Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişiminde, Kara Kuvvetleri Komutanlığındaki (KKK) eylemlere ilişkin 150 sanığın yargılandığı davaya sanık savunmalarıyla devam edildi.
29.07.2017 13:10 Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişiminde, Kara Kuvvetleri Komutanlığındaki (KKK) eylemlere ilişkin 150 sanığın yargılandığı davaya sanık savunmalarıyla devam edildi.
24.07.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Cezaevi Yerleşkesi'nde görülen davaya, sanıklar, avukatları ve müşteki Başbakanlığın avukatı Uğur Çağlar katıldı.
Savunma yapan sanık eski Binbaşı Cevdet Serbest, hakkındaki iddiaları reddederek, 'Hain FETÖ'nün okullarına gitmedim. Hain abilerinden hiç birisini tanımıyorum. Eşim KPSS'ye girmedi, ev hanımı' dedi.
Olay gecesi tatbikat denilerek karargaha gittiğini, terör saldırısı olduğunun da konuşulduğunu belirten Serbest, gece yarısından sonra darbe girişimi olduğunu anladığını ve bu andan itibaren hiçbir olaya karışmadığını, kimseye ateş etmediğini, olay yerinde silahını kılıfından bile çıkarmadığını iddia etti.
Emekli Tümgeneral Ali Doğan İnce'yi derdest etmek üzere Merkez Orduevi lojmanlar bölgesine giden 4 darbeci personelden biri olduğu iddia edilen Serbest, Tümgeneral İnce'nin araç istemesi üzerine kendisini almaya gittiklerini ileri sürdü.
Sanık Serbest, nizamiye girişinde duran araca silahıyla yaklaşan Uzman Çavuş Erdal Anbarcı'nın, kimliklerini sorduğunu, kimlikleri verdikleri anda silahın namlusunu aracın içine uzattığını ve çatışma yaşandığını anlattı.
Çatışmanın ardından karargaha geri döndüklerini ve olayın gerçek yüzünü anlamaya başladığını iddia eden Serbest, 'Gerçekten Ali Doğan İnce'yi kaçırmak istesek, farklı bir harekat tarzı izlerdik.' dedi.
Karargaha döndükten sonra yaşadıkları olaylar nedeniyle 3-4 kez revire gittiğini, ardından da boş bulduğu odalarda gece boyunca ara sıra dinlenmek için uyuduğunu anlatan Serbest, 'Maksadı iyi de gözükse benim yaşadığım olay benim için yeterdi. Olayın ayrıntılı incelemesini yapacak durumda değildim. 3-5 kere kendimi normalleştirmek için revire gittim. Başka da bir olaya katılmadım' diye konuştu.
Sanık eski Kurmay Binbaşı Turgut Akgül ise savunmasında hain darbe girişimini şiddetle kınadı. Olay günü mesaiyi bitirip evine gittiğini, ardından o dönemde şube müdürü olan Piyade Kurmay Albay Muzaffer Düzenli'nin kendisini mesaiye çağırdığını belirten Akgül, ilk önce tatbikat yapılacağının söylendiğini, karargaha geldiklerinde terör saldırısı şeklinde söylentiler de duyduğunu anlattı.
Terör saldırısına karşı karargahın korunması için tedbir alınması emrinin geldiğini, bu emri yerine getirdiklerini savunan Akgül, gece yarısına doğru kalkışma girişimini öğrendiğini, bundan sonra muhakeme yapmaya başladığını, Kara Kuvvetlerinde kalkışmaya iştiraka ilişkin bir eyleme rastlamadığını ileri sürdü.
Karargahta ve çevresinde, herhangi bir anormal durum bulunmadığını, tank, zırhlı araç gelmediğini belirten Akgül, karargahtaki eylemler kapsamında sadece karargahın çevre emniyetini aldıklarını iddia etti.
Gece boyunca telefon ve televizyondan haberleri izlediklerini, yalnızca karargahın güvenliğini sağladıklarını ileri süren Akgül, halkın her yerde kalkışan birliklere tepki gösterdiğini televizyonlardan öğrendiklerini, Kara Kuvvetleri Karargahı'na halkın gelmediğini, karargah ile olumsuz herhangi bir haber görmediklerini dile getirdi.
Sabaha karşı da kalkışmanın bastırıldığını öğrendiklerini anlatan Akgül, kalkışmanın başarısız olduğunu öğrendikten sonra kantinin açıldığını, buradan kredi kartıyla alışveriş yaptığını söyledi.
Darbe girişiminin ertesi günü, saat 11.00 civarında evine gittiğini ve ertesi günü mesaiye geldiğini kaydeden Akgül, 25 Temmuz'a kadar görevine devam ettiğini, bu tarihte gözaltına alındığını, 22 Kasım'da da meslekten ihraç edildiğini bildirdi.
Sanık eski kurmay binbaşı Turgut Akgül'ün savunmasının ardından avukatı Ayten İzmirli söz aldı. İzmirli, daha önce dile getirdiği, heyetteki başörtülü hakimin değiştirilmesi talebini yineledi.
Mahkeme heyetinde üye olarak görev yapan başörtülü hakim Nuray Hopikoğlu'nun duruşmadan reddi talebinin daha önceki duruşmada reddedildiğini hatırlatan İzmirli, 'Bir hakimin türbanlı olarak duruşmalara çıkması laiklik ilkesine aykırılıkla sınırlı kalmaz, yargı bağımsızlığı ve tarafısızlığı ilkesinin de ihlali sonucunu doğurur.' diye konuştu.
Avukat İzmirli, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ın tanık olarak dinlenilmesini de talep etti.
Savunma yapan sanık eski topçu binbaşı Mustafa Şahin, mesailer genellikle uzun olduğundan, darbe girişimi gecesi de karargahta bulunduğunu, sonrasında tatbikat yapılacağının söylendiğini aktardı.
Tatbikat nedeniyle karargaha giriş ve çıkışın yasaklandığını, bu nedenle personele çıkış için izin vermediğini belirten Şahin, televizyonu kapattırdığının da iddia edildiğini hatırlattı. Şahin, darbe girişiminin yaşandığı anlaşıldıktan sonra bir albayın emriyle, toplanan kalabalığın dağılması için televizyonu kapattırdığını kabul ederek, haberleri izletmemek gibi bir durumun söz konusu olmadığını savundu.
Nizamiyedeki askerlerin görevlendirilmesini de kendisinin yaptırdığının iddia edildiğini aktaran Şahin, askerlere talimat bile vermediğini ileri sürdü.
Sigara kullandığını, yarım paket sigarası kaldığı için etrafındakilerden gece boyunca sigara istediğini aktaran Mustafa Şahin, 'Darbe yapılacağından haberdar olsam, sigara konusunda hazırlıksız olur muydum?' şeklinde savunma yaptı.
Mustafa Şahin, karargahta bulunduğu süre içinde kimseye talimat vermediğini, kimseden emir ve talimat almadığını, kimseyle irtibatı olmadığını, 18 Temmuz'da mesaiye gittiğinde gözaltına alındığını ifade etti.
FETÖ ile ilişkisinin bulunmadığını, tercih ettiği hiçbir yere tayin olamadığını, yurt dışında görevledirilmediğini, ByLock kullanmadığını, örgütün okullarına gitmediğini ileri süren sanık Şahin, eşini katalogdan seçmediğini söyledi. Şahin, eşinin bir kaç kez girmesine rağmen KPSS'de başarılı olamadığını ve atanamadığını anlattı.
Duruşmaya, yarın sanık savunmalarıyla devam edilecek.
25.07.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Cezaevi Yerleşkesi'nde görülen davaya, sanıklar, avukatları ve müşteki Başbakanlık ve Milli Savunma Bakanlığı avukatları katıldı.
Duruşmada, sanıklardan darbe girişimi gecesi vardiya amiri eski Albay Atila Tanrıver, savunma yaptı.
Darbe girişimi gecesi nöbetçi olduğunu belirten Tanrıver, saat 20.30 civarında karargahta personel başkanının derdest edildiğinin söylendiğini, 21.00'den sonra da sanıklardan eski Tuğgeneral Erhan Caha'nın, kamuflajlı ve silahlı Kara Kuvvetleri Komutanlığı Harekat Merkezine geldiğini aktardı.
Erhan Caha'nın, personele sert bir sesle, 'Silahlı Kuvvetlerin yönetime el koyduğunu, 21.00'den itibaren sokağa çıkma yasağı ilan edildiğini, emir haricinde davranılmaması gerektiğini' söylediğini belirten Tanrıver, 'Bir sessizlik oldu, donup kaldık. Ters bir şeyler olduğunu sezinledim, Erhan Caha ile ters düşmemek için 'herkes sakin olsun' dedim. Bu saatten sonra da Harekat Merkezinin kontrolü bende değildi.' dedi.
Sanık Tanrıver, Erhan Caha'nın, kendisine karargaha giriş ve çıkışın yasaklandığını, Genelkurmay Başkanlığından emirler geleceğini ayrıca amiri eski Tuğgeneral Adem Boduroğlu'nu çağırmasını söylediğini aktardı.
Ardından saat 22.00 civarlarında, sıkıyönetime ilişkin mesajların gelmeye başladığını, çıktılarının alındığını anlatan Tanrıver, bu mesajların tüm birliklere gönderildiğini belirtti.
Harekat Merkezine sabah saat 06.30 sıralarında bu kez Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Salih Zeki Çolak imzalı 'sıkıyönetim emrine uyulmamasına' ilişkin bir mesaj geldiğini, bunun da çıktısının aldığını, mesajı birliklere çekip çekmemek konusunu sorduğu amiri Boduroğlu'nun, 'Önemli değil' diyerek geçiştirdiğini savundu.
Bir süre geçtikten sonra Boduroğlu'na mesajı tekrar çekip çekmemeyi sorduğunu, yine aynı yanıtı aldığını ileri süren Tanrıver, Boduroğlu'nun, Harekat Merkezi'nden birkaç dakikalığına ayrılması üzerine yanındaki diğer personelle, 'mesajı çekersek ne olur' diye fikir alışverişinde bulunduklarını ve saat 07.00-08.00 civarında bu mesajın tüm birliklere çekilmesi emrini verdiğini iddia etti.
Mesajı çektiklerinin gizli tutulması konusunda karar aldıklarını, mesajın çekildiğine dair evrakı da eski evrakın arasına sakladıklarını anlatan Tanrıver, sabah saatlerinde gelen personele görevi devredip evine gittiğini, gözaltına alındığı 28 Temmuz 2016'ya kadar da kadar görevde olduğunu ifade etti.
Sanık Tanrıver, şu savunmayı yaptı:
'15 Temmuz günü normal prosedürü uyguladım. Harekat Merkezi en kritik alan, ben kritik bir yerde nöbetçiyim, sonradan gelmedim. Ben sadece işini yapmaya çalışan, fırtınanın ortasında kalan maalesef nöbetçi bir kişiyim. Hükümetimi devirme gibi bir niyetim asla yok. Tüm sıralı amirlerimden şikayetçiyim. Sıkıyönetime ilişkin mesajların ilki kargaşa içinde gitti, değerlendiremedim. Mesaj çeken çocukları suçlayamıyorum. Biz eksi ikinci kattayız, yukarıda silahlı personel geziyor. Bocaladım. Masumum, suçum sadece o gece nöbetçi olmak. Kesinlikle FETÖ terör örgütü ile bağlantım yoktur, araştırılırsa bu ortaya çıkacaktır. Bu örgütten kimseyi tanımıyorum ve kimseyle irtibatım yoktur. Bu örgütten ve bize bilgi vermeyen kişilerden şikayetçiyim. Bir gecede hain olunmuyor. Ben hain değilim.'
Savunmasının ardından soruları yanıtlayan sanık Tanrıver, 'Darbe olduğunu anladınız, Adem Boduroğlu'nu da darbeci olarak düşündünüz. Derdest edemez miydiniz?' sorusu üzerine, 'Anormal bir durum vardı, silahlı personel yukarıda geziyordu. Açık tehdit yoktu ama tedirginliği hissettik. Bu işe gönül vermiş bir askerin amirine kolay kolay karşı gelmesi çok zor. Aldığımız eğitimden dolayı amirinize kolay kolay dokunamazsınız.' dedi.
Savcılık ifadesinde darbecilerin sıkıyönetim mesajını birliklere gönderdiğini kabul eden ancak hakim karşısında bu beyanlarını kabul etmeyen dönemin Kara Kuvvetleri Komutanlığı Cari Harekat ve Komuta Kontrol Daire Başkanı eski Tuğgeneral Adem Boduroğlu, duruşmaya verilen öğle arasının ardından soruları yanıtladı.
Sıkıyönetim mesajlarıyla ilgili savcılık ifadesinde anlattığı bölümler okunan ve 'Bunları söylemediyseniz bu kadar uzun paragraf nasıl ifadenize girmiş?' sorusu sorulan Boduroğlu, 'Bilmiyorum. Ben böyle bir şey söylemedim.' dedi.
İfadesindeki, 'Genelkurmay'ın mesajlarını çekmek zorunda kaldım.' şeklindeki beyanı da okunan Boduroğlu, bu sözleri de söylemediğini iddia ederek, 'Hangi şartlarda nereden geldiğimiz malum, şeker rahatsızlığım nedeniyle üç gün komada kaldım. O anda yanımda bir hanımefendi avukat vardı, kendisini bir daha görmedim. Bu ifadeleri orada söylediğimi hatırlamıyorum.' diye konuştu.
Sıkıyönetim mesajlarının birliklere gönderilmesine ilişkin sanıklardan Erhan Caha ile aralarında geçen diyaloglar da ifadesinden okunan Boduroğlu, Caha ile arasında böyle bir konuşma geçmediğini ileri sürdü.
Darbe girişimine katıldığına dair aleyhinde birçok ifade bulunduğu hatırlatılan Boduroğlu, bu kişilerin kendisi hakkında verdiği ifadeleri de kabul etmedi.
Sanık Boduroğlu, 'Aleyhinize ifade veren bu kişilerle aranızda bir husumet mi var?' sorusu üzerine, 'Bazı kişilerle sürtüşmelerim hep oldu. Görevini yapmayanlar olduğu zaman, gözyaşına bakmadan savunmasını aldığım, hak ettiği cezayı verdiğim isimler olmuştur. O gece harekat merkezinde suçlu birisi lazımdı.' şeklinde konuştu.
Sanıklardan, darbe girişimi gecesi vardiya amiri olan eski Albay Atila Tanrıver'in, 'Darbe olduğunu biliyordunuz, bizi neden uyarmadınız?' sorusu üzerine Boduroğlu, şunları söyledi:
'Karargaha geliyorum, içeri alınmıyorum. 'Generalim, içeriyi arayın beni tanıyan vardır' diyerek içeri zorla giriyorum. Komutan derdest edilmiş, siz bana bir şey söylemiyorsunuz, anlatmıyorsunuz. Sen zaten inanmışsın darbe yapılacağına. Ben zaten bilsem sizi sopalayarak çıkarırdım. Kiminle işbirliği yapıp emirleri nasıl yayınladın bilmiyorum. Bana 'Komutanım mesaiye gel, anlatacağım' dedin. Üç kere araç istedim göndermedin. Otostopla mesaiye geliyorum, nasıl darbeciyim ben?'
Sanık Boduroğlu, FETÖ üyesi olmadığını, darbe girişimi gecesi kimseye emir vermediğini, eline silah bile almadığını iddia etti. Şeker hastalığı nedeniyle zaman zaman komaya girdiğini belirten Boduroğlu, cezaevi koşullarının uygun bulunmadığı gerekçesiyle tahliyesine karar verilmesini istedi.
Duruşmaya yarın sanık savunmalarıyla devam edilecek.
26.07.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Cezaevi Yerleşkesi'nde görülen davaya, sanıklar, avukatları ve müşteki Başbakanlık, TBMM ve Milli Savunma Bakanlığı avukatları katıldı.
Duruşmada, sanıklardan eski Yarbay Dinçer Özcan, alarm emri verildiği gerekçesiyle saat 00.50 civarında karargaha gittiğini, bu saatte ortamın sakin olduğunu, darbeye ilişkin bir olay görmediğini iddia etti.
Odasının bulunduğu ikinci kata çıktığını, sadece görev yerinde bulunmaktan dolayı suçlandığını ileri süren Özcan, FETÖ ile bağının bulunmadığını savundu.
Kara Kuvvetleri Komutanlığında işe başlayalı 5 gün olduğunu, darbe girişimi gecesi yaşananlar nedeniyle askeri refleks göstererek karargaha gittiğini ileri sürdü.
Karargaha geldikten sonra vaktinin çoğunu odasında geçirdiğini, ara sıra koridorlarla tek başına dolaştığını anlatan Özcan, karargahtan sabah saatlerinde ayrıldığını, 18 Temmuz 2016'da mesaiye geldiğinde gözaltına alındığını kaydetti.
Özcan, 'Bundan 50 sene sonra hiçbirimiz bu dünyada olmayacağız. Tutuklu kaldığım bir yıl boyunca inzivaya çekilmiş gibi oldum. Allah bizim katlanmamız için böyle bir fırsat verdi. Bu fırsat olduğu için kendimi şanslı ve mutlu hissediyorum.' dedi.
Darbe girişimi gecesi 'Karşı çıkan olursa vurup indirelim' dediğinin iddia edildiğini, bu yönde bir beyanı olmadığını ileri süren sanık Özcan, Tokat'taki bir soruşturmada FETÖ/PDY üyesi bir itirafçının kendisi hakkında söylediği beyanları da kabul etmedi. İtirafçının, 'O dönemde yapıya mensup olduğunu bildiğim ve bizzat benim ilgilendiğim Dinçer Özcan, kod adı Hamza'dır. Bu şahısla ilgilenmeye başladığım dönemde babası vefat etmişti.' şeklinde verdiği ifadenin 'iftira' olduğunu iddia eden sanık Özcan, 'Bu kişiyi tanımıyorum. Hakkımdaki ifadeler kumpas, kurma, maksatlı. Örgüt fişleme konusunda uzmandır. İtirafçının benimle ilgili söylediği bilgileri bulmak kolaydır.' savunmasını yaptı.
Duruşma, yarın sanıkların tahliye taleplerine ilişkin beyanlarının alınmasıyla devam edecek.
27.07.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Cezaevi Yerleşkesi'nde görülen davaya, sanıklar, avukatları ve müşteki Başbakanlık, TBMM ve Milli Savunma Bakanlığı avukatları katıldı.
Duruşmada, Mahkeme heyeti, sanıkların tahliye taleplerine ilişkin beyanlarını aldı.
Haklarındaki suçlamaları reddeden sanıklar, bir yıldır cezaevinde bulunduklarını belirterek, tahliyelerine karar verilmesini istedi. Sanık avukatları da tutukluğa itirazlarına ilişkin beyanlarını dile getirdi.
Duruşmaya, yarın avukatların tahliye taleplerine ilişkin beyanlarıyla devam edilecek.
28.07.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Cezaevi Yerleşkesi'nde görülen davaya, sanıklar, avukatları ve müşteki Başbakanlık, TBMM ve Milli Savunma Bakanlığı avukatları katıldı.
Mahkeme heyeti, duruşmanın sabahki bölümünde sanıklar ile avukatlarının taleplerini dinledi.
Sanıklardan eski Tuğgeneral Erhan Caha, karargahlarda silah taşımayı düzenleyen yönergenin Genelkurmay Başkanlığından istenerek dosyaya girmesini talep etti.
Caha, verdiği hatalı emirlerden zarar gören 3 kişinin sorumluluğunun bulunmadığını belirterek, tahliyelerini istedi.
Eski Albay Mutlu Serkan Vurdem, aleyhinde tanıklık yapan bir subayın FETÖ ile iltisak iddiasıyla TSK'dan ihraç edildiğini kaydetti. Vurdem, bunun da dikkate alınarak hakkındaki tutukluluk kararının yeniden değerlendirilmesi talebinde bulundu.
Sanık Oğuzhan Çelikoğlu da dosyasındaki 2 ifadenin geçersiz sayılmasını istedi. FETÖ'den tutuklanan 2 polisin baskısıyla ifade verdiğini anlatan Çelikoğlu, bu polislerin darbe girişiminin FETÖ tarafından değil de TSK'nın emir komuta zinciri içinde gerçekleştirildiğini söylemesi yönünde kendisine baskı yaptığını öne sürdü.
Sanık Resul Savaş da en alt rütbede bulunduğunu ve suç oluşturacak herhangi bir eyleme katılmadığını dile getirerek tahliye talebinde bulundu.
Abdullah Polat ise askerlik mesleği boyunca mutlak itaat kültürüyle yetiştirildiğini, 15 Temmuz akşamı da emir komuta zinciri içinde hareket ettiğini, suç sayılacak herhangi bir eyleme katılmadığını ifade etti. Polat, tahliyesi ve beraatini istedi.
Emrullah Kaya da dosyasının ayrılması ve tahliyesini talep etti.
Abdullah Yiğit ise Kara Kuvvetleri Karargahına hiç gitmediğini, darbeyi öğrenir öğrenmez Etlik'teki Lojistik Komutanlığına geldiğini ve darbe karşıtı faaliyet yürüttüğünü savundu. Bu faaliyetlerine ilişkin tanıklar bulunduğunu anlatan Yiğit, tahliyesini istedi.
Diğer sanıklar da tahliye ve beraat taleplerini dile getirdi.
Duruşmaya verilen öğle arasının ardından kararını açıklayan mahkeme, sanıklardan Cüneyt Soyraç, Halit Şimşek, Emrullah Kaya, Turgay Kurt, Ahmet Aktaş, Önder Kamiloğlu ve Erman Arısoy'un tahliyesine hükmetti.
Diğer sanıkların tutukluluk halinin devamına karar veren mahkeme, duruşmayı 13 Kasım-1 Aralık tarihlerinde görülmek üzere erteledi.
Paralel yapı-15 Temmuz (2016)-10 Nisan (2017) 'Ankara 150 sanık Darbe Yap./Kara Kuvvetleri Yapılanması' davası
(29 Temmuz 2017, 13:19)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: