Fetullahçı Terör Örgütünün (FETÖ) 15 Temmuz'daki darbe girişimi sırasında Kara Harp Okulunda yaşanan eylemlere ilişkin, aralarında sözleşmeli subay adaylarının da bulunduğu 164 kişinin yargılandığı davaya, tanık beyanlarıyla devam ediliyor.
29.07.2017 13:18 Fetullahçı Terör Örgütünün (FETÖ) 15 Temmuz'daki darbe girişimi sırasında Kara Harp Okulunda yaşanan eylemlere ilişkin, aralarında sözleşmeli subay adaylarının da bulunduğu 164 kişinin yargılandığı davaya, tanık beyanlarıyla devam ediliyor.
24.07.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki mahkeme salonunda görülen davaya sanıklar, müştekiler, yakınlar ile avukatlar katıldı.
Tanıklardan Binbaşı Dilaver Uysal, 15 Temmuz darbe girişiminden bir hafta önce Kara Harp Okuluna tabur komutanı olarak atandığı için sanıkları ne şahsen ne de ismen tanıdığını belirtti.
Olay günü mesai bitimi 20.00 civarında eve gittiğini, evi Anıttepe civarında olduğu için bir süre sonra uçak seslerini duyduğunu anlatan Uysal, telefonla yaptığı görüşmede okulda terör alarmı verildiğini, nizamiyelere takviye yapıldığını öğrendiğini bildirdi.
Uysal, basını takip etmeye başladığını belirterek, emniyet açısından güvenli olmadığı için beklemeye karar verdiğini, saat 02.00 civarında TRT'de yayınlanan bildiri ve devlet büyüklerinin açıklamalarının ardından birliğe gittiğini ifade etti.
Spor okulu nizamiyesinden giriş yapmak istediğinde nöbetçinin kendisini silah doğrultarak durdurduğunu ve yapılan telefon görüşmelerine rağmen Kara Harp Okulu'na giremeyip evine döndüğünü belirten Uysal, bir süre sonra okuldan Türk Telekom'a gönderilen kursiyerlerden Arif Varol'un saat 03.00 civarında kendisini arayıp bilgilendirdiğini anlattı.
Uysal, ona gayrimeşru emirleri dinlememeleri, sivillere ateş etmemeleri ve teslim olmaları yönünde talimat verdiğini, onun da 'Emredersiniz komutanım.' diyerek emrini olumlu karşıladığını belirtti.
Telefonla bölük komutanlarını aradığını ancak onların da kursiyerlerin bir yerlere götürüldüğüne dair bilgisi olmadığını söyleyen Uysal, saat 4.30 civarında da Üsteğmen Hasan Ali Seyrek'in arayıp Genelkurmay Başkanlığında bulunduklarını, kimin emir komuta ettiğini bilmediğini ifade ettiğini bildirdi. Uysal, bunun üzerine ona da Varol'a söylediğine benzer şeyler söylediğini anlattı.
Sabah olduğunda birliğe gittiğini dile getiren Uysal, Genelkurmay Başkanlığına gönderilen kursiyer teğmenlerin ise okulda daha önceden görev yapmış olan Erdoğan Kurt komutasına olduğunu öğrendiğini bildirdi.
Duruşmada tanıklar İbrahim Güreşci ve Süleyman Güreşci de beyanda bulundu.
25.07.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki mahkeme salonunda görülen davaya sanıklar, müştekiler, yakınları ile avukatlar katıldı.
Duruşmada, başka davadan tutuklu sanıklar, tanık olarak beyanda bulundu.
Tanık Nadir Özsoy, darbe girişiminin yaşandığı tarihte birinci bölük komutanı olarak yüzbaşı rütbesinde görev yaptığını, 15 Temmuz'da ertesi gün yapılacak Afyon tatbikatı için hazırlık gerçekleştirildiğini söyledi.
Tabur komutanının, tatbikat için izindekiler dahil herkesin dönmesini istediğini belirten Özsoy, bu yüzden 15 Temmuz gecesi saat 21.30'da herkesin birlikte olduğunu ifade etti.
Akşam mesaiye döndüğünde kompozit başlık, kamuflaj ve hücum yeleği giydiğini, alarm verildiğinin söylenmesinin ardından kursiyerlerin başına geçtiğini anlatan Özsoy, astsubaylıktan gelen kursiyerlerin nizamiyeye gönderileceğini öğrendiğini söyledi.
Özsoy, telefonunu alıp tabur komutanını aradığını, sonrasında onun da birliğe girmek için geldiğini ancak izin verilmediğini öğrendiğini belirterek, tabur binasındaki 14 Libyalı öğrencinin de binada muhafaza edilmesini sağladığını anlattı.
Teğmen Rıdvan Bozdemir'in telefon ettiğini ve Genelkurmaya götürüldüklerini, ortalık karışık olduğu için de buradaki mescide sığındıklarını söylediğini dile getiren Özsoy, sonrasında Genelkurmay Başkanlığına götürülen Üsteğmen Hasan Ali Seyrek'le de konuştuğunu bildirdi.
Özsoy, Celal Dora alanındaki Genelkurmaya gönderilmeyen kursiyerlerin tabur binasına alındıklarını, dışarı çıkmamalarını söyleyip onları beklettiğini ifade ederek, alay komutan vekilinin, durumu anlattığında yoklama alınması emri verdiğini dile getirdi.
Savaş çıktı sanmış
O dönem okulda üsteğmen rütbesinde görev yaptığını anlatan Atilla Kahraman da 15 Temmuz'da, ertesi gün gerçekleştirilecek Afyon tatbikatı için hazırlık yaptıklarını söyledi.
Kahraman, akşam saatlerinde içtimadan önce Ömer Ergenekon isimli bir yarbayın gelerek Afyon seyahati için kursiyerlerden belirlenen muhafızları 'tatbikat' yapacağız diye götürmek istediğini, kursiyerler izinden dönünce onları aldığını anlattı. Kahraman, sonrasında da Ergenekon'un bu kursiyerleri Türk Telekoma götürdüğünü öğrendiğini bildirdi.
Uçaklar uçmaya başladığında Suriye ile yaşanan durumdan dolayı savaş çıktığını düşündüğünü aktaran Kahraman, sonrasında öğrencilerin içtima alanında toplandığını, Kurmay Başkanı İlhami Polat'ın bir şeyler söylediğini ancak duyamadıklarını iddia etti.
Bazı kursiyerlerin nizamiyelere sevk edildiğini anlatan Kahraman, içtima alanında kursiyerlere 'seferberlik ve savaş durumu bulunduğunu, emre itaat etmemenin ölüme kadar yolu olduğunu' söylediğini bildirdi.
'Kursiyerlerimizi ateşin içine bırakmışlar'
Uçakların bomba etkisi yaratan seyrinden dolayı kursiyerleri yemekhaneye götürdüklerini belirten Kahraman, Yarbay Ali Demir'in emri üzerine 3 nolu nizamiyeye, buradaki kursiyerlerin yanına gittiğini ifade etti.
Kahraman, yemekhanede bekleyen kursiyerlerin yanına giden iki kişinin 'Harp Okuluna bomba atacaklarmış, sizi güvenli bir yere götüreceğiz.' dediğini yine kursiyerlerden öğrendiğini bildirdi.
Kursiyerlerin buradan Genelkurmaya götürüldüklerini dile getiren Kahraman, 'Kursiyerlerimizi Genelkurmayda ateşin içine bırakmışlar. Ben öğrencilerimizin darbeden haberdar olmadıklarını düşünüyorum. İlhami Polat okulu karıştırıp bizi ve öğrencilerimizi ateşin içine atmıştır, şu anda da firari.' dedi.
Duruşmanın öğleden önceki bölümünde, başka bir davadan tutuklu Ali Tolga Sıçrar da tanık olarak beyanda bulundu.
Başka bir davanın tutuklu sanığı dönemin Kara Harp Okulu Alay Komutan Yardımcısı eski Albay Rafettin Öztürk tanıklık yaptı.
Öztürk, akşam saatlerinde evindeyken bir başçavuşun arayıp, okuldaki nöbetçi sivil bir memurun telefon ederek hareketlenme gördüğünü, ne olduğunu bilip bilmediğini sorduğunu, kendisinin de bilmediğini anlattığını ifade etti. Başçavuşun da hareketlilikle ilgili kendi bilgisine danıştığını kaydeden Öztürk, 'Ben de bilmiyorum.' diyerek karşılık verdiğini belirterek, ne olduğunu anlamak için alay nöbetçi amiri Volkan Kençi'yi arayıp olumsuz bir durum olup olmadığını sorduğunu bildirdi.
Öztürk, gelmesini gerektirecek bir durum olup olmadığını sorduğu Kençi'nin, 'Komutanım bir gelseniz iyi olur.' diye cevap verdiğini ifade ederek, bir terör duyumu olduğu düşüncesiyle saat 23.00 gibi birliğe gittiğini kaydetti.
Rafettin Öztürk, 4 nolu nizamiyede ve ardından gittiği 1 nolu nizamiyede bariyerlerin açılmadığını, sonrasında 1 nolu nizamiye bariyerlerinin yan tarafından geçip içeri girdiğini belirterek, Bozpark bölgesine aracını park edip odasına geçtiğini anlattı.
Kursiyerlerin nereye gönderildiğine dair bir bilgisi olmadığını iddia eden Öztürk, darbe teşebbüsü olduğunu da odasındayken öğrendiğini ve odasında beklediğini savundu.
Öztürk, okul komutanının sabah birliğe geldiğinin söylendiğini, bunun üzerine odasına gittiğini öne sürerek, komutanın derdest edildiği bilgisini de ondan öğrendiğini ileri sürdü.
Eski kursiyer de tanıklık yaptı
Tanık eski kursiyer teğmen Mustafa İbiş de 15 Temmuz'da ders ve spor faaliyetleri tamamlandıktan sonra akşam çarşıya çıktığını ve saat 21.20 civarında birliğe döndüğünü belirterek, ardından da içtimaya katıldığını söyledi.
İbiş, sabahki Afyon tatbikatı için hazırlık yaptığını, silahsız katılacakları etkinlik nedeniyle astsubay kursiyerlerden muhafız timi seçildiğini ifade ederek, sonradan isminin Ömer Ergenekon olduğunu öğrendikleri yarbayın, bu muhafızları 'tatbikat var' diyerek götürdüğünü bildirdi.
Bir süre sonra duymaya başladıkları uçak seslerini birliğe saldırı olabileceğine yönelik değerlendirdiğini anlatan İbiş, saat 21.30'daki içtima sonrası herkesin koğuşlarına çıktığını, kendisinin de depo sorumlusu olduğu için eksikleri tamamladığını ifade etti.
İbiş, saat 22.10 civarında, istirahate çekilmek istediğini söylemek için üsteğmen Atilla Kahraman'ın odasının kapısını çaldığını, içeri girdiğinde onun, konuştuğu telefonu kapatıp 'Çabuk alarm ver.' dediğini belirtti. 'Askeriyede birisi 'alarm' diye bağırınca herkes 'alarm' diye bağırır.' diyen İbiş, bu alarmın tatbikat öncesinde hızlı toplanılıp toplanılmayacağına bakılan bir alarm olduğunu sandığını söyledi.
Alarmın ardından depoları açtığını ve kursiyerlerin rastgele silah aldığını belirten İbiş, kursiyerleri tabur içtima alanında göremediğini, bir komutanına 'Ne oluyor?' diye sorduğunda ise 'Herhalde Rusya ile savaşa girdik.' diye cevap aldığını anlattı.
Bozpark bölgesinde toplanıldığını öğrenip buraya gittiğini, Kurmay Başkanı İlhami Polat ile Dekan Kerim Acar'ın da burada olduğunu ifade eden İbiş, o sırada henüz sivil kıyafetli olduğu için er sanıldığını, kursiyer olduğunu söyleyince yerine geçmesinin istendiğini dile getirdi. İbiş, 'Beklerken bölük komutanımız Nedir Özsoy'a 'Neler oluyor' dedik. O da 'Bilmiyorum. Anlayacağız. Kanunsuz hiçbir emre uymayın' dedi.' ifadelerini kullandı.
Depo sorumlusu olduğu için zaman zaman bir şeyler getirip götürmesinin istendiğini anlatan İbiş, kursiyerlerin elindeki HK 33 piyade tüfeklerinin şarjörlerinin toplandığını da dile getirdi.
Odasında olduğunu söyleyen albayı içtima alanında görmüş
İbiş, sürekli bir şeyler istendiği için zaman zaman alandan ayrıldığını, bu sırada kursiyerlerin yemekhaneye alındıklarını ifade ederek, alanda, odasında beklediğini iddia eden, alay komutan yardımcısı Albay Rafettin Öztürk'ün de balistik koruyucu başlık ve kamuflajlı şekilde dolaştığını gördüğünü bildirdi.
Bozpark'ta, getirdikleri malzemelerin başında beklediğini anlatan İbiş, Teğmen Ahmet Kurtay'a 'Komutanım, biz ne olacağız? Arkadaşlar güvenli bölgeye götürüleceklermiş, biz niye gitmiyoruz?' diye sorduğunu, ondan da 'Bize verilen emir böyle. Burada bekleyeceğiz.' karşılığını aldığını ifade etti.
Bilgisayar kasalarını çıkarmışlar
Bu sırada uçakların hala havada olduğunu, çatışma seslerinin geldiğini de söyleyen İbiş, saat 06.30 civarına kadar sivil kıyafetli olduğunu, bir ara üzerini değiştirip askeri kıyafetlerini giydiğini belirtti. İbiş, lavaboya gittiği sırada ise İlhami Polat ve yanında bir tankçı yüzbaşı, bir komanda üsteğmen, bir yarbay rütbeli kişilerin rütbelerini söktüğünü ve birkaç bilgisayar kasasını çıkardıklarını gördüğünü bildirdi.
Bunu, 'savaş halinde oldukları için bilgisayarların başına bir şey gelmesin' diye yaptıklarını düşündüğünü ifade eden İbiş, saat 08.00 gibi Ahmet Önder Biberoğlu'nun tabur binasına çağırıp, 'Arkadaşlar yapılan faaliyet emir komuta zincirinde olmadığından dolayı faaliyeti sonlandırıyorum. Herkes silahını doldur boşalt yapsın, silahları silahlığa koyacağız.' dediğini aktardı. İbiş, 'Neyi doldurduk ki neyi koyacağız.' demesi üzerine Biberoğlu'nun 'Senin dilini koparırım, ne diyorsak onu yap.' dediğini öne sürdü.
Bu konuşmanın ardından ne olduğunu anlamak için gazinoya gidip televizyonu açtığını ve neler olduğunu televizyondan gördüğünü anlatan İbiş, saat 09.00 gibi uçak seslerinin kesildiğini söyledi.
İbiş, helikopterle götürülenlerin nereye gittiklerini sonradan öğrendiklerini ifade ederek, şans eseri helikoptere binmediği için sanık olarak burada bulunmadığını savundu.
16 Temmuz'da ise helikopterle götürülmeyenlerin ya da helikoptere ateş edildiği için geri getirilenlerin taburda toplandığını, giden kursiyerlerin de katılmalarını beklediklerini ancak bunun gerçekleşmediğini anlatan İbiş, daha sonra da bir hafta ertelenen sınavlarına girdiklerini ifade etti.
İbiş, sınava girdikleri gün kursiyerlere idari izin verildiğini, bir süre sonra da sivil kaynaklı oldukları için ilişiklerinin kesildiğini anlattı.
Başka davalardan tutuklu bazı kişilerin tanıklık yaptığı duruşma, yarına ertelendi.
26.07.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki mahkeme salonunda görülen davanın duruşmasına sanıklar, müştekiler, yakınları ile avukatlar katıldı.
Duruşmada tanık olarak dinlenen, 15 Temmuz darbe teşebbüsü yaşandığında Kara Harp Okulunda dekanlık personeli olarak görev yapan üsteğmen Yavuz Selim Özzengin, yargılanan Harp Okulu öğrencilerinin durumunun başka davalarda tutuksuz yargılanan askeri lise öğrencilerinden farksız olduğunu belirterek, kimseye emir ve komuta verme yetkisi olmayan öğrencilerin kandırıldıklarını savundu.
Sanık olarak yargılanan öğrencilerin 16 Temmuz 2016'da başlayacak paraşüt eğitimine gitmek için bir gece kalmak üzere Kara Harp Okuluna geldiklerini, ertesi gün eğitimin yapılacağı bölgeye intikallerinin olacağını anlatan Özzengin, sanık öğrencilerin gece saatlerinde 'eğitim için Etimesgut'a götürüleceksiniz' yalanıyla helikopterlere bindirildiklerini, 15 Temmuz gecesi Kara Harp Okulundan kalkan helikopterlerden bir kısmının eğitim için öğrencileri taşırken bir kısmının da kandırılan öğrencileri Genelkurmay Başkanlığı karargahına götürdüğünü söyledi.
Tanık üsteğmen Özzengin, 'Öğrencilerin bir çoğu Etimesgut'a taşındı ve bunun darbe amacı taşımadığı yapılan idari tahkikatle kesinleşti. O gece kalkan helikopterlerin hangisinin darbe, hangisinin eğitim-güvenlik amacı taşıdığını kimse bilemezdi.' diye konuştu.
Özzengin, bir soru üzerine Kara Harp Okulu Komutanı Tümgeneral İzzet Çetingöz'ün o gece derdest edildiğinden haberi olmadığını, bu olayı ertesi gün idari tahkikatte ifade verirken öğrendiğini belirtti.
Sanıkların ByLock iletişim dökümleri
Duruşmada Mahkeme Başkanı Oğuz Dik, sanıklardan ByLock kullandığı tespit edilenlerin listesini okudu ve bu sanıklara ByLock iletişim dökümlerini verdi. Bazı sanıkların ByLock kayıtlarının yoğunluğu ve dökümlerinin çok olması üzerine Dik, 'Dökümleri tutmaya zımba yetmiyor.' ifadesini kullandı.
Duruşmada sanık astsubay Oktay Şahin'in, dinlenmesini istediği, halasının oğlu Ankara Emniyet Müdür Yardımcısı Yücel Yayla da tanık olarak dinlendi. Yayla, 15 Temmuz'da Emniyet Genel Müdürlüğü İkmal Daire Başkanlığında çalıştığını anımsatarak, dayısının oğlu sanık Oktay Şahin'in gece saatlerinde kendisini arayarak, komutanlarının kendilerini kandırarak helikopterlerle Genelkurmay Başkanlığı bahçesine indirildiklerini, darbe faaliyetine katılmadığını ve bulunduğu yerden çıkmak istediğini de kendisine ilettiğini söyledi.
Oktay Şahin ile görüştükten sonra Genelkurmay Başkanlığına gittiğini ancak karargaha yaklaşamadığını, konuyu istihbarat daire başkanına anlattığını ifade eden tanık Yayla, Oktay Şahin ile tekrar görüştüklerini, onu ve diğer darbe teşebbüsünde yer almayan askerlerin Karargahın Polis Akademisi tarafına geçerek uygun zamanda kaçmalarını söylediğini kaydetti.
Sanık Şahin'in sabaha karşı kendisini aradığını ve Polis Akademisi tarafından darbecilerin kontrolündeki karargahtan kaçtıklarını söylediğini belirten Yayla, karargahtan kaçan askerlerin yoklamasında, silahlarının tesliminde Şahin ve beraberindeki bir üsteğmenin polise yardımcı olduğunu, öğrencilerin ilk ifadelerinde hepsinin 'Afyon'da tatbikat var diyerek bizi helikopterlere bindirdiler, Genelkurmay'a bıraktılar.' şeklinde konuştuklarını anlattı.
Sanıklardan Harp Okulu öğrencisi Batuhan Kaya'nın babası emekli Tuğgeneral Mehmet Kaya da duruşmada tanık olarak dinlendi. Kaya, oğlunun kendisini saat 22.30'da telefonla arayarak 'Baba uçaklar uçuyor, bize de alarm verdiler, senin bilgin var mı?' dediğini, kendisinin de bir süre sonra tekrar oğlunu arayarak İstanbul'da Boğaziçi Köprüsünün kapatıldığını televizyondan gördüğünü, dikkatli olup, kendi emniyetini alması gerektiğini söylediğini aktardı.
Oğlu Batuhan Kaya'nın Kara Harp Okulunda olduğunu düşündükleri için rahat olduklarını, saat 01.00 sıralarında tekrar oğluyla konuştuğunda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın darbe teşebbüsüne ilişkin konuşmasından bahsettiğini belirten Kaya, saat 02.40'ta mesajlaştıkları oğlundan Genelkurmay Başkanlığında olduğunu öğrendiklerini ve bu saatten sonra da oğlunu oradan çıkartmak için girişimlerde bulunduğunu söyledi.
Tanık emekli Tuğgeneral Kaya, çalıştığı dönemde emir astsubaylığını yapan ve 15 Temmuz'da Genelkurmay Başkanlığında çalışan Astsubay Başçavuş İsa Özcan'a ulaştıklarını, oğlu ve beraberindeki diğer öğrencilerin durumunu anlattığını ifade ederek, sabaha kadar oğlu ve diğer öğrencilerin darbecilerin kontrolündeki karargahtan kaçmaları için çalıştıklarını, sabah saatlerinde de bu kişilerin Polis Akademisi tarafından karargahın dışına çıkmayı başardıklarını aktardı.
Tanık Kaya, Harp Akademisi öğrencilerinin okul komutanı başta olmak üzere okuldaki rütbelilere emanet olduklarını ve tam itaat için yetiştirildiklerini vurgulayarak, 'Harp Okulu yetiştirme sisteminde, komutanların verdiği emirlerin sorgunlaması söz konusu bile değildir. Gençler bu okulda mutlak itaati öğrenirler. Bu çocukların, gençlerin emirleri sorgulamaları mümkün değildir. Amirlerinin, üstlerinin verdiği emire uydukları için bu çocuklar yargılanıyor.' dedi.
Tanık Kaya'nın ifadeleri üzerine Mahkeme Başkanı Dik, sanık Batuhan Kaya'ya 'Baban saat 01.30'da sana darbe yapıldığını haber vermiş, sen neden arkadaşlarına söylemedin?' diye sordu. Sanık Batuhan Kaya da içinde bulundukları durumun ve ortamın karışık olması ve korkması nedeniyle darbe teşebbüsünden arkadaşlarına söz etmediğini, başlarında bulunan rütbelilerin darbeci mi yoksa darbe karşıtı mı olduğunun belli olmaması nedeniyle sessiz kaldığını savundu.
Eski Yarbay Demir de tanıklık yaptı
Duruşmada, başka davanın tutuklu sanığı eski Yarbay Ali Demir de tanıklık yaptı.
Darbe girişiminin yaşandığı dönemde Anafartalar Tabur Komutanı olduğunu ve 15 Temmuz'da öğrenci alımlarında görev yaptığını ifade eden Demir, mesai sonrası Kara Harp Okulu içindeki lojmanlarda bulunan evine gittiğini anlattı.
Demir, uçak sesleri üzerine anormal bir durum olduğunu anlayıp okula geçmeye karar verdiğini belirterek, saat 23.00 civarında giriş yaptığını, bu sırada kursiyer teğmenlerin içtima alanında toplandığını gördüğünü söyledi.
Nizamiyelere personel takviyesi yapıldığını gördüğünü anlatan Demir, kursiyerlerin Celal Dora Tören Alanı'nda helikopterlere bindirilip güvenli bölgeye gönderildiğini öğrendiğini ancak bunun planlı bir şekilde değil bir karmaşa şeklinde yaşandığını ifade eti.
Demir, Kurmay Başkanı İlhami Polat'ın da kursiyerlere bağırdığını, ayrıca rütbelileri de helikopterlere binen kursiyerlerin başına gelişigüzel verdiğini savundu.
Bazı kursiyerlerin de okulda kaldığını anlatan Demir, bir sanık avukatının sorusu üzerine, helikopterle gönderilenler ile kalanlar arasında bir ayrım yapılmadığını, kursiyerlerin rastgele gönderildiğini öne sürdü.
İDDİANAME
164 kişi hakkında hazırlanan iddianamede, FETÖ'nün darbe girişimi sırasında Kara Harp Okulunda subaylık eğitimi gören askeri personelin Genelkurmay Başkanlığı karargahına helikopterlerle nakledildiği belirtildi.
Sanıkların, 'sivil halk katliamı yapmak için Genelkurmay Başkanlığına götürüldüğü ancak kursiyerlerin kullandığı eğitim tüfeklerine karargahtaki mühimmatların uymadığı' kaydedilen iddianamede, 'Ankara'da topluca, aceleyle ve teçhizatlı olarak kışladan çıkmanın ancak askeri bir darbe sırasında mümkün olduğunu her mantıklı kişinin bilebileceği' vurgulandı.
Sanıklardan Muhammed Veli Karaboğa ve İsmail Tunç'un üst aramasında birer, Sedat Ayvaz'ın okuldaki odasında 2, Murat Orbay'ın Tandoğan Orduevi'ndeki eşyaları arasında bir ABD doları bulunduğu bildirilen iddianamede, 37 sanığın ise ByLock kullandığı, bir kısmının da anne, baba ya da kardeşlerinin bu programın kullanıcısı olduğunun belirlendiğine yer verildi.
Paralel yapı-15 Temmuz (2016)-08 Mart (2017) 'Ankara 164 sanık Kara Harp Okulu Darbe Yapılanması' davası
(29 Temmuz 2017, 13:19)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: