Genelkurmay Başkanlığı, üçüncü ihbar mektubuyla ilgili yayımlanan haberleri ´TSK´ya karşı yürütülen faaliyetler kapsamında´ değerlendirerek mektubun zamanlamasına dikkat çekti. Kurmay Albay Dursun Çiçek´in imzasını taşıyan orjinal Kontrgerilla belgesi ortaya çıkınca da Genelkurmay dikkatleri belgeden kaçırmak için zamanlamaya dikkat çekmişti. Belgenin içeriğini tartışmaya yanaşmayan Genelkurmay, belgeyi ortaya çıkaranları ve tartışanları TSK´ya karşı faaliyet yürütmekle suçlamıştı. Belki bunun tek istisnası korsan web siteleri kurarak kışkırtıcı yayın yaptığı belgelerle ortaya konulan Genelkurmay´ın bu kez bunları kabul edip web site kurup işletme direktifinin başbakanlıktan verildiğini belirterek sorumluluğu başbakanlığa atması olmuştu. Ancak Başbakan Erdoğan´ın hemen harekete geçerek başbakanlık arşivlerini inceletmesiyle böyle bir direktifin verilmediği ortaya çıkmış, başbakanlığın Genelkurmay´dan karar ve sayı numarası istemesi karşısında kurmaylar sadece 2000 yılında kendilerine böyle bir direktif verildiğini yinelemekle yetinmiş herhangi bir evrak numarası vermemişlerdi. Anlaşılan başbakanlığın olayın peşine düşmeyeceğini hesaplamışlardı ancak yanıldılar.
Genelkurmay´dan aynı savunma: Zamanlama düşündürücü
Genelkurmay Başkanlığı, üçüncü ihbar mektubuyla ilgili yayımlanan haberleri ´TSK´ya karşı yürütülen faaliyetler kapsamında´ değerlendirerek mektubun zamanlamasına dikkat çekti. Kurmay Albay Dursun Çiçek´in imzasını taşıyan orjinal Kontrgerilla belgesi ortaya çıkınca da Genelkurmay dikkatleri belgeden kaçırmak için zamanlamaya dikkat çekmişti. Belgenin içeriğini tartışmaya yanaşmayan Genelkurmay, belgeyi ortaya çıkaranları ve tartışanları TSK´ya karşı faaliyet yürütmekle suçlamıştı. Belki bunun tek istisnası korsan web siteleri kurarak kışkırtıcı yayın yaptığı belgelerle ortaya konulan Genelkurmay´ın bu kez bunları kabul edip web site kurup işletme direktifinin başbakanlıktan verildiğini belirterek sorumluluğu başbakanlığa atması olmuştu. Ancak Başbakan Erdoğan´ın hemen harekete geçerek başbakanlık arşivlerini inceletmesiyle böyle bir direktifin verilmediği ortaya çıkmış, başbakanlığın Genelkurmay´dan karar ve sayı numarası istemesi karşısında kurmaylar sadece 2000 yılında kendilerine böyle bir direktif verildiğini yinelemekle yetinmiş herhangi bir evrak numarası vermemişlerdi. Anlaşılan başbakanlığın olayın peşine düşmeyeceğini hesaplamışlardı ancak yanıldılar.
3. ihbar mektubundan sonra medyada dün yeni bir belge daha yeralmıştı
Genelkurmay Başkanlığından yapılan açıklamada, Taraf gazetesinde dün yayınlanan ve ?Genelkurmay Adli Müşavirliği tarafından hazırlandığı iddia edilen belgenin sahte olduğu? bildirildi. Açıklamada, ?İddia edilen 3. ihbar mektubunun 15 Kasım 2009 günü medyada yer almaya başlamasının tesadüf olmadığı ve zamanlamasının da oldukça düşündürücü olduğu ortadadır? denildi. Genelkurmay Başkanlığının internet sitesinde yer alan açıklamada, son günlerde medyada, var olduğu iddia edilen üçüncü bir ihbar mektubu ve mektubun ekinde yer alan CD´de bulunan konulara ilişkin haberler yer aldığı hatırlatıldı. Açıklamada şunlar kaydedildi: ?Var olduğu iddia edilen yeni ihbar mektubunun; Genelkurmay Askeri Savcılığı tarafından yapılan ve 24 Haziran 2009 tarihinde görevsizlik kararı verilerek yetkili makamlara gönderilen soruşturma dosyasında yer alan bazı maddi hususlardan da yararlanmak suretiyle hazırlayanların kendi hedefleri istikametinde düzenlendiği değerlendirilmektedir. Medyaya yansıyan haberlerden öğrenildiği kadar, söz konusu ihbar mektubu ekindeki CD´de yer alan hususlardan büyük bir kısmının 2008 ve daha önceki yıllarda medyaya yansıyan haberlerle benzerlik gösterdiği tespit edilmiştir. Kamuoyunun, gereğinden fazla, bu tip haberlerle meşgul edilmesinden üzüntü duyulmakla birlikte, dün olduğu gibi bugün de medyaya yansıyan ve Türk Silahlı Kuvvetlerini ilgilendiren bütün haberler değerlendirilmekte ve gerekli görülen durumlarda gerekli işlemler yapılmaktadır.
Taraf´ın yayınladığı, suçlarının 30 yıl zaman aşımlı öğrendiklerinde cuntacıların yaşadığı paniği gösteren belge
17 Kasım 2009 günü bir gazetede yer alan ve bu konularla ilişki kurulmaya çalışılan Genelkurmay Adli Müşavirliği tarafından hazırlandığı iddia edilen belge ise sahtedir. Söz konusu bilgi notu, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca (CMK 250´nci maddesi ile yetkili) yapılan soruşturma doğrultusunda bazı şüphelilerde ele geçirildiği belirtilerek, 8 Nisan 2009 tarihinde Genelkurmay Başkanlığına incelenmek üzere gönderilen belgeler arasındadır. Yapılan inceleme neticesinde, ilgili savcılığa 1 Mayıs 2009 tarihinde ´Kayıtlarımızda böyle bir belgeye rastlanmamıştır. Askeri yazım teknikleri ve isimler kullanılarak kurgulanmış sahte bir belgedir´ ibaresiyle cevap verilmiştir. Sahte belgeyi, kasıtlı olarak gerçek gibi sunan, gazete hakkında suç duyurusunda bulunulmuştur. İddia edilen üçüncü ihbar mektubunun 15 Kasım 2009 günü medyada yer almaya başlamasının tesadüf olmadığı ve zamanlamasının da oldukça düşündürücü olduğu ortadadır. Türk Silahlı Kuvvetleri, kendisine karşı uzun bir süreden beri yürütülmekte olan faaliyetlerin ve bu faaliyetlerin bütün boyutlarının farkındadır. Bugüne kadar yapılan ve bundan sonra yapılacak her türlü saldırı da Türk Silahlı Kuvvetlerinin kararlı duruşunu ve mücadele azmini asla etkilemeyecektir.? ( Hürriyet)
Genelkurmay´ın orjinal belge ısrarının nedeni: Devam eden ve edecek görünen sızmaları engellemek için sızdıranı bulmak ve uygun makama terfi ettirerek ödüllendirmek(!)..
Genelkurmay bunu hep yapıyor: TSK içinde kişilerin yaptığı yanlışları kabul etmiyor, bu konuları dile getirenleri TSK´ya saldırmakla suçluyor
Genelkurmay´ın 3. ihbar mektubuyla dile getirilen ´kendi halkına karşı savaş yöntemleri´ belgelerini daha öncekilerde olduğu gibi ortaya çıkarılma zamanlamasına dikkat çekerek tartışılmaktan kaçırmaya çalışması aslında şaşırtmıyor, suçluluk psikolojisi olarak değerlendiriliyor. TSK içinde yanlış yapan kişiler var, bu bir gerçek. Bu cuntanın sadece kendi halkına karşı bir kontrgerilla savaşı yürütmekle yetinmeyip, mensubu bulunduğu ordunun demokrat komutanlarını bertaraf etmek için halen faaliyet yürüttüğü de bir gerçek. En üst düzeydeki iki deniz kuvvetleri komutanına suikast planı yaptıkları iddiasıyla oldukça ciddi bir soruşturma, sayısı 7 teğmene ulaşan tutuklamalarla sürüyor. Bu cunta tüm TSK´yı bağlamaz elbet. Ancak en üst komuta düzeyinin şu an bunlara sahip çıktığı da bir gerçek. Fotokopi tartışmalarının sonunda orjinal belgenin ortaya çıkması gibi cuntanın varlığı da tartışmalar sürdükçe medyaya ulaşan yeni yeni belge ve bilgilerle daha net ortaya çıkıyor, şüpheler kayboluyor. Eskiden askerlere toz kondurmayanlar şimdilerde ´TSK hep sahte diyor, ondan sonra gerçek olduğu ortaya çıkıyor! (Hürriyet okuyucu yorumları)´ diyorlar. Cuntayı gösteren belge ve bilgilerin konuşulması TSK´yı lekelemek olamaz. TSK tüm milletin ordusudur, bir kaç cuntacının değil. TSK içinde cuntaları kabul etmeyen vatanseverlerin varlığı da bir gerçek. Bu gerçek bizzat eski genelkurmay başkanı Hilmi Özkök´ün açıklamalar yapması ve Ergenekon savcılarına ifade vermesiyle ortaya çıkmış durumda. Bu vatansever subayların da bu işin başka bir yolu olmadığı için cuntayı çökertmek amacıyla dışarıya belge sızdırmakta olduğu da, bizzat son ıslak imzalı belgenin ortaya çıkmasıyla görüldüğü gibi bir gerçek.
Adli Tıp´a ve sivil savcılara güvenmeyen Genelkurmay ne yapmak istiyor?
Kurmay Albay Dursun Çiçek´in hazırlayıp imzaladığı Kontrgerilla belgesinin fotokopisi için kağıt parçası diyenler, orjinali ortaya çıkıp Adli Tıp´ça da doğruluğu onaylanınca ne diyeceklerini şaşırdılar. Belgeleri kabul edip özür dileyeceklerine ve gereğini yapacaklarına ortaya çıkartanları suçlu ilan ediyorlar. Orjinal belgeyi ısrarla askeri savcılığa istemelerinin sebebi aslında açık, parmak izi ve diğer unsurlardan faydalanarak orjinal belgenin hangi subay tarafından karargahtan dışarıya sızdırıldığını bularak bu subayı uygun makama terfi ettirerek ödüllendirmek(!) ve daha fazla belge sızdırmasına engel olmak.
1. ihbar mektubuyla gönderilen ıslak imzalı belge ortaya çıktığında da askerler belgeyi değil zamanlamasını sorun etmişlerdi
Islak imzalı orjinal belgenin ortaya çıkması üzerine Vatan ve Akşam gazetelerinde isimleri belirtilmeyen üst düzey askeri yetkililere dayanarak askerlerin orjinal belgeye yaklaşımı şu şekilde aktarılmıştı:? ´İrtica´ belgesinin Albay Dursun Çiçek imzalı orijinalinin ortaya çıktığı iddiası üzerine gözler Genelkurmay´a çevrildi. Komuta kademesinde belgenin gerçekliğiyle ilgili kuşkular sürüyor, özellikle 5 soruya cevap aranıyor.? Üst kademe askerler, ´Belge´yle ilgili görüşlerini açıkça değil Vatan ve Akşam gazetelerinde ´üst düzey komutanlar´ adı altında aktarmayı tercih etmişlerdi. Bu ´üst düzey´ için sorun belge değil ortaya çıkış zamanlamasıydı. Belgenin niçin şimdi ortaya çıkarıldığını, niçin Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına değil de İstanbul´a gönderildiğini, askeri suçların sivil mahkemelerde yargılanmasını düzenleyen anayasa değişikliğinin Anayasa mahkemesinde iptal edilme olasılığının olduğunu dolayısıyla bu karara varılmadan belgenin ortaya çıkarılmasının belge ve gerisindekilerin sivil mahkemelerde yargılanmak arzusuyla aceleye getirildiğini, belgenin basına servis edilerek kamuoyu baskısı oluşturulduğu, sınıflarını hep birincilikle bitiren Albay Dursun Çiçek´in böyle bir belge hazırlamış olmasının mantığa sığmadığı gibi TSK´nın üst kademesinden beklenmeyecek bir sığlıkta ve inanılmaz ölçüde cahilce cevaplarla güya komplo düzenlendiğini ima ediyorlardı, oysa asıl komplonun belgenin kendisi olduğunu gözden kaçırmaya çalışarak.
Abdullah Harun
(18 Kasım 2009, 10:45)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:
1. ihbar mektubu
2. İhbar Mektubu: Bilgi Destek Planı
Flaş!!! G.kurmay´dan 3. ihbar
Başbakanlık: G.kurmay´ın andıcı yalan
1. ihbar mektubuyla orjinali gönderilen ´AKP ve Gülen´i Bitirme Planı´ manşetlerimiz