Ahmet Hakan, 28 Şubat döneminde üç gazetenin, Hürriyet´in, Milliyet´in ve Sabah´ın aynı gün ´Kuran kurslarında ürperten yemin´ başlığıyla çıktığını hatırlatıyordu. Üç gazetenin üçünde de aynı başlık. Tesadüf müydü sizce? Değildi elbet. Peki, bugün bu gazetelerin ve televizyonların Kafes planı karşısındaki sessizliği ´tesadüf´ mü? Bu ülkenin son yıllarda gördüğü en korkunç plan Kafes planı. Çocukları havaya uçurmayı planlamışlar. Planı yapanların çoğunluğu halen görevlerini sürdüren üst düzey subaylar. Aralarından yedisi tutuklanmış. Planda söz edilen bombalarla silahlar, söylenen yerlerde bulunmuşlar. Genelkurmay Başkanı, o silahların ´orduya ait olmadığını´ söyledikten on gün sonra o silahların orduya ait olduğu ortaya çıkmış. Çocukları öldürmek için Koç Müzesi´ne yerleştirilen bomba bulunmuş, tutanak tutulmuş. Gayrimüslimleri öldürmek için hazırlıklar yapmışlar. Agos gazetesinin abone listesini ele geçirip planlarına eklemişler. Plan bütün detaylarıyla birlikte bir Ergenekon sanığının bilgisayarında bulunmuş, dava dosyasına girmiş. Medya, bu korkunç plan hakkında ne yapıyor? Susuyor. Yüzlerce milyon dolarlara kurulmasına rağmen üstüne promosyon koymadan satamayan gazetelerin genel yayın müdürleri, küçük kız çocukları gibi ´ay inanmıyorum vallahi´ diye yazılar yazıyor. İnanmıyorsan, gazetende çalışan o kadar iyi gazeteci, yetenekli muhabir var, gönderip araştır, planın ´aslında´ var olmadığını, Koç Müzesi´nden bomba çıkmadığını, Poyrazköy kazılarında LAW silahları bulunmadığını kanıtla. Dursun Çiçek´in hazırladığı ´andıçı´ yayımladığımızda Genelkurmay´a adam gönderip ´yüzde 99 yalan´ diye başlık atmayı biliyorsun da, Koç Müzesi´ne adam göndermeyi mi beceremiyorsun? Beceremiyor, çünkü derdi gerçeği ortaya çıkarmak değil, yüz milyonlarca doları ´gerçeği saklamak´ için gömmüşler o gazeteye. O yüzden promosyonsuz bir türlü gazete satamıyorlar.
Kontrgerilla medyasının ´Kafes´ kardeşliği
Ahmet Hakan, 28 Şubat döneminde üç gazetenin, Hürriyet´in, Milliyet´in ve Sabah´ın aynı gün ´Kuran kurslarında ürperten yemin´ başlığıyla çıktığını hatırlatıyordu. Üç gazetenin üçünde de aynı başlık. Tesadüf müydü sizce? Değildi elbet. Peki, bugün bu gazetelerin ve televizyonların Kafes planı karşısındaki sessizliği ´tesadüf´ mü? Bu ülkenin son yıllarda gördüğü en korkunç plan Kafes planı. Çocukları havaya uçurmayı planlamışlar. Planı yapanların çoğunluğu halen görevlerini sürdüren üst düzey subaylar. Aralarından yedisi tutuklanmış. Planda söz edilen bombalarla silahlar, söylenen yerlerde bulunmuşlar. Genelkurmay Başkanı, o silahların ´orduya ait olmadığını´ söyledikten on gün sonra o silahların orduya ait olduğu ortaya çıkmış. Çocukları öldürmek için Koç Müzesi´ne yerleştirilen bomba bulunmuş, tutanak tutulmuş. Gayrimüslimleri öldürmek için hazırlıklar yapmışlar. Agos gazetesinin abone listesini ele geçirip planlarına eklemişler. Plan bütün detaylarıyla birlikte bir Ergenekon sanığının bilgisayarında bulunmuş, dava dosyasına girmiş. Medya, bu korkunç plan hakkında ne yapıyor? Susuyor. Yüzlerce milyon dolarlara kurulmasına rağmen üstüne promosyon koymadan satamayan gazetelerin genel yayın müdürleri, küçük kız çocukları gibi ´ay inanmıyorum vallahi´ diye yazılar yazıyor. İnanmıyorsan, gazetende çalışan o kadar iyi gazeteci, yetenekli muhabir var, gönderip araştır, planın ´aslında´ var olmadığını, Koç Müzesi´nden bomba çıkmadığını, Poyrazköy kazılarında LAW silahları bulunmadığını kanıtla. Dursun Çiçek´in hazırladığı ´andıçı´ yayımladığımızda Genelkurmay´a adam gönderip ´yüzde 99 yalan´ diye başlık atmayı biliyorsun da, Koç Müzesi´ne adam göndermeyi mi beceremiyorsun? Beceremiyor, çünkü derdi gerçeği ortaya çıkarmak değil, yüz milyonlarca doları ´gerçeği saklamak´ için gömmüşler o gazeteye. O yüzden promosyonsuz bir türlü gazete satamıyorlar.
Ahmet Altan, Taraf: Türkiye´nin kilidi medyadadır. Bu kilidi çözmeden Türkiye´de Cumhuriyet tarihi boyunca yaşananları anlamanız mümkün değildir. İster Dersim Katliamı´na bakın, ister İzmir Suikastı´na, ister Ali Şükrü Bey´in vurulmasına, ister Topal Osman´ın öldürülmesine, ister Kürt ayaklanmalarına, ister yaşadığımız üç askeri darbeye, ister 28 Şubat´a bakın. Bütün bu olayların kanlı sırları medyanın anlatmadıklarında gizlidir.
Medya olmasaydı 28 Şubat olur muydu?
Size basit bir soru sorayım izninizle. Medya olmasaydı 28 Şubat olur muydu? O uzun siyah cübbeleriyle şehir şehir gezen yüz tane Aczmendiyi her gece ekranlarına taşıyan, muhtıradan sonra ortadan kaybolan Fadime Şahin´in şeyhlerle yaşadığı tuhaf aşkları ve tuhaf baskınları defalarca gösteren televizyonlar, andıçlara uygun yayınlar yapan gazeteler olmasaydı 28 Şubatçılar amaçlarına ulaşabilirler miydi? Dün Hürriyet gazetesinde Ahmet Hakan, 28 Şubat döneminde üç gazetenin, Hürriyet´in, Milliyet´in ve Sabah´ın aynı gün Kur´an kurslarında ürperten yemin başlığıyla çıktığını hatırlatıyordu. Üç gazetenin üçünde de aynı başlık. Tesadüf müydü sizce? Değildi elbet. Merkez medyada bu ahlaksızlığı ortaya koyan gazete var mıydı? Hatırladığım kadarıyla yoktu.
Korkunç planlara korkunç sessizlik: İşte Kontrgerilla medyası
Peki, bugün bu gazetelerin ve televizyonların Kafes planı karşısındaki sessizliği tesadüf mü? Bu ülkenin son yıllarda gördüğü en korkunç plan Kafes planı. Çocukları havaya uçurmayı planlamışlar. Planı yapanların çoğunluğu halen görevlerini sürdüren üst düzey subaylar. Aralarından yedisi tutuklanmış. Planda söz edilen bombalarla silahlar, söylenen yerlerde bulunmuşlar. Genelkurmay Başkanı, o silahların orduya ait olmadığını söyledikten on gün sonra o silahların orduya ait olduğu ortaya çıkmış. Çocukları öldürmek için Koç Müzesi´ne yerleştirilen bomba bulunmuş, tutanak tutulmuş. Gayrimüslimleri öldürmek için hazırlıklar yapmışlar. Agos gazetesinin abone listesini ele geçirip planlarına eklemişler. Plan bütün detaylarıyla birlikte bir Ergenekon sanığının bilgisayarında bulunmuş, dava dosyasına girmiş.
Gerçekleri değil brifinglerde sunulanları yazıyorlar
Medya, bu korkunç plan hakkında ne yapıyor? Susuyor. Yüzlerce milyon dolarlara kurulmasına rağmen üstüne promosyon koymadan satamayan gazetelerin genel yayın müdürleri, küçük kız çocukları gibi ay inanmıyorum vallahi diye yazılar yazıyor. İnanmıyorsan, gazetende çalışan o kadar iyi gazeteci, yetenekli muhabir var, gönderip araştır, planın aslında var olmadığını, Koç Müzesi´nden bomba çıkmadığını, Poyrazköy kazılarında LAW silahları bulunmadığını kanıtla. Dursun Çiçek´in hazırladığı andıçı yayımladığımızda Genelkurmay´a adam gönderip yüzde 99 yalan diye başlık atmayı biliyorsun da, Koç Müzesi´ne adam göndermeyi mi beceremiyorsun? Beceremiyor, çünkü derdi gerçeği ortaya çıkarmak değil, yüz milyonlarca doları gerçeği saklamak için gömmüşler o gazeteye. O yüzden promosyonsuz bir türlü gazete satamıyorlar. Sadece biri değil ki neredeyse hepsi öyle. Hürriyetle Sabah, dışarıdan bakarsan birbirine rakip, birbirleri hakkında söylemedikleri yok ama iş cunta planına gelince o muhteşem Kafes kardeşliğiyle sesleri kesiliveriyor.
Kafes sessizliğinde cuntanın uğultusu duyuluyor
Bu medyayı iyi izleyin. Birkaç gazete dışında (bu arada geçen gün o gazeteler arasında Vakit ile Evrensel´in adını saymayı unutmuşum, özür borcumu bugün eda ediyorum) hiçbiri konuya girmiyor. Çünkü bu korkunç plan, ordunun içindeki cuntaları hiçbir itiraza yer bırakmadan ortaya koyuyor. Ve, onlar ordunun içinde cuntalar olduğunu, darbe planları yaptığını bu halkın öğrenmesini istemiyorlar. Her darbe planında, her andıçta bir de medya bölümü olması, medyaya nelerin yazdırılacağının listesinin yapılması boşuna değil. Bu ülkede medyanın yardımı olmadan kimse cunta da kuramaz, darbe de yapamaz. Çünkü darbeyi yapmak isteyen, darbenin altyapısını da hazırlıyor ve o altyapının hazırlanmasında birinci görev medyaya düşüyor. Bazı şeyleri olduğundan büyük göstererek, bazı şeyleri de saklayarak o alt yapıyı hazırlıyorlar. İyi bakın bu medyaya. Onların Kafes sessizliğini dinleyin. O sessizliğin içinde cuntanın uğultularını duyacaksınız. ( Ahmet Altan, Taraf)
Kontrgerilla medyasına her türlü kolaylık gösterilir: İrtica haberini Büyükanıt desteklemiş
Milli Güvenlik dersine giren subay öğretmenler vasıtasıyla, okullarda fişleme yaptıran Genelkurmay eski Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt´ın, yeni bir icraatı daha ortaya çıktı. Büyükanıt, Nokta Dergisi muhabiri Prof. Dr. Ercan Çitlioğlu´nun, İslami duyarlılığa sahip vakıf, dernek ve kurslarla ilgili haber amaçlı yapacağı inceleme gezileri için askerin imkanlarını kullandırmış. Refakatçi görevlendirmiş, koruma da verdirmiş. Yaşar Büyükanıt´ın, 2000´in Ocak ayında, Genelkurmay Genel Sekreterliği´ne gönderdiği yazıda aynen şu ifadeler yer alıyor: Konu: Nokta Dergisi Muhabirinin İrticai Faaliyetler Hakkında İnceleme Gezisi. İlgi: Gnkur. Bşk.lığının 30 Aralık 1999 gün ve GENSEK: 3400 - 837 - 99 /Bashalk D. Hlk. İlş. Tnt. Enf. Ş. (840) sayılı yazısı. Nokta Dergisi muhabiri Ercan Çitlioğlu´nun İslami terör örgütleri ve bu örgütlerin kurum, vakıf, yurt ve kursları ile finans kaynakları hakkında yapacağı araştırmalara yardımcı olunmasının, eskort ve emniyet ilgili taleplerin öncelikle kolluk kuvvetlerinden istifade ile karşılanmasının uygun olduğu değerlendirilmektedir. Rica ederim Söz konusu yazıda; Prj. Sb. Yb. H. Minisker, Ş. Md. Alb. H. Çakırer ve D. Bşk. Toğg. Tuğg. Ü. Şahintürk imzası da bulunuyor.
Müslümanlarla mücadelede askerden masonlara maddi manevi destek
Bahçeşehir Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi Koordinatörü Prof. Dr. Ercan Çitlioğlu, 1988 yılında kurulan Hür ve Kabul Edilmiş Mason Locası´na bağlı Kutup Yıldızı Locası´nın kurucusu... Prof. Dr. Ercan Çitlioğlu´nun, İsrail´in eski Başbakanı Ariel Şaron´un komaya girdiğinde İsrail Büyükelçiliği´ni aradığı, Şaron için duacıyız demişti. Vakit´e konuşan Prof. Dr. Ercan Çitlioğlu, Kutup Yıldızı Locası´nı kurduğunu doğruladı ve Ben böyle kuruluşta yer aldım. 1988´de yılında da ayrıldım. Türkiye´nin bunları aşması gerekir demişti. Prof. Dr. Ercan Çitlioğlu, Şaron için duacıyız dediğini de doğruladı. (Vakit)
Kontrgerilla medyası gün gün deşifre oluyor: Askerin psikolojik savaşçısı NTV´de danışman
Prof. Dr. Ercan Çitlioğlu, Genelkurmay Başkanlığı´nda brifing veriyor ve NTV´de Genel Yayın Yönetmeni Danışmanlığı yapıyor. Genelkurmay Başkanlığı, Talat Aydemir´in idamıyla sonuçlanan 1963´teki darbe girişimine katılan 1459 Harp Okulu öğrencisinin haklarını 37 yıl sonra iade etmişti. İade edilen öğrenciler arasında Prof. Dr. Ercan Çitlioğlu da bulunuyordu. Ergenekon soruşturmasını sürekli eleştiren yayınlar yapmasıyla dikkati çeken NTV´nin, AK Parti iktidarından kurtulmak için artık bir darbe gerektiğini canlı yayında bazı vatandaşların görüşlerini ekrana getirerek işlemesi büyük tepki toplamış ve kanal yöneticileri için savcılıklara suç duyurusu yapılmıştı. NTV son olarak Sincan hakimi Osman Kaçmaz´ın organize ettiği TİB baskınıyla ele geçirilen Ergenekon soruşturmasına ait gizli dinleme bilgilerini yayınlamış, yargıda telekulak tartışmalarını alevlendirmişti.
Kafes planını görmezden gelen gazetelere yazarları da isyan ediyor
25 Kasım 2009: ´Karartma´ uygulamakla suçlanan gazetelerin bazı yazarları, çarpıcı tespitlerde bulundu. Ordunun içinde hala ´suikast´ planları yapan, bu suikastlar için silahlar hazırlayan, hükümeti devirmek için her yolu mubah sayan, her türlü felakete yol açabilecek birilerinin olduğunu belirten yazarlar, köşelerinde, medyanın bir bölümünün plana sessiz kalmasına tepki gösterdi.
Hasan Cemal, Milliyet: Niçin susuyoruz, neyin yanında duruyoruz?
?Gazeteci milleti haberle haşır neşirdir, haberden korkmaz. Haberden korkan, gazeteci olmaz. Geçen hafta Taraf Gazetesi´nde patlayan ve Mart 2009 tarihini taşıyan Kafes Eylem Planı haberi sapına kadar haberdir. Asker içindeki cuntalaşmayı korkunç planlarıyla birlikte ele veren çarpıcı bir haber... Genelkurmay, Kafes Eylem Planı´nın adı geçen askerlere dokunmuyor ama Taraf hakkında suç duyurusu yapabiliyor. Olabilir. Şaşırtıcı sayılmaz. Şaşırtıcı olan, Kod adı Kafes isimli bu kadar çarpıcı bir haberin kamuoyunu allak bullak etmemiş olmasıdır. Niçin susuyoruz?.. Bu ülkenin çocuklarını hedef alan, bu ülkenin gayrimüslim vatandaşlarını hedef alan, suikast ve cinayet planlarıyla, psikolojik harekatlarla, kara yalanlarla, andıçlarla, dezenformasyonla Türkiye´yi karıştırarak, istikrarsızlaştırarak darbe ortamı oluşturmak isteyen planlar karşısında niçin susuyoruz, neden çekiniyoruz, neyin yanında duruyoruz? Yazık! Yoksa farkında değil miyiz? Bazı duvarlar yıkılıyor. Türkiye büyük bir değişim sürecinin içine girmiş durumda. Bütün kıvrantılar bundan kaynaklanıyor. ...korkmayın. Hiç olmazsa habere girin! Ayağınıza gelen topa yapıştırın voleyi, ıskalamayın.?
Derya Sazak, Milliyet: Yazı işlerine büyük sorumluluk düşüyor
?Ergenekon´dan tutuklanan Yarbay Ercan Kireçtepe´nin de imzası olduğu belirtilen Kafes Operasyonu Eylem Planında Rahip Santoro, Malatya Zirve Yayınevi ve Hrant Dink cinayetlerinden operasyon diye söz edilmekte. Bu operasyonlardan sonra Türkiye´de yaşayan gayrimüslimlerin irticai grupların hedefinde olduğu yönünde kamuoyu oluşmuşken, AKP tarafından karşıt medyanın da desteğiyle olayların Ergenekon tarafından organize edildiği şeklinde propaganda faaliyeti yürütüldüğüne dikkat çekilmekte. Türkiye özel bir dönemden geçiyor ve gazete mutfaklarına, yazı işlerine büyük sorumluluk düşüyor. İtalya´daki Gladio gibi Türkiye´deki derin devletin üzerine gidildikçe iki sonuç alınıyor: Demokrasiye yönelik tehditler kalkıyor. Katliamlar önleniyor.?
Umur Talu, Habertürk: Ya belgelerin bir kısmı doğruysa
?Ya, hadi hepsi değil de, iddiaların, belgelerin bir kısmı doğru ise! Can alan, cana kasteden, insana kıyan, insanları kıyıma sevk etmek isteyen bir kısım hakikat ise? Belgeler, bilgiler, kayıt kuyutlar, silahlar, bombalar, hevesler, kafesler, kaoslar, imzalar hakikaten bunlar içinse? Belki, hayatta bunlara bulaşmamış, bunlara yanaşmamış birileri de hırpalanıyordur (ilk değildir bu); ama ya birileri de, şu cinayetin, o kıyımın, öteki plan ile beriki tezgahın içinde ise? Ya o gün patlamış bomba hakikaten böyle bir iş ise... Ya boylu boyunca yatmış gazeteci, bir operasyon kurbanı ise... Ya vurulmuş doçent, sözde kendisi gibi düşünenlerin tahrik hedefi olmuş ise... Ya şu çukura gizlenmiş bombalar katletmek içinse... Ya yüksek mahkeme katili hakikaten böyle bir operasyon tetikçisi ise... Ya Atatürkçü gazeteye atılan bombaları Atatürkçü sandığınız o adam vermişse...?
Yapılan eleştiriler sonuç verdi: Bazı Medya Nihayet ´Kafesi´ Gördü
27 Kasım 2009: Düne kadar benzer manşetler atan Milliyet ve Vatan Gazeteleri bugün okuyucularının karşısına farklı bir haberle çıktı. İki gazete de Kafes planının kamuoyuna yansımasından 9 gün sonra cunta iddialarını ve milletin başına geçirilmek istenen kafesi gördü. İki gazete de savcının itirazı üzerine cunta listesinde görünen 2 albay ve 1 Yarbay´ın tutuklanmasını haberleştirdi. Vatan Gazetesi sadece tutuklamaları duyurmakla da kalmadı. Kafes Eylem Planı´nın dehşet veren içeriği de özet olarak verildi. Gazetenin Başyazarı Güngör Mengi de ülkeyi kan gölüne çevirme planlarını neden görmezden geldiklerini açıklamaya çalışan bir yazı kaleme aldı. Mengi, ´hata ettik bundan sonra takip edeceğiz´ dedi. ( Aktifhaber)
Derya Sazak, Milliyet: Okurlar soruyor: İki albay ve bir yarbay tutuklanmasa Kafes´ten haberimiz olmayacak mıydı?
30 Kasım 2009: Gazetenin birkaç yazarı dışında Kafes´le ilgili haberlere ancak, Deniz Kuvvetleri´ndeki tutuklamalardan sonra girmesi kimi okurlarımızca eleştiri konusu yapıldı: Milliyet´in bir başka gazeteden de olsa, ´alıntı yaparak´ iddiaları vermek yerine, Kafes´le ilgili tartışmaya ancak denizciler mahkemede tutuklandıktan sonra girmiş olmasındaki gecikme habercilik açısından kabul edilemez. İki albay ve bir yarbay tutuklanmasa Kafes´ten haberimiz olmayacak mıydı? Haklı bir soru... Ancak bu sorudan hareketle ve ´Kafes haberine girmediler´ diye Taraf başta olmak üzere kimi gazete yorumcularının, olayların karartıldığı iddialarına da katılmıyoruz. Her gazete kendi istihbarat kaynaklarına göre haber alır ya da kaynaklara yakınlık-uzaklık gibi gerekçelerle haber atlar! Okurların gazete tercihi gibi, haber kaynaklarının da tercihleri vardır. İktidara, muhalefete, askere, polise yakınlık gibi gerekçeler, muhabirlerin habere ulaşmasında, medyanın haber patlatmasında önemli bir etkendir. Çünkü habere en yakın olan muhabirlerin gücünü de çoğu zaman bu ilişkiler belirler. Ergenekon sürecinde savcılık kaynaklı ya da darbe cunta girişimlerinin hedefi durumundaki iktidara yönelik eylemleri içeren dosyalardan, sorgulamalardan, ele geçen bilgi ve belgelerden, emniyet ifadelerinden yararlanılarak yapılan haberler havada uçuştu. Nokta dergisi, 2003-2004 yıllarındaki Sarıkız, Ayışığı darbe planlarını dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Özden Örnek´e ait ´Günlükler´i yayımladı. Tempo 24 adlı web sitesi, Cumhuriyet gazetesi Ankara temsilcisi Mustafa Balbay´ın, Özden Örnek´in günlükleriyle paralellik taşıyan notlarını yayımladı. Milliyet, Ergenekon´la ilgili iddialara baştan beri habercilik ciddiyeti içinde yer veren bir gazete olarak, Nokta ve Tempo´dan alıntılar yaptı.
Eleştiriler ağır
Medyada ´Kafes´ yayınının görülmediği, ´karartıldığı´ iddialarının kapsama alanına Milliyet´in de girdiğine yönelik eleştirileri ağır buluyoruz. Milliyet, Ergenekon´u en deneyimli polis adliye muhabirlerinin katıldığı, iddianameleri en geniş detayına dek veren özel bir masa tarafından izlemektedir. Bunu yaparken dosyalardaki bilgi ve belgeleri de dikkate almaktadır. Bir başka gazetede çıkan haberin de Milliyet Yazı İşleri tarafından aynı titizlikle ´editoryal süzgeçten´ geçirilmesi doğaldır. Kaldı ki, son haftalarda Albay Dursun Çiçek´e ait olduğu öne sürülen ´İrtica Eylem Planı´ndaki ıslak imzadan, Genelkurmay karargahında ´meçhul´ bir subay tarafından gönderilen ihbar mektubuna kadar pek çok haber gündeme gelmekte ve medya haberleri takip ederken, yargı da soruşturmayı tamamlamaya çalışmaktadır. Gazetecinin görevi, kamuoyunu olaylardan haberdar etmektir. Zorluk, ortaya atılan ´belge´lerin doğruluğunu titizlikle araştırmaktan kaynaklanmaktadır. Bilgi ve belgelere sahip olmayan muhabirlerin ve gazete mutfaklarının bu eksiği mahkemeleri daha yakından takip ederek kapatmaları gerekir. Kafes´teki on günlük gecikmeden çıkarılacak dersleri medya kadar, iletişim fakültelerindeki akademisyenler de tartışmalıdır. ( Milliyet)
Yavuz Baydar, Sabah: Okurun dediği şu: Ülkenin gündemine (tutuklama kararında olduğu gibi) giren büyük olaylar, gazetenin haber gündeminde de muhakkak yer almalı
Medyada esas olan, kutsal olan haberdir. Bir meslektaşımızın yazdığı gibi söz konusu olan haberse gerisi teferruattır. Haber, eğer haber ise, saklanamaz, görmezden gelinemez. Gazeteci tarihe gündelik kayıt düşmekle yükümlüdür, ayrıca saklanan haber gelir onu bir gün mutlaka bulur. Gazetecinin gündemi beğenmemek gibi bir lüksü yoktur. Haberlerde sonuncu muhakeme faciası (yani haberi görmeme tercihi) Kafes adlı, orduda bir grup subay tarafından Mart 2009´da hazırlandığı iddia edilen bir gizli eylem planı konusunda yaşandı. Haberi 19 Kasım´da Taraf gazetesi vermişti; ama basının bir kesimi ne haberi gördü, ne de yankılarını, tepkilerini izledi. Bundan SABAH da payını almış görünüyor. Okurumuz Celal Tekin, 22 Kasım tarihli yazısında hayli sitemkar bir dille eleştiriyor, duyarsızlık olarak gördüğü eksikliği. Demokrasi ve özgürlüklerin manşetlerden tasfiye edilmesini doğru bulmadığını söylüyor. Keşke kaydığınız kulvar Hürriyet ve Milliyet´in kulvarı olmasaydı, yakışmıyor diyor. Bayram günü arayan üç okur da benzer (eski SABAH gibi gündemi yakalayın, kaçırmayın) görüşte.
Bazı köşe yazarları konuya girmişler, ama...
Haber gazete(ci)yi gelir yakalar, dedim. Öyle oldu: Perşembe günü, Kafes soruşturması çerçevesinde iki muvazzaf albay ve bir yarbay hakkında tutuklama kararı çıkarıldı. Haberi -hele rakip gazete vermişse sükunetle değerlendirmek zor olabilir. Ama okurlar haberdar edilmeyi bekler, gazeteye sığan her fazladan haber bu beklentiyi daha iyi karşılar. SABAH, elbette, okuruna, bazılarının yaptığı gibi, küstahça sana ne? demiyor. Özeleştiri, gazeteciliği yüceltir. Okurların uyarısı doğrultusunda bakıldığında görülen şu: 20 Kasım´dan itibaren Kafes ile ilgili haber hemen hiç verilmemiş (23 Kasım´da Başbakan´ın açıklamaları içinde yer almış, ama o da bihaber okura bir bağlam sağlamadan). Ta ki, 27 Kasım tarihli gazetenin baş sayfasında 3 subay için tutuklama emri haberi çıkana kadar (o haberde de Kafes ile ilgili bir arka plan yapılmamış). Oysa, iddialarla ilgili doğan pek çok sorunun izi sürülebilirdi. Meslektaşım Alper Görmüş´ün yazdığı gibi, Bu ölçüde vahim iddialar barındıran bir haberi hiç görmeyen bir gazetenin pozisyonu, ayrıntılı bir cinayet ihbarının, gerçek olmayabilir kuşkusuyla sumen altına itildiği polis merkezi gibidir... Denilebilir ki, bazı köşe yazarları o zaman aralığında konuya girmişler. Emre Aköz, Nazlı Ilıcak, Refik Erduran ve Mahmut Övür gibi. Ama yorumla haber aynı şey değil. Okur haberi okuyacak ki, köşe yazarının kanaatini yerli yerine koyabilsin. Okurun dediği şu: Ülkenin gündemine (tutuklama kararında olduğu gibi) giren büyük olaylar, gazetenin haber gündeminde de muhakkak yer almalı. ( Sabah)
(24 Kasım 2009, 10:10), son güncel.: (30 Kasım 2009)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: