İstanbul'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz'daki darbe girişiminde, biri polis 2 kişinin şehit edildiği, 46 kişinin de yaralandığı Sarıyer'deki Borsa İstanbul'un işgal edilmesine ilişkin 1'i firari 2 binbaşının da aralarında bulunduğu 15 sanığın yargılandığı davaya devam edildi.
12.11.2017 14:30 İstanbul'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz'daki darbe girişiminde, biri polis 2 kişinin şehit edildiği, 46 kişinin de yaralandığı Sarıyer'deki Borsa İstanbul'un işgal edilmesine ilişkin 1'i firari 2 binbaşının da aralarında bulunduğu 15 sanığın yargılandığı davaya devam edildi.
07.11.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi'nce Silivri Ceza İnfaz Kurumu Yerleşkesi karşısındaki binada görülen duruşmada savunma yapan tutuklu sanık Emre Sözer, bu hainliği yapanlardan, vatana ihanet edenlerden şikayetçi olduğunu söyledi.
Astsubay Meslek Yüksekokulu'na gittiğini, staj eğitimi için İstanbul Mekanize Birliği'nde olduğunu ifade eden Sözer, Burak Uluçınar'ın emriyle atış eğitimi için toplandıklarını anlattı.
Terör saldırısı olabileceği gerekçesiyle çöp poşetinden 5 şarjör almaları gerektiğinin söylendiğini belirten Sözer, 'Sanık Ahmet Baykal, güvenlik görevlilerine 'Hulusi Paşa'nın emriyle burayı devraldık, buranın güvenliği bizde.' dedi. Komutanlar bize 'Yaklaşan olursa uyarın, yaklaşırlarsa vurun, ciddi bir durum, sıkıntı olursa canınızı yakarım.' şeklinde emir verdi.' dedi.
Kendilerini Borsa İstanbul'a bir binbaşının getirdiğini dile getiren Sözer, şöyle devam etti:
'İlk defa halka ateş eden bir binbaşı gördüm. Kanım dondu, tüylerim diken diken oldu. Kendime geldikten sonra Murat Çelik, 'Ben vurdum. Siz de ateş etmezseniz sizi de vururum.' dedi, tehdit etti. Kaçalım derken yoldan 15-20 kişilik bir grup geliyordu. Ateş ederek maalesef vatandaşları uzaklaştırmak zorunda kaldık. Kumun içine sıktım, korktum. Murat Çelik (firari) 'Ne oluyor, kim gelirse gelsin ateş edeceksiniz, sizi çok kötü yaparım.' dedi. Diğer arkadaşlar geldi. 155'i aradık ama telefon düşmedi. Bir arkadaşımız düşürdü, durumu anlattı. Polis, 'Borsa'da böyle bir olay yok.' deyip telefonu kapattı. Bir arkadaş okul amirine ulaştı. Okul amiri, Murat Çelik'e telefonda 'Sen ne yapıyorsun? Çocuklar bize emanet, ölsün mü çocuklar?' dedi. Murat Çelik de 'Bana ne ben aldığım emre bakarım.' dedi. Ateş etmeye devam etti. Tekrardan 155'i aradık. Bize 'İletişime geçeceğiz.' denildi.'
Sanık Sözer, kendisini telefonla arayan bir polisin, dışarıda beklediklerini söylediğini, Murat Çelik'in kendilerini vurmak için geri geleceğini bildiklerinden parça parça kaçmaya çalıştıklarını, polise teslim olmalarına 10 metre kala silahlarını bıraktıklarını anlattı. Sözer, yardım teklifinde bulundukları polisin 'Sizin güvenliğiniz daha önemli.' diyerek kendilerini götürdüğünü ve kimseye zarar vermediklerini ifade etti.
Tutuklu sanık Muhammed Atasoy da 15 Temmuz'da askeriyede stajyer olduğunu belirterek, şunları anlattı:
'Burak Uluçınar, bizi acil şekilde konferans salonunda toplayarak, cep telefonuna gelen mesajlarını okudu. Mesajda, İstanbul'un belli semtlerinde terör eylemleri olduğunu söyledi. Daha sonra yanımıza gelen Ahmet Baykal, gece kışlada güvenlik eğitimi yapılacağını söyledi. Alarm gibi bir şey çaldı. Komutanlar içtima alanına gitmemizi emretti. Ahmet Baykal, 'Durum ciddi içtima alanına gidin.' dedi. Önümüze siyah poşetlerle silah atıldı. Şarjörleri doldurduk. Bize 'Bombalı araç var.' denildi. Komutanımıza araçları, hareketliliği sorduk. Bu araçların güvenliği sağlayacağını, polise destek için geldiğini söyledi. Polise destek için araçlara binmemiz söylendi. Murat Çelik, emir komutayı aldı, kışladan çıkma emri verdi.'
'Kalkışma kelimesinin anlamını bilmiyorum'
Atasoy, Borsa İstanbul'un önüne gittiklerinde araçtan inerek beklemeye başladıklarını, kendisine nöbet tutulması emri verildiğini ifade ederek, şunları söyledi:
'Murat Çelik yanına çağırarak, telefon aletleri ve kabloların kesilmesi emrini verdi. Televizyonu açtım, 'Kalkışma var.' denildi. Yemin ediyorum bu kelimeyi bilmediğim için anlamadım. 'Şu an ateş edenler neden ateş ediyor?' diye sordum. Bilal Bey (Borsa İstanbul Bilgi İşlem Operatörü) vardı orada, beni yanlış anladı. Oturup mal gibi kaldım. Arkadaşım babasının kendisini aradığını, bizi kandırdıklarını söyledi. Güvenlik görevlilerine ve çalışanlara da durumumuzu bildirdim, polisin yanına gideceğimizi söyledim. Orada Murat Çelik'in ateş ettiğini söylediler. Ağaçlık bir alanın üst tarafında Murat Çelik sürekli ateş ediyordu. Kendimi korumak için tekrardan binaya girdim, arkadaşım polisin yanına gittiklerini söyledi. Murat Çelik, Borsa binasının önündeyken 'Kaçarsanız sizi vururum.' dedi. Ben de saklandım, güvenlikle beraber polisin yanına gittim. Silahımı hiç kullanmadım, cebir, şiddet kötü bir söz sarf etmedim. Olayları öğrendikten sonra kaçış düşüncesine girdim.'
'Neden hainlere ateş açmadınız?'
Söz alan şehit Mehmet Şevket Uzun'un eşi Nuriye Uzun, 5,5 yaşındaki oğlunun babasının ne zaman geleceğini sorduğunu belirterek, 'Kendileri sıradan bir okulda görev yapmıyorlar, neden hainlere ateş açmadılar, korkarak kaçmaya çalıştılar? Neden ellerindeki silahı kullanmadılar? Benim oğlumu babasız bıraktılar.' dedi.
Sanık Atasoy, 'Şehidimizin ailesinden çok özür diliyorum. O gece bir komutan 'Başınızda bulunan şerefsizleri vurun, kimseye zarar vermemesini sağlayın.' dese yapardım. Bu şahıs devletin binbaşısı. Nasıl bir anda kendim yargılayıp, 'Hain.' derim. Ateş ettiğini gördüm, ama kime ateş ettiğini görmedim.' dedi.
Bunun üzerine Nuriye Uzun da 'Benim oğlum psikiyatride ilaç tedavisi görüyor. Ben o dört duvar arasında buz gibi bir kutunun içinde eşimi bekledim. Benim oğlum her gün babasını bekliyor.' diye konuştu.
'Bunlar Türk askeri olamaz'
Söz alan şehit Fatih Satır'ın babası Turan Satır ise askerlerin görevinin vatanı ve milleti korumak olduğunu ifade ederek, şunları aktardı:
'Benim şehit oğlum, 6 kurşun yemiş kişiyi kurtardı, hastaneye götürdü. Bayrağımızı sallarken bu kahpeler oğlumu tek kurşunla lazerle gözünden vurdu. Kan kussunlar. Benim oğlumun karşılaştığı asker 'Sana askerlik çok yakışıyor, bana çağrı at sana harçlık veriyim.' diyor. Bunlar Türk askeri olamaz. Bunlar kanı bozuk insanlar. Hakkımı helal etmiyorum, Türk milletine hakkımı helal ediyorum. Oğlumu mezara ben koydum. Yürekleri varsa çıksın göğüs göğüse çarpışalım. Haklıyı, haksızı ayırmak için varız. Bu kahpeler gözümün içine baka baka yalan söylüyor. Adalet yerini mutlaka bulacaktır.'
Duruşmada, savunma yapan tutuklu sanık Muhammed Furkan Kenger, bu zamana kadar darbe kelimesini sadece 'teröre darbe' olarak duyduğunu, hayatında ilk kez böyle bir şey yaşadığını, Borsa İstanbul'a gittiklerinde daha önce hiç görmediği Murat Çelik'i gördüğünü, Çelik'in emir-komutayı aldığını, Borsa İstanbul'da gezici olduklarını, komutanına, 'Endişelenecek bir şey var mı?' diye sorduğunu, komutanın da kendisine endişelenecek bir şey olmadığını söylediğini anlattı.
Sanık Kenger, 'Binbaşı Murat Çelik, Borsa İstanbul'a gittiğimizde 'Hulusi Paşa'nın emriyle geliyoruz bu binanın yönetimini Türk Silahlı Kuvvetleri devralmıştır' dedi. Bunu duyduğumda garip bir şey hissetmedim. Çünkü komutan sabah 10'a kadar burada olacağımızı söyledi. Sabah 10'da kışlamıza geri döneriz diye düşündüm. Murat Çelik, çıldırmış bir şekilde silahını çekip ateş etmeye başladı. Herkese karşı tavrı değişmeye başladı. Emirlerini yerine getirmedim. Yoğun silah sesleri duyuyorduk.' dedi.
Sürekli komutanlarla telefonda görüştüğünü, olayları anlattığını söyleyen sanık Kenger, 1-2 saat beklediğini, televizyondan cumhurbaşkanının açıklamalarını duyduğunu, özel harekatçı bir polisle konuştuğunu, ortada bir çatışma olduğunu ancak kimin kime ateş ettiğini görmediğini söyledi.
Sanık Kenger, 'Murat Çelik, beni görünce 'Kaçıyor musunuz? Siz asker değil misiniz? Kaçıyor musunuz?' dedi, beni yanında götürdü. Otopark bölgesinde bana dönerek 'Asker gibi çatışsanıza. Bu ülke cahil insanların eline mi bırakılacak. Sende mi o cahil hainlerdensin?' dedi, silah doğrulttu. Çelik, söylene söylene beni otopark girişine götürdü. Gece 03: 30 gibi içeride bir tek ben kaldım. Korku içinde bir fırsatını bulup kaçmaya çalışmayı düşünüyordum. Çalılık bölgesi görünce kendimi aşağıya bıraktım. Yuvarlandım. Kapıdaki polis aracını gördüm. Murat Çelik, benim olduğum yere ateş etti. Can havliyle kendimi binanın ön kapısına attım ve polis arabasına 'Beni ne olur alın ağabey' diye bağırdım, beni çektiler.' diye konuştu.
'Ölmek istiyorsan, teslim ol'
Bir diğer tutuklu sanık Muzaffer Bardakçı da savunmasında, çiftçilikle uğraştığını, 10 Temmuz 2016'da vatani görevini yapmak için birliğe girdiğini, olay günü 5 günlük asker olduğunu ve garaj bölgesinde tatbikat için toplandıklarını, komutanının kendisinin de arasında olduğu 3 eri ayırdığını söyledi.
Sanık Bardakçı, astsubaylar ile birlikte Borsa İstanbul'a gittiklerini belirterek, '3 er aracın içinde kaldık, silah sesleri duyduk. Baya bir süre geçti. Gazlardan etkilendik, aracı binanın içine çektik. Murat Çelik, bize kızdı. Tekrardan aracı binanın girişine götürdü. Murat Çelik bana 1 şarjör verdi, 'ateş et' dedi. Sivil halkı görünce 'ateş etmiyorum' dedim. Murat Çelik kızarak bana 'ölmek istiyorsan, teslim ol' dedi. Bizi bir odaya soktu, sabaha kadar tuttu. Daha sonra inşaat sokarak, işçilerin kıyafetlerini giydirdi, taksiye bindik. Kışlanın oraya geldiğimiz zaman Murat Çelik ve bir asteğmen bizden ayrıldı. Kışlanın girişi kapalıydı, ailemin gelmesini bekledim. İçeri giremeyince babamla Aydın'a gittik, Jandarma'ya teslim oldum.' dedi.
Askerlik görevi için tekrardan İstanbul'a geri döndüğünü, kesinlikle kimseye ateş etmediğini bildiren sanık Bardakçı, Binbaşı Murat Çelik'in net olarak ateş açtığını dile getirdi.
Duruşma yarına ertelendi
Tutuklu sanıklardan Orhan Baz da savunmasında, 66. Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı'nda staj yaptığını, önce içtima olacağının söylendiğini, sonra terör olayları nedeniyle alarm verildiğini, bu durumun öncelikle tatbikat olduğunu düşündüğünü aktardı.
Sanık Baz, astsubay Seyit Ali Şahin'in kendilerine 30 Ağustos öncesi rutin olayların olduğunu söylediğini, olayları öğrenmeye başlayınca kaçmayı düşündüklerini ifade ederek, 'Gece 1 gibi vatandaşlar, cumhurbaşkanıyla ilgili tezahüratlar yapmaya başladı. Bu tezahüratlardan sonra Murat Çelik havaya ateş etmeye başladı, daha sonra halka ateş etmeye başladı. 5-10 kişi yere düştü. Şok geçirdim. O karmaşada çalılık kısımlara geçtim. 155'i aradık. Polise teslim olduk.' şeklinde konuştu.
Duruşmada bugün toplam 7 sanık savunmasını tamamladı. Duruşma yarına ertelendi.
08.11.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi'nce Silivri Ceza İnfaz Kurumu Yerleşkesi karşısındaki binada görülen duruşmada, tutuklu sanık Serhat Kalyüncü, olay günü Binbaşı Ahmet Baykal'ın grup olarak insanları çağırdığını, grup eksik olunca bu kişinin kendisini de gruba eklediğini ve kendilerine bombalı araçlarla saldırı olacağını söylediğini belirtti.
Araca bindiklerinde ne olduğunu anlamadığını savunan Kalyüncü, 'Ahmet Binbaşı denen şahıs, kendisine binbaşı demek de istemiyorum, bu mahlukat, dönüp 'eğer ki terör örgütü üyelerine sıkmazsanız size hakkımı helal etmem' dedi. Ben de terör örgütleriyle mücadele edeceğimizi düşündüm. Akşam 21.30 civarında kışla dışına çıktık, nereye gittiğimiz bize söylenmedi. Binbaşı Murat Çelik, terör olaylardan dolayı başımıza atandığını söyledi. Borsa İstanbul'a gittiğimizde tüm arkadaşlara görevlendirme yapılmış, bana yapılmamış. Beklemeye başladım. Selalar okunmaya başlayınca, şok geçirdim. Ahmet Baykal'ın şerefsizliğini orada gördüm, polise ve halka ateş ediyordu. Landın yan tarafından bu şerefsiz (salonda bulunan tutuklu sanık) Ahmet Baykal, hedef gözetmeksizin halka ve polise ateş ediyordu. Murat Çelik'e arkadaşlarımı sordum, bana 'Arkadaşlarını görevlendirdim, sıksana hadi.' dedi. Murat Çelik ve Ahmet Baykal, Seyit Ali Şahin üçü de polise ve halka sıkıyordu. Havaya 2-3 el ateş ettim. Benimle alakayı kestiler, arkadaşlarımın yanına kaçtım, otoparkın oradalardı.' diye konuştu.
Sanık Kalyüncü, kendi telefonundan okulu aradığını, okul nöbetçi amiriyle Murat Çelik'in telefonda konuştuğunu, Çelik'in bu konuşmayı umursamadığını ve kendilerine dönerek, 'Eğer buradan bir kişi polise kaçar, teslim olursa hepinizin gözünüzün yaşına bakmadan öldürürüm.' dediğini aktardı.
'Eksik ya da yalan söylüyorlar'
Söz alan şehit Fatih Satır'ın babası Turan Satır, 'Türkiye Cumhuriyeti askeri kışlalarının birtakım çalışmaları olur. Bu kahpe komutan, uyum sağlamayan kişilerle nasıl takım olarak çalışmıştır. Birbirini tanımayan kişiler düşmana karşı gidemez. Eksik ya da yalan söylüyorlar. Birbirini hiç tanımayan kişileri aynı ZPT'ye koyup götürmek, mantıklı değil. Bunların içinden hiç mi helal süt emmiş bir anne evladı çıkmadı da doğru söylemiyor. Benim oğlum elinde silahı olmamasına rağmen Türk bayrağıyla 'Bir kahpeye mi vatanı teslim edeceğiz?' diye sokağa çıktı. Bunlar özellikle seçilmiştir, ben buna inanıyorum.' dedi.
Tutuklu sanıklardan Fatih Yılmaz, olay günü 5,5 aylık asker olduğunu, içtima olduğu için garaja gittiğini, komutanın emri üzerine ZPT'yi garajdan çıkardığını, kendisinin tanımadığı bir astsubay ile ZPT'ye bindiğini, kışladan çıktıklarını söyledi.
Sanık Yılmaz, komutanın emri üzerine askerlerin ZPT'den indiğini, şoför olduğu için Borsa İstanbul'un önündeki araçta beklediğini, araçtan çıkamadığını öne sürdü. Gün içinde çok yorgun olduğu için ZPT'nin içinde uyuyakaldığını, silah seslerini duyunca uyandığını, ateş eden kişiye camdan baktığında kepli birinin ateş ettiğini, bu kişinin iddianameden Murat Çelik olduğunu öğrendiğini anlatan Yılmaz, aracın kapaklarını kapatıp beklemeye başladığını, dışarıdan sürekli ateş sesleri geldiğini dile getirdi.
Gazla dolan aracı başka yere çektiğini belirten Yılmaz, şunları kaydetti:
'Biber gazı ve tazyikli su geldiği için zor durumdaydım. Duvar kenarında beklemeye başladım. Kepli binbaşı Murat Çelik sürekli sağa sola ateş ediyordu. Kendime zimmetli silahla kesinlikle ateş etmedim. Borsa İstanbul binasının önüne geldiğimde rütbelilerden biri vuruldu, sonra Murat Çelik, yanımıza geldi 'Hadi gidiyoruz' dedi. İnşaat alanının içine gittik, Murat Çelik bize 'Onlar vatan haini ses yapmayın' dedi. Oturdum bekledim. Sabah olunca taksiye bindik. Kışlaya 500 metre kala, binbaşı bize 'Memleketlerinize gidin, sonra kışlaya geri dönersiniz' dedi. Binbaşı Murat Çelik, astsubayla birlikte gitti. Kışlanın önü çok kalabalıktı giremedik. Bir telefon dükkanından ailemi aradım. Ailem bana darbe olduğunu söyledi, olayı anlattım. Babam 'kışla güvenli değil, polise gidin' dedi. Dükkan sahibine olayı anlattık, polisi aradı. Bu süreçte kesinlikle halkımıza karşı silah kullanmadım. Neden oraya gittiğimizi bilmiyorduk. Bu olaylarla alakamız yoktur. Bu olayların başı Murat Çelik'ti.'
Bir diğer tutuklu sanık Hasan Yürek, 15 Temmuz'da askerliğinin bitimine 3 gün kaldığını, o gün nöbetçi amirinin Ahmet Baykal olduğunu dile getirerek, Baykal'ın araca bin emri verdiğini savundu. Aracın şoförü olduğunu, Borsa İstanbul'a gittiklerini dile getiren Yürek, 'Binanın önünde Baykal 'Hulusi Paşa'nın emriyle yönetime el koyduk' dedi. Astsubay ve erlerin ateş ettiğini görmedim. Rütbelilerin ateş ettiğini gördüm. Oradaki güvenlik görevlisinden polisi aramasını istedim, teslim olacağımı söyledim. Güvenlik görevlisi polisi arayıp haber verdi. Ben kimseye ateş etmedim. Balistik incelemem temizdir. Seyit Ali Şahin de ateş etti.' şeklinde konuştu.
Tutuklu sanıklardan Seyit Ali Şahin ise, olay günü öncesinde darbeyle alakalı toplantı ve seminere katılmadığını, terör saldırısının olabileceğinin önceden bildirildiğini, olay günü komutanlıktan bilgilendirme mesajı geldiğini aktardı.
Sanık Şahin, 15 Temmuz günü tüm personele gece atış yapma emri verildiğini dile getirerek, şöyle konuştu:
'Taburda kaybolan bir silah için mesaiye kaldık. İlerleyen saatlerde silahın bulunmasıyla tüm personelin garajlar bölgesine gelmesi emredildi. Ahmet Baykal'ın emrine girmemiz söylendi. Baykal, Murat Şahin'i göstererek, 'Bombalı araç ihbarı var bizi takip edin' dedi. Durumdan şüphelenmediğim için bana neler oluyor diye soran askerlere 'Böyle darbe mi olur' diyerek güldüm. Binbaşı Murat 'Büyük bir saldırı olabilir, burayı korumalıyız' dedi. ZPT aracında beklemeye başladım. Silah sesleri gelince teröristlerin saldırıyor olabileceğini düşündüm. Silahımla ağaçlık bölgede beklemeye başladım. Murat Binbaşı kendi silahı olmadığı için benim silahımı alarak, havaya ateş etmeye başladı. Ağaçlık bölgede beklerken binanın arka kısmından üzerimize gelen bir araç gördüm. O araçtan çok fazla ateş edildi, bina içine girdim. Ben, Murat Binbaşı ve 3 asker binadan dışına çıktık, silah sesleri gelmeye devam ediyordu. Murat Binbaşının interneti bittiği için benim telefonumu kullanmaya başladı. Sabaha kadar bina içinde bekledik. Murat Binbaşı 'Dışarıda teröristler olabilir, başka kıyafetler giyelim' dedi. Çıkarttığımız kıyafetleri Murat Binbaşı aldı, binadan çıktık, birliğe gittik. Hamile eşim olduğum için evime gittim. İlerleyen saatlerde olayın darbe teşebbüsü olduğunu televizyondan öğrendim. Pazar ve pazartesi günü birliğe gitmek için kışlaya gittim. Kalabalıktan içeri giremedim evime geri döndüm. Olayların aydınlatılması için polise teslim edilmeyi istedim. Kolluk kuvvetlerine teslim oldum.'
- Müştekilerden sanık Şahin'e tepki
Mahkeme başkanının 'Senin halka ve polise ateş açtığını söyleyen sanıklar var ne diyorsun?' sorusuna sanık Şahin 'Sadece silah sesleri geliyordu. Halkı görmedim. Murat Binbaşı silahımı alarak 3 el havaya ateş etti.' diye cevap verdi.
Müştekiler, sanığın bu sözlerine 'Oradaki kimsede silah yoktu' diye tepki gösterdi.
Mahkeme başkanının 'Benim anlayamadığım şu; Murat Çelik'in kaçıp gitmesine nasıl göz yumdunuz? Niye ihbar etmediniz? Murat Çelik'in yaptıklarından habersiz olman mümkün gözükmüyor. 'Görüşürüz, eyvallah' deyip gitti mi?' şeklindeki sorusuna, Şahin 'Ben darbe olduğunu evde öğrendim. Murat Çelik'in nereye ateş ettiğini görmedim. Havaya ateş ettiğini sandım. Olayların gerçek yüzünü iddianame gelince öğrendim.' dedi.
Şehit edilen Fatih Satır'ın ağabeyi Osman Satır'ın 'Bu söylediğin yalanlara kimse inanmıyor. Masumlar varsa burada onların masumiyetine gölge düşürüyorsun. Çocuğum var diyorsun. Geride kalan aileni hiç mi düşünmüyorsun? Ufacık bir gurur tanen yok mu 'Ben bu hatayı yaptım' diyecek erdem yok mu?' demesi üzerine sanık Seyit Ali Şahin 'Bunu diyecek bir durum olmadı' yanıtını verdi.
Duruşma yarına ertelendi.
09.11.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi'nce Silivri Ceza İnfaz Kurumu Yerleşkesi karşısındaki binada görülen duruşmada, müştekilerin ve mağdurların beyanları alındı.
Duruşmada söz alan şehit Mehmet Şevki Uzun'un eşi Nuriye Uzun, söyleyecek çok sözünün olmadığını belirterek, 'Kelimeler anlayan insanlara söylenir. Dün bir sanık avukatı acımızı anladığını, bizi haklı bulduğunu söyledi. Bizim acımızı, bizim gibi yakınını kaybetmediği sürece kimse anlayamaz, bizimle aynı duyguları paylaşamaz. Savunduğu insanlar, söz olarak bizim söylediğimiz sözlere bile tahammül edemedi.' diye konuştu.
Uzun, 15 Temmuz'dan beri yaşadığı acıları sadece kendisinin bildiğini dile getirerek, '16 ay boyunca her hafta sonu oğlumu terapiye götürüyorum. Daha bu sabah bile gözyaşlarına şahit oldum. Ben bunları her gün yaşarken yüreğimde alev dururken onlara söyleyecek sözün milyonda birini söylemiyorum. Masumlar üzerine alınmasın, öndeki vatan hainleri üzerine alınsın.' ifadelerini kullandı.
'Oğlu her gün babasını soruyor'
Burada sanıklarla hesaplaşacaklarını ancak asıl hesaplaşmanın mahşerde olacağını vurgulayan Uzun, 'Allah hepsinden hesabını mahşerde soracak, yaptıkları her şeyi. Dilleri sussa da elleri konuşacak, mahşerde tek tek hesabını verecekler.' dedi.
Uzun, oğlunun her gün babasını sorduğunu anlattı.
Sanık Binbaşı Ahmet Baykal'ın ek süre talebine tepki gösteren Uzun, 'Bunlar ne hakla ek süre talep ediyor? Onlar vatana darbe yapamadılar ama asıl darbeyi bizim evimize yaptılar. Ben onlara ek süre verilmesini istemiyorum. Burada olmasa bile mahşerde hesaplaşacağımızı akıllarından çıkarmasınlar.' diye konuştu.
'Hainlik bunların ruhuna işlemiş'
Şehit Mehmet Şevki Uzun'un ağabeyi Mete Uzun da kardeşini şehit edenlerden davacı olduğunu söyledi.
Davaya katılma talebinde bulunan Uzun, şunları kaydetti:
'20 yıldır astsubayım, bu vahim olaydan sonra istifa edip İstanbul'a geldim. Kardeşimin şehadetini izindeyken aldım. Beni niye çağırmadılar çünkü biz onlar gibi hain değiliz, 20 yıl hizmet ettim. Bunlar gibi hain olup o örgüte mensup olsaydım, bizi de çağırırlardı. Bunlar hikaye okuyorlar. Masum insanlara ateş ediyorlar ve ek savunma istiyorlar. Ek savunma ile neyi ispat edecekler, katil olduklarını mı?
Uzun, sanıkların Pensilvanya'daki 'hain' tarafından yönlendirildikleri için yalan söylediklerini belirtti.
Hafta sonu oğlunu ve yeğenini gezdirdiğini anlatan Uzun, '5,5 yaşındaki yeğenim Ahmet'in yanında oğlumu 'oğlum' diye sevemiyorum, yeğenim etkilenir diye. Askere giderken yemin ederiz ama bunlar ettikleri askeri yemine ihanet ediyorlar çünkü hainlik bunların ruhuna işlemiş.' ifadelerini kullandı.
'Havaya ateş ettik diyenler bize ateş etti'
Şehit Fatih Satır'ın kardeşi Osman Satır da sanıkların hepsinden şikayetçi olduğunu belirterek, 'Özellikle de kardeşime kurşunu sıkanın kim olduğunu bilmek istiyorum.' dedi.
Gazi Halil Gram ise askerlere 500 metre uzakta olduklarını anlatarak, gazilerden Bayram Sağlam'ın vurulduğu yerde olduğunu söyledi.
Savunmalarında 'Havaya ateş açtık.' diyenlerin önünde olduklarını anlatan Gram, şöyle devam etti:
'Havaya ateş ettik diyen hainler, havaya ateş etmediler, bize ateş etti. Bayram Sağlam vurulup düştü. Ben ona müdahale ederken beni de sol ayağımdan vurdular, üzerimize yaylım ateşi açtılar.'
Gram, sanıkların sadece bir rütbeliye işaret ettiğine vurgu yaparak, bir rütbelinin ateş etmesi durumunda bu kadar insanın nasıl vurulabileceğini sordu.
Havaya ateş ettiklerini öne sürenlerin kendilerine ateş ettiğini belirten Gram, 'Arkadaşlarımız geldi bizi çekip bankamatiğin arkasına aldı. Bankamatikte çok sayıda mermi izi vardı. Biz bankamatiğin arkasındayken bile hala ateş etmişler.' diye konuştu.
'Bilerek, nişan alarak ateş ettiler'
Gazilerden Bayram Sağlam, 30 metrelik büyük bir Türk bayrağıyla yürürken, arkalarında yaklaşık bin kişilik bir grubun bulunduğunu söyledi.
Tekbir getirerek ilerlediklerini ve bir tek taş dahi atmadıklarını dile getiren Sağlam, konuşmasını şöyle sürdürdü:
'500 metre mesafeden ateş ettiler ve bilerek, nişan alarak ateş ettiler. Ben vurulup yere düştüm, arkadaşlarıma seslendim. Beni almaya gelenlerden Halil Duran'ı vurdular. Beni araca bindirenlerden birini daha omzundan vurdular. Bunlar o şekilde hain ve insafsızlar, insan değiller.'
'Şehit polisi TOMA'dan biz çıkardık'
Gazi Mikail Akıncı da o gün Borsa İstanbul'a giren ikinci kişi olduğunu belirterek, sabaha kadar orada olduğunu anlattı.
Oradaki alışveriş merkezinin önünden geçerken yerde yatan bir vatandaş gördüklerini ve bu kişiyi arabaya koymak istediğini ifade eden Akıncı, o vatandaşı almak isterken kendilerine ateş edildiğini aktardı.
Akıncı, TOMA'nın saat 24.00 civarında geldiğini ve aracın arkasına geçerek ilerlediklerini belirterek, darbeci askerlerin ateş açması sonucu şehit olan, TOMA'yı kullanan polisi kendilerinin araçtan çıkardıklarını anlattı.
'Kaçan binbaşıya FETÖ abisi yardım etti'
Olay gecesi firari sanık eski Binbaşı Murat Çelik'in yaralı olarak kaçmasına yardım ettiğini belirttiği kişiyi oturduğu sokaktan tanıdığını anlatan Akıncı, şöyle devam etti:
'Bu kişiyi yakinen tanıyorum. Kendisi FETÖ'nün İstanbul bölge imam yardımcısı, aynı zamanda da Beşiktaş ve Sarıyer abisidir. Defaatle ihbar etmeme rağmen kendisi gözaltına alınmamıştır. Hala iş adamıdır ve sokakta geziyor, onunla aynı sokakta oturuyoruz. İstenirse ismini de verebilirim.'
Mahkeme Başkanı da bunun üzerine Akıncı'ya söz konusu kişinin ismini daha sonra mahkemeye bildirmesini istedi.
Gazi Abdülsamet Akkaya'nın babası Mustafa Akkaya ise olay günü Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın çağrısının ardından camiye gidip 'Allah'ını, milletini, vatanını seven sokağa çıksın, korkmasın' şeklinde anons yaptığını anlattı.
Bu anonsu camilerden sela okunmadan önce yaptığını ifade eden Akkaya, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın çağrısından 15 dakika sonra yaptığı bu anonsun camilerden darbe karşıtı yapılan ilk anons olduğunu söyledi.
Mağdur ve müşteki beyanlarının ardından tutuklu sanık Zafer Öztan da savunmasını tamamladı.
Mahkeme heyeti, duruşmaya öğle arası verdi.
Mahkeme Heyeti Başkanı Hulusi Pur, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu'ndan (BTK) tutuklu 11 sanığın 'ByLock' kullandıklarına ilişkin hazırlanan raporun dosyaya geldiğini bildirdi.
Başkan Pur, sanık Aşkın Şeker'e, telefonuyla 23 Eylül ile 29 Aralık 2014 tarihleri arasında 51 bin 738 kere 'ByLock'a erişim sağladığının tespit edildiğini söyledi.
Şeker de telefonunu 17 yıldır kullandığını ifade ederek, '3 ayda bu kadar çok kullanmak mümkün müdür, hakim bey? Ben 3 ayda 400 ameliyat, bin 500 hasta muayene etmişim, konferanslara katılmışım. Bu kadar meşguliyet içinde mümkün mü? ByLock kullanmadım.' diye konuştu.
79 bin kere ByLock'a erişim yapılmış
Mahkeme Başkanı Pur, sanık Beyza Gürcü'ye de BTK'dan gelen yazıda, kendisi üzerine kayıtlı telefon hattıyla 12 Ağustos 2014 ile 10 Şubat 2015 tarihleri arasında 79 bin 289 kere 'ByLock'a erişim sağladığının bildirildiğini aktardı.
Pur, Gürcü'ye 'Geçtiğimiz celse eşin Mustafa Gürcü'yü dinledik. 'Bu telefonu ben kullanıyorum.' dedi. Mustafa Gürcü'nün HTS kayıtları Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na verildi. Onun kendi hattında da ByLock çıktı. 82 bin 592 kez kullanmış. Senin adına kayıtlı olan, eşinin kullandığını söylediği hat ile eşinin telefonu arasında ByLock görüşmeleri de yapılmış. Eşin aynı anda iki telefonla da kendisiyle görüşecek hali yok. Bu telefonu kim kullanıyordu?' diye sordu.
Gürcü ise telefonu bazen kendisinin bazen de eşinin kullandığını belirterek, gelen dokümanları incelemeden konuşmak istemediğini söyledi.
BTK'nın yazısında, telefonuyla 12 Ağustos 2014 ile 2 Şubat 2015 tarihleri arasında 21 bin 70 kere ByLock'a erişim sağlandığı bildirilen tutuklu sanık Emir Şahin, bu programı kullanmadığını savundu.
BTK yazısında ayrıca, diğer tutuklu 8 sanığın da 11-12 Ağustos ile 31 Aralık 2014 tarihleri arasında 500 ile 10 bin kez arasında ByLock'a erişim sağladıkları belirtildi.
Duruşmada, tutuklu 8 sanık da ByLock kullandıklarıyla ilgili BTK yazısını kabul etmediklerini kaydetti.
Mütalaa
Duruşmada cumhuriyet savcısı Halil İbrahim Kuş, esas hakkındaki mütalaasını açıkladı.
FETÖ'nün yapılanmasına yer verilen mütalaada, 'Örgütün hakimiyetinin etkin olduğu taşra üniversitelerinde akademik kadrolar açılıp bu kadrolara yerleştirdikleri örgüt üyeleri, daha sonra büyük üniversitelere geçişi sağlanmış, bütün kamu üniversiteleri adeta örgüt tarafından kuşatılmıştır. Üniversiteler bir eğitim, araştırma ve bilim yuvası olarak değil, örgüte yetişmiş eleman kazandıran hücre evi, ekonomik girdi sağlayan ticarethane, ülke siyasetinde rol alan, yönetime baskı kuran siyasi partiler gibi kullanılmıştır.' ifadelerine yer verildi.
Mütalaada, 11 sanığın FETÖ/PDY'nin talimatıyla ve gizliliği sağlamak için ByLock kullanıcısı olduğu belirtilerek, bazı sanıkların da örgütün çağrısı üzerine Bank Asya'ya yeni hesap açtığı, bazılarının da önceden açılmış hesaplarına para yatırdıkları ve Dijitürk'ten çıktıkları anlatıldı.
Savcı mütalaasında tutuklu 11 sanığın, 'silahlı terör örgütüne üye olmak' suçundan 7,5 yıldan 15'er yıla kadar hapisle cezalandırılmasını, 4 sanık yönünden ise dosyanın ayrılmasını istedi.
Mahkeme heyeti, tutuksuz 4 sanığın dosyasının ayrılmasına karar vererek, esas hakkındaki savunmaların hazırlanması amacıyla duruşmayı erteledi.
İDDİANAME
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu'nca hazırlanan iddianamede, Marmara Üniversitesi Rektörlüğü'nce, FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişiminin ardından yürütülen çalışmalar neticesinde, örgütle bağı, iltisakı veya irtibatı mevcut ya da anılan örgüte destek veya müzahereti olduğu şüphesi bulunan personellere ait liste tanzim edilerek Başsavcılığa gönderildiği belirtiliyor.
Sanıkların eylemlerinin tek tek sıralandığı iddianamede, sanıklar hakkındaki 'ByLock, Bank Asya hesap hareketleri ve Dijitürk'ten ayrılma (örgüt talimatı üzerine)' ve sosyal medya paylaşımları ile elde edilen diğer delillere yer veriliyor.
Sanıkların Kanun Hükmünde Kararname ile meslekten ihraç edildiği vurgulanan iddianamede, ByLock isimli programı kullanmaları, örgütün çağrısı üzerine Bank Asya'da ya yeni hesap açıp ya da açılmış hesaplara para yatırmaları, Digitürk platformundan çıkmaları ile tüm deliller ışığında sanıkların 'FETÖ/PDY silahlı terör örgütü üyesi' olduğuna ilişkin yeterli şüphenin ve delilin bulunduğu belirtilerek, sanıkların 'silahlı terör örgütüne üye olmak' suçundan 7,5 yıldan 15'er yıla kadar hapisle cezalandırılmaları talep ediliyor.
Paralel yapı-15 Temmuz (2016)-03 Temmuz (2017) 'İstanbul 15 sanık Darbe Yap./Borsa İstanbul İşgali' davası
(12 Kasım 2017, 14:30)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: