlenmesini istedi.
Hüseyin Yıldırım, kameranın görüş alanı dışında kalan yerde bekletildiğini, Turhan'ı görünce ayağa kalktığını ve onunla hareket ettiğini söyledi.
Bu sırada Mahkeme Başkanı Oğuz Dik, sanığa ellerinin bağlı olmadığını hatırlattı. Sanık Yıldırım da elleri bağlı olmasa da derdest edildiğini, Turhan'ı tanımaması halinde derdest edilen diğer kişilerle birlikte götürüleceğini savundu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın avukatı Hüseyin Aydın da Turhan'ın özel kuvvet personeline ne söyleyerek kendisini kurtardığını sordu. Sanık Yıldırım, Turhan yanına yaklaşınca ayağa kalktığını, kimsenin bir şey söylemediğini, onunla birlikte yukarı çıktığını iddia etti.
İLYAS AKYAR
Olay tarihinde Özel Kuvvetler timinde silah uzmanı olarak astsubay üstçavuş rütbesiyle görev yapan sanık İlyas Akyar da 15 Temmuz'da Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı'nda saat 22.00 sıralarında albay Murat Korkmaz ile buluştuklarını söyledi. Akyar, kendi aracıyla Özel Hava Alay Komutanlığına giderken darbe yapıldığını öğrenince Genelkurmay Başkanlığı'na hareket ettiğini, Korkmaz'ın talimatıyla Muhafız Alayı'na döndüğünü savundu.
Muhafız Alayı'nda üzerini değiştikten sonra kanunsuz bir olaya karışmamak için evine geçtiğini öne süren Akyar, evdeyken taburunun göreve çağırdığını ancak birliğine gidemediğini dile getirdi.
Darbe girişiminde herhangi bir olaya karışmadığını savunan Akyar, silah kullanmadığını, suçsuz olduğunu söyledi.
İBRAHİM ÇÖLKESEN
Olay tarihinde astsubay çavuş olarak görev yapan İbrahim Çölkesen de suçlamaları reddetti.
Tim komutanının tatbikat olacağını söylemesi üzerine, gizlilik dereceli önemli bir göreve seçildiğini düşünerek akşam saatlerinde Muhafız Alayına gittiğini savunan Çölkesen, teçhizat kuşandıktan sonra albay Murat Korkmaz'ın Genelkurmay Başkanlığına terör saldırısı olabileceğini söylediğini ve buraya hareket ettiklerini bildirdi.
Burada bir karışıklık olduğunu anladığını ifade eden Çölkesen, verilen emir doğrultusunda Genelkurmay'ın emniyetini aldıklarını söyledi.
Genelkurmay'a yaklaşan sivillerin arasından ateş edildiğini gördüğünü ve saldırı olduğunu düşündüğünü ileri süren Çölkesen, kimseye karşı silah kullanmadığını, ateş emri vermediğini iddia etti.
İlerleyen saatlerde çimenlik bir yere geçerek istirahat ettiğini savunan Çölkesen, sabah saatlerinde nizamiyedeki televizyondan darbe girişimi haberlerini gördüğünü kaydetti. Bu anda, hangi tarafta olduğunu bilmediğini ancak darbeye karşı koyan tarafta olduğunu düşündüğünü öne süren Çölkesen, emirler doğrultusunda hareket ettiğini, albay Murat Korkmaz'dan kanunsuz bir emir almadığını söyledi.
Kormaz'ın talimatıyla karargah binasında toplandıklarını, buradaki konuşmalardan kandırıldıklarını anladığını savunan Çölkesen, silahını bıraktığını ve diğer askerlerle polise teslim olduğunu anlattı.
İBRAHİM KARADAĞ
Olay tarihinde Özel Kuvvetler'de astsubay kıdemli çavuş olarak görev yapan sanık İbrahim Karadağ da darbe girişiminden 2 gün önce Malatya'dan ayrılarak Kayseri'de gireceği sınav için açıköğretim sınav kartını almak üzere Ankara Gölbaşı'ndaki evine geldiğini söyledi.
Kartını bulamayınca Özel Kuvvetler Komutanlığına gittiğini anlatan Karadağ, tim komutan yardımcısı teğmen Hasan Sevimli'nin kendisini aradığını ve 15 Temmuz akşamı Akıncılar nizamiyede toplanacağını söylediğini aktardı.
Akşam Akıncı Üssü'ne geldiğini, nizamiyeden kimliğini gösterip tatbikata geldiğini söyleyerek geçtiğini belirten Karadağ, içeride albay Fırat Alakuş'un emriyle üzerlerini değiştirdiklerini, tüfek bulamayınca tabancasını aldığını ve diğer askerlerle otobüse bindiğini ifade etti.
Otobüste, Genelkurmay'ın güvenliğini alacaklarının söylendiğini dile getiren Karadağ, Genelkurmay'da güvenliği aldıktan sonra karargah binasına girdiklerini, olumsuz bir durumla karşılaşmadıklarını, bir süre sonra başka bir binaya geçtiklerini anlattı.
Daha sonra kuzey nizamiyede görevlendirildiğini, 3-4 saat orada beklediğini ve kimseyle karşılaşmadığını ileri süren Karadağ, burada karargah kısmına 2 kez helikopter indiğini, uçakların alçaktan uçmaya başladığını belirtti.
Telefonu olmadığı için kimseyle görüşemediğini ve neler yaşandığını soramadığını savunan Karadağ, ardından güney nizamiyeye gitmesinin istendiğini, burada toplanan halkı ve kapıları kırarak içeri giren tankları gördüğünü kaydetti.
Havaya ateş edenleri gördüğünü, kendisine söylenen tatbikatın amacının komutanların emniyetini almak olduğu için tüm bu hareketlilik nedeniyle Genelkurmay'a saldırı olabileceğini düşündüğünü ileri süren Karadağ, üzerinde yeterli teçhizat olmadığı için geri çekildiğini, sonra da karargah binasına gittiğini söyledi.
Karargah binasında uyuya kaldığını, sabaha karşı uyandırıldıktan sonra televizyondan darbe girişimini gördüğünü anlatan Karadağ, kullanıldığını anladığını ve diğer askerlerle teslim olduğunu bildirdi.
Mahkeme Başkanı Oğuz Dik, sanığa, sadece tabancasının bulunduğunu söylemesine karşın uzun namlulu silahla göründüğü fotoğrafı sordu. Sanık Karadağ, Genelkurmay'a saldırı olabileceğini düşündüğü andan sonra tüfek aldığını savundu.
Duruşmaya yarın sanık savunmalarıyla devam edilecek.
DARBE BİLDİRİ PROVASI DAVA DOSYASINA GİRDİ
Öte yandan dava dosyasına, Çiğli 2. Ana Jet Üs Komutanı eski Tümgeneral Kubilay Selçuk'un darbe bildirisini prova yaptığı görüntüler de girdi.
Darbecilerin etkisiz hale getirilmesinin ardından Akıncı Üssünde yapılan aramalarda amatör bir kamera bulundu. Yapılan incelemede tören kıyafeti giyen bir subayın, sözde darbe bildirisinin provasını yaptığı tespit edildi. Daha sonra bu subayın sözde 'Yurtta Sulh Konseyi' üyesi olan darbe gecesi Akıncı Üssü'nde kritik görevler yapan Çiğli 2. Ana Jet Üs Komutanı eski Tümgeneral Kubilay Selçuk olduğu tespit edildi. Akıncı Üssü şeref salonunda çekildiği anlaşılan yaklaşık bir dakika süren görüntüde Selçuk, bildiriyi okumadan önce kamera kadrajını ayarlamak için bir eri, Genelkurmay Başkanlığı flaması ile Türk bayrağının bulunduğu kürsüye geçmesini istiyor. Emirlere uyan er, biraz bekledikten sonra adını, soyadını ve memleketini söylüyor. Bu şekilde ayarlama yapıldıktan sonra kamera karşısına geçen Selçuk, sözde darbe bildirisinin ilk bölümünü okuyor.
SELÇUK 'ZORLA OKUTMAK İSTEDİLER' DEMİŞTİ
Selçuk, savcılık ifadelerinde darbecilerin kendisine zorla bildiriyi okutmak istediklerini ancak şiddetle buna karşı çıktığını iddia etmişti. Ancak görüntülerde Selçuk'un rahat tavırları dikkat çekiyor.
10.11.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesince, Sincan Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'nde görülen duruşmada, olay tarihinde kurmay albay rütbesiyle Barış İçin Ortaklık Eğitim Merkez Komutanı olarak görev yapan sanık İlyas Bilgiş savunma yaptı.
İLYAS BİLGİŞ
Bilgiş, akşam saatlerinde evde televizyonda gelişmeleri gördüğünü ve terör saldırısı olduğunu düşünerek kendi aracıyla birliğine gittiğini söyledi.
Burada görüştüğü nöbetçi amirinden, Genelkurmay nizamiyesine bir saldırı olduğunun söylendiğini, nöbetçi amirinin ayrıca alınan tedbirlere ilişkin bilgi verdiğini ifade eden Bilgiş, emniyet tedbirlerinin devam ettirilmesini ve kimsenin dışarı çıkmaması emrini verdiğini anlattı.
Daha sonra personelin kışlaya gelmesi gerektiğini düşünerek, tüm personeli çağırttığını aktaran Bilgiş, televizyonda kalkışma olduğunu öğrendikten sonra bu emrini iptal ettiğini öne sürdü.
Kışlaya hiçbir personeli çağırmadığını ve görev vermediğini iddia eden Bilgiş, amirlerine ulaşmaya çalıştığını ancak başaramadığını savundu.
Sanık Bilgiş, sabaha kadar odasında beklediğini, kimseyi kışla dışına çıkarmayarak, mesaiye çağırmayarak ve alınan tedbirleri kontrol ederek kimsenin zarar görmeyeceği şekilde önlem aldığını ileri sürdü.
Birliğinin Genelkurmay Karargahı'na yaklaşık 3 kilometre mesafede bulunduğunu aktaran Bilgiş, bu nedenle Genelkurmay'daki olaylarla ilgisinin olmadığını ifade etti.
Darbecilerin sözde atama listesinde terfi ettirilerek "Genelkurmay Muhabere Elektronik ve Bilgi Sistemleri ve Siber Savunma Komutanı" ve "Gümrük ve Dış Ticaret Müsteşarı" olarak gösterilmesine de değinen Bilgiş, bu listeyi hiç görmediğini, bunun bilgisi dışında hazırlandığını savundu.
Listedeki komutanlık görevinin pasif bir alan olduğunu ifade eden Bilgiş, Gümrük ve Dış Ticaret Müsteşarlığı görevinin ise sehven yazıldığını düşündüğünü ileri sürdü.
Mahkeme Başkanı Oğuz Dik'in, listede imzası bulunan Mehmet Partigöç ve Cemil Turhan'dan şikayetçi olup olmadığını sorduğu Bilgiş, "Eğer onlar hazırladıysa şikayetçiyim ama onlar hazırlamadıklarını söylüyorlar." dedi.
İSMAİL AYDIN
Sanık İsmail Aydın ise iddianamede yüzbaşı olarak yazıldığını, Kara Kuvvetlerinde çalıştığının belirtildiğini ancak bu bilgilerin doğru olmadığını savundu.
Kırklareli 55. Mekanize Piyade Tugay Komutanlığında görev yaparken Kara Kuvvetlerinin yazılı emriyle haziran ayında Kara Harp Okulu emrine görevlendirildiğini anlatan Aydın, 15 Temmuz'da mesaiden sonra merkez orduevine gittiğini söyledi.
Hafta sonu mesai devam edeceğinden Ankara'dan ayrılmadığını savunan Aydın, birlikte kaldığı Yüzbaşı Sinan Türkyılmaz ile akşam üzeri yürüyüşe çıktıklarını, Maltepe metro istasyonu yakınındaki bir iş yerinde televizyonda olayları gördüklerini belirtti.
Bunun üzerine orduevine döndüklerini anlatan Aydın, Kara Harp Okulu Harekat Merkezinden arandığını ve 28. Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı emrine girmesinin istendiğini savundu.
Burada Genelkurmay Karargahı'nın saldırıya uğradığını öğrendiğini ve emir üzerine Genelkurmay'a hareket eden bir zırhlı araca bindiğini ifade eden Aydın, Sıhhiye Köprüsü civarında ve TBMM önünde üzerilerine ateş açıldığını anlattı.
Aydın, elindeki tüfeğin şarjörüne mermi isabet etiğini, halkı darbe amaçlı gelmediklerine ikna etmeye çalışırken grup içinden bir kişinin tüfeğini alıp kalabalık arasına karıştığını öne sürdü.
Bu sırada tankların nizamiyeden girdiğini, arkalarından da kendilerinin hareket ettiğini belirten Aydın, Genelkurmay'a girdikten kısa süre sonra silahının nizamiyeye teslim edildiğini söyledi.
İçeride bir özel kuvvet personeline neler olduğunu sorduğunu ancak yanıt alamadığını savunan Aydın, karargah binasında Binbaşı Gökhan Balcı ile görüştüğünü, onun da "Ne olduğu belli değil" şeklinde konuştuğunu aktardı.
Sanık Aydın, bu yaşadıkları üzerine bir odada sabaha kadar beklediğini, öğlene doğru polis noktasına kendi isteğiyle gidip teslim olduğunu savundu.
KAMİL ILGAZ
"Teğmen Sevimli'nin bir vatandaşa ateş ettiğini gördüm"
Sanıklardan Kamil Ilgaz da 2 yıl boyunca eski Korgeneral Salih Ulusoy'un emir astsubaylığını yaptığını, olay günü mesainin ardından komutanın makamından ayrıldığını, Ulusoy'un "Sen biraz daha kal, telefonlara bak." talimatı üzerine bir süre daha kışlada kaldığını belirtti.
Saat 21.00 sularında komutanı evine bırakan şoförün kendisini almak için kışlaya geldiğini belirten Ilgaz, odasından çıkıp aracın yanına indiği sırada güney nizamiyeye doğru elinde silah olan 4-5 askerin koştuğunu, "Komutanım, kışlaya baskın varmış." demesi üzerine ne olduğunu öğrenmek için askerlerin peşinden gittiğini öne sürdü.
Nizamiyede eski emniyet subayı Yarbay Gökhan Eski'yi gördüğünü ifade eden Ilgaz, ne olduğunu sorduğu Eski'nin, "Terör saldırısı ihbarı var. Birazdan buralar karışacak, hemen buradan çık." demesi üzerine nizamiyeden çıkmak için araca döndüğünü aktardı.
Nizamiyede görevli askerlerin çıkmalarına izin vermediğini öne süren Ilgaz, bunun üzerine aracı kuzey nizamiyeye yönlendirdiğini, ancak buradan da çıkışlarına izin verilmediğini savundu. Kamil Ilgaz, kuzey nizamiyedeki askerlerin de kışlaya baskın olacağını söylemesi üzerine komutanını telefonla arayarak durumu haber verdiğini öne sürdü.
Saat 21.26'da komutanı tekrar aradığını ve yaşadıklarını aynen aktardığını ifade eden Ilgaz, komutanın "Çıkma bekle, ben de gelebilirim." demesi üzerine kışlada kaldığını savundu. Nöbetçi subaylığından hücum yeleği ve çelik başlık alarak kuzey nizamiyede komutanı beklemeye başladığını öne süren Ilgaz, saat 22.30 sularında uçak seslerinin gelmesiyle bu sefer Salih Ulusoy'un kendisini arayarak bilgi aldığını ifade etti.
İlerleyen saatlerde darbe girişimine engel olmak isteyen vatandaşların kışlaya gelmeye başladığını anlatan Ilgaz, "Vatandaşları ikna etmeye, sakinleştirmeye çalıştım. Bu sırada Teğmen Hasan Sevimli'nin bir vatandaşa ateş ettiğini gördüm. Vatandaşın yere düştüğünü, ayağını tuttuğunu gördüm. Ayağından vuruldu. Vatandaşlardan su isteyenler oldu, onlara su getirdim." diye konuştu.
Saat 03.30'da Ulusoy'un kendisini arayarak kışlaya gelmek istediğini söylediğini aktaran Ilgaz, şöyle devam etti:
"Komutana 'Kuzey nizamiye emniyetli. Buradan gelebilirsiniz.' dedim. Yaklaşık 15-20 dakika sonra komutan nizamiyeye geldi. Yarbay Özcan Kurt, 'Salih Paşa geliyor.' denilince en başta karşı çıktı. Salih Paşa, 'Çocuklar, beni bir kez dinleyin.' deyince kabul ettiler. Yanında sivil biri vardı. Sendika başkanı olduğu söylendi. Paşa burada bulunanlarla bir süre görüştü. Daha sonra Salih Paşa, ben ve Doğan Üstüntaş, karargaha girdik. Salih Paşa, Genelkurmay Başkanının nerede olduğunu sordu. 'Burada yok.' denildi. Bu sırada Tümgeneral Baki Kavun'u elleri bağlı halde götürülürken gördüm. Salih Paşa'ya 'Burası güvenli değil, sizi buradan çıkarmak istiyorum.' dedim. Komutanla çıktık. Ben üzerimi değiştirmek için odaya gittiğimde Salih Paşa kışladan ayrılmış. Sivil halkla konuşmaya gittiğini düşündüm. Bir süre daha bekledim. Bu sırada Başbakanımızın danışmanı aradı, Salih Paşa ile görüşmek istediklerini söyledi. Bu görüşmenin gerçekleşmesini sağladım."
Sabah saatlerinde kışladan ayrıldığını aktaran Ilgaz, darbe girişiminden sonra bir süre daha görevine devam ettiğini, daha sonra Merkez Komutanlığınca gözaltına alındığını belirtti.
Suçsuz olduğunu, darbe girişimiyle ilgisinin bulunmadığını savunan Kamil Ilgaz, tahliyesini ve beraatini talep etti.
Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesince, Sincan Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'nde görülen duruşmada, olay tarihinde Genelkurmay Başkanlığı Koruma Müdürlüğünde destek unsur tim komutanı olarak görev icra eden eski astsubay İsa Akın savunma yaptı.
İSA AKIN
Sanık Akın, 15 Temmuz akşamı komuta katında olduğunu, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ın eski emir subayı Levent Türkkan ve Özel Kalem Müdürü Ramazan Gözel'in, Koruma Müdür Vekili Astsubay Muharrem Uzun'a "Tatbikat var." dediğini, Uzun'un da bunu kendisine aktardığını anlattı.
Gözel tarafından koruma personelinin uzaklaştırıldığını, bir süre sonra yaklaşık 20 Özel Kuvvetler personelinin karargaha girdiğini belirten Akın, Gözel'in kendisini nizamiyeye gönderdiğini ve eski Kara Kuvvetleri Komutanı Salih Zeki Çolak'ın karargaha giriş yapacağını askerlere haber vermesini istediğini savundu.
Akın, Çolak'ın derdest edilmesine ve koruma müdürü Yüzbaşı Burak Akın'ın vurulmasına şahit olmadığını öne sürdü.
Genelkurmay'daki silah seslerinin ardından görüştüğü Astsubay Mahir Eser'in, kendisine, "Levent Türkkan'ın, Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar'ın başına silah dayadığını" söylediğini belirten sanık Akın, bunu koruma müdürü Muharrem Uzun'a ilettiklerinde, Uzun'un, "Ne yapalım oğlum, kendi adamlarımıza mı sıkalım?" dediğini öne sürdü.
Darbeciler tarafından vurularak yaralanan Yüzbaşı Akın'a ilk yardımda bulunduğunu savunan sanık Akın, ilerleyen zamanda kendisinin de darbecilerce ellerinin bağlandığını, sonra serbest bırakıldığını iddia etti.
Kara Kuvvetleri Komutanı Çolak'ın elleri ve gözleri bağlı götürüldüğü esnada müdahale etmek istediğini öne süren Akın, firari eski astsubay Serhat Pasha'nın kendisini engellediğini savundu.
Darbeci olmadığını ve saat 22.40'ta darbecilerce vurularak yaralandığını iddia eden Akın, hakkındaki "FETÖ üyeliği" suçlamasını reddederek tahliye ve beraat talebinde bulundu.
Savunmanın ardından Mahkeme Başkanı Oğuz Dik'in, o gece darbeye karışanların kimler olduğunu sorması üzerine sanık Akın, "Benim bulunduğum saatlerde henüz darbe olduğu anlaşılmamıştı." diyerek kimsenin adını vermedi.
Duruşmaya öğle arası verildi.
KENAN ŞİMŞEK
Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesince, Sincan Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'nde görülen duruşmada, Genelkurmay Mesaj ve Evrak Dağıtım Sistemi (MEDAS) şifrelerini alıp sıkıyönetim mesajlarını çektiği öne sürülen sanıklardan eski Astsubay Kenan Şimşek, hakim karşısına çıktı.
FETÖ ile ilgisinin bulunmadığını savunan Şimşek, devlet okullarında eğitim gördüğünü, İzmir'de askeri okuldan mezun olduktan sonra iki yıldır Genelkurmay General Amiral Şube Başkanlığında görev yaptığını belirtti. Darbe girişiminin gerçekleştiği 15 Temmuz'da normal mesaiye gittiğini ifade eden Şimşek, o dönemde YAŞ toplantılarına hazırlık nedeniyle hemen hemen her gün mesaiye kaldıklarını, o gün de eski General Amiral Şube Müdürü Albay Cemil Turan'ın talimatıyla mesaiye kaldığını öne sürdü. Şimşek, saat 20.00'de şube personeliyle toplantıya katıldığını, Çakmak salonundaki prova devam ederken salona giren Turan'ın, kendisi ve birkaç kişi hariç herkesin salonu boşaltması talimatını verdiğini söyledi.
Salonda beklerken 21.30 sularında dışarıdan "Yere yat." sesleri geldiğini anlatan Şimşek, ne olduğunu anlamak için kapıdan dışarıya baktıklarını ancak kimseyi göremediklerini savundu. Yaklaşık bir saat sonra şube müdürünün emriyle Çakmak salonundan ayrılıp görev yaptıkları birime geçtiklerini belirten Şimşek, yine emir üzerine muhabere merkezine geçtiğini ancak içeride kimseyi göremeyince saat 22.00 sularında tekrar şubeye döndüğünü iddia etti.
Şimşek, "Bir süre sonra uçak ve mermi sesleri gelmeye başladı. Genelkurmay Başkanlığına bir saldırı olduğunu düşündük. Bomba sesleri geldi. Kendimizi masaların altına attık. Ne olduğunu öğrenmek için odadaki televizyonu açtık. Cumhurbaşkanı ve Başbakanın açıklamalarından darbe girişimini öğrendik." diye konuştu. Kenan Şimşek, girişimi öğrendikten sonra karargahtan çıkmayı düşündüğünü, ancak daha güvenli olacağını düşünerek mesai arkadaşlarıyla şubede kaldıklarını öne sürdü.Darbe girişimine katılmadığını savunan Şimşek, 16 Temmuz'da kapıdaki görevlilerin engellemesine rağmen kışladan çıkıp, polise sığındıklarını anlattı.
"Şifreleri almamızı Cemil Turan istedi"
Sivil memur Zehra Keskin'den MEDAS sisteminin kurulu olduğu odanın anahtarlarıyla sistemin şifrelerini alıp, birliklere "Zırhlı Muhabere Aracı İntikali", "Hazırlık İkazı ve Birlik İntikali", "Atama", "Katılışlar" ve "Sıkıyönetim Direktifi" konulu sıkıyönetim mesajlarını çektiği öne sürülen Şimşek, suçlamaları reddetti.
MEDAS şifrelerini Şube Müdürü Cemil Turan'ın talimatıyla eski Astsubay Kıdemli Başçavuş Hüseyin Ömür ile aldıklarını savunan Şimşek, bunun rutin bir uygulama olduğunu öne sürerek, "Cemil Turan, ayın 14'ünde bizi çağırarak MEDAS odasının anahtarı ve sistemin şifrelerini almamızı istedi. Biz de Muhabere Elektronik Bilgi Sistemleri Daire Başkanlığında görevli sivil memur Zehra hanımın yanına gittik. Olayı anlattık. O da bize şifreyi verdi. Hüseyin Başçavuş anahtardan bir tane çoğaltıp şifrelerle birlikte Şube Müdürü Cemil Turan'a verdi. Bende şifre falan kalmadı." diye konuştu.
Sıkıyönetim mesajlarını çektiği iddiasını reddeden Şimşek, şöyle devam etti:
"Şifrelerin alınması, YAŞ toplantılarından dolayı her sene rutin yapılan bir uygulamadır. Şubeden çıkan evrakın gizliliğinden dolayı her sene YAŞ provaları sırasında şifreler alınır, yenilenir. Tıpkı Çakmak salonunun anahtarlarının her sene değiştirilmesi gibi. Her sene bunlar yapılır. Mesajların çekildiği MEDAS sistemini bilmiyorum. Ben Hava Kuvvetleri Komutanlığı personeliyim. Hava Kuvvetlerinde başka bir sistem kullanırız. MEDAS sistemini kullanmıyorum. İddianamede mesajların saat 21.37, 21.39 ve 21.53'te çekildiği belirtiliyor. Ben 21.45'e kadar Çakmak salonundaydım. Şahitlerim var. 21.45'ten sonra ise alt koridordaydım. Güvenlik kamerası görüntüleri var. 21.55'e kadar burada görüntüleniyorum. Şifreleri de verdiğim için mesaj çekmem söz konusu olamaz."
Şimşek, çapraz sorgu sırasında, "Neden Zehra Keskin çağrılmıyor da sizin ondan şifreleri almanız isteniyor?" sorusuna karşılık, "Çünkü memurlar saat 5.00'te mesaiyi tamamlar ve çıkarlar. Bizim öyle bir lüksümüz yok. Aslında odanın sahibi Naci beydi. Fakat o sırada yurt dışındaydı. Oraya 4 memur belli aralıklarla baktılar. Şifreler orada kağıda yazılı duruyordu." dedi.
Cemil Turan'ın şifre ve anahtarların alınmasını istemesinin yanı sıra sistemin nasıl kullanıldığını öğrenmelerini isteyip istemediğinin sorulması üzerine Şimşek, "Anahtarın alınmasını, şifreleri ve mesajın nasıl gönderildiğini öğrenmemizi istedi. Rutin bir uygulama var, her sene alınıyor. Bazen anlık talepler oluyor. Bir önceki yıl orgenerallerin toplanması istendi ama mesaj gönderemedik. Turan, mesajın nasıl gönderildiğini öğrenmemizi istedi. Zehra hanım sisteme nasıl mesaj yükleneceğini kağıda yazdı. Biz de bir karta yazıp Cemil Turan'a verdik." diye konuştu.
İSMAİL YOLAÇICI
Sanık eski Özel Kuvvetler Komutanlığı personeli İsmail Yolaçıcı ise hakkındaki suçlamaları reddetti. Eski Yarbay Halit Kazancı'nın, Özel Kuvvetler Komutanlığı personeline yönelik tatbikat için seçildiğinin bildirdiğini ifade eden Yolaçıcı, bunun üzerine Ankara'ya geldiğini söyledi. Akıncı Üssü'ne gelmelerinin istendiğini anlatan Yolaçıcı, sivil olarak üsse girdiğini belirtti.
Sanık Yolaçıcı, koruma tatbikatı olacağının söylendiğini ve Genelkurmay Başkanlığında görevlendirildiklerinin bildirildiğini ileri sürdü. Sanıklardan Mehmet Emin Tüzel ve Fırat Alakuş'un da bulunduğu askerlerle aynı otobüste Genelkurmay Başkanlığına gittiklerini aktaran Yolaçıcı, burada kendilerinin çevre emniyetiyle görevlendirildiklerinin söylendiğini kaydetti.
Kuzey nizamiye bölgesinde görev yaptığını dile getiren sanık Yolaçıcı, eski Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Salih Zeki Çolak'ın karargaha girişini gördüğünü belirtti. Sanık Yolaçıcı, "Gece boyunca nizamiye bölgesinde bulundum. Karargahın hiçbir odasına girmedim. Karargah içinde hiçbir olaya karışmadım. Kimseye ateş açmadım, silahımı kullanmadım. Kimseyi hürriyetinden yoksun bırakmadım." dedi.
Silah sesleri duyması üzerine sanıklardan Tüzel'e durumu sorduğunu, onun da Alakuş'un terör saldırısı olabileceğini söylediğini belirten Yolaçıcı, tanklardan ateş açıldığını ifade etti. Darbe girişimine karşı duran vatandaşlara engel olmadığını öne süren Yolaçıcı, cep telefonundan darbe girişiminin yapıldığını öğrendiğinde dışarı çıkmak istediğini ancak başaramadığını söyledi.
Sanık Yolaçıcı, nizamiye bölgesinden uzaklaştıktan sonra bir bölgede beklemeye başladığını iddia etti. Mahkeme Başkanı Oğuz Dik'in "Bülent Aydın'ın vurulma anını gördün mü?" sorusuna Yolaçıcı, "Görmedim" yanıtını verdi.
Duruşmaya pazartesi sanık savunmalarıyla devam edilecek.
Paralel yapı-15 Temmuz (2016)-03 Mart (2017) 'Ankara 221 sanık Darbe Ana (Çatı) Yapılanması' davası
(12 Kasım 2017, 11:16)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: